BİZANS’DAN KEMALPAŞA’YA KALAN...
28 Şubat 2016
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Kemalpaşa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’nun düşman işgalinden kurtuluş sürecinde;
başladığı yerde son noktayı koyduğu İzmir’e girmeden bir gece önce, 8 Eylül
1922’de gecelediği kadim geçmişiyle öne çıkan İzmir’in önemli kasabalarından
birisi. Bu kutlu olayın hatırası adına Nymphaion’dan
Nif’e evrilen kadim ismi, Kemalpaşa’ya çevrilmiş Cumhuriyet
döneminde.
Kemalpaşa (Nif) Kalesi'nden Kemalpaşa'ya bakış
İlkçağ’dan beri İzmir’in Anadolu’nun iç dünyası ile bağlantısını
sağlayan Belkahve Geçidi’nin
alçalarak düzlüklerle buluştuğu noktadan itibaren; Spil Dağı ve Bozdağlar’ın
en batıdaki uzantıları olan Nif ve Mahmut Dağı arasında uzanan geniş ve
verimli Kemalpaşa Ovası, binlerce
yıldır sözünü ettiğimiz dağlardan kopup gelen derelerin suyu ve onun taşıdığı
değerli minerallerle beslenmiş; üstünde yaşayan insan topluluklarına gönenç
kaynağı olmuş. Bugün de kiraz, şeftali ve üzüm başta olmak üzere bir dünya
meyve ve sebze ürünüyle ülkenin önemli tarımsal üretim merkezlerinden birini
oluşturuyor Kemalpaşa Ovası ve
yaslandığı dağların yamaçları.
Nif Kalesi'nin bir burcu ve arkasında yer alan Kemalpaşa Kasabası ve Ovası
Ancak; ülkenin sanayileşmesi sürecinde izlenen çarpık politikalar, ne
yazık ki; bu ovanın önemli bir bölümünü son kırk yılda yemiş bitirmiş. Ovanın
tam ortasından geçen İzmir-Ankara karayolunun iki yanında öbeklenen endüstriyel
kuruluşlar, antrepolar ve diğer lojistik tesisler bu verimli toprakları esir
almış. Bu durum tabii ki, sadece İzmir’e özgü değil; İstanbul, Kocaeli, Bursa,
Adapazarı ile Adana ve Mersin arasında da ülkenin en verimli tarımsal
arazileri, özel girişimcilerin yetersiz sermaye birikimlerini telafi etmek
adına feda edilmiş durumda. Bütün bunların üstüne; özellikle 1980’lerden sonra
tarımsal politikaların dünyanın büyük ekonomilerinin yönlendirmeleri
doğrultusunda şekillendirilmesiyle de 1980’lerden önce politikacıların pek sık
söylediği “Dünyanın kendi kendisine yeten 7 ülkesinden biriyiz” sözü bir masal
olmuş artık. Bu anlamda; bugün TV’lerde tarımsal arazilere fabrika yapılmaması
yolunda dönüp duran kamu spotlarının ne kadar önleyici etkisi var;
tartışmalıdır.
Kemalpaşa Ovacık Yaylası'nda çiçeklenmiş kiraz ağaçları
(Fotoğraf: İF; Şubat-2010)
Biz, işte bugün bu kadim uygarlık merkezi Kemalpaşa’nın Bizans egemenliği dönemine denk düşen izleri
civarında dolaştık. Özellikle de IV.
Haçlı Seferi sırasında, 1204 yılında; Latinlerin İstanbul’u işgal etmeleri
üzerine Bizans’ın güçlülerinin İznik’e çekilerek burada kurdukları İznik-Bizans Devleti’nin kurucu hanedanı
olan Laskarisler Dönemi’nden kalan
yapılar ve izler üzerinde…
Laskarisler Dönemi ve
Nymphaion(1)
1204 yılında IV. Haçlı Seferi
için Kudüs’e doğru gitmekte olan
Haçlı orduları, Venediklilerin yönlendirmesiyle taht kavgalarıyla yorgun düşmüş
Doğu Roma’nın merkezi Konstantinopolis’i
(İstanbul) işgal ederler. Bizans ile Katolik Dünyası arasındaki derin düşmanlık
da bu kavgayı körükler. Yaklaşık 60 yıl kadar sürecek Latin Devleti’ni kuran Haçlılar, 13 Nisan 1204’de İstanbul’da o
güne kadar emsali görülmemiş büyük bir katliamı gerçekleştirirler. Bütün bu
olanlar, Bizans aristokrasisinin önde gelenlerini İstanbul dışına; İznik’e taşır. Nihayetinde; 1204 öncesi
son imparatorlardan Aleksios III Angelos’un
damatlarından Theodoros I Laskaris’in
liderliğinde; merkezi İznik olacak ve
daha sonraki yıllarda Marmara Denizi kıyılarından Ege kıyılarına kadar uzanan ve
tüm Batı Anadolu’yu kapsayacak ölçüde genişleyen İznik-Bizans Devleti kurulur. Bu başlangıç, aynı zamanda Laskarisler hanedanının egemenliğinin de
tesisi anlamına gelir. (1204 yılı)
Laskarisler Dönemi yapısı; Nif Kalesi; iç kale
Laskarisler, iktidarın ilk yıllarında doğudaki sınır komşuları Anadolu Selçuklu Devleti ve İstanbul merkezli Latin Devleti ile zorlu savaşlara girişirler. Orta Asya’dan
Anadolu’ya akın akın gelen Türkmenleri batıya doğru yönlendirmek isteyen
Anadolu Selçuklu hükümdarı Giyaseddin
Keyhüsrev, Menderes Antiokheiası (bugünkü
Kuyucak Kasabası yakınlarındaki Başaran Çiftliği) önlerindeki zorlu
savaşta hayatını kaybeder. Bu durum, iki devlet arasındaki sınırın 50 yıl
boyunca istikrara kavuşmasına yol açar.
Nif Kalesi; kuzeye doğru bakış; kalenin içindeyiz.
Latinler ise, Marmara Denizi’nin güneyine doğru sarkarak, bugünkü Orhaneli yakınlarında Theodoros I Laskaris’in ordusunu
yenilgiye uğratır. Daha sonra, Bizans dünyasında önemli bir yerleşim merkezi
olan Nymphaion’a (Nif-Kemalpaşa)
kadar ilerleyen Latinler, burada dağlara çekilen Laskaris kuvvetleriyle sonuçsuz mücadelelere girişirler. Nihayetinde
Nymphaion’da iki taraf arasında
yapılan antlaşma ile Latin ve İznik-Bizans Devleti’nin sınırları belirlenir;
Batı Anadolu’nun büyük bölümü Bizans’ın elinde kalır.
Laskarisler Dönemi'nden kalma Nif Kalesi'nin kuzey yönündeki giriş kapısı
Sınır problemlerini halleden Laskarisler,
bundan sonra tüm dikkatini Batı Anadolu’nun verimli topraklarına çevirir.
İstanbul’dan kaçan askeri feodal sınıfa bölgede geniş topraklar verip onların
desteğini sağlayan Laskaris sülalesi,
Palaiologosların tahtı ele geçirdiği
ve imparatorluğun enerjisini Balkanlar’daki tehditlere yönelttiği 1258 yılına
kadar Doğu Roma’nın tanık olacağı son refah ve gelişme dönemini başlatır.
Laskarisler Dönemi yapısı; Kemalpaşa-Vişneli köyü yakınlarındaki Başpınar kiliseleri
Thedoros I Laskaris’den sonra İznik-Bizans Devleti’nin
başına geçen Ioannes III Vatatzes
döneminde Kemalpaşa, devletin idari
başkenti haline dönüşür. İznik ise; Vatatzes’in uzun iktidarı dönemi boyunca
(1222-1254) dini önemi nedeniyle, dini başkent olarak varlığını sürdürür.
İmparator, eşi İrene ile birlikte
sadece ekonomik ve askeri bakımdan değil; kültür, sanat ve mimari alanında da
önemli atılımlar yapar. Bugün Kemalpaşa’nın merkezinde restorasyon
iskelelerinin ardına saklanmış olan yazlık saray, onun zamanından kalmadır.
Karısı ile birlikte Kemalpaşa’da bir kütüphane ile bir üniversite yaptıran Vatatzes, cömert bağışlarıyla bölgedeki
manastırları yeniden canlandırır.
Manisa-Uzunburun köyü yakınlarındaki Yoğurtçu Kalesi; belki de Sosandra Manastırı
(Fotoğraf:İF; Ocak-2008)
İzmir’de Nif’in uzantısı
konumundaki Kurudağ zirvesinde;
rasathanenin bulunduğu mevkide yer aldığı düşünülen ve Ortaçağ İzmir’i hakkında
bize çokça haber veren Lembos Manastırı,
bugünkü Uzunburun köyü yakınlarında; Emirâlem Boğazı’na hâkim konumdaki Yoğurtçu Kalesi diye bilinen Sosandra Manastırı(2) ve yine Manisa civarında olduğu düşünülen Kuzenas Manastırı toprak bağışlarıyla da
zenginleşerek yörede önemli ekonomik güç odakları haline gelen bu
manastırlardan bazılarıdır.(3)
Yoğurtçu Kalesi; dış kale ve iç kale iç içe...
(Fotoğraf: A.Aydemir; Kasım-2014)
Bu manastırlar İmparator ve eşi için o kadar önemlidir ki; ölümleri
sonrası aynı kaynağa göre hem Ioannes III
Vatatzes, hem de eşi İrene Sosandra
Manastırı’na gömülür.
Vatatzes’in iktidarı döneminde uygulanan tarımsal politikalar ve Anadolu Selçuklu Devleti ile yürütülen
tahıl ticareti sayesinde ülkenin refahı yükselir; Batı Anadolu’daki nüfus
artar. Korunaklı ve stratejik derinliğe sahip bir körfezin dibinde yer alan Smyrna’ya da ayrı bir önem vererek
kentin kalelerini tahkim eder; 300 kadar savaş gemisi yaptırarak Cenevizlilerin
elindeki Rodos Adası’na ve Epir Despotu’nun elindeki Selanik’e yönelik seferler
düzenler.
Başpınar kiliselerinin bulunduğu düzlemden bir başka görünüm
Ömrünün son yıllarında sara hastalığı ile mücadele eden İmparator Ioannes Vatatzes, 1254 yılında ölünce
yerine oğlu Theodoros II Laskaris
geçer. Dört yıl süren saltanatı boyunca aristokrat ailelerle sürtüşen yeni
imparatorun ölümü sonrasında imparator ilan edilen 7 yaşındaki Ioannes IV’e kimin naiplik yapacağı
konusunda çıkan tartışma, bir saray darbesine yol açar. Bu durum ise; Laskarisler Dönemi’nin kapanıp, Mikhael VIII Palaiologos’un önce
naipliği daha sonra da tahtı ele geçirmesiyle Bizans’ın çöküşüne dek
iktidarları sürecek Palaiologoslar Dönemi’nin
başlaması anlamına gelmektedir.
Laskarisler Dönemi'ne tarihlenen Başpınar Bizans yapı grubu; iki kilise yan yana konumlanmış; biri büyük, diğeri ise küçük...
(Kaynak: http://fb-design.wixsite.com/nifdagikazisi/kaz-alanlar--buluntular)
Vişneli-Başpınar’da
bir Manastır Kompleksi
Sabah Buca’nın doğusunda yer
alan Belenbaşı-Kırıklar-Doğancılar
üzerinden eriştiğimiz Vişneli köyünün
girişinde; Nif Dağı’nın güney-doğu eteklerinde yer alan Laskaris Dönemi’nden kaldığı düşünülen manastır kompleksine ulaşmak
için bir dere yatağından hafif meyilli bir yamaca doğru tırmanmaya başladık.
Bahar alametleri başlamıştı bile. Yol boyunca çiçeğe durmuş bademler,
papatyalar ve anemonlar bunların ilk habercileriydi. Dere yatağının iki
yanındaki kiraz bahçelerinde ise hummalı bir budama telaşı sürmekteydi. Bizans
kilisesinin olduğu noktaya doğru tırmanan bir toprak şoseden ilerliyorduk. Dere
yatağından gelen suyun sesi, budama seslerine karışıyordu. Kısa süre sonra
zeytinlikler başladı. Biz de zaten kilisenin bulunduğu düzleme ulaşmıştık
neredeyse. Yolun kaybolduğu yerde, böğürtlen çalılarıyla önü örtülmüş patikanın
ucuna kolaylıkla eriştik. Yeni sürülmüş bir zeytinlikle sınırdaş olan kilise
hemen yanı başımızdaydı.
Başpınar anemonları
Başpınar'a giden toprak yol
Kiliselerin bulunduğu düzleme çıkan basamaklar ve zeytin ağaçları arasındaki kiliselere ilk bakış
Nif Dağı çevresindeki kazı çalışmaları, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof.
Dr. Elif Tül Tolunay başkanlığındaki bir heyet tarafından yürütülüyor. Kazı
ekibinin 2004 yılından başlayarak Kazı
Sonuçları Toplantı Raporları’na yansıyan bilgilere göre bölgede 2007 yılına
kadar sürdürülen yüzey araştırmaları sonrasında kazı çalışmalarına başlanmış.
Ancak, kaçak kazılarla delik deşik edilmiş zeytinlikler arasındaki manastır
alanını sadece kazı sezonlarında yürütülen faaliyetlerle korumak mümkün
olmamış. Çevredeki parsellerle devam eden kamulaştırma sorunlarının varlığı
nedeniyle de zaman zaman kesintiye uğrayan çalışmalar sonucunda, yan yana
konumda iki kilisenin varlığı tespit edilmiş.
Büyük kilisenin apsis duvarının dıştan görünümü
Kuzey batı-güney doğu yönelimli kiliselerden büyük olanı tek apsisli;
hemen güney batı yönünde ve ona bitişik konumda yer alan küçük olanı ise üç
apsisli bir kilise olarak dikkat çekiyor. Devşirme malzemenin ağırlıklı olarak
kullanıldığı yapıda, nereden getirildiği henüz saptanamayan düzgün yontulmuş
iri kesme taşlar da mevcut. Kazı ekibi, kazı alanını kaçak kazılardan korumak
amacıyla jeotekstil diye
adlandırdıkları özel çulhalarla örtmüşler. Ancak, hem doğanın tahribatı, hem de
definecilerin ısrarlı çabalarıyla bu alınan önlemler de yeterince etkin
görünmüyor. Anlaşıldığı kadarıyla kamulaştırma sürecindeki sıkıntılar nedeniyle
koruma ve onarım çalışmaları da yeterince ilerleyemiyor. Kazılar da bu nedenle
son yıllarda daha çok kilise civarındaki mezarlara yönelmiş. Zaten bunların bir
kısmının da defineci marifetiyle ortaya çıkarıldığı bilgisini kazı
raporlarından öğreniyoruz.
Jeotekstil malzemeyle üstü örtülmüş kilise kalıntıları
2007 yılı Kazı Sonuçları Toplantı
Raporu’nda kiliseler ve önemiyle ilgili olarak şu
bilgiler yer alıyor:
“Ortaya çıkan
yapı kompleksi, kuzeydoğu-güneybatı doğrultuda, büyük ve küçük iki mekândan
oluşmaktadır. Kesin planını ve evrelerini saptamak, özellikle ortasında 6 adet
taşıyıcı payenin bulunduğu kuzeybatıdaki büyük mekânın yorumunu yapmak, ancak
gelecek kazı sezonunda mümkün olacaktır. Güneydoğudaki üç apsisli küçük mekân,
kapalı kollu Yunan haçı planında bir kilise yapısıdır. Bu plana göre normalde 4
sütun ya da paye ile taşınan kubbeyle örtülü orta mekân, bemadan(4)
ayrı olarak haçın ortasını belirlerken, Başpınar Kilisesi’nde, bema kısmı, kubbenin örttüğü naos(5)
ile bütünleşmiştir.
Kiliselere kuzey yönünden bakış; önde büyük; arkada küçük kilise...
Devşirme kesme taş örnekleri
Orta nefin
içinde iki basamaklı basit bir synthronon(6) ve ortasında “kutsal yazılar” için kaide yer
almaktadır. Tabanda, çok renkli taş ve değerli mermerlerden yapılmış geometrik
döşeme (opus sectile)(7) bulunmuştur. Ayrıca
mermer (prokonnesos)(8)
kaplama levhaları ve bazıları yazıtlı devşirme malzeme (lâhit yan yüzleri vb.)
ele geçirilmiş; kilise ile kuzeybatı mekân arasındaki bir kapının in situ(9)
eşiği ortaya çıkarılmıştır. Her iki yapının içinde de sıva izlerine
rastlanmıştır. Ele geçirilen tüm profilli veya işlemeli mimarî parçalar, desen,
form ve saptanabilen işlevleri ile Orta
Bizans Dönemi’ne ait olup kaliteli işçilik gösterirler. Kilise yapısının
taş ve tuğla sıralarından oluşan duvar örgüsü de, özellikleri açısından Laskarisler Dönemi’ne işaret etmektedir.
Başpınar Bizans yapı grubu, coğrafî
konumu (dağın eteğinde yer alması, kaynak suyu, dağdaki skitiler)(10)
ve kilisenin varlığı nedeniyle, bir manastır olabilir; ancak, Laskarisler Devleti’nin ikametgâhı olan Nymphaion’a
yakınlığı ve opus sectile döşemesi
ile ayrıcalıklı bir konumdadır ve olasılıkla dönemin önemli vakfiyelerinden
biridir.”(11)
Üç apsisli küçük kilisenin iç görünümü
Yan yana konumlanmış iki kilisenin ismi hakkında Lembos Manastırı kayıtlarından yararlanılarak üretilen aşağıdaki
bilgiler, 2012 Kazı Sonuçları Toplantısı Raporu’nda yer alıyor:
“Bölgede
bulunan ve kuruluş tarihi eski (tam bilinmeyen ancak 787 yılındaki II. İznik Konsili’nde higoumenos’u ile temsil edilen) olup, Laskarisler tarafından yeniden yapılanan
Lembos Manastırı evrakını
incelediğimizde, ilginç bir bilgiye rastlamaktayız. Manastıra bağlı olan ve
çevre topraklarını işleten birkaç manastır ve kilisenin Lembos’a gelirlerini göndermekte oldukları anlaşılıyor. Bunlardan
M.S. 13. yüzyıla tarihlenen Hagios
Pantaleimonos (Aziz Pantaleimon)
hakkında verilen küçük bir bilgi bizi ilgilendirebilir; zira bu manastırın iki
kilisesi (çift kilise) varmış. Bu bilgiyi bir varsayım olarak, kayda değer bir
arkeolojik veri gelene kadar, Başpınar
manastır ve kiliseleriyle bağdaştırabiliriz.”(12)
Kiliselerin kuzeyinde istiflenmiş moloz taş malzeme
Başpınar Kiliseleri
Tek apsisli büyük kilisenin içinden görünüm
Kiliselerin kuzeyinde yer alan zeytinliğin içinde gördüğümüz duvar
Kiliselerin bulunduğu düzleme güney batı yönünden basamaklarla
ulaşılıyor. Bütün mimari parçaların ve zeminin koruma amaçlı jeotekstil malzeme
ile örtülmüş olması nedeniyle, kazılar sırasında ortaya çıkarılan mozaik
zeminle ilgili bir fikrimiz olamadı. Kazı alanından çıkarılan çatı örtü
kiremitleri, mermer malzemeler ve farklı renklerde iri kesme ve moloz taşlar,
kiliselerin kuzeyinde gruplanmış durumda istiflenmiş. Kazı alanında dolaşırken,
kuzey yönünde yer alan özel zeytinlik arazisindeki büyük ölçekli bir duvar
dikkatimizi çekti. Bunun da kiliselerle bağlantılı bir yapının tahkimat duvarı
olduğu anlaşılıyor. Kiliselerin çevresindeki zeminde yer alan tümsekler, açma
çukurları ve mezarlar, Nif Dağı’nın
güney batı eteklerindeki bir su kaynağının yakınlarına konumlanmış bu Bizans
yapı grubunun bir manastıra ait olabileceği düşüncesini güçlendiriyor. Zaten,
yöre köylüleri tarafından Buca’nın
arkasında yer alan Kırıklar köyünden Vişneli’ye uzanan bir vadi geçişi, “Manasır (Manastır) Boğazı” olarak
adlandırılıyor.(13)
Kırıklar-Vişneli geçişi; Manasır (Manastır) Boğazı
(Fotoğraf: İF; Mart-2016)
Ören yerinin gezginlere tat vermeyen görünümü nedeniyle, Başpınar Manastırı alanında daha fazla
kalmadık ve geldiğimiz yolu takip ederek Vişneli
asfaltına ulaştık. Yolda karşılaştığımız meraklı keçi sürüsünü aştıktan sonra,
rotamızı Kemalpaşa’nın merkezinde; dere boyunun hemen dibinden yükselen
yaklaşık 330 metre rakımlı tepenin üstünde yer alan ve kentin akropolü
görünümündeki Bizans Dönemi kalesine doğru çevirdik.
Gezginler, Başpınar kiliseleri önünde...
Vişneli yolunda karşılaştığımız keçi sürüsü
Kemalpaşa (Nif) Kalesi
Kemalpaşa
(Nif) Kalesi, Kemalpaşa
ilçesinin merkezinde; kasabanın sırtını dayadığı bir tepenin üstünde yer
alıyor. Yakın zamanlarda bir mesire yeri olarak düzenlenen Kemalpaşa Dereboyu’ndan başlayarak; batı yönünde bir duvar gibi
yükselen yaklaşık 330 metrelik kireç taşından oluşmuş dev bir kaya kütlesinin
üstündeki kale, kesme taş, moloz taş ve tuğla malzemenin birlikte kullanıldığı
yapısal özellikleriyle Bizans Dönemi yapısı görünümünde. Prof. Dr. Ersin Döğer’in verdiği bilgiye göre, bu kale yapısının da
Laskarisler Dönemi’nden kaldığı
anlaşılıyor.(14) Bir dış
kale ve iç kale olmak üzere iki savunma yapısından oluşan Nif Kalesi’nin İlkçağ’da Smyrna-Sardeis
geçişini kontrol eden stratejik konum itibariyle tarih boyunca yerleşime tabi
olması muhtemeldir. Bunun bir başka delili olarak Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde “Nif Kalesi’nden 4000 kiremitlik bir sayfiye yeri olarak
kullanıldığı” şeklinde söz etmesi gösterilebilir. Bu ifade de, bize Beylikler
ve Osmanlı Dönemi’nde de kalede bir yerleşimin varlığını haber veriyor.
Nif Kalesi'nin sur parçaları
Kaleye giriş kapısının bulunduğu sur duvarının kesitinde yer alan su drenaj kanalları
Nif Kalesi'nin içinin genel görünümü; güneye bakış
“Evliya Çelebi
Seyahatnamesi’nin İzmir bölümünde (Nif-İzmir Merkez arası) geçen adbilimcil söz
varlığının tasnif ve değerlendirmesi” isimli makalede Evliya Çelebi’nin
Nif Kalesi ile ilgili aktarımlarından
söz ediliyor:(15)
“Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Nif bahsinde geçen Nif Kalesi ile
ilgili olarak. Yalçın kayalar üzerinde, beş cepheli, iki kapılı, çevresinin iki
bin iki yüz adım olduğu, içinden şehre sular aktığı bilgilerine yer
verilmektedir. (Evliya Çelebi
Seyahatnamesi, IX. Kitap, s.38)
Nif Kalesi'nin kuzey doğu yönündeki kireç taşı kayalıklar ve sur parçaları; aşağıda Kemalpaşa Kasabası
Kale
hakkında ayrıntılı bilgi verilmiş olmakla birlikte kalenin adı
kaydedilmemiştir. Şehir anlatılırken kullanılan “kalası” ifadesinden kalenin o
devirde Nif
Kalası diye
adlandırıldığını çıkarabiliriz. Kaleden günümüze çok bir şey kalmamıştır. Yer
yer dış kale surları hâla mevcut olmakla birlikte büyük oranda tahrip olmuştur.
İç kale surlarının bazı kısımları günümüzde ayaktadır. Fakat bunun da çoğu yeri
yıkılmıştır. Hiçbir koruma olamadığından hazine avcıları tarafından talan
edilmektedir. Evliya Çelebi’nin kalenin içinde aktığını söylediği akarsu ise
artık yoktur.”
Kalenin batı yönündeki burçlardan birinde yer alan geçiş
Güneyden kale surlarının ve Kemalpaşa Kasabası'nın görünümü; sur dibinde solda yer alan cami, Saruhanlılar'dan kalma; tarihi Emet Bey Camisi ya da Çarşı Camisi; 19.yy.da geçirdiği yangın nedeniyle yeniden yapılmış.
Kaleye, dere boyunda yer alan Kemalpaşa Belediyesi’nin sosyal
tesislerinin arkasındaki patikayı takip ederek tırmandık. Tırmanış sırasında
yer yer eğimin %80’ler civarında seyretmesi ve zemindeki taş ufalanmaları
nedeniyle ortaya çıkan kayma riski yüzünden kısmen zorlandık. Ancak bu durum,
kısa sürede ulaştığımız kale düzleminde sona erdi. Vadinin doğu yakasındaki
kireç taşı kayalıklar arasında birkaç mağara ağzı vardı. Nif Dağı’nın son derece bol su kaynaklarına sahip olması ve dağın
kireç taşı katmanlarının yoğunluğu nedeniyle yörede rastlanan bu tür mağara ve
oyuklar bizim için sürpriz değildi.
Güneyde yer alan iç kalenin sur duvarları
Kalenin güneyinde yer alan derin vadi, subuharının etkisi altında...
Gezgin, kalenin en güneyine doğru ilerliyor.
İç kaleden bir yapı duvarı detayı
Kalenin üst düzlemine ulaştığımızda; kuzey doğu yönünde kireç taşı
kayalıklarla çevrilmiş doğal bir burç, kuzey yönünde kalenin giriş kapılarından
biri, dış kalenin çoğunlukla tahrip olmuş sur parçalarından bir kısmı; iç
kalenin batı yönünde yükselen topografyaya bağlı olarak devam eden sur
parçaları ve aralarda kısmen ayakta burç kalıntılarıyla karşılaştık. Kalenin
etekleri boyunca Kemalpaşa Kasabası,
onun ötesinde bir kısmını Organize Sanayi Bölgesi’nin ele geçirdiği verimli Kemalpaşa Ovası ve en arkada efsanevi Spil Dağı uzanıyordu. Kalenin
İzmir-Ankara yolu boyunca sahip olduğu görüş alanı ve çevredeki topografyaya hâkimiyeti
benzersizdi. Bu da Nif Kalesi’nin
neden tarih boyunca bir savunma ve yerleşim merkezi olduğunun açık kanıtıydı.
İç kalede yer alan yapının ve Kemalpaşa'nın birlikte görünümü
Kalenin güneyindeki dere yatağına bakış
Gezgin, tırmanışta...
Nif Kalesi'nin güney batı ucundayız.
Kalenin güney yönünde Nif Dağı’nın
derinliklerine doğru nüfuz eden vadinin dibinden Nif Çayı’na doğru akmakta olan derenin son yağmurlarla beslenen
suyunun sesi, yukarılara doğru aksetmekteydi. Kemalpaşa’nın yoksul
mahalleleriyle çevrilmiş kale düzleminden aşağıya doğru inen merdivenli
yollarda ise, çocukların ve satıcıların sesleri birbirine karışmaktaydı.
Kalenin genel görünümü ise oldukça harap vaziyetteydi. Dış kale, giriş
kapılarından birinin çevresindeki birkaç sur parçası dışında tamamen yok olmuş
durumdaydı. İç kalesi ise, yıkıntılar halinde kısmen varlığını sürdürmekteydi.
Bunlardan kuzey yönündeki tonozlu bir yapı kalıntısı ile güney batı yönündeki düzgün
bir duvar parçası oldukça dikkat çekiciydi. Evliya
Çelebi’nin kasabanın üzerine doğru döküldüğünden söz ettiği sulardan ise
artık bir iz yoktu. Kale düzlemi üzerinde açılmış çok sayıda çukur, defineci
tayfasının burayı da delik deşik ettiğini gösteriyordu.
Kalenin batı yüzündeki duvarın içinde yer alan kanal detayı
Kalenin karşısındaki doğu yamaçlarda yer alan mağara oyukları
Güneyden yeniden kuzeye geçiş yolunda bir sur parçası daha...
İniş yolunda rastladığımız koyun ve keçiler
Kalenin doğu yüzünde yer alan ve bahara merhaba demeye hazırlanan badem çalıları
Kemalpaşa Kalesi'ne veda
Kale düzlemini doğudan başlayarak tümüyle dolaştık. Sonunda; el
yordamıyla ilerlerken, çıktığımız dik patikanın ucuna kadar vardık. Hemen
altımızda çiçeğe durmuş badem çalılarından bir kaçı vardı. Pembe çiçekleriyle;
az sonra Nif Kalesi’nin tepesinden
doğaya merhaba diyecekmiş gibi bir havaları vardı. Fotoğrafladık. Kayaların
arasından ineceğimiz patikaya doğru ilerlerken bir koçun önderlik ettiği 8-10
koyunla ve birkaç keçi çıktı karşımıza. Biraz da onlarla oyalandıktan sonra,
kendimizi çıktığımız patikadan bu kez aşağıya doğru bıraktık. Kaleden inişimiz,
çıkışımıza kıyasla daha kolay oldu ve kısa sürede çıkışa başladığımız belediye
gazinosunun arkasındaki merdivenlere ulaştık.
Kız Kalesi
Kemalpaşa’daki son durağımız, Laskarisler
Dönemi’nden kalma; Ioannes III
Vatatzes’in yaptırdığı ve yaklaşık 32 yıllık saltanatı boyunca İznik-Bizans Devleti’nin yönetim merkezi
işlevini gören Laskarisler Sarayı ya
da halk arasında bilinen ismiyle Kız
Kulesi idi. Kemalpaşa’nın hemen girişinde yer alan yapı, bugün restorasyon
iskelelerinin arkasında kaybolmuş gibi. Yaklaşık 5 yıldır bu halde olan Laskarisler Sarayı'nın
akıbetinin ne olacağına dair de bir bilgi mevcut değil. Umarız, en kısa sürede
bu önemli Bizans yapısı ayağa kaldırılır ve doğanın ve zamanın tahribatına
karşı koruma önlemleri alınır.
Restorasyon iskelelerinin ardında kaybolmuş Laskarisler Sarayı
(Fotoğraf: İF; Kasım-2012)
Dışarıdan bakıldığında yüksek duvarlarıyla bir kuleyi andıran bu yüksek
yapı, herhalde bu görünümü nedeniyle halk tarafından Kız Kulesi olarak adlandırılmış. Prof. Dr. Ersin Döğer’in Bizans Sarayı ile ilgili aktardığı
bilgiler şu şekilde:
“Bu yapı, Laskarisler tarafından inşa edilmiş
kalenin üzerine kurulduğu tepenin eteğinde, surların dışında inşa edilmiştir.
Yapı, 25,75m. x 11,5m. boyutlarında dikdörtgen planlıdır. Günümüze gelen izlere
göre orijinal halinde, biri bodrum olmak üzere dört katlı planlandığı
anlaşılmaktadır. Ancak sonra söz konusu katlar yıkılmış, içi bodrum katın üst
seviyelerine değin toprak ve molozla dolmuştur.
Laskarisler Sarayı ya da Kız Kulesi'nin eski hali
(Kaynak: http://kemalpasaaihl.meb.k12.tr)
Duvarların alt kesimi, 1,13-1,30 x 0,55 metre boyutlarındaki büyük kesme taş bloklarla inşa edilmiştir. Bu bloklar, muhtemelen çevredeki Klasik Helenistik Çağ kalelerinden, bilhassa kentin üzerindeki kaleden getirilmiş olmalıdır. Üstteki üç katın ağırlığını taşıyan ve adeta bir kaide işlevi üstlenen alt kesimde ise duvar kalınlığı 2 metreyi bulmuştur. Bodrum katın ışıklandırılması ve havalandırılması, dört yönde açılmış mazgal pencereler ile sağlanmıştır. Mazgal pencerelerin yükseklikleri, 1,2 metre, dışa bakan genişlikleri 0,17 metredir.
Eski bir kartpostaldan; Laskarisler Sarayı
(Kaynak: http://erkmensenan.blogspot.com.tr/2011/08/nymphaionnifkemalpasa-ve-kz-kulesi.html)
İç mekândaki,
duvara bitişik duvar payeleri ve köşelerde kısmen izlenebilen kemer ve
pandantif kalıntıları, bodrum katının orijinalde ortada bir sıra destek ile
ayrılmış, üzeri tonoz veya kubbe ile örtülü küçük birimlerden meydana geldiğini
düşündürtmektedir. Üst katların orijinal durumlarına ait izlerin hemen tamamı
kaybolmuştur. Üst mekânları aydınlatan yuvarlak kemerli pencereler, günümüzde
birer oyuk şeklini almıştır. Prof. Dr.
Semavi Eyice, içte, katları birbirine bağlayan bir merdiven veya rampanın
mevcudiyetini düşünmektedir. Duvarların üst kısımları ise, 3 veya 4 sıra tuğla
ile bir sıra taş dizilerinin dönüşümlü olarak yerleştirildiği almaşık teknikte
örülmüştür. Taşların aralarına dikey yerleştirilen tuğlalar ile çerçeveler
oluşturulmuştur. Tuğlalar kimi zaman dekoratif şekiller oluşturacak biçimde
dizilmişlerdir.”(16)
Laskarisler Sarayı'na ait eski bir fotoğrafa daha...
(Kaynak: http://erkmensenan.blogspot.com.tr/2011/08/nymphaionnifkemalpasa-ve-kz-kulesi.html)
Manastırlar, kaleler ve kuleler derken Kemalpaşa civarında akşama
yaklaşmıştık. Belkahve’de İzmir’e karşı verilecek bir çay molasında günün son
noktası koyulacaktı. Artık gitme zamanıydı. Ortaçağ’ın Bizans Dünyası’na Nif
odaklı bir seyahatti bugün yaptığımız. Bu kadar talana ve ilgisizliğe karşın
Kemalpaşa’nın bağrında saklı kültür varlıklarının ve doğasının tadına
varabilenlerin kulaklarını çınlattık dağda ve ovada. Ne mutlu onlara…
Dipnotlar
(1) Ersin
Döğer; İzmir’in Smyrna’sı, İletişim
Yayınları, 1.Baskı-2006; sayfa: 134-144’den yararlanılmıştır.
(2) Yoğurtçu
Kalesi ile
ilgili olarak bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2014/11/uzunburun-gurle-yuruyusu.html
(3) Encyclopaedia of the Hellenic World, Asia Minor, Manastırlarla ilgili olarak Magnesia by Sipylos (Byzantium) maddesi için bkz. http://asiaminor.ehw.gr/Forms/fLemmaBodyExtended.aspx?lemmaid=7752&boithimata_State=&kefalaia_State=#chapter_5
(4) Bema: Ortodoks kiliselerinde ya da Yahudi sinagoglarında
dua etmek için kullanılan yüksek zeminli kürsü; bir tür minber.
(5) Naos: Ortodoks kiliselerinde halkın ibadet amacıyla
kullandığı ana mekân; kilisenin orta nefi ya da holü; aynı zamanda İlkçağ’da
Yunan tapınaklarında halkın giremediği, sadece rahiplerin girebildiği; içinde
tapınağın adandığı tanrı ya da tanrıça heykelinin yer aldığı cella adı verilen çekirdek hücrenin (odanın)
bulunduğu tapınağın ana nefi.
(6) Synthronon: Bizans ve Doğu Hristiyan kiliselerinde din adamlarının törenler
esnasında topluca oturmaları için yapılmış; genellikle apsiste yer alan yarım daire
planlı oturma sıraları
(7) Opus sectile: Çeşitli
biçimlerde kesilmiş renkli mermer parçalarının yan yana dizilişiyle yapılan bir
tür mozaik. Roma ve Bizans'ta kullanılmıştır. Gerçek mozaikten farkı,
birincinin standart biçimli parçalarla, opus sectile'nin ise farklı boyut ve
biçimdeki öğelerle gerçekleştirilmesidir.
(8) Prokonnesos: Marmara Adası’ndan elde edilen mermere o çağlarda verilen isim.
(9) In situ: Latince “yerinde”
anlamına gelir. Arkeolojide elde edilen bir bulgunun tahrip edilmemiş ve yer
değiştirmemiş bir halde bulunduğu anlamına gelir.
(10) Skiti: Az sayıda kulübeden oluşan mezra benzeri küçük
yerleşim
(11)2007 yılı Kazı Sonuçları
Toplantı Raporu; Nif
(Olympos) Dağı Araştırma ve Kazı Projesi: 2007 yılı kazısı, Prof. Dr. Elif Tül
Tulunay; sayfa:417-418
(12) 2012 yılı
Kazı Sonuçları Toplantı Raporu; Nif (Olympos)
Dağı Araştırma ve Kazı Projesi: 2012 yılı kazısı, Prof. Dr. Elif Tül Tulunay; İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Bizans Sanatı Ana Bilim
Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Asnu Bilban Yalçın’ın değerlendirmesi; sayfa:350
(13)
Kırıklar-Vişneli
köyleri arasındaki Manasır Boğazı
ile ilgili olarak bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2016/04/kiriklardan-visneliye.html
(14)
Ersin Döğer; a.g.e;
sayfa: 188, resim-32 alt yazısı
(15)
“Evliya
Çelebi Seyahatnamesi’nin İzmir bölümünde (Nif-İzmir Merkez arası) geçen
adbilimcil söz varlığının tasnif ve değerlendirmesi”, Yrd. Doç. İbrahim
Şahin-Yüksek Lisans Öğrencisi Şima Doğan, Ege Üniversitesi Türk Dünyası
Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili ve Lehçeleri Ana Bilim Dalı; sayfa:9
(16)
Ersin Döğer; a.g.e;
sayfa: 188, resim-32 alt yazısı
(17) Fotoğraflar yazıda
belirtilenler dışında MYC tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Bölgemizin hiç bilinmeyen,( ya da pek az kişinin bildiği) ören yerlerini ve tarihini sayenizde öğrendim. Başpınar kiliselerinin yakın yerlerinde bir antik yerleşimin olması beklenir, Vişneli köyünde bu yönde izler varmıydı. Dağakaçtım ekibine selamlarımı ve teşekkürlerimi iletiyorum.
YanıtlaSilTeşekkürler...İF
SilOkulca Tübitak Bilim Fuarı'na hazırlandığımız bu günlerde konumuz Kız Kalesi iken bu bilgiler çok faydalı oldu teşekkür ederiz.
YanıtlaSilortaçağ ödevim için gerekli bir çok bilgiye ulaştım çok faydalı oldu teşekkür ederim.
YanıtlaSilsosyal bilgiler öğretmenliği 2. sınıf öğrencisiyim ortaçağ dersi final sınavı yerine geçecek sunum ödevim için laskaris sülalesini araştırıyorum. sayfanız bana çok yardımcı oldu teşekkür ederim
YanıtlaSilSize yardımcı olabildiysek ne mutlu bize. Amacımız bilgiyi paylaşmaktır. İF
Silteşekkürler
YanıtlaSilİlginize ben teşekkür ederim. İF
Silyararlı bir sunum olmuş,bilgilendirdiğiniz için teşekkürler
YanıtlaSilİlginize ben teşekkür ederim. Devamlılığı dileğiyle...İF
Silmerhaba ben Sanat Tarihi öğrencisiyim araştırmanızdan yararlanmak istiyorum izniniz olursa eğer?
YanıtlaSilmerhaba ben sanat tarihi öğrencisiyim ve araştırmanızdan yararlanmak istiyorum izniniz olursa eğer?
YanıtlaSilNe demek?Tabii ki yararlanabilirsiniz. Bloğumuzun temel amacı gezdiğimiz ve öğrendiğimiz her şeyi paylaşmaktır. Çalışmalarınızda kolaylıklar dileğiyle...İF
Sil