24 Şubat 2018
İbrahim Fidanoğlu
Darağacı’ndan Halkapınar’a
Bugün artık dümdüz
edilmiş; İzmir’in spor tarihinde önemli bir yere sahip Alsancak Stadyumu’nun bulunduğu yere ve çevresine 19.yy.da Darağacı ismi verilirdi. Belli ki
Osmanlı Döneminde buralarda hatırı sayılır idamlar ifa edilmiş olmalı. Kaynaklar, bu idamların Padişah II. Mahmud zamanında İzmir'i yöneten Katipzade Ailesi'nin dönemine denk düştüğünü belirtiyorlar. Bir de
stadyumun hemen yakınlarında ise büyük bir Rum Ortodoks mezarlığının bulunduğuna
dair bilgiler yer alıyor kaynaklarda(1). Ölüler bölgesi anlamına gelen ve 19.yy.da Darağacı'nın arka dünyasına verilen isim; Mortakya'nın bununla ne kadar ilgisi var bilinmez ama, bugün Alsancak Stadyumu'nun bulunduğu alanın yakınlarından Güzel Sanatlar Fakültesi'ne kadar uzanan bölgede büyük bir Rum Ortodoks mezarlığının olduğu kesin. Stadyumun bulunduğu alan, aslında Rumların da yaşadığı dönemde yine sportif amaçlı kullanılmış. Hatta İzmirli Rumların 19.yy.daki Megalo İdea fikrini besleyen ve kırmızı-mavi forma renklerine sahip spor kulüplerinden biri olan Panionios ( ya da İon Birliği) da; o yıllarda bu sahada top koşturmuş. Aynı kulübün devamı niteliğinde olan Panionios, aynı forma renkleriyle, bir Atina futbol takımı olarak Yunan 1.Ligi'nde halen spor yaşamını sürdürmekte.
Bir Foto Cemal fotoğrafı; Alsancak Stadyumu
(Kaynak: internet ortamı)
Panionios Atina Futbol Kulübü'nün arması; kuruluş yılı 1890, İzmir
(Kaynak: https://www.panionios.gr/2018/02/28/ανακοίνωση-τμήματος-στίβου/#iLightbox[gallery1628]/0)
O yıllardan kalma bir Panionios fotoğrafı; 1892 Smirni ya da İzmir'i...
(Kaynak:http://www.iefimerida.gr/news/253666/gkremisan-proto-gipedo-toy-panionioy-stin-poynta-tis-smyrnis-meta-apo-104-hronia-eikones)
Darağacı; 1904
(Kaynak:https://twitter.com/nostalji_izmir)
Tenekeli Mahalle'de Aligaryas Rum Ortodoks Kilisesi'nin duvarları
(Şubat-2011)
Aligaryas Kilisesi'nin kapısından kalan...
(Şubat-2011)
(Şubat-2011)
Tenekeli Mahalle
(Şubat-2011)
19.yy.da İzmirlilerin gözde mesire yerlerinden biri olan Halkapınar Gölü ve çevresi, içinden doğarak körfeze akan ve mitolojik hikâyelerle İzmir’in hayatına renk katan Meles Çayı ile birlikte(2), o yıllarda İzmir’in yaşamına renk ve güzellik katan önemli su kaynaklarındandı. İlkçağ’da Artemis’e adanmış Diana Hamamları’nın da bulunduğu yer olarak bilinen bu efsanevi göl, 19.yy.da Belçikalı bir firmanın öncülük ettiği bir su fabrikasının kuruluşu sonrasında uzun yıllar İzmir’in içme suyunu sağlayan hayati bir role soyundu. Ama belki de bu dönüşüm, yaklaşık 80 yıllık bir zaman sürecinde onun yok oluşuna da zemin hazırladı. İlk önce suya olan hayati ihtiyacı nedeniyle Meles Çayı’nın iki yakasında ve Darağacı civarında ilk fabrikaların kuruluşuna neden oldu bu durum. Darağacı’ndan başlayarak Halkapınar’a kadar uzanan mevkide arka arkaya kurulan fabrikalar, Halkapınar’ın bir mesire yerinden sanayi bölgesine dönüşmesinde etkili oldu. Daha sonraları Cumhuriyet döneminde; özellikle kentin artan nüfusu ve gölü yer altından besleyen Nif Dağı’ndaki kaynakların ileriki yıllarda Bornova ve çevresine yönlendirilmesi sonucunda göl, 70’li yıllara gelmeden kurudu gitti. Zamanla kuruyan gölün çevresinde; bir sürü irili ufaklı sanayi sitesi ve fabrika serpilip gelişti. En sonunda 1972 yılındaki Akdeniz Oyunları için yapılan 70.000 kişilik Halkapınar Atatürk Stadyumu bu efsanevi gölün üzerinde betondan bir kafes gibi yükseldi ve gölün nefesi sonsuza dek söndü gitti.
19.yy.da Meles Çayı kıyısında baş veren fabrikalar
(Kaynak: internet ortamı)
Halkapınar Gölü kıyısında Belçikalıların kurduğu su fabrikası
(Kaynak: internet ortamı)
Eski bir İzmir kartpostalından Diana Hamamları ya da Halkapınar Gölü; önde o yılların vazgeçilmezi deve kervanları...
(Kaynak: internet ortamı)
Kozmas Politis’in Yitik
Kentin Kırk Yılı isimli romanında Punta’dan
Darağacı ve Halkapınar’a doğru uzanan toprak yol ve çevresi Aristos ve
Stavrakis isimli iki Rum çocuğunun Halkapınar
Gölü’ne doğru yaptıkları bir keşif gezisi kapsamında şöyle anlatılıyor:
“Burada İngilizlerin çalıştırdığı Aydın
demiryolunun geçtiği Punta
istasyonunda hiçbir zaman gürültü ve kargaşa olmazdı. Buraya yalnız yolcu
trenleri çalışıyordu. Ötekiler; yani “hamal”(3) trenler, bir Fransız
şirketinin çalıştırdığı Kasaba
demiryolunun Aya Konstandinos (Şimdiki Hilal’de Şehit Fazıl İlkokulu
binası-İF) yakınlarında ikiye ayrıldığı Köprü
istasyonunda yük alıp boşaltıyorlardı. Bu şirketin yolcu istasyonu ise, şehrin
aşağı ucunda Türk mahallelerinin başladığı ve çoğunlukla Giritli Türklerin
oturdukları bölgedeki Basmane idi. Belalı mahalle, her zaman büyük tevatür, arabalar, develer, çamur
deryası ve zorluk.
Aya Konstandinos Rum Ortodoks Kilisesi; şimdi Şehit Fazıl Bey İlkokulu; Tepecik yakınları...
(Şubat-2011)
Alsancak Garı karşısında yer alan 17.yy.dan kalma St. John (İlahiyatçı Yahya) İngiliz Protestan Kilisesi
(Vikipedia'dan alınmıştır)
Böylece saat tam dörtte Aristos ile
Stavrakis İngiliz kilisesinin (Alsancak
Garı’nın karşısındaki yanında İngiliz Konsolosluğu’nun da yer aldığı İngiliz
Protestan Kilisesi-İF) önünde
buluştular. İstasyon meydanını geçtiler, sağa, depolardan yana dönerek
Darağacı’na çıktılar. Oradan öteye yol dümdüz uzanıyordu. Toprak yol, bir aydan
fazla zamandır yağmur yağmadığı için toz içindeydi. Şehrin dışına çıkan uzun
bir yol, orada bulunan tek tük evler, işyerleri, fabrikalar, Çingene
mahalleleri ve depolar. Bunların arasında her yanını ot bürümüş tarlalar.
19.yy.da Halkapınar'a doğru Meles kıyısında bir fabrika
(Kaynak: internet ortamı)
Ama bu yolun bir özelliği daha vardı ki;
Stavrakis onu Aristos’a gösterirken sesini kalınlaştırdı:
-Aha mezarlık!
…
Yan yana birbirleriyle yarışan üç boş at
arabası dörtnala şimşek gibi önlerinden geçti. Arabalarında ayakta duran arabacılar, dizginleri boş bırakmış, kamçılarını şaklatarak bağrış çağırış
içinde atlarını kışkırtıyorlardı.
…
Yolun solunda, toz bulutları arasında atlı
tramvay göründü. Yol geniş değildi ve yandaki arabalardan biri, ortadaki arabanın
sağına yapışmış, rayların üzerinde dörtnala gidiyordu. (İzmir Büyük Şehir Belediyesi, aynı hatta bugün yeni bir tramvay hattını
hizmete almak üzere çalışıyor. İF) Tramvaycı tam zamanında fren yaptı.
Arabacı birden sola dümen kırdı, şansı varmış ki bir tarlanın içine düştü, at
bir çukura yığıldı, araba çatırdadı.
(Kaynak: www.beyaztarih.com/resimlerle-tarih/detay/10-resimde-atli-tramvaylardan-beyoglu-tramvayina)
…
Tarladan yola çıktılar, ama yine durmak
zorunda kaldılar. Tozlar içinde bir camız
sürüsü geçiyordu. Besbelli kesmek için salhaneye (Yaklaşık 25-30 yıl önce Buca sırtlarına taşınan eski Salhane o zamanlar
da oradaymış meğerse. İF) kadar götürüyorlardı. Çünkü az önce önlerinden,
kayışla bellerine bağlı kanlı önlüklerinden kasap oldukları anlaşılan birkaç
kişi geçmişti.
…
Sırılsıklam olmuşlardı. Hava sıcaktı.
Soluyup duruyorlardı. Terlerini silmek için durdular. Stavrakis, birden bire
çığlık attı:
-Bre! Bak! İşte göl!
(kaynak:https://kentstratejileri.com/category/yazarlar/hakan-kazim-taskiran/)
Solda yüz metre kadar ötede rüzgârda çalkalanan köpüklü, üzerinde martılar uçuşan bir mavilik uzanıyordu.
…
Çorak tarlalar içinde o yana doğru
koşmaya başladılar. Kurumuş çamura benzeyen yer yer çatlak topraklar üzerinde
ayakları burkula burkula ilerliyorlardı. Öbek öbek mızrak gibi, sarı-yeşil çalı
dikenleri, karanın bitiminde kumsal göz alabildiğine uzayıp gidiyor, sonra dışa
doğru kıvrılarak bir koy meydana getiriyor ve bu koyun kıvrımını kimi
tepecikler çeviriyordu. Çocuklar bakıştılar.
(Kaynak: internet ortamı)
-Stavraki, şuradaki şu tepeler Aya Triada
ile Bayraklı değil mi? Sonra onların ötesinde uzanan Karşıyaka değil mi? Evleri
fark ediyor musun?
Stavrakis biraz utanmış olarak:
-Evet, dedi.
-Bu deniz, more! Değil mi?
-Evet, galiba… Deniz.
Bayraklı sahili; bir 19.yy. kartpostalından...
(Kaynak:www.levantineheritage.com)
Kumsala doğru yürüdüler. Burunlarına
tuzlu su kokusu geliyordu. Güneş, Karşıyaka’nın üzerinde hala bir boya lekesi
gibiydi.”(4)
Ama bizim bugünkü
konumuz, şimdi yerinde yeller esen eski stadyumdan Halkapınar’a doğru inen bu yol üzerinde yer alan ve 20.yy.ın hemen başlarındaki İzmir’in sosyal yaşamında önemli bir yere sahip olduğu bilinen bir bira fabrikasının hikâyesiyle
ilgili.
Darağacı'nda Şehitler Caddesi üzerindeki İzmir'in sanayi tarihinde önemli bir yere sahip eski Şark Sanayi Kumpanyası'na ait tekstil fabrikasından bugüne kalan...
(Mayıs-2017)
Darağacı; Şark Sanayi Kumpanyası'nın önünde 1940'lı yıllarda bir zafer takı
(Kaynak:https://twitter.com/nostalji_izmir)
İzmir’de 19.yy.da bira kültürünün doğuşu ve gelişimi(5)
İzmir’de bira kültürünün
geçmişini kaynaklar, 19.yy.ın ilk yarısına tarihlendiriyor. 1892 yılında
İzmir’e gelen Hans Barth isimli bir
gezginin anlattıklarına göre; İzmir’de sahil boyunca uzanan çay bahçelerinde,
restoranlarda, kafeteryalarda ve şehrin dışındaki bira bahçelerinde kahve
kültürünün yaygın olduğu bir Doğu ülkesinden çok Avrupai bir yaşam tarzının
hüküm sürdüğü bir kent görüntüsünün ve bir sosyal yaşamın varlığı öne
çıkmaktadır.
Bir zamanların bira bahçeleri
(Kaynak: internet ortamı)
Barth'a göre, İzmir'e birayı ilk getiren Württembergli Prokopp'tur. Başlangıçta ürettiği biraları eşek ve
katır sırtında piyasaya sunan Prokopp,
daha sonra bugünkü Alsancak’taki Bornova Caddesi'nde bulunan
imalathanesinin yanına devamlı dolup boşalan bir de bira bahçesi eklemiştir. 1894’de Karataş’ta
Emirze
biraderlerin havagazıyla işleyen bir bira fabrikası açtığı belirtilmekteyse de
bu fabrika hakkında başkaca bir bilgi bulunmamaktadır.
İstanbul'da Moda'da Bomonti Bira Bahçesi
(Kaynak: internet ortamı)
Bazı kaynaklarda Prokopp’un, İstanbul'daki Bomonti Bira Fabrikası’ndan çok önce
bira üretmeye başladığı kaydedilmekteyse de, Prokopp tarafından Bristol’den
ithal edilen şişelerin dolu mu geldiği, yoksa İzmir'de mi doldurulduğu
belirsizliğini korumaktadır. Avusturya'nın o yıllardaki İzmir Konsolosu Karl von Scherzer’in verdiği
istatistiklere göre 1870’lerde İzmir, 3.000 fıçı bira ithal etmekteydi. Bunun
2.300 fıçısı Avusturya, geri kalanı İngiliz ve Bavyera birasıydı. Bunların dışında Spatenbrau ve Augustinnerbrau biraları
Münih’ten, Drener birası
Trieste’den ve Guraber
birası da 12 şişelik kasalarla Strasbourg’tan
gelmekteydi. Fransız biraları ise nispeten tatlı ve çabuk bozuldukları için
İzmir’de pek fazla tutulmamaktaydı.
19.yy. İzmir'inin önemli birahanelerinden Alambra'da bir kutlama
(Kaynak: internet ortamı)
Prokopp’un açtığı yoldan kısa sürede başkaları da ilerlemiş ve 1880’lerde
Kordon’da bulunan Corinno, Nalpas ve Rodokanaki gibi
kafeler mönülerine birayı da eklemişti. İzmir'in en meşhur birahanesi,
Avusturyalı Kraemer’in sahibi olduğu Grand Brasseire Pilsen’di.
İzmir Rıhtımı'nda Kraemer Brasserie; eski bir İzmir kartpostalından...
(Kaynak: internet ortamı)
Michalis
Haralambos’un birahanesinde Strasbourg,
Viennoise ve Leon Goldstein’in birahanesinde Viyana biralarını bulmak mümkündü. 1882’de İngiltere’nin İzmir
konsolosu Denis,
rutin bir şekilde her yıl hazırlanan ticaret raporunda ilk kez biraya yer
vermektedir. Rapora göre; İzmirliler büyük miktarda bira tüketmekteydi.
Özellikle sıcak yaz günlerinde insanlar, Frenk mahallesindeki kafelerde gece
geç saatlere kadar oturmakta ve bira içmekteydi. Denis, meslektaşı Scherzer’yi
teyit ederek, bira tekelinin Avusturya’ya ait olduğunu belirtmekte; beş yıl
içinde ithal edilen 19211 varilin 17357’sinin bu ülkeden geldiğini yazmaktadır.
Cafe de Paris; İzmir Rıhtımı; eski bir kartpostaldan...
(Kaynak: internet ortamı)
1890’lardan
itibaren birahaneler, Kordon sınırını
aşarak İzmir’in diğer semtlerine de yayıldı. Kordon’daki Alambra, Centrale, Cristal,
Budapest, Brasserie Resna, Clonavidis, Wilson Luxsembourg’un
dışında, Alsancak Garı altındaki Simitopoulo, Bit
Pazarı’nda G.
Onoufriadhes, Kantarcılar’da C. Panayoti, Ermeni
Mahallesi’nde
H. Papadhopoulos, Paralel Sokak’ta
F. Pradello, Odun
Pazarı’nda Haim
Rousso ve Isaac
Rousso, Fasula’da N. Stefanopoulos
ve Aya
Yorgi’de Andricos
Sterenios bira ile serinlemek isteyenlerin uğrak yerleri
oldu. Ayrıca, başta Karşıyaka sahili olmak
üzere çevre sayfiyelerde de birahaneler yerlerini aldı.
Karşıyaka'da London Hotel ve birahaneler
(Kaynak: internet ortamı)
Amerikalılar; 1900’lerin
başlarında Türkiye pazarıyla daha yakından ilgilenmeye başlayınca, önemli
miktarda tüketilen birayı da mercek altına aldılar. 1907’de ABD’nin İzmir
konsolosu E. L. Harris, İzmir’de neden Amerikan biralarının
tutulmadığına ilişkin bir rapor hazırladı. Harris’e
göre İzmir’de yaşanan yoğun sıcaklar, yalnızca en az miktarda alkol içeren
türde içeceğin kullanımını gerektirdiğinden, yaz aylarında doğal olarak bu tür
içecekler büyük miktarda ithal edilmekteydi. Bu nedenle Procopp tarafından üretilen biralar light olduğu için İzmir’de bol miktarda
tüketilmekte, aynı nedenden dolayı İstanbul’da Bomonti fabrikasından ithal edilen benzer bira İzmir’de çok
tutulmaktaydı. Bu iki şirketin biraları İzmir piyasasında, şişeler de dâhil
olmak üzere, düzinesi 64 sentten satılmaktaydı. Almanya ve Bohemya’dan,
yıllık her birinden 6,6 galonluk 1.390’ar fıçı olmak üzere 13,2 galonluk 2.860
varil bira ithal edildiği tahmin edilmekteydi. Bunun yanı sıra, her biri 5
düzinelik 1350 kasa bira çeşitli Avrupa ülkelerinden, bunun yüzde 10’u kadarı
da Amerika’dan ithal edilmekteydi. Amerikan biralarının İzmir piyasasında
tutulmamasının nedeni, diğer biralara göre oldukça pahalı olmasıydı. Harris, Amerikan bira üreticilerine
biralarını şişeyle değil, varille göndermelerini tavsiye ediyor, böylece navlun
ücretlerinden tasarruf edebileceklerini ve biranın fiyatını makul seviyeye
çekebileceklerini yazıyordu. Böylece Amerikan biralarının, Almanya ve Bavyera’dan
ithal edilen biralarla rekabet etmesi mümkün olacaktı.
Bomonti-Nektar Şirketi'nin fabrikalarını betimleyen bir broşür; altta solda Aydın Bira Fabrikası
(Kaynak: www.sozcu.com.tr/kesfet/mahall-bomonti-izmir/izmirdeki-o-bolgenin-kaderi-degisiyor/)
Aydın Bira Fabrikası ve bir zamanların bira bahçeleri
1893 yılında İstanbul-Feriköy’de
büyük bir bira fabrikası kuran İsviçre asıllı
Bomonti ailesi, uzun yıllar
imparatorluğun en önemli bira üreticisiydi. 1909 yılında yine İstanbul-Büyükdere’de faaliyete geçen Nektar Bira Fabrikası ile yaşanan
rekabet, 1912 yılında iki şirketin birleşmesi ile sonuçlandı ve şirket “Bomonti – Nektar Birleşik Bira Fabrikaları”
adını aldı. Bu ortaklığın ilk önemli girişimi ise, İzmir’de bir başka bira fabrikası
kurmak oldu. İşte bugünkü Şaraphane olarak adlandırılan mevkide kurulan bu fabrikanın ismi Aydın Bira
Fabrikası idi.
İstanbul'da Feriköy'de bulunan İsviçreli Bomonti Kardeşler'in bira fabrikası
(Kaynak: internet ortamı)
Bomonti-Nektar Şirketi için işlek bir liman kenti olan İzmir önemli bir pazardı. Üstelik gerekli
ham maddelere yakınlık ve demir yollarının varlığı kenti cazip kılıyordu. Bira
üretimi için gereken kaliteli su kaynağına yakınlığı ile Halkapınar, bira fabrikası için şehrin en uygun bölgesiydi.
İzmir’de ayrı bir fabrikanın kurulması, biranın İstanbul’dan Batı Anadolu’ya
nakledilmesinde yaşanan zorlukları da ortadan kaldıracaktı. Böylelikle Aydın Bira Fabrikası, Halkapınar’da 1912 yılında faaliyete
geçti. 1914’deki bir ilana göre, ürettiği biraları varil ve şişelerle
satan Aydın Bira Fabrikası,
stokunda sürekli bir milyon litre bira bulundurmaktaymış. Kurulduğu zaman malt
ihtiyacını İstanbul fabrikasından karşılayan bu fabrikaya, sonradan Bomonti’den sökülen küçük malt tesisi de
eklenmiş.
İstanbul-Feriköy'de kurulan Bomonti kardeşlerin bira fabrikası
(Kaynak: internet ortamı)
Bomonti-Nektar Şirketi hisse senedi
(Kaynak: www.sozcu.com.tr/kesfet/mahall-bomonti-izmir/izmirdeki-o-bolgenin-kaderi-degisiyor/)
Bomonti bira bardak altlığı
(Kaynak: internet ortamı)
Bomonti Bira Fabrikası'nda yer alan bira bahçesinden bir soluk hatıra
(Kaynak: internet ortamı)
Bomonti bira şişesi, altlığı ve Bomonti Brasserie
(Kaynak: internet ortamı)
İzmir Bomonti Fabrikası’nda Bomonti markası altında
sadece bira değil, gazoz, soda, şarap ve rakı da üretildi. Bu çeşitliliği
sağlayan İzmir’deki fabrikaydı. Bugün İzmir’in “Şaraphane” olarak hatırladığı fabrikanın Tekel dönemi, 1938–1940 yılları arasındaki Bomonti Şirketi’nin Tekel’e
satış süreciyle başladı. Tekel tarafından
yaptırılan ek binalar ile büyüyen fabrikada Bomonti
Birası uzun yıllar “Tekel Birası”
adıyla üretilmeye devam edildi.
İzmir Rıhtımı'nda Vienna Birahanesi; Grande Brasserie Viennoise
(Kaynak: internet ortamı)
İstanbul'da Beyoğlu'nda (Pera) Yanni Birahanesi
(Kaynak: internet ortamı)
I.
Dünya Savaşı yıllarına girerken İzmir’de iki bira fabrikası vardı. Aydın Bira Fabrikası
ve Madam Prokopp’un
fabrikası... Madam
Prokopp’un fabrikası, birayı hala klasik yöntemlerle
ürettiğinden, son derece ilkel kalmıştı. Buna bir de fabrika müdürünün askere
alınması eklenince, Madam
Prokopp fabrikayı
1915’te kapatmak zorunda kaldı. Aslında Aydın Bira Fabrikası’nın durumu da pek parlak
değildi. Nitekim arpa ve yakıt kıtlığı, fabrikanın üretimini ve işçi sayısını
sürekli düşürmesine yol açmıştı. Ayrıca birahaneler de; savaş zenginleri
dışında pek fazla müşteriyi mekânlarına çekememekteydi.
Rıhtımda Kraemer Palace ve birahanesi; eski bir İzmir kartpostalından...
(Kaynak: internet ortamı)
Savaş
sonrasına ait yıllıklar, birahane sayısını azalmış olarak vermektedir. 1920’ye
ait Yunanca bir yıllık Panelinion,
Zappion, Wilson ve Foti isimlerini saymakta, ertesi yıla ait Annuaire Orienntal
ise bunlara Alhambra,
Centralle, Aidios, Cafe de Paris ve Splendid Bar’ı eklemektedir. Kuşkusuz bu yıllıklarda ‘kafe’ başlığı
altında sayılan mekânlar da bira satmaya devam etmekteydi. Nitekim 1921’de
uluslararası Amerikan Koleji’nin
muhafazakâr üyeleri, hazırladıkları raporda birahane ve bira bahçesi olarak
sınıflandırılabilecek 43 yer tespit etmektedirler. 129 kişinin çalıştığı bu
yerlerin çoğunun, biranın yanında şişelenmiş başka içkiler de sattığından
meyhane sayılması gerekir. Bunun dışına çıkan iki yer bulunmaktadır.
Kokaryalı'daki (şimdiki Güzelyalı) Athanasoula Bira Bahçesi
(Kaynak: internet ortamı)
İlki Halkapınar’da 1-1,5 hektar civarında çim
ve ağaçlandırılmış bir alanda bulunan Aydın
Bira Bahçesi’dir. Bu bahçenin bir tarafında masa ve sandalyelerin
yerleştirildiği çardak yer almakta; bira, ekmek ve peynirle birlikte
sunulmaktaydı. Çekiciliği ve hoşa giden konumu nedeniyle burası, kendi öğle
yemeklerini getiren gruplara da piknik yeri olarak hizmet vermekteydi. Kokaryalı’da (Bugünkü
Güzelyalı) İzmir’in tanınmış
tüccarlarından Athanasoula
tarafından işletilen ve içinde bulunduğu bahçe nedeniyle İngiliz Birahanesi olarak da adlandırılan yer de benzer özelliklere
sahipti.
Aydın bira mektup zarfları
(Kaynak: www.sozcu.com.tr/kesfet/mahall-bomonti-izmir/izmirdeki-o-bolgenin-kaderi-degisiyor/)
1922’deki Büyük Yangın,
pek çok şey gibi, birahanelerin de büyük kısmını silip süpürdü. Artık bira;
birahanelerin değil, meyhanelerin menülerinde yer alan bir içecek haline
gelmişti. Aydın Bira Fabrikası ise 1930’lu yıllara kadar
üretimini sürdürdü, 1938’de Tekel
İdaresi’ne geçince de şarap, suma ve rakı fabrikasına
dönüştürüldü. Şaraphane ismi de o
yıllardan kalmadır.
Şaraphane Mevkii'nde; Aydın Bira Fabrikası'nın daha önünde yer alan Rum Tuzakoğlu Un Fabrikası
(Kaynak: www.sozcu.com.tr/kesfet/mahall-bomonti-izmir/izmirdeki-o-bolgenin-kaderi-degisiyor/)
Bugün şehrin içini ve çeperlerini ele geçirmiş
olan ve kentsel dönüşüm olarak adlandırılan büyük canavar, ne yazık ki; eskinin
Darağacı ve Halkapınar Gölü arasındaki bütün bu yaşanmışlıkları ve her dönemin
ürettiği ve aynı zamanda insanlığın kültür mirası olarak nitelendirilebilecek
her türlü varlığın son kırıntılarını da gömmeye hazırlanmaktadır. Ama şunu
unutmamak gerekir ki; bir ulusa ait olmanın gururunu insana taşıtan, yurt
sevgisini ve yaşadığı topraklara dair bağlılık duygusunu besleyen en önemli şey
toplumsal bellektir bize göre.
İzmir Rıhtımı (Pasaport); Grand Hotel Huck; eski bir İzmir kartpostalından...
(Kaynak: internet ortamı)
İzmir Rıhtımı; 19.yy.
(Kaynak: internet ortamı)
Ne yazık ki, 1980’lerden
beri gezegenimizdeki süreçlerden de etkilenerek ülkemiz, bir alt üst oluşlar ve
bitmek bilmeyen bir girdaplar silsilesine doğru sürüklenmiş durumda. Bu
yaşadığımız süreçler, bilinçli ya da bilinçsiz olarak bizi bir arada tutan
halkın ortak hafızasını bir kurt gibi kemiriyor. Nereden gelip nereye
gittiğimizi bile unutmuş vaziyetteyiz. Bir toplumun belleğini çürütürseniz,
altı boşalır; yaşadığı kente ve ülkeye yabancılaşır ve sonunda kimliksiz bir
topluluk haline gelir. Bizim de bugün sürüklendiğimiz girdap biraz buna
benziyor. Aklımıza başımıza acaba devşirebilecek miyiz? Kim bilir?
Dipnotlar:
(1) Kozmas Politis, Yitik Kentin Kırk Yılı, Belge Yayınları, 2.Baskı,
Temmuz-1994; sayfa:145-146
(2) İzmir’in kayıp gölü Halkapınar Gölü ve Meles Çayı ile ilgili olarak bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/06/izmirin-kayip-golu-halkapinar.html
(3) İtalik metinler, Kozmas Politis’in orijinal yazımında da
Türkçe ifade edilmiş.
(4) Kozmas Politis, a.g.e; sayfa:143-161
(5) Mert Sandalcı, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e; Biraya Dair Objeler, Belgeler,
Fotoğraflar (Anadolu Grubu; İstanbul-2009) isimli
kitabından yararlanılmıştır.
(6) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Derleyip yazan: İbrahim Fidanoğlu
Emeğinize sağlık teşekkürler.
YanıtlaSilİbrahim hoca selamlar.
YanıtlaSilYıllar sonra tesadüfen gördüm blogunu. Yoğun ve çok dikkatli bir emekle ve özenle hazırlamışsın. Kıskandım ve hayran kaldım. Yurtiçi ve yurtdışı gezilerini insanlarla paylaşman ne güzel ve faydalı.Her gezgine başka bir kaynakta raslamasının bir piyango olacağı güzellikte ve çok kapsamlı hazırlamışsın. Çok teşekkürler ve tebrikler.
Dr ercan ünsal
Ercan Bey,
SilMerhabalar... Sanıyorum sizinle Özbekistan'da beraberdik. Keyifli bir geziydi doğrusu. Umarım iyisinizdir. Dikkatli ve rafine bir iş yapmaya çalışıyoruz. Amacımız en başta yaptığımızdan keyif almak; daha sonra da kadrini bilen insanlarla paylaşmak... Cesaret verici sözleriniz için ayrıca çok teşekkürler. Umarım başka gezilerde yeniden buluşuruz. Bu arada bloğumuza olan ilginizin sürekli olmasını da dileriz. Görüşmek dileğiyle... İF
Teşekkürler
YanıtlaSiltebrikler ve teşekkürler
YanıtlaSilİlginize teşekkürler...İF
Siltebrikler
YanıtlaSiliyi günler, yüksek lisans tezim için fotoğraflardan bir kaçını kullanmak istiyorum
YanıtlaSilKullanabilirsiniz. Orjinalini isterseniz istediklerinizi belirterek sayfanın altında yer alan e-mail adresine ileti gönderebilirsiniz. İF
SilAydın Bira Fabrikasının yerınde yukselen neoliberal kent siteleri ile ilgili bir calısma yapıyorum. Bu cercevede bog yazınızı kaynak gostererek kullanmak istiyorum izniniz olursa. cok ilginç bir yazıydı kutluyorum.
YanıtlaSilDoç. Dr. Arife KARADAĞ
İlginize teşekkürler hocam. Tabii ki kullanabilirsiniz. Amacımız bilgileri ve yazılarımızı kendimize saklamak asla değildir. Paylaşmak esastır. Kaynak göstermek kaydıyla elbette paylaşabilir veya alıntı yapabilir ya da fotoğrafları kullanabilirsiniz. Eğer daha ayrıntılı bir isteğiniz olursa bloğun altında yer alan e-mail adresime ileti gönderebilirsiniz. İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF
YanıtlaSilmerhabalar yazınızı çok beğendim emeğinize sağlık tezimde kaynak göstererek sizlere de yer vermek istiyorum mailinizden sizlere ulaşmaya çalıştım ama acaba gelmedi mi ?
YanıtlaSilGeldi; e-mail ile şimdi yanıtladım. Bilgilerinize...İF
YanıtlaSilMerhabalar, guncel resimlerin cogu sahsima aittir, bu yazida ve bir sonraki yazilarinizda bunu ifade edebilir misiniz?
YanıtlaSilHangi resimleri belirtirseniz yayınlarız. Kullandığımız resimlerin çoğu 19.yy.kartpostallarına aittir. Bilgilerinize.İF
SilAyrıca resim altlarını okursanız kaynak belirtmedeki hassasiyetimizi anlayacaksınız. Bulabildiğimizi belirttik. Bilginize.İF.
SilMerhaba yüksek lisans tezim için fotoğraflarınızdan birkaçını kaynak belirterek kullanmak istiyorum. Güzel bir yazı ve fotoğraf derlemesi olmuş.
YanıtlaSilMerhaba, yüksek lisans tezim için birkaç fotoğrafınızı kullanmak istiyorum. Güzel bir yazı ve fotoğraf derlemesi olmuş.
YanıtlaSilİlginize teşekkürler... İstediğiniz fotoğrafları bloğun altındaki e-mail adresine (ifidanoglu@gmail.com) iletirseniz isteğinizi yerine getirebilirim. İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF
SilYazınız güzel, ciddi emek harcamışsınız ancak; Alsancak Garı karşısında olduğunu belirttiğiniz İngiliz Protestan (Vaftizci de yazmışsınız) Kilse görüntüsü Buca'da yer alan bir kiliseye aittir. Yanlış bilgilendirme olmaması için lütfen resmi kaldırın ya da bulabilirseniz doğru yere ait kilise görüntüsünü koyunuz.
YanıtlaSilÇok haklısınız. Sehven olmuş. İF
Sil