18 Haziran 2013
İbrahim Fidanoğlu
Zeytinova, Bayındır ile Tire arasında yer alan,
idari olarak Bayındır’a bağlı 1500 civarı bir nüfusa sahip; daha çok ismiyle de
öne çıkan zeytincilik üzerine kurulu küçük ekonomisi ile yaşam mücadelesi veren
İzmir’in küçük beldelerinden biri. Hemen Tire – Ödemiş karayolu üstündeki
sapaktan sonra birkaç km.lik kısa bir yolculukla ulaşılabilir bir uzaklıkta yer
alıyor.
Tire Salı Pazarı'nda dolmalık kabak çiçekleri
Oldukça
sıcak bir günde Tire’de buluştuğumuz dostumuz Hasan Hoca ile ne zamandır
aklımızda olan ve şimdilerde bir baraj inşaatının sürmekte olduğu; Zeytinova’nın
arka dünyasındaki derin vadinin iki yamacına saçılmış köylere doğru rotamızı
çevirdik. Buradaki köylerin yaklaşık yüzyıl önce yerel malzeme kullanılarak
yapılmış sivil mimari örnekleri ile kaplı olduğunu işitmiştik. Hatta bu vadinin
neredeyse tepesinde yer alan Alan Köyü’nün eski bir Rum yerleşimi olduğu
yönünde de bilgiler vardı. Bunların tümünü anlamak için o coğrafyaya şöyle bir
uğramak gerekiyordu.
Tire Salı Pazarı; tezgahlar kuruluyor.
Tire’de
bugün Salı Pazarı vardı; şehrin içine arabayla girmek nerdeyse mümkün
değildi. Arabayı, istasyon civarında çınar ağaçlarının altındaki koyu gölgelik
bir alana bıraktık. Kahvaltı bile yapmadan; sabah erkenden Tire Pazarı’na özgü
sabah duasını kayıt altına almak amacıyla; Ali Efe Hanı’na doğru yukarıya
yürüdük. Köylüler ve diğer pazarcılar tezgâhlarını yeni yeni kuruyorlardı. Saat
9’a doğru belediye hoparlöründen Pazar duası okunmaya başlandı. Çok eski
zamanlardan kalma bir lonca geleneği olan ve alışverişin karşılıklı olarak
dürüstlük ve bereket getirmesi dileğiyle dillendirilen sabah duası, bugün için
birçok yerde unutulup gitmiş bir eski bir geleneğin yaşatılması açısından
ilginçti.
Tire Salı Pazarı; Tahtakale'de giysi pazarı
Pazar
duası, eski yıllarda Tire’deki camilerin minarelerinden okunurmuş. Zamanla
teknolojinin getirdiği imkânlar dâhilinde bu gelenek bugün için artık belediye
hoparlörlerinden sürdürülüyor. Pazar duası esnasında; pazarda alışveriş yapan
Tirelilerle pazar esnafı ellerini açarak Tanrı’dan kendilerine bereket ve hayırlı
kazançlar vermesini diliyorlar. Dua bitiminde de esnaf, birbirlerine hayırlı
işler dileyerek günlük satış faaliyetlerine başlıyorlar. Bu sevgi ve doğruluk
temelinde gelişen geleneğin; Ege’nin en batıdaki ucunda yer alan ve
Türkmenlerin Anadolu’ya yönelik göçünün son bulduğu noktalardan birinde hala
yaşatılıyor olmasının da ayrı bir anlamı olsa gerek diye düşünüyor insan.
Tire Salı Pazarı'ndan sabahleyin yapılan geleneksel pazar duası(izlemek için butonu tıklayınız)
Sabah
mahmurluğunu üzerinden atan Salı Pazarı’nda; birbirine karışan pazarcı
tezgâhlarından yükselen sesleri ardımızda bırakarak Zeytinova Kasabası’na doğru
yola çıktık. Birkaç yıldır bitmek bilmeyen bölünmüş yol çalışmalarının sürdüğü
Bayındır yönünden gelen yolla kesişen Tire – Ödemiş asfaltının üzerindeki
kavşak çalışmaları da halen devam ediyordu. Zeytinova Tren İstasyonu’nu geçer
geçmez Zeytinova levhasından kasaba yoluna saptık. Kasaba, sapaktan 4 km.
uzaklıktaydı; girişteki iki katlı belediye binası, birkaç resmi yapı, meydanı
bölen kısa bulvar, yolun iki yanına dağılmış dükkânlar ve meydanda yer alan
birkaç kahvehane dikkatimizi çeken mekânlardı. Kıt kanaat bir bütçe ile ayakta
kalmaya çalışan bir kasaba belediyesinin yaşam mücadelesinin izleri sokaklara
ve binalardaki haraplığa yansımıştı. Durmadan, baraj yönünde kasabanın çıkışına
doğru devam ettik.
Zeytinova Köyleri; gezdiğimiz güzergah, özellikle Alan Köyü (Google Earth'den alınmıştır)
Gaziler Köyü
Kasabanın
çıkışındaki yol, son evlerden sonra toprak yola dönüştü ve baraj inşaatı ile
ilgili uyarı levhaları başladı. Bizim hedefimiz, Alan Köyü ve diğerleri idi.
Yolu bir daha şantiye görevlilerine doğrulattıktan sonra, barajın yapılmakta
olduğu vadinin Bayındır-Ödemiş eksenindeki sol yamacına denk düşen toprak yolu
takip ederek ilerlemeye başladık.
Gaziler Köyü'nde sokakta taş örgülü bir fırın ocağı
Köyleri
Zeytinova Kasabası’na bağlayan yaklaşık 13 km.lik yolun neredeyse yarısından
fazlası topraktı. Köylerde görüştüğümüz köylülerden, eskiden asfalt olan yolun
baraj inşaatının bitmesi sonrasında yeniden asfaltlanacağını öğrendik. Barajın
ana gövdesinin yer aldığı derin vadinin Ödemiş yönündeki sağdaki yamacında
sürekli tırmandık. Toprak yoldaki yolculuğumuzun bitişine yakın; vadiye doğru
inen ve karşı yamaçtaki önce Çenikler yönüne, daha sonra da Karahayıt
ve Kabaağaç
köylerine giden sapakları geçtik. Bu noktadan itibaren asfalttan devam
ettiğimiz yolculuğumuzun ilk molasını, kayrak taşlardan yapılmış yıkık dökük
evleri ve yol kenarındaki yalnız çeşmesiyle bizleri karşılayan hüzünlü Gaziler
Köyü’nde verdik.
Gaziler Köyü; aşağı mahalle
Köy
sanki bomboştu; havanın sıcaklığının da etkisiyle el ayak çekilmişti
ortalıktan. Dere yatağının üstünden geçen köprüye doğru ilerlerken, kara
servilerle dut ağaçlarının arasından seçebildiğimiz uzaktaki bir evin
balkonundaki iki üç kadından başka kimseyi göremedik. Dere yatağının iki yanı çiçeğe
durmuş hayıtlarla kaplıydı. Köyün suskun evleri, belki de yüzyılın ağırlığını
taşımaktan yorgun düşmüşlerdi. Birçoğu boştu ve birer virane görünümündeydi.
Hüzün dolu manzaradan etkilenmemek imkânsızdı.
Gaziler Köyü; hayıtlar ve yukarı mahalleye doğru çıkıştayız.
Dere
yatağının hemen üzerinde yükselen küçük tepenin çevresine serpilmiş köyün
yukarı mahallesinde hayat belirtisi aramak amacıyla o yöne doğru yürüdük. Köyü
ikiye ayıran dere yatağının ilerisinde köyün merkezi diyebileceğimiz yukarıdaki
meydanda köyün camisi vardı. Oraya vardığımızda nihayet bir hayat belirtisiyle
karşıaştık; camide imamın da bizzat katıldığı bir tamirat işi sürüyordu. İmamla
yaptığımız kısa sohbette köyün Bayındır, Tire ve İzmir’e yoğun göç veren ve bu
nedenle de daha çok emekli ve yaşlı köylülerden oluşan bir nüfusa sahip
olduğunu öğrendik. Köyün meydandaki kahvesi bile kapalıydı. Köylüler ya bağında
bahçesinde, yada Salı Pazarı için Tire’de olmalıydılar.
Gaziler Köyü; zamanın hüznü evlerin duvarlarında...
Tepeden
aşağıya doğru inerken, yıkık dökük evlerin arasından geçtik. Dereye doğru bir
hindi sürüsü ve kayrak taşlardan yapılmış bir evin hemen sırtında hakiki
karadut ağacı ile karşılaştık. Yörede Peygamber meyvesi kabul edilen ve gelip
geçenin tatmasının helal olduğuna inanılan karaduttan biz de tattık. Gerçekten
çok lezzetliydi ve Tire Canbazlı’daki karadutun aynısıydı.
Bu dutun özelliği Haziran’ın 15’inden sonra ermesi, ağız içi yaralarına iyi
gelmesi, sindirim sistemini düzenleyici bir özelliğe sahip olması, daha çok
yüksek yerlerde yetişmesi, meyvesinin ellere bulaştırdığı öz boyasının sadece
kendi yaprağı ile çıkarılabilmesiydi. En karakteristik olanları, bugün Tire’de
Güme Dağı üzerinde bulunan Cambazlı Köyü’nde yetiştiriliyor. Ekonomik değeri
son derece yüksek olan bu meyvenin dondurma sektöründe önemli bir girdi
olduğunu da söyleyelim. Ayrıca; tam olmamış meyveleri kurutularak sumak gibi
salataların üstünde ekşi verici özelliği ile kullanılabiliyor. Reçelinin son
derece lezzetli olduğunu ve ayrıca lorla ile birlikte de tüketildiğini ekleyip
bu karadut bahsini burada noktalayalım.
Gaziler Köyü; ıssız köyün sakinleri hindiler...
Gaziler
Köyü’nü; sıcağı ve sessizliği içinde arkamızda bırakıp, birkaç kilometre
ilerideki Alan Köyü’ne doğru hareket ettik. Zeytinova’dan beri sürekli
tırmandığımızdan; neredeyse 500 metrelik bir rakıma ulaşmıştık. Biraz ilerde
Alan Köyü’nün evleri gözüktü. Köye, daha ilerideki Lütuflar Köyü’ne doğru devam
eden asfalttan ayrılan kısa bir yokuş yol ile ulaşılıyordu. Doğrudan, iki dere
yatağının kesiştiği bir sekide yer alan köyün kahvehanesinin de bulunduğu meydanlığa
ilerledik.
Gaziler Köyü; zamana direnen biçare çeşme
Kahvehanenin
asmalarla örtülü koyu gölgelik verandasında kadınlar oturuyordu. İlgimizi
çekti; çünkü kahvehanelerde kadınlarla pek karşılaşmazdık. Onlarla konuşunca
meseleyi anladık; bugün köye haftada bir gün gelen doktorun geliş günüymüş; o
yüzden kadınlar dertlerini anlatmak ve ilaç yazdırmak için doktoru
bekliyorlarmış. Kahveci de ortalıklarda yoktu; Tire’ye pazara gitmiş olmalıydı.
Bir süre kadınlarla konuştuk; ancak fazla bir bilgi alamadık. Biraz sonra
kahvehanenin önünden geçmekte olan orta yaşın üzerinde bir köylüye kadınlar
seslenip bizi ona havale ettiler.
Alan Köyü; genel görünüm
Köylüyle
tanıştık ve onun rehberliğinde köyü dolaşmaya başladık. Alan Köyü, kahvehanenin
bulunduğu geniş düzlüğün iki yanında yer alan biri diğerinden daha yüksek, iki
tepeye konumlanmış iki mahalleden oluşuyor. Köyün camisi, Lütuflar’a giden
yolun hemen üstünde yer alan daha yüksek bir tepede yer alıyor. Evler; genel
olarak yerel malzeme olan kayrak taşlar kullanılarak yapılmış. Evlerin geniş
bahçelerinden sokağa açılan koca kapılar, evin içinden sokağa taşan bereketin
habercisi gibiler. Dut, incir, elma, kiraz, şeftali, erik v.b. son derece
çeşitli meyve ağaçlarının yer aldığı bahçelerde, ayrıca küçük küçük arıklarda
köylü kendine kadar domates, biber, patlıcan gibi ihtiyacı olan sebzeleri yetiştiriyor.
Alan Köyü;üst üste evler
Köyün
alçak tepesine konumlanmış güney yönündeki tepesinden eski bir zeytinyağı
fabrikasının neredeyse enkazı denebilecek kadar harap vaziyetteki yıkıntısı yer
alıyor. Yol üstünde ilerlerken evlerden birinin bahçe duvarında bir mermer sütun
parçası dikkatimizi çekiyor.
Alan Köyü; köylünün duvara attığı imza; bir mermer sütundan kalan
Zeytinyağı
fabrikası develerle dağlardan indirilen zeytin çuvallarının konulduğu geniş bir
avlu, develerin konakladığı üstü sundurmalı bir barınak ve esas üretim
faaliyetinin yürütüldüğü ana holden oluşuyor. Üretim alanını örten çatının
büyük kısmı çökmüş. Fabrika 1990’lara kadar taş baskı yöntemiyle üretime devam
etmiş. Ancak; gelişen teknolojiye paralel olarak aşağıda kontüni sistem bir
başka tesise taşınan sahipleri, eski tesisi bir anlamda yok oluşa terk
etmişler. Zeytinlerin sıkıldığı havuzun içindeki taş değirmenler ve onların
hareket aldığı makinanın kasnaklı tertibatı hala ayakta. Biraz ilerde sıcak
suyun hazırlandığı kazan; içi zeytin hamuru ile doldurulmuş çuvalların üst üste
konularak sıkıldığı vidalı mengene sistemi de fabrikanın bir diğer köşesinde
yer alıyorlar.
Alan Köyü; taş baskı yöntemiyle çalışan eski zeytinyağı fabrikası
Kimbilir;
bir zamanlar nasıl arı gibi çalışıyordu bu tezgâhlar? O hayat iksiri
sayılabilecek sapsarı zeytinyağını elde etmek üzere canla başla çalışıyordu
ameleler… Şimdi bu enkaz içinde onların hiçbirisinden eser yok. O saadet
günleri artık çok gerilerde kaldı. Her şeyin hakikisi ve besinlerin en
değerlileri; hepsi uçup gittiler. Daha çok üretmek ve daha çok kazanmak adına
dışarıdan dayatılan yeni düzenin kurallarına ve teçhizatına uymak zorunda kaldı
yükseklerdeki bu insanlar dahi… Şimdi vadiye nazır gölgelik kahvehanelerinde
pişpirik yada okey oynamakla meşguller. Nasıl geçiyor zaman?
Alan Köyü; zeytinyağı fabrikasının zeytin çuvallarını taşıyan develerin dinlenme yeri
Zeytinyağı
işliğinden çıktıktan sonra, köy içindeki yer yer Arnavut kaldırımı döşeli
daracık sokaklardan ilerleyerek diğer tepede yer alan yukarı mahalleye doğru
yürüdük. Bazen tarlaların arasından geçen toprak yollardan, bazen de küçük dere
yataklarının kenarından dolanarak köyü içindeki evlerin neredeyse tümünü
gördük. Köyde üç tane eskiden kalma çamaşırhane de vardı. Caminin hemen
arkasında yer alan derenin kenarındaki çamaşırhane en iyi durumda olanıydı. Rum
köylerinde de sıkça rastlanan ve topluca belli günlerde herkesin çamaşırını
yıkadığı bu mekânların içinde suyu ısıtmak için birer de ocak bulunuyordu.
Tabii ki, bugün için bunların hala kullanıldığına dair pek bir işaret yoktu.
Diğer ikisi ise; kullanılamayacak şekilde, ötenin berinin konduğu bir ardiye
görünümündeydi.
Alan Köyü; zeytin hamurunun konulduğu çuvallar
Köyün
camisi merdivenlerle çıkılan oldukça yüksek bir sekinin üzerine konumlanmıştı.
Cami, oldukça eski ve basit bir köy camisi idi. İçini gezdikten sonra; hemen
alt düzleminde yer alan ve vadiye hâkim bir manzaraya sahip diğer kahvehaneye
uğradık. İnsanlar, yukarıda da belirttiğimiz gibi sıcaktan uyuşmuş bir halde;
bu koyu gölgelik alana sığınmışlar; oyun oynamaktaydılar. Köylünün anlattığına
göre; köye esinti vadi ekseninde Zeytinova yönünden gelirmiş. Kahvehanenin
konumu da ona uygun planlanmıştı. Çaylarımızı içip azıcık dinlendikten sonra
yukarıdaki sokağa doğru yürüdük.
Alan Köyü; zeytin yağı işliğinde taş değirmenler
Hafif
eğimli sokakta ağır ağır ilerlerken yol kenarındaki üçüncü çamaşırhanenin ve
yol kıyısında hemen evlerin duvarına monte edilmiş kimisi akan kimisi akmayan
çeşmelerin yanından geçtik. Tepedeki son evden sonra, köyün şu an faal olmayan
eski ilkokulu görünüyordu. Çocuklar taşımalı sistemle eğitim görüyorlardı. En
yakındaki ilkokul, biraz ilerdeki Lütuflar Köyü’nde bulunuyordu. Köyün bakkalı
bile haftanın üç günü Ödemiş’ten gelip dükkânını açıyordu. Alan Köyü’nde bu
şekilde taşımalı bir hayat vardı sözün kısası. Çamaşırhane dışında, Rumları
hatırlatabilecek hiçbir ize rastlamadık. Köyde gördüğümüz en dişe dokunur yapı,
viranelik halindeki zeytinyağı işliği idi. Ama bir evin duvarında gördüğümüz
üzeri kırmızı boyayla işaretli mermer sütun parçası buralar hakkında çok eski
zamanlara dair hikâyelerin de mevcut olduğunu bize fısıldıyordu. Ama ne yazık
ki; bu hikâyelerden şimdi kimsenin haberi bile yoktu. Onlara soracak olursanız
kendileri Yörüktüler; Rumlara dair de bir bilgileri bulunmamaktaydı.
Alan Köyü; Hasan Hoca bir koca kapının önünde
Vakit
epey ilerlemişti. Bize rehberlik eden köylüye ve göstermiş olduğu
konukseverliğe teşekkür ederek köyden ayrıldık. Son hedefimiz yaklaşık 2 km.lik
bir uzaklıkta yer alan ve Gaziler Köyü’ndeki bir amcanın “Alan Köyü’nde bir şey
yok; orda her yer viranelik, siz esas Lütuflar’ı görün Lütuflar’ı” diyerek
övdüğü Lütuflar Köyü idi.
Alan Köyü; evlerden bir örnek
Lütuflar,
sırtını neredeyse Ödemiş yönünde Bozdağ’a doğru vermiş; 600 metreye yaklaşan
yüksekliği ve iki tepenin tam ortasındaki vadiye konumlanmış, tepeden
aşağılardaki Zeytinova Vadisi’ne doğru egemen bir konumda, uzaktan görünüşü ile
oldukça geniş bir alana yayılmış bir köydü. Çevresinde geniş tarımsal
düzlüklerde ekili alanlar dikkati çekiyordu. Ancak, köye yaklaştıkça köy bizim
için cazibesini yitirdi. Köy tamamen betonarme binalarla kaplıydı. Köyü ikiye
bölen asfaltın iki yanına konumlanmış kahvehaneler ve köyün ilkokulu ilk
dikkatimizi çeken yerler oldu. Ancak, köyde bizim ilgimizi uyandıracak ne bir
otantik yapı ne de bir subaşı gibi hoş bir mekâna rastlamadık. Kahvehanelerde
oturan köylülerin meraklı bakışları içinde köyün sonundaki meydanlık yerden dönüş
yaparak kısa sürede köyden ayrıldık.
Alan Köyü; çamaşırhanenin çeşmesi
Bugünkü
programı tamamlamıştık. Bayındır Ödemiş eksenindeki Zeytinova baraj inşaatının
sürdüğü bu derin vadinin bir yamacında gün boyu dolaştık durduk. Dağ başlarında
yapayalnız, kısmen sırtları çam ormanlarıyla kaplı; çoğunlukla zeytin ağacı
dışında çıplak bir örtüye sahip; Bayındır’ın bu arka dünyasındaki bilinmez
köylere doğru bir keşif yolculuğuydu amacımız. Kısmen de olsa amacımıza
ulaşmıştık. Artık gitme vaktiydi. Sessiz ve sapsarı bir sıcağın etkin olduğu
bir coğrafyadan yeşil Tire’ye doğru hareketlendik.
Alan Köyü; çamaşırhanenin su ısıtmak için kullanılan ocağı
Alan Köyü; zeytinyağı işliğinin önündeki döşeme yol
Alan Köyü; rehberimiz bir evle ilgili bilgi veriyor.
Alan Köyü; köyün en iyi durumdaki çamaşırhanesinin dıştan görünüşü
Alan Köyü; köyün girişindeki büyük kahvehane; doktor bekleyen köyün kadınları gölgelik verandada...
Alan Köyü; vadiye bakan diğer kahvehane
Alan Köyü; bir evin duvarı ile bütünleşmiş bir çeşme; ama faal değil...
Alan Köyü; sokak arasında bir konfor alanı; fırın ve gölgelik
Alan Köyü sokaklarından bir görünüm
Alan Köyü; rehberimiz ve Hasan Hoca, arkada köyün camisi
Alan Köyü; evlerden bir örnek daha...
Alan Köyü; koca kapının görünüşü; sanki bir tapınak alanının girişindeki propylon gibi....
Alan Köyü; bir başka açıdan genel görünüş
Alan Köyü; dere yatağındaki flora
Lütuflar Köyü; uzaktan; böylesi daha güzel...
Yazan
ve Fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu
Çok güzel bir yazı olmuş ancak Alanköyün eski bir Rum köyü olduğunu ilk defa sizden duydum. Bu konudaki bilgilerinizin dayanağını öğrenmek isterim.
YanıtlaSilÖncelikle bloğumuza göstermiş olduğunuz ilgi nedeniyle teşekkür ederiz. Yanıtımız arka arkaya göndermiş olduğunuz iki iletiniz içindir.
SilAlan Köyü'nün Rumların da yaşadığı eski bir yerleşim olabileceğine dair bazı bilgiler vardı. Bilgilerin kaynağı Tire'den ve daha çok anonim nitelikte...Bizi de köyü araştırmaya iten neden, bu kırık dökük bilgiler oldu. Biz genellikle gezimizi belli bir araştırma çerçevesinde yürütüyoruz. Köydeki dolaşmalar esnasında dikkatimizi çeken yapıların neler olduğu zaten yazıda belirtilmiş durumda... Özellikle çamaşırhane bu nedenle dikkatimizi çekti. Bozcaada'da Dereköy'deki çamaşırhaneyi, bir de bizim blogta da bir yazıyla atıf yapılan Soma Darkale'deki çamaşırhaneyi hatırlattı. Saydığımız yerlerde de Rumlar yaşamış yada hala yaşıyor. Yazıda ileri sürülen; buranın bir Rum Köyü olduğu yönünde bir kesin yargı değil, sadece bu iddianın sorguanmasına yönelik bir gezi araştırmasının sonuçlarıdır. Bu amaçla köydeki gezi sırasında bize anlatılanları da yansıtmaya gayret ettik. Edindiğimiz izlenim, genel olarak köyün bir Yörük yerleşimi olduğu doğrultusunda. Ama hikayenin Yörükler, bu dağlara ulaşmadan öncesi de var. Bunu da farkında olmamız gerekiyor. Bilgilerinize sunar, bloğumuza ilginizin devamını dileriz.
Köyümüz hakkında düşündükleriniz gerçekten ne kadar derin bir araştırma yaptığınızı gösteriyor önyargıiardan arınmış olduğunuzu köyümüz hakkında yazmış olduklarımızı görünce sevindik çok iyi yorumlamışsınız sizi tebrik eder başarılarınızın devamını dileriz
SilYazınız bölge hakkında tüm detayları kapsadığı için çok güzel olmuş ancak Alanköyün eski bir Rum köyü olduğunu söylemişsiniz bunu ilk defa sizden öğrendim. Bu konudaki bilgilerinizin dayanağını öğrenmek isterim. Saygılarımla
YanıtlaSilÇamaşırhane geleneği bu bölgedeki eski köylerin çoğunluğunda bulunmaktadır.Alanköyündeki çamaşırhane sayısı 80'li yıllara kadar 4 idi.Bunlardan ikisinin inşaatini 3.sünü ise kimin yaptırdığını biliyorum.Sizin fotoğrafladığınız çamaşırhane "Vakıf dere çamaşırlığı" olarak bilinir.Çocukluğumda bir inşaat geçirdi.Yani bu çamaşırhanelerin geçmişi en fazla 60 yıl.O nedenle çamaşırhanelere bakarak Alanköyü bir rum köyü demek yeterli delile dayanmaz.Duvarda fotoğrafladığınız mermer taş ise eski bir yağhane taşı olarak biliyoruz.Ancak sizin fotoğraflamadığınız rum kültürüne ait bir adet mermer lahit bulunmakta.Köyün uzak bir noktasında ormanlık alanda bulunan tuğla parçacıkları gibi kalıntılar köyün tarihinin pek te yeni olmadığını haber veriyor.Ayrıca köyün mezarlığına baktığımızda en eski tarihli mermer taşların arap harfleriyle Osmanlıca yazıldığı görülmekte.Köy mezarlığında komşu köyler olan Gaziler, Karahayıt ve Kabaağaç köylerine ait ayrı mezarlıkların oluşu da Alanköyün bu köylerden önce kurulmuş olduğunu gösteriyor.Lutuflar köyünün ise en fazla 200 yıllık bir köy olduğu biliniyor.Alanköyde rumların yaşadığı kesin bilinmiyor ama kendi evimin bazı duvarları da dahil bazı eski yapıların komşu köylerden olan Kayaköyden gelen ve kurtuluş savaşı sırasında yunanistana göçen bazı rum ustalar tarafından yapıldığı bilinmekte.Köyümüze gösterdiğiniz ilgi için ayrıca teşekkür ediyorum.Güzel çalışmalarınızın devamını dilerim.
YanıtlaSilReşat Bey; katkılarınız ve bloğumuza göstermiş olduğunuz ilgi nedeniyle teşekkür ederiz. Sizden daha önce de Hüseyin Badur'dan benzer yönde bir ileti almıştık. Göstermiş olduğunuz hassasiyeti anlıyor ve değerli buluyoruz. Köyün bir Yörük köyü olduğunu yazımızda da belirterek aslında Rum yerleşimine ait bir ize rastlamadığımızı ifade etmiştik. Çamaşırhane, o günün şartları gereği Türkler ve Rumlar ve belki de başka kültürler tarafından kullanılmış olmalı. Yazımızdaki örneklerden Bozcaada'dakiler Rumların, Soma Darkale'deki ise Türklerin kurduğu çamaşırhanelerdi. Demek ki her iki halkın geçmişinde bu tür yaşanmışlıklar var. Çamaşırhane ve Alanköy'e dair verdiğiniz bilgiler, bizim yazıya da kıymetli birer katkıdır. Bundan sonra da katkılarınız bizim için teşvik edici olacaktır. Belirttiğiniz Kayaköy, sanırım Çakıcı Efe'nin mezarının da bulunduğu İlkkurşun Köyü yakınlarındaki Kayaköy olmalı? Ödemiş civarında Rum ustaların elinden çıkmış ev örnekleri var. Benim de bildiğim Bademya civarında da dere boyunda bu tür yapılar var. Hatta usta tuğla parçalarıyla, kendi imzası niteliğini taşıyan balık sırtı, çark gibi desenleri de evin duvarlarından birine işlemeyi de ihmal etmemiş. Bu Rum ustaların Batı Anadolu'ya çok yakın Kiklad adalarından gelen Rumlardan olduğu söylenir. Rum ustaların başyapıtlarından biri de Nazilli yakınlarındaki Arpaz'da; Arpaz Beyleri'ne ait olan Arpaz Kulesi ve Konağı'dır. Katkılarınız için tekrar teşekkür eder, bloğumuza ilginizin devamını dileriz.
SilÇok güzel bir çalışma olmuş önyargıladınızdan arınmış olduğunuzu farkettim dahiyane bir yorum tebrik eder çalışmalarımızı ve başarılarınızın devamını dilerim
YanıtlaSilBloğumuza göstermiş olduğunuz ilginize teşekkür ederiz. İF
YanıtlaSilZeytinova tarihcesi olarak baslanmis ama zeytinova tarihcesinden hic bir soz yok oylesini yazilmis soylesi derlemesi
YanıtlaSilDeğerli okur; nereden çıkardınız Zeytinova tarihçesi niyetimizi... Yazıya başlarken ne öyle bir niyetimiz vardı; ne de amacımız Zeytinova tarihi yazmaktı. Sadece bir gezi yazısıydı. Öylesine bir yazı demekle neyi kast ettiğinizi de anlayamadık doğrusu. Sıkıldıysanız okumayın lütfen. Yazmış olduğunuz geri bildirim de bir şeye benzememiş zaten. Zahmet etmişsizin. Size kolaylıklar ve bol tarihçeli günler dileriz.İF
SilBabası alankoylu annesi gazilerli biri olarak en çok merak ettiğim konulardan birine deginmissiniz benim bu konu hakkında söyleyebileceğim tek şey ise gazilerin eski adı "maşat" ve bazı kaynaklarda bu isim gayri müslim mezarlığı olarak geçiyor ki gazilerde 3 den fazla mezarlık mevcut yinede bilgim tak değil .
YanıtlaSilKatkınız ve bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginiz için teşekkürler...İF
SilBu güzel köye yerlesmek lazim satilik köy evi varmi.
YanıtlaSilGidip bakmanız gerek...İF
Sil