26 Nisan 2023 Çarşamba

YUNT DAĞI’NDA; ZEYTİNDAĞ’DA…

 26 Şubat 2023
 İbrahim Fidanoğlu
Giriş
 
Bugün İlkçağ’da Pergamon’un limanı Elaia’nın isminde saklı zeytini, adına gömmüş bir Batı Anadolu kasabasından söz edeceğiz. Doğudan Çandarlı Körfezi’ne doğru eriyip akmış hissini veren volkanik Yunt Dağı dünyasının hemen batı ucunda ve içerilere nüfuz eden bir karayolunun hemen başında yer alır Zeytindağ kasabası. Helen dilinde zeytinlik anlamına gelen Elaia, İlkçağ’da hemen Bakırçay (Kaikos) ırmağının Çandarlı Körfezi’ne döküldüğü yeri temsil eden deltasının komşuluğunda önemli bir liman yerleşimi olarak bilinir. Tarihin yıkıcı etkisi altında sahneden çekilen Elaia’nın yerine ise zeytin ismini, sanki tarihteki kente nazire olsun diye hemen üstünde yer alan Zeytindağ kasabası bugün taşımayı sürdürmektedir. Bir yandan 18.yy.dan itibaren yerleşik hayata zorlanan Yunt Dağı Yörüklerinin, diğer yandan Balkan bozgunlarının Anadolu’ya taşıdığı muhacir akınlarının kasabanın bugünkü demografik yapısının oluşumunda rol sahibi olduğunu söylemek mümkün.
 
Elaia; Pergamon'un limanı
(Eylül 2008)
 
Zeytindağ'da dolaşırken; arkada Mescit Camii, önde 19.yy.dan kalma eski bir Rum yapısı
 (Şubat 2023)

Yunt Dağı'nda dirençli bir Anadolu meşesinin altındayız. Çileli hayatlara selam olsun.
(Şubat 2023)
 
Elaia bugünkü adıyla Kazık Bağları; hemen altında uzandığı Zeytindağ kasabası ile modern çağda hayatiyetini bir şekilde sürdürmektedir. Osmanlı döneminde bir ara V. Mehmet Reşat’ın tahta çıkışı ile Reşadiye ismini alan Zeytindağ (eski Kiliseköy), şimdilerde bu ismi Şakran yönünden Bergama’ya doğru ilerlerken, deniz kıyısında yer alan İskele mevkiinde yaşatmaktadır. Halk arasında Reşadiye İskelesi olarak da bilinen bu bölgede 19.yy. Osmanlı döneminden kalma eski bir cami kalıntısı ve kıyıdaki antrepolar dikkat çekmektedir. Her ne kadar cami son yıllarda tuhaf bir restorasyon geçirip yenilenmiş olsa da, kıyıdaki tarihi antrepo binalarının kaderi eski yıllarda gördüğümüz şekilde kaderine terk edilmiş durumdadırlar. Kıyı boyunca balıkçı tekneleri, denize doğru uzanan derme çatma ahşap iskeleler, hemen denizin dibinde konumlanmış bir dizi yazlık benzeri tuhaf yapılar; hatta bir turistik tesise doğru evrimleşmekte olan bir taş yapının çevresinde öbeklenmiş başka oluşumlar Reşadiye İskelesi’nde hâkim manzaranın bileşenleri gibidir.
 
Reşadiye İskelesi
(Ocak 2023)

Elaia; Liman...
(Eylül 2008)
 
Reşadiye Camii'nin eski hali
(Şubat 2010)
 
Elaia'dan Kiliseköy'e; oradan da Zeytindağ'a...
 
Bugün Zeytindağ, Yunt Dağı’nın denize en yakın uzantıları olan alçak tepeliklerinden Çandarlı Körfezi’ne ve İlkçağ’da bu körfezin hemen güneydoğu kıyısındaki mitolojik Kaikos’un (yani bugünkü Bakırçay) denizle kavuştuğu yere çok yakın bir bölgede kurulmuş Pergamon’un limanı Elaia’ya bakar. Adı üstünde özü zeytindir ve onun bir anlamda sağlık iksiri olan zeytinyağıdır tepeden tırnağa. Strabon’un anlatımına göre(1); Menestheus ve onunla birlikte İlion(2) seferine katılmış olan Athenalılar tarafından kurulmuş olan ve Attaloslara(3) ait bir limanı ve deniz merkezi bulunan Elaia, Aioller’den Pergamon’a; oradan da Roma dönemine dek evrilen uzak tarihinde iki mendireği ve doğal liman özelliği nedeniyle bu önemini uzun süre korur. Bizans ile birlikte Bakırçay’ın taşıdığı alüvyonlu topraklarla İlkçağ’daki işlevini büyük ölçüde yitiren Elaia, giderek silikleşir ve bir anlamda tarih sahnesinden sessizce çekilir.
 
Bakırçay'ın balçıkları içinde kalmış Elaia'nın mendireği
(Ocak 2023)

Elaia'dan Yunt Dağı'na ve Şakran Sivrisi'ne doğru bakış
 (Ocak 2023)
 
Elaia; liman mendireğindeki kenet yuvaları
(Eylül 2008)
 
Ortaçağ’da Doğu Roma İmparatorluğu’ndaki Osmanlı’nın tımarlı sipahilerini besleyen tımar sistemine benzer thema sisteminin giderek bozulması ve buna bağlı olarak onun desteklediği askeri yapının zayıflaması sonucunda imparatorluk güçten düşer. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle, Ege’de dolaşan Bizans donanmasını beslemek bile bir külfet haline dönüşür. Donanmanın dağıtıldığı bu dönemde Bizans açısından Ege Denizi’ndeki savunma ihtiyaçları, Doğu Ege kıyılarında ve adalarda Cenevizlilere sağlanan kolonizasyon imkânları çerçevesinde Ceneviz donanması tarafından karşılanır.
 
Cenevizliler tarafından eski bir İlkçağ yapısının üzerine yapılan Çandarlı kalesi
(Mart 2018)
 
Cenevizliler tarafından tahkim edilen, Fetih sonrasında Osmanlı Devleti tarafından kullanılmaya devam edilen Foça-ı Atik (Eski Foça) Kalesi; son restorasyonlar sonrası...
(Mart 2023)
 
Eski Foça Kalesi'nde burçlardan biri
(Mart 2023)

Yeni Foça sahili; eski Ceneviz kalesi, fetih sonrasında Fatih Sultan Mehmet tarafından yıktırılmış.
(Nisan 2023)
 
Batı Anadolu kıyılarında Cenevizlilerin kolonizasyonu esnasında; İzmir’den başlayarak Sakız ve Midilli adalarında, Çandarlı (Pitane), Şakran (Gryneion) ve Dikili’ye sahilden giderken; bugünkü Denizköy’ün karşısındaki Corciyo adasında kaleleşme çabalarına paralel olarak, Yeni Foça’da (Nea Phokaia) da bir Ceneviz kalesinin oluşturulduğunu yazıyor kaynaklar. Ortaçağ’da Yeni Foça’da Kozbeyli’nin arkasındaki Şap Dağı’ndan şap elde ediliyordu. Şap, o zamanlar dokumacılıkta boya sabitleyici olarak kullanılan stratejik bir madendi. Bu yatakları kontrol edenlerin sahip olduğu güç emsalsizdi. Bizans ile Cenevizliler arasında kurulan bu çıkar ilişkisi, aşağı yukarı Batı Anadolu kıyılarının Osmanlı Dönemi’nde Fatih Sultan Mehmet tarafından fethine dek sürer.
 
Yeni Foça İskelesi
(Nisan 2023)
 
Yeni Foça'nın 19.yy.dan kalma Rum evlerinden en güzeli...
(Aralık 2019)
  
 Reşadiye İskelesi'nde 19.yy.dan kalma antrepolar
(Şubat 2010)
 
Sonuç olarak; Foça ile Çandarlı arasındaki coğrafyada yer alan Elaia da Ortaçağ’daki bu Ceneviz kolonizasyonunu yaşayan yerleşimlerden biri olmalıdır. Her ne kadar limanı, Bakırçay’ın taşıdığı alüvyonlar nedeniyle o günlerde ekonomik değerini yitirip balçıkla dolmuş da olsa; daha sonraki zamanlarda ya Elaia limanının rolünü üstlenecek olan Reşadiye İskelesi üzerinden ya da yakınlardaki Çandarlı limanından, Elaia’nın arka planında yer alan Yunt Dağı’ndaki manastırlar dünyasının bu ekonomik ilişkilerden beslenmiş olması olasıdır. Kimi kaynaklara göre Kırkkilise, kimi kaynaklara göre ise Kiliseköy adı bu zamanlardan kalmış olmalıdır.
 
Elaia'nın Bakırçay'ın yüzlerce yıldır taşıdığı çamurlarıyla kaplı antik Limanı
(Eylül 2008)
 
Zeytindağ'da Camiönü sokağında, önde cumbalı eski bir Türk evi; arkada Koca Cami (Cami-i Kebir)
(Şubat 2023)

Zeytindağ'dan sokaklarında dolaşırken; bir 19.yy.yapısı
(Mart 2004)

Yunt Dağı’nda ve Zeytindağ’ın arka dünyasında Osmanlı Devleti’nin Duraklama Dönemi’nden itibaren eşkıyalık hikâyeleriyle yüklü bir tarih yatar.
 
Güzelhisar kazasında eşkıyanın barındığı arazi her zaman Yunt Dağı olmaktaydı. Buradaki arazinin dağlık olması, dağın her yerinde yataklık yapan Yörük ve Türkmenlerin hayvanlarıyla gezmesi, yeterli yol olmaması nedeniyle eşkıyalar kolayca gizlenecek yatak bulmaktaydı. 1681 yılında (H.1092) Yunt Dağı halkı ve burada ticaret yapan bazı kimseler, asayişin bozukluğundan şikâyet etmekteydiler. Bu şikâyetleri soruşturmak üzere Saruhan Mütesellimi Ahmed Ağa, vekil olarak yerine Mustafa Bey’i gönderdi. Mahkeme de Manisa kadılarından Sanizade Abdullah Efendi’yi bu işe memur etti. Abdullah Efendi de beraberindeki heyet ile Güzelhisar’ın Tavukçukuru, Seklik ve Özlüce köylerinde soruşturma yaptı. Tavukçukuru’nda Abdullah Beşe, Peymanoğlu Kara Veli ve Kavakçı isimli kimseler ile Balabanlı köyünde köy imamı Mustafa Halife’nin eşkıyalık yaptıkları, yol kestikleri, yolcuların eşyalarını yağmaladıkları saptandı.
 
Yunt Dağı'nda Kocaçay'ın kollarından birinin üzerinde; Pelitalan yolunda volkanik andezit taşından yapılmış Osmanlı Döneminden kalma eski bir köprü
(Mart 2008)
 
 Yunt Dağı'nda Karakuzu sırtlarından Güzelhisar baraj gölüne bakış
(Mart 2008)
 
Yunt Dağı'nın bağrında; Kocaçay'ın kıyısında sonbahar
(Ekim 2022)
 
Görüldüğü gibi Güzelhisar kazasının birçok köyü de Yunt Dağı içinde yer almaktaydı. Kilise, Dereköy, Tavukçukuru, Özlüce, Seklik gibi köyler eşkıyanın kol gezdiği bölgelerdi. 19 Mart 1685 tarihinde Mübaşir Musa Ağa, Kilise köyünden Küçük Hatip, Münevveroğlu ve Bayraktar İmam’ın da aralarında bulunduğu zincire vurulmuş on eşkıyayı götürürken, Yunt Dağı’nın Dereköyü’nde Hacı Süleyman, elli kadar adamı ile uçluları kurtarmış, Ağa ve yardımcılarını soyup iki kişiyi yaralamışlar ve birini de alıp götürmüşlerdi. Yine aynı yıl görevli Seyyid İbrahim, toplanan vergileri İstanbul’a götürürken, Kilise köyü yakınlarındaki Zeytinbel’de eşkıya tarafından soyulmuştu.”(4)
“1722 yılında başkentten Abdullah Paşa’ya gönderilen ve Manisa Şeriye Sicilleri’nde korunan bir hükme göre; Güzelhisar kazasının Şakran köyünden Mustafa, Hacı Süleyman ve Hacı İsmail halktan ucuz fiyatla zahire toplayıp yasalara aykırı bir şekilde limanda yabancılara sattıkları için hazineye 15 kese akçe tazminat ödemeye mahkûm olurlar. Söz konusu faaliyete devam ettikleri için sürgün edilmelerine ve tazminatın halk tarafından ödenmesine karar verilir. Bergama Voyvodası ve yanındaki kuvvetler, emri yerine getirmek üzere bölgeye vardıklarında direnişle karşılaşırlar. Şakran, Kırkkilise (Zeytindağ), Teke, Bozköy, Eğriköy, Kolanlar, Çalbahçe, Miratlar ve Koyuneli gibi köyler de direnişe katılırlar. Hükme göre, bu eşkıyanın 1500 kadarı iyi atıcı olup, köylerin ortasında Demirci Konağı olarak adlandırılan yerde toplanıp, Bergama Voyvodası’nı istemediklerini bildirirler. Görevli padişahın hükmünü yüzlerine karşı okuduğunda ise “Mustafa, Süleyman ve İsmail’e tazminat verdirmeyiz, sürgüne göndermeyiz” diyerek hükme itiraz ederler. Olayların daha sonra da sürdüğü ve bölgenin değişik yerlerinde eşkıyalık yapan bazı kimselerin yukarıda olaylara sebep olan Şakran köyünden Mustafa, Hacı İsmail ve Hacı Süleyman tarafından korundukları anlaşılmaktadır. Bu olay aslında sıradan bir şekavet olayından çok, korumacı toprak üretimi ve tüketim kontrolü sisteminin çöküşündeki dış etkileri göstermesi bakımından önemlidir. Üreticinin tahıl üretimine devletin dışında da yabancı alıcı çıkmış, üretime daha fazla fiyat vermiş ve yüksek fiyat peşindeki üreticilerin haklı olarak sistemin dışın çıkmasına yol açmıştır.”(5)
 
Yunt Dağı'nda; Örselli köyünden dağların ötesine doğru bakış...
(Ekim 2022)

Yunt Dağı'nda Kocaçay
 (Aralık 2007)

Yunt Dağı'nda Karaahmetli köyünün çıkışında yer alan su kuyuları
(Ocak 2023)

Yunt Dağı'nda Zeytindağ'ın üzerinde yer alan Koyuneli köyünde su kuyuları
(Mart 2017)

Yunt Dağı'nda, Koyuneli köyünde bir su kuyusunun başındayız. Su, Yunt Dağı için her zaman hayati bir sorundur.
(Mart 2017)
 
Aynı Bizans’da olduğu gibi tımarlı sipahileri besleyen miri toprak sisteminin (has-zeamet-tımar) bozulması ile ortaya çıkan ekonomik kriz ve gerileme sürecinde (18.yy.dan sonra) merkezi yönetim, asker ve vergi toplama ile asayişi sağlama gibi devletin birtakım görevlerini yerel otorite olarak öne çıkan ayanlar eliyle sağlama yoluna gider. Bu ise, eşkıyalığın ve zorbalığın köylere indiği bir zaman dilimine denk düşmektedir. Yunt Dağı, o yıllarda bölgede eşkıyaların ve yerel zorbaların yuvalandığı bir mekân olarak dikkat çekmektedir. Bir önceki yüzyılın (17.yy) örgütlü ve yaygın Celali ayaklanmalarının yerine, bu yüzyılda küçük sayıdaki çeteler tarafından gerçekleştirilen asayiş ihlalleri daha kolaylıkla engellenmekteydi. Bu dönemde de eşkıya, en fazla Yunt Dağı bölgesinde barınmaktaydı. Burası sarp ve dağlıktı. Bundan dolayı Yunt Dağı, gelecek yüzyılın ortasına kadar harap ve ıssız kalmış, bu bölgede sükûn ve hayat, ancak 19. yüzyılda kalabalık aşiretlerin yerleştirilmesinden sonra başlamış olmalıdır.
 
Yunt Dağı'ndan Çandarlı Körfezi'ne doğru bakış
(Ocak 2023)
 
Karaahmetli-Köseler köyleri arasında; asfalt yolun kıyısından Karaahmetli yönüne doğru izlenebilen İlkçağ'dan kalma Yunt Dağı yol şebekesinin bir bölümü; iri döşeme taşlarla yapılmış olan bölümünün İlkçağ'dan, moloz taş ile eklenen sağdaki şeritin ise Ortaçağ'dan günümüze kaldığı düşüncesindeyiz.
(Ocak 2023)
  
Pelitalan'a doğru; Yunt Dağı yol şebekesinin bir başka bölümü, taş döşeme yol
 (Ocak 2023)
 
“…1864 yılından itibaren Saruhan Sancağı’nda bulunan aşiret ve cemaatler kalıcı olarak yerleştirilmeye başlandı. Özellikle Yunt Dağı, bu tür bir yerleştirme deneyi için oldukça önemli bir alan olarak dikkati çekmekteydi. 1864-1873 yılları arasında bölgeye yerleşmiş ve yerleşmek üzere olan konargöçer oymakların sayısı otuz iki idi. 1863-1873 yıllarına sicil defterlerine göre Çaparlı Yörükleri, Güzelhisar’ın Kilise köyünde (Zeytindağ), Sırtlanda Yörükleri, Kilimalanı mevkisinde ve Çalbahçe civarında, Derici aşireti Güzelhisar, Uzunhasanlı (Uzunhasanlar-İF) ve Mamaklı köyleri civarında, Karayağcı aşireti ise Belen, Durasıllı ve Kalabak köylerine yerleşmişlerdi. Daha sonra Karakuzulu köyü tümüyle Derici aşireti tarafından kurulacaktı.”(6)
 
Dumanlı Dağ'ın sularını toplayarak Turgutlar köyü yönünden Güzelhisar çayına karışan İbrim Dere ve üzerindeki köprü 
 (Eylül 2020)

Karakuzu yakınlarında yeni hayata merhaba diyen bir melengeç ağacı; yeni filizleri yeşermiş durumda...
(Nisan 2011)

Yunt Dağı yol şebekesi üzerinde yer alan köprülerden biri; Pelitalan yakınlarında...
(Mart 2008)
 
18. ve 19.yy.da Avrupalı seyyahların İzmir’den Bergama’ya doğru yaptıkları yolculukları konu alan gezi notlarında da yer yer Zeytindağ ya da o zamanki ismiyle Kiliseköy’ün ismine rastlanır. Bunlardan birinde 1795 yılında İngiliz elçilik görevlisi James Dallaway şöyle anlatıyor:
 
Güzelhisar’a doğru yol alırken yıldırımlı şimşekli bir fırtınadan bir koruluğa sığındık. Kiliseköy (Zeytindağ) yoluna çıktıktan sonra Ağa’nın oğlunun misafirperverliğine sığındık. Konforluydu. Babası isyancı Hacı Muratoğlu’na karşı Kara Osman’a yardım ettiği için bir tımara sahip olmuştu. … Kiliseköy’e bir mil uzaklıkta deniz kıyısında Maltepe’de (Elaia kast ediliyor) bazı antik kalıntıların varlığını işittik. … Geniş bir bağın içinde bir kuyunun çevresinde İon tarzında mermer sütun parçaları ve adaleli bir vücuda sahip sakallı bir erkek heykeli vardı.
 
Genellikle bu bölgede Herakles’e tapılmıştı. … Kiliseköy yolu üzerinde oradan taşınmış yazıtlar bulduk. Çevredeki her köy antik dönemden kalma, değişik amaçlarla kullanılan mimari parçalar barındırmaktaydı.”(7)
 
Yunt Dağı'nda yalnız bir meşe; bir köprüden geçilerek ulaşılıyor ona.
(Ocak 2023)

Zeytindağ; çarşıda bir 19.yy.yapısı. Hala kullanılıyor.
(Mart 2004)

Zeytindağ çarşısında...
(Mart 2008)

2 Temmuz 1830’da bu kez başka bir İngiliz gezgin Arundell ve yanındakiler, Menemen ve Güzelhisar yoluyla Bergama ve Ayvalık’a gitmek üzere yola çıkarlar. Güzelhisar’da kısa bir mola verdikten sonra Aliağa üzerinden sulak alanlarla kaplı Aliağa ve Çaltıdere tuzlalarını arkalarında bırakarak Kiliseköy’e ulaşırlar.
 
Kesilköy veya Kiliseköy’de (Zeytindağ) uyumaya karar verdik. Bağların olduğu yerdeki kalıntıları (Kazıkbağları ve Elaia kast ediliyor. Demek ki o yıllarda denize yakın alanlarda yaygın olarak bağcılık yapılmaktaymış. İF) özellikle Herakles torsosunu incelemeye ikna edildik ama oraya vardığımızda saat 7’e 10 kala olmasına karşın hiçbir hazırlık bulamadık. Milcom, bize köyde bu tür kalıntıların daha çok olduğu güvencesini verince, köye doğru ilerledik. Kahvehanenin arkasında yol boyunca uzanan önemli antik duvar kalıntıları vardı. Köy yolu yaz kış yaprağını dökmeyen bodur ağaçlarla çevrili bir yokuştu. Saat 7.30’da Kiliseköy’e vardık.
 
Burada Tackvore, bize başka bir Ermeni arkadaşının yanında iyi bir ikamet sağlayacağına söz vermişti ama zorluklardan dolayı bir Türk evinde kaldık. Kaldığımız yer çok korkunçtu ve açık havada uyumaya karar verdik. Ama rüzgâr soğuk esiyordu. Mecburen tabandan 4 feet yükselen tahta şiltedeki yataklarımızda yattık. Türkler bizi yemek için saat 3’de uyandırdılar. 3 Temmuz Perşembe günü saat 6.30’dan önce köyden ayrıldık. İlerleyip büyük Smyrna-Pergamon yoluna katıldık. Çekirgeler dünkü gibiydi, yağmur zaman zaman yağıyordu.”(8)
 
Zeytindağ sokaklarında...
(Şubat 2023)
 
Zeytindağ; Koca Cami ya da Cami-i Kebir
(Mart 2008)
 
Zeytindağ’da dolaşırken
 
Bugün Zeytindağ’a, Şakran’ı ve kıyıdaki Kazık Bağları’nı geçtikten hemen sonra; Çandarlı kavşağına varmadan doğuya ve Yunt Dağı’na doğru kıvrılan bir asfalt yolla ulaşılır. İzmir-Çanakkale otoyolunun Çandarlı’ya kadar olan bölümünün trafiğe açılması sonrasında kasabanın esas girişi, otoyola yakın bir konumda ve daha kuzeye kaydırılmış olsa da eski yol hala varlığını sürdürmektedir. Bugün İlkçağ’daki Aiol coğrafyasının bir parçası olarak zengin bir tarihi arka plana sahip olsa da, modern Zeytindağ kasabasında Osmanlı’nın son döneminden kalma bir cami, birkaç çeşme ve 19.yy. Rum mirasını temsil eden birkaç kırık dökük ev dışında pek bir şey kalmamış durumda. Bugün gelinen nokta itibariyle; Yörüklerin ve Balkan göçmenlerinin bileşkesinden oluşan demografik yapının, Cumhuriyet dönemindeki gelgitlere uyarak bu tarihi mirasa pek de fazla sahip çıktığı söylenemez. Geçmişten günümüze kala kala sadece beyaz badanalı göçmen evlerinin esintisi kalmış sokaklarda.
 
Zeytindağ'ın beyaz kireç badanalı evleriyle kaplı sokaklarından biri
 (Mart 2004)

Ahşap koca kapılar açılırdı büyük avlulara.
(Şubat 2023)

Yunt Dağı Caddesi'nde...
(Şubat 2023)

Ahşap koca kapılar açılırdı büyük avlulara. Belki zenginlik günleriydi Zeytindağ’ın o günlerinde. Dağlarda zeytin, ovada pamuk; Bergama’ya doğru çırçır fabrikaları sıra sıra… Kurfallı, Yeniköy, Süleymanlı ve diğerleri… Zeytindağ da zamanında bu zenginlikten nasibini almış olmalı. Tek tük sokak aralarında rastladığımız konak benzeri, şimdi oldukça yorgun durumda birkaç eski yapıdan bunu anlamak gayet mümkün.
 
Yunt Dağı Caddesi üzerinde bir kerpiç duvarın içindeki saklı hikaye...
(Şubat 2023)
 
Aynı caddede bir evin taş duvarına gömülü ay-yıldız; ömre bedeldir.
(Şubat 2023)
 
Pencereler kapanmış, kapılar zincirlenmiş. Hiç açılmamacasına...
(Şubat 2023)
  
Kasabanın meydanından Yunt Dağı’na doğru ilerleyen ana arteri, yine Yunt Dağı Caddesi ismini taşıyor. Bu caddeden ayrılan bir sürü sokak artık kimlik değiştirmiş. Yukarı doğru yürüdükçe karşımıza çıkan birkaç eski kerpiç duvar, bir evin taş duvarına gömülü bir ay-yıldız kabartması; bunlar günün sürprizleri gibi.
 Camiönü sokağında Koca Cami
(Şubat 2023)

Koca Cami; yandan görünüşü
(Mart 2004)

Koca Cami'nin üzerinde iki ay-yıldız motifiyle dikkat çeken mermer giriş kapısı
(Mart 2004)

Kapının 2023 yılındaki hali; kapı değişmiş.
(Şubat 2023)
 
Kentin en eski camisi olan Camii Kebir, yani Koca Cami, Camiönü sokağında yer alıyor. Gösterişli mermer giriş kapısının üzerinde, her ne kadar tarihin Hicri ya da Miladi olduğu belirtilmemiş de olsa, caminin mimari yapısı ve giriş kapısındaki ay-yıldız motifleri açısından yapım tarihi bize göre Hicri 1309 olmalı. Bu da Miladi olarak 1893 tarihine karşılık gelmekte. Caminin son cemaat yerinin giriş cephesinde, 5 adet kemerli büyük pencereyi birbirlerinden birer ince sütun ayırıyor. Caminin diğer cephelerinde yer alan kemerli ve büyük pencereler de harimin aydınlatılması açısından, gün ışığının girişine yeterince izin veriyorlar. Harim bölümü ise, zaman içinde gerçekleştirilen restorasyonlarda tamamen yenilenmiş durumda ve geçmişten gelen hiçbir dikkate değer mimari parça yer almıyor. Caminin karşısında suyu akmayan bir eski çeşme var. Büyük olasılıkla 19.yy.dan kalma…
 
Caminin son cemaat yerinin cepheden görünüşü
(Şubat 2023)

Koca Cami'nin kemerli ve taş söveli pencerelerinden biri
(Şubat 2023)

Caminin karşısındaki suyu akmayan çeşme
(Şubat 2023)

Caminin minaresi ve girişi; 1962 yılında yenilenmiş.
(Şubat 2023)

Camiönü sokağında, hemen camiye yakın konumda cumbalı bir 19.yy. Türk evi bulunmakta. Aslında sokağa doğru uzanan ahşap cumba oldukça iyi korunmuş denilebilir. Cumbanın üzerinde yer alan ve üç tarafını tamamen dönen ahşap saçaklar, yapıya ayrı bir zerafet katıyor. Ancak evde yaşandığına dair bir emare görünmüyor ortalıkta. Sokağa bakan cephedeki mahremiyeti garanti altına alan ve göğüs seviyesine dek ızgaralı ahşap perdeleriyle dikkat çeken cumbanın camları kırık, bazı pencerelerdeki yeşil renkli ahşap panjurların kimisi harap olmuş durumda. Yani ev ağlıyor; ama gördüğümüz kadarıyla bakanı yok.
 
Camiönü sokağında 19.yy.dan kalma cumbalı eski bir Türk evi
 (Şubat 2023)

Evin ön cephesinden cumbanın görünümü
(Şubat 2023)

Cumbalı eve Koca Cami yönünden bakış
(Mart 2004)

Koca Cami'nin avlusunun hemen sol yanında yer alan ve taş söveli pencereleri ile dikkat çeken 19.yy.yapısı bir başka ev
(Mart 2004)
 
Yunt Dağı Caddesi’nde yine beyaz kireç badanalı bir çeşmenin bulunduğu küçük bir konfor alanında soluklanabilir insan. Bir çınar, bir zeytin ve bir çeşme; hoşumuza giden küçük bir ayrıntı ama güzel… Buradan biraz daha yukarı doğru yürüdüğümüzde caddenin ismi Başöğretmen Atatürk Caddesi’ne evriliyor. Bu caddeden güneye doğru bir sapakla ayrılan Mithat Paşa Caddesi’nin köşesinde bir evin önüne bırakılmış eski bir kayık, buralardan görünmese de insanı alıp götürüveriyor maviliklere…
 
Avluda badem ağaçları; merhaba der yeni hayata.
(Şubat 2023)

Bir çınar, bir zeytin ve bir çeşme; Yunt Dağı Caddesi'nde bir konfor alanı; sıcak bir yaz günü ne ister başka insan? En arkada Mescit Camii'nin minaresi görünüyor.
(Şubat 2023)

İşte çeşme; beyaz kireç badanalı, suyu da akmakta...
(Şubat 2023)
 
Karadan yürüteceğiz gemilerimizi; motorlarımızı maviliklere süreceğiz. 
(Şubat 2023)
 
Mithat Paşa Caddesi’ni takiben ilerlediğimizde jandarma karakoluna yakın konumda, pek bir özelliği olmayan ve yakın zamanda yapılmış bulunan Mescit Camisi’nin karşı köşesinde yine harap vaziyette, ama oldukça güzel iki katlı eski bir Türk evi daha var. Yüksek duvarlarla çevrili bir avlunun içinde yer alan evin, bir bölümü tahrip olsa da, çatısını çeviren alçı silmelerden oluşan saçakları ve pencereler üzerinde yer alan saçaklı ahşap lentoları en dikkati çeken unsurları. Ama o da metruk halde ve koruyanı yok.
 
Mescit Camii yakınlarında yüksek duvarlarla çevrili bir avlunun arkasında rastladık o eve; 19.yy.dan kalmıştı, güzeldi ama perişandı.
(Şubat 2023)
 
Evin en dikkat çeken kısmı çatının alçı silmelerle çevrilmiş saçağı ile saçaklı ahşap pencereleriydi.
(Şubat 2023)

Aynı evin 2004 yılındaki hali
(Mart 2004)
 
Mescit Camii
(Şubat 2023)
 
Mescit Camii; son cemaat yeri ve ön cephe...
(Şubat 2023)
 
Mescit Camisi’nin karşısındaki sokaktan meydana doğru yöneldiğimizde, birkaç eski Rum yapısı ile karşılaşıyoruz. Bunlar da kapalı ve harap vaziyetteler. Bunlardan biri demir kepenleriyle dikkat çeken bir dükkân; Yazıcı sokağının köşesinde yer alıyor. Meydana doğru; duvarları tuğladan bir iki ev daha var. Ama hepsi bu kadar… Henüz uyanmamış bir büyük çınarın altında; bir kahvehanenin avlusunda soluklanıyoruz; kasaba çayları eşliğinde, hem de bardağı 2,5 liradan…
 
Zeytindağ; Çınarlı Kahve
(Şubat 2023)
 
Zeytindağ'da Çınarlı Kahve'de çay molası...
(Şubat 2023)
 
Çarşıda 19.yy.dan kalma eski yapı; kahvehane...
(Mart 2004)
 
Zeytindağ; pencere ve kapılardaki taş söveleriyle dikkat çeken 19.yy.dan kalma eski bir Rum yapısı
(Şubat 2023)

Eski bir Rum mirası yapı daha...
(Şubat 2023)
 
Zeytindağ; meydana bakan, 1960'lardan kalma güzel bir köşe ev 
(Şubat 2023)
 
Kasabanın meydanının bir köşesinde eski İzmir valilerinden Kemal Nehrozoğlu’nun ismini taşıyan tuhaf anıtsal kapısı ile sanki Aiol geçmişine bir gönderme yaparcasına küçük bir park yer alıyor; tam ortadaki yuvarlak da ise, Atatürk’ün beceriksizce yapılmış bir heykeli; polyesterden ve ben yaptım oldu türünden; yapay ve tutuk bir formatta… Bir de sarı yaldız boyayla tuğ dikilmiş adeta. İnsan bu heykeli yaparken, aynı bölgede, bir başka kasabada, Kırkağaç’ta yer alan, Cumhuriyetin erken zamanlarından kalma; tepeden tırnağa mütevazı, ama bakanda bir o kadar da estetik duygular uyandıran mermerden yapılmış Atatürk heykeline bakmaz mı? İki adım ötede; heykel yapmasını bilmiyorsan ve yaratıcılığın sıfırsa; hiç olmazsa git onun kopyasını yap… Onu da beceremiyorsan git başka iş yap. O güzelim insana hakarettir; şaşarım böyle tuhaf ürünleri, heykel diye şehirlerin ve kasabaların meydanlarına koyanlara…
 
Meydandaki Kemal Nehrozoğlu Parkı; sanki Aiol geçmişine gönderme gibi...
(Şubat 2023)
 
Zeytindağ Meydanı; meydanda Atatürk heykeli...
(Şubat 2023)
 
Kırkağaç'ta meydanda yer alan Atatürk heykeli
(Mayıs 2018)
 
Heykelde Atatürk, bir takım elbise içinde betimlenmiş. Sağ eli cebinde, sol eli ise ceketinin içinde göğüs hizasında tutulu pozisyonda, kumaşın bütün kıvrımları ayrıntısıyla mermere sabırla yontulmuş. Gözler, ileri doğru; çakmak çakmak, ciddi bir eda ile bakıyor. Demek istediğimiz bu; benziyor mu Zeytindağ'daki Atatürk heykeline?
(Mayıs 2018)
    
Meydandan başka bir görünüm; Bergama Belediyesi'nin idari binası
(Şubat 2023)
 
İşte Zeytindağ bu kadar; kasabanın kuzeyinde yer alan Yunt Dağı yoluna doğru yerleşimin mezarlığı bulunuyor. Oradan kıvrılarak Yunt Dağı’na İkiz Meşeler Zeus’unun(9) dünyasına doğru yola koyuluyoruz. Anıt meşeler; çileli ağaçları Anadolu’nun… İsmailli köyü yakınlarında bir meşe ağacının altında verilen molaya, topraktan yeni baş vermiş sapsarı çiğdemler eşlik ediyor. Keyfimize değme gitsin; ama vakit neredeyse akşam…
 
 
Zeytindağ'dan Koyuneli'ne doğru; iki gözlü bir köprü
(Mart 2004)
 
 Aynı yerde rastladığımız bir kızılçamın doğayla mücadelesinin sonucu; göz yaşartıcı...
(Mart 2004)
 

Yunt Dağı'nda badem ağaçları...
(Şubat 2023)
 
Yunt Dağı'nda; İsmailli'ye doğru bir meşe ağacının altındayız.
(Şubat 2023)
 
Meşeler, meşeler...
(Şubat 2023)

Sarı çiğdemlerin merhabası
(Şubat 2023)
 
Volkanik Yunt Dağı’nın köylerini birer birer geçiyoruz. Kocaçay’ın kemerli köprüleri; kimi yeni kimisi çok eski; belki Osmanlı’dan kalma… Yalnız meşelerin kadim dostu köprüler; bize yol veriyor; Manisa’ya doğru… Günün kapanışı Manisa’da Gülcemal’de benzersiz Manisa kebabıyla… Haydi, uğurlar olsun.
 
Dipnotlar
 (1)         Strabon; Geographika; Arkeoloji ve Sanat Yayınları; C622, paragraf 5; sayfa 127-128
 (2)        İlion: Troia
 (3)        Attaloslar: Bergama Krallığı’nın en önemli hanedanı
 (4)       Ersin Doğer, Aliağa Tarihi; İlkçağ’dan 21.Yüzyıla; 2017, Aliağa Kent Kitapları Dizisi; sayfa: 156
 (5)        Ersin Doğer; a.g.e.; sayfa: 158-159
 (6)       Ersin Doğer; a.g.e.; sayfa: 183-184
 (7)        Ersin Doğer; a.g.e.; sayfa: 170
 (8)       Ersin Doğer; a.g.e.; sayfa: 170
 (9)       İlkçağ’da Lidya’da; Batı Anadolu’da Salihli civarındaki dağlarda ve bilhassa Yunt dağı ve Dumanlı Dağ gibi volkanik özellikteki dağlarda hakim bitki örtüsü olarak dikkat çeken meşelere hükmeden (kırsaldaki Roma yerleşimi Sidaskale’nin üzerinde yer aldığı tepeler) İkiz Meşeler Zeus Tanrısı’dır. Çevredeki kazılarda ve tarla çalışmalarında mezarlardan çok miktarda stel ve yazıtlar çıkarılmıştır. Bunlar kefaret (adak) yazıtları olarak adlandırılmaktadır. Genellikle yazıtlarda meşe ağaçlarına verilen zararlar (Kutsal alandaki meşe ağaçlarını kesip odun diye satmak; meşe ağaçlarının dallarını kırmak v.b.) neticesinde Tanrı Zeus tarafından uğranılan bir hastalık, ölüm (ölünün arkasından yakınları tarafından ölenin bağışlanması amacıyla) ya da felaket sonucunda bağışlanma arzusu ile af dilenmektedir.
(10)   Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC 

7 yorum:

  1. Emeğinize sağlık. Konusu ettiğiniz yerleri geçmişiyle bugünüyle dolu dolu ele alan, belge niteliğinde olup aynı zamanda keyifle akan yazılarınızdan biri daha. Bilgilerimi tazeledim, eskilerin yerine yenilerini kattım, düşündüm. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli dost; değerli ve bir o kadar da anlamlı geri bildiriminiz çok teşekkür ederim. Bu geri bildirimler sayesinde 14 yıllık çabamızın bir karşılığı olduğunu hissediyoruz. Sağolun. İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF

      Sil
    2. Hocam emeğinize sağlık. 1962-1967 yılları arasında Babamın memuriyeti dolayısıyla konu ettiğiniz beyaz badanalı evlerde oturmus-kurumus çesmesinden eğilip çok su içmistim. İlkokula Yılmaz İlk okulunda baslamıstım. Çok güzel insanların yasadığı müstesna bir nahiye idi. Sayenizde o güzel günlere yani çocukluğuma döndüm. Film seridi gibi canlanan bir anı yasattınız. Sağolun-varolun.

      Sil
    3. İlginize çok teşekkür ederim. Çok güzel bir geri bildirim göndermişsiniz. Size o çocukluk günlerinizi bir nebze olsun hatırlatabildiysek ne mutlu bize. İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF

      Sil
  2. Emeğinize sağlık. Köyüm için çok değerli belgesel olmuş,teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginize ve geri bildiriminize teşekkürler...İF

      Sil