ALABANDA ANTİK KENTİ ya da ARAPHİSAR
23 Aralık 2016
İbrahim Fidanoğlu
Alabanda ya da Araphisar
Alabanda, bugün Çine Çayı’nın
batısında; Çine’ye yaklaşık 8 km uzaklıkta Çine Ovası’nın göbeğinde yer alır. Kent,
konum itibariyle kuzeyden güneye doğru yükselen iki tepeciğin tam ortasındaki
vadide (Üzerinde yer alan su kemerinden dolayı, Kemerdere diye adlandırılmaktadır) ve onun uzantısı olan düzlükte
kurulmuştur. Yaslandığı tepelerden birinin yamaçlarında şehrin tiyatrosu, diğer
tepenin batı eteklerinde ise Dor düzenli Zeus Tapınağı yer alır. Şehrin
kurgusu, tepelerden ovaya doğru; surların arkasında tiyatro ve tapınaklar
dünyası ve daha aşağılarda hamam, agora ve şehir meclisi gibi kamu yapıları ve
daha uzaklarda ise mezarlıkları şeklinde belirmektedir.
Alabanda tiyatrosu; sahne yapısı ve orkestra düzleminin görünümü
(Fotoğraf: İF; Kasım-2009)
Strabon; Alabanda’nın coğrafyası ve sosyolojisi ile ilgili bize şu bilgileri
aktarır:
“Alabanda
da tepelerin eşiğinde kurulmuştu, küfelerle yüklü bir eşek görünümünde olarak
birleşmiş iki tepe. Gerçekten Apollonios Malakos, kenti hem bu görünümünden,
hem de burada çok sayıda akrep bulunduğundan ötürü alaya alırken, kentin “akrep küfeleriyle yüklü eşek” olduğunu
söyler. Hem bu kent, hem de Mylasa bu yaratıklarla doludur ve bunların
arasındaki bütün dağlık ülke böyledir. Alabanda, çok sayıda arp çalan kızlarla
dolu, halkı lüks ve sefahat içinde yaşayan bir kenttir. Alabandalıların sözünü
etmeye değer, kardeş olan iki konuşmacısı (hatip)
vardır. Az yukarıda sözünü ettiğim Menakles’i ve Hierokles’i kast ediyorum.
Sonradan Rhodos’da oturmuş olan Apollonios ile Molon da Alabandalıdır.”(1)
Alabanda ören yeri; genel görünüm
(Google Earth'de işaretlenmiştir. by İF)
Bugün üzerinde neredeyse terk edilmiş haldeki Araphisar köyünün yıkık dökük evlerinin bulunduğu ören yerinde, ilk kez Osmanlı Döneminde 1905-1906 yıllarında Halil Ethem Bey tarafından arkeolojik kazılar gerçekleştirilmiş. Son yıllarda önce Aydın Müze Müdürlüğü denetiminde Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nden Doç. Dr. Suat Ateşliler tarafından gerçekleştirilen kazılar, 2015 yılından itibaren Erzurum Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünden Yrd. Doç. Ali Yalçın Tavukçu başkanlığında yürütülüyor. Ancak; ören yerini gezerken de gördüğümüz manzara, bize Alabanda’nın gerçekleştirilmiş çok sayıda kaçak kazıyla büyük bir tehdit altında olduğunu gösteriyor. Her ne kadar gündüz ören yerinde güvenlik görevlisi ve temizlikten sorumlu işçiler bulunsa da, geceleri Alabanda sadece ilahlara emanet gibi görünüyor.
Alabanda Şehir Meclisi (Bouleuterion)
(Fotoğraf: İF; Kasım-2009)
İngiliz
Arkeolog, George Bean; Eskiçağ’da
Menderes Ötesi isimli
kitabında yer alan Alabanda ile
ilgili bölümde kentin adıyla ilgili şu bilgileri aktarıyor:
“Şehrin
kuruluş efsanesi Byzantionlu Stephanus’un
anlattığına göre şöyledir; Karia
dilinde ala kelimesi at, banda kelimesi de zafer anlamına gelir.
Mitolojik Kral Kar, süvari alayıyla
bir zafer kazanınca oğluna Alabandos
adını vermiştir. Oğlundan da şehre geçmiştir. Cicero, “Tanrıların Doğası”
adlı kitabında, Tanrı Alabandos’tan
söz eder ki, bu şehre adını veren kurucunun kültüdür. Ayrıca bu kültün Roma
Dönemine kadar önemini koruduğunu ve emin olmamakla birlikte bazı Alabanda
paralarının üzerinde tasvirini gördüğünü anlatır.”(2)
Alabanda sikkesi; ön yüzde Apollon başı, arka yüzde efsanevi kanatlı Pegasus atı; yaklaşık İ.Ö. 197-188 arası; Selevkoslar zamanı
(http://www.asiaminorcoins.com/gallery/thumbnails.php?album=192)
Şehre dair Herodotos kaynaklı en erken bilgi, İ.Ö. 480 yılında Pers İmparatoru Kserkes’in donanmasına yetişemeyip gerilerde kalan küçük bir Pers filosunun Yunanlıların eline geçmesi ve esir düşenler arasında Perslerin Alabanda Tiranı Aridolis’in de yer alması ile ilgilidir. (Herodotos, Tarih; 7.Kitap; 195)
Alabanda Kazı Evi
Kaynaklar, Büyük İskender’in Anadolu Seferi
sırasında bu kente uğradığına dair bir bilgiden söz etmezken, İskender sonrası
dönemde; onun ardıllarından Selevkoslar kenti ele geçirirler. Bu egemenlik
sürecinde kentin adı Khrysaorenlerin
Antiokheia’sı olarak anılır. Bu
dönemde Delphi’deki Amphiktion Meclisi,
Selevkos Kralı III. Antiokhos’un
isteği ile şehirde barışın ve demokrasinin korunması nedeniyle şehrin
dokunulmazlığı yönünde bir karar alır ve Zeus Khrysaoreus
ile Apollon İsotimos için
kentin eşdeğer iki kutsalı olarak tanımlanır. İsotimos, Selevkoslar için
özel bir yeri olan Apollon’un bir jest olarak Delphi kâhinleri tarafından
Zeus katına eşdeğer bir noktaya yükseltildiğini gösteren ve Apollon ismine
eklenen bir uzantı anlamı taşımaktadır ve “aynı değerde” anlamına
gelmektedir. Apollon
İsotimos, bu anlamda tamamen Alabanda’ya
özgü bir tanrı olarak kabul edilebilir.
Alabanda; Apollon İsotimos Tapınağı
(Fotoğraf: İF; Kasım-2009)
Kent, Selevkoslar zamanında bir
Yunanlılaştırma sürecini yaşar. Kent, bir anlamda Selevkoslar tarafından kolonize edilmiş, Delphi’den gelen kehanet ve tanıma mesajlarıyla bu olay halk
nezdinde yasallık kazanmıştır.
Delphi Tapınağı
tarafından verilen dokunulmazlık hükmüyle kentlerinin korunduğunu düşünen
Alabandalılar, ne yazık ki yanılırlar ve Makedonya Kralı V.Philippos (İ.Ö. 222-175) tarafından istilaya ve yağmaya uğrarlar.
Zaten İ.Ö. 190 yılında Magnesia Savaşı
ile Batı Anadolu’da Selevkoslar’ın
egemenliğine son veren Romalılar, Apameia
(Dinar) Antlaşması’yla bu bölgenin de
dâhil olduğu Likya ve Karia’nın yönetimini Rodos’a
bırakırlar. Bu dönemde Roma’nın ve Rodos’un kent üzerindeki egemenlik
sınırları çok belirgin olmasa da Rodoslu bir tanrı olan Helios’un kentte giderek önem kazanmasıyla ibre az da olsa Rodos’a doğru kayar. Ancak; İ.Ö. 167
yılında Alabanda’nın Rodos’la arası açılan Mylasa’ya yardımda bulunması özgür bir
kent gibi davrandığının işareti olarak kabul edilmektedir.(3)
Alabanda tiyatrosu; oturma sıralarından günümüze kısmen de olsa ilk beşi kalmış durumda...
George Bean, Alabanda’nın en erken paralarının kentin adının değişmesinden hemen önce basıldığını belirtiyor. Bunları Antiokheia adına basılan gümüş paralar takip eder. Ancak Rodos’un geçici egemenliği döneminde para basımı kesikliğe uğrar ve yeniden özgürleştiği İ.Ö. 167 yılından itibaren kentte yeniden para basımı başlar. Para basımı İ.Ö. 133 yılında Batı Anadolu topraklarının Roma’ya miras bırakılıp Asya Eyaleti’nin kuruluşuyla son bulur.(3)
Alabanda sikkesi; İ.Ö. 168 sonrası; ön yüzde Apollon başı, arka yüzde ise lir ve AΛΑΒΑΝΔЄΩΝ yazısı; Rodos egemenliği dönemi sona ermiş.
(http://www.asiaminorcoins.com/gallery/thumbnails.php?album=192)
Mithridates’in Batı Anadolu’yu
istilası sırasında Alabanda’nın ne
durumda olduğuna dair bir bilgi bulunmamakla birlikte, genel olarak Roma Cumhuriyeti himayesindeki eyalet
yönetiminden duyulan memnuniyetsizlik, her yerde olduğu gibi Alabanda’da da hissedilmektedir. İ.Ö. 51
yılında Cicero, Alabanda’nın Romalı banker Clivius’a
borç karşılığı verilen beş şehirden biri olduğunu belirtmiştir. Bu durum 11 yıl
sonra Labienus’un Partlı (İranlı)
müttefikleriyle geldiğinde de düzelmemiştir. Mylasalılar gibi, Alabandalılar da
kente bir garnizon yerleşmesine razı olmuşlar, ancak daha sonra isyan ederek
askerleri kılıçtan geçirmişlerdir. Bu yüzden kent, Labienus tarafından ağır bir para cezasına çarptırılarak ve kutsal
alanları yağmalanarak cezalandırılmıştır.(3)
Roma İmparatorluk Dönemi örneği Alabanda sikkesi; İ.S. 193-211 arası, İmparator Septemius Severus dönemi; ön yüzde Septemius Sverus'un büstü, arka yüzde ise bir elinde kartal diğerinde asasıyla Zeus ve AΛΑΒΑΝΔЄΩΝ yazısı
(http://www.asiaminorcoins.com/gallery/thumbnails.php?album=192)
Roma’da imparatorluğun ilanından sonra, Avgustus döneminde; Alabanda da en görkemli günlerini yaşar. Strabon’un aktarımında sözü edilen Alabandalıların lüks ve sefahat içindeki yaşamları ise, kentteki refah ikliminin bir göstergesi olmalıdır. İmparatorluk döneminde para basımı yeniden başlar. Ancak artık geçmişte kalmış Delphi kâhinlerinin tanıdığı dokunulmazlık hakkından bu dönemde pek bir haber alınamaz. İ.S. 22 yılında İmparator Tiberius’un pek çok şehrin dokunulmazlık taleplerini incelemeye almasına rağmen, Alabanda’nın Zeus ve Apollon tapınakları için yaptığı talebin dikkate alındığına dair bir bilgi bulunmamaktadır.(4)
Kentin güneybatısındaki tepenin yamacında yer alan ve girişinde üç adet mezar bulunan tonozlu Bizans Dönemi yapısı
Alabanda’da para basımı İ.S.
3.yy.a dek devam eder. Daha sonra kent, Aphrodisias
Metropolitliği’ne bağlı bir piskoposluk haline gelir. Bugün Apollon İsotimos Tapınağı’nın üzerinde
kalıntıları yer alan Bizans kilisesi bu dönemden kalmış olmalıdır. Türkmenlerin
batıya doğru akınları sırasında buraya ilk olarak Menteşe Beyleri ulaşırlar. Batı Anadolu’da inşa edilen ilk cami
olma özelliğine sahip; Eski Çine’deki
tek kubbeli Ahmet Gazi Camisi, Menteşe Beyliği’nin bölgedeki
egemenliğinin bugüne dek ulaşabilmiş en güzel kanıtıdır.
Eski Çine'deki Menteşe Beyliği döneminden kalma ata yadigarı; Batı Anadolu'nun en eski camisi; Ahmet Gazi Camisi
(Fotoğraf: İF; Mayıs-2008)
Alabanda Kalıntıları
Alabanda
kentinin surları, iki tepenin arasındaki vadiyi kendine eksen alan bir
çevrede; tiyatronun konumlandığı sırtın yukarılarından başlayarak doğu batı
doğrultulu olarak uzanır. Her iki tepenin eteklerinden kuzeye dönen surlar,
bugün ören yerinin girişine denk gelecek bir çizgiye dek izlenebilir. Ovadaki
surlar ise tahrip olmuş durumdadır. Her iki yüzü de dışa doğru hafif şişkin
şekilde kesme blok taşlardan inşa edilmiş duvarların arasındaki boşluklar ise
molozla doldurulmuştur. Bunu duvarların yıkılan bölümlerinde izlemek mümkündür.
Özellikle son yıllarda gerçekleştirilen restorasyonla kısmen ayağa kaldırılan
Bizans surları da bu sistemin Ortaçağ’daki bir parçasını temsil eder.
Alabanda'nın kurulduğu iki tepe ve arasındaki dere yatağı; arkada tiyatro ve kentin geri kalanı...
Surlar, Kemerdere Vadisi ve Strabon'un aktardığı eşek küfelerine benzetilen iki yandaki tepeler...
Tiyatronun güneyinde yer alan surların bir parçası
Alabanda'nın iki tepesi arasında yer alan Kemerdere ve üzerindeki Alabanda su sisteminin son parçalarından birisi olan su kemeri
Kentin tiyatrosu,
kuzeydoğudaki tepenin yamacında yer alır. Oturma sıralarının en alt beş sırası
dışında neredeyse tamamının yok olduğu tiyatronun; seyircilerin birinci “diazoma”ya erişimlerini sağlayan iki
adet vomitorium tüneli oldukça iyi
durumdadır. Hellenistik bir yapı görünümündeki tiyatro, Roma döneminde sahne
yapısındaki düzenlemelerle geliştirilmiş; en son gladyatör dövüşleri için
orkestra platformunun çevresinin korkuluklarla çevrelendiği anlaşılıyor. Aydın
Müzesi tarafından yürütülen çalışmalar sırasında iki kademeli diazoma toprakla ve kayrak taşlarla
örtülerek cavea boşluğundaki yok olan
oturma sıralarının algısı yaratılmaya çalışılmış gibidir.
Bir bütün olarak Alabanda tiyatrosu
Tiyatronun İ.S. 4.yy.da revizyona uğrayan sahne yapısı; sütunlar Zeus Tapınağı'ndan getirilmiş.
Tiyatronun dış duvarları
Tiyatroda
mermer oturma sıraları dışında tamamen yerel grano gnays malzeme kullanılmış.
Sahne yapısının içinde gnays malzeme kullanılırken, proskene (ya da sahne önü) bölümü tamamen mermerden yapılmış.
Tiyatronun proskene bölümünde kullanılan mermer malzeme
Sahne yapısından bir başka görünüm
Ören
yerindeki tanıtım levhasında verilen bilgilere göre; skene (sahne) binasına İ.S. 4.yy.da yapılan düzenlemeyle 200 metre
batıdaki Zeus Khrysaoreus
Tapınağı’ndan getirilen gnays bloklar
kullanılarak bir takım eklemeler yapılmış. Yine aynı kaynağa göre; söz
konusu malzemenin skene binasında İ.S. 4.yy.da yapılan yeni düzenleme içinde
devşirme olarak kullanılması ve bu düzenleme içinde gelişigüzel kullanılmış
gnays sütun tamburlarının tapınaktaki tamburlar ile aynı çapta olmaları ve
ayrıca yeni düzenleme içinde kullanılan çok sayıdaki Dorik başlığın tapınağın
sütun çapları ile uyum göstermesi, tiyatroda İ.S. 4.yy.da yapılan yeni
düzenlemenin hammaddesi olarak Zeus Tapınağı’nın seçildiğini ortaya koyuyor.
Sahne binasının tavanı büyük gnays blokların yan yana getirilmesiyle tamamen
kapatılmış durumda bulunuyor. Yaklaşık 6200 kişilik bir oturma kapasitesine
sahip olduğu düşünülen tiyatro, Roma Döneminde ve Geç Antik Çağ’da yapılan
düzenlemelerle yaklaşık 600 yıl boyunca kullanılmış.(5)
Tiyatronun iki diazomasını ayıran ve "vomitorium"a ulaşan yürüyüş hattı
Tiyatronun seyircilerin girişini sağlayan "vomitorium"larından biri
(Fotoğraf:İF; Kasım-2009)
Tiyatronun seyircilerin girişini sağlayan "vomitorium"larından biri
(Fotoğraf:İF; Kasım-2009)
Tiyatro ve iki tepe bir arada...
Gezginler, tiyatroda...
Tiyatronun yer aldığı yamacın kıyısından aşağıya doğru inildiğinde vadi tabanında hayıtlarla kaplı bir dere yatağı yer alıyor. Bu dere yatağını tiyatronun sınırları boyunca; doğudan batıya doğru kentin surları aşarken, surların biraz daha güneyinde ise; Alabanda’ya su sağlayan yaklaşık 18 km.lik sistemin son parçalarından birisi olan tek kemerli bir su kemerinin geçişi yer alıyor. Kemer, dere yatağının her iki yakasından düzgün kesme taşlardan oluşturulmuş duvar parçalarıyla desteklenmiş durumda. Dere yatağının tam ortasında yer alan tek parçalı kemer, pabuç görevi gören her iki yandaki bu duvar parçaları üzerinde yükseliyor.
Kemerdere üzerindeki Roma dönemi yapısı su kemeri
Su kemerinin yandan görünüşü
Su
kemerinin batısındaki yamaçta ise; üstü tonoz kemerle örtülü, duvar örgüsü
harçla birleştirilmiş bir Bizans dönemi yapısı bulunuyor. Tonozlu yapının karşı
duvarında iki sıra halinde boyutları farklı 6 adet niş ve sırtın derinliklerine
doğru belki de ören yeri soyguncuları tarafından açılmış bir dar tünel yer
alıyor. Yapının zemininde üç adet lahit mezar mevcut. Hepsi de açılmış ve talan
edilmiş durumda. Genel görünümü itibariyle; tonoz örtülü bu yapı; bir mezar
yapısını çağrıştırıyor. Yapının doğuya bakan önündeki terasta ise ana
kaya içine oyulmuş yuvarlak ya da kare kesitli çukurlar dikkat çekiyor.
Bunların yapının önünü kapatan sütun benzeri dikmeler için bir temel çukuru
işlevi mi gördüğü; yoksa bu alanın Arkaik Dönemde bir sunak alanı olarak mı
kullanıldığı konusunda kesin bir yargıya varılamıyor.
Tonozlu mezar yapısı
Yapının iç duvarında yer alan nişler
Yapının tabanında yer alan mezarlarından biri
Yapının önündeki sekide yer alan ve ana kayaya oyulmuş dörtgen yada daire formundaki çukurlar
Çukurların yer aldığı yamacın genel görünümü
Kentin
kuzeybatısındaki tepenin batıya doğru alçalan eteklerinde ise, kentin iki
kutsal alanından birisi olan ve Karia kimliğini öne çıkaran Zeus
Khrysaoreus Tapınağı yer alıyor. İlk kez 1905 yılında Halil Ethem Bey tarafından
kazılan tapınak alanı, o yıllarda Artemis-Hekate’yi simgeleyen bir figürinin
bulunması nedeniyle uzun bir süre Artemis Tapınağı olabileceği düşüncesi kabul
görmüş. Ancak, son yıllarda yapılan kazılarda temenos (çevresi sınırlandırılmış
kutsal alan) alanında labyrs’li (çift ağızlı balta) bir altarın
bulunması tapınak alanının Tanrı Zeus’a adanmış olabileceği düşüncesine ağırlık
kazandırmış. Tapınak alanındaki bilgi levhasına göre; altarın bir
yüzünde çift ağızlı balta kabartması, diğer yüzünde ise bir çelenk motifi
bulunuyor.
Dor düzenli Zeus Khrysaoreus Tapınağı
Tiyatroda bulunan ve tapınağın Zeus'a adandığının delili olan Karia baltası "labyrs" kabartması
Zeus Khrysaoreus Tapınağı bilgi levhası
Zeus Khrysaoreus Tapınağı, yivsiz ve gnays malzemeden yapılmış sütunlardan oluşan Dor düzenli bir
tapınak olarak tanımlanıyor. Kısa kenarında 6, uzun kenarında ise 11 adet tek
sıralı sütunun yer aldığı peripteros planlı yapı, derin bir “naos” ve “cella”ya
sahip bulunuyor. Tapınağa ait hazinenin korunduğu opisthodomos bölümünün
yapıda yer almaması, eski bir Anadolu geleneğinin sürdürüldüğünü gösteriyor.
Zeus Khrysaoreus Tapınağı; pronaos ve naos bakışı...
Gezginler, tiyatronun arkasındaki tahkimat duvarları önündeler.
Dor tipi sütunların üzerindeki "stucco" sıva örneği
Son
yıllarda yapılan temizlik ve 100 yıl önceki kazılardan kalan hafriyat
toprağının kaldırılması ile tapınak daha belirgin hale gelmiş. Tapınağın
çekirdeğini oluşturan cella
bölümündeki işlenmemiş durumdaki ana kayanın üstüne oturtulmuş, doğu-batı
doğrultulu yapının doğu kenarına yakın sütun tamburlarının kimi yüzeylerinde
yer alan beyaz renkli stucco (kireç,
kum ve kireç kaymağı karışımı sıva) örnekleri, sütunlara mermer algısının
verilmeye çalışıldığını gösteriyor. Tapınakta; Dor tarzı sütun başlıklarının
bulunmaması ise; İ.S. 4.yy.da tiyatronun revizyonu sırasında, bu sütun
başlıklarının sahne binasında kullanılmasıyla açıklanıyor.
Tapınağa güney yönünden bakış
Tapınağa kuzey yönünden bakış
Zeus Khrysaoreus Tapınağı’nın yer aldığı kuzeybatı yönündeki teras, kentin topografyasına hâkim
bir konumda bulunuyor. Soğuk bir kış gününde tüten bacalarıyla; Araphisar’ın
içinde hala hayatın devam ettiği son evlerini bu noktadan tespit etmek çok
kolay... Hemen altımızda yer alan eski bir çiftlik evinin bahçesi terk edilmiş
ve tarumar olmuş durumda. Neler yok ki içinde? Zeytin ezmek için bir taş
değirmen, bir havuz, yıkık dökük müştemilat, bir evin çatısında 70’li yıllardan
kalma “T” şeklindeki eski bir televizyon anteni; o güzelim bacalar ve
diğerleri… Kendisi Milas’ta yaşayan eski bir Araphisarlı sesleniyor
avludan. Köyün son kalan sakinlerinden yaşlı annesi ile babasını ziyarete
gelmiş. Biraz laflıyoruz karşılıklı. Daha sonra ovaya doğru devam ediyoruz.
Araphisar'dan kalan...
Araphisar evleri
Araphisar duvarlarında saklı Alabanda
Tapınak
düzleminden ovaya doğru alçalan topografyada Alabanda’nın ikinci kutsal alanı olan Apollon İsotimos Tapınağı
ve eski kazı evinin arkasına düşen bir konumda Roma Hamamı yer alır. Apollon İsotimos Tapınağı, yukarıda
belirtildiği gibi Selevkoslar döneminde
Delphi kâhinleri tarafından
dokunulmaz kılınan iki kutsal alandan birisidir. Tapınak alanındaki bilgi
levhasına göre; ilk olarak yine Halil
Ethem Bey tarafından 1905 yılında gerçekleştirilen kazılarla gün ışığına
çıkarılan pseudo dipteros planlı tapınak,
kuzeydoğu-güneybatı yönelimlidir. Tapınak, İon düzenlidir ve uzun kenarda 13,
kısa kenarda ise 8 adet mermer sütun, iki sıralı hissini veren bir planda
yerleştirilmişlerdir. (pseudo dipteros
planlı)
Apollon İsotimos Tapınağı
Apollon İsotimos Tapınağı’nın pronaos (naosun önündeki giriş) bölümüne benzer şekilde arkada da iki sütuna
ait kalıntılara rastlanmış olması, tapınağa ait hazinenin saklandığı opisthodomos bölümünün olabileceği
düşüncesini akla getirmektedir.
Apollon İsotimos Tapınağı'nın kalıntıları
(Fotoğraf: İF; Kasım-2009)
Eski
kazı evinin arkasında yer alan Roma Hamamı, Apollon İsotimos Tapınağı, biraz daha aşağıdaki düzlükte yer alan Şehir Meclisi ve Agora gibi kamu yapılarına yakın bir konumda yer alıyor. Herhangi bir
kazı yapılmamış olmasına karşılık Roma
Hamamı’nın planı çıkarılmış. Bu plana göre; frigidarium, tepidarium
ve caldarium bölümlerinden oluştuğu
belirtiliyor. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusundaki yapı, yapılan ölçümlere göre
69 metrelik bir uzunluğa sahip imiş.
Roma Hamamı toprak altında...
Bilgi
levhasındaki anlatımda; Romalı mimar ve yazar Vitrivius’a göre hamamlarda yer seçiminin ne kadar önemli olduğu şu
şekilde vurgulanıyor:
“Hamamlar
için mümkün olan en sıcak konum seçilmeli, yani kuzey ve kuzeydoğu yönleri
dışında bir yön tercih edilmelidir. Sıcak ve ılık salonlar, güneybatıdan ışık
almalı veya konum buna elverişli değil ise her koşulda ışık güneyden
gelmelidir. Çünkü genellikle yıkanma zamanı, gün ortasından akşama kadardır.”(5)
Bilgi levhasında yer alan Roma Hamamı planı; değerli(!) ziyaretçilerin levhaya verdikleri tahribatı ise anlamak mümkün değil...
Roma hamamları, giyinme ve soyunma odalarının bulunduğu apodyterium, soğuk banyonun yapıldığı frigidarium, ılık bölüm tepidarium, sıcak bölüm caldarium ve diğer yardımcı bölümlerden oluşmaktadır. Roma kültüründe güneşin doğuşuyla başlayan iş günü, öğleyin sona erer. Hafif bir öğle yemeği ve dinlenmeden sonra erkekler hamama gider ve burada saatlerce kalırlardı. Hamamda ilk iş, apodyteriumda soyunmaktır. Roma hamamında yıkanmak, birbirine açılan çok sayıda farklı ısılardaki salonlardan geçilerek tamamlanan ve ılıklıktan sıcağa doğru bir düzende ilerler. Bu sıra içinde önemli durakların, tepidarium ve caldarium olduğu söylenebilir. Son olarak da; frigidariumda soğuk bir banyo ile yıkanma sona ererdi.(5)
Roma Hamamı'nın toprağa gömülü vaziyetteki tonozları
Roma Hamamı’nda gecikmiş öğle yemeğimizi yedik. Yemeğin sonuna doğru Zeus Tapınağı’nın bulunduğu kuzeydeki yamacın altında otlayan sürünün bulunduğu taraftan yanımıza birisi yaklaştı. Biz onu çoban sandık; tanıştığımızda anladık ki, ören yerinde temizlik işlerinde çalışan Araphisarlı bir köylüymüş. Bugün izinliymiş aslında; ancak canı sıkılmış ve oturduğu Çine’den dolaşmaya buraya gelmiş. İsmi Nazım’dı. Nazım, bize bundan sonrası için bir anlamda rehberlik etti. Bouleuterion’un güneyindeki tarlada kurtçuk yiyen yöredeki ismiyle dığdık kuşlarından, kirpilerden ve kazı sezonundaki çalışmalardan söz etti. Nazım, sorgulayıcı ve akıllı bir arkadaştı. Onunla tanışmış olmaktan mutlu olduk. Üstüne üstlük Doğanyurt asfaltı üzerindeki Anıt Mezar ile Bouleuterion (Şehir Meclisi) ve Agora alanını bize gezdirerek aydınlatıcı bilgiler de verdi.
Klasik Çağ Oda Mezarı
Bir başka açıdan oda mezarı
Klasik
Çağ Oda Mezarı, gerçekten etkileyiciydi. İlk kez yine Halil Ethem Bey zamanında ortaya
çıkarılan mezar yapısı, biri ön, biri ana oda olmak üzere iki bölümden oluşan, son
derece düzgün işlenmiş grano gnays kesme taş bloklardan inşa edilmiş; oldukça sağlam
ve düzgün bir yapıydı. Mezar odasının içinde duvarlara gömülmüş taş bloklarla
çevrili; ön odada iki adet, ana mezar odasında ise üç adet olmak üzere toplam 5
adet sedirin (kline) bulunması, mezar
yapısının bir aile mezarı olabileceği düşüncesini güçlendiriyor. Mezarın üzeri
yine bu büyük boyutlu taş bloklarla örtülmüş. Yapının çevresinin ise, üzerinde
geometrik desenlerin yer aldığı mozaik bir taban örtüsüyle kaplanmış olduğu,
mezarın üst düzleminde yer yer izlenebilen mozaik parçalarından anlaşılıyor.
Özetle söylemek gerekirse bu anıt mezar, Karia bölgesinin karakteristik
özelliklerine sahip, yerel malzeme olan grano gnays blok taşlar kullanılarak
inşa edilmiş, büyük olasılıkla kentin önde gelen bir ailesine ait olmalıydı.
Agora tetkiki
Agora
Agoranın mimari parçaları
(Fotoğraf: İF; Kasım-2009)
Doğanyurt asfaltının kuzeyindeki
düzlükte; günümüze dış duvarlarıyla ayakta ulaşabilmiş Bouleuterion ile onun kuzey doğusunda yer alan Agora,
kentin diğer önemli yapıları olarak dikkat çekiyor. Yine ilk kez 1905 yılında Halil Ethem Bey tarafından kazılan ve
son yıllardaki ağırlıklı olarak yürütülen temizleme ve çevre düzenlemesi
çalışmalarıyla yeniden belirgin hale getirilen; dikdörtgen planlı ve 110x73
metre boyutlarındaki agora alanında sütun tamburları, Dor sütun başlıkları ve on adet fil
ayağı bulunmuş. Ancak, şu anda herhangi bir kazı çalışması olmadığından dolayı,
ziyaretçisi için yüzeyde dikkat çekici bir kalıntı yer almıyor.
Bouleuterion'un güney duvarı
(Fotoğraf: İF; Kasım-2009)
Kentin
en gözde yapılarından birisi olan Bouleuterion ise özellikle kuzey
duvarıyla dikkat çekiyor. Ord. Prof. Dr.
Ekrem Akurgal’ın verdiği ölçülere göre; 26x36 metre boyutlarında, dikdörtgen
planlı ve düzlükte inşa edilmiş olan meclis binasının oturma sıralarının
bulunduğu yarım daire planlı “cavea”sı,
büyük olasılıkla tonoz dolgu yöntemi ile ova düzleminden yükseltilmiş olmalı.
Yapıya erişim, kuzey doğu ve kuzey batı yönlerinden merdivenli iki girişle sağlanıyordu.
Güney duvarında yer alan kapılardan biri
(Fotoğraf: İF; Kasım-2009)
Güney duvarı üzerinde yer alan ve duvarcı ustalarının yaptığı düşünülen Grek harfleriyle işaretlemeler
(Fotoğraf: İF; Kasım-2009)
Bugün 9. 15 m.ye dek yükseldiği görülen güney duvarı
üzerinde tam dört kapı açıklığı izlenmektedir. Tümüyle toprak altında kalan
kapıların üzerinde birer korniş, kornişlerin üzerinde de pencere dizisi yer
almaktadır. Yan duvarların her ikisinde de oturma sıralarının arkasındaki
merdivenlere uzanan birer giriş kapısı bulunmaktadır. Ön duvardaki dört kapıyla
birlikte, doğudaki kapı da toprak altında kalmıştır. Araştırmacılar tarafından
büyük bir çoğunluğu ayakta olan doğu duvarındaki bloklardan birçoğunun üzerinde
okunan Grek harflerinin usta ya da atölyeye işaret ettiği ya da taşların
diziliş sırasını belirlediği düşünülmektedir. Daha önce hiç kazı çalışması gerçekleştirilmeyen alanda yapının içine yıkılan
duvar örgüsü ve toprak dolgusu nedeniyle bugün oldukça kötü durumdadır. Fakat
yine de arkaya doğru yükselen zemin ve kavisli oturma sıraları fark edilebilir.
Bouleuterion güney duvarı
Oturma sıralarının bulunduğu cavea
Bouleuterion'un iç mekanı
Bouleuterion'un güneyden görünümü
Şehir
Meclisi yakınlarındaki bilgi levhasında Bouleuterion’un tarihi şahsiyetleri
ile ilgili olarak şu bilgiler aktarılmaktadır:
“Strabon, Alabanda’da doğmuş ve yetişmiş
iki ünlü hatip, Apollonios Malakos ve
Apollonios Molon’dan sıkça bahseder. Menekles’in öğrencisi olan Apollonios Molon, daha sonraları Rodos’a
yerleşmiş ve orada yaşamıştır. Marcus
Tullius “Cicero” Gaius Julius Caesar,
Rodosluların elçisi olarak iki kez Roma’ya gitmiş olan Apollonios Molon’dan dersler almışlardır. Alabandalı ünlü hatipler Apollonios Malakos ve Apollonios Molon, “bouleuterion”da (şehir meclisi) konuşmalar yapmış olmalıdır.
Vitrivius, Alabandalı mimar ve
heykeltıraş Apaturios’un Tralleis bouleuterionunu tasarladığından
ve inşa ettiğinden söz etmektedir.”(5)
Bouleuterion'un kuzey duvarındaki taşlardan birinin üstündeki boğa başı kabartması
Alabanda'ya veda...
Nekropol
ve sarnıçlar dışında aşağı yukarı bütün Alabanda’yı akşama kadar gezmiştik.
Daha önce iki kez ören yerini ziyaret etmeme rağmen bu denli ayrıntılı bir
şekilde dolaşmak bu defaya nasip olmuştu. Gün boyu oldukça soğuk bir havada
dolaşmış olsak da, İzmir’in biraz daha güneyine inmemizin de avantajıyla bu
durum keyfimizi hiç bozmadı. Gün sonunda yapılacak bir şey daha kalmıştı; Çineli Peynirci Mehmet’in Çine
çarşısındaki dükkânına uğramak ve oradan hem İzmir’e göre oldukça ucuz, hem de
leziz peynirlerden yeterince almak… Bu işi de tamamladığımızda, günün tüm
hedeflerini gerçekleştirmiş olduk. Artık İzmir’e doğru yola çıkabilirdik;
Kavalcı Marsyas’ın, ovada seke seke dolaşan “dığdık” kuşlarının, Alabandalı hatiplerin ve arp çalan Alabandalı güzel
kızların hayali eşliğinde…
Dipnotlar
1.
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası
(Geographika: XII-XIII-XIV), Çeviren: Prof.Dr. Adnan Pekkan; Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, 3. Baskı- İstanbul 1993; sayfa: 186-187
2.
George Bean, Eskiçağda Menderes’in Ötesi,
Çeviren: Pınar Kurtoğlu; Arion Yayınevi; 1.Basım, Şubat-2000; sayfa:189
3.
George Bean, a.g.e; sayfa:-191-192
4.
George Bean, a.g.e; sayfa:192-193
5.
Alabanda Ören Yeri bilgi levhalarından
yararlanılmıştır.
6.
Fotoğraflar yazıda belirtilenler dışında İF/MYC
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
çok makbule geçti
YanıtlaSilİlginize teşekkürler...İF
YanıtlaSil