BERGAMA SU KEMERLERİ VE SELİNUS ÖYKÜLERİ
17 Ocak 2015
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Bugün modern Bergama’nın içinden kirli paslı bir çay akar ovaya doğru. Kimi
zaman akar, kimi zaman cılız mı cılız bir sızıntı şeklinde sürünür Bakırçay’a
doğru. İlkçağ’dan kalma iki dev tünelle aşılan Bergama’nın iki yakasındaki hikâyeler
canlanır bir bir puslu sabahların ardından. Bu tarihsel serüvenin bir bölümü,
bu suyun kaynağının da bulunduğu Madra Dağı’ndaki gözelerin beslediği yaklaşık
45 km.lik tarihi bir suyolunun Akropol yakınlarında bir vadiye doğru alçalan sırtlarında;
uzaktan bir kervanı andıran Roma Döneminden kalma bir dizi su kemerinin Akropol’e
doğru yönelişine tanıklık eder. Bergama’daki su ile ilgili anlatmaya değer diğer
bir hikâye ise, Kozak Yaylası’ndan başlayarak Bergama’ya doğru akmakta olan ve
iki yakasına konumlanmış yaşam alanlarıyla tarihsel bir derinliğe sahip bulunan
Bergama Çayı’nın öyküsüdür.
Bergama Su Kemerleri
Su kemerlerinin Akropol’e doğru alçaldığı vadiyle Kozak Yaylası’ndan
gelen Bergama Çayı’nın oyduğu dere
yatağı, Bergama girişinde birleşir. 19.yy.ın Bergama’sının sosyal yaşamının
yükseldiği topografyanın tam ortasından geçen Bergama Çayı’nın (İlk Çağ’daki ismiyle Selinus) bu noktasında
bütün artıklarıyla yer alan deri tabaklama atölyeleri, o günlerin en
karakteristik görüntüsünü oluşturmaktaydı.
Selinus, Bergama'ya doğru akarken; arkada Akropol
İlkçağ’da Selinus ismiyle anılan Bergama
Çayı, bugün Roma ve Osmanlı Döneminden kalma köprüleri, Akropol’ün
eteklerinde yer alan ve 19.yy.da Rum ahalinin yaşadığı Domuz Alanı’nın alt düzlemindeki tarihi Ulu Cami ve hemen üstünde yükselen 19.yy. Rum yaşantısının mirası
Rum evlerinin yansıttığı tarihi doku, biraz ilerde bir kısmı hala görülebilir
durumda olan; dev iki tünelle elde edilmiş düzlemin üstünde yükselen Kızıl Avlu yada İlkçağ’daki ismiyle Serapis Tapınağı’nın kalıntıları, bu
noktadan itibaren başlayıp güney yakasında devam eden 19.yy.ın Yahudi
Mahallesi’nin bugüne uzanan izleriyle benzersiz bir zenginliğe sahiptir. Bu
görünümüyle tarihin derinliklerinden günümüze taşıdığı inanılmaz derin
potansiyeli saklayan Selinus, ne yazık ki; bugün etrafını
saran derme çatma yoksul evlerinin hazin hali ve taşıdığı her türlü pislikle
içler acısı bir halde bulunmaktadır. Oysaki içinde barındırdığı o derin kültür
zenginliği akıllı ve yurtsever yöneticiler tarafından pekâlâ bugüne kadar
değerlendirilebilirdi. Bugün içinden akarsu geçen nice Avrupa kentinin bu mekânları,
taşıdığı kültürel zenginliklerin kıymetini bilen yöneticileri tarafından para
basan ve kültürün ışığını saçan birer hazineye çevrilmiş durumdadır. Ne
diyelim; darası bizim başımıza…
Selinus, Bergama'nın kirlerini denize taşır.
Bergama Suyolları
Antik Dünyada Bergama’nın su problemi ile ilgili olarak şu bilgiler var: Pergamon’un su gereksinimi,
öncelikle şehrin en yakınından akıp giden Kestel ve Bergama Çaylarından karşılanmaktaydı.
Şehrin konumlandığı Akropol tepesinin yüksekliği (335 metre) nedeniyle su
gereksinimi ilk olarak akropoldeki sarnıçlardan karşılanmış olmalı. Yerleşim
genişleyince de sarnıçlar yeterli olmamış ve çevredeki küçük kaynaklardan
yararlanılmış. Su gereksiniminin karşılanabilmesi için, Bergama’nın yaklaşık 45
km. kuzeyindeki Madra Dağı’ndaki kaynaktan künk borularla şehre su getirilmiş.
Selinus'un yatağından Bergama Su Kemerleri'nin görünüşü
Madra Dağı’ndan Akropol’e doğru
arazinin alçalması, suyolları için uygun bir iniş sağlıyordu. Buradaki kaynaktan
alınan sular, künk borularla Arlık Tepe’de (Aya
Yorgi Tepesi) bir havuz içerisinde toplanıyordu. Bu havuzda toplanan sular
dinlendirilerek temizlendikten sonra basınçlandırılarak Akropol’e taşınıyordu.
Ancak suyun Akropol’e ulaşabilmesi için iki tepe ile bu tepeler arasındaki
vadileri aşması gerekiyordu. Roma Dönemi’nde şehir, Akropol’ün altında
genişlediğinden, su gereksinimi çok daha önem kazanmıştı. Bunun için kemerli
suyolları yapıldı. Bu yollardan arta kalan iki kemer kalıntısı, bugün
Akropol’ün altında, tepeler arasındaki vadide görülmektedir.
Kemerlere yaklaşırken...
Bergama’da yüksek basınçlı su
tesisatının hangi dönemde yapıldığı konusunda kesin bilgi ve kanıtlar
bulunmamaktadır. Akropolün en üst noktasına su çıkarıldığına göre, bu sorunun
nasıl çözüldüğü de kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, günümüze gelebilen
bazı suyolu kalıntıları, M.Ö II. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Bu suyolları, üç
kol halinde 50–75 cm. uzunluğunda 240.000 toprak künkten meydana gelmiştir.
Yüksek basınçlı su tesisatının Roma Dönemi’nde de kullanıldığını gösteren
bilgiler günümüze kadar ulaşabilmiştir.
Kurşun boruların içinden geçtiği taş bilezikler
Bergama Kazılarını yürüten ekibin sorumlusu Wolfgang Radt’ın Bergama
Arkeolojik Rehberi’nde su kemerleri ile ilgili şu bölüm var:
“Bergama suyolları, Akropol’deki Arsenal alanının kuzey ucundan biraz
ilerde gayet iyi görülür. Buradan görünen su kemeri kalıntıları Roma
İmparatorluk Çağı’na ait olmalıdır. (olasılıkla 2.yüzyıl)
Krallık zamanının Helenistik suyolları, M.Ö. 2.yüzyılda yapılmıştı. Bu
suyolu, üç yol halinde ilerleyen, her biri 50-75 cm. uzunluğunda 240.000 kadar
toprak künkten meydana gelir. Suyolu; kuzeyde, Madra Dağı’ndan yaklaşık 45 km
aşarak Bergama’nın yakınına ulaşır. Kale tepesinin (Akropol) karşısındaki bir
tepe üzerinde bir su haznesinde son bulur. Buradan toprak altına döşenmiş
kurşun borularla üç vadi ve iki alçak tepeyi aşarak Bergama Kalesi’ne (Akropol)
ulaşır. Kurşun borular, büyük taşlardaki delikler içinden geçirilerek toprağa
bağlanmışlardır. Bu yüksek basınçlı (20 atü’ye kadar) suyolunun uzanışı çökmüş
bir çizgi halinde görülebilmektedir. Suyolu, kaleye kuzey taraflardan girer.
Tam giriş noktası henüz belli değildir. Sarayın sarnıçlarına, evlere ve şehrin
çeşmelerine herhalde merkezi bir su deposundan toprak künkler aracılığıyla su
veriliyordu. Şehrin pis su kanallarının akıtılıp temizlenmesi de oradan
itibaren izlenmelidir.
Roma Dönemi su kemerlerine örnekler
Bergama’nın Roma Çağı’nda artan nüfusunun ve büyük yeni hamam kuruluşlarının
su gereksinimi Kozak Dağları’ndan ve Soma’dan (yaklaşık 80 km uzakta) gelen
diğer suyolları ve kısmen su kemerleri ile karşılanıyordu.”(1)
Aya Yorgi Tepesi'nden Akropol'e doğru; Bergama Su Kemerleri
Yürüyüş rotası
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Yürüyüş rotası
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Su Kemerleri’ne
Yürüyüş
Kozak Yaylası yolundan rahatlıkla seçilebilen su kemerlerine yürümek
amacıyla bu kadar yağmura rağmen hala cılız bir dere şeklinde akmakta olan
Bergama (Selinus) Çayı’nın kıyısına
yakın bir konumda arabamızı bırakarak yürüyüşe başladık. Cılız Bergama Çayı’nı aşmak hiç de zor olmadı.
Oysaki şehir merkezine doğru çayın üstündeki Roma Dönemi’nden kalma köprülerin
ayaklarındaki dev burunluklar olasıdır ki, o günkü çayın debisine dayanabilecek
bir öngörüyle yapılmış olmalıdır. Ancak; ne bugün o çaydan ne de dev
burunluklarla kırılacak sel sularından eser yoktur artık.
Kozak Yaylası'ndan Bergama'ya akan Selinus'un Ocak 2015'deki hali
Çayı doğu yönünde aştıktan sonra solumuzdaki bir duvara paralel şekilde
uzunca bir süre yürüdük. Yürüyüşe başlarken arkamızdan gelen kuvvetli ışığın da
etkisiyle bir silüet şeklinde izlenebilen su kemerleri artık görüş açımızdan
kaybolmuştu. Yanımızda bize eşlik eden yüksek duvar ise karşımızdaki tepeye
doğru bir tünelin içinde kayboluyordu. Duvarın kenarına doğru tırmanınca bunun
dağın içinde bir tünelle devam eden bir su kanalına ait olduğunu anladık. Esas
ilginç olan ise; sırtında su kemerlerini taşıyan bu tepenin ardında koskoca bir
baraj gölünün varlığıydı. İçinde balık üretim havuzlarının da yer aldığı bu
yapay göl, Akropol Tepesi’ni doğu yönünden sarmaktaydı. Bu baraj gölü,
Bergama’daki su öykülerinden birini fısıldayan Kestel Çayı üzerinde 1980’li yıllarda yapımı tamamlanan Kestel
Barajı’nın ardında oluşan göldü. Kestel
ve Bergama Çayları, Bergama’dan
aşağıdaki düzlükte birleşerek Bakırçay’ı
oluşturmaktadır. Bu ise, bir başka su öyküsü Kaikos’un (Bakırçay’ın İlkçağ’daki ismi) Bergama Ovası’ndan
başlayıp İlkçağ’daki Pergamon’un limanı Elaia
yada bugünkü ismiyle Kazık Bağları
önündeki deltada sonlanan serüvenini tetikler.(2)
Kestel Baraj Gölü
Yağan yağmurlarla yumuşayan toprak, su kemerlerinin bulunduğu tepenin
yamaçlarına tırmanırken bizi epey zorladı. Aslında yolu takip ederek daha uzun
bir sürede, ama zorlanmadan tepeye ulaşmanın da mümkün olduğunu dönüş yolunda
öğrendik.
Yürüyüş rotamıza paralel su kanalı; su kemerlerinin alt düzleminde, Kestel Baraj Gölü'ne doğru bir tepenin içindeki tünele doğru ilerliyor.
Bergama Su Kemerleri'nin bulunduğu sırttan aşağıdaki kanala bakış
Yamacı tırmanınca Roma Dönemi’nden kalma gösterişli bir dizi kemer
yapısı ile karşılaştık. Şimdi zeytin ağaçlarıyla kaplı bir sırtın üstünde
konumlanmış kemerlerin bazı yapı taşları çevreye saçılmıştı. Bu malzemeler
içinde su dağıtımında kullanılan taş bilezikler, dikkat çekiciydi. Bunların
içine yerleştirilmiş olan Roma Çağı’nın kurşun borularından ise günümüze ulaşan
bir iz göremedik. Ama uzman görüşüne göre durum şöyleydi:
Su kemerlerinin üstten görünüşü; en arkada Bergama Akropolü
Kemerlerin arasından Kozak'a doğru bakış
“Türkiye’de bulunan kurşun boru hatlara bir diğer
örnek olarak da Madra Dağı sifonu gösterilebilir. M.Ö. II. yüzyılda Madra Dağı’nda
bulunan üç pınarın sularını ileten 44 km uzunluğundaki birbirine paralel üç
pişmiş toprak boru hattı, 376 m yükseltide; her biri 1,2 m x 3,6 m boyutlarına
sahip, çift gözlü bir çökeltim havuzu ve yükleme odası görevi gören bir yapıya
dökülmektedir. Yapı boyutları, dönemin mühendisleri tarafından katı malzeme
çökelmesini sağlayacak akış hızına göre seçilmiş ve çift gözlü olarak
tasarlanmıştır. Hazneden sonra su, bugün bile cesur sayılabilecek azami 190 metre
su yüküne sahip kurşun borulardan müteşekkil; tek gözlü benzersiz bir ters
sifonla 330 m yükseklikteki akropole iletilmiştir. (Öziş, 1994; Fahlbusch,
2000)”(3)
Taş bilezik detayı
Su kemerinin yakından görünüşü
Kemer gövdesinden kopan bir parça üzerindeki künk boru geçişleri
Akropol'e yakın sırttaki daha harap vaziyetteki kemerlere örnekler
Kimi iyi durumda kimisi yıkıntılar içinde 20 kemer ardı ardına Aya Yorgi Tepesi’ne doğru birer tespih
tanesi gibi sıra sıra dizilmişti. Solumuzda Kestel
Baraj Gölü ve sağımızda ise Selinus’un
yatağına doğru alçalarak inen vadinin tam ortasındaydık. Kemerlerin üstünden Aya Yorgi Tepesi’ne doğru ilerlediğini
düşündüğümüz tarihi suyolu, tepenin hemen ardındaki bir başka vadiyi de; çoğu
şimdi yıkık durumdaki bir dizi kemerle aşıyor ve buradan yukarıda sözü edilen
ters sifon mekanizması ile Pergamon’un Akropolü’ne ulaşıyordu. Biz de aynı yolu
izlemek gayesiyle Akropol’ün kuzey yamacına doğru tırmandık. Ancak yüksek tel
örgüler nedeniyle, fıstık çamlarıyla çevrili Akropol’e tırmanan asfalt yolun
sınırlarından itibaren suyolunu izlememiz mümkün olmadı. Bu noktadan Selinus Vadisi’ne doğru inen toprak yola
doğru yürüdük. Bu yol, aslında Selinus’u
ilk aştığımız noktaya bizi götürecek olan ve Aya Yorgi Tepesi’nin eteklerinden
dolaşarak dere yatağına ulaşan en kısa yoldu. Bu yolu izleyerek Selinus’u bir daha geçtik ve arabamızı bıraktığımız
Kozak yolu kıyısına ulaştık. Bundan sonra bize düşen, Bergama’yı neredeyse tam
ortadan ikiye bölen Selinus’un
öyküsünün izini sürmekti.
Akropol'e doğru kemerlerin ötesine geçerken; en arkada Madra Dağı
Selinus’un Öyküsü
Bir su
öyküsü sürmektedir yüzyıllardır Bergama’da. Kozak’dan akarak Bergama önlerine ulaşan,
Tekke Boğazı’ndan geçerek bugünkü
Bazilika’nın (Kızıl Avlu’nun)
altından ovaya doğru yayılan bu suyun adı Selinus’dur. Şimdiki
adıyla Bergama Çayı… Bergama
girişinde, Tekke Boğazı mevkiinde Roma Dönemi yapısı Arena’dan doğru akarak gelen Tellidere,
şimdilerde; sadece civardaki Doğu’dan gelip buralara yerleşen yoksul
yurttaşların kanalizasyon atıklarını taşır Selinus’a.
Kozak Yaylası’ndan Tekke Boğazı’na
kadar temiz bir suya sahip olan Selinus,
yüzyıl başında da burada yer almakta olan deri tabakhaneleri nedeniyle benzer
bir kaderi yaşıyordu. Irmağın sol yanında şehirden uzakta gözden ırak tekkeler,
karşı kıyıda ise çok sayıda deri tabakhaneleri bulunmaktaydı.
Selinus üzerindeki Serapeion'dan sonraki son köprü; Üç Kemer Köprüsü
(Fotoğraf: İF;Temmuz 2008)
Söğütler,
zakkumlar, çınarlar ve yarpuzlar (yaban naneleri) arasından akan Selinus Çayı üzerinde Tekkedere mevkiinden itibaren Roma ve
Osmanlı Dönemlerine ait su yapılarına rastlanmaya başlar. İlk köprü bir Osmanlı
yapısı olan Tekkedere Köprüsü’dür. Beş kemerin yer aldığı köprüde en
geniş kemer, çayın üstüne rastlar. Bir kemer batı yakasında üç kemer ise doğu
yakasındadır. Doğudan, Domuz Alanı’nın
altından gelen eski Kozak yolunu taşırmış bu köprü çok önceleri. Cumhuriyetin
ilk yıllarında elden geçirilerek sağlamlaştırılan köprüden kamyonlar geçermiş.
Arkasından yeni yol açılınca terk edilmiş ve demir parmaklıkları sökülüp atılmış.
Köprünün kemerlerinin dış yüzü kesme taştan, içi ise kalıplanmış çay
taşlarından örülmüş. Köprü; son yıllarda geçirdiği bir tamirat sonrası
yıkılmaktan kurtuldu.
Söğütler, zakkumlar ve yarpuzlar içinden geçerek akar Selinus
(Fotoğraf: İF;Temmuz 2008)
Selinus’a karışan Tellidere üzerine
konuşlandırılmış Roma Dönemi yapılarından Arena’yı (Circus), tarihi Türk Mahallesi’nin üzerinde yamaçta yer alan ve
Bergama’ya Batı cephesinden bakan tiyatroyu ve şimdi hiçbir iz kalmayan
stadyumu belirtmek gerek. Circus yapısı;
kemerlerle tahkim edilmiş ve arazinin eğiminden yararlanılarak elde edilmiş tribünlerin
ve oturma sıralarının yerleştirildiği karşılıklı olarak iki theatrondan meydana gelen amfiteatr ile ortada dövüşün yapıldığı
platform (arena) ve giriş
tünellerinden oluşan kompleks bir yapıdır. Günümüze sadece amfiteatrın oturma
sıralarının dayandığı kemer kalıntıları ve dövüşçülerin arenaya çıkmak için bekledikleri
tonozlu tüneller kalmış durumda. Yapı tam Tellidere’nin
üzerine inşa edilmiş. Büyük ihtimalle; zamanında su da bir dövüş malzemesi
olarak kullanıyordu. Anıtsal yapı, görünümü ve heybeti ile halkta şaşkınlık ve
hayret uyandıran bir boyutta tasarlanmış.
Selinus üstünde Kızıl Avlu
(Fotoğraf: İF;Temmuz 2008)
Circus yapısının Doğu yönünde, Türklerin
bu yöreye ilk yerleştikleri dönemden kalma; yöreye ve dereye adını veren bir Telli
Dede Türbesi ve biraz ilerde bir Osmanlı dönemi çeşmesi bulunmakta. Bu
türbe de, diğer örneklerinde olduğu gibi Türklerin Anadolu yarımadasında
Batı’ya yönelişleri esnasında yerel önderlerinden birini saklıyor olmalı.
Domuz Alanı'ndan 19.yy. Türk Mahallesi'ne bakış; önde Ulu Cami; en arkada Viran Kapı
Tellidere’yi Batı’dan Doğu’ya doğru geçip
gecekonduların içinden ilerleyerek tepeden aşağıya evrildiğimizde; yamaçtan
aşağıya doğru, tarihi Türk Mahallesi’nin hemen bittiği yere kadar uzanan
tiyatronun vomitorium kalıntısı olan
ve halk arasında Viran Kapı olarak bilinen yıkıklık ile karşılaşılır. En
iyi Selinus üzerindeki bir düzleme konumlanmış Domuz Alanı’ndan izlenebilen bu
dev kapı kalıntısı, yaklaşık olarak 20 000 kişilik bir tiyatrodan günümüze
kalan vomitorium kapısıdır.
Viran Kapı
Ulu Cami Köprüsü
Selinus’a karışan Tellidere, Roma Arenası’nın altından çıkan kirli suları Selinus’a taşır. Yüzyılın başında burada
yer alan tabakhaneler ve Rum Mahallesi’nden inen atık sular, artık çayın
tanımını değiştirir. Suda parazitlerle beslenen kaplumbağalarla, dayanıklı bataklık
bitkileri görülür bu yüzden. Ulu Cami
Köprüsü’ne varıldığında su iyice kirlidir. Ulu Cami Köprüsü
iki kemerli, alt kısmı Roma yapısı, üst bölümü ise Osmanlı yapısı olan kesme
taşlardan yapılmış bir köprüdür.
Bir Cuma vakti; Bergama'da Ulu Cami
Ulu Cami; 1400
yılında Selinus kıyısının en güvenli
ve en elverişli kesimine yerleştirilmiş. Olağanüstü bir yapı olan Ulu Cami’nin yerleştiği seki, Roma
kentinin kalıntılarından uzak, su baskınlarına karşı uygun bir düzlem olarak
belirlenmiş. Ulu Cami, Yıldırım
Beyazıt döneminde bu yöre Osmanlı toprakları içine katıldıktan sonra yapılmış.
Yapım tarihi Hicri 942; Miladi 1399... Caminin mihrabı çok önemli. Sanat
tarihçilerinin hala çözemediği bir Kufi yazı, mihrabı çepeçevre sarıyor.
Caminin; Anadolu’daki ilk dönemlerde, Kuzey Suriye etkisinin belirlendiği bir
zamana rastladığı söylenebilir. 1942 Eylülü’nde depremde yıkılan minaresi,
yeniden yaptırılmış.
Gezginler, Ulu Cami'nin avlusunda çaylarını yudumlarken...
Ulu Cami'nin kuzey kapısı
Ulu Cami'nin mihrabı
Şadırvan
Caminin avlusu
Cami; tarihi
boyunca, Bergama kentinde ekonomik eksenin değişimi, yörenin Rum Mahallesi
haline gelmesi, Müslüman nüfusun Viran Kapı’nın altına doğru çekilmesi ve
burada yoğunlaşması nedeniyle, 19.yy.da önemini yitirmiş, giderek virane haline
gelmiş. Caminin civarında yer alan Rum Mahallesi’nin konumunun da bu sonuçta
etkili olduğu söylenebilir.
Ulu Cami'nin minberi
1905 yılında
Bergama’da kaymakamlık yapan Kemal Bey tarafından; yeni çağın akideleri
doğrultusunda, caminin yeniden ibadete açılması sağlanmış. O günlerde; caminin
içi harap vaziyette imiş, hatta eşi bulunmaz mihrabının bile toprak ve
molozlarla örtülü olduğu söylenmektedir. Caminin kubbesi 4 fil ayağı üzerine
oturmuş; sekizgen kubbe sistemi şeklinde tasarlanmıştır. Caminin iç mekânı
26x24 metre boyutlarındadır. 17 metre yüksekliğinde üç kubbe bulunmaktadır. Bahçede
yer alan Şadırvan da tarihi nitelikte.
Rum Mahallesi'ne doğru bir viran kapı
Ulu Cami’yi geçince Kızıl Avlu’ya doğru biraz aşağıda, Roma gimnazyumunun dev duvarları
görünür. Dev kesme taşlar, Pergamon kentinin artık yukarılara sığamadığının
göstergesidir. Evlerin altında kaybolup giden gimnazyumdan çaya karşı
yükseltilmiş teras duvarları kalmıştır geriye. Bu gimnazyum duvarlarının önünde
yeni bir köprüye ulaşılır. Bu köprü Tabak Köprüsü olarak
bilinmektedir. İki kemerli bu dev köprü, Roma Dönemi’nde aşağı kent ortaya
çıktığında yaptırılmıştır. Köprünün ayaklarında suyun akışını kesecek burunlar
konulmuş. Bu sel kırıcılar, vakti zamanında bu çayın ne kadar çılgın aktığının
göstergesi olmalı. Şimdi bu köprüden karşı yakaya geçtiğimizde köprünün
kemerlerine sıkışmış, ayrıca ırmağın iki kenarı boyunca uzanan yoksul evleri yer
alıyor.
Tabak Köprüsü'nden Rum Mahallesi'ne geçerken
Köprünün
hemen beri ayağında bir hamam kalıntısı var. Yanındaki evlerle bütünleşmiş,
hamamın duvarı evin duvarı olmuş bir ortak yaşam sürdürüyor taşlar... Tabaklar Hamamı olarak bilinen bu hamam,
Osmanlı döneminden kalma olsa gerek. Terk edilmiş halde, viraneliğe dönmüş
hamam, çevredeki diğer su yapıları ile birlikte düşünüldüğünde çayın yanında
uzanan sekilere üstlenecek kahvehane türü sosyal mekânlarla ne de güzel bir
etkinlik merkezine dönüştürülebilirdi. Yazık…
Domuz Alanı'nda bir eski hatıra sanki...
Rum
Mahallesi
Selinus Çayı; Osmanlı döneminde Türk ve
Rum Mahalleleri’nin sınırını çiziyordu. Akropol’ün eteklerinde uzanan Rum Mahallesi,
zamanında bir sosyal etkinlik alanı olarak işlev gören Domuz Alanı diye
adlandırılan bir meydanla öne çıkıyordu. Bugün Selinus Çayı üzerinde yer alan köprülerden biri olan Tabak Köprüsü
ile ulaşılan Tabak Köprü Caddesi’nden
yukarı doğru Rum Mahallesi’ne girilerek ulaşılıyor meydana. Bergama’ya hâkim
bir yükseklikte yer alan; üzerindeki geniş kullanım alanı ve çevresindeki yaşam
mekânları ile hala oldukça iyi korunmuş durumda.
Rum Mahallesi'ndeki simge evlerden biri
Domuz Alanı'na doğru daracık sokaklardayız.
Domuz Alanı; arkada Kafeneon Attalos; şimdi Bergama Ticaret Odası tarafından işletilen lokanta
Rum Mahallesi'nde; 14 Eylül İlkokulu'na doğru açılan bir başka sokak ve bir başka ev
Meydanda yer alan ve en az 150 yıllık dev fıstık çamlarının
altında yazın geniş bir gölgelik alan oluşuyor olmalı. 19.yy.da Bergama’ya
yüksekçe bir düzlemden bakan bu alanda, Kafeneon Attalos isimli bir Rum
Kahvehanesi bulunmaktaydı. Burası, Rum ahalinin toplaşıp vakit geçirdiği hoş
bir mekândı. Eski Belediye Başkanı Sefa
Taşkın zamanında iyi niyetli bir restorasyon hamlesi ile yeniden düzenlenen
bu meydanda, ovaya bakan cephede yer alan bu eski Rum Kahvehanesi, aynı amaca
yönelik olarak derlenip toplanmış durumdadır. Şimdilerde Bergama Ticaret Odası
tarafından işletilen bu bina, kafeterya ve restoran olarak hizmet vermektedir.
Domuz Alanı; Kafeneon Attalos
Domuz Alanı; meydana bakan bir dizi ev
Domuz Alanı'ndaki çeşmelerden biri
(Fotoğraf: İF-Haziran 2004)
Meydana
açılan çok sayıda yol, bizi bir sürü Rum evinin yer aldığı, hepsinin ayrı bir
öyküsü ve iç parçalayıcı dramı olan eski ve yeni sahipleri mübadillerinin
yaşadığı daracık sokaklara sürüklüyor. Kimi iki katlı, kimi tek katlı,
üzerlerinde 19. yüzyılın ikinci yarısına ait tarih ve isimlerin kazındığı
yapılar hepsi. Az sayıda olsa da Ermeni sakin de yaşamış bu mahallede.
Genellikle 4 – 5 basamaklı merdivenlerle çıkılan iki kanatlı demir parmaklıklı
giriş kapısından evin ana girişine ulaşılan bu yapılarda, merdivenin sağladığı
yükseklik imkânı ile alt katta bir bodrum katı yaratılmış durumda. Burası kiler
yada depo amaçlı olarak kullanılmış çoğunlukla. Üstte esas yaşamın sürdüğü bir
yada iki kat yükseliyor. Pencere ve kapılar üç kenarı taştan söve ile
çevrilmiş, demir kepenkli yada değil, ama taş yada tuğladan kemerleri ile
ustasının elinden dökülmüş ince bir zevki temsil etmeye; yorgun olsalar da
devam etmektedirler.
(Fotoğraf: İF-Haziran 2004)
Rum Okulu'nun restorasyon sonrası bugünkü hali
Rum Mahallesi'nde ilkokul yakınlarında bir Türk evi ile bir Rum evi yan yana; arada daracık bir sokak
(Fotoğraf: İF-Haziran 2004)
Sokak
aralarından Kızıl Avlu’ya inerken Domuz Alanı’nın hemen altında bir
ilkokula (14 Eylül İlkokulu) ve yakınında çok güzel bir Rum yapısına rastladık.
19.yy.da Rumlar için okul olarak kullanılan bu bina, yakın zamanlarda restore
edilmiş ve Eğitim Tarihi Müzesi olarak düzenlenmiş. Mübadele sonrasında Rum
kiliseleri genellikle yıkılarak okul yapılmış. Bu anlamda; 19.yy.daki Rum
yaşantısı içinde, kilise ve okulu birlikte düşünmek gerekiyor. Bugünkü 14 Eylül
İlkokulu’nun bahçesinde yer alan granit sütunları görünce, bu tez daha fazla
kuvvet kazanıyor. Rum Mahallesi’nden aşağı doğru Selinus’a inerken, Şazelli
Sokak’ta; iki katlı bir evin kapısının üstünde bir taş üstünde; “Andreas
Hacı Yoannes, Komutan oğlu, 25 Eylül 1871” yazılarını gördük. Hangi komutan;
hangi savaş?
Akşama doğru gölgeler vurur sokaklara
(Fotoğraf: İF-Haziran 2004)
Kızıl
Avlu’ya doğru
Selinus
Çayı, Kızıl Avlu’nun altını yaklaşık 200 metre uzunluğunda iki dev
tünelle geçer. M.S. 130 yıllarında inşa edilen bu dev tüneller, birbirine
paralel, 9 metre genişliğe ve 7,5 metre yüksekliğe sahip, at nalı kesiti ile
antik dünyanın en büyük boyutlu akarsu örtme yapısıdır. Bunun bir benzerini ise
bugün Aydın’ın Sultanhisar ilçesi yakınlarındaki Nysa Antik Kenti’nde; stadium
yapısının altında tahayyül etmek gerekir.
Selinus, Kızıl Avlu'yu bu iki tünelle aşar.
Tünel
girişlerinde andezit bloklarla örülmüş duvarlar izlenebilir. Tünellerin
ortasında bulunan burun taşları dev ölçülerdedir. Bunların amacı çılgın bir
şekilde gelen baskınlarda suyu yarmak içindir. Şimdi halk arasında Kızıl Avlu olarak bilinen Serapis Tapınağı, Roma döneminde Mısır
etkisi altında inşa edilmiş; yine halkı etkilemek ve şaşırtmak amacıyla
tasarlanmış bir büyük yapı. Mısırlı bir tanrı olan Serapis için yapılmış
olan tapınağın toplam uzunluğu, 260 metreyi buluyormuş. Tapınak alanı, Selinus üzerine Roma Dönemi’nde inşa
edilen iki dev tünelin üzerine oturtulmuş. Bu alanın üzerinde şimdi evlerle
dolu bir yerleşim alanı tarifli… Ayrıca Bergama - Kınık yolu da bu tünellerin
üzerinden geçiyor.
Kızıl Avlu; restorasyon sürüyor.
Tapınak; İ.S. 2.yy.da bir temaşa mekânı olarak
gelip yerleşmiş Akropol eteklerine. Tapınağın içinde yer alan dev heykel,
etrafında su dolu havuzlarda yüzen timsahlar; ortada yer alan dev heykelin
içinden yukarı merdivenlerden tırmanarak çıkan gizlenmiş rahiplerin çıkardığı
ürkütücü ses ve törenler, tapınağa toplanan Pergamon Kenti sakinlerini
etkilemeyi hedefliyordu. Tapınağın içindeki kutsal alanın çevresinde birbirine
sırt sırta vermiş, Mısır etkisini taşıyan bir erkek ve bir kadın figüründen
oluşan karyatid heykeller ve dev sütunlar bulunmaktaydı. Yapı Pergamon halkının
aklını başından almak için tuğla ve mermerden yapılmıştı.
Serapis Tapınağı'nın yan duvarları ve büyük pencereler
(Fotoğraf: İF;Temmuz 2008)
Serapis
Tapınağı; Roma’da insanların şaşırtılması esasına dayanan ve yerel dinlerin
önemini kaybedip falcılık ve büyücülük ritüelinin geliştiği bir döneme
(İ.S.2.yy.) denk düşmektedir.
Tapınağın
duvarlarında yer alan büyük pencereler; İ.S. 3.yy.da orta mekânın kiliseleştiği
dönemde açılmış olmalıdır.
Yahudi Mahallesi'nden Kızıl Avlu'ya bakış
(Fotoğraf: İF;Aralık 2006)
Şimdi Kızıl Avlu’nun bahçesinde sırt sırta
vermiş karyatid heykellerin gövdesi kafasından ayrılmış parçaları, Bergama
Krallarından Eumenes dönemine ait olduğu sanılan bir spor karşılaşmasına benzer
bir etkinliğe katılan şehirlerin listesinin kazılı olduğu mermer hatıra taş,
19.yy.dan kalma çevredeki Yahudi Mahallesi’nin sakinlerine ait mezar taşları ve
çeşme kitabeleri v.b. anıtsal parçalar sessiz sedasız yerlerde yatmaktadırlar.
Bergama Havrası'nın restorasyon sonrası bugünkü hali
Serapeion’dan
sonrası
Serapeion’u serin ve kokulu bir karanlıkta
geçen Selinus, açığa çıktığında
kavaklıklarla ve at arabalarının bekleştiği bir kıyıyla karşılaşır. Bu mekân
19.yy.da Yahudi Mahallesi’dir. Bugünkü Kınık Dolmuş Garajı’nın
bulunduğu bu alanda sinagog, kitaplık ve düğün salonu, Üç Kemer Caddesi’nin
karşı yakasında ise havra yer almaktaydı. Yahudi yerleşimleri, bu
ibadethanelerin etrafında, birbirleri ile iç içe geçmiş ve öbeklenmiş vaziyette
bulunmaktaydı. Yahudi evleri genellikle geniş alanlı, kalabalık aile
üyelerine göre büyük avlu içinde birkaç ev ve çok sayıda odadan oluşmaktaydı. 1875
yılında Efrayim Bengiat babası Yitsak Bengiat’ın ruhu için yaptırılan havra;
kare planlı, taş duvarlı, kiremitli çatısı ve içinde yer alan ahşap işçiliğiyle
önemli bir binaydı. İsrail’in 1948’de bir devlet olarak ortaya çıkışı ile
birlikte başlayan Yahudilerin göçü sonrasında; uzun yıllar harap bir vaziyette
zamanın yıpratıcılığına maruz bırakılan bu yapı, son yıllarda Bergama
Belediyesi’nin çabalarıyla restore edilmiş bulunuyor. Ancak, ne yazık ki,
restorasyonun tamamlanmasıyla iş bitmiyor; onu korumak ve nefes vermek
gerekiyor; işin bu kısmı, ziyaretimiz sırasında bize eksik bırakılmış gibi
geldi.
Havranın restorasyon öncesindeki hali
(Fotoğraf:İF; Ocak 2004)
Havranın karşısında yer
alan Bergama Sinagogu’nun yapılış
tarihi olarak, kaynaklarda 1862 yılı verilmektedir. Sinagog, aynı zamanda dini
nikâh ve düğün törenlerinin gerçekleştirildiği mekânlara sahipti. 1896 yılında
onarım gören yapının içinde gösterişli mermer sütunlar yer almaktaydı. Zamanla
tavanı çöken ve Kınık Dolmuş Garajı’nın yapılması gerekçe gösterilerek yıkılan
bu dinsel yapıdan günümüze sadece Kızıl Avlu’ya bakan yönde mermerden bir
kemerli giriş kapısı kalmış durumdadır.
Kınık Dolmuş Garajı'nın ön cephesinde yer alan sinagogun kapısı
(Fotoğraf:İF; Aralık 2006)
Yahudi
Mahallesi; şimdi darmadağın olmuş, tanınmayacak durumdadır. Kalan tek şey Kızıl
Avlu’nun bahçesinde yer alan Yahudi mezar taşlarıdır. Bu mezar taşlarının
üzerinde 5 binle başlayan tarihler görülür. Eski Ahid yani Tevrat’a
göre yapılan hesaplamayla dünyanın olması gereken yaşını temsil eden Yahudi
takvim yılına göre 1900 yılı 5660 yılına karşılık gelmektedir.(4)
19.yy.dan kalma virane fabrikaların yanından akan Selinus
(Fotoğraf:İF; Temmuz 2008)
Selinus üzerindeki son taş köprü; Üç Kemer Köprüsü
(Fotoğraf:İF; Temmuz 2008)
Burada yer
alan Selinus üzerindeki son taş köprü; Üç Kemer Köprüsü olarak
adlandırılmaktadır. Bu köprüye gelindiğinde kentin ovaya doğru en aşağıdaki bu
bölümünde farklı bir sosyolojik yapı ile karşılaşırız. Çayın iki kıyısı boyunca
çırçır, zeytinyağı ve un fabrikalarının yıkıntıları uzanır. 19.yy.da bu bölgede
Bergama’daki özellikle azınlık tacirlerin öncülük ettiği sanayileşme hamleleri
dikkat çekmektedir. Bu sosyolojik değişim süreci, Bergama’nın yakın tarihine
1875 yılında meydana gelen Kanlı Fabrika Olayı ile geçmiştir.(5)
Kanlı Fabrika Olayı'nın yaşandığı Selinus kıyısındaki fabrikalardan bugüne kalanlar
(Fotoğraf:İF; Temmuz 2008)
Selinus, bu noktadan sonra ovaya doğru taşıdığı onca yükle
yorgun düşmüş şekilde usul usul akar. Kozak Yaylası’nda başlayan bu uzun
serüvende Selinus’un vardığı son nokta ise; Bergama’nın güneyindeki
mahallelerinin ötesinde, Akropol’ün arkasından dolanarak gelen Kestel Çayı ile birleşerek Bakırçay’a karışmak ve Çandarlı’nın
biraz güneyindeki eski Pergamon Kenti’nin antik limanı Elai’da Ege Denizi’ne ulaşmaktır.
Dipnotlar:
(1)
Bergama Arkeolojik Rehber, Wolfgang Radt, Kazı Başkanı, 3.Baskı, Türk Turing ve Otomobil Kurumu,
1984; sayfa: 16
(2)
Pergamon’un Limanı Elaia yada
Kazık Bağları yazısı için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/03/pergamonun-limani-elaia-yada-kazik.html
(3)
Türkiye’de su iletiminde kullanılan borulu
sistemlerin tarihsel gelişimi üzerine bir inceleme; Köksal Buğra Çelik, İnşaat
Yüksek Mühendisi, DSİ Genel Müdürlüğü; Tarihi Su Yapıları Konferansı; 26-27
Haziran 2008
(4)
Daha fazla bilgi için bkz. Bergama’nın Gavur Mahalleleri;
http://dagakactim.blogspot.com/2012/08/bergamann-gavur-mahalleleri.html
(5)
Kanlı Fabrika Olayı için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/07/bergamada-kanl-fabrika-olay.html
(6)
Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi anında A. Aydemir tarafından
çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Harika bir gözlem ve yazı olmuş. İlkokul yıllarımın geçtiği Bergama'yı sayenizde anılarımla dolaşmış oldum. Teşekkürler. (S.Aykın)
YanıtlaSilYazımıza göstermiş olduğunuz ilgi nedeniyle teşekkür ederiz. Bir kültür mücevheri olan Bergama'nın günümüzde yeterince ilgi ve değeri görememiş olması hepimizi fazlasıyla üzmekte. Yazımızın bu uğurda bir farkındalık yaratması hedeflenmektedir. Eğer suda bir kıpırtı yaratabildiysek ne mutlu bize...
SilBloğumuza ilginizin devamı dileğiyle...
Emeği geçenleri kutlarım...
YanıtlaSilBiz de bloğumuza göstermiş olduğunuz ilgi ve destekleyici ifadeleriniz nedeniyle size teşekkür ederiz.
Silİlginizin devamı dileğiyle...
Bir turist rehberi olarak verdiginiz ayrintili bilgilerden cok yararlandim.
YanıtlaSilYurekten tesekkurlerimle.
Esen kalin.
Bloğumuza ve yazımıza göstermiş olduğunuz samimi ilginize teşekkür ederiz. Sizlerin değerli eleştirileri ve katkıları, bizlere yol gösterici olmaktadır. İlginizin devamı dileğiyle...
SilÇok bilgi verici bir yazı. Teşekkürler..
YanıtlaSilİlgilerinize teşekkürler... Katkılarınızın devamını dileriz.İF
SilFotoğraflarınızda gayet güzel, elinize sağlık.
YanıtlaSilİlginize teşekkür eder, katkılarınızın devamını dileriz.İF
Silödev hazırlıyorum. resimlere ihtiyacım var. şimdiden teşekkürler.
YanıtlaSilHangi resimleri istediğinizi sayfanın en altında geçen e-mail adreslerinden birine iletmeniz halinde isteğiniz değerlendirilecektir. Bilgilerinize... İF
Silharika bilgiler içeriyor elinize sağlık
YanıtlaSilHarika yazılar
YanıtlaSilAlıntı yapmak için yorum yazıyorum ama her defasında yorum isteniyor. Lütfen yardımcı olun
YanıtlaSilYalçın Bey; Merhabalar... Bloğun üzerinden bu konuyla ilgili bana yazdığınız böyle bir yorum ulaşmadı. İlk kez bu yorumunuzu aldım. Bizim blogda metinler ve fotoğraflar kötü niyetli kullanımları engellemek için sayfa korumalı olarak yayınlanıyor. Eğer bu korumayı aşamadıysanız, bloğun altında yer alan e-mail adreslerine alıntılamak istediğiniz bölümü belirten bir ileti gönderebilirseniz biz de size yardımcı olabiliriz. Gerçi bazı arkadaşlar bu sayfa korumalarını da kolayca aşabiliyorlar. O zaman zaten bize gerek kalmıyor. Ayrıca yazımızı beğendiğiniz için teşekkür eder, bloğumuza olan ilginizin sürekliliğini dileriz. İF
Silçok güzel,özenli bir çalışma olmuş.teşekkürler
YanıtlaSilGeri bildiriminiz için teşekkürler... Katkılarınızın sürekliliği dileğiyle... İF
Sil1800 yıllarinin sonunda 1915 yilona kadar olan 20 yıllık sürecte Bergama halkınin yaşamı ve hastanesi hakkında bilgiye ihtiyacim var.Yardimci olurmusunuz?...e mail adresim fatmadengiz@hotmail.com
YanıtlaSilSayın takipçimiz; isteğinizi daha spesifik olarak bloğun altında yer alan e-mail adresine iletirseniz memnun oluruz. Bu konuda BERKSAV'a da başvurabilirsiniz. Oldukça iyi yayınları var. Bir Osman Bayatlı'nın kitaplarını öneririm. İF
SilKardeşim tek kelimeyle tarih yazmissin bildigin arkeolog gözüyle olaya yaklaşmışsın anlatmamış yaşamış vede bizlere yasatmışsın bende gittim bergamaya kizil avluya akrapol e lâkin bu yazıdan sonra anladimki benimkisi gitmek değilmiş kendini kandirmakmis bildiğin 2 bin yıl öncesine gittim bu yazıyla taşına toprağına suyuna havasına her şeyine şehrin kimliğine ölüsüne dirisine geçmişine geleceğine şehrin ruhuna dokunmuşsun bana düşen bu emeğin karşısında saygıyla edilmektir.cok çok teşekkür ederim cahilliğimi yüzüme vurduğun için.
YanıtlaSilDeğerli dost; kıymetli geri bildiriminiz için çok teşekkürler... Bizi ve yaptığımız işi anlamış ve bunu çok iyi ifade etmiş olduğunuz için. Ama yine de estağfurullah demek boynumuzun borcudur.IF
SilGüzel bir çalışma, emeğinize sağlık. Kurşun boruların geçtiği taş bilezik fotoğrafı için yorumluyorum. Ama fırsat bulduğumda tamamını okuyacağım. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilİlginize teşekkürler...İF
SilBir yorum da benden gelsin. İbrahim Bey, detaylara girerek konuyu işlemişsiniz. kutlarım sizi. emeklerinize sağlık.
YanıtlaSilİlginize teşekkürler. Ayrıntıyı severim. Şeytan orada saklı... İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF
SilKUTLARIM
YanıtlaSilİlginize ve takdirlerinize teşekkürler.IF
Sil