Bornova’dan Aliağa’ya doğru
Sabah buluşma noktası Bornova’dan 8’de hareket ettik. Bugün her zamankinden kalabalıktık; toplam 5 kişi yürüdük. Aliağa’da balıkçı barınağında bir balıkçı kahvesinde gevrek, boyoz, yumurta, peynir ve çay ile güzel bir kahvaltı yaptık. Saat 9.30 civarında Aliağa’dan kuzey yönüne Aiol kenti Myrina’ya doğru hareket ettik. Güzelhisar çayının (İlkçağda Pythikos yada Tisna denirdi) üstünden geçtik. Petkim barajı ile suları sağılan antik Pythikos, deltaya doğru iyice genişleyen yatağı ile usul usul Aliağa Arka Plajlarına doğru akıyordu. Her zaman olduğu gibi köprü üstünde sabahın bu erken vaktinde balık tutanlar konumlanmışlardı. Sebat Dinlenme Tesislerini ve Aliağa Organize Sanayi Bölgesi girişini geçtikten hemen sonra azmağa paralel toprak yola; sola saptık.
Myrina’da Beriki Tepe
Myrina sahillerinde
Myrina, hemen denize doğru uzanan antik limanın iki yanında yer alan iki tepeye konumlanmış bir Aiol kenti. Bu tepeler Bikri (Beriki) ve Öteki tepe olarak yerli halk tarafından adlandırılmış.
Beriki Tepe, Çanakkale yoluna daha yakın bir konumda yer alıyor, Öteki Tepe ise hemen limanın yanında yükseliyor. Myrina, eski bir Rum köyü olan Kastro’nun (Bugün halk arasında Karadut olarak bilinmektedir) bulunduğu yerde, Güzelhisar yada ilkçağdaki ismi ile Pythikos çayının hemen kıyısında kurulmuş.
Beriki Tepe, Çanakkale yoluna daha yakın bir konumda yer alıyor, Öteki Tepe ise hemen limanın yanında yükseliyor. Myrina, eski bir Rum köyü olan Kastro’nun (Bugün halk arasında Karadut olarak bilinmektedir) bulunduğu yerde, Güzelhisar yada ilkçağdaki ismi ile Pythikos çayının hemen kıyısında kurulmuş.
Özellikle Bergama Krallığı döneminde Orta Yunanistan’dan Boiotia bölgesinden Batı Anadolu’ya getirilen göçmenlerin elinde gelişen çömlek yapımı ile ün kazanmış, özellikle de küçük heykelciklerden oluşan hediyelikler konusunda uzmanlaşmış bir kent olarak tanınmış. 20.yy. başlarında Fransızların yürüttüğü kazılarda ve definecilerin talanı sonrasında elde edilen heykelcikler (Kilden yapılmış; ayakları yere basmayan, kanatları takma, değişik renklerde küçük heykelcik buluntuları) bugün British Museum, Louvre Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi ve diğer Batılı müzelere saçılmış durumdadır. Bizim her iki tepedeki yürüyüşümüz sırasında da taze defineci çukurlarına rastladık. Demek ki ne mümbit bir kaynaksa, kaz kaz bitmiyor mübarek...
Beriki Tepenin Çanakkale yoluna bakan cephesinde görülen duvar parçasının Bizans dönemi surlarından kalan son parça olduğu söyleniyor. Beriki tepeyi yalayarak ilerleyen yol boyunca ise kentin Nekropol’ü uzanıyormuş. Zaman zaman kesme taşlardan oluşan mimari parçalara bu anlamda hala az da olsa rastlamak mümkün.
Myrina Antik Limanı
Beriki Tepe’de sürülmüş ve bakla ekilmiş alanlar vardı. Zaman zaman köstebek yada farelerin açmış olduğu çukurlara ve toprak kabarıklıklarına tanık olduk. Tepede uzun boylu otların sardığı bölgelerde bir tür kene akınına uğradık. Bu bizim için hiç de beklemediğimiz bir sürpriz oldu. Zaman zaman gördüğümüz uyuşuk yılanlar da bütün bunların cabasıydı.
Hava oldukça serindi; sıcaklık 11-12 derece civarındaydı. Sert poyraz havayı daha da sertleştiriyordu. Tepede fazla kalamadık. Aşağıya inip öteki tepeye çıktık. Öteki tepenin kuzey batıya bakan cephesinde yazları kullanılan bir derme çatma ev ile karşılaştık. Evin bahçesinde aç bir köpek bizden yiyecek bekledi; ancak bütün yiyeceklerimizi arabada bıraktığımızdan hayvancığa bir şey veremedik. Aşağıda deniz kıyısında balıkçı kayıkları için yapılmış derme çatma bir mendirek vardı. Batıya doğru Aliağa’nın arka plajları ve Güzelhisar çayının denize tam döküldüğü nokta olan deltası uzanıyordu.
Öteki Tepenin hemen dibinde Antik Liman kalıntılarına baktık. Andezit taşlardan yontularak yapılmış düzgün kesme taşlardan oluşuyordu. Bir yarımada şeklinde üç yanı bu taşlarla tahkim edilmiş limanın bir kısmı denizin içine doğru uzanıp gitmişti. Büyük ihtimalle 19.yy.da İzmir limanının ve rıhtımın yapılması sırasında çevredeki diğer antik kentlerin başına gelen ortak kaderi bu kentin de paylaştığı, limanın bugünkü darmadağınık durumundan anlaşılabilirdi.
Türkmen Şelalesi yolunda
Yaklaşık iki saat kadar Myrina’da kaldık. Saat 12.30 gibi Aliağa yönüne geri döndük. Güzelhisar – Manisa yoluna saparak Türkmen köyüne saat 1’de ulaştık. Köy kahvesinde verdiğimiz çay molasından sonra hemen yürüyüşe koyulduk. Köyün içinden geçen ve şelaleye giden yolu köyden ayıran dere yatağı pislik içindeydi. Evsel atıkların bir kısmı bayırdan aşağıya dereye doğru akıyordu. Burunlarımızı tıkayarak dere yatağına doğru indik ve yaklaşık 1,5 saat sürecek olan yürüyüşümüze başladık. Yürüyüş güzergâhımızda en dikkate değer unsur yol boyunca rastladığımız değişik renklerde mineral taşlardı. Özellikle beyaz yada açık eflatun renkte, agat yada kalsedon olarak adlandırılan ve süs eşyası yapımında kullanılan bu taşların damarlarına sıkça rastladık. Ayrıca yokuş aşağıya zaman zaman kızılçamlar arasından devam eden yolda daha sonra aktif halde iki tane bazalt ocağı gördük. Yaklaşık 12 yıl önce buradan geçtiğimde böyle bir ocak yoktu. Hâkim bitki örtüsü; kızılçamlar, meşe ağaçları, yeni açmakta olan eflatun renkli çiçekleriyle hemen fark edilen erguvanlar ve bembeyaz çiçekleriyle delice badem ağaçlarından oluşuyordu.
Büyük Şelale
Çukurköy yönünde ilerleyerek dere yatağına indik. İki dere, ilerde birleşerek Güzelhisar çayına doğru akıyorlardı. Bu derelerden biri bize yol boyunca eşlik ederek, diğeri ise şelaleden kuzey yönünde ilerleyerek vadinin Aliağa yönüne doğru bir yerinde; Aliağa’dan gelirken arabayla üstünden geçtiğimiz taş köprüden biraz önce birleşiyorlardı. Dere yataklarında suyun sürükleyip getirdiği iri kaya parçalarının üzerinden geçmek zaman zaman bizi zorlasa da dereleri birkaç defa aksi istikametlere doğru geçerek alçaktaki ilk şelaleye ulaştık. Bunun üstündeki esas şelale ise daha yüksekten (yaklaşık 35 – 40 metre gibi) dökülüyordu. Oraya çıkmak için yaklaşık 75 derecelik bir eğimde yukarı doğru tırmanmamız gerekti. Bizi oldukça zorlayan bu çıkışta ağaçların dallarından ve elimizdeki değneklerden yararlandık. Yukarı çıktığımızda yukarıdan gelen dereyi yine iki kez; bir sağa bir de sola doğru geçtik ve şelaleye en uygun yerinden yaklaşarak ulaştık. Buraya ulaşmamız tam bir buçuk saat aldı.
Şelalenin başında dev kayaların üstünde kurduğumuz soframızda getirdiğimiz azığımızı paylaştık ve öğle yemeğimizi bu müthiş doğa harikasının dibinde afiyetle yedik. Yeterince dinlendikten sonra şelalenin hemen solundan yukarı doğru tırmanarak bir düzlük alana çıktık. Dağcıların kullandığı esas güzergâhı oraya çıkınca gördük. Ağaç dallarına bağlanmış naylon torba parçaları bize doğru yolu gösteriyordu. Yine yol boyunca değişik renklerdeki taşlardan gözümüzü ayırmadan durmadan tırmanarak Türkmen köyüne 17.30 gibi ulaştık. Buradan Aliağa yönüne dönerek sahilde verdiğimiz bir dinleme molası sonrası saat 19.30 gibi İzmir’e vasıl olduk.
Türkmen Şelalesi – dönerken uzaktan
Yazan: İ.F
Düzenleyen: MYC
Google Earth Enlem: 38°44'7.35"K Boylam 27° 9'20.33"E
Yarın 15 Aralık 2017 ,Türkmen Köyü şelalesine gideceğiz Foçalı ihtiyar delikanlılar olarak. Rehberimiz mi? Dağa Kaçtım Ekibinin yaklaşık 6 yıl önce hazırlayıp takipçilerine sunduğu yukarıdaki bilgiler. İzinizi takip edeceğiz.
YanıtlaSilİyi bir yürüyüş günü olması dileğiyle...İF
SilBölgede yaban domuzu varmı kampa gitmeyi düşünüyoruz
YanıtlaSilBiz görmedik ama Dumanlı Dağ'ın ormanlık bölgelerinde olabilir. Çukurköy'ün arka yüzünü kast ediyorum. Kolaylıklar dileğiyle... İF
Sil