21 Nisan 2011 Perşembe

KAYNAKLAR – PORTA (KAPI) – KARAPINAR - NİF ÖNÜ YÜRÜYÜŞÜ


21 Nisan 2011
İbrahim Fidanoğlu

Sabah saat 10’da Kaynaklar köyünden Nif Dağına doğru yürüyüşümüze başladık. Yola çıkınca hatırladık; ekmek almayı unutmuşuz. Böyle de dağcılık mı olur yahu diyecek arkadaşların salvolarından nasıl kendimizi koruyacağımızı düşünerek arabayı park ettiğimiz 1000 yıllık anıt çınar ağacının olduğu meydandan Kabakçılar Caddesi yoluyla asfalttan ayrıldık. Geçen yıl Kaynaklar köyünün güney batısından başlayıp çepeçevre dolaşarak köye ulaştığımız orman yolunun kesiştiği noktadan sola devam ederek rampaya sardık. Bugün hava oldukça güzeldi. Sıcaklık sabah 13, öğleden sonra ise 18 derece civarındaydı. Ancak kuzey doğudan esen sert poyraz zaman zaman üşümemize neden oldu. Bu yürüyüşte amacımız; İzmir’in tarihi su yollarından biri olan ve Nif Dağı’nın güney eteklerindeki Karapınar’dan Kadifekale’ye kadar su getiren Karapınar su yolunun önemli noktalarından biri olan ve Porta (Kapı) olarak anılan geçit çevresinde dolaşmak ve buralardaki alanlara bir bakmaktı.

Nif Dağından Kurutepe’ye doğru

600 metrede Kaynaklar tarafından Nif tarafına sanki bir kapıdan geçtik. Apayrı bir arka dünyaya ulaştığımız bu noktada tam karşımızda artık Nif ve Kurutepe ile arasında sınır oluşturan derin bir vadi vardı. 

Porta (kapı) diye adlandırdığımız geçitten sonra bitki örtüsü kızılçama döndü. Tamamen bir kızılçam ormanı içinde yürümeye başladık. Sol yanımızda uzanıp giden derin vadide yaklaştıkça daha iyi fark edilen suyu tertemiz bir dere akıyordu. Kırcaali Çeşmesi’nden itibaren yaklaşık 4. km. de ve 5,5. km.de toprak yol sağa iki sapak verdi. Biz dereboyunu takip ettik ve bu doğrultudan hiç ayrılmadık. Dere bizim alçalmamızla tüm güzelliğini önümüze serdi. Doğa daha yeni uyanmaktaydı. Tomurcuktaki çınar ağaçları suyun kenarında uzanıp gidiyordu. Bu noktalarda yaklaşık 500 – 550 metrelerde yürüdük. Ormanda giderken ve dönerken kuzu göbeği arayan insanlara rastladık. Dere boyunda bırakılmış park etmiş halde araçlar gördük. Eğer yanılmıyorsak; akan dere Arap Deresi olmalıydı. Derenin akış yönü Gökdere istikametine doğruydu. Bu da izmir’i tarih boyunca besleyen önemli bir su kaynağının, Karapınar (19.yy.da yöresel ağızla Garabunar) su kaynağının bir kolu olsa gerekti.

Yürüyüş Rotası 17 km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

İZSU’nun web sitesinden alınan aşağıdaki bilgi bize İzmir’in tarihi su kaynakları ve su yolları hakkında bir sınıflandırma yapıyor. Bunu yeni yürüyüş rotaları için aklımızın bir köşesine not edelim. Her ne kadar bir kısmı artık şehir içinde de kalsa bazılarının nerelerden geçtiğini bu vesileyle araştırmak ilginç olsa gerek.

“Binlerce yıllık geçmişe sahip İzmir kentinin su ihtiyacını karşılamak üzere inşa edilmiş, uzun mesafeden su getirme sistemleri konusunda kapsamlı ilk araştırma 19. yüzyıl sonlarında Alman Arkeoloji Enstitüsünün çalışmaları çerçevesinde Georg Weber tarafından yapılmış, bulguları 1899'da Enstitünün yıllığında yayınlanmıştır. Arada geçen sürede, konunun ayrıntılarına daha fazla inecek, çağdaş haritalar üzerinde bu suyollarının geçkisini tam olarak belirleyecek çalışmalar yapılamamış olduğu gibi, kentin kullanım alanının sürekli büyümesi yüz yıl kadar önce belirlenmiş kalıntıların pek çoğunun bugün artık yerinde bulunmamasına yol açmıştır. Bu suyollarının başlıcaları şunlardır:

Şekil 1: İzmir’e su ileten başlıca su yollarının geçkileri : (a) Karapınar suyolu (Çördük 1998), (b) Akpınar suyolu (Kosova 1999), (c) Buca suyolları, (d) Kozağaç-Osmanağa su yolu, (e) Buca-Vezirağa suyolu, (f) Halkapınar-Kapancıoğlu suyolu
                                                                       
(a) İzmir’ in doğusundan, Nif dağının güney yamaçlarında, Arapderenin en üst kesimlerindeki Karapınarın sularını Kadifekale’ye (Pagus dağı) ileten Melez çayını taş borulu ters sifonla geçen antik "Karapınar suyolu";


(b) İzmir’in güneyinden. Kısıkköy yakınındaki Akpınarın sularını. Bayramyeri yakınında, eskiden değirmenlerin bulunduğu kesimin yakınındaki Zeus Akraios tapınağına kadar ileten antik "Akpınar suyolu";

(c) İzmir’ in güneydoğusundan, Bucanın doğusundaki Kanlıgöl - Kaynaklar yöresi sularını Melez çayını yüksek su kemeriyle aşarak, Kadifekalenin doğu eteklerinden dolaşarak ileten antik ve daha sonraki dönemlerde de kısmen yararlanılmış olan "Buca suyolları";

(d) İzmir’ in güneyinden, Kozağaç yöresi pınar sularını, Melez çayını yüksek su kemeriyle aşarak ileten, muhtemelen Osmanlı döneminde "Osmanağa suyolu" olarak da yararlanılmış olunan "Kozağaç suyolu";

(e) İzmir’ in güneydoğusundan, Şirinyer yakınında kaynayan pınar sularını. Melez çayını yüksek su kemeriyle aşarak ileten Osmanlı dönemi "Vezir suyolu";

(f) İzmir’ in doğusundan, Tepecik’ in kuzey yamaçlarından kaynayan, muhtemelen antik dönemde de yararlanılmış olan suları ileten, "Kapancıoğlu suyolu".

(5 Haziran 1999’da İzmir Su Kongresinde sunulan ve yayınlanan bildiri “İzmir’in Tarihi Su Getirme Sistemleri; Prof.Dr. Ünal ÖZİŞ, İnş.Yük.Müh.Yalçın ÖZDEMİR, İnş.Müh.Akın KOSOVA, İnş.Müh. Abdullah ÇÖRDÜK, s.45-56)

Kırcaali’nin üç köyünden üç göçmenin yakın zamanda onarttığı çeşmenin bilek kalınlığındaki suyundan içtikten ve koyunlarını otlatan bir emekli çoban amca ile lafladıktan sonra Kurutepe ile Nif Dağı’nın ayrıldığı rotaya doğru yürüdük. Yükseldikçe, kentin topoğrafyası ortaya çıktı. İlerde pus içinde denizi, güney batıya doğru Tahtalı Dağını ve baraj gölünü, tam karşıda Çatalkaya’yı ve Balçova Teleferiğini seçebildik. Sağımızda yükselen kireç taşından kayalık kütle üzerinde köylü kadınlar kuzu göbeği arıyorlardı. Hepsi birer keçi gibi kayaların üstünde sekerek tepeye kadar çıktılar. 

Kuzey batı istikametinde Gökdere (19. yy.da bu köye Arap deresi deniyormuş; Pınarbaşı üstünde Kurutepe’de (şimdi Ege Üniversitesi Gözlem Evi’nin bulunduğu tepe) yer alan Bizans dönemi Lembos Manastırı kayıtlarında Mantaya olarak geçiyormuş. Rivayet odur ki, Mantaya ismi günümüzde Manda çayının adıdır.) köyü ve ilk çağ İzmir kalelerinden biri olan daha sonraları İzmirlinin Kalesi olarak bilinen kalenin yükseldiği koç boynuzu şeklindeki görkemli tepe uzanıyordu.

Arap Deresi

Kapıdan geçtik…

Dere seviyesinden devam ederken sağımızda yükselen kayalığın hemen dibinde yamuk kesitli güzel bir mağara gördük ve fotoğrafladık. Biraz ilerde İZSU öncesi dönemde; YSE’nin yada Köy Hizmetleri’nin yaptığı bir su pompa istasyonunu hemen derenin kenarında gördük. Yol boyunca hâkim bitki örtüsü; yoğun olarak kızılçamlar, su kenarlarında çınar ağaçları, daha yükseklerde delice bademler, çiçeğe yeni durmuş bembeyaz ahlatlar, sapsarı katırtırnakları, papatyalar, mine çiçekleri, yabani karanfiller v.b. kır çiçekleriydi. Yürüdüğümüz güzergâhta orkideye rastlayamadık.

İzmir’e 900 metreden baktık…

Çeşmeden itibaren yaklaşık 7.km.de yol sola yukarı ve sağa ileri doğru ikiye ayrıldı. Biz sola yukarı giden patikaya saptık. Yol tam geriye doğru döndü ve Nif Dağı’nın etrafını dolaşarak İzmir Körfezi’ne nazır bir açıklığa ulaştı. Yükseklik burada 900 metre idi. Buralarda suyun verdiği hasarla oluşmuş toprak kaymalarına ve zaman zaman toprak yola düşmüş kayalara rastladık. Çıktığımız andan itibaren yaklaşık 9 km. sonra ya da 3 saatlik net bir yürüyüş sonrası geri dönüşe geçtik. Dönüş yolunda bir su kenarında ekmeksiz, ancak güçlü bir yemek yedik. 1 saat kadar dinlendik ve tekrar dönüş için saat 14.15’de yola koyulduk. Aynı güzergahı takiben yaklaşık 2 saatlik bir yürüyüş sonrası Porta’dan geçerek Kırcaali Çeşmesi’ne ulaştık. Çeşme başında kısa bir dinlenme molası verdik. Çeşmenin bütün güzelliği, piknikçilerin arkalarında bıraktıkları etrafa saçılmış her türlü atık malzeme nedeniyle ne yazıkki gölgelenmişti. Kimseye bir şey diyemeden, yutkuna yutkuna arkamızı dönüp köye ilerledik. Saat 16.30’da arabanın bulunduğu Kaynaklar Çınaraltı’na ulaştık.


Yazan: İ.F
Düzenleyen: MYC               

                                                                       


Google Earth    Enlem: 38°22'42.66"K    Boylam:  27°17'13.18"E                                         
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder