21 Kasım 2019
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Bugün Buca’nın hemen arka dünyasında yer alan
ve tarih boyunca Nif Dağı’nın
eteklerinden doğan bir dizi su kaynağından beslenen derelerle İzmir’e su temin
eden Kaynaklar’daydık. İsmiyle müsemma
köy; eskiden belediyelik, daha sonraki zamanlarda bir mahalle kavramının içine
sıkıştırılmaya çalışılan bu büyük ve tarihi yerleşimin çevresinde doğa
yürüyüşçüleri için benzersiz imkânlar sunan vadiler ve dağ yolları mevcut.
Bugün onlardan birinde; Kaynaklar
köyünün (biz köy demeyi sürdüreceğiz) çevresinde bir yay çizen çınarlar ve
kızılçamlarla kaplı bir rotadan yürüdük önce. Sonra daha yukarılarda bulunan
bir yangın havuzuna ulaşıp, Nif Dağı’na
doğru yönelen bir başka toprak yola saparak epeyce bu yolu takip ettik. Akşama
yaklaştığımız bir anda ise, Gökdere
Kanyonu’na hâkim bir noktada ve uçurumun kıyısında bulunan bir kireç taşı
kütlenin üzerinde yemeğimizi yiyerek dönüşe geçtik. Dönüş yolunda kavuştuğumuz Kaynaklar köyü çevresindeki yayı takip
ederek, yürüyüşümüz tamamladık ve saat 17.30 gibi kuzey yönünden köye girdik.
Köyün merkezine ulaştığımızda, akşam vakti karanlık bastırmadan Kunduracı Çınarı’nın altındaki
kahvehanelerden birinde ancak çay içecek kadar zamanımız kalmıştı. Toplam olarak
20 km.lik rotayı neredeyse 7,5 saatte tamamlamıştık.
Kaynaklar sırtlarından Kaynaklar'a ve İzmir'e bakış
(Ekim-2010)
Kaynaklar hakkında
Daha önceki yıllarda bir kez bugünkü rotanın köy çevresini dolanan yay
kısmında yürümüş, daha sonraki iki yürüyüşte ise Nif Dağı ile şimdilerde zirvesinde Ege Üniversitesi’ne ait bir
rasathanenin bulunduğu Kurutepe’yi
birbirinden ayıran vadinin girişindeki Porta’dan
(19.yy.da bölgedeki Rumların verdiği isim) başlayarak farklı iki farklı rotayı
gerçekleştirmiştik(1). Bu
kez ise, daha farklı bir güzergâhı takip ederek Nif Dağı’nın yamaçlarına doğru tırmandık.
Arap Deresi Vadisi'nin kapısı; "Porta"
(Nisan-2011)
Kaynaklar arkasında bir çeşme başı
(Ekim-2010)
Aynı çeşme başı; yıl:2019...
(Aralık-2019)
Kaynaklar köyü, yukarıda da belirttiğimiz gibi İzmir’in en önemli su kaynaklarını
barındırıyor. 19.yy.da “Garabunar”
şeklinde telaffuz edilen Karapınar, Nif Dağı’nın eteklerinden doğuyor. Daha
sonra Arap Deresi ya da bugünkü
ismiyle Gökdere Vadisi boyunca
doğudan batıya doğru akışını sürdürüyor. Bugün artık bu suların hepsine gem
vurulmuş durumda; şehrin 1970’lerden itibaren başlayan çeperlerine sığamayıp
kırsalına doğru genişleme dinamikleri, kentin su ihtiyacı açısından kritik bir
noktaya taşınmasına neden olmuş. Örneğin bu dinamikler, zaman içinde Bornova’ya su temini kaygısıyla yapılan
yatırımlarla kadim Halkapınar Gölü’nün
de kuruması ve yok olmasına yol açmış.(2)
Arap Deresi'nin bir kolu
(Nisan-2011)
"Garabunar"dan gelen su
(Nisan-2011)
Kaynaklar civarında, İlkçağ’dan kalma iki de gözetleme kalesi bulunuyor.
Bunlardan birincisi Gökdere Kanyonu’nun
kuzey ucunda yer alan ve bir koçboynuzu şeklinde kuzeye doğru uzanan Gökdere (Sivrikaya) ya da İzmirli’nin
Kalesi olarak da adlandırılan kale. Bu adlandırma ise, 19.yy.da İzmir’in
suyolları üstüne bir harita hazırlamış olan Georg
Weber’e ait. Smirli / İzmirli
yöresindeki bu kale, harita üzerinde yalnızca “kaleh” olarak anılmış ve yükseklik olarak 400 metre işaret edilmiş.(3)
Gökdere Kanyonu ve en arkada Kaynaklar Kalesi'nin bulunduğu tepe
(Nisan-2011)
Gökdere ya da İzmirli'nin Kalesi
(Ocak-2011)
Gökdere Kalesi; yüzeyde pek de bir şey yok.
(Ocak-2011)
İ.Ö. 6 yy.dan 4.yy.a kadar kullanılmış olduğu tahmin edilen kalenin
eteklerinden Arap Deresi dolanarak,
bugünkü Gökdere köyünden aşağılara
doğru akar. Kavaklıdere ile birleşen Arap Deresi, bu noktadan itibaren, bugün
Bornova’daki Sanayi Sitesi’nin kıyısından geçerek denize ulaşan Manda Çayı adını alır. Bu çaya,
Ortaçağ’da; şimdiki Kurutepe üzerinde
olduğu düşünülen ve İzmir civarındaki birçok dönemsel yerleşim adlarını bize
haber veren Lembos Manastırı
kayıtlarında Mantaya ismi verilmekteydi.
Kaynaklar Kalesi'nde bir Hellenistik duvar parçası
(Ersin Doğer, İzmir'in Smyrna'sı; Resim-20)
Kaynaklar'ın arka dünyası; Porta'dan ötesi...
(Nisan-2011)
Diğer kale ise; Nif yönünde
doğuya doğru uzanan, aynı vadideki bir kireç taşı kütlenin üzerinde konumlanmış
Kaynaklar Kalesi’dir. İzmir’in Smynra’sı isimli değerli
kitabın yazarı Prof. Ersin Doğer’e
göre; bu her iki kale de, Smyrna ve Ephesos yolunun kontrolünün sağlanması
için yapılmış olmalıdır. Bundan başka Kaynaklar
köyünün üzerindeki sırtlarda yer alan iki gözetleme kulesi ise, yine aynı
işleve dönük olarak inşa edilmiş olmalıdır; Kaynaklar-1
ve Kaynaklar-2 kuleleri…
İ.Ö. 1.binde (Arkaik, Klasik ve Hellenistik Çağlar) İzmir ve civarı
(Ersin Doğer, İzmir'in Smyrna'sı; Harita:2)
Ersin Doğer, İzmir’in güney sınırını kontrol eden kaleler ile ilgili olarak şu bilgileri aktarıyor:
“İzmir
çukurunun güney sınırı Nif Dağı, Kokluca Tepeleri ve Tekke Dağı arasında Arap
Deresi ve Meles Çayı tarafından oyulmuş iki vadi yoluyla Küçük Menderes
Havzası’na geçit vermekteydi. Arap Deresi’nin açtığı vadiyle başlayan güneydoğu
geçidi Işıklar (şimdiki Işıkkent-İF)-Gökdere’den
güneye modern otoyol yönünde ilerlemekte, yaklaşık 30 kilometrelik bir rota ile
Ayrancılar’a ulaşmaktaydı. Bu rota üzerinde görülen Sivrikaya-Kaletepe,
Kaynaklar Kalesi, Kırıklar köyünün kuzeybatısındaki Kaletepe üzerindeki 1 ve 2
numaralı gözetleme kuleleri, Demirci-Çakraktepe ve Kocadağ Kaleleri Pers
yönetimi altındaki savaş dolu yüzyıllarda İzmir’e güney-güneydoğudan yaklaşımı
kontrol etmiş olmaktaydı.”(4)
Sırtlardan İzmir'e bakış
(Nisan-2011)
Kurutepe
(Nisan-2011)
Yüzlerce yıllık yaşlı çınar ağaçlarının oluşturduğu, bunun altına
yayılmış masalarıyla bir konfor alanı manzarası sunan Çınaraltı Meydanı, kuzeye, batıya ve güneye genişleyerek büyük bir
kasaba niteliği kazanmış Kaynaklar’ın
kalbini oluşturur. Hele burada şimdi mevcut olmayan, ancak yıllarca ana
gövdesindeki bir büyük oyuğun içindeki küçük bir kunduracı dükkânının varlığı
nedeniyle Kunduracı Çınarı adıyla
anılan 1000 yaşını geçkin anıt çınar ağacı benzersizdir. Kunduracı Çınarı, belki de Bayındır-Kızıloba
köyünün yakınlarındaki Aslan Kavağı(5) ismiyle bilinen anıt
çınar ağacından sonra bölgedeki en yaşlı ve en muazzam ağaç olarak
tanımlanabilir.
Kaynaklar; Kunduracı Çınarı ve kahvehaneler
(E.Gündoğan)
Kızıloba'daki Aslan Kavağı
(Kasım-2014)
Gezgin cüssesiyle ölçeklendirilmiş Aslan Kavağı
(Kasım-2014)
Buraya yaz-kış demeden yakın çevreden gelen insanlar, çınarların altındaki masalarda
köylülerin hazırladığı yiyecekleri, kahvehanelerden gelen çay ve benzeri
içeceklerle tüketerek vakit eylerler. Köyün doğu yönündeki dere ve onun doğu,
kuzey ve güney yönündeki yamaçları boyunca yükselen vadi ise, doğa tutkunlarına
mevsimine göre binbir güzellik sunar. Doğuya doğru vadinin içinden ilerleyen
patikaların köyü çepeçevre dolaşan toprak yol düzleminde ve güneydoğu yönünde
ulaştığı yer ise, yine çınar ağaçlarıyla kaplı bir başka benzersiz alandır.
Çınar ağaçlarının altında dağdan gelen suyun doğa tutkunlarına sunulduğu
iptidai çeşmeden kana kana su içmeden geçmek asla mümkün değildir.
Kaynaklar sırtlarına doğru; yolun başındayız.
Yürüyüşün Hikâyesi
Saat 9.30 gibi Kaynaklar-Çınaraltı’nda
bugünkü yol arkadaşım Erdal ile buluştuk. Belki de İzmir’in en yüksek yerlerinden
birisi olması nedeniyle, erken saatlerde sabah ayazı etkiliydi Kaynaklar’da. Meydana bakan
kahvehanelerden birinde adet olduğu üzere; sabah kahvelerimizi yudumlayarak
başladık güne. Saat 10 gibi köyün doğu çıkışında yer alan bir merhum dağcının heykelinin
bulunduğu düzlükten başlayarak, köyün etrafında bir yay çizecek güzergâhımıza
vasıl olduk.
Kaynaklar sırtları; kızılçamlarla kaplı...
(E.Gündoğan)
Köyün çıkışındaki toprak yol, bizi bazı çiftlik evleri ve kır
lokantaları arasından doğuya ve yukarılara doğru taşıdı. Yukarıdan gelen küçük
bir dereciği takip ederek ulaştığımız ilk yol sapağına dek, insanlar tarafından
dereciğin içine ve makiliklerin derinliklerine bırakılmış çöp yığınlarıyla
karşılaştık. Bütün doğa yürüyüşlerimizdeki rastladığımız bu manzara, köyün
hemen yakınlarında yine karşımıza çıkmıştı. Üzüntü verici bir durumdu; içinde
yaşadığı doğaya karşı kayıtsızca sürdürdüğü bu acımasız tutumu nedeniyle
insanoğlunun zavallılığına hayıflandık doğrusu. Ümitsiz vakaydı “büyük
insanlık”…
Çınarlı vadi
(E.Gündoğan)
Kaynaklar sırtlarında rastladığımız bir keçi sürüsü
(E.Gündoğan)
Kuzey yönünde biz yürüdükçe derinleşen bir vadide, baharla daha da
zenginleşen bir dere ve kızılçamlardan melengeçlere, pırnar meşelerinden
çınarlara dek genişleyen; türlü ağaçlarla bezenmiş zengin bir bitki örtüsü
vardı. Bir süre sonra Kırıklar köyü
yönüne doğru yönelen bir başka sapağı daha arkamızda bıraktık.
Sırtlardan Kaynaklar'a doğru bakış
(E. Gündoğan)
Çınarlı Vadi
(Ekim-2010)
Kaynaklar köyünün arkasında; doğu yönünde genişleyen vadinin çevresinde
sürdürdüğümüz yürüyüşümüz sırasında, çeşmeler ve çınarlarla kaplı sel
yataklarından geçtik. Vadinin kıyısında bir dizi nar ağacının bütün meyveleri
çatlamış ve yerlere dökülmüştü. Yıllar önce buradan bir kez daha geçerken bu
narların tadına bakmıştık. Ama şimdi aynısı mümkün değildi.
Bir konfor alanı; çınarlarla kaplı vadiden bir başka görünüm
(Ekim-2010)
Bir süre sonra, yolda karşılaşıp kısa bir sohbet yaptığımız Bucalı bir
ailenin sözünü ettiği dut ağaçlarının bulunduğu bir düzlüğe eriştik. Onlardan
öğrendiğimize göre, bu karadut ağaçlarının meyvesi oldukça lezizdi. Yer yer vadiye
doğru uzanan kireç taşından kayalıklar vardı. Dut ağaçlarının altında buralara bizden
önce erişmiş bir grup, sofrasını kurmuştu bile. Selamlaşıp yola devam ettik.
Kızarmış melengeçler
(E.Gündoğan)
Dutlu Vadi
(E.Gündoğan)
Dutların bulunduğu alanı biraz geçince, doğuya ve Nif Dağı’na doğru yönelen bir yol sapağına geldik. Yukarıdan gelen
bir başka yürüyüş grubundan yolun nereye ulaştığı konusunda yeterli bir bilgi
alamamakla birlikte, yukarılarda bir yangın havuzu ve çeşmenin olduğunu
öğrendik. Biz de bu bilgi ışığında, sapaktan yukarıya doğru yürümeye başladık.
Yangın havuzunun altındaki çeşme ve çınarlar
(E.Gündoğan)
Zehra Gökçeoğlu Çeşmesi
(E.Gündoğan)
Yangın havuzuna gelinceye dek betondan yapılmış iki orman çeşmesi daha geçtik. Tatlı bir meyille yükselen yol, bir süre sonra bizi çınarlarla kaplı bir çeşme başına ulaştırdı. Toprak yolun altında; yine çınar ağaçlarıyla kaplı, mükemmel bir düzlük ve piknik alanı mevcuttu. Çeşmenin suyu ise oldukça lezzetli idi. Üzerinde “Kırcaali Yelciler köyünden Zehra Gökçeoğlu hayratıdır” yazısı okunuyordu. Vesile olanların ruhlarına bir selam göndererek, mataralarımıza su takviyesi yaptık güzelim çeşmeden. Çevre, yürüyüş gruplarının hassasiyeti sayesinde oldukça temizdi. Zaten yol boyunca uğradığımız bütün çeşme başları ve çınarlarla kaplı konfor alanlarında, insanları çöplerini bırakmamaları yönünde uyarıcı bir dizi levha da görmüştük. Büyük olasılıkla bu levhalar, buralara çevre dostu doğa yürüyüşçüleri tarafından bırakılmıştı.
Kaynaklar yangın havuzu
(E.Gündoğan)
Yangın havuzu, çeşmenin bir üst düzlemindeki; çevresi tel örgülerle
çevrili bir düzlükte yer almaktaydı. Etrafından dolaşarak Nif yönündeki tırmanışımızı sürdürdük. Önümüzdeki beli aşınca,
tamamen kızılçamlarla kaplı ıssız bir dünya ile karşı karşıya geldik. Sık bir
ormanın içinde ve yapayalnız yürümekteydik. Çevremizde alakargaların ve zaman
zaman vadiye doğru dalış yapan kuzgunların haykırışları dışında hiç ses yoktu. Önce
inişle süren yürüyüşümüz, daha sonra; yıllar önce yürüdüğümüz Çocuktumarı Tepesi’ne doğru ilerlediğini
düşündüğümüz dik rampalarla devam etti.
Farklı tonda melengeçler
(E.Gündoğan)
Bir süre sonra önümüzdeki ikinci beli de aştık; Nif Dağı hala görünmüyordu önümüzde. Yeni bir vadiye ve onun
çevresinden dolaşan bir başka “yay”a gelmiştik yine. Uzun bir süre bu vadinin
kıyısı boyunca yürüdük. İleride sağa doğru bir sapak, Kırıklar yönüne inen bir başka yolu işaret ediyordu bize. Solumuzda
ve daha yüksek bir kotta Çocuktumarı
Tepesi göründü nihayet. Ama zaman artık oldukça ilerlemişti. Bu çıkışın,
karanlık basmadan gerçekleştirilmesi gereken bir de inişi vardı. Üstelik de aşağılarda
yarım bıraktığımız Kaynaklar köyünün
çevresindeki “yay”ın tamamlanması gibi bir görevimiz de bulunmaktaydı daha. Bu
nedenle yemeğimizi yiyebileceğimiz manzaralı ve vadi kıyısında bir kayalığı bulunca
durduk. Üstelik bir tekneye boşalan hortumdan ibaret bir çeşmemiz de vardı yanı
başımızda. Hemen uçurumun kıyısındaki kayalığın üzerine soframızı kurarak,
gecikmiş öğle yemeğimizi çok uzaklardaki Gökdere
Kanyonu ve Kaynaklar Kalesi’nin de
içinde bulunduğu, gerçekten görülmeye değer bir manzaraya karşı yedik.
Yemek yediğimiz yerden Gökdere Kanyonu ve Kaynaklar Kalesi'nin bulunduğu vadilere ve İzmir'e doğru bakış
(E. Gündoğan)
Artık burası, dönüş için bir başlangıçtı. Çocuktumarı Tepesi’ne birkaç kilometrelik yolumuz kalmıştı, ama
oraya yürüsek, çok gecikecektik. Yine geldiğimiz rotayı takiben Kaynaklar köyünü arkadan çeviren vadinin
sınırlarına dek indik. Ama buradan itibaren daha neredeyse 5-6 km.lik bir
mesafemiz daha kalmıştı köye. Vadiye inen birtakım patikalar bizi kışkırtsa da,
kuzeye doğru dönen toprak yoldan hiç ayrılmadık. Yanımızdan birkaç traktör ve
kamyonet geçti köye kadar.
Gezgin, yol üstündeki bir başka çeşme başında...
Rakım alçaldı yavaş yavaş; sonunda Kurutepe
ile Nif Dağı kütlesini birbirinden
ayıran Arap Deresi vadisinin giriş kapısı
diye nitelediğimiz Porta’nın çıkışına
ulaştırdı bizi toprak yol. Yıllar önce yürüdüğümüz buralar oldukça değişmiş, yer
yer inşaatlara alan açmak amacıyla zeytin ağaçları kesilmiş, geniş bir alanda
teras duvarlarıyla çevrili inşaat alanları oluşturulmuştu. Gördüğümüz
manzaradan edindiğimiz izlenime göre; herhalde içinden geçmekte olduğumuz ekonomik
koşullar nedeniyle işler bir süredir sürüncemede kalmış olmalıydı. Çevrede de
bir sürü kır evi ya bitmiş ya da inşa halindeydi. Bu manzara Kaynaklar havalisi için hiç de iç açıcı
değildi. Ama ne yazık ki, İzmir’in kadim su kaynaklarının bulunduğu bu doğa
harikası topraklar da büyük bir yapılaşma baskısı altındaydı; her yerde olduğu
gibi.
Kaynaklar sırtlarında...
(Ekim-2010)
Bir süre sonra köyün ilk evlerine ulaştık. Kaynaklar’a köyün eski camisinin de bulunduğu kuzeydeki bir sırtını
takip ederek indik. Sırtın başlangıcında arabasını yıkamakta olan bir
delikanlı, teypten gelen ve can yakıcı feryatlarla sürmekte olan bir arabesk
konseri neredeyse bütün mahalleye dinletmekteydi. Keyfine diyecek yoktu
doğrusu. Yanından geçip gittik.
Kaynaklar dünyasına veda...
(Ekim-2010)
Çınaraltı Meydanı’na ulaştığımızda saat 17.30 civarıydı. Neredeyse akşam olmak üzereydi. Doğanın
içinde gördüğümüz kötü manzaraları kafamızdan silmeye çalışarak, meydana bakan
kahvehanelerden birinde yorgun çaylarımızı içtik Erdal ile. Güzel bir günü daha
doğada geçirmiştik keyifle. Ne mutlu bize… Ne mutlu yürüyebilenlere…
Dipnotlar:
(1) Kaynaklar Porta-Arap
Deresi yürüyüşü ve İzmir’in su
kaynakları ile ilgili bilgiler için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2011/11/kaynaklar-porta-kapi-karapinar-nif-onu.html ile Kaynaklar Porta-Çocuktumarı yürüyüşü
için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2014/01/kaynaklar-cocuktumari-mevkii-nif-zirve.html
(2) Halkapınar Gölü’nün doğuşundan yok oluşuna dek öyküsü ve hakkındaki diğer bilgiler için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2012/06/izmirin-kayip-golu-halkapinar.html
(3) Arkeolog Şükrü Tül; Ebruli Turizm için hazırlanan; İzmir’in Kaleleri isimli gezi notu; Ocak-2011
(4) Prof. Ersin Doğer;
İzmir’in Smyrna’sı, Paleolitik Çağ’dan Türk Fethine Kadar, İletişim Yayınları, 1.Baskı, 2006-İstanbul; sayfa: 86-87
(6) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında İ.Fidanoğlu tarafından
çekilmiştir. Tarih belirtilmeyen fotoğraflar, yürüyüş gününe aittir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder