21 Aralık 2019 Cumartesi

KIRIKLAR KÖYÜ’NDEN NİF DAĞI’NA; BİR UZUN YÜRÜYÜŞ


5 Aralık 2019
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Güneşli, ama nispeten soğuk bir havada yürüdük bugün. Sıcaklık Nif’in zirvesinde herhalde 4-5 derece civarında olmalıydı. Kuzeyden esen rüzgârdan zaman zaman kaçamasak da, çoğunlukla Nif’in koruması altında tırmandık ona. Daha önceleri birkaç kez uğradığımız Nif Dağı’na, bu kez de Buca’nın arka dünyasında yer alan köylerden biri olan Kırıklar’dan başlayarak tırmandık. Nif Dağı’nın zirvesini hedeflediğimiz yürüyüş etkinliğimizde; akşam baskısı nedeniyle zirveden birkaç kilometre önce dönüşe geçmek zorunda kaldık. Uzaktan zirveyi ve yangın kulesini gördükten sonra, İzmir Körfezi’ne hâkim bir noktada yemeğimizi yiyerek dönüşe geçtik.

Nif Dağı'ndan İzmir Körfezi'ne bakış

 
Dağa Kaçtım gezginleri, Nif Dağı tırmanışının başlarında...

Dönüşte kısmen farklı bir güzergâhı denedik. Nif Dağı’ndan birkaç dik sırtı indikten sonra, uzun süre Kaynaklar yönüne doğru dönen orman içindeki bir yolda yürüdük. Daha sonra Kırıklar köyünün kuzeyinden bir yay çizen kızılçam ormanları içinden sürdürdük yürüyüşümüzü. Güneye doğru dönüp köy düzlemine indiğimizde ise, vardığımız son nokta köyün camisinin bulunduğu Kırıklar’ın kalbiydi. 

 Nif Dağı topografyası
(Kaynak:https://fb-design.wixsite.com/nifdagikazisi/konum?lightbox=image146b)

Toplamda 20 kilometreyi, yaklaşık olarak 7 saatte yürümüştük. Sürekli tırmanışla geçen çıkışımız bizi oldukça yorsa da, dönüş yolunda çizdiğimiz farklı rota sayesinde dik inişlerin bir kısmından kurtularak dinlenme fırsatı da elde ettik. Kemalpaşa, Kaynaklar ve Kırıklar yönünden gelen çok sayıda farklı orman ya da yangın yolunun kesiştiği bu havalide yürüyüş rotaları açısından çok sayıda başka seçeneğinde de olduğunu söylemeliyiz son olarak.

 
Kırıklar'dan Nif Dağı'na doğru; farklı rotalardan biri; Kırıklar çevresinde kızılçamlar içinde bir yay

Nif’in adı; Olympos

Nif Dağı, İzmir Körfezi’ne hâkim bir konumda ve onun hemen doğusunda, çevresindeki ulaşım yollarıyla; hem denize, hem de Anadolu’nun iç dünyasına kolaylıkla erişim imkânına sahip, son derece zengin su kaynakları nedeniyle İlkçağ’da Nymphe ismiyle adlandırılmış; iç dünyasında korunaklı ve derin vadileri, zengin bitki çeşitliliği ve verimli topraklara sahip hinterlandı ile çağlar boyunca uygarlıklara kucak açmış önemli bir coğrafik alandır. Bu dağ kütlesinin kuzeyinde; Spil (Sipylos) Dağı ile arasında Gediz Irmağı’nın bir kolu olan Nif (Kryos) Çayı’nın suladığı bereketli Kemalpaşa Ovası; doğusunda, Smyrna-Sardeis yolunu güneye, Küçük Menderes (Kaystros) Ovası’na bağlayan ve Nif Dağı’nı genel olarak Bozdağlar silsilesinden; özelinde ise Mahmut (Drakon) Dağı kütlesinden ayıran Karabel Geçidi, güneyinde ise Torbalı Ovası yer alır.

 
Kırıklar üzerinden Belenbaşı köyü ve Buca sırtlarına doğru bakış

Prof. Ersin Doğer’in İzmir’in Smyrna’sı isimli kitabında Nif Dağı ve çevresindeki topografya şu şekilde aktarılmaktadır:

Bozdağlar’ın batıya doğru son uzantısı görünümündeki ve adını zengin pınarları nedeniyle su perilerinden (Nymphe) alan Nif (Kemalpaşa) Dağı (Olympos) havzanın güneydoğu sınırını oluşturur (Nifkarlığı Tepesi; 1506 metre). Nif Dağı’nın esas yapısını kretase flişleri üzerine gelen gri-beyaz renkli masif kalkerler oluşturur. Kuzeyde Bornova Ovası’na, kuzeydoğuda Kemalpaşa (Nif) Ovası’na inen yamaçları dik olup, tektonik hareketlerle oluşmuş faylarla sınırlandırılmıştır.

 
Nif Dağı'ndan Kaynaklar ve Gökdere Vadisi'ne doğru bakış; arkada İzmir ve Körfez...

Havzanın güney sınırı, nispeten daha alçak tepelerden oluşur ve körfeze güneyden daha kolay ulaşılır. Doğuda NifDağı’nın güney uzantısı olan Tahtalı Dağı ve güneybatıdaki Kızıldağ arasında yaklaşık 15 km genişliğinde Melez (Kızılçullu Deresi-Yeşildere-Kemerçay) ve Tahtalı Çayları gibi birkaç akarsu tarafından parçalanmış hafif engebeli arazi, İzmir Körfezi’ne iki yerden geçit verir. Bu geçitlerden ilki Torbalı Ovası’ndan gelip Tahtalı ve Nif Dağları’nın batı etekleri boyunca Yoğurtçular, Demirci, Kırıklar, Belenbaşı, Kaynaklar ve Gökdere köyleri üzerinden Gökdere’nin (Arap Deresi) açtığı kuzey-güney doğrultulu bir vadi ile Bornova Ovası’na, diğeri güneybatıdan Kızıldağ’ın doğu etekleri boyunca akan Melez Çayı’nın açtığı Yeşildere Vadisi’nden Tepecik ve Halkapınar düzlüğüne inmektedir. İzmir Körfezi ile güneye yayılan Buca Platosu arasında kot farkı yaratan doğu-batı doğrultulu yaklaşık 200 metre yüksekliğinde Kokluca Tepeleri bulunur.”(1)

Nif Dağı'ndan İzmir Körfezi ve çevre topografyanın görünümü

Yunan Mitolojisi’nde tanrıların evi olarak belirlenen Olympos ismi ile özdeşleşmiş 19 dağ varmış Anadolu’da. Bunlardan biri de Nif Dağı


Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü’nde Olympos sözcüğünün aslında Yunanca olmadığını ve Anadolu kökenli bir sözcük olduğunu vurgulayarak şu bilgileri aktarıyor:

“”Bu adın kaynağı ve anlamı büsbütün açıklanmamışsa da, eski Anadolu dillerinden geldiği ve genellikle yüksek dağ anlamına kullanıldığı anlaşılmaktadır. Dorukları gökte, bulutlara karışan ulu dağların tanrılara konut olduğu inancı Yunan’a Sümer’den gelmiş olabilir. Nitekim Olympos tanrıları diye anılan Zeus kuşağı, yalnız Olympos dağında görülmez - ki asıl Olympos dağı yanlış bir düşünceye göre Makedonya, Tesalya’da bilinir – İda dağı gibi başka yüksek dağlarda da toplanırlardı. Ayrıca Anadolu’da sayısı yirmiye varan Olympos adlı dağlar olduğu gibi, Girit’te, Kıbrıs’ta ve Yunanistan’da bu adı taşıyan dağlar çoktur. Homeros destanlarında tanrılar Olympos dağında şölen yapar, insan sorunlarını tartışır, toplantılarda aralarında sohbet ya da kavga eder gösterilirler. Olympos, daha çok gök tanrı Zeus’un merkezidir, Apollon ve Musalar gibi daha çok oyun ve ezgiden hoşlanan tanrılar Parnassos(2) ya da Helikon(3) dağlarında toplanmaktadırlar.”(4)

 
Kaynaklar-Nif Dağı rotasında yer alan Çocuktumarı Tepesi'nden Nif Karlığı'na ve yangın gözetleme kulesine bakış
(Ocak 2014) 

Anadolu’da da Köyceğiz Gölü’nün batısındaki Ölemez Dağı, Mysia’da; şimdiki Bursa’nın yaslandığı Uludağ, Paphlagonia’da; şimdiki Bartın ilindeki Arıt Dağı ve İzmir’de; Kemalpaşa’nın sırtını yasladığı Nif Dağı İlkçağ’ın Olympos’larından bazılarıdır. Belki şunu da vurgulamak yerinde olur; tanrılara layık görülen bir mekân olarak hem zengin doğası ve bitki örtüsü, özgün jeolojisi ve yalçın topografyaları nedeniyle bu dağlar, muhtemelen yüzyıllardır bu “ilahi” adlandırma çerçevesinde; Anadolu coğrafyasında yaşayanlardan da yeterli saygıyı hak etmiş olmalılar.

 
Kurudere-Alabalık Çiftliği yolundan Savanda Kalesi ve Nif Dağı zirvesinin görünümü (güneydoğudan bakış)
(Nisan 2011) 

Nif Dağı’nın, bu özgün coğrafyası ve saklı vadileriyle Ortaçağ’da da savunma kalelerine, dağ başlarındaki saklı manastırlara ve yerleşimlere de ev sahipliği yaptığını tarihi kayıtlardan ve bugüne ulaşan dağın çevresindeki kalıntılardan öğreniyoruz.

 
Kemalpaşa'da Laskarisler Sarayı
(Kaynak: http://kemalpasaaihl.meb.k12.tr)
Laskarisler Dönemi ve Nymphaion(5)

1204 yılında IV. Haçlı Seferi için Kudüs’e doğru gitmekte olan Haçlı orduları, Venediklilerin yönlendirmesiyle taht kavgalarıyla yorgun düşmüş Doğu Roma’nın merkezi Konstantinopolis’i (İstanbul) işgal ederler. Bizans ile Katolik Dünyası arasındaki derin düşmanlık da bu kavgayı körükler. Yaklaşık 60 yıl kadar sürecek Latin Devleti’ni kuran Haçlılar, 13 Nisan 1204’de İstanbul’da o güne kadar emsali görülmemiş büyük bir katliamı gerçekleştirirler. Bütün bu olanlar, Bizans aristokrasisinin önde gelenlerini İstanbul dışına; İznik’e taşır. Nihayetinde; 1204 öncesi son imparatorlardan Aleksios III Angelos’un damatlarından Theodoros I Laskaris’in liderliğinde; merkezi İznik olacak ve daha sonraki yıllarda Marmara Denizi kıyılarından Ege kıyılarına kadar uzanan ve tüm Batı Anadolu’yu kapsayacak ölçüde genişleyen İznik-Bizans Devleti kurulur. Bu başlangıç, aynı zamanda Laskarisler hanedanının egemenliğinin de tesisi anlamına gelir. (1204 yılı)

 
Başpınar'da Bizans manastır yapıları
(Şubat 2017; MYC)

Laskarisler, iktidarın ilk yıllarında doğudaki sınır komşuları Anadolu Selçuklu Devleti ve İstanbul merkezli Latin Devleti ile zorlu savaşlara girişirler. Orta Asya’dan Anadolu’ya akın akın gelen Türkmenleri batıya doğru yönlendirmek isteyen Anadolu Selçuklu hükümdarı Giyaseddin Keyhüsrev, Menderes Antiokheiası (bugünkü Kuyucak Kasabası yakınlarındaki Başaran Çiftliği) önlerindeki zorlu savaşta hayatını kaybeder. Bu durum, iki devlet arasındaki sınırın 50 yıl boyunca istikrara kavuşmasına yol açar. 

 
Başpınar kiliseleri
(Şubat 2017; MYC)

Latinler ise, Marmara Denizi’nin güneyine doğru sarkarak, bugünkü Orhaneli yakınlarında Theodoros I Laskaris’in ordusunu yenilgiye uğratır. Daha sonra, Bizans dünyasında önemli bir yerleşim merkezi olan Nymphaion’a (Nif-Kemalpaşa) kadar ilerleyen Latinler, burada dağlara çekilen Laskaris kuvvetleriyle sonuçsuz mücadelelere girişirler. Nihayetinde Nymphaion’da iki taraf arasında yapılan antlaşma ile Latin ve İznik-Bizans Devleti’nin sınırları belirlenir; Batı Anadolu’nun büyük bölümü Bizans’ın elinde kalır. 

 
Nif Kalesi; Kemalpaşa
(Şubat 2017; MYC)

Sınır problemlerini halleden Laskarisler, bundan sonra tüm dikkatini Batı Anadolu’nun verimli topraklarına çevirir. İstanbul’dan kaçan askeri feodal sınıfa bölgede geniş topraklar verip onların desteğini sağlayan Laskaris sülalesi, Palaiologosların tahtı ele geçirdiği ve imparatorluğun enerjisini Balkanlar’daki tehditlere yönelttiği 1258 yılına kadar Doğu Roma’nın tanık olacağı son refah ve gelişme dönemini başlatır.

 
Nif Kalesi; iç kaleye ait surlar
(Şubat 2017; MYC)

Thedoros I Laskaris’den sonra İznik-Bizans Devleti’nin başına geçen Ioannes III Vatatzes döneminde Kemalpaşa, devletin idari başkenti haline dönüşür. İznik ise; Vatatzes’in uzun iktidarı dönemi boyunca (1222-1254) dini önemi nedeniyle, dini başkent olarak varlığını sürdürür. İmparator, eşi İrene ile birlikte sadece ekonomik ve askeri bakımdan değil; kültür, sanat ve mimari alanında da önemli atılımlar yapar. Bugün Kemalpaşa’nın merkezinde restorasyon iskelelerinin ardına saklanmış olan yazlık saray, onun zamanından kalmadır. Karısı ile birlikte Kemalpaşa’da bir kütüphane ile bir üniversite yaptıran Vatatzes, cömert bağışlarıyla bölgedeki manastırları yeniden canlandırır. 

 
Restorasyon iskeleleri ardına saklanmış Laskarisler Sarayı ya da Kız Kulesi; Kemalpaşa
(Kasım 2012)

İzmir’de Nif’in uzantısı konumundaki Kurudağ zirvesinde; rasathanenin bulunduğu mevkide yer aldığı düşünülen ve Ortaçağ İzmir’i hakkında bize çokça haber veren Lembos Manastırı, bugünkü Uzunburun köyü yakınlarında; Emirâlem Boğazı’na hâkim konumdaki Yoğurtçu Kalesi diye bilinen Sosandra Manastırı(6) ve yine Manisa civarında olduğu düşünülen Kuzenas Manastırı toprak bağışlarıyla da zenginleşerek yörede önemli ekonomik güç odakları haline gelen bu manastırlardan bazılarıdır.(7)

 
Yoğurtçu Kalesi ya da Sosandra Manastırı
(Mayıs 2008)

Bu manastırlar İmparator ve eşi için o kadar önemlidir ki; ölümleri sonrası aynı kaynağa göre hem Ioannes III Vatatzes, hem de eşi İrene Sosandra Manastırı’na gömülür.

 
Sosandra Manastırı'nın içinden bir görünüm
(Mayıs 2008)

Vatatzes’in iktidarı döneminde uygulanan tarımsal politikalar ve Anadolu Selçuklu Devleti ile yürütülen tahıl ticareti sayesinde ülkenin refahı yükselir; Batı Anadolu’daki nüfus artar. Korunaklı ve stratejik derinliğe sahip bir körfezin dibinde yer alan Smyrna’ya da ayrı bir önem vererek kentin kalelerini tahkim eder; 300 kadar savaş gemisi yaptırarak Cenevizlilerin elindeki Rodos Adası’na ve Epir Despotu’nun elindeki Selanik’e yönelik seferler düzenler.

 
Yoğurtçu Kalesi; dış ve iç kale
(Kasım 2014; A. Aydemir)

Ömrünün son yıllarında sara hastalığı ile mücadele eden İmparator Ioannes Vatatzes, 1254 yılında ölünce yerine oğlu Theodoros II Laskaris geçer. Dört yıl süren saltanatı boyunca aristokrat ailelerle sürtüşen yeni imparatorun ölümü sonrasında imparator ilan edilen 7 yaşındaki Ioannes IV’e kimin naiplik yapacağı konusunda çıkan tartışma, bir saray darbesine yol açar. Bu durum ise; Laskarisler Dönemi’nin kapanıp, Mikhael VIII Palaiologos’un önce naipliği daha sonra da tahtı ele geçirmesiyle Bizans’ın çöküşüne dek iktidarları sürecek Palaiologoslar Dönemi’nin başlaması anlamına gelmektedir.

 
Nif Dağı'nın güney etekleri; Başpınar manastır yapıları
(Şubat 2017; MYC)

Bugün Nif Dağı’nın çevresinde yer alan o dönemlerden kalma en önemli kalıntılar içinde güney eteklerinde; Başpınar’daki manastır kompleksi, Kemalpaşa’nın merkezindeki tepenin üstünde yer alan Bizans dönemi kalesi, yine Kemalpaşa’da bu kez ovada konumlanmış Laskarisler dönemine ait Kız Kalesi ya da Tekfur Sarayı olarak bilinen Laskarisler’in yazlık saray kalıntıları sayılabilir.(8)
Kırıklar’dan Nif Dağı’na doğru…

Saat 10 gibi ulaştığımız Kırıklar köyünde hayat yeni yeni uyanmaktaydı henüz. Köy merkezindeki kahvehanelerden birinde sabah kahvelerini içerek başladık güne. Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgası İzmir’e kadar inmişti yine. Kahvehanenin içinde sigara dumanından göz gözü görmüyordu. Bu ne iştah yarabbi; sabahın köründe arkası arkasına ateşleniyordu fitiller. Kendimizi zor attık dışarı; kahvehanenin önündeki verandada içtik kahvelerimizi. Kahve molasını takiben, köyün batısındaki doğal gaz pompa istasyonuna yakın bir konumdaki sırttan yürüyüşümüze başlamak üzere köyün top sahasından Buca yönüne doğru saptık. Yaklaşık 1 km kadar bir asfalt yoldan batıya doğru ilerledikten sonra, doğal gaz istasyonunun yakınında bir yere aracımızı park ederek kuzey yönünde tırmanışa başladık.

  
Yürüyüşün başlangıcı; Kırıklar sırtları

 
Doğal gaz boru hattının üzerinden geçen yangın yolu; arkada Belenbaşı 

Nazilli yönünden gelen doğal gaz boru hattı, pompaj istasyonundan aldığı enerjiyle Nif yönünde bu sırtları aşarak, Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi’ne doğru ilerliyor olmalıydı. Biz de bu hattı, üzerindeki yangın yolunu andıran bir toprak yoldan uzun süre yürüdük. Her iki yanımız kızılçam ormanları ve makiliklerle kaplıydı. Yükseldikçe çevremizdeki topografya, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

 
Tırmanıyoruz; yolda boru hattının işaretleri...

 
 Kızılçamlar; arkamızda Kızıldağ ve İzmir topografyası

Torbalı yönünde; İzmir’i güneyden çeviren Alaman Dağı, henüz yağmurların yokluğu nedeniyle ortaya çıkamamış da olsa Cellât Gölü düzlüğü ya da Torbalı Ovası, biraz daha beride Tahtalı Baraj Gölü ve arkasında bir masayı andıran Tahtalı Dağları görüş alanımız içindeydi. Aralık güneşi, hava soğuk olsa da en yoğun ışığı ile arkamızı ısıtmaktaydı. Tırmanmaya devam ettik.

  
Tahtalı Barajı'ndan yansıyan ışık; arkada Gümüldür Boğazı

 
Arkamızda bıraktıklarımız; kızılçamlarla kaplı tepeler

Yakın zamanlarda başka yürüyüş parkurlarında gördüğümüz yapışkan andız otlarının çiçekleri geçmiş, kuruyarak tüysü öbeklere dönüşmüşlerdi. Bir süre sonra, yol kıyısında kararıp siyaha dönmüş, kesim ürünü odun kütükleriyle karşılaştık. Uzun süredir burada olmalıydılar. Yaz güneşinin yakıcı ışınlarının etkisi altında neredeyse kömürleşmiş bir görünümüne sahiptiler.

 
Çiçekleri geçmiş yapışkan andız otları

  
Kömürleşmiş odun kütükleri; gezgin tetkikte...

Nif Dağı’na güneybatı yönünden dümdüz bir rotayı takip ederek tırmanırken; bulunduğumuz toprak yolu kesip, sağa ve sola doğru ilerleyen bir sürü orman yolunu geçtik. Bunların bir kısmı Kaynaklar ve Kırıklar yönüne doğru dönerken, daha yukarılarda rastladıklarımız ise Kaynaklar-Kavaklıdere ve Vişneli yönünü işaret etmekteydi.

 
Tırmanırken soluklandığımız anlar... 

 
Tepeye; Nif'e doğru bitmeyen yokuşlar...

Yükseklik 1000 metreyi aşınca kızılçamların yanında karaçamlar da kendini göstermeye başladı. Birkaç kuru göletin yanından geçtik. Yukarılara doğru Kaynaklar yönünde; dibinde az da olsa su bulunan bir başka göletin yanına kadar indik. Çevredeki bu göletler herhalde yangın söndürme amaçlı olarak yapılmış olmalıydı. Yol boyunca birkaç alakarga (alagabak), Nif zirvesine yaklaşırken tepemizde dönen kuzgunlar ve daha alçaklarda ormanın içinden bize seslenen birkaç baştankaradan başka bir şey görmedik, duymadık.

 
Suyu neredeyse kurumuş bir yangın göleti

 
Doğal gaz boru hattına ait işaret levhaları

Kuzeye döndükçe ve zirveye yaklaştıkça rüzgârın etkisi arttı. Sıcaklık oldukça azalmış olmalıydı. Nif Karlığı’na yaklaştığımız, eğimin azalışından belliydi. Solumuzda Kaynaklar ve Gökdere vadileri, batıda İzmir Körfezi ve kıyısındaki tüm yerleşimler, kuzeye doğru Spil Dağı, Yamanlar volkanik kütlesi; hemen hemen hepsi görüş alanımız içine girmişti artık. Müthiş bir manzarayla birlikte bir egemenlik hissi belirmişti hepimizde. 

 
Arkamızda bıraktığımız rampalar

 
Zirveye doğru karaçamlar başladı.

 
Nif Dağı'ndan aşağılara doğru bakış

Sabahtan beri yürüye yürüye neredeyse 1400 metrenin üzerine dek çıkmıştık. Önümüzdeki hafif tümseği aşınca zirve birden göründü. Yangın gözetleme kulesinin de bulunduğu Nif Dağı’nın zirvesi, hemen önümüzde ve kuzeydoğu yönündeydi. Zaman epey ilerlemişti. Sabah 10.30’da Kırıklar’dan başladığımız yürüyüşte yaklaşık 3,5 saat boyunca sürekli tırmanmış ve saati 14 yapmıştık. Daha önce Nif Alabalık Çiftliği’nden başlayarak bir kez çıktığımız Nif Dağı zirvesine, bir de güneybatıdan tırmanarak ulaşmaktı amacımız. Ancak yine de önümüzde daha birkaç kilometrelik yolumuz vardı. Yemek molası ve dönüş yolculuğunu da düşündüğümüzde, dönüş yolunda akşam karanlığına kalma riskiyle karşı karşıyaydık. Bu nedenle körfeze hâkim bir konumda ve deniz seviyesinden yaklaşık 1420 metre yüksekliğindeki kuzeybatıya bakan bir kireçtaşı kayalığın üzerinde yemek molası verdik. Bu bizim için aynı zaman da dönüşün başlangıcıydı da.

Rakım; 1400 metre; tırmandığımız yol ve kireç taşı kayalıklarla çevrili açık ağıllar

 
Anıt çam ağaçları

 
Gezginler, Nif Dağı'nda...

İki hafta önce Kaynaklar köyünden başlayarak Nif Dağı’na doğru yürüdüğümüz rota aşağı yukarı altımızdan geçmekteydi. Kuzey yönünde hemen karşımızda, yıllar önce çıktığımız Çocuktumarı Tepesi bulunuyordu. Kavaklıdere’nin üstündeki Tahtalı Dağı, biraz güneydeki Kurudağ ve Gökdere Vadisi ve başka vadiler aşağılarda uzanıp gitmekteydi İzmir’e doğru.

 
Nif Dağı'ndan Kaynaklar' a doğru bakış

 
En arkada Kızıldağ; daha önde İzmir ve yakınlarda Kaynaklar sırtları

Havadaki yüksek basınç etkisi her şeyi baskıladığı için, görüş mesafesi iyi değildi; ancak gördüklerimiz bize yetti. Batı yönünde denize doğru; Tahtalı Dağları’nın önündeki Tahtalı Baraj Gölü’nün yüzeyinden yansıyan güneş ışınları, gözümüzü kamaştırmaktaydı. Dönüş yolunda bu manzaranın keyfini doyasıya çıkardık. Çünkü Tahtalı Barajı tam karşımızdaydı inerken.

 
Yemek molası verdiğimiz yerdeki kireç taşı kayalıklar

 
Dönüş yolu

 
Tahtalı barajındaki ışık 

  İnerken...

Dönüş yolunda uzun süre geldiğimiz güzergâhı takip ederek indik. Ancak Kırıklar üstünden dolaşarak Kaynaklar’a doğru ilerleyen, daha sonra yeniden Kırıklar üzerine doğru doğuya dönen orman yolu giderken ilgimizi çekmişti. Dönüş yolunun ortalarında bu yola saparak, tamamen kızılçam ormanları içinden yürüdük. Önce Kaynaklar köyünün arkasındaki vadiye doğru alçalan yol, bir süre sonra güneydoğuya doğru dönerek, yeniden Kırıklar köyünün yukarılardan devam eden geniş bir yay çizdi.

 
Kırıklar yolunda...

  
Dönüş yolunda orman içinden yürüdük.

Kızılçamlar arasında...

Aşağıda Kırıklar köyü...

Arkamızda tepeler...

Vakit iyice akşama yaklaşmıştı. Kuzey yönünden köye girerken, Kırıklar’ın girişindeki ilk evlerin bahçelerine konumlanmış bütün köpekler, hep bir ağızdan avaza başlamışlardı bile. Büyük bir gürültüyle gerçekleştirdiğimiz girişimiz, Kırıklar köyünün merkezinde; sabah kahvelerini içtiğimiz kahvehanelerin de bulunduğu caddede son buldu. Bir yürüyüşün son demlerinde, akşam ezanıyla girmiştik bir köye daha. Köyün batı çıkışındaki top sahasından yaklaşık 1 km kadar uzaklıktaki arabamızın başına ulaştığımızda saat 18’i bulmuştu. Yorgun, ama neredeyse günün tamamını dağlarda geçirmiş olmanın keyfiyle Belenbaşı üzerinden İzmir’e doğru yola çıktık.

Dipnotlar:
(1)   Prof. Ersin Doğer; İzmir’in Smyrna’sı, Paleolitik Çağ’dan Türk Fethine Kadar, İletişim Yayınları, 1.Baskı, 2006-İstanbul; sayfa: 18
(2)  Parnassos Dağı, Orta Yunanistan’da; Korint Körfezi’nin kuzeyinde, İlkçağ’da eteklerinde kehanet merkezi Apollon Tapınağı’nın bulunduğu Yunanistan’ın en yüksek dağı (2457 metre)
(3)  Helikon Dağı; Yine Orta Yunanistan’da; Boeotia bölgesinde; İlkçağ’da mitolojik esin perileri Musa’ların uğrak yeri olduğuna inanılan dağ.
(4)  Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü; Remzi Kitabevi; 11. Basım, Kasım-2002; sayfa:228, Olympos maddesi
(5)  Prof. Ersin Döğer; a.g.e. sayfa: 134-144’den yararlanılmıştır.
(6)  Yoğurtçu Kalesi ile ilgili olarak bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2014/11/uzunburun-gurle-yuruyusu.html
(7)   Encyclopaedia of the Hellenic World, Asia Minor, Manastırlarla ilgili olarak Magnesia by Sipylos (Byzantium) maddesi için bkz. http://asiaminor.ehw.gr/Forms/fLemmaBodyExtended.aspx?lemmaid=7752&boithimata_State=&kefalaia_State=#chapter_5
(8)  Nif Dağı çevresindeki Bizans Dönemi kalıntıları hakkında bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2017/03/nymphaiondan-kemalpasaya.html
(9)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder