9 Ekim 2018 Salı

KAFKASYA'NIN KİLİDİ; GÜRCİSTAN-3


SVANLARIN YURDU MASALSI MESTİA’DA…
(BÜYÜK KAFKAS DAĞLARI’NIN ETEĞİNDE; ŞELALELER, BUZULLAR, DELİŞMEN IRMAKLAR, ORTAÇAĞ SAVUNMA KULELERİ)
(3.BÖLÜM)
9-16 Temmuz 2018
İbrahim Fidanoğlu
Giriş

Kimileri Moğolların diz çöktüremediği halk olarak isimlendiriyor onları. Kimisi ise; sert ve savaşçı mizaçlarıyla, bugüne dek ulaşabilmiş 200 civarındaki Ortaçağ’ın mirası dev savunma kulelerinde vücut bulup kan davalarına dek uzanan gelenekçi sosyal hayatlarıyla özgünlüklerinden dem vuruyor. Kimisi de Kuzey ve Güney Kafkasya cümlelerinin ara kesitinde yer alan bir hırçın coğrafyanın kaderi olarak; hem hepsinden izler taşıyan, ama hepsinden de farklıymış gibi duran dilleri ve tabiatlarıyla öne çıkarıyor.

Mestia 
Hatsvali'ye çıkan teleferikten Mestia kasabasının görünümü

Shara  
Ushguli'de Shara Dağı'na doğru 

 
Mestia ve çevresi; gezdiğimiz coğrafya...
(Google Earth'de işaretlenmiştir.) 

Svanlar’dan ve onların güzel ve benzersiz yurdu Svaneti’den söz ediyoruz. Önüne ne çıkarsa sürükleyerek, derin vadilerden aşağılara doğru köpüre köpüre ve çılgınca akan ırmakları, başından eksik olmayan bembeyaz örtüleri ve 5000’lik zirveleriyle görkemli Büyük Kafkas Dağları, uzaktan bakıldığında dağların arasındaki pastoral vadilerde yükselen Ortaçağ’ın masalsı savunma kuleleri, yazılı olmayan dilleri, Svan tuzu olarak anılan kompozit baharatlarıyla zenginleştirilmiş özgün mutfağı, mütevazı, konuksever ve oldukça naif insanlarıyla Svaneti, Gürcistan’da özel bir coğrafya olarak öne çıkıyor. Bizim Svaneti’de 5 günümüzü geçirdiğimiz Mestia ise, Yukarı Svaneti’nin merkezi konumunda, çevresini saran yüksek zirveli dağların arasında 1500 metre yüksekliğindeki bir yaylada konumlanmış en önemli yerleşimi. Yaklaşık 3000-3500 kişinin yaşadığı küçük bir yer aslında. Ancak, dağcılık ve dağ yürüyüşleri ile öne çıkan bir turizm faaliyetinin Gürcistan’ın kuzeyindeki en önemli merkezlerinden biri Mestia. Bu anlamda her yıl oldukça fazla sayıda yabancı ve yerli turist çekiyor. Biz de bu yaz onlardan biriydik Mestia’da…

Ushguli 
Ushguli'nin Svan Kuleleri

Mestiachala 
Chalaadi Buzulu'ndan gelen Mestiachala ırmağının sol kolu

Svaneti yolunda

Kutaisi’ye Batum üzerinden gelirken iki şehri birbirine bağlayan güneydeki yolu kullanmış, Samtredia üzerinden Kutaisi’ye ulaşmıştık. Svaneti’ye ulaşmak için ise, bu kez Kutaisi’yi Khoni ve Senaki kasabaları üzerinden ağırlıklı olarak Megrellerin yaşadığı Samegrelo bölgesinin merkezi kabul edilen Zugdidi’ye bağlayan karayolunu kullandık. Senaki’yi Karadeniz kıyısındaki liman kenti Poti’ye bağlayan yoldan ayrılarak Zugdidi’ye yöneldik. Zugdidi, 19.yy.da bu bölgelerin en güçlü ailelerinden Dadiani’lerin sarayına ev sahipliği yapmış. Bugün de aynı saray, kentin en önemli ziyaret mekânlarından biri olarak ayakta duruyor. Dönüşte ziyaret etmek üzere kuzeye doğru tırmanmaya başlıyoruz artık. Zugdidi, deniz seviyesinden yaklaşık 150 metre yüksekliğinde… Ama Enguri Barajı ve baraj gölünün bulunduğu düzleme doğru tırmandığımızda yükseklik 800 metrelere ulaşıyor.

Zugdidi 
Megrellerin vatanı Zugdidi'deki Dadiani Sarayı

Enguri  
Enguri baraj gölü

Enguri ile kucaklaştığımızda baraj gölünün rengi, yeşile çalan derin maviydi. Delişmen Enguri Irmağı’nın derin vadiler boyunca uzanan yatağında; Büyük Kafkas Dağları’ndan çılgınca akarak ve önüne ne kattıysa her şeyi milyarlarca ve milyarlarca su zerreciğinin sırtına yükleyerek büründüğü boz bulanık halinden eser bile kalmamıştı. Yukarılardan taşıyıp getirdiği büyük ağaç gövdeleri ve kütükler, genişleyen baraj gölünün içinde; kıyı çizgisinin kıvrımlarında saklı büklere sığınmıştı sanki.

Enguri
Enguri baraj gölü

Svaneti 
Yukarı Svaneti haritası; Mestia turizm tanıtma merkezinden...

Yol boyunca bazen solumuzdan bazen sağımızdan akan Enguri’den hiç ayrılmadık. Zaman zaman fazla büyük olmasa da köylerin içinden ya da yakınından geçtik. Nodashi yakınlarında rakım 1000 metreyi geçmişti. Yola devam ettik. Bitmek bilmeyen virajlarla devam eden yolda yer yer çılgın Enguri’nin yaptığı tahribatların onarımlarıyla uğraşan iş makineleri ve ekipler vardı. Tsalanari ve Kartvani köylerini geçerken 1400 metrelere ulaşmıştık bile. Latali civarında Ortaçağ’dan kalma ilk savunma kulelerini gördük. Vakit akşama dayanmış, derin vadide güneş çoktan kaybolmuştu. Önümüzdeki günlerde; tam bir günümüzü dolduracak Mazeri ya da Becho Şelalesi’nden gelen Dolora Irmağı’nın oyduğu vadiyi aşarak Mestia’ya doğru ilerledik. Biraz ileride; Mestia, Ushba’nın, Tetnuldi’nin, Shara’nın derin karanlığında, uzaktan göz kırpan loş ışıklar içindeydi. Hele ona doğru yaklaşırken, bir sisli hayalin içinden göklerdeki karanlığa doğru yükselen Mestia Kuleleri’nin titreşen gölgeleri; hepsi ne kadar masalsı idi. Svaneti’nin kalbi Mestia’ya bir gece vakti yorgun argın, ama merakla girdik.

Svan 
Enguri'nin kollarından birinin üstünden geçerken rastladığımız Mestia girişindeki Svan kulelerinden biri

Mestia 
Köprünün altındaki derin vadiden akan Enguri'nin kollarından biri; arka planda Mestia'nın Svan kuleleri

Mestia 
Mestia'da kaldığımız otelin sokağı; Old Seti

Mestia’da ilk sabah

Mestia, dağlar arasına sıkışmış küçücük bir kasaba görünümünde. Ortasındaki parkın ve devlet binalarının iki yanında uzanan iki caddenin çevresine yayılmış, çoğu konaklama amaçlı otel ya da “hostel”ların oluşturduğu yapı topluluğundan ibaret kasabanın kuzey çıkışında kentin Tiflis ve Kutaisi ile hava ulaşımını sağlayan Kraliçe Tamar Havaalanı bulunuyor. Yaklaşık 1500 metre yükseklikteki bir vadi tabanında kurulmuş Mestia’nın bir de Kraliçe Tamara’nın modernize edilmiş çizgilerle tasarlandığı bronzdan bir heykelinin bulunduğu meydanı var. Kasabanın boyutları ile kıyaslanamayacak büyüklükteki Adalet Sarayı ise ayrıca dikkat çekici. Ortaçağ’a uzanan feodal beylerin kavgalarıyla vücut bulmuş savunma kulelerinin duvarlarında saklı; Svanların kan davası hikâyeleriyle yüklü kriminal tarihi, bunda ne kadar etkili olmuştur bilemiyoruz. Ancak bugün dahi şehrin merkezindeki polis ve adliye binalarının büyüklüğü ile dikkat çeken bu durum, aslında içinde geçirdiğimiz son derece barışçıl ve eğlenceli 5 gün ile pek de kıyaslanası değil.
 
Mestia 
Mestia'da Sovyet döneminden kalma bir kamyonetin hayata döndürülüşü; arkada Svan kulesi

Sabah çok erken doğdu güneş. Pırıl pırıl bir havayla birlikte, tatlı bir serinlik karşıladı bizi dışarıda. Bugün topografyası gibi haşin ve onurlu Svanların yurdunda Shara Dağı’na doğru yürüyeceğiz. Hedefte Avrupa’nın sürekli yaşanan en yüksekteki köyü (yaklaşık 2060-2200 metre) olarak bilinen ve aynı zaman da UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Ushguli var. Ushguli, Mestia’ya dağ yürüyüşü için gelen turistlerin en önemli hedef noktalarından biri. Buraya ya etaplar şeklinde düzenlenmiş yürüyüş rotalarıyla erişmek ya da bizim gibi dar zamanda çok yere uğramak isteyenler için 4 çeker cip ya da minibüslerle yaklaşık üç saatlik bir yolculukla ulaşmak mümkün.

Mestia 
Mestia'da Svan kuleleri

Ushba 
Ushguli'ye giderken Mestia Vadisi'nde Ushba ile ilk tanışma anı

Ushguli yolunda 
Ushguli yolunda rastladığımız köylerden biri 

Avrupa’nın en yüksek köyü; Usghuli

Bu sabah Ushguli’ye gitmek üzere araziye uygun araçlarla erken vakitte Mestia’dan ayrıldık. Bir süre sonra Mestia’nın da yer aldığı vadide bulunan Kraliçe Tamar Havaalanı’na gelmeden doğuya doğru kıvrılan bir derin vadiye girdik. Dağlar arasından kıvrılarak yükselen ve en az onun kadar coşkun akan Enguri’nin kolları boyunca ilerleyen yol, bizi zaman zaman Svanların yüksek dağlar arasında kalmış küçük köylerinin yakınlarına taşıdı. Birbirini gören konumda ve 1500 metrelerin üzerindeki düzlüklere ya da yamaçlara kurulu Tsivirmi, Bogreshi ve Zebani bu köylerden ilk üçüydü. Hepsi de Svaneti’nin karakteristik Ortaçağ kuleleriyle bu hırçın ve ıssız topografyanın ortasında yapayalnız gibiydiler sanki. Yol, zaman zaman akarsuyun taşkınları nedeniyle tahribata uğramıştı. Yılın altı ayı boyunca Mestia’ya ve dünyaya kapanan bu yollar nedeniyle, Ushguli ve çevresindeki köylere kara yolu ile ulaşmak neredeyse imkânsızdı. Ipari köyü çıkışından başlayarak yer yer yolun tahkim edildiğini, bu amaçla harıl harıl iş makinelerinin çalıştığını gördük. İnsanla doğa arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadele sürüp gidiyordu.

Murkmeli  
Ushguli'ye doğru Murkmeli yerleşimi

 
Ushguli Vadisi'nin girişinde bizi inekler karşıladı.

 Chazhashi 
Ushguli'yi oluşturan köylerden biri daha; Chazhashi

Shara Dağı 
Shara Dağı ve bir Svan kulesinin dibinde Lamaria Kilisesi  

5068 metrelik; her zaman karlarla kaplı, bembeyaz zirvesiyle ulu Shara Dağı’nın eteklerine dek uzanan bir vadinin içine konumlanmış Ushguli, Avrupa’nın sürekli yaşanılan en yüksekteki yerleşimi olarak kabul ediliyor. Birbirine yakın konumda 5 küçük köyden oluşan Ushguli, aslında yaklaşık 250 civarında Svanın yaşadığı, 2000 yıl gerilere giden uzak geçmişi, Ortaçağ’dan kalma savunma kuleleri, 12.yy.dan kalma Hıristiyan Ortodoks kiliseleri, özgün Svan kültürü ve Shara Dağı’nın eteklerine dek uzanan; endemik bitki türleri ve onların çiçekleriyle bezenmiş yemyeşil çayırlarıyla Svaneti bölgesinde özel bir yere sahip bulunuyor.

Chazhashi 
Chazhashi'de yorgun Svan kuleleri; bugün genellikle depolama amaçlı kullanılıyor.

 
Ushguli'den Shara Dağı'na doğru yürürken su kıyısındaki inekler

Ushguli 
Ushguli'nin yemyeşil çayırları

 
Ushguli'de Ebruli gezginleri, küçücük bir derenin kıyısında...
(Ebruli Arşivi)

 Ushguli  
Ushguli vadilerinde; dağcıların işaretleri 

Mestia’dan yaklaşık 45 km.lik bir uzaklıkta bulunan Ushguli’ye yaklaşırken bizi yola ve çayırlara yayılmış onlarca inek karşıladı. Manzara bu açıdan da Doğu Karadeniz yaylalarını andırıyordu. Ama yine de kesinlikle daha özgün bir coğrafyadaydık. Hemen altımızda akmakta olan ırmağın karşı kıyısında Murkmeli ve Chazhashi ismiyle anılan iki küçük yerleşim vardı. Her iki köyde de en dikkat çekici yapılar, yorgun Svan kuleleri ve birer kilisesi idi. Bu kulelerin 7.yy.dan başlayarak, ağırlıklı şekilde kendi aralarındaki çatışmalarda kullanıldığı belirtiliyor. Bu anlaşmazlıkların aileler arasında çoğu zaman kan davalarına kadar giden derin yarılmalara neden olduğu ve bu geleneğin 20.yy.ın başlarına dek Svaneti bölgesinde izlerinin sürdüğü de anlatılanlar arasında. Anlaşıldığı kadarıyla Sovyetler Birliği döneminde bu gelenek etkisini yitirmiş olmalı.

Çan çiçekleri 
Çan çiçekleri

Ushguli 
Ushguli

Ushguli 
Ushguli'nin merkezinde yer alan iki Svan kulesi sırt sırta vermiş gibiydi.

Ushguli  
Ushguli sokaklarında...

Ushguli
Ushguli'deki müze evlerden biri; aynı zaman da hostel...

Ushguli
Üzerinde yer alan simgeleriyle ve tarihiyle binanın Sovyet döneminden kaldığı besbelli.

Ushguli’nin merkezi diyebileceğimiz yerleşim biraz daha ilerde yer alıyor. Köydeki kulelerin yoğunluğu burada daha fazla… Kulelerin arasına sıkışmış daracık sokaklardan yürüyerek köyü dolaşıyoruz. Ushguli’de; bir tanesi köyün doğu yönünde ve oldukça dışında olmak üzere üç tane kilise var. Kiliselerin geçmişi oldukça eski; kuruluşları 12.yy.a kadar uzanıyor. Köyün uzağında yer alan kilise; Lamaria adını taşıyor ve Meryem Ana’ya adanmış. Köyde ayrıca küçük bir etnografya müzesi, konaklama için ev tipi pansiyonlar ve birkaç restoran bulunmakta.

 
Bir Ushguli ineği ile yoldaşlığımız

Pusdiis Şapeli 
Köydeki kiliselerden biri; 12.yy.dan kalma Pusdiis Şapeli

5068 metrelik Shara Dağı
Lamaria Kilisesi; arkada 5068 metrelik Shara Dağı

Ushguli Vadisi 
Ushguli Vadisi'nde Heracleum'ların ardından ufka bakış
 Ushguli 
Ebruli gezginlerinin Ushguli hatırası
(Ebruli Arşivi) 
Ushguli’den Shara’nın eteklerine dek uzanan çayırlara doğru yürüyoruz. Shara’dan beslenen ırmağın üstündeki derme çatma köprülerden arada bir karşıya geçiyoruz. Bu bölgedeki bitki örtüsünün çeşitliliği baş döndürücü düzeyde… Orkideler, ada çayları, mor renkli iri çan çiçekleri, bembeyaz çiçekleriyle heracleum’lar, papatyagillerin farklı türleri; aslan dişi ve karahindiba, sinir otları, turnagagaları (geranium cinereum), pembe ve eflatun renkli iri çiçekleriyle göz alıcı hibiscus’lar, pembe renkli bir topu andıran uyuz otları, yaban gülleri ve daha niceleri…

Ushguli  
Ushguli orkideleri

Ushguli 
 Turnagagaları

 Ushguli
Heracleum'lar

  
Ushguli florasından örnekler

Ushguli
Ada çayları

 
Papatyagillerden...

 
Sinir otları

Ushguli 
Uyuz otları

bir başka orkide türü daha... 

Suyun sesi, çiçeklerin söyleyebildikleri, bizim anlayabildiklerimiz ve benzersiz bir doğanın içinde yürüyerek, Shara Dağı’na tırmanan dağcıların kamp kurdukları alana dek ilerledik. Hiç farkında olmadan oldukça düz ve yürümesi kolay bir parkurda Ushguli’den yaklaşık 5 km kadar uzaklaşmıştık bile. 2000 metrelerde olmamıza rağmen hava sıcaklığı ve nem oldukça yüksekti. Kamp alanında armut gazozuyla serinleme zamanı gelmişti. Dinlenme anında Shara Dağı’nı hayranlıkla seyrettik. Önümüzden atların sırtında turistler, gelip dağa doğru ilerlediler. Dağın yukarılarında bulunan büyük buzul kütlesi dağcılar için ayrı bir çekim merkeziydi. Bizim için artık Ushguli’ye dönme vakti gelmişti. Hedef, köyün merkezindeki restoranlardan birinde karnımızı doyurmaktı. Bugünkü nasibimize Svanların meşhur baharat karışımı Svan tuzu ile çeşnilendirilmiş; bir tür etli pide olan kubdari düştü. Eşlikçisi ise, buz gibi yerel Gürcü birasıydı.

 Ushguli 
Ushguli'den Shara Dağı'na doğru...

 
Ushguli'ye dönerken...
 
Dönüş yolunda rastladığımız yaban gülleri (Kuş burnu ya da rosa canina'lar)

Köyün içinde rastladığımız ahududuyu andıran meyveleriyle ismini bilemediğimiz bir bitki

Dönüş yolunda önümüze çıkan bir kelebek kolonisi; yerlerde yüzlerce kelebek var.

 
Ushguli çayırları


Yemek sonrasında Mestia’ya dönüş için önümüzde yaklaşık 3 saatlik bir yol vardı. Yolda ağaçların içine gizlenmiş günün son sürprizi; küçük ama son derece güzel bir göle uğradık. Çevresindeki sırtlardan topladığımız yaban çilekleri ise, günün kapanış armağanıydı sanki. Göl kıyısındaki güzelliği yudumlarken, küçücük, ama son derece lezzetli yaban çileklerinin tadına baktık. Vakit akşama yaklaşırken, ağaçların sudaki yansımaları ve ışığın mükemmelliği karşısında hayranlığımız bir kat daha artmıştı. Her ne kadar günün yorgunluğu çökse de üstümüze, bugün gördüklerimiz bize yeterdi.

 
Mestia'ya dönerken akşama doğru uğradığımız küçük gölet

 
Göl yakınlarında haseki küpeleri

 
Yaban çilekleri

 
Gölet kıyısında Ebruli gezginleri
(Ebruli arşivi)

Chalaadi Buzulu

Mestia’da ikinci günümüz… Bugünkü hedefimizde Kafkaslar’ın çift tepeli efsanevi dağı Ushba’nın doğu eteklerinde yer alan Chalaadi Buzulu var. Mestia yakınlarında Enguri’ye karışan Mestiachala ırmağının bir kolu üzerinden ulaşılan Chalaadi Buzulu, bölgedeki önemli yürüyüş rotalarından birini oluşturuyor. Havaalanını geçtikten sonra halen bir Türk inşaat şirketinin de içinde yer aldığı bir konsorsiyum tarafından yüklenilen hidroelektrik santrali inşaatının sürdürüldüğü noktada ırmak iki kola ayrılıyor. Burada Mestiachala ırmağının sağdaki kolunu karşıdan karşıya aşan bir asma köprü ve hemen yakınlarında küçük bir kafeterya bulunuyor. Burası aynı zamanda Rus sınırına çok yakında yer aldığımız için bir sınır karakolu işlevi de görmekte. Bunu çevrede dolaşan Gürcü askerlerinden anlıyoruz.

 
Mestiachala ırmağının üzerinde sürdürülen HES inşaatı

Mestiachala
Mestiachala'nın sol kolu

  
Ebruli gezginleri orman içindeki patikanın başında...

 
Orman içinde rastladığımız şirin bir ladin fidanı

Irmağın sağdaki kolu Rus sınırına ve kuzeye doğru ilerlerken, soldaki diğer kolu ise kuzey batıya ve çift tepeli efsanevi Usbha Dağı’nın doğu eteklerindeki Chalaadi Buzulu’na doğru yöneliyor. Köprüyü geçtikten sonra bizi çam ağaçlarıyla kaplı sık bir ormana yönlendiren işaretler, buzula dek rotamız boyunca varlığını sürdürdü.

 
Irmak kıyısına yönelen orman içindeki patika

Chalaadi Buzulu 
Chalaadi Buzulu'na doğru; solumuzda Mestiachala'nın sol kolu...

Chalaadi  
Chalaadi yolunda orkidelerle selamlaştık.

 
Chalaadi'nin sarı çiçekleri 

Bir süre birkaç yüz metrelik bir tepeye tırmanış şeklinde başlayan yürüyüşümüz, düzgün bir patikayı takiben önce batıya ve daha sonra da Chalaadi Buzulu’na kadar bize eşlik edecek ırmağın soldaki kolunun kıyısına dek devam etti. Kulaklarımızı sağır edecek denli yüksek bir ses perdesinden akışını sürdüren ırmağın önünde ne durabilirdi ki? Zaten bu aşındırma potansiyeli nedeniyle, akarsuyun kıyı çizgisi sürekli değişmekteydi. Irmağın aşağılarda elektrik enerjisine dönüşecek bu korkunç gücü, izleyenin başını döndürecek düzeydeydi.


Mestiachala akarken...
 
Buzula doğru içinden geçtiğimiz huş ağaçlarından oluşan ormanlık alan ve patika

Chalaadi Buzulu
Chalaadi Buzulu yakınlarındayız.

 
Buzula yaklaşma telaşı

Irmak kıyısından kuzeye yönelen yürüyüş rotamızda artık bize huş ağaçları eşlik etmeye başladı. Zaman zaman ırmağın akış dinamikleri nedeniyle yön ve yer değiştiren patika kesikliğe uğrasa da; bir süre sonra yeniden ortaya çıkarak, ağaçlar altından buzula doğru yöneldi.

 
Chalaadi Buzulu'ndan Mestia'ya doğru akan Mestiachala'nın sol kolu

Chalaadi 
Chalaadi'de  yara otu (prunella vulgaris); ballıbabagillerden...

Ağaçların bittiği hattan itibaren; yürümesi zor, dev büyüklükte kayaların üstünde ilerlemek gerekiyordu. Yürüyenin dikkatini ve direncini gerektiren bu bölüm, fazla uzun olmamakla birlikte parkurun geri kalan bölümüne göre nispeten daha zorluydu. Ağaçların arasından çıktıktan sonra, artık buzul ve Ushba Dağı’nın doğu yamaçları tamamen karşımızda belirdi. Buradan itibaren kayaların üzerinde yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüş sonrası buzulun dibine kadar ulaşabildik. Sıcak ve nemli bir havada gerçekleşen yürüyüş sonrası yapılacak yegâne eylem, buzulun dibindeki serinliği hissederek, eriyip düşen buz ve toprak kütlelerinin dansını izlemekten ibaretti.

 
Chalaadi'nin büyüsü; bizi kendine çekti. Karşımızda buzulun toprakla hemhal olmuş hali...

Chalaadi Buzulu; erirken...

 Chalaadi  
Chalaadi Buzulu'ndan bir görünüm

  
Arkamız Mestia; Ushba Dağı'nın doğu yamacının altındayız. 

1800 metrelik bir yükseklikte; Usbha Dağı’nın doğu eteklerinde bu doğa harikasını heyecanla izlerken, düzensiz aralıklarla yukarıdan yuvarlanıp gelen taş ve toprak parçalarının belli bir risk taşıdığını; bu nedenle buzula çok fazla yaklaşmamak gerektiğini de ayrıca belirtmek gerek. Mümkün olduğunca tehlikeden azade, iri bir kaya düzleminin üstüne oturarak bu doğa harikasını dakikalarca izlemek ise, ayrı bir keyifti doğrusu. Svaneti ülkesinde Chalaadi Buzulu da, bizim için artık bir bilinmez hedef olmaktan çıkmıştı. Şimdi Mestia’ya; şehir merkezine yeniden dönme zamanıydı. Çağıldayan ırmağın kıyısından geçerek yeniden ormana girdik ve aynı yolu izleyerek yürüyüşe başladığımız köprübaşına ulaşmak için, yaklaşık 1,5 saat yürüdük. Vardığımız noktada yapılacak en önemli iş ise; derme çatma kafeteryada kısa bir süre de olsa soluklanmak ve bu esnada Gürcülerin meşhur armut gazozuyla 1600 metre rakımda serinlemekti.

 
Chalaadi'ye elveda...

 
Mestiachala'nın sol kolu üzerindeki asma köprü; yürüyüşe başladığımız noktadayız yine...

 Mestia'ya dönüş yolunda...
 
Mestia’da dolaşırken

Mestia’da; şehir merkezinde bir yandan turizme katkı sağlayacak yeni konaklama tesislerinin inşa faaliyetleri sürerken, bir yandan da turizmin merkezinde olduğu gündelik hayat akıp gitmekte. Oteller bir dolup bir boşalıyor; sabahları, cipler ya da 4-çeker minibüsler, yüklendikleri yeni yolcularıyla konaklama tesislerinin önünden çevredeki engebeli dağların çekim merkezlerine doğru birer birer yollara dökülüyorlar. Kısacası sabah ve akşam bir hareket var kasabada… Şehrin ana aksı diyebileceğimiz Zugdidi’den gelip Tamar Havaalanı yönüne doğru devam eden ve yerleşimi neredeyse tam ikiye bölen yol boyunca hediyelik eşya satan birkaç dükkân, bir pastane, restoran ve kafeteryalar var. Parkın karşısında yer alan ve her akşam Svan halk danslarından örneklerin sunulduğu Laila (ismini bölgedeki 4008 metre yüksekliğindeki bir dağdan ve üzerindeki buzuldan alıyor) isimli bar bunların en revaçta olanı… Akşamları bu mekânda uygun bir yere konumlanmak, Mestia’ya gelen ziyaretçilerin en mahir oldukları meselelerden biri olmuş. Gecenin ilerleyen zamanlarında müziğin ve muhabbetin ritmini biraz daha ateşleyecek bir vesile de Gürcülerin milli içkisi çaça... Şarap yapımında kullanılan üzümün sıkıldıktan sonra arta kalan posasından damıtma yoluyla elde edilen çaça, Meksikalıların tekilası gibi son derece sert ve küçük kadehlerle içiliyor. Ama arka arkaya yuvarlanan kadehlerin gecenin ilerleyen vaktinde içeni neye çevirdiği ise pek tartışmalı bir konu…

Mestia 
Mestia'da kaldığımız otel; Old Seti; gezginler Ushguli'ye doğru yola çıkarken...

Mestia 
Mestia merkezi; şehrin ana aksı

Bu caddede yer alan bir tandır fırını

 Mestia 
Kasabanın meydanı

Mestia 
Gürcülerin Altın Çağı'nın mimarı olarak bilinen Kraliçe Tamar'ın Mestia Meydanı'ndaki heykeli

Mestia 
Şehrin içindeki Svan kulelerinden biri 

 
Mestia'da çaça akşamı
(Ebruli Arşivi)

Mestia'da Svan dansları

Çok sesli korodan dağların ezgilerine bir örnek...

Mestia’nın merkezinden doğuya ve batıya doğru (ana aksın iki yanına doğru) uzaklaştıkça kasabanın geleneksel yapıları ağırlık kazanıyor. Elbette bunların içinde en göze çarpanlar, Ortaçağ’dan kalma Svan Kuleleri… Bu kulelerden bazıları müze olarak düzenlenmiş, bazıları ise depo olarak kullanılıyor. Taş malzemeden yapılmış kuleler, 5-6 katlı apartman yüksekliğinde (yaklaşık 25-30 metre) kabul edilebilir. Her katında gözetleme pencereleri ve düşmana karşı ateş etmek amacıyla bırakılmış mazgal delikleri bulunuyor. Kulelerin çatısı, şist esaslı kayaç malzemelerle örtülmüş. Bizim ülkemizde yükseklerdeki dağ köylerinde de sıkça rastladığımız bir durum bu (Örneğin İzmir Kemalpaşa-Çınardibi köyü)… Katlar arasındaki irtibat ise, asma merdivenler aracılığıyla sağlanıyor. Bu şekilde tehlike anında yukarıdaki katlara çekilerek düşman saldırısının savuşturulması hedeflenmiş olmalı.

Mestia 
Mestia'da Svan kuleleri

Mestia 
Svan kulesi ve yanındaki yaşam mekanları

Mestia 
Ev ile kuleyi bağlayan bölümün altındaki geçit

Mestia 
Gezdiğimiz kuleden bir başka kuleye bakış

Mestia 
Kuleler arasında şirin sokaklar; çoğu turistik tesise dönüştürülmüş.

Taş kulelerin savunma amaçlı olarak ilk kez 7.yy.dan itibaren yapılmaya başlandığı; ama ağırlıklı olarak 10-18 yy.lar arasında bölgedeki yaşam tarzının vazgeçilmez unsurları haline geldikleri tarihi kaynaklarda belirtiliyor. Kulelerin yapımındaki esas neden ise, Svan derebeylerinin aralarındaki çatışmalar ve bunların sonucunda ortaya çıkan kan davaları… Özellikle 15.yy.dan sonra bölgede Gürcü krallarının merkezi otoritesinin zayıfladığı zamanlarda giderek artan iç çatışmalar, bu yapıları gerekli hale getirmiş. Çarlık Rusyası’nın Transkafkasya’da egemenlik oluşturmasıyla bu sürecin sonuna gelinmiş. Kuleler, zamanla hayvanların beslenmesi için gerekli saman v.b. malzemenin konulduğu depolar haline dönüşmüş.

Mestia 
Svan kulesinin önden görünümü

Mestia 
Svan kulesinin yandan görünüşü


 Mestia 
Svan kulesinden Mestia'nın görünüşü

Svan kulesi 
Aynı kuleye bir başka cepheden bakış

Genellikle kulenin hemen yanında; barış zamanında insanların yaşadığı machubi adı verilen entegre mekanlar olduğu söylenebilir. Kule, genellikle savaş ve saldırı zamanlarında işlev görmekte. Şimdilerde bu kulelerin yanındaki bazı evler, yeniden düzenlenerek konaklama tesisi haline getirilmiş. Mestia ve Ushguli çevresinde bu savunma kulelerinden en az 200 civarı mevcutmuş. Sadece Mestia’da 30 civarı kule bulunuyor.

Mestia  
Mestia Parkı; yağmurdan sonra...

Mestia  
Mestia'nın mütevazı büyüklüğü ile kıyaslanmayacak derecedeki adliyesi

Mestia Svanetti Müzesi
Mestia'da Svaneti Müzesi; sikkeler
(Ebruli Arşivi)

Svanetti Müzesi
Svaneti Müzesi; boğa figürinleri
(Ebruli Arşivi)


Svaneti Müzesi; toprak ve cam kaplar, süs eşyaları
(Ebruli Arşivi) 

Svaneti Müzesi
Svaneti Müzesi; birsürahi ve tas
(Ebruli Arşivi) 

Svaneti Müzesi
Svaneti Müzesi; ahşap eşyalar
(Ebruli Arşivi) 


Svaneti Müzesi
Eski bir İncil
(Ebruli Arşivi) 

Svaneti Müzesi
Müzik aletleri
(Ebruli Arşivi)

Svaneti Müzesi, şehrin merkezinde yer alan birkaç müzeden biri. 1936 yılında kurulan, 2013 yılında uzun bir restorasyon süreci sonrası yeniden ziyarete açılan müze, Svan toplumundan ve Svaneti’deki kiliselerden toplanan objelerden; İnciller, ikonalar, Ortodoks haçları, Svaneti bölgesinde bulunan toprak kaplar, madeni paralar, muhtelif süs eşyaları gibi arkeolojik, Svan halkının tarihsel arka planını yansıtan ahşap sandık ve divan, giysi, silah ve zırh gibi etnografik malzemelerden oluşan zengin bir koleksiyonu barındırıyor. Müze, Mestia’nın Svan kulelerine nazır bir konumda ve şehir merkezinden yürüme mesafesindeki bir uzaklıkta bulunuyor.

Mazeri Vadisi 
Mazeri Vadisi'ne girerken...

 
Shdugra Şelalesi patikalarında...

Shdugra ya da Mazeri Şelalesi(1)

Mestia çevresinde en uzun yürüyüşümüzü Mazeri ya da Shdugra Şelalesi’ne gerçekleştirdik. Sabah Mestia’dan minibüslerle Zugdidi yönünde yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolculuk sonrası, bizi görkemli Shdugra Şelalesi’nin hemen yakınlarına dek götürecek Dolora Vadisi’ne doğru saptık. Vadinin tabanında, saptığımız kavşak yakınlarında Enguri’ye karışan Dolora ırmağı akmaktaydı. Vadinin girişinden itibaren Becho idari bölgesine girmiştik. Minibüslerle Becho’dan Mazeri Vadisi’ne dek ilerledik. Şelaleye giden iki yol vardı. Yollardan biri Dolora ırmağının sağ kıyısını takip etmekteydi. Ancak rehberimizin verdiği bilgiye göre delişmen Dolora’nın akışına dayanamayan vadinin ilerisindeki köprü yıkılmıştı. Bu nedenle diğer yolu; Mazeri köyünün başlangıcındaki Dolora ırmağının sol kıyısı boyunca devam eden işaretli patikayı kullandık.

Yolun başındayız.

Grand Hotel Ushba 
Grand Hotel Ushba'nın önünden geçtik.

Dolora
Dolora'nın üstünden geçtik.

Aziz Mikael
Aziz Mikael'e adanmış bir kır şapeli

Beyaz renkli çan çiçekleri

Pembe dağ karanfilleri

Köyün girişinde Ushba adını taşıyan bir konaklama tesisi vardı. Minibüsler bizi bu noktada bıraktılar. Otelin önünden geçerek Dolora’yı aşan köprüye ulaştık. Altımızdan çılgınca akan Dolora’yı bir süre seyrettikten sonra, sağa dönerek suyun kıyısı boyunca yürümeye başladık. Birkaç çiftlik evi, kullanıma açık bir maden suyu kuyusu ve Aziz Mikael’e adanmış küçük bir kır şapelinin yanından geçtik. Biraz sonra Dolora ırmağını besleyen yan kollardan biri çıktı karşımıza. Derme çatma köprüyü su götürmüştü. Sürekli yatağı değişmekte olan akarsuyun ve kollarının bu dinamik davranışı, rotamızda ormanın içine doğru yönelen küçük bir sapmaya neden oldu. Bir süre sonra dağcıların kamp kurduğu, aynı zamanda küçük bir kafeteryanın da bulunduğu dinlenme alanına geldik. Ama ortalarda kimsecikler yoktu. Yürüyüşe devam ettik. İçinden geçmekte olduğumuz Mazeri vadisinin ufka bakan derinliklerine doğru; sisler altında Ushba dağ silsilesinin ve onun komşuluğundaki daha alçak tepelerden aşağılara doğru dökülmekte olan Shdugra Şelalesi’nin hayali görünmekteydi sanki.

 
Mazeri'den Dolora'nın yukarı kodlarına doğru baktık. Shdugra Şelalesi'nin hayali vardı sanki.

Mazeri Vadisi
Mazeri Vadisi'nden bir görünüm

Sığır kuyrukları

Dolora'nın dolu dizgin akışı; önde çan çiçekleri, arkada sisli dağlar...

 
Boz bulanık akan, yatağına sığmayıp taşan delişmen Dolora'nın kıyısı boyunca yürüdük. Çünkü patikayı yutmuştu Dolora.

 
Yürüdüğümüz patika

haseki küpeleri 
Yine haseki küpeleri

 
Ormanın içinden giderken birden karşımıza Dolora'ya karışan dereler çıktı.

 
Saygı duyulası dev ladinlerin yanından geçtik.

Eğrelti otları ve mor çan çiçekleri

 
Ebruli gezginleri sık ormanda yürürken...

 
Şelaleye yaklaştığımızı hissettiğimiz anlardı.

Shdugra Şelalesi 
Shdugra Şelalesi'ni uzaktan ilk gördüğümüz an... 

Bir süre sonra sık çam ağaçlarıyla kaplı bir ormana doğru yönelen ve yaklaşık 200 metre uzunluğunda oldukça dik bir rampaya geldik. Rampanın bitiminde ise ladin, köknar ve diğer çam türleriyle kaplı bir ormanın içinden ilerleyen mükemmel bir patikaya ulaşmıştık. Yol boyunca gördüğümüz eflatun-beyaz karışımı renkleriyle göz alıcı haseki küpeleri, pespembe dağ karanfilleri, beyaz ve mor renkli çan çiçekleri, sapsarı çiçekleriyle buraya özgü bir tür sığır kuyrukları, turna gagaları, ban otlarıyla kaplı inanılmaz güzellikteki florasıyla Mazeri Vadisi’nin içinden geçtik. Dolora ırmağı hemen sağımızdaki vadinin dibinde çılgınca akmaktaydı. Bir süre sonra göğe doğru uzanan benzersiz güzellikteki ladinleri seyrederek, patikanın en yüksek noktasına ulaştık. Ağaçların arasından Usbha’nın uzantıları olan sıra dağların bir kısmı ve onların üzerinden aşağılara doğru dökülmekte olan Shdugra Şelalesi göründü. Yeniden Dolora ırmağının aktığı seviyeye doğru alçalan patika, bizi; ırmağın karşı yakasına geçirecek olan büyük kütüklerden oluşma bir tahta köprüye ulaştırdı. İnsanın içine ürpertecek denli hızla ve boz bulanık akmakta olan Dolora’yı geçişimiz, adrenalin yüklü harika bir duyguydu. Irmağın karşı kıyısına ulaştığımız noktadan itibaren yeniden ormanın içinde hafif bir rampaya vurduk. Biraz ilerde Rus sınırından önceki son Gürcistan sınır karakolu vardı. Burada; çadırlar ve barakalarla oluşturulmuş derme çatma karakolda görev yapan Gürcü askerler ve karakolun ikmalini yapmak için kullandıkları 5-6 tane atla karşılaştık. Atlar, insanlarla o kadar yüz göz olmuşlardı ki; ellerindeki yiyecekleri almaya yeltenecek kadar cesaret sahibiydiler. Sevdik, besledik ve yaklaşık 500 metre uzaklıktaki şelaleye bizi götürecek son derece dik bir başka rampaya doğru ilerledik.

Dolora 
Deli akardı Dolora aşağılarda...

 
Dolora'yı aşağıdaki tahta köprüyü kullanarak geçtik.

 Shdugra Şelalesi
Tarifsiz güzellik; sağda Shdugra Şelalesi

Shdugra Şelalesi'ne doğru son dinlenme anı; Rus sınırından önce son sınır karakolundaki atların gezginlerle muhabbeti

Gürcü sınır karakolunda dinlenme anında atlarla dostluğumuz

 
 Şelale yolunda rastladık.

 
Bir de bunlara; ama ismini bilemedik.

 
Son tırmanış...

 
 Ban otları

Shdugra Şelalesi 
Shdugra Şelalesi 

Shdugra Şelalesi 
 en büyüğü...

Mazeri Vadisi 
Şelaleden Mazeri Vadisi'ne bakış

Ban otları 
Ban otları

Shdugra Şelalesi 
Shdugra Şelalesi'ne bir başka açıdan bakış

Aşağılardaki nemli ve sıcak hava, yükseldikçe yerini insanın içini ürperten, oldukça serin bir havaya terk etti. Şelale yaklaşıkça büyüdü; yüzlerce metre yukarılardan dökülen suyun rüzgârla ve yer çekimi ivmesinin etkisi altında yere büyük bir şiddetle dökülüşü ve sağa sola savruluşu o kadar etkileyiciydi ki sanki şiddetli bir sağanağın altındaydık.

 
Ushba'ya doğru bakış

Shdugra Şelalesi  
Ebruli gezginleri, Shdugra Şelalesi hatırası...

Shdugra Şelalesi 
Shdugra Şelalesi'nin fotoğraflarını çekmeye doyamadık.

 
Dönüş yolunda... 

Önümüzde uzanan düzlükler, Mazeri Vadisi, yola çıktığımız köyün hayal meyal görünen evleri hepsi şimdi çok uzaklardaydı. Yola çıktığımızdan beri neredeyse 9 km kadar yürümüştük. Bir süre soluklanıp yemyeşil vadiyi ve onun hemen kıyısında göğe doğru yükselen dağları doya doya seyrettik. İçlerinde Türk grupların da yer aldığı yüzlerce gezginin şelaleye doğru dağdaki daracık patikada oluşturduğu yoğun trafik ise görülmeye değerdi.

 
Bir dere geçiş projesi üstünde çalışan Ebruli gezginleri

 
Dolora'nın kolları önümüzü kesti.

 
Aaa; patika bitti.

 
Dolora'nın kıyısı boyunca bir süre yürüdük.

 
Orkideler 

 
Güzelim mavi çiçekler

 
Dönüş yolunda ardımızda bıraktığımız sisli dağlar

 
Bir bahçenin çiti bizi nerelere aldı götürdü.

 
Ushba'nın vedası

Dolora
Dolora; bir daha gelir miyiz sana acaba?

Sabah kapalı bir göğe uyandığımız günde, Mazeri Vadisi’nde sisli dağlara doğru yürürken, hep bir yağmur olasılığı vardı; bazen biraz üstümüze çilemiş olsa da, suyun en fazlasıyla; hem de gönüllü olarak, Dolora ırmağı kıyısında; onun kollarını aşarken ve bilhassa Shdugra Şelalesi’nin yanında onu seyrederken hem hal olduk. Ne kadar ıslanmış olsak da bu güzelliğe; Gürcistan’ın bu masalsı coğrafyasının içinde kaygısız ve benzersiz bir gün geçirmeye değdi doğrusu. Akşama doğru yeniden döndüğümüz Mazeri köyünde her şey susmuş, karşımızda sisler arasında bir görünüp bir kaybolan çift başlı ulu Ushba, bizi Mestia’ya uğurlar gibiydi.

(DEVAM EDECEK)

Dipnotlar:

(1)     Yerel yerleşim ve topografik isimler konusunda şu adreslerden yararlanılmıştır. Bkz. http://www.caucasus-trekking.com/regions/svaneti, http://www.svanetitrekking.ge/eng/where.htm ve https://georgiastartshere.com/top-12-things-to-do-in-svaneti/
(2)    Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında, gezi sırasında İ. Fidanoğlu/N. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder