SVANLARIN YURDU MASALSI MESTİA’DA…
(BÜYÜK KAFKAS
DAĞLARI’NIN ETEĞİNDE; ŞELALELER, BUZULLAR, DELİŞMEN IRMAKLAR, ORTAÇAĞ SAVUNMA
KULELERİ)
(3.BÖLÜM)
9-16 Temmuz 2018
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Kimileri Moğolların diz
çöktüremediği halk olarak isimlendiriyor onları. Kimisi ise; sert ve savaşçı
mizaçlarıyla, bugüne dek ulaşabilmiş 200 civarındaki Ortaçağ’ın mirası dev
savunma kulelerinde vücut bulup kan davalarına dek uzanan gelenekçi sosyal
hayatlarıyla özgünlüklerinden dem vuruyor. Kimisi de Kuzey ve Güney Kafkasya
cümlelerinin ara kesitinde yer alan bir hırçın coğrafyanın kaderi olarak; hem
hepsinden izler taşıyan, ama hepsinden de farklıymış gibi duran dilleri ve
tabiatlarıyla öne çıkarıyor.
Hatsvali'ye çıkan teleferikten Mestia kasabasının görünümü
Ushguli'de Shara Dağı'na doğru
Mestia ve çevresi; gezdiğimiz coğrafya...
(Google Earth'de işaretlenmiştir.)
Mestia ve çevresi; gezdiğimiz coğrafya...
(Google Earth'de işaretlenmiştir.)
Svanlar’dan ve onların güzel ve benzersiz yurdu Svaneti’den söz ediyoruz. Önüne ne
çıkarsa sürükleyerek, derin vadilerden aşağılara doğru köpüre köpüre ve çılgınca
akan ırmakları, başından eksik olmayan bembeyaz örtüleri ve 5000’lik
zirveleriyle görkemli Büyük Kafkas
Dağları, uzaktan bakıldığında dağların arasındaki pastoral vadilerde
yükselen Ortaçağ’ın masalsı savunma kuleleri, yazılı olmayan dilleri, Svan tuzu olarak anılan kompozit
baharatlarıyla zenginleştirilmiş özgün mutfağı, mütevazı, konuksever ve oldukça
naif insanlarıyla Svaneti,
Gürcistan’da özel bir coğrafya olarak öne çıkıyor. Bizim Svaneti’de 5 günümüzü geçirdiğimiz Mestia ise, Yukarı Svaneti’nin
merkezi konumunda, çevresini saran yüksek zirveli dağların arasında 1500 metre
yüksekliğindeki bir yaylada konumlanmış en önemli yerleşimi. Yaklaşık 3000-3500
kişinin yaşadığı küçük bir yer aslında. Ancak, dağcılık ve dağ yürüyüşleri ile
öne çıkan bir turizm faaliyetinin Gürcistan’ın kuzeyindeki en önemli
merkezlerinden biri Mestia. Bu
anlamda her yıl oldukça fazla sayıda yabancı ve yerli turist çekiyor. Biz de bu
yaz onlardan biriydik Mestia’da…
Ushguli'nin Svan Kuleleri
Chalaadi Buzulu'ndan gelen Mestiachala ırmağının sol kolu
Svaneti yolunda
Kutaisi’ye Batum
üzerinden gelirken iki şehri birbirine bağlayan güneydeki yolu kullanmış, Samtredia üzerinden Kutaisi’ye ulaşmıştık. Svaneti’ye
ulaşmak için ise, bu kez Kutaisi’yi Khoni ve Senaki kasabaları üzerinden ağırlıklı olarak Megrellerin yaşadığı Samegrelo
bölgesinin merkezi kabul edilen Zugdidi’ye
bağlayan karayolunu kullandık. Senaki’yi
Karadeniz kıyısındaki liman kenti Poti’ye
bağlayan yoldan ayrılarak Zugdidi’ye
yöneldik. Zugdidi, 19.yy.da bu bölgelerin
en güçlü ailelerinden Dadiani’lerin
sarayına ev sahipliği yapmış. Bugün de aynı saray, kentin en önemli ziyaret
mekânlarından biri olarak ayakta duruyor. Dönüşte ziyaret etmek üzere kuzeye
doğru tırmanmaya başlıyoruz artık. Zugdidi,
deniz seviyesinden yaklaşık 150 metre yüksekliğinde… Ama Enguri Barajı ve baraj gölünün bulunduğu düzleme doğru
tırmandığımızda yükseklik 800 metrelere ulaşıyor.
Megrellerin vatanı Zugdidi'deki Dadiani Sarayı
Enguri baraj gölü
Enguri ile kucaklaştığımızda baraj gölünün rengi, yeşile çalan
derin maviydi. Delişmen Enguri Irmağı’nın
derin vadiler boyunca uzanan yatağında; Büyük Kafkas Dağları’ndan çılgınca akarak ve önüne ne kattıysa her şeyi
milyarlarca ve milyarlarca su zerreciğinin sırtına yükleyerek büründüğü boz
bulanık halinden eser bile kalmamıştı. Yukarılardan taşıyıp getirdiği büyük
ağaç gövdeleri ve kütükler, genişleyen baraj gölünün içinde; kıyı çizgisinin
kıvrımlarında saklı büklere sığınmıştı sanki.
Enguri baraj gölü
Yukarı Svaneti haritası; Mestia turizm tanıtma merkezinden...
Yol boyunca bazen
solumuzdan bazen sağımızdan akan Enguri’den
hiç ayrılmadık. Zaman zaman fazla büyük olmasa da köylerin içinden ya da
yakınından geçtik. Nodashi
yakınlarında rakım 1000 metreyi geçmişti. Yola devam ettik. Bitmek bilmeyen
virajlarla devam eden yolda yer yer çılgın Enguri’nin
yaptığı tahribatların onarımlarıyla uğraşan iş makineleri ve ekipler vardı. Tsalanari ve Kartvani köylerini geçerken 1400 metrelere ulaşmıştık bile. Latali civarında Ortaçağ’dan kalma ilk
savunma kulelerini gördük. Vakit akşama dayanmış, derin vadide güneş çoktan
kaybolmuştu. Önümüzdeki günlerde; tam bir günümüzü dolduracak Mazeri ya da Becho Şelalesi’nden gelen Dolora
Irmağı’nın oyduğu vadiyi aşarak Mestia’ya
doğru ilerledik. Biraz ileride; Mestia,
Ushba’nın, Tetnuldi’nin, Shara’nın
derin karanlığında, uzaktan göz kırpan loş ışıklar içindeydi. Hele ona doğru
yaklaşırken, bir sisli hayalin içinden göklerdeki karanlığa doğru yükselen Mestia Kuleleri’nin titreşen gölgeleri;
hepsi ne kadar masalsı idi. Svaneti’nin
kalbi Mestia’ya bir gece vakti yorgun
argın, ama merakla girdik.
Enguri'nin kollarından birinin üstünden geçerken rastladığımız Mestia girişindeki Svan kulelerinden biri
Köprünün altındaki derin vadiden akan Enguri'nin kollarından biri; arka planda Mestia'nın Svan kuleleri
Mestia'da kaldığımız otelin sokağı; Old Seti
Mestia’da ilk sabah
Mestia, dağlar arasına sıkışmış küçücük bir kasaba görünümünde.
Ortasındaki parkın ve devlet binalarının iki yanında uzanan iki caddenin
çevresine yayılmış, çoğu konaklama amaçlı otel ya da “hostel”ların oluşturduğu yapı topluluğundan ibaret kasabanın kuzey
çıkışında kentin Tiflis ve Kutaisi ile hava ulaşımını sağlayan Kraliçe Tamar Havaalanı bulunuyor.
Yaklaşık 1500 metre yükseklikteki bir vadi tabanında kurulmuş Mestia’nın bir de Kraliçe Tamara’nın modernize edilmiş çizgilerle tasarlandığı
bronzdan bir heykelinin bulunduğu meydanı var. Kasabanın boyutları ile
kıyaslanamayacak büyüklükteki Adalet
Sarayı ise ayrıca dikkat çekici. Ortaçağ’a uzanan feodal beylerin
kavgalarıyla vücut bulmuş savunma kulelerinin duvarlarında saklı; Svanların kan davası hikâyeleriyle yüklü
kriminal tarihi, bunda ne kadar etkili olmuştur bilemiyoruz. Ancak bugün dahi
şehrin merkezindeki polis ve adliye binalarının büyüklüğü ile dikkat çeken bu
durum, aslında içinde geçirdiğimiz son derece barışçıl ve eğlenceli 5 gün ile
pek de kıyaslanası değil.
Mestia'da Sovyet döneminden kalma bir kamyonetin hayata döndürülüşü; arkada Svan kulesi
Sabah çok erken doğdu
güneş. Pırıl pırıl bir havayla birlikte, tatlı bir serinlik karşıladı bizi
dışarıda. Bugün topografyası gibi haşin ve onurlu Svanların yurdunda Shara Dağı’na
doğru yürüyeceğiz. Hedefte Avrupa’nın sürekli yaşanan en yüksekteki köyü (yaklaşık
2060-2200 metre) olarak bilinen ve aynı zaman da UNESCO Dünya Kültür Mirası
Listesi’nde yer alan Ushguli var. Ushguli, Mestia’ya dağ yürüyüşü için gelen turistlerin en önemli hedef
noktalarından biri. Buraya ya etaplar şeklinde düzenlenmiş yürüyüş rotalarıyla
erişmek ya da bizim gibi dar zamanda çok yere uğramak isteyenler için 4 çeker
cip ya da minibüslerle yaklaşık üç saatlik bir yolculukla ulaşmak mümkün.
Mestia'da Svan kuleleri
Ushguli'ye giderken Mestia Vadisi'nde Ushba ile ilk tanışma anı
Ushguli yolunda rastladığımız köylerden biri
Avrupa’nın en yüksek köyü; Usghuli
Bu sabah Ushguli’ye gitmek üzere araziye uygun
araçlarla erken vakitte Mestia’dan
ayrıldık. Bir süre sonra Mestia’nın da yer aldığı vadide bulunan
Kraliçe Tamar Havaalanı’na gelmeden
doğuya doğru kıvrılan bir derin vadiye girdik. Dağlar arasından kıvrılarak
yükselen ve en az onun kadar coşkun akan Enguri’nin
kolları boyunca ilerleyen yol, bizi zaman zaman Svanların yüksek dağlar arasında kalmış küçük köylerinin
yakınlarına taşıdı. Birbirini gören konumda ve 1500 metrelerin üzerindeki
düzlüklere ya da yamaçlara kurulu Tsivirmi,
Bogreshi ve Zebani bu köylerden ilk üçüydü. Hepsi de Svaneti’nin karakteristik Ortaçağ kuleleriyle bu hırçın ve ıssız
topografyanın ortasında yapayalnız gibiydiler sanki. Yol, zaman zaman akarsuyun
taşkınları nedeniyle tahribata uğramıştı. Yılın altı ayı boyunca Mestia’ya ve dünyaya kapanan bu yollar
nedeniyle, Ushguli ve çevresindeki
köylere kara yolu ile ulaşmak neredeyse imkânsızdı. Ipari köyü çıkışından başlayarak yer yer yolun tahkim edildiğini,
bu amaçla harıl harıl iş makinelerinin çalıştığını gördük. İnsanla doğa
arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadele sürüp gidiyordu.
Ushguli'ye doğru Murkmeli yerleşimi
Ushguli Vadisi'nin girişinde bizi inekler karşıladı.
Ushguli'yi oluşturan köylerden biri daha; Chazhashi
Shara Dağı ve bir Svan kulesinin dibinde Lamaria Kilisesi
5068 metrelik; her zaman
karlarla kaplı, bembeyaz zirvesiyle ulu Shara
Dağı’nın eteklerine dek uzanan bir vadinin içine konumlanmış Ushguli, Avrupa’nın sürekli yaşanılan en
yüksekteki yerleşimi olarak kabul ediliyor. Birbirine yakın konumda 5 küçük
köyden oluşan Ushguli, aslında
yaklaşık 250 civarında Svanın yaşadığı, 2000 yıl gerilere giden uzak geçmişi,
Ortaçağ’dan kalma savunma kuleleri, 12.yy.dan kalma Hıristiyan Ortodoks
kiliseleri, özgün Svan kültürü ve Shara Dağı’nın eteklerine dek uzanan;
endemik bitki türleri ve onların çiçekleriyle bezenmiş yemyeşil çayırlarıyla Svaneti bölgesinde özel bir yere sahip
bulunuyor.
Chazhashi'de yorgun Svan kuleleri; bugün genellikle depolama amaçlı kullanılıyor.
Ushguli'den Shara Dağı'na doğru yürürken su kıyısındaki inekler
Ushguli'nin yemyeşil çayırları
Ushguli'de Ebruli gezginleri, küçücük bir derenin kıyısında...
(Ebruli Arşivi)
Ushguli vadilerinde; dağcıların işaretleri
Mestia’dan yaklaşık 45 km.lik bir uzaklıkta bulunan Ushguli’ye yaklaşırken bizi yola ve
çayırlara yayılmış onlarca inek karşıladı. Manzara bu açıdan da Doğu Karadeniz
yaylalarını andırıyordu. Ama yine de kesinlikle daha özgün bir coğrafyadaydık.
Hemen altımızda akmakta olan ırmağın karşı kıyısında Murkmeli ve Chazhashi
ismiyle anılan iki küçük yerleşim vardı. Her iki köyde de en dikkat çekici
yapılar, yorgun Svan kuleleri ve birer kilisesi idi. Bu kulelerin 7.yy.dan
başlayarak, ağırlıklı şekilde kendi aralarındaki çatışmalarda kullanıldığı
belirtiliyor. Bu anlaşmazlıkların aileler arasında çoğu zaman kan davalarına
kadar giden derin yarılmalara neden olduğu ve bu geleneğin 20.yy.ın başlarına
dek Svaneti bölgesinde izlerinin
sürdüğü de anlatılanlar arasında. Anlaşıldığı kadarıyla Sovyetler Birliği
döneminde bu gelenek etkisini yitirmiş olmalı.
Çan çiçekleri
Ushguli
Ushguli'nin merkezinde yer alan iki Svan kulesi sırt sırta vermiş gibiydi.
Ushguli sokaklarında...
Ushguli'deki müze evlerden biri; aynı zaman da hostel...
Üzerinde yer alan simgeleriyle ve tarihiyle binanın Sovyet döneminden kaldığı besbelli.
Ushguli’nin merkezi diyebileceğimiz yerleşim biraz daha ilerde yer
alıyor. Köydeki kulelerin yoğunluğu burada daha fazla… Kulelerin arasına
sıkışmış daracık sokaklardan yürüyerek köyü dolaşıyoruz. Ushguli’de; bir tanesi köyün doğu yönünde ve oldukça dışında olmak
üzere üç tane kilise var. Kiliselerin geçmişi oldukça eski; kuruluşları 12.yy.a
kadar uzanıyor. Köyün uzağında yer alan kilise; Lamaria adını taşıyor ve Meryem
Ana’ya adanmış. Köyde ayrıca küçük bir etnografya müzesi, konaklama için ev
tipi pansiyonlar ve birkaç restoran bulunmakta.
Bir Ushguli ineği ile yoldaşlığımız
Köydeki kiliselerden biri; 12.yy.dan kalma Pusdiis Şapeli
Lamaria Kilisesi; arkada 5068 metrelik Shara Dağı
(Ebruli Arşivi)
Ushguli’den Shara’nın
eteklerine dek uzanan çayırlara doğru yürüyoruz. Shara’dan beslenen ırmağın üstündeki derme çatma köprülerden arada
bir karşıya geçiyoruz. Bu bölgedeki bitki örtüsünün çeşitliliği baş döndürücü
düzeyde… Orkideler, ada çayları, mor renkli iri çan çiçekleri, bembeyaz çiçekleriyle
heracleum’lar, papatyagillerin farklı türleri; aslan dişi ve karahindiba, sinir
otları, turnagagaları (geranium cinereum),
pembe ve eflatun renkli iri çiçekleriyle göz alıcı hibiscus’lar, pembe renkli
bir topu andıran uyuz otları, yaban gülleri ve daha niceleri…
Ushguli orkideleri
Turnagagaları
Heracleum'lar
Ushguli florasından örnekler
Ada çayları
Papatyagillerden...
Sinir otları
Uyuz otları
bir başka orkide türü daha...
Suyun sesi, çiçeklerin
söyleyebildikleri, bizim anlayabildiklerimiz ve benzersiz bir doğanın içinde yürüyerek,
Shara Dağı’na tırmanan dağcıların
kamp kurdukları alana dek ilerledik. Hiç farkında olmadan oldukça düz ve
yürümesi kolay bir parkurda Ushguli’den
yaklaşık 5 km kadar uzaklaşmıştık bile. 2000 metrelerde olmamıza rağmen hava
sıcaklığı ve nem oldukça yüksekti. Kamp alanında armut gazozuyla serinleme
zamanı gelmişti. Dinlenme anında Shara
Dağı’nı hayranlıkla seyrettik. Önümüzden atların sırtında turistler, gelip
dağa doğru ilerlediler. Dağın yukarılarında bulunan büyük buzul kütlesi
dağcılar için ayrı bir çekim merkeziydi. Bizim için artık Ushguli’ye dönme vakti gelmişti. Hedef, köyün merkezindeki
restoranlardan birinde karnımızı doyurmaktı. Bugünkü nasibimize Svanların meşhur baharat karışımı Svan tuzu ile çeşnilendirilmiş; bir tür
etli pide olan kubdari düştü.
Eşlikçisi ise, buz gibi yerel Gürcü birasıydı.
Ushguli'den Shara Dağı'na doğru...
Ushguli'ye dönerken...
Dönüş yolunda rastladığımız yaban gülleri (Kuş burnu ya da rosa canina'lar)
Köyün içinde rastladığımız ahududuyu andıran meyveleriyle ismini bilemediğimiz bir bitki
Dönüş yolunda önümüze çıkan bir kelebek kolonisi; yerlerde yüzlerce kelebek var.
Ushguli çayırları
Yemek sonrasında Mestia’ya dönüş için önümüzde yaklaşık 3
saatlik bir yol vardı. Yolda ağaçların içine gizlenmiş günün son sürprizi;
küçük ama son derece güzel bir göle uğradık. Çevresindeki sırtlardan
topladığımız yaban çilekleri ise, günün kapanış armağanıydı sanki. Göl
kıyısındaki güzelliği yudumlarken, küçücük, ama son derece lezzetli yaban
çileklerinin tadına baktık. Vakit akşama yaklaşırken, ağaçların sudaki
yansımaları ve ışığın mükemmelliği karşısında hayranlığımız bir kat daha artmıştı.
Her ne kadar günün yorgunluğu çökse de üstümüze, bugün gördüklerimiz bize yeterdi.
Mestia'ya dönerken akşama doğru uğradığımız küçük gölet
Göl yakınlarında haseki küpeleri
Yaban çilekleri
Gölet kıyısında Ebruli gezginleri
(Ebruli arşivi)
Chalaadi Buzulu
Mestia’da ikinci günümüz… Bugünkü hedefimizde Kafkaslar’ın
çift tepeli efsanevi dağı Ushba’nın doğu
eteklerinde yer alan Chalaadi Buzulu var. Mestia yakınlarında Enguri’ye karışan Mestiachala ırmağının bir kolu üzerinden ulaşılan Chalaadi Buzulu, bölgedeki önemli
yürüyüş rotalarından birini oluşturuyor. Havaalanını geçtikten sonra halen bir
Türk inşaat şirketinin de içinde yer aldığı bir konsorsiyum tarafından yüklenilen
hidroelektrik santrali inşaatının sürdürüldüğü noktada ırmak iki kola
ayrılıyor. Burada Mestiachala
ırmağının sağdaki kolunu karşıdan karşıya aşan bir asma köprü ve hemen
yakınlarında küçük bir kafeterya bulunuyor. Burası aynı zamanda Rus sınırına
çok yakında yer aldığımız için bir sınır karakolu işlevi de görmekte. Bunu
çevrede dolaşan Gürcü askerlerinden anlıyoruz.
Mestiachala ırmağının üzerinde sürdürülen HES inşaatı
Mestiachala'nın sol kolu
Ebruli gezginleri orman içindeki patikanın başında...
Orman içinde rastladığımız şirin bir ladin fidanı
Irmağın sağdaki kolu Rus
sınırına ve kuzeye doğru ilerlerken, soldaki diğer kolu ise kuzey batıya ve
çift tepeli efsanevi Usbha Dağı’nın
doğu eteklerindeki Chalaadi Buzulu’na
doğru yöneliyor. Köprüyü geçtikten sonra bizi çam ağaçlarıyla kaplı sık bir
ormana yönlendiren işaretler, buzula dek rotamız boyunca varlığını sürdürdü.
Irmak kıyısına yönelen orman içindeki patika
Chalaadi Buzulu'na doğru; solumuzda Mestiachala'nın sol kolu...
Chalaadi yolunda orkidelerle selamlaştık.
Chalaadi'nin sarı çiçekleri
Bir süre birkaç yüz
metrelik bir tepeye tırmanış şeklinde başlayan yürüyüşümüz, düzgün bir patikayı
takiben önce batıya ve daha sonra da Chalaadi
Buzulu’na kadar bize eşlik edecek ırmağın soldaki kolunun kıyısına dek devam
etti. Kulaklarımızı sağır edecek denli yüksek bir ses perdesinden akışını
sürdüren ırmağın önünde ne durabilirdi ki? Zaten bu aşındırma potansiyeli
nedeniyle, akarsuyun kıyı çizgisi sürekli değişmekteydi. Irmağın aşağılarda
elektrik enerjisine dönüşecek bu korkunç gücü, izleyenin başını döndürecek
düzeydeydi.
Mestiachala akarken...
Buzula doğru içinden geçtiğimiz huş ağaçlarından oluşan ormanlık alan ve patika
Chalaadi Buzulu yakınlarındayız.
Buzula yaklaşma telaşı
Irmak kıyısından kuzeye
yönelen yürüyüş rotamızda artık bize huş ağaçları eşlik etmeye başladı. Zaman
zaman ırmağın akış dinamikleri nedeniyle yön ve yer değiştiren patika kesikliğe
uğrasa da; bir süre sonra yeniden ortaya çıkarak, ağaçlar altından buzula doğru
yöneldi.
Chalaadi Buzulu'ndan Mestia'ya doğru akan Mestiachala'nın sol kolu
Chalaadi'de yara otu (prunella vulgaris); ballıbabagillerden...
Ağaçların bittiği hattan
itibaren; yürümesi zor, dev büyüklükte kayaların üstünde ilerlemek gerekiyordu.
Yürüyenin dikkatini ve direncini gerektiren bu bölüm, fazla uzun olmamakla
birlikte parkurun geri kalan bölümüne göre nispeten daha zorluydu. Ağaçların
arasından çıktıktan sonra, artık buzul ve Ushba
Dağı’nın doğu yamaçları tamamen karşımızda belirdi. Buradan itibaren
kayaların üzerinde yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüş sonrası buzulun dibine kadar
ulaşabildik. Sıcak ve nemli bir havada gerçekleşen yürüyüş sonrası yapılacak
yegâne eylem, buzulun dibindeki serinliği hissederek, eriyip düşen buz ve
toprak kütlelerinin dansını izlemekten ibaretti.
Chalaadi'nin büyüsü; bizi kendine çekti. Karşımızda buzulun toprakla hemhal olmuş hali...
Chalaadi Buzulu; erirken...
Chalaadi Buzulu'ndan bir görünüm
Arkamız Mestia; Ushba Dağı'nın doğu yamacının altındayız.
1800 metrelik bir
yükseklikte; Usbha Dağı’nın doğu
eteklerinde bu doğa harikasını heyecanla izlerken, düzensiz aralıklarla
yukarıdan yuvarlanıp gelen taş ve toprak parçalarının belli bir risk taşıdığını;
bu nedenle buzula çok fazla yaklaşmamak gerektiğini de ayrıca belirtmek gerek.
Mümkün olduğunca tehlikeden azade, iri bir kaya düzleminin üstüne oturarak bu
doğa harikasını dakikalarca izlemek ise, ayrı bir keyifti doğrusu. Svaneti ülkesinde Chalaadi Buzulu da, bizim için artık bir bilinmez hedef olmaktan
çıkmıştı. Şimdi Mestia’ya; şehir
merkezine yeniden dönme zamanıydı. Çağıldayan ırmağın kıyısından geçerek
yeniden ormana girdik ve aynı yolu izleyerek yürüyüşe başladığımız köprübaşına
ulaşmak için, yaklaşık 1,5 saat yürüdük. Vardığımız noktada yapılacak en önemli
iş ise; derme çatma kafeteryada kısa bir süre de olsa soluklanmak ve bu esnada Gürcülerin
meşhur armut gazozuyla 1600 metre rakımda serinlemekti.
Chalaadi'ye elveda...
Mestiachala'nın sol kolu üzerindeki asma köprü; yürüyüşe başladığımız noktadayız yine...
Mestia'ya dönüş yolunda...
Mestia’da dolaşırken
Mestia’da; şehir merkezinde bir yandan turizme katkı sağlayacak
yeni konaklama tesislerinin inşa faaliyetleri sürerken, bir yandan da turizmin
merkezinde olduğu gündelik hayat akıp gitmekte. Oteller bir dolup bir
boşalıyor; sabahları, cipler ya da 4-çeker minibüsler, yüklendikleri yeni
yolcularıyla konaklama tesislerinin önünden çevredeki engebeli dağların çekim
merkezlerine doğru birer birer yollara dökülüyorlar. Kısacası sabah ve akşam
bir hareket var kasabada… Şehrin ana aksı diyebileceğimiz Zugdidi’den gelip Tamar
Havaalanı yönüne doğru devam eden ve yerleşimi neredeyse tam ikiye bölen
yol boyunca hediyelik eşya satan birkaç dükkân, bir pastane, restoran ve
kafeteryalar var. Parkın karşısında yer alan ve her akşam Svan halk danslarından örneklerin sunulduğu Laila (ismini bölgedeki 4008 metre yüksekliğindeki bir dağdan ve
üzerindeki buzuldan alıyor) isimli bar bunların en revaçta olanı… Akşamları bu
mekânda uygun bir yere konumlanmak, Mestia’ya
gelen ziyaretçilerin en mahir oldukları meselelerden biri olmuş. Gecenin
ilerleyen zamanlarında müziğin ve muhabbetin ritmini biraz daha ateşleyecek bir
vesile de Gürcülerin milli içkisi çaça...
Şarap yapımında kullanılan üzümün sıkıldıktan sonra arta kalan posasından damıtma
yoluyla elde edilen çaça,
Meksikalıların tekilası gibi son derece sert ve küçük kadehlerle içiliyor. Ama
arka arkaya yuvarlanan kadehlerin gecenin ilerleyen vaktinde içeni neye
çevirdiği ise pek tartışmalı bir konu…
Mestia'da kaldığımız otel; Old Seti; gezginler Ushguli'ye doğru yola çıkarken...
Mestia merkezi; şehrin ana aksı
Bu caddede yer alan bir tandır fırını
Kasabanın meydanı
Gürcülerin Altın Çağı'nın mimarı olarak bilinen Kraliçe Tamar'ın Mestia Meydanı'ndaki heykeli
Şehrin içindeki Svan kulelerinden biri
Mestia'da çaça akşamı
(Ebruli Arşivi)
Mestia'da Svan dansları
Çok sesli korodan dağların ezgilerine bir örnek...
Mestia’nın merkezinden doğuya ve batıya doğru (ana aksın iki
yanına doğru) uzaklaştıkça kasabanın geleneksel yapıları ağırlık kazanıyor.
Elbette bunların içinde en göze çarpanlar, Ortaçağ’dan kalma Svan Kuleleri… Bu kulelerden bazıları
müze olarak düzenlenmiş, bazıları ise depo olarak kullanılıyor. Taş malzemeden
yapılmış kuleler, 5-6 katlı apartman yüksekliğinde (yaklaşık 25-30 metre) kabul
edilebilir. Her katında gözetleme pencereleri ve düşmana karşı ateş etmek
amacıyla bırakılmış mazgal delikleri bulunuyor. Kulelerin çatısı, şist esaslı
kayaç malzemelerle örtülmüş. Bizim ülkemizde yükseklerdeki dağ köylerinde de
sıkça rastladığımız bir durum bu (Örneğin İzmir Kemalpaşa-Çınardibi köyü)…
Katlar arasındaki irtibat ise, asma merdivenler aracılığıyla sağlanıyor. Bu
şekilde tehlike anında yukarıdaki katlara çekilerek düşman saldırısının
savuşturulması hedeflenmiş olmalı.
Mestia'da Svan kuleleri
Svan kulesi ve yanındaki yaşam mekanları
Ev ile kuleyi bağlayan bölümün altındaki geçit
Gezdiğimiz kuleden bir başka kuleye bakış
Kuleler arasında şirin sokaklar; çoğu turistik tesise dönüştürülmüş.
Taş kulelerin savunma
amaçlı olarak ilk kez 7.yy.dan itibaren yapılmaya başlandığı; ama ağırlıklı
olarak 10-18 yy.lar arasında bölgedeki yaşam tarzının vazgeçilmez unsurları
haline geldikleri tarihi kaynaklarda belirtiliyor. Kulelerin yapımındaki esas
neden ise, Svan derebeylerinin
aralarındaki çatışmalar ve bunların sonucunda ortaya çıkan kan davaları…
Özellikle 15.yy.dan sonra bölgede Gürcü krallarının merkezi otoritesinin
zayıfladığı zamanlarda giderek artan iç çatışmalar, bu yapıları gerekli hale
getirmiş. Çarlık Rusyası’nın Transkafkasya’da egemenlik oluşturmasıyla bu
sürecin sonuna gelinmiş. Kuleler, zamanla hayvanların beslenmesi için gerekli
saman v.b. malzemenin konulduğu depolar haline dönüşmüş.
Svan kulesinin önden görünümü
Svan kulesinin yandan görünüşü
Genellikle kulenin hemen
yanında; barış zamanında insanların yaşadığı machubi adı verilen entegre mekanlar olduğu söylenebilir. Kule,
genellikle savaş ve saldırı zamanlarında işlev görmekte. Şimdilerde bu kulelerin
yanındaki bazı evler, yeniden düzenlenerek konaklama tesisi haline getirilmiş. Mestia ve Ushguli çevresinde bu savunma kulelerinden en az 200 civarı
mevcutmuş. Sadece Mestia’da 30 civarı
kule bulunuyor.
Mestia Parkı; yağmurdan sonra...
Mestia'nın mütevazı büyüklüğü ile kıyaslanmayacak derecedeki adliyesi
Mestia'da Svaneti Müzesi; sikkeler
(Ebruli Arşivi)
Svaneti Müzesi; boğa figürinleri
(Ebruli Arşivi)
Svaneti Müzesi; toprak ve cam kaplar, süs eşyaları
(Ebruli Arşivi)
Svaneti Müzesi; birsürahi ve tas
(Ebruli Arşivi)
Svaneti Müzesi; ahşap eşyalar
(Ebruli Arşivi)
Eski bir İncil
(Ebruli Arşivi)
Müzik aletleri
(Ebruli Arşivi)
Svaneti Müzesi, şehrin merkezinde yer alan birkaç müzeden
biri. 1936 yılında kurulan, 2013 yılında uzun bir restorasyon süreci sonrası
yeniden ziyarete açılan müze, Svan
toplumundan ve Svaneti’deki
kiliselerden toplanan objelerden; İnciller, ikonalar, Ortodoks haçları, Svaneti bölgesinde bulunan toprak kaplar,
madeni paralar, muhtelif süs eşyaları gibi arkeolojik, Svan halkının tarihsel arka planını yansıtan ahşap sandık ve divan,
giysi, silah ve zırh gibi etnografik malzemelerden oluşan zengin bir
koleksiyonu barındırıyor. Müze, Mestia’nın
Svan kulelerine nazır bir konumda ve
şehir merkezinden yürüme mesafesindeki bir uzaklıkta bulunuyor.
Mazeri Vadisi'ne girerken...
Shdugra Şelalesi patikalarında...
Shdugra ya da Mazeri Şelalesi(1)
Mestia çevresinde en uzun yürüyüşümüzü Mazeri ya da Shdugra Şelalesi’ne
gerçekleştirdik. Sabah Mestia’dan
minibüslerle Zugdidi yönünde yaklaşık
bir buçuk saatlik bir yolculuk sonrası, bizi görkemli Shdugra Şelalesi’nin hemen yakınlarına dek götürecek Dolora Vadisi’ne doğru saptık. Vadinin
tabanında, saptığımız kavşak yakınlarında Enguri’ye
karışan Dolora ırmağı akmaktaydı.
Vadinin girişinden itibaren Becho
idari bölgesine girmiştik. Minibüslerle Becho’dan
Mazeri Vadisi’ne dek ilerledik.
Şelaleye giden iki yol vardı. Yollardan biri Dolora ırmağının sağ kıyısını takip etmekteydi. Ancak rehberimizin
verdiği bilgiye göre delişmen Dolora’nın
akışına dayanamayan vadinin ilerisindeki köprü yıkılmıştı. Bu nedenle diğer
yolu; Mazeri köyünün başlangıcındaki Dolora ırmağının sol kıyısı boyunca
devam eden işaretli patikayı kullandık.
Yolun başındayız.
Grand Hotel Ushba'nın önünden geçtik.
Dolora'nın üstünden geçtik.
Aziz Mikael'e adanmış bir kır şapeli
Beyaz renkli çan çiçekleri
Pembe dağ karanfilleri
Köyün girişinde Ushba adını taşıyan bir konaklama tesisi
vardı. Minibüsler bizi bu noktada bıraktılar. Otelin önünden geçerek Dolora’yı aşan köprüye ulaştık.
Altımızdan çılgınca akan Dolora’yı
bir süre seyrettikten sonra, sağa dönerek suyun kıyısı boyunca yürümeye
başladık. Birkaç çiftlik evi, kullanıma açık bir maden suyu kuyusu ve Aziz Mikael’e adanmış küçük bir kır
şapelinin yanından geçtik. Biraz sonra Dolora
ırmağını besleyen yan kollardan biri çıktı karşımıza. Derme çatma köprüyü
su götürmüştü. Sürekli yatağı değişmekte olan akarsuyun ve kollarının bu
dinamik davranışı, rotamızda ormanın içine doğru yönelen küçük bir sapmaya
neden oldu. Bir süre sonra dağcıların kamp kurduğu, aynı zamanda küçük bir
kafeteryanın da bulunduğu dinlenme alanına geldik. Ama ortalarda kimsecikler
yoktu. Yürüyüşe devam ettik. İçinden geçmekte olduğumuz Mazeri vadisinin ufka bakan derinliklerine doğru; sisler altında Ushba dağ silsilesinin ve onun
komşuluğundaki daha alçak tepelerden aşağılara doğru dökülmekte olan Shdugra Şelalesi’nin hayali
görünmekteydi sanki.
Mazeri'den Dolora'nın yukarı kodlarına doğru baktık. Shdugra Şelalesi'nin hayali vardı sanki.
Mazeri Vadisi'nden bir görünüm
Sığır kuyrukları
Dolora'nın dolu dizgin akışı; önde çan çiçekleri, arkada sisli dağlar...
Boz bulanık akan, yatağına sığmayıp taşan delişmen Dolora'nın kıyısı boyunca yürüdük. Çünkü patikayı yutmuştu Dolora.
Yürüdüğümüz patika
Yine haseki küpeleri
Ormanın içinden giderken birden karşımıza Dolora'ya karışan dereler çıktı.
Saygı duyulası dev ladinlerin yanından geçtik.
Eğrelti otları ve mor çan çiçekleri
Ebruli gezginleri sık ormanda yürürken...
Şelaleye yaklaştığımızı hissettiğimiz anlardı.
Shdugra Şelalesi'ni uzaktan ilk gördüğümüz an...
Bir süre sonra sık çam
ağaçlarıyla kaplı bir ormana doğru yönelen ve yaklaşık 200 metre uzunluğunda
oldukça dik bir rampaya geldik. Rampanın bitiminde ise ladin, köknar ve diğer
çam türleriyle kaplı bir ormanın içinden ilerleyen mükemmel bir patikaya ulaşmıştık.
Yol boyunca gördüğümüz eflatun-beyaz karışımı renkleriyle göz alıcı haseki
küpeleri, pespembe dağ karanfilleri, beyaz ve mor renkli çan çiçekleri, sapsarı
çiçekleriyle buraya özgü bir tür sığır kuyrukları, turna gagaları, ban otlarıyla
kaplı inanılmaz güzellikteki florasıyla Mazeri
Vadisi’nin içinden geçtik. Dolora
ırmağı hemen sağımızdaki vadinin dibinde çılgınca akmaktaydı. Bir süre sonra göğe
doğru uzanan benzersiz güzellikteki ladinleri seyrederek, patikanın en yüksek
noktasına ulaştık. Ağaçların arasından Usbha’nın
uzantıları olan sıra dağların bir kısmı ve onların üzerinden aşağılara doğru
dökülmekte olan Shdugra Şelalesi göründü.
Yeniden Dolora ırmağının aktığı
seviyeye doğru alçalan patika, bizi; ırmağın karşı yakasına geçirecek olan
büyük kütüklerden oluşma bir tahta köprüye ulaştırdı. İnsanın içine ürpertecek
denli hızla ve boz bulanık akmakta olan Dolora’yı
geçişimiz, adrenalin yüklü harika bir duyguydu. Irmağın karşı kıyısına
ulaştığımız noktadan itibaren yeniden ormanın içinde hafif bir rampaya vurduk.
Biraz ilerde Rus sınırından önceki son Gürcistan sınır karakolu vardı. Burada;
çadırlar ve barakalarla oluşturulmuş derme çatma karakolda görev yapan Gürcü
askerler ve karakolun ikmalini yapmak için kullandıkları 5-6 tane atla
karşılaştık. Atlar, insanlarla o kadar yüz göz olmuşlardı ki; ellerindeki
yiyecekleri almaya yeltenecek kadar cesaret sahibiydiler. Sevdik, besledik ve
yaklaşık 500 metre uzaklıktaki şelaleye bizi götürecek son derece dik bir başka
rampaya doğru ilerledik.
Deli akardı Dolora aşağılarda...
Dolora'yı aşağıdaki tahta köprüyü kullanarak geçtik.
Tarifsiz güzellik; sağda Shdugra Şelalesi
Shdugra Şelalesi'ne doğru son dinlenme anı; Rus sınırından önce son sınır karakolundaki atların gezginlerle muhabbeti
Gürcü sınır karakolunda dinlenme anında atlarla dostluğumuz
Şelale yolunda rastladık.
Bir de bunlara; ama ismini bilemedik.
Son tırmanış...
Ban otları
Shdugra Şelalesi
en büyüğü...
Şelaleden Mazeri Vadisi'ne bakış
Ban otları
Shdugra Şelalesi'ne bir başka açıdan bakış
Aşağılardaki nemli ve sıcak
hava, yükseldikçe yerini insanın içini ürperten, oldukça serin bir havaya terk
etti. Şelale yaklaşıkça büyüdü; yüzlerce metre yukarılardan dökülen suyun
rüzgârla ve yer çekimi ivmesinin etkisi altında yere büyük bir şiddetle
dökülüşü ve sağa sola savruluşu o kadar etkileyiciydi ki sanki şiddetli bir
sağanağın altındaydık.
Ushba'ya doğru bakış
Ebruli gezginleri, Shdugra Şelalesi hatırası...
Shdugra Şelalesi'nin fotoğraflarını çekmeye doyamadık.
Dönüş yolunda...
Önümüzde uzanan
düzlükler, Mazeri Vadisi, yola
çıktığımız köyün hayal meyal görünen evleri hepsi şimdi çok uzaklardaydı. Yola
çıktığımızdan beri neredeyse 9 km kadar yürümüştük. Bir süre soluklanıp
yemyeşil vadiyi ve onun hemen kıyısında göğe doğru yükselen dağları doya doya
seyrettik. İçlerinde Türk grupların da yer aldığı yüzlerce gezginin şelaleye
doğru dağdaki daracık patikada oluşturduğu yoğun trafik ise görülmeye değerdi.
Bir dere geçiş projesi üstünde çalışan Ebruli gezginleri
Dolora'nın kolları önümüzü kesti.
Aaa; patika bitti.
Dolora'nın kıyısı boyunca bir süre yürüdük.
Orkideler
Güzelim mavi çiçekler
Dönüş yolunda ardımızda bıraktığımız sisli dağlar
Bir bahçenin çiti bizi nerelere aldı götürdü.
Ushba'nın vedası
Sabah kapalı bir göğe
uyandığımız günde, Mazeri Vadisi’nde
sisli dağlara doğru yürürken, hep bir yağmur olasılığı vardı; bazen biraz
üstümüze çilemiş olsa da, suyun en fazlasıyla; hem de gönüllü olarak, Dolora ırmağı kıyısında; onun kollarını
aşarken ve bilhassa Shdugra Şelalesi’nin
yanında onu seyrederken hem hal olduk. Ne kadar ıslanmış olsak da bu güzelliğe;
Gürcistan’ın bu masalsı coğrafyasının içinde kaygısız ve benzersiz bir gün
geçirmeye değdi doğrusu. Akşama doğru yeniden döndüğümüz Mazeri köyünde her şey susmuş, karşımızda sisler arasında bir
görünüp bir kaybolan çift başlı ulu Ushba,
bizi Mestia’ya uğurlar gibiydi.
(DEVAM
EDECEK)
Dipnotlar:
(1) Yerel yerleşim ve topografik
isimler konusunda şu adreslerden yararlanılmıştır. Bkz. http://www.caucasus-trekking.com/regions/svaneti,
http://www.svanetitrekking.ge/eng/where.htm
ve https://georgiastartshere.com/top-12-things-to-do-in-svaneti/
(2) Fotoğraflar, yazıda belirtilenler
dışında, gezi sırasında İ. Fidanoğlu/N. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder