MERSİNET
İSKELESİ ve MİLETOS MERMER OCAKLARININ İZİNDE…(1)
5 Ekim 2018
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Bu sezonun ilk yürüyüş
etkinliğini Bafa Gölü’nün güney
kıyısındaki Pınarcık ya da eski ismi
ile Mersinet köyü civarında
gerçekleştirdik. İzmir-Milas karayolu ile Bafa
Gölü’nün güney kıyısı boyunca uzanan geniş bir alanda; Pınarcık köyünün yakınlarında yer alan birkaç tepenin çevresine
yayılmış geniş alanda İlkçağ’ın bitirilemeyen dev tapınağı Didyma’nın inşasında kullanılan Miletos
kentinin mermer ocakları yer alıyor. Beşparmaklar’ın
her iki yakasında on yıllardır gerçekleştirdiği yüzey araştırmalarıyla bu yöre
hakkında epey bir bilgi biriktiren Alman arkeolog Anneliese Peschlow-Bindokat’a göre Bafa Gölü’nün güney kıyısında geniş bir alana yayılmış Miletos ve Herakleia kentlerine ait mermer ocakları, bugün İlkçağ’daki
yapıların inşa süreçlerine, teknolojilerine ve toplumsal hayatına dair önemli
bilgileri içeriyor.
Bafa Gölü'nün güney sahilleri; ilerde Mersinet Manastırı kulesi
Bafa Gölü'nde sazlıklar; arkada Mersinet Manastırı
Biz de sonbaharın bütün
güzelliklerini taşıyan bir Ekim sabahında Pınarcık
köyünün Bafa Gölü kıyısına uzanan
geniş bahçeleri arasında, Mersinet
İskelesi’ne doğru 200-300 metrelik yükseltilerin komşuluğunda kaygısız
gezintiler yaptık. Eski Mersinet
köyünün kırsalında gün boyu sürdürdüğümüz yürüyüşlerimizde Miletos’a gönderilen Didyma
Tapınağı’nın yarı mamul mermer kütlelerinin yüklendiği Mersinet İskelesi, Ortaçağ’da bu iskelenin üstündeki sekide
Hıristiyan Ortodoks keşişlerin kurduğu Mersinet
Manastırı, onun yakınlarındaki İoniapolis
yerleşiminin yer aldığı Belen Tepesi,
eski Mersinet Camisi ve İzmir asfaltına
yakın konumdaki bir dere yatağının iki yakasındaki mermer ocaklarından birine
ait izler günün dikkate değer unsurlarıydı.
Bafa Gölü, karşıyakadan Latmos'a ve Kapıkırı'na bakış
Yürüyüş rotası; 5+5,5 km. (harita için tıklayınız)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Yürüyüş rotası; 5+5,5 km. (harita için tıklayınız)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Mersinet Yaylası'nda terk edilmiş bağ kulelerinden biri ve arkada Latmos (Beşparmak) Dağı
Yeni Sezona Merhaba…
Yaz günleri uzaklarda
kaldı artık. Verimli bir yürüyüş sezonu geçirmenin beklentisi içinde şafak
sökmeden koyulduk yollara. Yolumuz uzun, günümüz ise yaz günlerine göre oldukça
kısaydı. Selçuk-Belevi’de Foça ekibini beklemek amacıyla verdiğimiz kısa mola
dışında Pınarcık köyüne dek hiç durmaksızın sürdük. Pınarcık’a vardığımızda saat 10 civarıydı. Foça’dan gelen
arkadaşlarımız bize Mersinet İskelesi’ne
yakın bir noktada katıldılar. Pınarcık’da
yol kıyısındaki kahvehanenin karşısındaki mezarlığın yanından Bafa Gölü’ne doğru inen yola saptık.
Solumuzda mezarlığı, biraz ilerde ise sağımızda bir zeytinyağı fabrikasını
ardımızda bırakarak bozuk asfalt yoldan kıyıya doğru ilerledik.
Mersinet Yaylası'nda bizi kıyıya doğru götüren patikalardan biri; sağımız solumuz nar ağacı...
Bafa Gölü kıyısında gezginin bulduğu huzur...
Bafa Gölü ile İzmir-Milas asfaltı arasında kalan alan,
eskiden Pınarcık köyünün yaylası
olarak ve Mersinet ismiyle anılırmış.
İlkçağ’da Miletos kentine mermer
sevkiyatının yapıldığı Mersinet İskelesi
ve İoniapolis yerleşimi de Bafa Gölü’nün bu yakasında yer
almaktaymış. İskele, Latmos Körfezi’nin
Ege Denizi’ne açık olduğu zamanlarda antik mermer ocaklarıyla Miletos ve Didyma’nın bağlantısını sağlamak açısından ayrı bir önemi sahipmiş.
Dağa Kaçtım gezginleri, Mersinet İskelesi'nde...
(Fotoğraf: MYC)
Mersinet Yaylası'nda; bağ evleri...
(Fotoğraf: MYC)
(Fotoğraf: MYC)
Mersinet İskelesi
Bugün Bafa
Gölü’nün güney kıyısı boyunca konumlanmış Mersinet Yaylası aslında çok da yüksek bir konumda değil. Neredeyse
Muğla ile aynı yükseklikte yer alan Karabağlar
Yaylası gibi Mersinet Yaylası da
göl düzleminde; 100-200 metrelik birkaç tepeliğin arasında yer alıyor. Bahçe
sınırlarını belirlemek için dizilmiş yığma taş duvarların içine gömülü çok
sayıda mermer kesme taştan, bölgenin tarihsel arka planına dair izleri hemen
yakalamak mümkün. Mersinet İskelesi’nin
çoğu terk edilmiş yıkık dökük bağ evlerinin hüzünlü manzarası dışında en dikkat
çekici yapılarından birisi de eski köy camisi… Harap vaziyetteki giriş
kapısının önünde yükselen yaşlı dut ağacının dibindeki su kuyusu, ihtimaldir ki
sıcak yaz günlerinde dutun konforlu gölgesinde zaman geçiren köylülerin
serinlemesi için önemli bir unsurdu.
Tarla duvarındaki İoniapolis'den kalan izler...
Bir başka duvardaki kesme taşlar...
Mersinet Camisi ve dut ağacı
Mersinet Camisi'nin önündeki kuyu
Mersinet Camisi'nin içinden bir görünüm; mihrap, minber ve taşıyıcı ağaç kolonlar
Asfalt yol, bir süre sonra toprak bir patikaya
dönüştü. İki yanı yığma taşlarla sınırlı toprak yolu takip ederek Belen Tepesi diye anılan ve Mersinet İskelesi’nin doğusundaki İoniapolis’in kalıntılarının bulunduğu; Bafa Gölü’nün kıyısına yüksekten bakan
ve zeytin ağaçlarıyla kaplı bir sekiye ulaştık. Karşımızda Bafa Gölü’nün mavilikleri, kıyı boyunca düzensizce uzanan
bataklıklardaki sazlıklar ve en arkada Beşparmakların
eteklerindeki; Pers Satrapı Mausollos’un
yeniden kurduğu İlkçağ yerleşimi Latmos
Herakleiası’na ait harabelerin bulunduğu Kapıkırı köyü vardı. Sekinin altında uzanan kıyı hattındaki
ılgınlar arasında mermer kesme taşlar, bir kısmı toprak yüzeyinde izlenebilen
tonozlu yapılar ve duvar parçaları dikkat çekiciydi.
Belen Tepesi'ne doğru güzel bir patikadan yürüdük.
Yol kıyısında hayıtlar; çiçekleri hala göz alıcıydı.
İoniapolis'in izleri; bir tonozlu yapı
Karşıyakada Kapıkırı köyü ve Beşparmak Dağı
İlkçağ’da Miletos
kentine ait Didyma Tapınağı’nın
bitmek bilmeyen inşa sürecinde mermer yapı taşlarının sevkiyat noktası olması
nedeniyle ayrı bir öneme sahip İoniapolis
yerleşimi ile ilgili olarak Alman arkeolog Anneliese
Peschlow-Bindokat’ın Herakleia
kitabında yer alan bilgiler ise şöyle:
“Mimari parçaların mermer ocaklarından aşağıdaki
ovaya taşınması, Attika’daki Pentelikon mermer ocaklarından da
anımsanacağı gibi halatlara bağlanmış kızaklar üzerinde yamaçtan aşağıya
indirilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Ovada ise kızaklara öküz koşularak mimari
parçalar limana taşınmışlardır. Bazı sütun kasnakları biraz taşındıktan sonra
taş ocağı ile Bafa Gölü (o zamanlar
deniz) arasında bırakılmış ya da kıyıya kadar ulaştırıldıktan sonra orada
(günümüzde su altında) kalmış durumdadır. Bafa
Gölü kıyısındaki kasnaklar, özellikle Pınarcık
Yayla yakınlarında, o zamanlar Miletos’un
liman kasabası İoniapolis olduğu
sanılan Mersinet İskelesi
yakınlarında çoğalırlar. Apollon Tapınağı’ndaki
yapı yazıtlarının belirttiği üzere sütun parçaları, bu limandan gemiyle Didyma’ya ait limanın bulunduğu ortalama
30 km uzaklıktaki Panormos’a (bugünkü
Mavişehir) taşınmışlardır. Mimari
parçalar burada rıhtıma indirildikten sonra yolun son kısmında tapınağa kara
yolundan götürülmüşlerdir.”(2)
Belen Tepe'den doğu yönünde göle ve sazlıklara bakış
Mersinet İskelesi'ndeyiz. Arkamızda Mersinet Manastırı...
Mersinet Manastırı'ndan Belen Tepe'ye doğru kanalları ve sazlıkları aşarak ilerledik.
Mersinet İskelesi
Bafa Gölü
çevresinde Erken Hıristiyanlık Dönemi Manastırları
Dolaştığımız alan umduğumuzdan daha genişti ve
bir günlük keşif gezisinde altından kalkılacak gibi değildi. Her yükseltinin
ardında ayrı birer hikâye saklıydı sanki. Belen
Tepe’den kıyı çizgisini gözümüzle Kahveasar
Manastırı yönünde (İzmir’e doğru) takip ettiğimizde, ağaçlar arasında taş
örgülü Ortaçağ kuleleri dikkatimizi çekti. Tarlaların arasındaki patikaları
izleyerek yanına ulaştığımızda, bunun Erken Hıristiyanlık Döneminden kalma bir
manastır kalıntısı olduğunu anladık. 7.yy.dan başlayarak Sina Yarımadası’na
yönelen Arap akınlarından kaçan Hıristiyan keşişlerin birçoğu, saklanmaya ve
inzivaya çekilmeye müsait topografyası nedeniyle Bafa Gölü’nün civarındaki
dünyayı kendilerine mekân olarak seçmişler ve Beşparmakların eteklerinde ve
saklı vadilerinde kendilerine manastırlar oluşturmuşlardı. Olayın gelişimi
kısaca şöyle:
Bafa Gölü'nün kuzeyinde bir gnays kayanın içine oyulmuş Pantokrator İsa Mağarası
(Mart 2006)
Mağaradaki Pantokrator İsa freskosu
(Mart 2006)
Hıristiyanlığın
ilk gelişim yıllarında, Roma’nın zulmünden kaçarak çöle sığınan ve inançlarını
buralarda yaşatmaya ve yaymaya çalışan keşişler, Arapların istilacı akınları
ile Sina Yarımadası’ndan kuzeye, Anadolu’ya doğru harekete geçerler. Devletin
resmi dini olarak Hıristiyanlığı benimseyen Bizans İmparatorluğu da 9.yy.
civarında Arap istilalarından kaçan bu keşişlere bazı bölgelerde yerleşim hakkı
tanır.
Beşparmaklar'ın eteğinde yer alan Yediler Manastırı
(Ocak 2013)
Yediler Manastırı yakınlarındaki bir gnays kaya oyuğunun içindeki İncil'den esinlenerek yapılmış freskolar
(Ocak 2013)
10.yy.
– 13.yy. arasında; bölgedeki manastırların oluşum sürecinde hastaların tedavisi,
manastırların topluma önemli bir katkısı olarak öne çıkar. Manastırlar,
keşişlerin bir tür nefis terbiyesi yoluyla dünya nimetlerinden el etek
çektikleri ve vakitlerini ibadetle geçirdikleri inziva hücrelerini de içerir.
10.yy. inziva hücrelerinden manastırlara geçiş eşiğidir. a) Kendini tanı
düsturu, b) Tefekkürün temeli olan sessizlik, manastırda hayatın önemli
bir bölümünü kapsar. (Monastizm)
Endymion Sunağı yakınlarından; Bafa Gölü'nün kuzeydoğu ucunda yer alan ve Göl Kalesi diye adlandırılan manastırın görünümü
(Ocak 2012)
Bafa
Bölgesi’ndeki manastırlar, bir dönem gelir; o kadar çoğalır ki, burası Bizans Çağı’nda
Hıristiyanlar için neredeyse bir hac merkezine dönüşür. Dönemin önemli keşişlerinden
Aziz Paulos, bu hac yoğunluğundan bir
an gelir, çok sıkılır ve günün birinde ortadan kaybolarak Samos (Sisam) Adası’na gider.
Bafa Gölü'nün kuzey kıyısında; Kapıkırı köyünün hem önündeki adanın üzerinde kurulu Bizans manastırı
(Mart 2008)
Paulos, Elaia’lı
(Çandarlı) fakir bir çobanken, Latmos’a
gelip sekiz ay Theotokos Mağarası’nda
kalıyor. (şimdiki Arap Avlusu
civarında bir yer) Bölgede daha önceden mevcut bulunan Soteros Manastırı’nın başrahibinin gösterdiği kayanın içine
çekilerek burada Stylos Manastırı’nın
temelini atıyor. Bu manastırın kalıntıları, bugün Karakaya Köyü’nün üstünde Arap
Avlusu diye anılan mevkide yer alıyor. Buraya Bafa Gölü kıyısından başlayan Kral
Yolu’nu takip ederek 5-6 saatlik bir yürüyüşle ulaşabiliniyor.
Kapıkırı Yaylası'ndan başlayıp Arap Avlusu'na doğru aralıklarla devam eden İlkçağ'dan kalma Kral Yolu
(Mart 2014)
Paulos, zamanında Hıristiyan
dünyasında o kadar nam salmış ki, Miletos, Girit, Bulgaristan ve Rusya’dan
ziyaretçiler Bafa’ya kadar gelmişler. Vatikan’dan gelen bir rahip ise, papanın selamını
bile getirmiş. Bir Bulgar prensi mektup göndermiş. Çilehanesinde bir çoban ona
kandil, bir testi zeytinyağı ve yiyecek vermiş.
Yediler Manastırı
(Ocak 2013)
Paulos, yıllar sonra bu
ziyaretlerden bıkıp usanarak, aniden ortadan kaybolmuş. Latmoslular, Paulos’u aramışlar ve onu Samos’da bulmuşlar. Paulos, Bafa’ya geri döndükten sonra Samos’a yeniden ikinci kez gitmiş. Döndüğünde çilehanesine çıkmaya
gücü yetmemiş ve 15 Aralık 955’de ölmüş. Mucizeleri arasında bir çoban için
pınar akıtması, fırtınalı bir gecede mağarasına yırtıcı bir pars gelmesi
anlatılıyor.
Beşparmaklar'ın saklanmaya ve inzivaya çekilmeye uygun topografyası
(Şubat 2008)
11.yy.da Batı Anadolu’ya yönelen Türk akınları
yöreyi de etkiler. Bizans İmparatoru Aleksios
Komnenos devrinde bölge, yeniden bir durulma evresine yönelse de, 14.yy.dan
başlayarak manastırlar yok olma sürecine girer ve 17.yy.da keşişler bu toprakları
tamamen terk ederler. Bu anlamda; bölgedeki manastırların varlığı, 17.yy.a
kadar tam 7 yüzyıl kadar sürer.
Sakız Adası'nda Nea Moni Manastırı'nda yer alan; keşişlerin üzerinde hep beraber yemek yedikleri trapeza (masa)
(Ocak 2012)
Sakız Adası; Nea Moni Manastırı'ndaki ana kilise (katholikon)
(Ocak 2012)
Gelebeç Aziz Nikolaos Kilisesi; ispitalya (kemik deposu)
(Ocak 2012)
Kaleleşmiş Mersinet Manastırı
Mersinet Manastırı; savunma kulesinin içi
Mersinet Manastırı
Bafa Dünyası, kendisine ulaşabilen
ziyaretçilerine; saklı köşelerinde, bu manastırların ve kayaların içine oyulmuş
onlarca inziva hücresinin yer aldığı Ortaçağ Hıristiyanlık dönemine dair bir
kesit sunmaktadır. İşte bugün Mersinet
İskelesi diye de bilinen mevkide karşımıza çıkan kuleler ve sur
duvarlarıyla bir kale gibi tahkim edilmiş bu manastır yapısı da bunlardan biri
olan Mersinet Manastırı’ydı.
Mersinet Manastırı; seğirtim yolunu destekleyen tonozlar
Türklerin Batı Anadolu’ya yönelik akınları
arifesinde bu manastırların giderek kaleleştiğini ve birer savunma yapısı
haline geldiğini söyleyebiliriz. Anneliese
Peschlow-Bindokat bu konuyla ilgili olarak şu bilgileri aktarmaktadır:
“Bu yörede bulunan pek çok savunma yapısı
kuşkusuz bu olaylar bağlamında değerlendirilmelidir. Savunma yapılarından en
önemlilerini teşhis ettiğimiz ve belgelediğimiz inancında olmakla birlikte, bu
bölgede henüz keşfedilmemiş savunma yapılarının olması olasılık dışında
tutulamaz. Çünkü burada sadece büyük stratejik eksenlerde değil, aynı zamanda
arazinin başka kesimlerinde, örneğin korunması gerekli görülen sapa yerlerdeki
vadilerin ve dağdaki yaylaların olduğu yerlerde de bulunmaktadır.
Mersinet Manastırı; savunma kulesinin içinden bir görünüm
Savunma kulesinin içinden bir başka görünüm
Bu stratejik eksenlerden biri Mylasa ve İoniapolis arasındaki yoldur. Selimiye kasabasının yukarı güneyinde
ve yolun Çamiçi/Bafa’ya yönelmesinden önce (yolun Çamiçi / Bafa sapağına varmasından önce ulaşılan geçidin yukarı
kuzeyinde) küçük kaleler bulunmaktadır. Çamiçi’nin
kuzeybatısındaki Kadıkalesi, diğer
bir destek noktasını oluşturmaktadır ve yol Mersinet İskelesi yakınlarında son
bulur. Burada sadece askeri savunmaya yönelik bir yapının inşasından
vazgeçilerek, buradaki manastır savunulur duruma getirilip büyük bir kuleyle
koruma altına alınmıştır. Diğer bir stratejik eksen de Mylasa-İoniapolis yolundan Bafa
Gölü’nün doğu kıyısını izleyerek kuzeydeki dağlara giden yolda
oluşturulmuştur. Bu savunma ekseninde Kadıkalesi
güney köşe noktasını, Antik Latmos
kentindeki Bizans yerleşmesinin üst tarafında büyük bir kaya üstünde bulunan
bir gözetleme kulesi de kuzey köşe noktasını oluşturmaktaydı.”(3)
Mersinet Manastırı yolunda karşılaştığımız anıt zeytin ağaçlarından biri
Dağa Kaçtım gezginleri, zeytin ağacının altında...
Mersinet Manastırı yolunda rastladığımız ilk savunma kulesi; bu da manastırla ilişkili olmalı...
Yıkık dökük eski Mersinet Camisi’ni geçtikten sonra sağa doğru giren bir patikadan Pınarcık yönüne doğru ilerledik. Tarlalar içindeki bağ kulelerinin ve eski bağ evlerinin bazılarında yaşam halen devam etse de tepeden tırnağı bir terk edilmişlik ruhu kaplamıştı ovayı. En azından 400 yıllık diye tahmin ettiğimiz anıt zeytin ağaçlarının yanından geçtik. Karşı sırtlarda uzaktan seçebildiğimiz kadarıyla İlkçağ’ın mermer ocaklarından biri vardı. Bu Miletos kentine ait ocaklarından biri olmalıydı. Ancak bizim o anda esas odaklandığımız nokta; Mersinet İskelesi’nin yakınlarındaki devşirme malzemenin de kullanılmasıyla inşa edilmiş bir tarla içindeki savunma kulesiydi. Onu biraz daha geçince bu kez bir Ortaçağ kalesinin yanına düştük. Bir yay şeklindeki burun ucuna konumlanmış ve sur duvarlarıyla çevrili bu büyük yapı, Mersinet Manastırı’nın ta kendisiydi.
Mersinet Manastırı kulesi
Kaleleşmiş Mersinet Manastırı'nın giriş kapısı
Mersinet Manastırı'nın iç avlusu; karşı duvarda yer alan tonozlu seğirtim yolu
Türk akınlarına karşı savunma kuleleriyle tahkim
edilmiş manastır alanının içinde diğer manastırlarda da yer alan yapı izleri mevcuttu;
ancak korku o kadar büyük olmalıydı ki, bugüne en sağlam şekilde ulaşabilmiş
olan savunma kuleleri bu manastır kompleksinin içine savunma kaygısıyla eklenmişti.
Manastırı dört bir yandan çeviren sur duvarlarının bir kısmı hala ayaktaydı.
Bunların içindeki yay şeklindeki tonoz duvarlarla güçlendirilmiş seğirtim yerleri
oldukça belirgindi. Avlunun içindeki manastır yapılarından kalan temel izleri,
bir sarnıç, göle doğru uzanan muntazam duvarlar ve çevresindeki taş yığınları,
Bizans Dönemindeki sürüp giden gelen hayatın izlerini taşımaktaydı. Yapının
göle bakan yüzündeki duvarlar kıyıya dik olarak uzanıyordu. Bu durum manastırın
bazı yapılarının sular altında olabileceği fikrini de düşündürttü. Bu konuda Anneliese Peschlow-Bindokat’ın yukarıda
sözü edilen Herakleia isimli
kitabında şu bilgiler yer alıyor:
Mersinet Manastırı; savunma kulesi
Manastır avlusunda yer alan sarnıç
Manastırın batı duvarları
“…gölün güney kıyısındaki kalıntılar, Geç
Antik-Erken Hıristiyanlık dönemlerinde bu kıyı bölgesinin –ki burası günümüzde
su seviyesinin durumuna bağlı olarak gün yüzüne çıkar ya da su altında kalır-
yoğun yapılaşmaya uğradığını göstermektedir. Daha yukarılarda bulunan mermer
ocaklarından getirilen yapı malzemesinin Didyma’daki
Apollon Tapınağı’na götürülmek üzere
gemilere yüklendiği yerde bulunan bu kalıntılar, muhtemelen kasaba türü bir
yerleşmedeki yapıların temel duvarlarına aittir. Antik kaynaklardan bilinen İoniapolis’in bu sahada bulunması
gerekir. Kuşkusuz İoniapolis ve bu
kasabanın limanı, şu anda göl içlerinde bir yerde bulunuyordu ve su seviyesinin
zamanla yükselmesi sonucu kasaba, kara içlerine doğru bir yere taşındı.
Manastırın göl kıyısına doğru dik olarak uzanan duvarları
Manastırın hemen önünde ve göl kıyısında rastladığımız konglomerayı (doğal çimento) andıran yapılar
Kıyıda rastladığımız kesme taşlar
Manastırın hemen önünde ve göl kıyısında rastladığımız konglomerayı (doğal çimento) andıran yapılar
Kıyıda rastladığımız kesme taşlar
Yapı kalıntılarının kaydı, burada batı tarafında
bir dizi deposu bulunan etrafı sütunla çevrilmiş bir alanın bulunduğunu
gösteriyor. Bunun kuzey bitişiğinde ise üç nefli, muhtemelen gölün doğu
kıyısındaki bazilika planında yapılmış bir bazilika bulunur. Biraz daha kuzeyde
kalan yine yarım daire apsisli bir yapının da kilise olması gerekir. Bu
yapıların arasında diğerleri yer alır. Bugünkü kıyıda, arazinin rakım farkı
nedeniyle kesintiye uğradığı yerde evler hala ayakta duran duvarlarıyla
günümüze ulaşmışlardır. Burada da gölün doğu kıyısındaki yapıda olduğu gibi
beyaz mozaiklerden yapılmış taban döşemesi görülür. Burada yıkık durumda etrafa
dağılmış çok fazla taşın bulunmaması dikkat çeker. Buradan, “Göl Kalesi”nin alt tarafındaki
bazilikadan ve Herakleia’dan elle taşınabilecek çapta her çeşit yapı
malzemesinin, Orta ve Geç Bizans Dönemi’nde diğer yapılarda kullanılmak üzere
taşınmış olması gerekir. Yapılarda görülen devşirme malzemeler de bunu
kanıtlar.”(3)
Manastır önlerinde Mersinet sahili
Göl kıyısındaki midye ölülerinden oluşan siyah doku
(Fotoğraf: MYC)
Dağa Kaçtım gezginleri Mersinet Manastırı önlerinde...
(Fotoğraf: MYC)
Manastırdan göl kıyısına doğru indik. Kıyı, simsiyah bir doku oluşturacak denli yoğunlukta; çok küçük boyutlu midye ölüleriyle kaplıydı. Onlara üşüşmüş yüzlerce eşek arısının arasından geçerek kıyı boyunca yürüdük. Bir süre sonra ulaştığımız nokta, sazlıklarla kaplı bir bataklık alanın başlangıcıydı. Burada itibaren saz yapraklarının arasında boğuşarak ve daracık bir patika sırtını takip ederek ilerledik. Gölün mavilikleri, ilerideki bir sekide zeytin ağaçlarının altına bırakılmış bir kamyonet enkazının hayali zaman zaman bize rehberlik etti bir süre. Bazen yumuşak toprağın ayağımızın altından kayıp gittiğini hissederek, bazen de sazlıkların gövdelerine tutunup onlardan güç alarak sonunda İoniapolis’in kalıntılarının bulunduğu Belen Tepe diye adlandırılan sekiye ulaştık.
Batalıklar üzerinde sazlarla boğuşurken...
(Fotoğraf: MYC)
Bafa Gölü'nün güney kıyısında yer alan sazlıklar
(Fotoğraf: MYC)
Mersinet İskelesi
Sazlıklarda ilerlerken...
Pınarcık'ta yol üstü kahvehanelerinden birinde "yemekteyiz".
Bafa Gölü kıyısındaki bu eyleşmelerimiz sonucunda günün
ortasını bulmuştuk neredeyse. Artık bizim için yemek vakti gelmiş demekti.
Yanımızda getirdiğimiz azığımızı yiyeceğimiz mekân ise Pınarcık köyünün Milas
karayolu üzerindeki yol üstü kahvehanelerinden biriydi. Yemekte sözü edilmesi
gereken en önemli unsur ise benzersiz tadıyla bütün yediklerimizin önüne geçen Kemalpaşa-Armutlu pazarından alınmış
kavunlardı. Arkası arkasına gelen çaylar eşliğinde soframızı şenlendiren dostça
bir sohbet, bugünden geleceğe kalacak hoş bir hatıra olarak zihinlerimizde
elbette yerini aldı.
Mermer ocağına indiğimiz vadide rastladığımız safranlar
Mermer ocaklarının bulunduğu sırtlardan biri
Mermer ocağına giderken gördüğümüz terk edilmiş kireç ocağı
İlkçağ'dan beri kullanılmış mermer ocakları; son müşterisi kireççiler olmuş.
Mermer bloklar
Kireç ocağının işletildiği dönemden kalma demir çıpa
Ana kayadan koparılmış mermer kütleler
Mermer kütlenin bölünme yarığı
Mermer ocakları
Yemek sonrasında hedefimiz, Milas yolunun hemen altında kalan dere yatağını takip ederek Mersinet Manastırı’na yürürken fark ettiğimiz ve Miletos mermer ocaklarına ait olduğunu düşündüğümüz tepeliğe doğru yürümekti. Bu amaçla sonbaharın renklerine bürünmüş vadide ilerlerken ilk karşımıza çıkanlar lila-sarı renkli safran çiçekleriydi. Vadinin içlerine doğru indikçe terk edilmiş kireç ocağıyla karşılaştık. Olasıdır ki; dağdaki mermer damarlarından yakın döneme kadar kireç elde etmek amacıyla yararlanılmıştı. Biraz daha ilerleyince dağın mermer çekirdeğinden koparılmış kütlelerin parçalarına ve mermer ocağından kalanlara ulaştık. İzler, bu ocağın yakın geçmişte de kullanıldığını anlatıyordu. Bunlardan biri de bir mermer kütlesinin ikiye ayrılması için oluşturulmuş yarığın içine gömülü bulduğumuz bir demir çıpaydı. Solumuzdaki sırtta da koparılıp bırakılmış mermer parçaları vardı. Ama İlkçağ’ın esas izleri dağın kuzey yönüne saçılmış olmalıydı. Biz vadide dolaşırken gün oldukça ilerlemiş, vakit akşama yaklaşmıştı. Ne yazık ki Miletos mermer ocaklarının bulunduğu sırtlara ve sütun tamburlarını görmeye vaktimiz yetmemişti. Bu yürüyüş etkinliğini bir başka zamana bırakarak vadiden ayrıldık.
Bafa Gölü'nün güney kıyısına yakın konumdaki Kahveasar Manastırı üzerinde akşamın kızıllığı
Sabahın erken
saatlerinde Pınarcık köyünde başlayan
günümüzün sonuna gelmiştik artık. Bafa Gölü’nün
üstüne yavaş yavaş akşam güneşinin kızıllığı çökmeye başlamıştı bile. Gidilecek
uzun bir yol, erişilecek menzil vardı daha önümüzde. Arabaları sürdük İzmir’e
doğru…
Dipnotlar:
(1) Bafa Gölü ve Beşparmaklar
civarında yaptığımız gezi rotaları hakkında bkz.
https://dagakactim.blogspot.com/2012/04/latmos-daginan-bafaya-baktik.html;
https://dagakactim.blogspot.com/2012/04/bafa-golunun-arka-dunyas-coban-endymion.html;
http://dagakactim.blogspot.com/2013/10/sonbaharda-bafa-cevresi.html;
http://dagakactim.blogspot.com/2014/04/karyanin-kral-yolu.html
https://dagakactim.blogspot.com/2012/04/latmos-daginan-bafaya-baktik.html;
https://dagakactim.blogspot.com/2012/04/bafa-golunun-arka-dunyas-coban-endymion.html;
http://dagakactim.blogspot.com/2013/10/sonbaharda-bafa-cevresi.html;
http://dagakactim.blogspot.com/2014/04/karyanin-kral-yolu.html
(2) Anneliese Peschlow-Bindokat, Latmos’da bir Karia Kenti, Herakleia; Şehir ve Çevresi, Homer Kitabevi,
1.Basım-2005; sayfa: 155-156
(3) Anneliese Peschlow-Bindokat, a.g.e.; sayfa: 175-176
(4) Anneliese Peschlow-Bindokat, a.g.e.; sayfa: 165-166
(5) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Oraları epeydir görmediğimden çok özlemiştim. Resimlere bakmak iyi geldi.
YanıtlaSilSafran yetişen yerde mermer ocağı....
İyi ki gidip görmüşsünüz.
Görmüş olduk biz de.
:)
Değerli takipçimiz, esas Miletos mermer ocaklarına vaktimiz yetmedi. İnşallah önümüzdeki haftalarda gideceğiz. İlginize teşekkürler...İF
Sil