20 Mart 2018
İbrahim Fidanoğlu
Hava iyiden iyiye ısındı
artık. Yarın İlkbahar’ın ilk günü; yani Nevruz… Hayatın yeniden doğuşu; kışa
karşı yaz, ölüme karşı yaşam. Bademlerin meydan okuması soğuğa ve ölüme karşı;
yine onlar kazandı. Özsu usul usul, ana gövdeye ve dallara yürüdü. Artık dönüşü
yok; patladı çiçekler ve giderek bayramlık giysilerini kuşandı doğa. Şimdi
dağlarda ahlatların zamanı; o dikensi çıkıntıları ve bembeyaz kar topu gibi
çiçekleriyle Kayadibi’nin güneye doğru
bakan ahlatları, hep beraber uyandılar bu sabah ansızın. Bademler yapraklandı
bile. Şimdi ovada sırasıyla erikler, kirazlar, şeftaliler çiçekte. Belevi’den Tire’ye giderken bu sıralar, bir renk cümbüşü karşılar yollarda
yolcusunu. Pembenin tonlarına bürünmüş şeftalilerin resmi geçidi insanın aklını
başından alır gider. O ne müthiş görüntüdür, hangi ressamın elinden çıkar
böylesine kusursuz bir manzara? Bilinmez ama…
Yamanlar Dağı'nın eteğinde yer alan Kayadibi köyü
Bugün İzmir’de Bornova’nın sırtlarından Yamanlar Dağı’na doğru yükselen
topografyanın en güzel yerinde; bir volkanik kaya kütlesinin dibine
konumlanmış, deniz seviyesinden yaklaşık 700 metre yüksekte İzmir Körfezi’ne hâkim bir noktadan
bakan Kayadibi köyündeydik. Bornova’yı yukarılardan bir yay gibi
çepeçevre saran Eğridere, Çamiçi ve Karaçam köyleriyle birlikte yaklaşık 700
yıllık bir Yörük yerleşimi olan Kayadibi,
Yamanlar Dağı’nın arka dünyasında saklı bilinmezlere karşı şehrin birer
ileri karakolu gibidir yüzlerce yıldır. Ağırlıklı olarak hayvancılık ve
zeytincilik üzerine bina edilmiş geçim kapıları, şehre giden gençlerin ancak
emeklilik döneminde köye dönüşleriyle açılır, kapanır. Kayadibi, son yıllarda şehrin yorucu yaşamından kaçarak bu
yükseklere sığınan yeni sakinlerine kucak açmış gibi. Ancak işin bir de kötü
yanı var elbette; köydeki yapılaşma bu hızla giderse eğer, pek yakında Körfez’e nazır bütün yamaçlarında bir
evlik boş yer kalmayacak gibi.
Kayadibi'nde Körfez'e nazır bir keyif anı
Yürüyüş rotası; 4 km. (harita için tıklayınız)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Yürüyüş rotası; 4 km. (harita için tıklayınız)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
İlkçağ’da Tantalos söylenceleriyle İzmir’in kuruluşuna ebelik eden İkizgöl(1), hemen Kayadibi ile Çamiçi arasında Karagöl’e dek uzanan bir vadinin kuytu bir köşesinde yer alır. Tanrıların sofrasına oturmuş, onların sohbetine ortak olmuş Tantalos’un sadece tanrılara has yiyeceklerden bal ile şarabı tanrıların sofrasından aşırıp ölümlülere sunması; ayrıca oğlu Pelops’u doğrayıp tanrılara yemek diye çıkarması tanrıların; onu, kendi adıyla anılan benzersiz işkence yöntemi ile cezalandırması sonucunu doğurur. İlkçağ’ın büyük ozanı, hemşerimiz Homeros ise, Odysseia’da şöyle anlatır bu meşhur Tantalos işkencesini:
İzmir'in tarihi başlangıcında önemli bir yere sahip İkizgöl
(Fotoğraf:İF; Ocak-2016)
“Tantalos’u gördüm korkunç işkenceler çekerken:
Duruyordu bir gölün içinde, ayakta
yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine kadar,
ama içmek için davrandı mıydı, damlasını alamıyordu
suyun,
ihtiyar adam eğiliyor, eğiliyor, eğiliyordu,
su da çekiliyor, çekiliyor, yok oluyordu emen
toprakta,
ve bir çamur peyda oluyordu ayaklarının dibinde,
kapkara,
o saat bir tanrı kurutuveriyordu gölü.
Yemişler sarkıyordu başının önünde dallı budaklı
ağaçlardan,
armutlar, narlar, pırıl pırıl elmalar,
ballı incirler, tombul zeytinler sarkıyordu,
ama ihtiyar adam, koparayım diye ellerini uzattı
mıydı,
bir yel geliyor, savuruyordu onları kara bulutlara.”(2)
Homeros Vadisi'nde yer alan göletlerden biri
(Fotoğraf:İF; Ocak-2016)
Bütün bu hikâyelerin
serpilip geliştiği bu coğrafyada Kayadibi
ile Çamiçi köylerinin arasındaki Bornova Çayı’nın aktığı derin vadi, bugün
artık yamaçlarındaki kireç taşı mağaralarda olası bir münzevi yaşamla
özdeşleştirilmiş olan İlkçağ’ın büyük ozanı Homeros’un
adıyla anılmaktadır. Yaşanmış mıdır, yoksa hepsi bir söylenceden mi ibarettir
bilinmez, ama modern çağlarda da çoğu kez böyle popüler hikâyelere ihtiyaç
duymaktadır insan; aynı eskisi gibi.
Kayadibi'nden Körfez'e bakış
Bugün şehrin günlük hay
huyu içinde ayırabildiğimiz bir dar zamanda Kayadibi’ne
kaçtık. İlk uğrak yerimiz, köyün içinde; doğrudan Körfez’e hâkim bir noktadaki köyün yerlisi Mustafa Bey’in çay ve
gözleme eviydi. Eşiyle birlikte birkaç yıldır burayı işleten bu çalışkan
insanlar, mekânı eski derbeder halinden kurtarıp adam ettiler. Hafta sonları
kahvaltı veriyorlar; gözlemeleri de oldukça leziz. Tabii ki bu toparlanma
sürecinde mülkün sahibi Bornova
Belediyesi’nin de katkılarını ayrıca not etmek gerek. Sonuçta güzel bir yer
ortaya çıktı. Özellikle yazları; akşam karanlığı çöktükten sonra, İzmir’in
şıkır şıkır ışıklı halini buradan izlemenin keyfine doyum olmuyor doğrusu.
Kayadibi mezarlığı
Körfeze karşı içilen
keyifli çaylarla başladı Kayadibi
köyündeki anlarımız. Amacımız, Atlı Vadi’nin
karşısındaki toprak yoldan başlayarak Homeros
Vadisi’ne kadar inmek; o noktada Homeros
Vadisi’nin Bornova yönündeki
başlangıcından başlayıp vadinin yukarılarına doğru tırmanan sevimli bir patikaya
ulaşarak bir süre onu takip etmek ve daha sonra oradan hareketle kızılçamların
içinden ilerleyerek yeniden Atlı Vadi’ye
ulaşmaktı.
Yürüdüğümüz toprak yolun başlangıcındayız.
Kızılçamlar başladı.
Kayadibi’nden
ayrıldıktan bir süre sonra, planladığımız gibi Atlı Vadi’nin karşısındaki toprak yoldan Homeros Vadisi’ne doğru yürümeye başladık. Yol boyunca iki yanda;
ağaçların altına bırakılmış her türlü çöp canımızı sıksa da doğanın uyanışına
bir kez daha tanıklık ettiğimiz bu yürüyüşün keyfini hiçbir şey kaçıramazdı.
İlk önce çiçeğe durmuş ahlatlar karşıladı bizi. Bulundukları konuma göre kimi
açmıştı çiçeklerini, kiminin de tomurcukları patlamak üzereydi. Biraz ilerde
yemyeşil çimenlerin arasında bir koloni şeklinde serpilmiş bir sürü mor Arap
sümbülünü fark ettik. Küçücük alanda binlerce nebat hayata merhaba derken,
bizler bu anın farkındalığı içinde keyifle ilerledik.
Arap sümbülleri
Yürüyüş güzergahımızdan Homeros Vadisi ve Körfez'in görünüşü
Erkenci katırtırnakları
Kızılçamların biraz
aralandığı bir boşluktan vadinin aşağılarına doğru baktık. Altımızda sel
zamanlarında İkizgöller’den
çağıldayıp gelen Bornova Çayı’nın
durup dinlendiği bir dizi havuz ve bent görüş alanımız içindeydi. Sağ yanımızda
ise; Körfez, onu kısmen gölgeleyen
EVKA blokları ve Eğridere’nin silueti
durmaktaydı. Yol kıyısındaki erkenci katırtırnaklarının insanı ele geçiren o
güzelim kokusunu o zaman fark ettik. Bezelyegillerden olan katırtırnakları,
düşük dudaklı sapsarı çiçekleri ve dikensi dallarıyla rüzgâra uymuş; hafifçe
sallanırken iki yana doğru, sanki bizi selamlar gibiydiler. Keyifle doldurduk
içimizi o mis gibi kokularıyla…
Katırtırnakları ve Homeros Vadisi
Katırtırnakları o kadar güzeldi ki...
Kayadibi'nden Homeros Vadisi'ne inerken her yanımızı sarmıştı ot kokusu
Bir süre sonra toprak
yol, topografyanın tatlı bir eğimle vadiye doğru alçaldığı bir anda son buldu.
Burası bir zeytinliğin başlangıcıydı ve yol, zeytinliğe ulaşmak için açılmıştı.
Bundan sonra vadinin dibine doğru dikleşen topografyada tamamen arazinin
davranışına uygun olarak hareket ettik. Ama ne gam, bahar hep yanımızdaydı. Taç
yaprakları dökülmeye başlamış geçkin anemonlar, henüz yeni baş vermiş yabani
sarımsaklar, yeni yeni filizlenerek hayata yeniden merhaba demiş kekik
yatakları kompozit bir ot kokusunun üyesi olarak dört bir yanımızı
çevirmişlerdi. Kimini tattık, kimini kokladık. Bu ilerleyişin tarifi yoktu.
Doğada azla yetinip, farkında olmak yeterliydi sadece.
Yıldız çiçekleri
Homeros Vadisi'nin üstünde yer alan Homeros mağaraları
(Fotoğraf:İF; Ocak-2016)
Homeros mağaralarından birinin ağzı
(Fotoğraf:İF; Ocak-2016)
Bayır aşağı inen
yamaçlarda zeytin sekilerinin sanatkârane dizilişi, sele ve erozyona karşı güvence
altına alınmış olmasının rahatlığı içindeki zeytin ağaçlarının üzerinde
toplanmamış zeytinlerin çokluğu ile ne büyük bir zıtlık içindeydi. Neydi bu
Anadolu’nun üstüne çöken karabasan; toplanmayan meyveleriyle ağaçların üzerinde
biriken yük, ne zaman kalkacaktı bu topraklardan, ne zaman? Tire’de, Kiraz’da
toplanmadan dallarında bırakılmış ayvalar, narlar; badem ağaçlarının yükü,
geçen yıldan kalmış taş bademler; bir hüzün kaplar bahçeleri hasat zamanı;
hiçbir şey para etmezken, köylü de toplamaz doğanın kendine sunduğu bu güzelim
nimeti ve bırakır gider dallarında kendi geleceğini. Gider şehirlerde kölelik
yapmaya çaresiz…
Bayırdan indikten sonra kavuştuğumuz patika
Homeros Vadisi'ndeki İZSU'nun göletlerinin birinden dökülen su
Bayırdan aşağıya usul
usul indik. Homeros Vadisi’nin
dibindeki göletlerin bulunduğu koda ulaştığımızda, beklediğimiz gibi daha
önceki yıllarda vadi boyunca yürüdüğümüz sevimli bir patikaya kavuşmuştuk. Bu
noktadan itibaren yeniden kuzeye doğru dönerek göletlere paralel yürümeye
başladık. Birbirine kavuşmuş yaşlı zeytin gövdeleri, üzerlerindeki türlü
şekillerdeki yumrularıyla yaşadıklarını ele verir gibiydiler. İzlerine basarak
yürüdüğümüz patika, Kayadibi köylülerini
yüzlerce yıl merkep sırtında Bornova’ya
taşımıştı. Farkındaydık her şeyin; bütün yaşanmışlıkların...
Görmüş geçirmiş bilge zeytin ağaçları
Bu da bir diğeri; ikiz gibiler.
Pırnarlar, kesme
çalıları ve kızılçamlar arasından göletlere doğru inen patikadan bir süre sonra
ayrılarak kızılçam örtüsünün yoğunlaştığı yukarılara doğru yöneldik.
Yürüdüğümüz patikanın yer yer iri taşlarla önü kesilmişti. Bunun motokros sporu
ile uğraşanları engellemek amacıyla yapılmış olabileceğini düşündük. Kuzeye
bakan yamaçlar, henüz daha uykudaydı; üstüne üstlük kızılçamların gölgesi de
cabasıydı. Yine de kızılçamlar arasında kendine yer bulmuş bir ahlat, kuzeye
karşı da olsa iki arada bir derede çiçeklenmişti. Tabii ki fotoğraflamak bize
düşerdi.
Ahlatlar çiçekte...
Atlı Vadi'nin tepelerine doğru ilerleyen keçi sürüsü
Biraz ilerde arazinin
eğimi iyice dikleşti; yağmurların neden olduğu tahribatla patika düzlemi yer
yer bozulsa da yine de keyifliydi kızılçamların altında yürümek yukarılara
doğru. Zaten biraz sonra ışık göründü. Önümüzden bir keçi sürüsü yolu atlayarak
Atlı Vadi’nin kuzeyindeki tepelere
doğru ilerledi. O sırada bir ahlatın en tepesinde; dişisine kur yapmakta olan
küçücük bir saka kuşu çılgınca ötmekteydi biteviye. Altından usulca geçtik.
Baharın coşkusunu yakalamıştı saka; tek bir derdi vardı; neslini sürdürmek için
üremek…
Bornova Çayı'nın kıyısındaki Levanten bahçelerinden kalan bir kapı; ama içinde evi yok. Zaten yakında bunlar da yok olacak!
Bu da bitişik bahçenin kapısı...
Bu da üçüncü bahçenin kapısı; hiç birinin içinde orijinal evleri kalmamış. Ama yerine dikilen "apartumanlar" mevcuttur.
Bornova Çayı kıyısında yan yana üç bahçenin yekpare duvarı ve arkadaki yıllar önce yıkılıp yerine yapılan apartmanlar
Yerle yeksan oldular gaga taşlı avlular...
(Fotoğraf; Ebruli Turizm'in web sitesinden alınmıştır.)
Durumun tek fotoğraf kalesindeki anlatımı; Kayadibi'nden Kızılay Mahallesi'ne inerken, "kentsel dönüşüm" kıskacındaki hayatın ifadesi duvarda yazıyor!
Yaklaşık 2 saattir Homeros Vadisi’nin yamaçlarında durmaksızın yürümüş, doğada baharın sevincini paylaşmış; kuşun, otun, böceğin kaygısına ortak olmuştuk sessizce. İnsanoğlunun kaygısız bencilliğine hayıflanarak ve çöplerle kirletilmiş güzelliklerin içinden geçerek Kayadibi asfaltının kıyısında bıraktığımız aracımıza ulaşmıştık bile. Bundan sonrası; Bornova düzlüğüne doğru inmekten ibaretti. 19.yy.dan kalma eski bir kiremit fabrikasının hala ayaktaki dev bacasının yanından aşağı doğru akarak, gaga taşlı avlularını ve güzelim sakız tipi eski zaman evlerini "ham" yapan kentsel dönüşüm rüzgârlarıyla kendi cehennemine doğru yol almakta olan biçare Bornova’ya indik.
Dipnotlar:
(1) Kayadibi-İkizgöl yürüyüşü ve Tantalos
söylenceleri için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2016/02/kayadibinden-ikizgole.html
ve http://dagakactim.blogspot.com/2011/05/ikiz-goller-homeros-vadisi-yuruyusu.html
(2) Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat, Remzi Kitabevi, 11.Basım-Kasım-2002; Tantalis maddesi, sayfa:278
(3) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında M. Yavuzcezzar tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder