5 Nisan 2018 Perşembe

ÇANDARLI'DA BİR BAHAR GÜNÜ


24 Mart 2018
İbrahim Fidanoğlu
Giriş

Havada huysuz bir lodos, bazen bulutların ardına saklanan bir güneş ve alerjik bünyelileri zorlayacak denli tozlaşmaya başlamış nebat eşliğinde bugün kuzeye; Çandarlı’ya doğru uzandık. Amacımız Şakran’a uğrayıp Aşağı Şakran yolundaki bir fabrikadan zeytinyağı almak, oradan da biraz ötedeki ayarsız denizi ile meşhur Çandarlı kıyısında baharın alametlerine bakmaktı.

 
Çandarlı'nın batı kıyısında...

 
Çandarlı'nın doğu kıyısında; ilerde Karaada...

Pitane’den Çandarlı’ya

Bugünkü Çandarlı, adıyla anılan körfezin kıyısında ve halen oldukça diri bir fay hattının üzerindeki bir yarımadada yer almaktadır. Söz konusu yarımada, kuzeyden güneye doğru denize sanki bir dil gibi uzanmaktadır. Şehir, eski Aiol yerleşimi Pitane’nin neredeyse tam üzerinde kurulmuştur. Öyle ki, Ortaçağ’dan kalma Ceneviz kalesinin ve yer yer denize doğru akan sokaklardaki bazı evlerin temellerinde İlkçağ’dan kalma kesme taşlardan birkaç sıra duvar izine bile rastlanabilmektedir.

  
Cenevizlilerden kalma Çandarlı Kalesi

Osman Hamdi Bey tarafından ilk kez kazılan Pitane’de, Cumhuriyet döneminde; 1958 kışında, yarımadanın kıstağına yakın bir bölgedeki kentin nekropolünde köylülerin Arkaik döneme ait bir Kuros heykeli bulması sonucunda, 1959 yılından 1965 yılına dek yine ağırlıklı olarak nekropolis civarında Ord. Prof. Ekrem Akurgal tarafından bir dizi kazı gerçekleştirilmiş. Bu kazılarda yoğun olarak İ.Ö. 6.yy.a tarihlenen mezarlara, çeşitli keramiklere, vazolara, kadehlere, kylixlere (açık ağızlı ve ayaklı içki kapları) ve ölü külü kaplarına rastlanılmış. Buluntuların çoğu bugün İstanbul ve İzmir Arkeoloji Müzeleri’nde sergileniyor. Bu kazıya neden olan Arkaik Kuros heykeli ise, Bergama Müzesi’nde bulunuyor.


Şimdi Bergama Müzesi'nde sergilenen, 1958 kışında Pitane nekropolünde köylülerin bulduğu Arkaik Kuros heykeli
(Kaynak:http://arkeodenemeler.blogspot.com.tr/2012/09/pitane-pitana-antik-kenti-ii-izmir.html)

Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, kendisinin yürüttüğü Pitane Nekropolis kazılarıyla ilgili olarak; 1960 yılında Arkeoloji Dergisi’nde yayımlanan Pitane Kazı Raporu’nda şu bilgileri aktarıyor:

 
Çandarlı yarımadasının batı sahili

“Arkaik heykelin Çandarlı yarımadasının berzahında bulunmuş olması ve civarında vazo kırıklarının ele geçmiş olması, buluntu mahallinin bir eski İon mezarlığı olduğu kanaatini veriyordu. Anadolu’da şimdiye kadar yeri belli arkaik mezarları sayısı pek az olduğundan Çandarlı kazısının önemi, daha işe başlamadan kendisini göstermekte idi… Çandarlı Nekropolisi, Arkaik Çağ Anadolu ölüm gömme adetleri hakkında mükemmel ve sarih bilgi vermektedir. Cesetler (6.asırın ilk yarısında) yakılmakta ve yakma ameliyesi mezarlıkta yapılmaktadır. Yer yer koyu yangın izleri tespit edildiği gibi birçok vazolar da sarih yangın izleri göstermektedir… Ölünün cesedi yakıldıktan sonra, çeşitli büyüklüklerdeki adi küplere hediyelik vazolarla birlikte konmakta ve ağzı bazen muntazam bir şekilde düzeltilmiş, bazen de kabaca bir şekilde sokulmuş olan taşlarla örtülmekte idi. Küp ağızlarının veya içindeki iskeletlerin muayyen bir istikamete tevcih edilmemiş oldukları anlaşılmaktadır. İnce uzun kaplar yere yatırılmakta, geniş kaplar ise kaideleri üzerine oturtulmaktadır. Birçok mezar küpleri, etrafı kaba taşlarla çevrili 3-5 metre kutrunda daire şekilli bir aile mezarlığı içinde yer almaktadır. Böylece bir aileye mensup kimselerin taşla çevrili bir mahalli, hususi mezarlıkları olarak kullandıkları ve toprak üstüne koydukları işaretler yardımıyla vefat vukuunda ölülerini kendi mezarlıklarına gömdükleri anlaşılmaktadır. Hediye vazolar, mezar küplerinin içinde ve bilhassa yanı başlarında bulunmuşlardır.”(1)

  
Çandarlı'da bir inşaat alanında gördüklerimiz; Pitane'ye ait temel izleri

Ancak, birçok ören yerindeki gibi Pitane’nin şansızlığı olarak değerlendirilebilecek modern yerleşimin tam da bu İlkçağ kentinin üzerine kurulmuş olması nedeniyle kentin içinde herhangi bir kazı faaliyeti gerçekleştirilememiş. Ancak zaman zaman yapılan inşaat faaliyetleri öncesinde bir takım kurtarma kazıları yürütülmüş. Biz de bugün Çandarlı’da dolaşırken, eski Ceneviz kalesine yakın bir konumda bir yerde böyle bir kazı faaliyetinde ortaya çıkarılan açmalara ve Pitane’nin toprak altındaki izlerine rastladık. Bugünün en büyük sürprizi bizim için buydu.

 
Bir döşeme yol ve daha üst tabakalarda başka şeyler...

Baharın gelişiyle birlikte Çandarlı’da hayat hareketlenmişti bile. Kıyıdaki kafeteryalar kendini deniz kenarına atmış insanlarla doluydu. Yarımadanın batı kıyısında da durum farklı değildi. Kalenin yakınlarındaki bütün tesisler yaza hazırlanmaktaydılar. Birçoğu da zaten hiç kapanmamıştı ki. Plajda insanlar şezlonglarını yanlarında getirmişler; bir nevi kıyıda piknik yapar gibiydiler. Çarşı ise, yine en hareketli mekândı. Yalı Çamisi’nden ötede balıkçıların başı her zamanki gibi kalabalıktı. Yazlıkçılar, havanın da güzelliğini fırsat bilerek Çandarlı’nın sahillerine atmışlardı kendilerini. Biz ise, günün sürprizlerine hazır bir halde; epeydir uğramadığımız Çandarlı’nın kale çevresindeki sokaklarına bıraktık kendimizi.

 
Çandarlı Kalesi'nin önünden batıdaki denize bakış

Pitane, İlkçağ’da Orta Yunanistan’dan Trakya yoluyla Batı Anadolu’ya inen çoban halk Aiollerin yaşadığı bir kent olarak biliniyor. Osman Hamdi Bey tarafından geçen yüzyılın başlarında yapılan kazılarda elde edilen bulgulara göre kentin İ.Ö. 2 binli yıllara dayanan bir geçmişe sahip olduğu belirtiliyor kaynaklarda.

 
Çandarlı Kalesi yakınlarında bir sokakta bahar filizleniyor.

İlkçağ’ın önemli coğrafyacısı ve gezgin Strabon, meşhur Geographika isimli eserinde Pitane’den şöyle söz ediyor:

“Buradan sonra (Dikili’deki Atarneus kast ediliyor-İF), çifte limanlı bir Aiol kenti olan Pitane’ye ve Eunos nehrine gelinir; bu nehir, kentten Adramyttionluların yapmış olduğu su yoluna ulaşır. Zenon’la birlikte, Polemon’un öğrencisi olan akademisyen Arkesilaos Pitane doğumludur. Pitane’de kıyıda, Eleussa adası (Çandarlı’nın karşısında yer alan Karaada) hizasında “Pitane’nin altındaki Atarneus” denen bir yer vardır. (Prof. Dr. Bilge Umar, Aiolis isimli kitabında Pitane maddesinde bu yerin Karaada’nın karşısındaki Karagöl Mahallesi olduğunu belirtiyor; yani Çandarlı’nın doğu yakasının karşı kıyısı-İF) Pitane’de tuğlalar suyun üstünde yüzmektedir. Tyrrhenia’da da, bir cins toprak nedeniyle aynı şey söz konusudur, çünkü bu toprak aynı hacimdeki sudan daha hafif olduğu için yüzer. Poseidonios, İberia’da kile benzer bir topraktan, kalıp halinde tuğlalar gördüğünü, bununla gümüş temizlendiğini ve bunların su üzerinde yüzdüklerini söyler. Pitane’den sonra Kaikos nehrine (Bakırçay-İF) gelinir. Bu nehir, otuz stadia ötede Elaitikos körfezine (bugünkü Çandarlı Körfezi-İF) dökülür. Kaikos’un karşı kıyısında, nehirden on iki stadia ötede bir Aiol kenti olan Elaia (bugünkü Kazıkbağları Mevkii-İF)(2) bulunur. Pergamon’dan yüz yirmi stadia uzaklıkta bulunmasından ötürü burası Pergamonluların limanıdır.”(3)

 
Çandarlı yarımadasının batı kıyısında yer alan ve 19.yy.dan kalma eski zeytinyağı fabrikası

 
Bugün Dikili Kültür Evi olarak işlev gören zeytinyağı fabrikasına kuzey yönünden bakış

 
Aynı fabrikanın restorasyon öncesi hali
(Şubat-2004)

Prof. Dr. Bilge Umar, Çandarlı isminin kökeni ile ilgili olarak Osmanlı’nın Fatih Sultan Mehmet dönemi sadrazamlarından Çandarlı Halil Paşa ile ilişkilendirmeye çalışan bazı kaynakların aksine, İlkçağ’a dayanan bazı tezler ileri sürmekte. Bunu da Çandarlı’nın kuzeyinde bulunan volkanik Karadağ’ın volkan ağzında oluşan Karagöl ile ilişkilendirmekte.

Çandarlı'nın sırtını dayadığı volkanik Karadağ'ın krater gölü Karagöl'de baharın alametleri; çiriş otları
(Şubat-2010)

“Çandarlı’nın yanı başındaki Atarna gölcüğünün adı, Sandarla (Sanda-Arla, Sanda’nın Gölü) biçiminde de söyleniyordu. Böyle –a bitişli Anadolulu adların o bitişi, İlkçağ’ın geç döneminde eta harfiyle yazılmış ve harfin gösterdiği ses önce e, sonra i değerini almıştır: Smyrna, Smyrne, Zmirni… Burada da Sandarla’nın Sandarli, Tsandarli’ye döndüğü anlaşılıyor: gerçekten son dönemde Rumlar Tsantarli adını kullanıyorlardı… Tsandarli adı, elbette ki, Türk ağzında Çandarlı edilir.”(4)

 
Cenevizlilerin eski bir İlkçağ yapısı üzerine bina ettikleri Çandalı Kalesi

 
Çandarlı Kalesi'nden bir başka görünüm

Çandarlı, Orta Çağ’da Ege kıyılarında o zamanların stratejik hammaddesi şap ticareti ile uğraşan Cenevizli ailelerin kolonizasyonuna tabi olmuş yerlerden biri olarak dikkat çeker. Bizans’dan aldıkları imtiyazlarla Foça, Yeni Foça, Şakran (Temaşalık ya da eski Gryneion(5)) ve Denizköy önlerindeki Corciyo adası (ya da Büyük Ada) gibi önemli noktalarda bu zenginliği elde tutmak ve ticaretini yönlendirmek amacıyla kaleler oluşturmuşlardır. İlkçağ’dan kalma bir yapının üzerine bina edilmiş Çandarlı Kalesi, bu çağda Cenevizliler tarafından bir savunma yapısı haline getirilmiş, daha sonra da kapısının üstündeki tuğradan da anlaşılacağı üzere II. Mahmut döneminde onarılarak bugünkü hüviyetine kazandırılmıştır.

 
İlkçağ surlarından bir bölümü denizin içinde; batı sahilinde...

Çandarlı yarımadasında zamanın tahribatına direnen birkaç ev ve kule dışında eskiden günümüze kalan tek yapı Çandarlı Kalesi’dir. Zamanın güçlü elleri sadece kaleyi yerinden oynatamamış durumdadır. Kale; yakın geçmişte, bazı eski Türk filmlerine doğal plato görevi de görmüş bulunmaktadır. Cenevizlilerin yaptığı kale, beş burcuyla yarımadanın ortasında sapasağlam göğe uzanmaktadır. Kalenin kapısında II. Mahmut’un tuğrası yer almakta ve kalenin son aldığı biçiminin tanıklığını yapmaktadır. Kargaşalardan ve eşkıya saldırılarından yorulmuş bu topraklara huzur ve düzen getirmeyi amaçlayan Padişah II. Mahmut, hapishane olarak kullanma düşüncesiyle kalenin yeniden onarımını yaptırmıştır.

 
Çandarlı Kalesi'nin kapısı
(Nisan-2008)

 
Çandarlı Kalesi'nin kapısının üstünde yer alan II. Mahmut döneminde gerçekleştirilen onarımla ilgili kitabesi ve padişahın tuğrası
(Nisan-2008)

Çandarlı Kalesi’nin kapısı orijinaldir. Kapının arkasındaki küçük avlunun duvarlarında yer alan alttan üç dört sıra düzgün yontulmuş taşlar, burada bir ilk çağ yapısının olduğuna işaret etmektedir. Bu yapının bir ilk çağ kalesi ya da agora duvarı olabileceğine dair yaklaşımlar bulunmaktadır. Kale, bu ilk çağ duvarlarının üstüne, Yeni Foça’yı kuran ve buradaki şap madenlerini işleten Andreola Domenico Cattaneo adlı Cenevizli bir reisin adamları tarafından körfezin güvenliği için 13. yy.da inşa ettirilmiştir. O dönemde Yeni Foça’da Kozbeyli’nin arkasındaki Şaphane Dağı’ndan şap elde ediliyordu. Şap, o zamanlar dokumacılıkta boya sabitleyici olarak kullanılan stratejik bir madendi. Bu yatakları kontrol edenlerin sahip olduğu güç emsalsizdi. Ancak; zamanla gelişen kimya teknolojisi sayesinde, şapın günümüzde artık herhangi bir ekonomik değeri kalmamış durumdadır.

 
Çandarlı Kalesi'nde bulunan ve düşmana kızgın yağ dökmek ya da gülle atmak amacıyla kullanılan seng-i endaz örneği
(Nisan-2008)

 
Çandarlı'daki Rum evlerinden birine örnek
(Eylül-2008)

 
Bir başka evin giriş kapısı
(Nisan-2008)

  
Aynı evin genel görünümü
(Nisan-2008) 

 
Doğu sahiline açılan bir sokak

 
Eski bir Çandarlı evi daha; Pitane yapı taşlarının kullanıldığı aşikar...  

Çandarlı’nın 19.yy. hayatında Rumlarla ilgili acı bir hatıra da saklı. Çandarlı’da önemli bir Rum nüfusu var mıydı; bunu pek bilmiyoruz ancak, kasaba; Rum sivil mimarisinin örneği diyebileceğimiz yapı kırıntılarından hala bazı izleri dikkatli gözler için bağrında barındırıyor. Ama Rumlar deyince ilk akla gelen II. Mahmut dönemindeki Sakızlı Rum kapetanların 1822 yılında bir gece yarısı Çandarlı’ya yönelik gerçekleştirdikleri kanlı bir baskındır. Mora Yarımadası’ndan başlayan Yunan Bağımsızlık süreci, adalardaki milliyetçi ayaklanmalarla hız kazandı. Bunlardan biri de Sakız, Sisam ve Psara (İpsala)’dan kaynaklanan Rum kapetan eşkıyalarının ayaklanmalarıdır. Yunan muhibbi Batılı şair ve ressamların Osmanlı’nın bu baskını cezalandırmak için Sakız adasına yönelik sindirme harekâtını “destansı” bir şekilde eserlerinde işlemelerine yol açacak olan süreç de Çandarlı Baskını ile başlamıştır. Bu baskın ve sonrasında gelişen olaylar, Pitane’den Çandarlı’ya isimli yazımızda ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır.(6)

 
Koçanlı Konağı; restorasyon öncesi
(Eylül-2007)

  
Koçanlı Konağı'nın giriş kapısı
(Eylül-2007)

  
Kapı üstündeki demir ferforjedeki yapımı tarihi 1859 ve anlamını bilemediğimiz N,A ve P (R) harfleri; büyük olasılıkla Helen alfabesiyle yazılmış.
(Eylül-2007)

 
Kule evin yan sokağa bakan pencereleri
(Eylül-2007)

 
Evin üst katına çıkan orjinal merdivenlerin restorasyon öncesi hali
(Eylül-2007)

Ama bu baskının izleri, Çandarlı’nın üzerinden uzun süre kalkmaz. Bu hüzünlü olayın ardından türküler yakılır ve Çandarlı’nın üzerine sinen korku bu baskından sonra yapılan binaların mimarisine dek yansır. Bunların son örneği diyebileceğimiz ve son yıllarda Çandarlı / Dikili Belediyesi tarafından restore edilen kule tipi ev, bugün Çandarlı yarımadasının doğu sahilinde yer almaktadır. Bugün Koçanlı Konağı olarak da anılan bu taş yapı, gerek ilk yapıldığında alt katı tamamen sağır (penceresiz) olarak inşa edilmiş olması ve yan sokağa taşan parmaklı pencereleriyle bir evden çok bir savunma yapısını andırması nedeniyle Çandarlı Baskını’nın halk üzerinde yaratmış olduğu izleri taşır. Evin giriş kapısının üzerinde yer alan demir ferforje üzerinde yapım tarihi 1859 ve N, A ve P harfleri yer almaktadır. Çandarlı Baskını sonrasına denk gelen 1859 yılında yapılan bu kule evin ilk sahibinin zeytinyağı işletmeciliği ile uğraşan zengin bir Rum olduğu, 1924 Nüfus Mübadelesi sonrasında da Çandarlı’yı terk ederek Midilli’ye göç ettiği söylenmektedir. Evin daha sonraki sahiplerinin ise, Lozan Mübadilleri’nden olan ve Kavala’dan göçerek Çandarlı’ya yerleştirilen Soykan Ailesi olduğu bilinmektedir. Çandarlı’nın 19.yy. tarihine ilişkin bir hatırayı barındırması açısından; bu konağın restore edilip yaşatılması, takdire değer bir çaba olarak değerlendirilmelidir.

 
Çandarlı'da zaman; Rumlardan kalan ama onların yaşattığı korkunun izlerini taşıyan Çandarlı'nın sembol yapısı; Koçanlı Konağı
(Şubat-2004)


Çandarlı'da Ellema Sokağı yakınlarında yer alan kule tipi ev

 
Kule evin geçişe kapalı sokağa bakan yan duvarı

 
Aynı evin  2004 yılındaki hali
(Şubat-2004)

Şehir içindeki; Çandarlı Baskını ile ilişkilendirilebilecek bir diğer yapı ise, yarımadanın doğu yakasındaki sahile paralel sokaklardan biri olan Ellema Sokağı’nda yer alan düzgün kesme taştan yapılmış ve görünürde tamamen sağır olan kule tipi evdir. Evin üstünde ilave bir kat var mıydı; zamanla bu kat yıkıldı mı; tam olarak anlaşılmasa da bu yapı da savunma güdüleriyle bir evden daha çok bir kale burcunu andırmaktadır. Bergamalı yerel tarih araştırmacısı ve Bergama Kermesi’nin fikir babası Osman Bayatlı’nın Bergama’da Yakın Tarih Olayları – XVIII. – XIX. Yüzyıl Olayları isimli kitabında anlattığı Çandarlı Baskını ile ilgili bölümde bir gece yarısı Rum eşkıyalar tarafından gerçekleştirilen baskın sırasında sadece Çandarlı Kalesi, zamanın Çandarlı Voyvodası Kırantaoğlu Mehmet Ağa’nın Kulesi (şimdiki çarşıdaki caminin arka yönünde yer alıyordu) ve Ziynet Hoca Kulesi (artık yok) gibi savunmaya elverişli yerlerden piştovlarla karşı konulduğunu aktarmaktadır(7). Kesin olarak bilinmez, ama belki de o geceki Rum kapetanlara karşı direniş noktalarından birisi de bu eski kule evdir. Çevresindeki modern evlerle kuşatılmış olan bu yapının üzerinde yer alan derin çatlaklar, yapının gelecek zamanlara taşınması olasılığını giderek zayıflatmaktadır.

 
Eski bir gezinin hatırası; Karagöl'de baharı karşılarken...
(Şubat-2010)

 
Karagöl'de erkenci katırtırnakları
(Şubat-2010)

 
Karagöl'de baharın alametleri; ahlatlar çiçekte
(Şubat-2010)

Çandarlı’da bahar, sırtını dayadığı Karadağ’ın kuytu köşelerine usul usul gelir. Denizköy’e doğru alçalan kütlenin volkan ağzı, bugün Karagöl diye anılan ve Merdivenli’den güney batıya doğru eski bir Türkmen mezarlığının yanından geçilerek ulaşılan rota üzerinde yer alır. Karadağ’ın volkan ağzı da Yamanlar Dağı’nın volkan ağzı gibi en yüksek zirvesinde değil, güneye ve batıya doğru alçalan bir sırtında bulunmaktadır. Bu anlamda her iki dağın kraterlerinin alçalan sırtlarda yer alması gezgini bazen şaşırtsa da, onları arayıp bulmanın da ayrı bir keyfi vardır şüphesiz. Meşelerle kaplı Karadağ, göle doğru alçalırken baharın bütün izlerini önünüze serer. Çiriş otlarından bayır güllerine, katırtırnaklarından sarmaşıklara, yabani kuşkonmazlara ve daha nicelerine…

 
Çandarlı'da batı sahilindeyiz.

 
Çandarlı sahilinden Karadağ'a bakarken...

Oysa deniz, Karadağ’a göre daha önce karşılar baharı. Her ne kadar Çandarlı Körfezi’nin rüzgârı ayarsız olsa da, baharın alametleri deniz kıyısındaki çay bahçelerinde filizlenir. Yaz kış Çandarlı’yı terk etmeyen emekli yazlıkçılar, Çandarlı’nın yerlileri ve çevreden gelenlerle şenlenir bahçeler, çarşı içi ve dükkânların hepsi. Yavaştan hareketlenir sokaklar; kışın sokak aralarına dek nüfuz eden o sert rüzgârdan giderek eser kalmaz. Hafif bir esintiye dönüşür; Çandarlı sahil boylarında antik zamanlardan beri esen Aiolos rüzgârı…

Bir evin duvarının dibinde; Pitane'den kalan...
(Nisan-2008)

  
Çandarlı Yalı Camisi

  
Yalı Camisi

 
Çandarlı'da bir kurtarma kazısından...

 
Pitane'nin su künkleri

  
Aynı alanda bir başka açmadan görünüm

 
Kazı alanının arka alanı; en arkada Merkez Camisi'nin minaresi görünüyor.

 
Çandarlı Merkez Camisi; çarşı içi

Bugün de yarımadanın neredeyse tümünü yürüyerek dolaştık. Doğudan batıya doğru geçerken Çandarlı Kalesi’nin beş burcuyla göğe doğru yükselişine bir kez daha şapka çıkardık. Kale çevresindeki sokaklardan birindeki bir inşaat alanında Pitane’nin izlerini saklayan açmalar vardı; onlara tanıklık ettik. Bir döşeme yol parçası, yapı temelleri, andezit kesme taştan yapı elemanları, kanalizasyon künkleri, döşeme yol parçalarının daha üstündeki bir tabakada onlara dik planda devam eden oluk şeklinde geçişler; farklı zamanda farklı amaçla kullanılmış mekânların hepsi oldukça ilginçti. Anladığımız kadarıyla bir kurtarma kazısı gibi duruyordu.

 
Kale yakınlarındaki kazı alanından bir başka görünüm

 
Pitane yerleşim planı
(Kaynak: http://ermensenan.blogspot.com.tr/2010/01/bir-aiol-antik-kentipitanecandarl.html)


 
1805 yılında Emine Hanım tarafından babası Müslihü'd-dinzade Yakub için yaptırılan Çandarlı çarşısındaki tarihi şadırvan
(Nisan-2008)


Ellema Sokağı


Çandarlı burun ucuna doğru denizin içinde sur duvarının yapı taşları
(Nisan-2008)


Çandarlı doğu sahili

Pitane’nin tüm sırları, bugünkü modern şehrin altında yatmaktaydı. Bu gördüklerimiz bile bunun bir kanıtı gibiydi. Pitane’nin doğu kıyısındaki tiyatrosu, burun ucuna yakın bir konumdaki stadyumu ve batı kıyısında bugün de yer yer izlenebilen sur duvarları ile kıstaktaki nekropolisi kentin bilinen ana unsurları içinde yer alıyor. Ama ne yazık ki, çağlar boyunca modern şehrin inşasında yapı malzemesi olarak kullanılması nedeniyle, bugün bunların çoğunun yerini dahi tespit etmek pek mümkün değil. Sadece eski zaman fotoğraflarından bazılarının delilleri mevcut… Ama yine de Pitane’nin bütün sırrı, hala Çandarlı’nın altında yatıyor.

Dipnotlar:

(1)   Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, Çandarlı (Pitane) Kazısı, Arkeoloji Dergisi, Sayı-10-1, Ankara 1960, Milli Eğitim Basımevi; sayfa:5-6; bkz. www.kulturvarliklari.gov.tr/sempozyum_pdf/turk_arkeoloji/10_1.turk.arkeoloji.pdf
(3)  Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII-XIII-XIV), Çeviren: Prof. Dr. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 3.Baskı; İstanbul 1993; sayfa: 117
(4)  Prof. Dr. Bilge Umar, Aiolis, Bir tarihsel coğrafya araştırması ve gezi rehberi, 2002, İnkılâp Kitabevi; sayfa: 124
(6)  Çandarlı Baskını ve etkileri ile ilgili olarak bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2013/04/pitaneden-candarliya.html
(7)   Osman BAYATLI, Bergama’da Yakın Tarih Olayları – XVIII. – XIX. Yüzyıl Olayları, 1957 Baskısı; Sahife:45–46
(8)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

7 yorum:

  1. Sizce Eski Foça'daki yeldeğrimenlerini Cenevizliler mi işletiyordu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bildiğim kadarıyla bugün Eski Foça'nın girişinde Top Dağı üzerinde yer alan tarihi yel değirmenleri daha yakın zamana ait olmalı. Büyük olasılıkla 19.yy.da Rumların işlettiği un değirmenleri olabilir. Foça'da 1914'den önce çok ciddi bir Rum nüfus vardı; Ayvalık'da olduğu gibi... Cenevizliler, Bizans döneminde Eski ve Yeni Foça'da, bugünkü Şakran'da ve Çandarlı'da şap ticaretini kontrol etmek için kolonize olmuşlar ve buralarda kaleler kurmuşlardı. Dolayısıyla Ortaçağ'da Batı Anadolu kıyılarının egemeni gibiydiler. O zaman da benzer amaçla yel değirmenleri kurmuş olmaları bence olasıdır. Ama bugünküler 18-19.yy.dan ve Rumlardan kalma... İlginizin sürekliliği dileğiyle...İF

      Sil
  2. Çoğu zaman okuyorum. Bunu sorma nedenim hikayeler yazıyorum. Tarihle de örtüşsün istiyorum. Teşekkür ederim. Selamlar. 😇

    YanıtlaSil
  3. Muhteşem bir emek..kutluyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginize ve geri bildiriminize çok teşekkürler...İF

      Sil