SAKIZ'IN ORTA-BATI KÖYLERİ VE MOSTRA KARNAVALI
25-26 Şubat 2016
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Aralık ayının ikinci yarısından itibaren soğuklar ve viral enfeksiyonlar
kırdı geçirdi bizi. Bitmek bilmeyen öksürükler, bitti sanırken yeniden
tetiklenen hastalık süreci işin tadını kaçırdı bu yıl. Neyse ki Şubat ayının
ikinci yarısından sonra İzmir’in normal hava koşulları kendini nispeten
hissettirmeye başladı. Bu arada bir fırsat yaratıp Çeşme’den geçtiğimiz Sakız adasına yaptığımız bir hafta sonu
kaçamağı, kış hastalıkları sonrasında bir soluklanma olanağı sağladı bizlere.
Şubat ayı, birçok ülkede baharın karnavallarla karşılandığı bir geleneksel
zaman dilimini temsil ediyor. Sakız Adası’nda da; doğudaki Karfas bölgesinde yer alan Thymiana
köyünde Ortaçağ’dan beri geleneksel olarak Mostra
karnavalı kutlanıyor. Ortaçağ’da korsan baskısından bunalmış köy halkının bir
gün tebdili kıyafetle onlara kafa tutuşlarının ve bu savaştan zaferle
çıkışlarının anısına kutlanıldığı söylenen karnaval yüzlerce yıllık evrimleşmesinde
günceli cinsel içerikli motiflerle yakalamaya çalışıyor. Neyse yeri gelince
daha derin anlatırız belki de…
Sakız rıhtımı
Küçük Asya’dan Yunan adalarına yönelen mülteci akınları ve yıllardır
süregelen ekonomik krizin hırpaladığı Sakız’ın
rıhtımında ilk gözümüze çarpan, kıyıya yanaşmış birkaç sahil güvenlik botu ile
askeri hücumbotlar… Son haftalarda Ege’nin her iki yakasında ısınan sulardan
olabilir mi acaba? Tarih bize göstermiştir ki, bu politik manevralar, ne yazık
ki her iki halkın yararına sonuçlar doğurmuyor. Kim kazançlı çıkıyor denirse
eğer, bunu anlamak için her iki halkın yakın tarihine bakmak yeter.
Sakız'da; Vrondatos yakınlarında, eski deri tabaklama atölyelerinin bulunduğu sahilde; yel değirmenlerinin önündeyiz.
Sakız Adası’nın Orta-Batı ekseninde dolaşırken
Sakız’ın merkezinden kuzey batıya meyilli bir yol, sizi adanın en kadim dini
merkezlerinden biri olan Nea Moni
Manastırı’na taşır. Çırılçıplak kireç taşından oluşmuş yalçın kayalıkların
ve derin vadilerin egemen olduğu bu coğrafyada son yıllarda manastırın güney
batısında yer alan bir vadide büyük bir baraj inşaatı sürüp gitmekte. Manastır,
bu barajın da yer aldığı vadilere doğru bakan yüksek kayalıkların kuytu bir
köşesinde yer alıyor. Son yıllarda Sakız
adasını tehdit eden yangınlardan birinde; alevler, manastırın civarına kadar
yaklaşmış. Sakızlıların bir ibadet gibi katıldıkları yangın söndürme operasyonları
adada anlatıla anlatıla bitirilemiyor. Sanki bir seferberlik telaşı gibi
yaşanan günler… Son yıllardaki bu yangınlar, adada sakız ağaçlarının da önemli
bir bölümünün telef olmasına neden olmuş. Ancak, yine de sakız üretimi ada
için hayati önemini koruyor.
Adamantios Korais Kütüphanesi'ne komşu Sakız Katedrali; hemen sol önünde Korais'in heykeli var.
Nea Moni Manastırı
Daha önceki gelişlerimizden birinde Nea
Moni Manastırı’nı Paskalya törenleri sırasında ziyaret etmiştik.(1) Şimdiki gelişimiz, 40
gün sürecek Paskalya orucunun başlangıcına denk gelen ve orucun gereklerini ilk
kez yerine getirecekleri Temiz Pazartesi’den
(Kathari Deftera)(2) önceki; Ortodoksların son kez hayvansal gıdaları tükettikleri
hafta sonuydu. Cumartesi günü uğradığımız Nea
Moni Manastırı bu nedenle son derece tenha idi. Son yangınlarla epey
hırpalanmış bir vadinin kuytu bir köşesinde yer alan 11.yy.dan kalma Nea Moni Manastırı, sadece ada halkı
için değil, aynı zamanda tüm Ortodoks dünyası için kutsal kabul edilen bir mekân
olarak dikkat çekiyor. UNESCO Kültür Mirası Listesi’nde de yer alan bu kadim
inziva mekânı, asırlık serviler arasında huzur verici atmosferiyle dikkat
çekiyor.
Nea Moni Manastırı'nın giriş kapısı ve Bakire Meryem Kilisesi
Manastırın ana avlusu
Manastır, ilk olarak; 11.yy.da Bizans İmparatoru Konstantin Monomachos tarafından yaptırılmış. Zaman içinde
genişleyerek bölgedeki en önemli manastırlardan biri haline gelmiş. Daha önceki
ziyaretimizde, manastıra şiddetli bir yağmurla birlikte adım atmıştık. Ama bu
gün hava oldukça güzeldi ve gelmekte olan baharın habercisi gibiydi. Kilise,
Paskalya orucu öncesi son ayin günü olan Pazar’ın arifesinde oldukça sakindi.
Ana kilise “katalikon”un içinde bir
görevli ve bizden başka kimsecikler yoktu. Daha önceki gelişimizde Paskalya
nedeniyle göğüs göğüse dolaştığımız “katolikon”da
son derece rahattık.
Nea Moni Manastırı; katolikon
Giriş kapısının solunda yer alan Bakire Meryem Kilisesi, yemekhane, Sakız Kıyımı’ndan kaldığı söylenilen
kafataslarının da bulunduğu kemik deposu, sarnıç, Hristiyanlık tarihi ile
ilgili objelerin bulunduğu küçük bir müze, diğer destek binaları manastır
alanında dikkatimizi çeken önemli yapılardı. Bu kez Yunanlar tarafından Sakız İsyanı sırasında gerçekleştirildiği
iddia edilen kıyımla(3) özdeşleştirilen kafataslarının
bulunduğu dolabın önünde papazın patates dolu pazarlık torbaları duruyordu. Bu
da ilginç bir görüntüydü doğrusu. Fotoğrafladık. Kilisenin doğuya doğru uzanan
bir sekideki devam edilen kazılarda ise, Bizans Dönemi’nden kalma bir başka
yapının temelleri bulunmaktaydı. Bulunduğumuz noktadan vadinin derinliklerine
doğru baktığımızda, son yangınlarda sakız ağaçlarının uğradığı hasar oldukça
belirgindi. En uzakta Sakız’ın
merkezine doğru sahil çizgisi seçilebiliyordu.
Bakire Meryem Kilisesi'nin içindeki Sakız Kıyımı ile ilişkilendirilen kafataslarının bulunduğu dolap ve papazın pazar torbaları
Ana kilisenin içinden bir görünüm
Manastırın destek yapıları ve arkasındaki yalçın kireç taşı kayalıklar
Manastırın ana avlusundan bir görünüm
Aynı zamanda Ortodoks Hristiyanlar için bir hac mekânı da olan Nea Moni, dağların arasından denize
doğru uzanan derin bir vadinin başında; asırlık kara servilerin altındaki
sessiz ve huzur dolu atmosferi ile tüm ziyaretçilerini yıllara meydan okuyan
vakur bir duruşla karşılamaya devam ediyordu. İrili ufaklı döşeme taşlarla
kaplı avlunun zemininde dolaşmak, göğe doğru uzanan kara servilerin arasından
dolaşarak geçmek ve bu huzur dolu atmosferi solumak bir kere daha da olsa yine
de güzeldi.
Nea Moni Manastırı; Katolikon
Manastırın doğusunda kazıların devam ettiği Bizans döneminden kalma kilisenin izleri
Nea Moni Manastırı'nın dışında; şu anda kullanılmayan yapı kalıntıları
Orta-Batı Sakız’ın Ortaçağ Köyleri; Anavatos ve Avgonima
Anavatos:
Sakız’ın Osmanlı’ya kafa tutuşunun simge mekânlarından biri Anavatos. Sözcük anlamı olarak bulunduğu
topografyadan kaynaklanan nedenlerle; geçit vermeyen, aşılmaz, erişilmez
anlamına geliyormuş. Nea Moni Manastırı’nın
kuzey batısında; yaklaşık 450 metre yüksekliğindeki yalçın bir kayalığın
üstünde yer alan Anavatos köyü, güney
ve batı yönünde uzanan derin uçurumların hemen dibinde sonlanan benzersiz
konumu ile ilk bakışta insanda heyecan uyandırıyor. II. Mahmut döneminde Mora
İsyanı’nı takiben ateşlenen Sakız İsyanı’nın
önemli köprü başlarından birisi olmuş Anavatos
köyünün tepeye kadar tırmanan ve birbirine yaslanarak bütünde bir kaleyi
andıran evlerinin tümü bir savunma refleksini temsil ediyor. Ortaçağ’ın korsan
akınlarıyla tetiklenmiş bu dürtü, bugün dahi dimdik ayakta. Nea Moni Manastırı’ndan 4-5 km uzaklıkta
yer alan köyün bulunduğu topografya gerçekten etkileyici. Köye erişimi sağlayan
kuzeydeki tek girişindeki meydanlıkta yer alan Kutsal Meryem Kilisesi, zeytinyağı işliği ve lokanta bugün kapalı.
Turizm sezonunda son derece hareketli ve ziyaretçilerle dolu olan buralar,
bugün oldukça sakin görünüyor. Köyün en yukarılarında yer alan yapılar ise
yerleşime kapalı; çünkü burası SİT alanı olarak tanımlanmış.
Kale köy; Anavatos
Topografyasının anlaşılması açısından bir başka görünüm; Anavatos
Bir Ortaçağ kalesi görünümündeki köyün evleri birbirine bitişik şekildeki
konumlanışlarıyla bu kurguyu tamamlıyorlar. Köy, bugün yaşlıların bir anlamda
inzivaya çekildikleri bir mekâna dönüşmüş. Birçok adalı; buralardaki evleri satın
alıp restore ederek, yeniden bir yaşam mekânına çevirmişler. Ama çoğu şimdi
kapalı; belki de Sakız adasının sıcak
yaz günlerinde sahip olduğu konumu itibariyle denizden gelen serin rüzgârlarla
beslenen bir konfor çekiyor insanları, kim bilir?
Anavatos köyünde tepeye tırmanan merdivenli yol
Anavatos
Tepede yer alan ve bir kuleden bozma Taksiarkhon Kilisesi
Anavatos'un kayalıklarından karşı vadilere bakış
Anavatos'un kale evleri
Geniş basamaklı bir yoldan tepedeki kiliseye kadar çıkmak mümkün... Taksiarkhon Kilisesi olarak anılan
yapının, köyün 14.yy.a dayandırılan kuruluş geçmişindeki savunma amaçlı ve kule
tipindeki ilk yapılardan olduğu söyleniyor. Bu kiliseye varmadan tırmandığımız
merdivenli yolun doğusunda restore edilmiş durumda mihraplı yapılar dikkatimizi
çekiyor. Rehberimiz, bunların zamanın dini mektepleri olduğunu söylüyor. Yolun
sonunda ulaştığımız nokta; güneye ve batıya bakan ve bir gemi pruvası gibi
altımızdaki derin vadilere doğru uzanan bir seki. Manzara gerçekten etkileyici;
çevremizdeki sarp vadi yamaçlarında sakız ağacı ekili alanlar ise dikkat
çekici. Manzaranın doyumsuzluğuna kaptırıp, kendimizi uzun süre bu noktadan
ayrılamıyoruz.
Köyün tepeye tırmanan yegane yolu
Tepedeki evlerden...
Anavatos'da uçurumun kıyısında...
Anavatos'dayız.
Anavatos'a çıkan yılan gibi kıvrım kıvrım yollar
Tepeye çıkan yol üzerindeki kemerli geçiş
Anavatos köyünün Yunan Bağımsızlık Savaşı sırasında ayrı bir önemi var. Samos (Sisam) ve Sakız’ın kuzey batısında yer alan Psara adalarından yola çıkıp bu köyde üstlenen Kanaris ve arkadaşları, Osmanlı Devleti’ne karşı tezgâhladıkları
isyanı buralardan yönlendirmişler. Ateş
gemileri adını verdikleri korsan gemileriyle Osmanlı Donanması’na yanaşan
bu Rum kapetanlar, gemileri ateşe
vererek Osmanlı kuvvetlerine büyük kayıplar verdirmişler. Bunların içinde en
önemlisi bugün Sakız Kalesi’nin içinde; Osmanlı Mezarlığı’nda yatmakta olan
zamanın Kaptan-ı Deryası Nasuhzade Ali
Paşa ya da Rumların ifadesiyle Kara
Ali Paşa… Osmanlı’nın amiral gemisinin saldırıya uğraması ve Kapta-ı Derya Nasuhzade Ali Paşa’nın şehit edilmesi
ise, daha sonra Batı dünyasında resimlere ve şiirlere konu olacak Sakız Kıyımı diye adlandırılan süreci
tetikler. Bunun akabinde Rum kapetanların Batı Anadolu’daki kıyı kasabası Çandarlı’ya yönelik bir seher baskınının
düzenlenmesi sonrasında; Sakız İsyanı,
Osmanlı Yönetimi tarafından kanlı bir şekilde bastırılarak sonlandırılır. (1822)
Kilise yakınlarındaki zamanında dini eğitim verilen mektep yapıları
Taksiarkhon Kilisesi ve çevresindeki diğer yapı kalıntıları
Anavatos köyü çevresindeki topografyadan biri görünüm daha...
Anavatos'un meydanı
Köy meydanında yer alan Kutsal Meryem Kilisesi
Kutsal Meryem Kilisesi'nin köyün giriş düzleminden görünümü
Avgonima
Avgonima, Sakız adasının
orta-batısında; Sakız’ın merkezinden yaklaşık 16 km kadar uzaklıktaki Anavatos ile Nea Moni Manastırı arasında bir yerde bulunuyor. Köyün batısında
son evlerin altındaki sekiden denizi görmek mümkün. Ege’nin masmavi suları
biraz ilerde. Köyün evleri, labirent gibi bütün sokakların sonunda bir şekilde
açıldığı köyün kilisesinin ve lokantaların bulunduğu meydanlığın çevresine
yayılmış. Yine Sakız adasındaki
birçok köy gibi korsan baskılarına karşı korunma refleksi ile birbirine yanaşık
düzende ve bir kale görüntüsü içinde inşa edilmişler. Elbette, son yıllarda
turizmin ihtiyaçlarına yanıt verecek ölçüde yapılan sayfiye amaçlı evler, belki
o eski görüntüden bir parça uzaklaşsa da yine belli bir disiplinin devam ettiği
seziliyor. Baharın göz kırptığı bu günlerde bir tür mimoza, burada çiçeklenmiş
bile. Adanın batıya bakan yamaçlarındaki bayırlarda hayat uyanıyor; papatyalar
ve anemonların hepsi, doğaya merhaba telaşındalar.
Avgonima köy meydanı
Avgonima'dan batıdaki denize bakış
Avgonima'da kırlara doğru...
Avgonima köy meydanında yer alan köyün kilisesi
Avgonima'da sokaklar arasında...
Avgonima köy meydanında Prygos Lokantası
Köyün tam ortasında yer alan kilisenin karşısında Panayot’un Prygos Lokantası ve pansiyon evleri var. Yazları köyün nüfusu oldukça kalabalıklaşıyormuş. Panayot Usta’nın oğlak etinden tandırı, keçi pirzolası, otlu köftesi pek meşhurmuş buralarda. Tatmak isteyenlere duyurulur.
Sokaklar arasında dar bir geçit
Avgonima evlerine örnekler
Avgonima sokakları
Ortaçağ mimarisinin göz alıcı örneklerini barındıran Avgonima’nın daracık sokaklarında
yürürken bazen zaman sizi alır götürür uzaklara. Hafif loş, güneşin akşama
doğru evrildiği anlarda karanlık çöker bu labirentin kıvrımlarına. Bahçelerde
uyanış henüz başlamamıştır daha; baharın habercileri mimozalar, patlamak
üzeredir besbelli. Ama buralarda Paskalya ağacı dedikleri erguvanlara mor
düşmemiştir henüz. Velhasıl, Apukurya’da;
Avgonima’da, Büyük Perhiz öncesi son Pazar’a hazırlanmaktadır köyün meydanındaki
lokanta ve diğerleri.
Restorasyon gören evlerden bir örnek...
Avgonima'nın dışında baharı karşılayan bağ terasları
Sakız’ın içinde; Sakız
Kalesi’nde ve Kılıç Meydanı’nda Sakız İsyanı’ndan kalan…
Sakız Kalesi, denizin hemen kıyısında, dalgaların duvarları nerdeyse yaladığı bir
kale. 1346-1566 yılları arasında Sakız adası,
Cenevizlilerin yönetiminde kalır. Bu dönemde adanın stratejik ürünü sakız üretimini ellerinde bulunduran
Cenevizliler, vergilerini düzenli olarak Osmanlı Devleti’ne ödediklerinden
dolayı yaklaşık iki yüzyıl kadar doğrudan işgale uğramazlar. Ancak, 1566
yılında Kanuni’nin oğlu II. Selim zamanında ada, doğrudan Osmanlı yönetimine
geçer. Ancak, adadaki sakız üretimi nedeniyle bu stratejik ürünün üretiminin
kesintiye uğramaması ve zarar görmemesi için adanın yerli Rum halkı imtiyazlı
bir şekilde yönetilir. Örneğin, adadaki Rum ahali rahatsız edilmez, yerinden
yurdundan çıkarılmaz. Adayı yönetecek Türk idareciler ve aileleri, kale dışında
iskân edilmezler; hayatları tamamen Sakız
Kalesi’nin içinde geçer. Rum ahalinin dinsel özgürlükleri de hoşgörülü bir
ortamda sürdürülür. Ta ki; Yunanistan’ın bağımsızlık noktasına götürecek olan 1821 Mora İsyanı’na dek.
Deniz kıyısındaki Sakız Kalesi'nin surları; sağ arkada Suriyeli mültecilerin çadırları
Kılıç Meydanı'nda bizden bir hatıra; II. Abdülhamit Çeşmesi
Kılıç Meydanı; arkada Abdülhamit Çeşmesi ve Mecidiye Camisi
Yunanistan'ın milli kahramanlarından; bizim II.Mahmut döneminin kaptan-ı deryalarından Nasuhzade Ali Paşa'nın katili Psaralı kapetan Kanaris'in Halk Bahçesi'ndeki heykeli
Sakız İsyanı'nda Kanaris tarafından şehit edilen Kaptan-ı Derya Nasuhzade Ali Paşa
(Wikipedia'dan alınmıştır.)
Mora İsyanı ile tetiklenen Sisam ve Sakız adasındaki ayaklanmaları bastırmak
için adaya gelen Osmanlı kuvvetlerine büyük direniş gösterilir. Bu isyanda;
bugün adanın merkezindeki Türklerin Kılıç
Meydanı, Rumların ise Vunaki Meydanı
adıyla andıkları meydanın hemen arkasındaki palmiyelerle çevrili Halk Bahçesi’nin ortasında heykeli
bulunan Psaralı kapetan Kanaris büyük
rol oynar. Özellikle 1822 yılında patlayan adadaki ayaklanmayı bastırmak için Sakız’da bulunan Kaptan-ı Derya Nasuhzade Ali Paşa’nın amiral gemisini tutuşturarak
batırması ve bu esnada Rumların esmer teni nedeniyle “Kara” lakabıyla andıkları
Kaptan-ı Derya Nasuhzade Ali Paşa’nın
yanarak şehit edilmesi, Türkler açısından en dramatik sahnelerden birini
oluşturur.
Sakız Kalesi'nin girişi
Sakız Kalesi'nde Türk mezar taşları
Sakız Kalesi'ndeki Türk Mezarlığı; arkadaki gösterişli mezar Kaptan-ı Derya Nasuhzade Ali Paşa'ya ait...
Sakız Kalesi'nin içindeki meydanlık ve burada yer alan kafeterya ve tavernalar
Türk Mezarlığı'ndan...
Sakız kale içi; Aya Yorgi Sokağı
Bugün Sakız Kalesi içinde Türk Mezarlığı diye bilinen ve kalenin
labirenti andıran girişinin açıldığı meydanlığa bakan eski Türk mezarları
içinden arka planda yer alan bir tanesi, hem mezar taşının üzerindeki sanatsal
taş işçiliği, hem de iyi korunmuş olması özelliğiyle hemen dikkat çeker. İşte
bu mezar, Sakız İsyanı’nı bastırmak
uğruna şehit olan Nasuhzade Ali Paşa’ya
aittir. Mezar taşındaki kitabede şu ifadeler yer almaktadır:
“Bâki kalan Allah’tır Denizin efendisi;
şerefli, kutsal donanmayı şereflendiren Vezirlik makamının güzelliğini artıran,
eşsiz, benzersiz inci tanesi En yüksek doruğun yiğidi, meşhur at binicisi
Câfer-i Tayyâr’ın kahramanlığı gibi ikinci Tayyâr, deniz ilminde tek Yüreklilik
meydanının aslanı, itibarlı bir vezir Deniz gibi engin gönüllü, doğru yol tutan
Nasuhzâde Ali Paşa Din ve devlet hizmetinde ömür sermayesini harcayıp Vezirlik
mevkiiyle; artıp çoğalan üstünlüğü buldu Sakız önünde demirli iken Gemisini
hileyle, alçak Rum ateşe verip Hakikaten, dünyada arzularına kavuşmuş olarak,
huzur içinde ölmeden Ecel şerbetini dağıtan, ümitsiz ecel kadehini Ali Paşa’nın
eline sundu Fürûğî o zamanda vefat tarihini yazdı Ali Paşa gemisiyle can verip
şehîd oldu Sene 1237 Şevval ayının ilk günü (21 Haziran 1822 Cuma)”(4)
Son derece dar bir alana sıkıştırılmış bu mezarlığın büyük olasılıkla
temsili bir mezarlık olması muhtemeldir. Dolayısıyla Nasuhzade Ali Paşa’nın da burada yatıp yatmadığı o anlamda şüpheli
olmakla birlikte en azından bir sıra Türk mezarının bugüne kadar kale içinde bir
şekilde korunarak günümüze gelebilmeyi başarmış olması, ayrıca önem
taşımaktadır.
Aya Yorgi Sokağı'nda bir köşe başında yer alan Abdülaziz dönemi yapısı; Bayraklı Camisi'nin giriş kapısı ve üstündeki kitabe
Aynı sokaktaki Türk evlerinden biri
Sakız kale içi
Bir başka Türk evinden kalanlar...
Kale içinde yer alan bir diğer değerli ve hüzün verici Osmanlı yapısı
Türk mezarlığından kalenin derinliklerine doğru ilerleyen ve cumbalı evleriyle
dikkat çeken Aya Yorgi Sokağı’na
arkasını dönmüş vaziyetteki Bayraklı
Camisi’dir. Yapı yerel kaynaklara göre eski bir Katolik kilisesinden camiye
dönüştürülmüştür. Adada büyük hasara yol açan 1881 yılındaki depremden
etkilenen yapının üstünde Abdülaziz dönemine
ait bir kitabe bulunmaktadır. Bayraklı
Camisi, bugün metruk halde ve kaderine terk edilmiş durumdadır. Rum ahaliye
tanınan imtiyazlar nedeniyle kale dışında Türklerin iskânına izin verilmemesi
ve Türkler için kale içinin bir yaşam mekânı olarak tanımlanması, Osmanlı Yönetimi
sırasında kale içinde Türk yapı mimarisinin şekillenmesine imkân tanımıştır.
Bugün dahi restore edilerek kullanılan bu evlerde Osmanlı Türk izlerini
görebilmek mümkündür.
Aya Yorgi Kilisesi'nin avlusunda yer alan Osmanlı'dan kalma binalar...
Kale içi meydanı; bir konfor alanı
Kale içindeki ana aksı temsil eden Aya
Yorgi sokağının ucuna doğru solda Aya
Yorgi Kilisesi ya da Osmanlı Dönemi’ndeki ismiyle Eski Cami yer alır. Cenevizliler döneminden kalma eski bir Katolik
kilisesinden dönüştürülmüş cami, 1881 yılındaki depremden büyük hasar görmüş ve
II. Abdülhamit zamanında yeniden
yaptırılarak Hamidiye Camisi ismiyle
anılmıştır. Yerel kaynaklara göre; günümüzde kilise olarak kullanılan yapının
içindeki mihrap ve minberle birlikte, 1922 yılındaki Çeşme ve civarındaki
birçok kiliseden Rumların kaçışı sırasında yanlarında getirdikleri çok değerli
ikona da özel bölmelerinde korunmaktadır.
Hamidiye Camisi (ya da şimdiki adıyla Aya Yorgi Kilisesi) avlusundaki bir kuyu ve lahitten oluşan abdest alma düzeneği
Yapının avlusunun ortasında bulunan ve cami olarak kullanıldığı dönemden
kalma bir su kuyusundan çekilen su, abdest almak amacıyla bir lahdin içine
boşalmaktaydı. Bu düzeneği bugün de avlunun ortasında görmek mümkündür.
Kilisenin girişinde II. Abdülhamid’in
tuğrasıyla yazılan kitabede 1892 tarihi seçilmektedir.
Sakız Kalesi surlarının üzerindeyiz.
Kale içindeki önemli Osmanlı yapılarından biri de restorasyonu
tamamlanarak teşhire açılan eski bir Türk hamamıdır. Deniz kıyısındaki surlara
yakın bir konumdaki hamam, bugün Türk
Hamamı’nın özelliklerini tanıtan bir müze görünümündedir.
Sakız Kalesi'nden denize bakış; arkada Suriyeli mültecilerin çadırları; anlatılana göre sayıları oldukça azalmış.
Biraz ilerideki surların üstünden Sakız
rıhtımına bakış, Sakız ziyareti
için güzel bir an olabilir.yaklaşık 4 metre kalınlığındaki surların üstünden limanı
ve Türkiye’yi seyretmek, tarih boyunca limanın çevresinde büyüyerek gelişen Sakız’ın hareketli hayatına kuşbakışı
tanıklık etmek için iyi bir mekân sayılabilir. Tabii ki; solumuzda yer alan
Suriyeli mültecilerin çadırlarının bulunduğu yeri saymazsak eğer…
Aplotarias Caddesi ve
Rıhtım
Bugün modern Sakız’ın en hareketli
bölgelerinden biri olan Aplotarias
Caddesi, her iki yanında yer alan ve ona açılan daracık sokaklara doğru
taşarak gelişen alışveriş mekânlarının, kahvehanelerin ve barların bulunduğu,
19.yy.da Sakız adasının kırsaldaki
arka dünyasına açılan önemli bir ticaret aksıdır. Yunancada “sermek” kökünden türeyen isminin; Sakız adasının tüccarlarının ipekli
kumaşları, bu alana serip yaymalarından geldiğine dair rivayetler
bulunmaktadır.
Cumartesi akşama doğru; Aplotarias Caddesi; el ayak çekilmiş gibi...
Paskalya zamanı; fırınlardan sokağa taşan paskalya çöreklerinin baştan
çıkarıcı kokusu, gezgini hemen ele geçirir. Sokağın köşesindeki bir kahvehanede
sıcak bir kahvenin eşliğinde atıştırılan bu tazecik çöreklerin tadı bir
başkadır Sakız’da…
Aplotarias Caddesi; bir 19.yy. yapısı
Denize çıkar bütün sokaklar; Sakız Rıhtımı'na doğru...
Geceleri sokak aralarına sıkışmış; 19.yy.dan kalma depoların dönüştürülmesiyle
elde edilen tavernalar ele geçirir hayatı. Girdiğiniz büyük bir kapının
ardından geçtiğiniz koridorla ulaştığınız salondan gelen davetkâr buzukinin sesi,
sizi geceye ve eğlenceye çağırır. Aplotarias
ise, bu saatlerde daha bir durulur; sessizleşir, bazen alkolün etkisiyle, bazen
başka şeylerin; insanlar çoğunlukla rıhtımdaki barlara doğru akar geceleri.
Sakız’ın hayatı rıhtımda canlanır; hafta sonları sabahın erken saatlerine kadar
özgürce devam eder eğlence; Ege’ye karşı.
1895 yılında Osmanlı Dönemi’nde inşa edilen yeni limanın oluşumuyla bugünkü modern Sakız’ın kıyı hattı ve arkasında gelişen hayat belirginleşmiş. 19.yy.dan kalma; eskiden kahvehanelerin bulunduğu Aigaiou Caddesi, bugün artık Sakız’ın gece ve gündüz dolup taşan kafeteryaları, lokantaları ve barlarıyla eğlence hayatının merkezi konumundadır.
Aplotarias'taki kafeteryalardan biri
Sakız Adası’nın
mücevheri Damla Sakızı (Masticha) ve Khios Sakız Müzesi
Damla sakızı, Sakız adasının
en önemli ve stratejik ürünü… Bu ürün sayesinde; fiilen 350 yıla yakın sürmüş
Osmanlı egemenliğinde bile Sakızlı Rumlar, belli bir özerklik iklimi içinde
yaşamışlar. Osmanlı Devleti, bu ürünün yüzü suyu hürmetine Sakızlılara ve
onların hayatlarına müdahalede bulunmamış. Bugün de sakız, adanın narenciye
ürünleriyle birlikte öne çıkan en önemli ürünüdür denilebilir.
Sakız Adası'nın her şeyi; damla sakızı; Sakız Müzesi'nden...
Son derece zorlu bir tarımsal süreci bulunan sakız üretimi, Pirgi köyü yakınlarında kurulan
(2007-2013) Khios Sakız Müzesi ile
bunu daha rafine bir şekilde dile getiriyor artık. Müzede dağıtılan broşürdeki
verilen bilgilere göre, Khios Sakız
Müzesi, Sakız adasının güneyinde;
Mastihohoria adıyla tanınan
Ortaçağ’dan kalma, damla sakızı köyleri bölgesindeki Pirgi’nin hemen dışındaki bir tepede (Rahi Mevkii) yer alıyor. Pirgi ise Sakız Müzesi’nin tam karşısında… Bu bölge, Akdeniz yöresinin Pistacia lentiscus var. chia türü
ağacının yetiştirildiği ve sakızın (mastiha)
üretildiği yegâne alanı teşkil ediyor. Örneğin, adanın kuzeyinde sakız
yetişmiyor. Mastihohoria bölgesi,
esen rüzgârının özelliğine bağlı olarak, sakızın sadece bu bölgeye has bir ürün
olarak üretilebildiği bir yöre olarak biliniyor.
Sakız Müzesi
Geleneksel sakız üretimi, 2014 yılında UNESCO tarafından İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası
Temsil Listesi’ne dâhil edilmiş. Müze, son zamanlarda gelişen modern
müzecilik tekniklerinin kullanıldığı, görsel ve işitsel malzemelerle de
desteklenerek ziyaretçilerin sakız üretiminin tüm aşamalarını görebilecekleri
ayrıntıda düzenlenmiş. Bir yandan Sakız
adasının geçmişten günümüze tarihçesi anlatılırken, bir yandan da sakız
ağacının dikilmesinden, gövdesinin çizilerek reçinesinin elde edilmesine,
toplanmasına ve rafine edilmesine, paketlenmesine ve son tüketiciye
ulaştırılmasına dek süren tüm aşamaları klasik ve modern müzecilik teknikleri
kullanılarak dramatize ediliyor. Müzenin çevresinde açık hava plantasyonlarında
sakız üretiminin yapıldığı örnek bir çiftlik de yer alıyor. Ayrıca,
ziyaretçilerin alışveriş yapabilecekleri bir market ve dinlenme alanları da son
derece konforlu bir şekilde düzenlenmiş.
Sakız Müzesi'nin dışında yer alan örnek sakız çiftliği
Gelelim zahmetli sakız üretiminin önemli başlıklarına;
Sakız üretimi, yaz aylarının başlarında sakız ağacının köklerinin
etrafındaki toprağın temizlenip geniş bir daire çizilerek düzleştirilmesiyle
başlar. Ağacın altındaki düzleştirilmiş toprağın üzeri, “trapezi” adı verilen bir çalı süpürgesi ile süpürülür. Bundan sonra
beyaz renkte; kireçli ve killi özel bir toprak karışımı, bu düzleştirilen
dairenin üstüne serilir, sıkıştırılır ve ağaçtan akacak reçine damlasının
sertleşip kurumasına yardımcı olacak zemin şartları sağlanır. Bu işlemlere masa kurma (strosimo trapezion) ve toprağı
beyazlama (asprohomatisma) adı
verilir.
Sakız üretimine toprağın hazırlanması; Sakız Müzesi
Sakız Müzesi'nde yer alan eski bir gravür; Sakız Kalesi
Bütün bu işlemlerden sonra nakışlama
(kendos) adı verilen ağacın
gövdesinde özel ve keskin bir bıçakla çizikler oluşturma aşamasına geçilir.
Gövdede oluşan bu çiziklerden 10-20 gün sonra sakız ağacının reçinesi altındaki
beyaz toprak örtünün üstüne doğru damlalar halinde düşmeye ve orada kurumaya
başlar. Bu işlemler, ilk sakız tanelerinin toplanmasına başlanacağı Meryem Ana Yortusu’na kadar (15 ağustos)
sürer.
Sakız Müzesi; sakızın rafinasyon işlemlerinde kullanılan teçhizatın sergilendiği salon
Sakız Müzesi; bakır kazanlar
Damla sakızının ilk toplama işlemi “timitiri”
denilen özel bir aletle yapılır ve toplanan sakız tanecikleri sıcaklık
nedeniyle birbirine yapışmasın diye aralarına ayraçlar konularak, hasır ya da
kutular içinde evlere taşınır. İlk toplamanın ardından yine aynı işlemler yapılarak,
ikinci nakışlama ve ardından da son toplamaya geçilir. Zaman, artık sonbaharın
başlangıcıdır. Temmuz başı-Eylül sonu gibi sakızın hasadı tamamlanır.
Sakız ağacının gövdesinden sızan reçine
Eleme yapan köylüler; Sakız Müzesi'nden...
Sakızın üretim aşamasında görev alan işçiler; eski bir fotoğraf; Sakız Müzesi'nden...
Sakız Müzesi; bir Sakız erkeğinin milli kıyafetleri
Sakız Müzesi'ndeki duvar panolarından biri; Pirgi'de anlatılan bir söylence; Aziz İsodore'un öldürülmesi ve parçalanması sonrasında gövdesi çizikler içinde kalan bir sakız ağacından sızan reçinesi, onun acı içindeki göz yaşlarına benzetilirmiş.
Damla sakızının toplanmasını, “tartarisma”
adı verilen sakızların elekten
geçirilmesi işlemi izler. Elenen damla sakızları, kapalı mekânda; sabunlu
suyla yıkanıp kurutulur. Ardından sakız damlalarının kalın, ince ve toz olarak
ayrılma işleminin yapılması için tüm ürünler, Sakız Adası Damla Sakızı Birliği’nin fabrikalarına teslim edilir.
Yunanistan’da tüm üretilen sakız, devlet tarafından alınır. Sakızın daha
sonraki ürünlere katılması için (kozmetik, ilaç, gıda gibi amaçlar) diğer iş
kollarına iletilmesi ise tamamen devlet denetiminde ve ona bağlı kuruluşlar
eliyle yürütülür. Üretici ise, ürünü karşılığı hak ettiği parayı devletten
alır.
Thymiana köyünde karnaval yürüyüşünün yapıldığı ana caddeye doğru iniyor kalabalıklar.
Paskalya öncesi
Apokria çılgınlıkları; Thymiana köyünün Mostra Karnavalı
Hristiyan dünyasında Paskalya orucu öncesinde hayatın zinciri boşalır
bir anda. Şubat ayında yoğunluk kazanan ve Paskalya orucu öncesine denk gelen
bu tarifsiz sevincin ve çılgınca eğlenme isteğinin bir şekilde dışa vurumu
kendisini karnavallarda cisimleştirir. Baharın gelmekte oluşu, yeni bir hayatın
uyanışının ilk işaretlerinin usulca doğada belirmeye başlaması, belki de bu
kutlamaların kökeninin insanlığın binlerce yıllık Pagan geçmişinde saklı
olduğunun göstergesi gibidir. Ama on binlerce yıldır bu gezegende bir şekilde
evrilen hayat, günümüzdeki dini ritüellerin içine bu şekilde taşımıştır
doğadaki bu değişim sancısını.
Thymiana evlerinden biri
Mostra Karnavalı; iğne atsan yere düşmez.
Köyün kiliselerinden biri
Ortodoks Hristiyanlar da Paskalya
öncesi Apokria(2) adını verdikleri kutlamalarla hatırlarlar bu
büyük sevinci. Ama hemen ertesinde Temiz
Pazartesi adını verdikleri ve Paskalya
orucunun birinci gününe denk gelen o gün, geride bıraktıkları haftanın;
yorgunluklarla ve çılgıncasına eğlenceyle tüketilen zamanının durgunlaştığı ve
insanların dinginlik ve huzur dolu bir iklime doğru yelken açtığı bir andır
artık.
Tebdili kıyafet; karnaval geçişi
Okul öğrencileri, özel giysileri ile aylardır bu güne hazırlanıyorlardı.
Bir başka öğrenci grubunun geçişi
Bir yandan suvlakiler atıştırılıyor, bir yandan kortejin geçişi takip ediliyor.
Hepsinin türlü farklı kutlanış nedenleri olsa da, hepsinin çıkışına dair
bir hikâye bulunsa da; sonuçta bütün bu karnavallar aynı sistematik içinde
gelişir ve en sonunda Paskalya
orucunun “mütedeyyin” atmosferi içinde erir gider. Ta ki, Hz. İsa’nın çarmıha
gerildikten sonra dirildiğine inandıkları Cumartesi gecesine kadar… İşte o gece
yarısı; saat tam 12’de, kiliselerde okunan ilahilerin ve kulakları sağır
edercesine çalınan çan seslerinin birbirine karıştığı bir ortamda her şey
yeniden başlar. Kiliseler boşalır boşalmaz; insanlar denize doğru; Ege
kıyısındaki lokantalara yığınla akarlar sanki. Ara verilen hayvansal gıdalar, o
gece sabaha kadar çılgıncasına tüketilir ve ertesi Pazar sabahı da; yine
Rumlar, nispeten daha durulmuş bir atmosferde; ama ateşte dönmekte olan etlerin
çevreye yayılmış buram buram kokusu içinde yeni güne merhaba derler. Bu
davranış sistematiği, Sakız’da her bahar kendini yeniden ve yeniden tekrarlar.
Thymiana Kilisesi
Karnaval kortejinden bir görünüm...
Thymiana köyü, bugün Sakız
adasının Çeşme’ye bakan yüzündeki
turistik Karfas bölgesinin hemen üst
düzleminde yer alır. Yine Ortaçağ’dan kalan ve evlerinin nispeten birbirine
yaslanarak güç aldığı; evlerin aralarında bırakılan labirent gibi daracık sokak
boşluklarından nefes alıp verdiği kale köyleri hatırlatır Thymiana.
Güncelin hicvi; Amerikan Başkanı Trump, Özgürlük Anıtı'ndaki kızı Amerikan bayrağının renklerine boyanmış bir füze ile taciz ediyor.
Mostra Karnavalı, yukarıda sözü edilen Ortodoks dünyasındaki Apokria kutlamalarının bu köye yansımış halidir. Elbette ki adadaki
Rumların anlatımına göre; bir çıkış hikâyesi bulunmaktadır:
Rivayet odur ki; Mostra Karnavalı’nın kökeni, Ortaçağ’a;
korsanların Ege Denizi’nde kol gezdiği zamanlara dayanmaktadır. Her seferinde
köye baskın verip köyü yağmalayan korsanlar, Thymiana’da yaşayan köylüleri canından bezdirmiş. Yine bir gün,
şehre yakın bir konumdaki Thymiana’da
eğlenen köylüler, korsanların komşu sahillerden adaya çıktıklarını öğrenmişler.
Bu kez, artık canlarına tak eden bu korsan baskısına karşı direnmeye ve
korsanlarla yüzleşmeye karar vermişler. Köyleri Thymiana’dan yola çıkıp yolda korsanlarla karşılaşan köylüler,
burada onlarla kısa bir muharebe yapmışlar. Bu kez korsanları alt eden
köylüler, korsanları yakalayıp asmışlar; yani “mostra”lamışlar. Gel zaman git zaman bu olay, köyde Şubat ayının
sonlarına doğru; Paskalya orucu
başlamadan önce Apokria
kutlamalarıyla birleştirilerek bir karnavala dönüştürülmüş.
Thymiana'da bir sokağın köşesi
Thymiana mimozaları
Köyün meydanlarından biri daha; yerlerde karnavaldan arta kalanlar...
Rumlar tarafından bu anlatılan hikâyede bir ayrıntı var; korsanların
komşu sahillerden geldiği söyleniyor. Hafızalara işlemiş bu sahiller, büyük
olasılıkla Anadolu sahilleri ve Çeşme kıyısı… Anlatılan olaylar da Ortaçağ’da
geçtiğine göre; yine büyük olasılıkla ya Emir
Çaka Bey’in ya da Aydınoğulları’ndan
Umur Bey’in Ege Denizi’nde bu adalara
yönelik baskın verdiği günlere dair olabilir. Eğer öngörümüz doğru ise; hikâyenin,
zaman içinde suyun öte yakasındaki “milli” reflekslerle beslendiğini de
gösteriyor. Tabii ki; bizimkisi sadece bir öngörü; doğruluğunu kesinleştirmek
için daha derin araştırmalara ihtiyaç var.
Mostra Karnavalı'ndan...
Bir Thymiana evi; önünde su kuyusu
Thymiana köyünde Temiz Pazartesi öncesi
üç gün boyunca kutlanan Mostra Karnavalı’nda
kırmızı-beyaz renkli yerel kıyafetlerle donanmış köylü delikanlıları, yüzlerce
yıl önceki korsanlarla yapılan savaşı “Talimi”
dedikleri; bizim kılıç-kalkan oyununa benzer bir folklorik dans şeklinde köyün
sokaklarında canlandırıyorlar. Zamanın ruhuna uygun motiflerle süslenmiş,
cinsel içerikli birçok temanın da kullanıldığı karnavalda işin ucu bazen
kaçıyor. Alkol duvarı aşılıyor. En son gün; Rio karnavalındaki resmigeçidi
andıran, yüksek volümlü müzik eşliğinde hicvedici ve komik; bin bir temayla
süslenmiş arabalar ve acayip kıyafetlerle donanmış; üzerindeki insanlardan
oluşan karnaval kortejinin köyün sokaklarından geçişi ile bu çılgın eğlence son
buluyor. Köyün barları ve kafeteryaları, ağzına kadar doluyor o gün. Barlarda
soyunan mı ararsın; türlü maskeli ve acayip kıyafetlerle dolaşan mı; o gün Thymiana’da çılgınca eğlenmenin
sınırlarında dolaşıyor insanlar.
Thymiana köyündeki geleneksel Mostra Karnavalı kapanış kortejinin geçişinden acayip anlar...
Sokaklarda souvlaki (avgonima,ya da suvlaki) adını verdikleri domuz şişleri,
biralar “hayır” niyetine sokaklardan geçenlere
ikram ediliyor. Köyün meydanlarından birinde plastik masalar kurulmuş; ada
halkı “uzo”ların eşliğinde “suvlaki”leri mideye indirmekle meşgul.
Karşıda küçük bir orkestra ada havaları çalıyor. Müziğin eşliğinde ortalıkta çifte
telli, karşılama oynayanlar, birbirlerini ısrarla oynamaya çağıranlar; sanki
bir kasaba düğünündeyiz. Diğer yandan; evlerin balkonlarından konfetiler
yağıyor üstünüze. Ana baba günü sokaklar; ama kimse kimseyi rahatsız etmiyor
nedense ve günün sonuna dek özgürce eğlenmenin tadını çıkarıyor insanlar.
Burası da önemli tabii… Birilerine nispet yapıyor gibiler.
Bir Thymiana kedisi
Akşama doğru; yorgun kalabalıklar geldikleri gibi yukarıya; köyün
çıkışına doğru ağır ağır ilerliyorlar. İnsanlar, köyün bir meydanında çalmakta olan
Ada havaları eşliğinde belli ki hala
karşılama oynamaktalar. Yürüdükçe rüzgârla birlikte bir uzaklaşıyor, bir
yaklaşıyor müziğin sesi. Birazdan o da susacak ve ada, Temiz Pazartesi ile birlikte Paskalya
orucunun sessizliğine gömülecek. Ta ki 40 gün sonraki Paskalya kutlamalarına kadar…
Bir eski Thymiana evinden kalanlar
Thymiana'da bir sokak; köyle kır iç içe...
Akşama yaklaşırken Thymiana’dan
bizi Anadolu’ya götürecek feribotun kalkacağı Sakız Limanı’na doğru hareket ediyoruz. Belki kıyıda içilecek son
bir kahve ve gördüklerimizin küçük bir muhasebesi… Ilık bir havada ve yağmursuz
geçen bir hafta sonu kaçamağı; hayat yeniliyor bizleri.
Dipnotlar
(1)
Paskalya kutlamaları sırasında yapılan Bir başka Sakız
seyahati notu için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/04/paskalya-kutlamalarinda-sakizdaydik.html
(2)
Temiz Pazartesi, Ortodoks Hıristiyanların Büyük
Perhiz adını verdikleri Paskalya orucunun başladığı ilk gündür. Bu günlerde
insanlar kırlarda piknik yaparak, uçurtma uçurarak ve hayvansal gıda
tüketmeyerek Paskalya orucunun gereklerini yerine getirip bedenen ve ruhen
temizlendiklerine inanırlar. Ortodoks Dünyası’nda bu oruç öncesi son hafta sonu
ise, çılgın karnavallar ve son kez hayvansal gıdalarla donanmış mükellef
sofralarla geçer. İşte bu karnavallardan biri de Sakız’ın Thymiana köyündeki Mostra Karnavalı’dır. Ortodoks
Hıristiyanlar arasında Şubat-Mart aylarına yayılan ve Büyük Perhiz’den önce
karnavallarla geçen bu günlere Apokria
(Apukurya) adı verilmektedir.
(3)
Sakız İsyanı sırasındaki olaylarla ilgili olarak
bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/04/paskalya-kutlamalarinda-sakizdaydik.html
(4) Nasuhzade Ali Paşa’nın mezar kitabesi için bkz. https://tr.wikisource.org/wiki/Nasuhzade_Ali_Pa%C5%9Fa%27n%C4%B1n_mezar%C4%B1nda_bulunan_kitabe
(5) Fotoğraflar, yazıda
belirtilenler dışında gezi esnasında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder