KAMBERLER’DEN KURUDERE’YE
8 Aralık 2016
İbrahim Fidanoğlu
Yiğitler Deresi, Bozdağlar silsilesi içinde
yer alan Ören Tepe ile Dededağı arasındaki yer yer kanyona
dönüşen derin bir vadide güneyden kuzeye doğru akar. Baharda coşan, köpüren
tertemiz Yiğitler Deresi, ovaya doğru
dinginleşir, yatağı genişler ve Yiğitler köyünün
aşağılarında önce Nif Çayı’na, daha
sonra ise birlikte Gediz Irmağı’na
karışarak Menemen’den ötede, Maltepe önlerinde; Ege Denizi’nde sonlanacak
ve türlü kimyasal atıkla kirletilmiş yolculuğunu sürdürür. Yiğitler Deresi’nin derin yatağında çınarlar, kirazlıklar,
yukarılara doğru vadinin iki yamacında meşelikler ve kızılçamlar zengin bitki
örtüsünü oluşturur. Sonbaharın benzersiz güzellikleriyle kaplı bu vadiden
yukarıya Bayındır yönüne doğru
yükselirken, Kamberler köyü yol
sapağında vadi ikiye çatallanır; sağa doğru Kamberler
köyüne ayrılan yol, yolcusunu; yaklaşık 700 metre yüksekliğindeki Kamberler Yaylası’na, sola doğru ayrılan
yol ise, vadinin diğer kolu boyunca Yeni
Kurudere köyüne ve arkasındaki Alankıyı
Yaylası’na ulaştırır. Alankıyı,
yazın kavurucu sıcakların etkisi altındaki Bayındırlıların, kurtuluşu aradığı
serin köşelerden biri olarak bilinir. Kısacası, Alankıyı, Bayındır’ın
yaylağıdır.
Kamberler Yaylası
Yiğitler Vadisi ve Yeni Kurudere köyü
Yiğitler Vadisi ve deresi
(Fotoğraf: İF; Ocak-2004)
Yiğitler deresi üzerindeki tek kemerli köprü
(Fotoğraf: İF; Ocak-2004)
Yiğitler Vadisi ve deresi
(Fotoğraf: İF; Ocak-2004)
Yiğitler deresi üzerindeki tek kemerli köprü
(Fotoğraf: İF; Ocak-2004)
Yiğitler Vadisi’nin bir
diğer özelliği ise Kemalpaşa’nın Pomak köylerinden ikisinin bu yörede yer
almasıdır. Bugün yürüyüş güzergâhımızın iki ucunda yer alan Kamberler ve Yeni Kurudere köyleridir bunlar. Çevredeki diğer Pomak köyleri ise, Armutlu Vadisi’nde yer alan Bayramlı,
Bayındır’a doğru Çınardibi ya da Kavakalanı,
Kemalpaşa’nın karşısında Spil’in eteklerinde Beşpınar’dır. Bugünkü yürüyüşümüzü biraz doğa, biraz da Pomak
hikâyelerinden oluşturduk.
Sabah ayazında; Kamberler köyünün sessiz sokaklarında...
Kamberler köyünde terk edilmişlik ruhunun ele geçirdiği bir eski evin avlusu; en arkada Ören Tepe
Pomaklar, 1878 Osmanlı-Rus Savaşı
(93 Harbi diye bilinir) ve onu takip eden Balkan Savaşları sonrasında
Balkanlar’daki yeni statünün ortaya çıkışı ile birlikte Anadolu’ya yönelen bu
topraklardaki Müslüman halkların kaderini paylaşan bir başka Slav kökenli Balkan
halkıdır. Bugün Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk ve Türkiye
sınırları içinde yaşamlarını sürdüren Pomaklar,
neredeyse 100 sene öncesinin Bulgarcasının ağırlıkta olduğu, belki bugünkü
Bulgarlarla bile zor anlaşabilecekleri bir dil konuşurlar. Dillerinde Türkçe ve
Yunanca sözcükler de yer almaktadır. Yaklaşık yüz yıldır Anadolu’da yaşamakta
oluşlarına rağmen yine de kendi kültürlerini; dillerini ve geleneklerini bugüne
taşıyabilmişlerdir. Bu da Anadolu toprağının bir güzelliği ve kültürünün
çeşitliliği adına bir kazanım olarak görülmelidir. Pomaklar için; günümüz Balkan devletlerinden Bulgaristan ve
Yunanistan, kendi ulusal kökleriyle ilişki kursalar da, bütün ileri sürülen bu
tür milliyetçi savlar onları açıklamaya yetmez. Ama Pomaklar için feda edilemeyecek bir şey varsa, o da Müslüman
kimlikleridir ve belki de etnik kimliklerinden dahi önde gelmektedir. Bu gerçek
bile Balkanlar’ın alt üst olduğu o yıllarda Pomakların
niye bu topraklara savrulduklarını daha iyi açıklayacaktır.
Kamberler köyünde bir ara sokak
Kamberler köyü; zamana direnen eski bir ev
Pomakların Müslümanlığı kabul ediş
sürecinde ise, Boşnaklara benzer bir
yolu izlediklerine dair yaklaşımlar bulunmaktadır. Osmanlıların Balkanlar’a
geçiş sürecinde; Ortodoks ve Katoliklerin baskısı altında kalan ve kendilerini Bogomil diye tanımlayan Boşnaklar ve Pomaklar, kendi kimliklerini korumak adına Müslümanlığı kabul etmiş
olmalılar. Daha sonraki süreçte Osmanlı Devleti’ne sadık birer halk olarak öne
çıkan Boşnaklar ve Pomaklar, 20 yüzyılın başlangıcında
Balkanlar’daki ayaklanmalar ve etnik-dini arındırma süreçleri içinde Anadolu’yu
yurt belleyerek Balkan Türkleriyle birlikte bu topraklara göç etmişler. Bütün katlanılan
bu acıların hatırası, belki de hala Kemalpaşa’nın
arka dünyasındaki Kamberler ve Çınardibi Yaylaları’nda hayatlarını
sürdüren Pomakların torunlarının
hafızasında yaşıyor. Kim bilir?
Kamberler köy meydanı; solda mezarlık; arkada kırağı yağmış tepeler
Sabahın erken saatlerinde Kamberler sokaklarında ışık oyunları
Kamberler köyünden Ören Tepe'ye bakış
Sabahleyin
erken saatlerde Kamberler köy
meydanına ulaştığımızda, hava sıcaklığı 1 derece civarındaydı. Karşı dağları, gece
kırağı vurmuştu; kızılçamlarla ve meşelerle kaplı tepeler bembeyazdı. Köy
meydanında kimseleri göremeyince, kahvehaneye uğrayalım dedik. Aklımızdaki
düşünce; daha önceki gelişlerimizden hatırladığımız Rahmi Amca’yla karşılaşmaktı.
Kapıdan içeri girince, köylülerin çoğunun ortadaki sobanın çevresindeki
masalarda öbeklendiğini gördük. Rahmi Amca da cama yakın masalardan birinde
oturuyordu. Kendimizi tanıtınca hatırladı ve masaya buyur etti. Bir yandan yudumladığımız
sıcacık çaylar, bir yandan Rahmi Amca’nın muhabbeti; zaman nasıl geçti
anlayamadık.
Kamberler köyü
Kamberler çıkışında yalnız bir servi ve ardında kırağı yağmış tepeler
Kamberler sırtlarındayız.
Rahmi
Amca’nın anlatımına göre; Bulgaristan’ın Rodoplar
bölgesinden buralara ilk göç edenler, geldikleri yerlere benzemeleri nedeniyle Kemalpaşa’nın arkasında yer alan bu
yaylalara yerleşmişler. Yiğitler Vadisi’nin
tertemiz havası, yemyeşil ormanlarıyla kaplı tepeleri onları buralara çekmiş.
Önce beş on ev kurmuşlar yaylada. Dağlar hep meşe ormanlarıyla kaplıymış. O zaman
Kamberler ve Kurudere’deki Pomakların
en iyi bildikleri iş, bu meşelerden elde ettikleri kömürü ve meşe odununu son
derece zor koşullarda İzmir’e indirmekmiş. O yıllarda Yiğitler Vadisi; son derece zorlu, dere ise oldukça hırçın akarmış.
Meşe odunlarıyla yüklü beygirlerin sırtında; derin Yiğitler Kanyonu boyunca daracık patikalardan ovaya doğru yapılan
tehlikeli yolculuklar, kuşaklar boyunca anlatıla gelmiş. Bu destansı hatıralar,
bugün bile Kamberler köy
kahvehanesinde sohbetimize konu olmakta.
Arkamızda Kamberler; Kurudere yolundayız.
Yaşlı kızılçamların ardından beyaz örtüsüyle Ören Tepe'ye bakış
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Yiğitler’i vadi boyunca Pomak köylerine bağlayan yollar, 1960’lı
yılların başında açılmış. Köylülerin anlatımına göre; yolun açılmasında,
köylüler kazma kürekleriyle bizzat çalışmışlar. Bilindiği üzere; İzmir’de dağ
yollarının birçoğu İzmir’in Cumhuriyet dönemindeki ilk valilerinden rahmetli Kazım Dirik zamanında açılmıştır. Kazım Dirik, Cumhuriyetin ilk
yıllarındaki bu bayındırlık eserlerini taçlandırmak ve imece usulüyle yöre
halkının desteği de alınarak yürütülen bu çalışmaları onurlandırmak amacıyla,
açılan yol güzergâhlarına bir de çeşme yaptırtmıştır. İşte bu çeşmelere Yiğitler-Bayındır rotasında hiç
rastlanılmaması, köylülerin de tanıklığıyla örtüşen bir biçimde; bu yolun çok
daha sonraları açıldığını gösteriyor.
Kurudere yolunda rastladığımız ilk çeşme
Gezginler, Kurudere yolunda...
Kamberler Yaylası'nın batısında yükselen tepeler
Kamberler köyü kahvehanesinden
Rahmi Amca’nın Kurudere’ye ulaşan
orman yolu tarifini aldıktan sonra köyün meydanından doğuya doğru ilerleyerek,
yerel malzeme kullanılarak yapılmış eski evlerin arasından yürüdük. Kayrak
taşlar burada o kadar yaygın bir yapı malzemesi ki, bazen evlerin çatılarında
bile çatı örtüsü olarak kullanılıyor. Sabah ayazı nedeniyle köyün sokaklarında
kimsecikler yoktu. Hafif meyille yükselen köy yolu, bizi sonunda Yeni Kurudere’ye giden orman yoluna
ulaştırdı. Geceden kalma kırağı, karşı tepelerde bembeyaz görüntüsüyle uzaktan
kar etkisi yaratıyordu. Güneşin erişemediği gölgelik alanlar ise daha soğuktu.
Orman yolunda rastladığımız kızılçam kütükleri
Kesim sahasındaki yamaçlarda dizili haldeki kesim ürünü kompartımanlar
Yol kıyısındaki bir diğeri...
Uzun
süre Kamberler Vadisi boyunca kuzeye
doğru yürüdük. Yolda kesim alanlarının içinden geçtik. Kesilmiş odun
kütüklerinin bazıları, yamaçlardan aşağıya doğru kompartımanlar şeklinde
dizilmişti. Hava güneşli, ancak sıcaklık oldukça düşüktü. Gün boyunca sıcaklık,
5 dereceden yukarı çıkmadı. Kamberler
Vadisi, biz yükseldikçe derinleşti. Yürüdüğümüz orman yolunun altında da
dere yatağına paralel ilerleyen başka yollar yer alıyordu. Yola bırakılmış
kalın kızılçam kütükleri vardı. Bir süre sonra sağımızdaki yamaçta; çınar
ağaçlarıyla kaplı hoş bir alana geldik. Burada birden fazla çeşme vardı; ama şu
anda sadece birisi faaldi. Çevredeki pastoral görüntü ise, oldukça
etkileyiciydi. Altımızdaki vadinin ötesinde; Kamberler köyü, güneşin üstüne vuran ışıklarıyla pırıl pırıl
parlamaktaydı.
Gezginler, Kamberler sırtlarında...
Çınarlar, çeşmeler ve bir kütükten yapılmış su yalağı
Gezginler, huzurun ortasında...
Kamberler'den Kurudere yönüne; güneye döndüğümüz düzlük
Çeşmenin
suyundan içtik; sularımızı tazeledik. Yolumuza devam ettik. Vadinin üst
kodlarında kıvrılarak ilerleyen yol, sonunda bizi Kamberler’den Yiğitler’e
doğru ulaşan iki vadi kolunun birleşim noktasında; vadi tabanına doğru bir gemi
pruvası gibi sert bir şekilde alçalan bir düzlüğe ulaştırdı. Amacımız Yeni Kurudere köyüne doğru yürümekti.
İki köyün arası, haritadan hesapladığımız kadarıyla yaklaşık 9 km.lik bir uzaklığa
karşılık geliyordu. Bu nedenle bu düzlükten güneye doğru neredeyse 180
derecelik bir dönüş yaparak Kurudere köyüne
doğru yöneldik. Her taraf yine kızılçamlar ve meşeliklerle kaplıydı. Güneye
döndükten sonra sol yanımızda Yiğitler
Deresi ve onun üstünde yükselen yaklaşık 1400 metre yüksekliğindeki Dededağı uzanıyordu. Birkaç yıl önce Sarılar köyünden ulaştığımız Ovacık Yaylası’ndan Dededağı üzerinde
yer alan bir eren babanın; Çaldede’nin
mezarına kadar tırmanmıştık.(1)
Sert ve rüzgârlı bir havada tepedeki yangın kulesinin sundurmasının altına
sığınarak yemek yemiş ve o noktadan Kurudere
köyüne bakmıştık. Bu defa ise; tam ona karşısındaydık. Meşelerin kahverengisi,
kızılçamların yeşiline karışmıştı tepelerde. Bu güzel peyzaj, Kurudere’ye kadar yol boyunca sürdü
gitti.
Yiğitler Vadisi ve karşı yamaçlar
Gezgin, Kurudere'ye doğru dönüş noktasında...
Kurudere yolundaki yerel kayaç tabakaları
Güneye
doğru döndükten sonra sol yanımızda yükselen sırttaki kayaçlarda; köylerde yapı
malzemesi olarak da kullanılan tabakaları gözlemleme fırsatımız oldu. Orman
yolunun açılması sırasında ortaya çıkan bu kayaç tabakaları, sanki kahverengi
peynir kayalıkları gibiydi. Son derece kolay ufalanabilir, birbirinden
tabakalar halinde ayrılabilen bu yapılar, Kurudere
yolunda en ilginç manzaralardan birini oluşturmaktaydı.
Kurudere orman yolu
Kayaçlardaki tabiatın dili
Yiğitler Vadisi'nin üst düzlemindeki Kurudere orman yolundan Kemalpaşa Ovası'na doğru bakış
Ovacık Yaylası'nın üstünde yer alan Dededağı
Kurudere’ye yaklaşmıştık. Ancak,
bulunduğumuz kod oldukça yüksekti. Vadiye inen solumuzdaki bayır ise, oldukça
dik ve sık kızılçamlarla kaplıydı. Bu sıralarda, yol boyunca bırakılmış bir
dizi arı kovanının yanından geçtik. Artık Kurudere
yönüne dönme zamanımız gelmişti. Altımızda tatlı bir eğimle alçalan kirazlığı
görünce, hemen toprak yoldan ayrılıp Kurudere
yönüne doğru inmeye başladık. Bir süre sonra kiraz tarlasının içinden geçerek
ulaştığımız bir patika, bizi Yeni
Kurudere’den Bayındır yönündeki Balcılar köyüne giden asfalt yolla
buluşturdu. Bu noktadan itibaren Kurudere’ye
yaklaşık 1,5 km kadar yolumuz kalmıştı. Yol kenarındaki bir çeşmeden yeniden
sularımızı tazeledik ve kısa sürede köye ulaştık.
Kurudere orman yolu boyunca arı kovanları
Bizi Kurudere-Balcılar asfaltına ulaştıran orman içi patika
Kurudere-Balcılar yolu üzerindeki çeşme; suyu tatlıydı.
Kurudere’nin üstünden geçen köyün çevre
yolunu takiben, camiye yakın bir yerden köyün meydanı sayılabilecek
kahvehanelerin bulunduğu alana doğru yürüdük. Kamberler’den beri 9 km kadar yürümüş ve oldukça yorulmuştuk. Şimdi
dinlenme ve yemek molası zamanıydı. Kahvehanelerden birinin bahçesindeki bir
masaya attık kendimizi. Yaklaşık yarım saatlik bir moladan sonra yeniden Kamberler’e doğru hareket ettik.
Yeni Kurudere'ye bu noktadan girdik.
Yeni Kurudere köy kahvehanelerinden birindeki takdir edilesi hassasiyet
Yeni Kurudere köy kahvehanesindeyiz.
Yeni Kurudere-Balcılar asfaltı
Balcılar asfaltı üzerindeki
çeşmenin yakınlarından kestirme olsun diye saptığımız patika yol, bir süre
sonra bir tarla kıyısında son buldu. Bundan sonrası sert bir eğimle yükselen ve
kızılçamlarla kaplı dik bir sırttı. Zigzaglar çizerek ve zaman zaman
soluklanarak çalıştığımız bu tırmanışımız 1 saate yakın sürdü. Tekrar
geldiğimiz orman yolu düzlemine ulaştığımızda epey yorulmuştuk. Tepede bir süre
dinlendikten sonra, kuzeye doğru yeniden yürüyüşe geçtik.
Gezginlerin sık kızılçamlar ve dik bayırla imtihanı
Kızılçamların arasından Dededağı'na bakış
Dönüş yolunda Kurudere köyüne bakış
Kurudere-Kamberler dönüşünde sonbaharın renkleri
Akşam güneşiyle önümüze düşen kızılçamların gölgeleri
Kamberler köyü girişindeki bir evin avlusu
Bu kez
geldiğimiz güzergâhtan sapmadan, yine yaklaşık 3 saatlik bir yürüyüş sonrasında
Kamberler’in ilk evlerine ulaştık. Akşam,
Kamberler Yaylası’nın üstüne
çökmekteydi. Hava, yine sabah ilk geldiğimizdeki gibi 1 derece civarındaydı.
Sobalarda yanan odun ateşinin dumanı, köyün evlerinin bacasından usul usul göğe
yükselirken, sessiz sokaklardan yine köyün kahvehanesinin bulunduğu meydana
doğru yöneldik. Gün boyu yaklaşık 6 saat sürekli yürümüştük; yorulmuştuk ama
sonuçta iyi bir iş yapmış; Kemalpaşa’nın Pomak
köylerinin çevresindeki vadilerde; Sonbahar manzaraları eşliğinde gün boyu dolaşmıştık.
Beyaz tenli, renkli gözlü ve Türkçeyi kendilerine has bir Balkan şivesiyle
konuşan bu güzel insanlarla sohbet etmek ise, günün ayrı bir rengiydi doğrusu. Vakit
tamamdı; şimdi gitmek zamanıydı İzmir’e.
Dipnotlar
(1)
Ovacık Yaylası-Dededağ-Çaldede yürüyüşü için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/11/kemalpasa-ovacik-yaylasi-dededag.html
(2)
Fotoğraflar yazıda belirtilenler dışında MYC
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC