KELER HAMAMLARI, KARAKOÇ KAPLICALARI VE KÜNER
2 Aralık 2016
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Bugün Menderes’in sınırları içinde kalan iki eski hamam kalıntısıyla
eski köylerin çevresinde dolaştık. Keler
Hamamları, Karakoç Kaplıcaları, Eski Orhanlı köyü ve Menderes-Gümüldür
kavşağından biraz içeride yer alan Küner
köyü uğradığımız noktalardı. Sabahın erken saatlerinde ulaştığımız Şaşal köyü yakınlarındaki Deli Ömer sapağında araziye terk edilmiş
onlarca köpek karşıladı bizi. Tahtalı
baraj gölü kıyısındaki Keler köyünün
adıyla anılan Keler Hamamları’na, Keler köyünü geçtikten sonra sağa doğru;
Deli Ömer mahallesine ayrılan bir
asfalt yolu takiben ulaşılıyor. Yoldan yaklaşık 3 km kadar ilerledikten sonra,
önce köpek barınağına doğru sağa bir bozuk asfalt sapağını geride bıraktık. Yol
boyunca karşılaştığımız onlarca perişan ve tüyleri dökülmüş ev köpeğinin terk
edilmiş halleri hüzün vericiydi. Son yıllarda doğada sıkça karşılaştığımız
manzaralardandır; geçici bir heves uğruna evlere alınan bu köpekler, daha sonra
bakılamayıp doğanın acımasız koşullarına ne yazık ki terk edilmekte; bu
koşullarda yaşamaya alışkın olmayan hayvancıklar kısa sürede hastalık kapıp
perişan hale düşmekteler. Deli Ömer
yolunda da bunlardan bol miktarda mevcut…
Keler Hamamları önündeki ulu çınar
Keler Hamamları lokasyonu
(Google Earth'de çizilmiştir; by MYC)
Keler Hamamları rotası 1.5 km
(Google Earth'de çizilmiştir; by MYC)
(Google Earth'de çizilmiştir; by MYC)
Keler Hamamları rotası 1.5 km
(Google Earth'de çizilmiştir; by MYC)
Yoğun köpek dalgasını ardımızda bıraktıktan sonra, karşımıza çıkan demir
köprüden kuzey yönündeki patikaya girdik. Arabayı uygun bir düzlükte
bıraktıktan sonra, soldaki patikayı izleyerek sık kızılçamların arasında
yürümeye başladık. Yaklaşık 1 km kadar yürüdükten sonra Çubuklu Dağı’nın eteklerindeki Keler
Hamamları’nın bulunduğu düzlüğe ulaşmıştık. Yaklaşık 9 yıl kadar önce
Ebruli gezginleriyle birlikte Şükrü Tül
Hoca’nın liderliğinde bu bölgeye bir kez daha gelmiştik. O günlerde Keler Hamamları’nın üstünde bulunan sekide
bir takım kulübeler ve bir çiftlik görüntüsü mevcuttu. Bu durum hamamlar
açısından da tehdit teşkil ediyordu. Bu kez karşılaştığımız manzara
sevindiriciydi. Çünkü o derme çatma gecekondular ve çiftlik yapılarının hepsi
yıkılmış ve alan boşaltılmıştı. Sadece hamamlardan daha aşağı konumda yer alan
bir iki bağ evi bulunmaktaydı.
Keler Hamamları'na yaklaşırken...
Keler Hamamları
Keler Hamamları, Çubuklu Dağı’nın eteklerinde
yer alan kayalıkların altından gelen bir sıcak su kaynağından besleniyor. Bu
doğal sıcak su kaynağının varlığı, Erken Roma Dönemi’nden itibaren (İ.Ö. 3.yy. civarı)
bu bölgede bir hamam oluşumuna yol açmış. Hamamlar iki gruptan oluşuyor. Çubuklu Dağı’nı ve hamamları karşınıza
aldığınızda solda yer alan hamam yapısı günümüze daha iyi ulaşabilmiş durumda.
Ana kayanın içine geniş bir tonoz şeklinde bir boşluğun açılmasıyla
oluşturulmuş soldaki hamam, sıcaklık (caldarium),
ılıklık (tepidarium) ve soyunma ve
kabul salonu diyebileceğimiz giriş ve karşılama (probalaneion) bölümlerinden oluşuyor. Özellikle dikdörtgen
şeklindeki büyük bir havuzun yer aldığı sıcaklık bölümü bugün bile faal durumda
diyebiliriz. Çünkü yukarıdaki kayalıkların içinden gelen sıcak su tonozun
dibindeki bir menfezden havuza doğru dökülüyor. Bugün havuza dökülen su 30-35
derece civarında bir sıcaklığa sahip. Havuzun içinde balıklar ve su
kaplumbağaları üremiş. Bunları fotoğraflama şansımız oldu.
Merdivenlerden inerken karşımıza gelen konumda; batıda yer alan odacıklar
Keler Hamamı; sıcaklık bölümündeki havuz
Soldaki hamam grubu içinde yer alan ve kabul salonu ya da soğukluk olarak adlandırdığımız galerinin girişi
Ana kayaya oyulmuş, hamama inen merdivenler
Sıcaklık ile giriş bölümü arasında yer alan ve her iki bölüme geçiş
olanağı sağlayan kubbeli ve dairesel mekân ise olasılıkla zamanında ılıklık
olarak işlev görüyordu. Bugün sıcaklık ve ön salona göre daha küçük boyutlarda
olan ılıklığın içinde dairesel planlı oturma sekileri yer alıyor.
Merdivenlerle inilen soldaki hamam grubunun en sağında yer alan kabul salonu
Ilıklık bölümüne geçiş; en arkada sıcaklık bölümünün kapı girişi
Ilıklık bölümü ve yandaki dairesel oturma sekisi
Ilıklık bölümü ve yandaki dairesel oturma sekisi
(Fotoğraf: İF; Şubat-2007)
Ilıklık bölümünün kubbeli tavanı; ortasında bir delik var.
(Fotoğraf: İF; Şubat-2007)
(Fotoğraf: İF; Şubat-2007)
Roma Hamamları, yıkanma işlevinin yanı sıra toplumsal iletişimin geliştirildiği
mekânlar olarak da işlev gördüler. Aynı zamanda Roma uygarlığının ve vergi
toplama mekanizmasının sembolü olan hamam yapılarına çeşmelerle birlikte;
imparatorluk sınırları içinde kırsalda yer alan en ücra yerlerde dahi rastlamak
mümkün. Dağ başında belli bir insan topluluğunu iskân ederek; onların en gerekli
ihtiyacı olan suyu getirip; çeşme ve hamam gibi konfor alanlarını oluşturmak ve
daha sonra kırsaldaki yerleşimlerden vergi toplamak, Roma’nın geliştirdiği
zekice bir yaklaşım olmalıdır.
Soğukluk ya da kabul salonu bölümünden dışarı doğru bakış; bu bölümde havuz yok.
Gezgin, hamamın sıcaklık bölümünde...
Sıcaklık bölümüne gelen sıcak suyun döküldüğü yer; su hala akıyor ve ılık...
“Devlete ait hamamlar çok büyüktü ve halk ücret ödemezdi. İmparatorluk
hamamlarına “Thermae” denilirdi ve
imparatorun gücünü gösterdiği için büyük ve mimari açıdan mükemmel yapılardı.
İmparatorluk hamamları, kent dışındaki arazilerde inşa edilir ve içinde
kütüphane, oyun alanları ve çevresinde gezinti bahçeleri olurdu. Küçük
hamamlara kadınlar sabah, erkekler de öğleden sonra giderdi. İmparatorluk
hamamlarında kadın ve erkekler için ayrı giriş kapıları ve bölmeler olurdu.
Zenginler hamama kölelerini getirip banyo sırasında hizmet ettirdiği için büyük
hamamlarda, kölelerin de bir giriş kapısı olurdu. Hamamın girişindeki soyunma
odasında, elbiselerin bırakıldığı nişler vardı. Soyunma odasından soğuk odaya (frigidarium) geçilip soğuk su havuzuna
girildikten sonra ılık odaya (tepidarium)
geçilip terlenir ve masaj yaptırılırdı. Ardından sıcak odada (caldarium) sıcak suyla banyo yapılır ve
soğuk odaya dönülüp masaj yaptırılırdı.(1)
İngiltere'nin Bath kentindeki Roma Hamamları
(Kaynak: Wikipedia)
Bu da Keler Hamamları
Keler Hamamı; Sıcaklık bölümündeki suyun ilk döküldüğü küçük havuz ve kenarındaki arıklar; duvardaki izler; zamanında mermer kaplamaların yer aldığı seviyeyi işaret ediyor.
Gezgin, havuzun çevresindeki oturma sekileri boyunca ilerleyen arıkları işaret ediyor.
Hamamın çıkışında yer alan odacıklar
Bu odalardan birinin duvarında yer alan karşılıklı delikler
Tahliye kanalının bulunduğu noktadan havuza bakış
Hamamda kullanılan suyun tahliye edildiği ve ana kayaya oyularak açılmış tahliye kanalı
Suyun büyük havuza döküldüğü yer
“Şaşal köyünün
güneybatısındaki Çubuklu Dağı’nın
güney eteklerinde tamamen kayalara oyularak yapılmış büyük bir ılıca ünitesi,
bu tür yapıların mimarisi ve kullanılışı hakkında faydalı bilgiler vermektedir:
Şaşal Ilıcası batı kısımda oldukça
büyük, üzeri tonozlu havuz, ortada kubbeli yıkanma mekânı, doğuda ise dar uzun
tonozlu bir yıkanma mekânından oluşmaktadır. Her üç mekân birbirine dar
geçitlerle bağlıdır. Çubuklu Dağı’nın
yukarılarından tüneli andıran bir kanal ile getirilen sıcak su, (I) ve (II)
no.lu mekânların (dikdörtgen planlı iki
tonoz alan kast ediliyor-İF) havuzlarında birikmekte, daha sonra duvar
kenarlarındaki küçük kanallar yardımıyla bütün mekânları dolaşarak IV ve V
no.lu mekânların (tahliye kanalına açılan
odacıklar kast ediliyor-İF) önünden geçen büyük tahliye kanalına
boşalmaktadır. Ünitenin en ilginç özelliklerinden birisi (I) no.lu mekândaki
büyük havuzun fıskiye sistemiyle doldurulmuş olmasıdır. Muhtemelen Roma Erken
İmparatorluk Çağı’nda yapılmış ve günümüzde zaman zaman kullanılan Şaşal Ilıcası korunması gereken ender
örneklerden birisidir.”(2)
Gezgin, Keler Hamamı'nın merdivenlerinde...
Çubuklu Dağı ve altında sıcak suyun geldiği kanalın yer aldığı kayalıklar
Suyun havuza aktığı menfezin ağzı
Hamamın üst düzlemindeki kayalıkların üzerindeyiz.
Hamamın sıcaklık bölümünde yer alan havuzun içindeki su kaplumbağası
Keler Hamamları’nı ve üst düzleminde kayalıklar arasında yer alan menfez ve küçük
havuzlarını dolaştıktan sonra bölgeden ayrıldık. Şükrü Tül Hoca’nın ifadesine göre; Antik Çağ’ın gezgini Manisalı Pausanias’ın övdüğü ve hep deniz
kıyısında diye tanımladığı İyonya ılıcaları içinde bir hamam mimarisi veren en
ilginç örneklerden biriydi Keler Hamamları.
Şükrü Tül Hoca ve Ebruli gezginleri; Şubat-2007'de Keler Hamamları'nda...
(Fotoğraf: İF; Şubat-2007)
Gezginler, ulu çınarın altında...
Keler Hamamları'nın önündeki düzlükten güneye bakış
Küner köyü ya da Oroanna
Antik Kenti
Menderes-Gümüldür yolu üzerinde; Değirmendere kavşağının karşı yönündeki
yola girilerek ulaşılan Küner köyü,
bugün son yıllardaki almış olduğu göçler nedeniyle neredeyse Menderes ilçe
merkezi ile birleşmiş durumdadır. İsmini çevresindeki fıstık çamlarının
tohumları “künar”dan aldığını
düşündüğümüz Küner’i bizim için
ilginç kılan, köyün güney sırtında yer alan Karatepe’deki
bir teras yerleşimidir. Prof. Dr. Recep
Meriç tarafından Oroanna olarak
işaretlenen yerleşim yeri hakkında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 1985 yılına
ait kazı ve yüzey araştırmalarıyla ilgili olarak hazırlanan IV. Araştırma Sonuçları Raporu’nda şu
bilgiler verilmektedir:
Karatepe'nin etek uçlarını yalayarak dolaşan Şaşal Deresi
Karatepe'nin kuzey yamacından Küner köyüne bakış
Şaşal Deresi'nin yatağından Karatepe'nin görünümü
“Küner köyünün güneyindeki Karatepe’nin üstünde ve güneye bakan
yamaçlarında tespit edilen antik yerleşme (krş.
N. Tuna, III. Araştırma Sonuçları Toplantısı, 1985, s.215 v.d.) teras
yerleşmesi tipinde olup, teraslar yer yer belli olmaktadır. Küçük bir dere ve kaynak kenarındaki bu
yerleşimin etrafı muhtemelen bir duvarla çevriliydi. Küçük bir antik kente ait
olabilecek sur duvarları kısmen izlenebilmekte, yüzeyde toplanan seramik ise İ.Ö.
5. yüzyıl ile İ.S. 1. yüzyıl arasına tarihlenebilmektedir. Bu küçük İyonya
kentinin İ.Ö. 2. yüzyıla ait bir Delos
yazıtında adı geçen (bkz. L. Robert, BCH
1946 s. 512) ve Teos ile Kolophon
arasında olması gereken şimdiye kadar yeri tespit edilmemiş Oroanna kenti olabileceğini
düşünmekteyiz.”(3)
Şaşal Deresi ve hemen kıyısından yükselen sarp kayalıklar
Dere yatağından görülen; doğu yönündeki mağara ağzı
Kent varsayımları ile ilgili olarak dikkate değer noktalardan biri de kentin ismi… Her ne kadar İyonya bölgesindeki bir yerleşim olarak tanımlansa da Oroanna ismi Helen dilinde değil. Anadolulu bir yerli dile ait olması olasılığı ise oldukça kuvvetli gibi.
Karatepe'nin Şaşal Deresi'ne bakan yamacında dikkatimizi çeken nişli kaya ve düzgün teraslar
Aynı kayanın önden görünüşü
Küner köyünün içinden geçilerek ulaşılan Karatepe,
yumuşak bir eğimle ova düzleminden yükselir. Son yıllarda kilit taşlarla
kaplanan yol, sizi tepeye kadar götürür. Burası köydeki gençler için bir seyir
tepesi ve kaçamak alanıdır. Bunu nereden anlıyoruz; bir su deposunun da yer
aldığı tepenin kuzey yüzüne doğru atılan yüzlerce plastik ve metal şişeden…
Tepeye ulaşıldığında ziyaretçiyi, tırmanılan Karatepe’nin güneydeki son derece dik yamacı karşılar. Bu yamacın
eteklerini yalayarak dolaşan Şaşal Çayı,
son derece sarp kayalıklar arasından açtığı yatağında kuzeybatıdan güneydoğuya
doğru bir yay çizerek akar. Çayın yatağında kıyılara doğru sazlar, kamçıyı
andıran bataklık bitkileri, zakkumlar oldukça sıklaşır. Karatepe’nin güney
yamacında ise yer yer teraslar şeklinde sur parçalarının temelleri olabilecek
basamaklar seçilir. Tepenin bu yüzü oldukça sarp ve kayalıktır. İZSU’nun
tepedeki deposundan taşan su, yamaçlardan aşağı; dere yatağına doğru bir
tahliye borusu ile boşalmaktadır.
Karatepe'nin kuzeye bakan yamaçlarındaki ziyaretçilerin bıraktığı çöplüğün fotoğrafıdır.
Şaşal Deresi
Vadinin kuzeybatı ucu
Arkeolog Şükrü Tül’e göre; 1999 yılında Karatepe’nin üstüne yapılan su
deposu ve çamlık nedeniyle bölgede yer alan arkeolojik katmanlar alt üst olmuştur.(4)
Bizim ziyaretimiz sırasında; yakında yağan yağmurlarla beslenen Şaşal Deresi’nin rengi kırmızıya
yakındı. Bunu erozyona bağladık. Dere yatağına indiğimizde doğu yönünde
kayalıkların arasında bir mağara ağzı dikkat çekiciydi. Ancak, su kıyısında
yoğun bitki örtüsü ve bataklık nedeniyle ayrıntılı inceleme yapmamız mümkün
olmadı. Sonuç olarak; Oroanna’ya dair
Karatepe’nin güneye bakan sarp
yamaçlarındaki teraslardan başka pek de bir şey göremeden köyden ayrıldık.
Karatepe'den Şaşal Deresi'nin görünümü
(Fotoğraf: İF; Şubat-2007)
Şaşal Deresi'nin kıyısındaki bitki örtüsü
Eski Orhanlı köyü
Aslında Orhanlı köyü dersek
daha doğru olacak galiba; çünkü köyün ilk kurulduğu yer yukarısı… 1970’li
yıllarda tarımsal faaliyetlerin ovada gelişmesine paralel olarak dağdaki köyün
sakinleri giderek ovadaki yerleşime kaymış. Eski
Orhanlı’da halk, daha çok küçükbaş hayvancılıkla geçiniyor; özellikle de
keçi… Sarp ve kayalık bir topografyası olan köyün bulunduğu tepeden Ürkmez önlerindeki denizi görmek mümkün.
Kızılçamlar içinde güzel bir doğaya sahip köyün bozulmamış bir kültürü ve
dokusu var. Biz onları bir de köyde kurdukları zeybek ekibi ile Türkiye
birincisi oldukları halk oyunları yarışmasından hatırlıyoruz. Eski Orhanlı köyünün batısından Karakoç Deresi akıyor denize doğru. Karakoç Deresi’ne Kavakdere köyünden itibaren ise, Kavakdere adı veriliyor haritalarda. Kavakdere’nin önü, Beyler
köyü yakınlarında bir bentle kesilmiş ve ardında sulama amaçlı bir baraj gölü
oluşturulmuş. 2002 yılında devreye alınan Kavakdere
Barajı’nın kıyısından ilerleyen yol, Eski Orhanlı köyünden Kavakdere’ye; oradan da Ürkmez’e ve Seferihisar’a ulaştırıyor yolcusunu. Baraj gölünün kıyısındaki
izlerden, bu yıl yağışların son derece az olması nedeniyle baraj gölünün
seviyesinin oldukça düşük olduğu anlaşılıyor.
Kavakdere baraj gölü
Eski Orhanlı köyü
Orhanlı Köyü Derneği’nin web sitesinde Eski Orhanlı
köyünün keçi yetiştiriciliğine uygunluk şartları şu şekilde dile getiriliyor:
“Bu
köyde yaşayan insanlar daha çok küçükbaş hayvancılığı ile uğraşmaktadır.
Özellikle de keçicilik… Zaten köyün topografyası ve yöneyi bunu açıkça
göstermektedir. Güneşin ilk ışıklarını alan, yüksek, eğimli ve kayalık bir
bölgedir. Kışları keçi ağıllarının tabanında su birikmemesi, gübrenin çamur
olmadan su ile yıkanması, bölgenin kayalık olması ve eğimiyle alakalıdır.
Güneşin ilk ışıkları da ıslanan ağılı kurutur.”(5)
Eski Orhanlı köyünün girişindeki mezarlığı
Eski Orhanlı'dan ovaya bakış
Eski Orhanlı'nın hemen altından Ege Denizi'ne bakış
Köyün kuşaktan kuşağa aktardığı köklü kültürü, bu kültürü yaşatma
çabasındaki samimiyeti, insanlığın doğayla barışık geliştirdiği geleneksel
tarım yöntemlerine bağlılığı dikkat çekici düzeyde. Bu da; her şeyin hızla
tüketildiği bir küresel kültürle doğanın ve insanlığın esir edilmeye
çalışıldığı çağımızda, elbette ki öne çıkarılması ve takdir edilmesi gereken
bir davranış sistematiği. Bu nedenle Orhanlı
köyünü aklımızın bir köşesine not ederek ve yine Orhanlı köyünde; yerel yönetim, köylüler ve birtakım doğa dostu
sivil toplum kuruluşlarının ortak çabasıyla köyde tesis edilen Seferihisar Doğa Okulu’nun tanıtım
sayfasında yer alan şu satırlarla köyden ayrılıyoruz:
Eski Orhanlı köyü
“Doğa, iyiliğe dayalı ilişkiler okuludur.
Seferihisar Doğa Okulu, bu öğretide birleşen pek çok farklı kişinin başlattığı
ve sürdürdüğü bir imecedir.
Yaşadığımız çağda öğrenme sürecimiz yaşamın
diğer anlarından, önceki toplumların söz ve eylemle taşınan tecrübelerinden ve
doğadaki diğer varlıklardan kopmuş, belki de koparılmıştır. Oysa bilgi yalnızca
cümlelere, kitaplara, sınıflara veya internete hapsedilemez. Bilgi yeryüzünün
üzerinde gezinen bulutlar, dağlardan denizlere akan nehirler veya vücudumuzu
dolaşan kan damlaları gibi hareketlidir. Çoğalır, savrulur ve yeniden birleşir.
Parçalamaz. Bilgi, yaşamın tüm şekillerini birbirine bağlar.”(6)
Eski Orhanlı'nın yemyeşil doğası
Eski Orhanlı'nın üstünden devam eden yoldan denize doğru bakış
Karakoç Kaplıcaları:
Karakoç Kaplıcaları, bugün
Menderes ılıcalarına ayırdığımız günümüzün son uğrağı oldu. Kaplıca, Kavakdere köyü ile Ürkmez arasında; Seferihisar’a 1 km uzaklıkta ve Karakoç Deresi’nin üst düzlemindeki bir
ana kayanın hemen altında yer alıyor. Roma İmparatorluk Dönemi’ne tarihlenen
kaplıcalar, içinde kayaya oyulmuş havuzları bulunan iki adet hamamdan oluşuyor.
Havuzlar yaklaşık 4 m2 alana sahip; kıyısında ise banyo
yapmaya gelenlerin oturması için ana kayaya oyularak şekillendirilmiş oturma
sekileri bulunuyor. Ayrıca her iki hamamın yan duvarlarında ana kayaya oyulmuş
nişler yer alıyor. Bölgede 1988 yılında yürütülen yüzey araştırmaları sırasında
elde edilen bulguları rapor eden Prof.
Dr. Recep Meriç, kaplıcalarla ilgili olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
1989 yılında yayınlanan VII. Araştırma
Sonuçları Raporu’nda şu gözlemlerini aktarıyor:
Karakoç Hamamları
Hamamın havuzlarından biri
Hamamın ana kayaya oyulmuş duvarları
“Doğanbey ve Ürkmez arasında çok sayıda sıcak su kaynakları bulunması nedeniyle
yörede antik çağlara ait termal tesislere rastlanmaktadır, Bunlardan
başlıcaları; Karaköse, Cuma ve Karakoç Ilıcalarıdır. Karakoç
Ilıcası’nda iyi korunmuş bir hamam yapısı dikkati çekmektedir. Dikdörtgen
plana sahip yapı batıda bir apsis ile sınırlanmaktadır. Güneybatı köşesinde
apsise dayalı işlevini henüz anlamadığımız yuvarlak bir bölüm, güneydoğu
köşesinde ise kare planlı, ana yapı ile bağlantılı ek bir bölüm görülmektedir.
Yapının iç kısmında yarım yuvarlak ve dikdörtgen planlı, kemer ya da yarım
kubbe örtülü nişler bulunmaktadır. Duvarlar tonozu taşıyan silmelere kadar
korunmuş olup, alt sıradakileri daha büyük olan kesme taş bloklarla
yapılmıştır. Yapının doğusunda palestraya
(üstü açık avlu) ait olabilecek monolitik (yekpare)
dört köşe sütunlar ve büyük blok taşlarla yapılmış kemerli kapı bölümü
sazlıklar arasında belli olmaktadır. Roma İmparatorluk Çağı’na ait Karakoç Ilıcası ve çevresinde yapılacak
çalışmalarla, bir antik kaplıca tesisinin nasıl çalıştığı iyice saptanabilecek,
belki de geliştirilecek projelerle kaplıca eski işlevine kavuşabilecektir.”(7)
Hamamlardan diğeri
Suyun içindeki minerallerin yüzlerce yıllık birikimiyle havuzun formatı değişmiş.
Hamamın genel görünümü
Mineral birikimine yakından bakış
Hamamın giriş kapısı
Hamamın üstündeki kayalık zeminin görünüşü
Önde Roma hamamı, arkada viranelik haline gelmiş olan Karakoç kaplıcalarının konaklama tesisleri
Kaplıca alanında, bir asma kilitle güvence altına alınmış bir mezbelelik korunmakta… Ayrıca sahipsiz köpeklerden buralarda da birkaç tane var ve çok açlar. Kaplıcanın konaklama binaları yıkık dökük durumda. Anlaşıldığı kadarıyla kaplıca şu anda işletmeye kapalı görünüyor. Ama giriş kapısında zorlukla okunan levhada kaplıca alanında uyulması gereken bütün kurallar ise bir bir yazılmış. Ama ne gam; ortalık pislik içinde yine… Bir akşam vakti; Karakoç Kaplıcaları’ndan bizi uğurlayan köpek havlamaları eşliğinde ayrılıyoruz artık. Hedefimizde Sığacık Limanı’nda içilecek yorgunluk çayları var. Zengin içerikli ve bol yer değiştirmeli bir gün geçirdik bugün de. Yürüyüşümüz toplamda 5 km kadar olsa da; gördüklerimiz bize yeter. Serinleyen akşam havasında Teos’un ruhunun ayaklandığı bir andayız şimdi kıyıda. İçimizi ısıtacak ve günü sonlandıracak olan; tavşan kanı bir bardak sıcacık çaydır Sığacık’ta…
Dipnotlar
(1)
Prof. Dr. Ural Akbulut; Roma Hamamları; arınma ve
sosyalleşme mekânları; bkz. http://www.uralakbulut.com.tr/wp-content/uploads/2015/01/ROMA-HAMAMLARI-ARINMA-VE-SOSYLLE%C5%9EME-MEKANLARI-19-OCAK-2014.pdf
(2)
Prof. Dr. Recep Meriç, 1985 yılı
İzmir ve Manisa İlleri Yüzey Araştırması; T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı IV.
Araştırma Sonuçları Raporu; Ankara-26-30 Mayıs 1986; sayfa:302; bkz. http://www.kulturvarliklari.gov.tr/sempozyum_pdf/arastirmalar/04_arastirma.pdf
(3)
Prof. Dr. Recep Meriç, a.g.m.;
sayfa:301-302
(4)
Arkeolog Şükrü TÜL; Keler Hamamları
ve Küner gezisi için Ebruli Turizm tarafından hazırlanan el notu; Şubat-2007
(7)
Prof. Dr. Recep Meriç, 1988 yılı
İzmir ve Manisa İlleri Yüzey Araştırması; T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı VII.
Araştırma Sonuçları Raporu; Antalya-18-23 Mayıs 1989; sayfa:362-366; bkz. http://www.kulturvarliklari.gov.tr/sempozyum_pdf/arastirmalar/07_arastirma.pdf
(8)
Fotoğraflar yazıda belirtilenler dışında İF/MYC
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
ilk paragraftaki çorak arazilere terk edilmiş köpeklerin durumunu örnek göstermek için bu paragrafı face ve twitter sayfamda yayınlamak istiyorum .... sadece ilk paragraf .... iyi çalışmalar ....
YanıtlaSilTabii ki kullanabilirsiniz. Eğer blogtan alamazsanız e-mail adresini iletirseniz istediğiniz dokümanları adresinize iletebiliriz. Bloğumuza göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür eder, katkılarınızı bekleriz. İF
SilPAYLAŞMAK İSTERDİM ÇOK GÜZEL BİLGİ VE GÖRSEL VAR.
YanıtlaSilDeğerli takipçimiz, bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginiz için size teşekkür ederiz.Çağımızda paylaşılmayan bilginin değeri yok bizce. Bu yüzden kaynak gösterek ve iyi niyet kuralları içinde bloğumuzdaki yazılarımızı ve resimlerimizi istediğiniz gibi paylaşabilirsiniz. Bu paylaşımlar, bizim için ayrıca birer kıvanç kaynağıdır. Bloğumuza olan katkılarınızın devamı dileğiyle...İF
SilKELER KÖYÜ ROMA HAMAMI
YanıtlaSilYıl 1993, Karşıyaka Nikâh salonunda gerçekleşen Jeoloji kongresinde GAP ile ilgili sergi açmıştım, ertesi günü, fotoğraf çekmek üzere sabahın erken saatlerinde İzmir (Cumaovası) Menderes’e gittim. Köylüler namazdan çıkıp kahveye yeni gelmişlerdi. Sabahın erken saatlerinde, boynunda fotoğraf makinası ile orada olmam ilgilerini çekmişti. Tarihi yerleri çekmeye geldiğimi söyleyince yanıma biri yanaştı, “gel seni bir kaplıcaya götüreyim” dedi. Keler köyü yakınlarına ulaştık, arabamızı bırakarak, kayalar üzerinde zaman zaman kayarak 15 dakika yürüyerek bir dağın yamacına ulaştık, burası Deliömer Mıntıkası idi.
Buraya neden gelmiştik, Yeşil soyadlı bir yaşlı karıkoca bizleri karşıladı. Gezmemizi istemediklerini anladığımda, Devlet Su İşlerinden arkadaşım İnşaat Mühendisi Yavuz Ünal’ın bana anlattıkları geldi. Onu neredeyse kaplıcaya sokmayacak kadar karşı çıkan Yeşil ailesi, burayı 1970’li yıllarda kiralamış ve mülkiyetlerine geçireceklerini zannetmişlerdi. Burada ne vardı?
Burada andezit kayanın içine oyulmuş bir Roma kaplıcası vardı. Çok heyecanlanmıştım. Roma kaplıcasının ‘Piscina’ kısmı, 3 basamakla inilen 7 metre genişliğinde ve 10-12 metre boyunda bir havuzdu. Dağ tarafından gelen sıcak su uzun bir galeri ile hamama ulaşıyordu. Su bir lüle taşından taşarak havuza dökülüyordu. Havuzun karşı tarafı açık havaya açılıyor ve buhar tahliye oluyordu. Havuzdan artan sular ise yine kayaya oyularak açılmış drenaj kanallarıyla uzaklaşıyordu.
Buradan ikinci bölüme geçildiğinde havuzun soğukluk bölümüne ulaşılıyordu. Yaklaşık 4-5 metre çapında olan bu odanın tepesinde bir taş örgü kubbe bulunuyordu. Karşılıklı dairesel oturma yerleri yine kayaya oyularak yapılmıştı.
Havuzun üçüncü bölümü ise, taştan oyulmuş büyük bir tekne yer alıyordu. Buraya da 1. bölümden sıcak su geliyor ve üst drenajı da duvara oyularak yapılmış ve su soğukluk mekânını ısıtmaya gidiyordu. Bu bölümde yerler harita gibi küçük küçük drenaj kanalları ile dolu idi. Bu bölümün ucu da yine açık havaya açılıyordu.
Adeta büyülenmiştim, kayada keski izlerini gördüğümde kendimi Kapodokya’da zannetmiştim. 2000 yıllık bir hamam nasıl olur da bu kadar unutulurdu. Değerli dostum, Ercan Doğu’ya bu konuyu anlattığımda, Valimiz Kutlu Aktaş’ın bu konulara özel ilgisi olduğunu söyledi ve valimize fotoğraflı bir dilekçe yazdım. İzmir çöp alanları konulu Valilikte bir çalışma yaparken, “Valimiz seni bekliyor” dediler ve büyük bir heyetle Roma hamamına gittik. Sn. Aktaş, kaplıcayı çok beğendi, birkaç ay İnşaat Mühendisliğinde okuduğunu anlattı ve suyolları konusunda bana sorular sordu. Temizlenmesi ve Valilikçe tescili konusunda talimat verdi. Ben, Sn. Valimiz Kutlu Aktaş’tan bu kaplıcanın turizme açılmasını ve Tahtalı Barajından dolayı yörede yaşanan olumsuzlukların bir nebze olsa azalmasını talep ettim.
Kaplıca İzmir valiliğince tescil edildi ve temizlendi, bir gün Sn. Valimiz Kutlu Aktaş, beni çağırdı, “özel idareden tarihi yerlere biraz para ayırdım, senin kaplıcaya mı yoksa Agora’ya mı tahsis edelim” dedi? Bana sorulacak bir karar olmamasına rağmen, “Sayın Valim, takdir sizindir, İzmir için Agora daha önemlidir.” Dedim. Onun amacı benim çabalarımı takdir etmekti.
İşte artık o gün geldi, Roma hamamı turizme açılmalı. 27 Mart 2022
Ahmet Gürel
Atatürk Araştırmacısı
0532 665 19 25
Ahmet Bey, ilginize çok teşekkür ederiz. Gerçekten çok ayrıntılı ve değerli bir geri bildirim göndermissiniz. Bunun için de ayrıca teşekkür ederim. Siz bizden neredeyse 10 yıl önce farkına varmışsınız. Ben sanıyorum ilk kez 2003 yılında bir gezgin grubuyla rahmetli Şükrü Hoca'nın mihmandarlığında gitmistik. Daha sonra da arkadaşlarla bu geziyi düzenlemiştik. Son gittiğimizde durum pek iyi değildi. Ne yazık ki kültürel varlıklarımız bu anlamda sahipsiz. Sözünü ettiğiniz İzmir Valisi Kutlu Aktaş, kendi çapında gayretli bir insandı; ama tek tek bireylerin çabaları bu tür çalışmaları ancak bir yere kadar götürebiliyor. Bunların çağdaş ve bilimsel bir eksende bütünleşik bir yaklaşımla bir devlet politikası haline getirilmesi şart. Esas acı olan ise biricik Cumhuriyetimizin 100.yılını idrak edeceğiz bie ana doğru yaklaştığımız bu günlerde hala bunları konuşuyor olmamız insana acı veriyor. İlginize tekrar teşekkürler...İF
SilBurası benim yerler evim orada yukarıda ne saklambaç oynardık magaralarda derede yüzmeyi öğrendim ne güzel günlerdi
YanıtlaSil