BÖLÜM-2
HERŞEYİN DOĞDUĞU YER;
CUSCO
İbrahim Fidanoğlu
(27 Ocak 2010- 8 Şubat 2010)
Dünyanın Göbek Deliği; İnkaların Başkenti Cusco’da
Cusco’nun
İnkalar için ne anlama geldiği aslında anlamında gizli; İnka dilinde Cusco, “göbek deliği” anlamına geliyormuş.
İnkalar dünyanın bu delikten nefes alıp verdiğine inanırlarmış. Yani yaşayanlar
için hava kadar, su kadar kutsal bir şehir burası, yaşadıkları yer adına. Öyle
ilginç bir coğrafyaya sahip ki buralar; biz havaalanına ilk indiğimizde
yaklaşık 3400 metrelik yüksekliği nedeniyle fiziksel dengemizi alt üst eden,
ancak koka denilen o mucizevî bitkisi ile dermanını da bağrında taşıyan
Cusco’da konakladığımız 5 yıldızlı Otel Eco İnn’in kapısından girer girmez
dayadılar burnumuzun dibine koka çaylarını. Yükseklik hastalığına karşı
direnebilmemizi belki de günde 5-6 bardak içtiğimiz bu koka çayları sağladı
diyebilirim. Çünkü diüritik özelliği nedeniyle, koka çayı yükseklikle birlikte
değişen kandaki oksijen ve basınç dengesinin yeniden kurulmasına yardımcı oldu.
Yüksekliğin fiziksel organizmamız üzerindeki tek etkisi elbette ki bu durum
değildi; bir de güneşin ultraviyole ışınlarının derimizde yarattığı olumsuz
etkilerdi. Bulutlu havalar bile bu ışınların etkisini engelleyemiyordu. Bu
yüzden bu yüksekliklerde sürekli geniş siperlikli şapkalar ve boyun bağlarıyla
dolaştık. Işık bu yükseklikte o kadar kuvvetliydi ki; Cuzco’da yürürken Plaza
De Armas meydanındaki döşeme yolun taşlarından yansıyan ışık bile gözleri
kamaştırmaya yetiyordu.
Bugün Cusco’da
Plaza
de Armas (Silahların Meydanı) olarak bilinen meydanda iç içe üç
kiliseden oluşan bir katedral bulunuyor. Bu yapılar topluluğu, bir İnka
Tapınağı’nın üstüne inşa edilmiş. İspanyollar, İnkalar’ın tapınaklarını geri
dönülmez şekilde tahrip etmişler ve bu tapınakların yerlerine tapınakların taş
malzemelerini ve temel yapılarını da kullanarak kendi katedral ve kiliselerini
inşa etmişler. Yıllarca süren bu katedrallerin inşaatında yerlileri
kullanmışlar; onları kiliselerin içlerinin dekorasyonunda ve süsleme işlerinde
kullanmak üzere gerekli zanaatkârlık bilgilerini öğretmişler, sonra da bu
yapıların inşasında çalıştırmışlar. Zorla İspanyolcayı ve Hristiyan Katolik
inancını benimsetmişler. Sözün kısası, İnkaların kültürüne dair ne varsa geri
dönülmez bir şekilde tahrip ederek kendi kültürel yapılarını tesis etmişler.
Cusco'da Plaza de Armas Meydanı'nda üç kilise iç içe; Cusco Katedrali yada Sagrada Familia; ana kilise Zafer Kilisesi
Plaza de Armas Meydanı’ndaki Cusco
Katedrali’nin içinde yerli sanatçılar tarafından yapılmış “Son Akşam
Yemeği” tablosunu gördük. Tabloda ilginç olan yerli sanatçının yemek sahnesinde
hain Yuda’nın suratı yerine işgalci Pizarro’yu oturtmuş olmasıydı. Masada yemek
olarak da burada kutsal kabul edilen Hint Domuzu (fare ile tavşan arası bir
kemirgen; evlerde insanlarla birlikte aynı mekânı paylaşıyorlar, çok önemli
günlerde kurban ediliyor; etini de tüketiyorlar) resmedilmişti. Kiliselerden
birinde de İsa Peygamber, mihrapta siyah derili olarak canlandırılmış idi. Bunu
İspanyolların yerlileri hızlı Hristiyanlaştırma sürecinde karşı karşıya gelen
iki kültürün çatışması sonucunda ortaya çıkan bir sentez olarak yorumladık.
Plaza de Armas Meydanı’ndan yürüme mesafesinde
İnkaların Güneş Tapınağı Korikancha’ya ulaştığımızda bizi
yine bir manastır ve kiliseler kompleksi karşıladı. İnka temel duvarları kentin
içinde sokaklar boyunca uzanıp gidiyordu. Güneş Tapınağı içinde de aynı durum
mevcuttu. Sokaklarda İnkaların torunları, önümüzü keserek ya hediyelik bir
şeyler satmaya çalışıyorlar, ya da yanlarındaki lama ya da kendileri ile
fotoğraf çektirmek karşılığında para istiyorlardı. Yüzyıllardır süren kolonyal
dönemin sonunda varılan nokta asri (!) yada açıktan dilencilikti.
Korikancha’nın üstüne inşa edilen
manastır yapısının temelleri İnka duvarlarından oluşuyor. Poligonal taşlar
birçok noktadan birbirine sürtünme bağlı olarak yerleştirilerek bir kilit taşı
işlevi görüyor. İç içe kapıların bulunduğu tapınakta en kutsal nokta İnkalar
döneminde Güneş Kursu’nun bir gemi pruvasına benzer tarzda Cusco kentine doğru
uzanan bölümdü. Buradaki altından güneş kursu da altına aç Pizarro’nun
askerleri tarafından talan edilmişti. Şimdi sadece bu kursun sabitlendiği duvar
girintileri yer alıyor yapıda… Duvarlar ve kapılar, deprem v.b. doğal etkilere
karşı trapozoidal formda inşa edilmişti. İspanyolların bile yıkamadığı bu
duvarlar 1.dereceden deprem bölgesi olan yörede günümüze kadar ulaşabilmişti.
Cusco'da Güneş Tapınağı'nın üstünde; İspanyollardan kalan manastırın iç avlusu
Cusco'da Korikancha'nın depreme dayanıklı olarak inşa edilmiş eğimli kapı geçişi duvarlarına bir örnek
Korikancha'da İnkaların su mühendisliğine bir örnek; basınçlandırıcı su şebeke sistemleri
Korikancha'dan Cusco'ya bakış
Korikancha'da İnka duvarları
Korikancha'nın en kutsal noktası güneş kursunun olduğu yerden eklenti yapılara bakış
Korikancha'nın duvarları
Korikancha'nın önündeyiz
Korikancha ve manastır yapıları
Gerek Lima’da
ve gerekse Cusco’da dolaşırken kolonyal dönemin mimari izlerine de
tanıklık ettik. Özellikle İspanya’daki Endülüs mimari etkisinin izlerinin
buralara savrulması sonucu oluşturulmuş meydanlardaki büyük kolonyal dönem
yapılarında sedir ağacından yapılmış ahşap balkonları, Cusco’da evlerin ikinci
katlarında, pencere ve kapıların önlerinde dar alanlı, ahşap korkuluklu, yeşile yada maviye
boyanmış dekoratif balkonları gördük.
Cusco sokaklarında dekoratif balkonlar
Cusco sokaklarında lamalar ve İnkaların torunları Cuscoluların hazin manzaraları
Cusco'da sokak manzaraları
Cusco'da İspanya'dan Latin Amerika'ya taşınan Endülüs etkisinin örneği bir balkon
Cusco sokaklarında modern hayat ile bütünleşmiş İnka duvarları
Merdivenli Cusco sokakları
Cusco'da bir aracın geçebileceği genişlikte yokuşlar; yolun her iki yanında ise basamaklı yaya merdivenleri
Cusco'da ara sokaklarda bir pencere detayı
Cusco, kendisini çepeçevre
çeviren dağların ortasında mücevher bir şehir gibiydi. Bir yandan şehrin
kalbine doğru tepelerden inen döşeme taştan daracık sokakları, bu sokaklardan
inmeye çalışan yabancı marka otomobiller, kaldırım kenarlarından yürümeye
çabalayan, rengârenk yerli giysileri içinde; sırtlarında bebeleri, ellerinde
lamaları ve satmaya çalıştıkları hediyelik eşyalarıyla yüzlerinde tabiatın
derin çizgilerini taşıyan yerli kalabalıkları ile bir karmaşa içindeydik.
Sağımızdaki solumuzdaki dükkânlardan yayılan panflüt eşliğindeki İnka ezgileri,
bu karmaşada insanı alıp And Dağları’nın karla kaplı zirvelerine sürüklüyordu
sanki.
Cusco'da duvar süslemeleri ile öne çıkan bir ara sokak
Cusco'dan bir sokak daha
Cusco'da evlerin çatıları
Cusco'da dik bir sokaktan aşağılara doğru inerken gördüklerimiz
Cusco sokaklarında şekil bağlı poligonal İnka duvarları
Cusco'da İnka duvarı detayı
Cusco'da sokak aralarında bir dar geçit ve kapısı
Cusco’da Plaza de las Nazarenas’da bulunan PreColumbian Müzesi’nden söz
etmeden olmaz. Cusco’da antik Peru kültürleri kapsamında; İnkaların öncülleri Nazca, Mochica, Huari,
Chimú, Chancay, ve yine İnka kültürüne ait, altın ve diğer değerli metal alaşımlarından
süs eşyaları, ahşap heykeller ve seramik objeler Peru’nun bu tarihsel dönemine
ışık tutacak nitelikte bir zenginliğe sahipti. Eski bir İnka törensel yapısı
olan bina İspanyol sömürgeciler döneminde bölgede güç sahibi olan Alonso
Diaz’ın konağı olarak işlev görmüş. 2003 yılında da bu kültürel objelerin
sergilendiği Pre-Columbian Müzesi olarak düzenlenmiş.
Cusco'da Plaza de las Nazarenas Meydanı
Cusco'da Pre Columbian Müzesi'nde masklar
Cusco; Pre Columbian Müzesi'nden insan suratlı içki kapları
Cusco'da Pre Columbian Müzesi'nde bir And Kondoru gagası şeklinde figüre edilmiş kap
El Condor Pasa
70’li yıllarda erken
gençliğimizin favorilerindendi: Simon and
Gurfunkel ikilisinden duyup sevdiğimiz “If
I Could” şarkısı aslında Peru’nun milli marşı kadar bu topraklara ait bir
ezgiydi. “El Condor Pasa”, konusu
sömürgeci İspanyollarla yerli halk arasındaki çatışmaları konu alan ve 1913
yılında Perulu besteci Daniel Alomia Robles tarafından
bestelenmiş bir müzikal tiyatronun ezgisi idi. Yolculuklarımız boyunca bizi
alıp bir yerlere götüren bu şarkı hiç dinmedi. Sokak aralarından, köy
pazarlarına, dans gösterilerinden havaalanı cıngıllarına kadar her yerde takip
etti bizi. Yerli Keçuva dilinde olan sözleri, görkemli And Kondoru’nu (Amerikan
Akbabası) çağırmakta ve eski İnka İmparatorluğu’nun saray kenti Machu
Picchu’ya alıp götürmesi için yalvarmaktadır. Dağlar üzerinde daireler
çizerek uçan Kondor, özlem duyulan özgürlüğü temsil eder. Şarkının sözleri şu
anlamdadır:
“Ya Andların muhteşem Kondoru
Beni evime götür, Andlar’a,
Ya Kondor,
Ülkemi geri istiyorum ve
İnkalı kardeşlerimle yaşamak istiyorum,
Bunun hasretini çekiyorum
Ya Kondor.
Cusco’da, ana meydanda
Bekle beni,
Cusco çevresinde İnka kentlerinde dolaşırken
İnkalardan ve kolonyal
dönemden kalma yapıları, iyi korunmuş şehir merkezi ile dünya mirası kentlerden
biri olan Cusco bir çanak şeklinde dağların arasında yer alıyor. Hemen
sırtındaki dağın üstünde yer alan Sacsayhuaman Kalesi, İnkalar döneminde şehrin
savunmasında önemli bir rol üstlenmiş. Cusco, İnkalar döneminde kutsal kabul
edilen pumaya benzetilmiş. Sacsayhuaman Kalesi ise bu pumanın
başı olarak kabul edilmiş. Bu anlamda kalenin İnkalar tarafından ne kadar çok
önemsendiği de bu açıklamadan anlaşılıyor.
Sacsayhuaman Kalesi'nden Cusco'nun görünüşü
Sacsayhuaman Kalesi
Cusco Sacsayhuaman Kalesi önlerinde lama ve sahibi Cuscolu çocukla birlikteyiz
Sacsayhuaman Kalesi'nde İnkaların hayaletleri dolaşıyor sanki
Sacsayhuaman Kalesi'nde dev kaya kütlelerinden oluşan duvarlar
Sacsayhuaman Kalesi'nde poligonal İnka duvarları
Güneşin batmakta olduğu
bir vakte denk gelen Sacsayhuaman ziyaretimizde diğer İnka kentlerinde de
benzerlerini gördüğümüz 80–100 tonluk dev taş kütleleri birbirinin üstüne harç
kullanmaksızın konularak tamamen sürtünme bağlı duvarlar oluşturulmuş. Dev taş
kütleler, ıslatılmış tahtaların taş yarıklara sokulması ve şişerek taşların
çatlatılması usulü ile çalışan 20
km. uzaklıktaki taş ocaklarından insan gücü ile
getirilmiş. Kale 15.yy.da inşa edilmiş. İnşaatı yaklaşık 50 yıl süren yapıda
20–30000 işçi çalışmış.
Sacsayhuaman Kalesi'ndeki dev kayalardan oluşan burçlardan biri
Kalenin birbirini
gözeten çok sayıda burcu yer alıyor. Her burcun bir diğerine göre daha geride
bir konumda inşa edilmesi ise düşmana karşı her bir burcun bir diğerini gözetme
ve onu kolaylıkla savunabilmesi için avantaj oluşturmasından dolayı idi.
Kalenin üç katlı yapısı içinde yükselen muntazam merdivenler ve dev kapıların
içinden geçerek bütün galerileri dolaştık.
Sacsayhuaman Kalesi'ne tırmanan merdivenler
Sacsayhuaman Kalesi merdivenleri
Kale kapısının dev söveleri
Sacsayhuaman Kalesi'nin uzayıp giden burçları ve duvarları
Sacsayhuaman Kalesi'nde akşamın alaca karanlığı üstümüze çökmekte.
Sacsayhuaman semalarında akşam
Machu Picchu’ya sel ve
heyelan felaketinden ötürü gidemememiz nedeniyle bir başka İnka kenti olan Tipon’a
gittik. Tipon, kelime anlamı olarak “darboğaz” anlamına geliyor. Gerçekten de iki tepenin arasında
uzanan yüksek bir vadide yer alıyor. Yakın zamandaki sel nedeniyle kentin giriş
yolu tahrip olmuştu. İşçiler taştan yolu onarmakla meşguldü. Biz, onları
beklemedik ve bir tahta merdivenle ören yerine ulaştık.
Antik Tipon, doğanın her türlü etkisine açık vaziyette ovadaki aciz modern Tipon’a tepeden bakan konumuyla görmüş geçirmiş bir ihtiyarı andırıyor. Aşağıdaki selin yaratmış olduğu tahribatı gördükten sonra, İnkaların suya gem vuran hidrolik teknolojisi ve inşaat mühendisliği sayesinde ayakkabılarımıza çamurun dahi bulaşmamasına ve teraslardaki çimenlerin üzerinde ve taştan döşeme İnka patikalarında rahatça yürüyüşlerimize şaştık kaldık.
Modern Tipon’a inerken yol kapanmıştı. Zavallı Perulu köylüler bu kadar su deryası içinde susuzluğu yenme gayesiyle imece usulü ile açtıkları kanala plastik boru döşemeye ve köylerine su getirmeye çalışıyorlardı. Başlarında bir kadın, bir orkestra şefi becerisi içinde yüze yakın kadınlı erkekli köylüyü yönetiyordu. Köpekler ve çocuklar da oradan oraya koşturuyor ve doğaya karşı verilen bu mücadeleye tanıklık ediyorlardı.
Tipon terasları
Tipon'u arkalayan dağlar ve gök
Tipon'a tırmanırken
Tipon'un su yolları
İnka kenti Tipon'dayız
Tipon'da dağdan gelen suyun ulaştığı bir çeşme
Tipon'da tarım teraslarının önündeyiz
Tipon'da suyun İnkalar tarafından gem vurulmuş hali
Antik Tipon, doğanın her türlü etkisine açık vaziyette ovadaki aciz modern Tipon’a tepeden bakan konumuyla görmüş geçirmiş bir ihtiyarı andırıyor. Aşağıdaki selin yaratmış olduğu tahribatı gördükten sonra, İnkaların suya gem vuran hidrolik teknolojisi ve inşaat mühendisliği sayesinde ayakkabılarımıza çamurun dahi bulaşmamasına ve teraslardaki çimenlerin üzerinde ve taştan döşeme İnka patikalarında rahatça yürüyüşlerimize şaştık kaldık.
Tipon'da İnka su yolları
Tipon'da göğe çıkmış gibiyiz; aşağıda vadilerde akan hırçın ırmaklar var
Yukarıda İnkalı ataların suyu terbiye ettikleri antik Tipon'u; aşağıda ise selin vurduğu onların torunlarının modern Tipon'u
Tipon'da daha yükseklere tırmanırken
Tipon'un tarımsal alanları olan teraslar
Tipon'da ekibin tırmanışı
Tipon'da dağlar, çiçekler ve rehberimiz Maria Antuvanet
Tipon'da ulaştığımız son noktadaki yerleşim izleri
Tipon'da And Dağları'nın zirvelerinden kente su taşıyan İnkaların antik su kanalları
And Dağları'ndan inen su yolları
Kentin tepesindeki bir evin içinde su yolları nasıl dolaşır? İşte böyle...
Tipon kentinin zirvelerine çıkan tırmanış yolları
Tipon'un zirvesi; And Dağları'nın eteklerindeyiz
And Dağları'nda bize yürüme azmi veren ve nefesimizi açan bir tür yaban nanesi
Antik Tipon'dan Modern Tipon'a inerken
Tipon sarısı
Modern Tipon’a inerken yol kapanmıştı. Zavallı Perulu köylüler bu kadar su deryası içinde susuzluğu yenme gayesiyle imece usulü ile açtıkları kanala plastik boru döşemeye ve köylerine su getirmeye çalışıyorlardı. Başlarında bir kadın, bir orkestra şefi becerisi içinde yüze yakın kadınlı erkekli köylüyü yönetiyordu. Köpekler ve çocuklar da oradan oraya koşturuyor ve doğaya karşı verilen bu mücadeleye tanıklık ediyorlardı.
Modern Tipon'a İnkaların torunları imece usuluyle su getiriyorlar
Modern Tipon'da su hattının çekilmesi; borunun konma anı
Çalışmanın lideri ve yönlendiricisi Tiponlu köylü kadın
Köyde o an herkes çalışıyordu; çocuklar bile...
Modern Tipon'un köy meydanındaki kilisesi
Tiponlu köylü kadın
İş bitince yolu açtılar
ve biz köyün içinden geçerek Tipon'dan sonra, içinde 17.yy.dan
kalma bir kilisenin bulunduğu Andahuaylillas’a doğru yola çıktık. Andahuaylillas'a
giderken gördüğümüz su altındaki evler, bölgedeki sel felaketinin boyutunu
gözler önüne seriyordu. Andahuaylillas'daki, 17 yy.da Cusco'lu sanatçılar
tarafından yapılmış kilisede duvarlar boyunca muhteşem freskler, kirişleri de
içerecek şekilde aralıksız tavan süslemeleri, cennet-cehennem betimlemeleri,
altın varaklar, apsis üzerinde yerel sanatçıların imzası olarak
yorumlayabileceğimiz İnka güneşini gördük.
Andahuaylillas Kilisesi
Andahuaylillas Meydanı
Andahuaylillas; meydandaki yapılardan bir örnek
Andahuaylillas Kilisesi'nin önündeki haçlar
Andahuaylillas; kilisenin bulunduğu meydanın genel görünüşü
Cusco’daki üçüncü
günümüzde sabah erkenden bir sebze meyve pazarına gittik. Pazarda envai çeşit
yiyecek malzemesi ile büyücülük için kullanılan lama fetusu v.b. ritüel
malzemesi satılıyordu. Burada ortada et kesip satan kasaplar, çok çeşitli
patates ve mısırlar, tropik meyvelerin hepsi, açıkta satılan peynirler ve sabah
mahmurluğu içinde mısır çorbalarını içip kahvaltı eden Cuscolu esnaf hepsi
buradaydı. Pazardan çıktıktan sonra otobüsümüz; dümende kaptanımız İsrael ve
cabbar rehberimiz Maria Antuvanet olmak üzere tam tekmil Cusco sırtlarına
tırmanmaya başladık. Sefalet içindeki çamurlu sokaklardan geçerek yerel köylü
pazarı Chincharo yoluna koyulduk. Göz alabildiğine uzayan hardal
tarlaları, göller ve karlı tepelerin arasından süzülerek Chincharo’ya ulaştık.
Chincharo sokakları
Chincharo sakinleri
Chincharo'lu kadınların temel uğraşısı; alpaka yünleri
Alpaka yapağısından yünün son haline dek süren yolculuğun Chincharo'daki öyküsü burada anlatıldı.
Chincharo'da yünleri boyamak için kullanılan doğal malzemeler
Chincharo'da yün eğiren yerli kadın
Chincharo'da yünün yıkanması için yapılan hazırlıklar
Chincharo'da beyaz yünün eğirilmesi
Chincharo'daki tanıtımda yüne rengini veren doğal boya maddeleri
Chincharo'da boyanmış alpaka yünleri
sıra geldi dokumaya...
Chincharo'lu dokumacılar
Boyamanın yapıldığı ocak ve kaplar
Chincharo, geleneksel yöntemlerle
lama, alpaka ve vikunya yünlerinden dokumaların yapıldığı ilginç bir kasabaydı.
Kasabada geleneksel evlerin arasındaki sokaklardan ilerleyerek yün boyama ve
dokuma sunumunun yapılacağı atölyeye geldik. Siyah etek, kırmızı yelek ve beyaz
şapkalar içindeki dokumacı köylü kadınlar, tamamen doğal bitkiler ve hayvan kabukları
kullanarak yünleri nasıl boyadıklarını, nasıl yünü eğirerek iplik haline
getirdikleri ve el tezgâhlarında nasıl dokuduklarını bir bir bize gösterdiler. Sunum sonrası kasabanın
meydanında bir kilisenin hemen yanında kurulmuş açık hava
pazarında her türlü el işi dokuma ve deri ürününü satmak için sergileyen
köylülerden alışveriş ettik.
Chincharo'da dokuma örnekleri
Chincharo'da dokuma desenleri
Chincharo köylü pazarı
Chincharo pazarında sebze ve meyve de vardı
Chincharo pazarında davul, flüt gibi müzik aletleri satan bir köylü
Chincharo pazarında pazarlık anı
Chincharo pazarında alpaka yününden rengarenk kazaklar alıcısını bekliyor.
Chincharo pazarının girişi
Chincharo pazarında yerlere saçılmış satıcı sergileri
Chincharo’dan ayrıldıktan sonra
yol boyunca bizi terk etmeyen And Dağları manzarası eşliğinde Maraş
kasabası yoluyla bir diğer İnka yerleşimi olan Moray’a geldik. İnka dilinde
anlamı “aşağıda” olan Moray’da iç içe daireler şeklinde
aşağıya doğru teraslanmış dev basamaklar hayret verici idi. Bu teraslarda
13.yy.da İnkalar, hangi yükseklikte hangi tür ürünlerin daha verimli
olabileceğini araştırıp kısıtlı tarım arazilerinde en yüksek verimliliğe
ulaşmanın yollarını aramışlar. Arkamızı Moray’a dönüp saygıdeğer And
Dağları’nın karlı tepelerine doğru yeşillikler içinde yürüdük yürüdük; ama
görebildiğimiz göz alabildiğine uzanan yemyeşil rüzgârlı tepeler ve derin
vadilerdi.
İnkaların tarımsal araştırma merkezi işlevi gören Moray'ın dairesel tarım terasları
Moray'dayız; ardımızda And Dağları
Bu kadar mı güzeldi dağlar, yeşil tarlalar ve mavi gökteki bembeyaz bulutlar...
Moray tarım terasları
Moray'dan And Dağları'na bakış
Moray teraslarının önündeyiz
Moray’dan sonra yönümüzü
Urubamba
vadisinde yer alan Ollantaytambo’ya çevirdik.
(DEVAM EDECEK)
Yazınız için çok teşekkür ediyorum .Son derece faydalı bir kaynak .Müsadenizle yazdırıp,elimin altında okumak isterim. 1- eylülde peru da olacağız. Selam ve saygılar.
YanıtlaSilNe mutlu size; Ne mutlu İnkaların yurdu Peru'yu adımlayabilenlere... İyi yolculuklar dileğiyle...İF
YanıtlaSil