"Ey birgün
Çiçek açmak birgün
Dağlara dağlara birer birer dağlara"
Turgut Uyar
21 Mart 2020
Çiçek açmak birgün
Dağlara dağlara birer birer dağlara"
Turgut Uyar
21 Mart 2020
İbrahim Fidanoğlu
Bugün 21 Mart… Baharın
başlangıcı; Nevruz… Karşıyaka’yı kuzey rüzgârlarından
koruyan volkanik Yamanlar Dağı
kütlesinin vadilerinden birinde dolaştık azıcık; insandan azade ve sessizliğin
ortasında, kuşlarla rüzgârın eşliğinde… Batıdan doğuya doğru; Yamanlar Dağı ve Spil Dağı’nın güney etekleri boyunca konumlanmış Sancaklı
Yörüklerinin yüzlerce yıl önce yerleştiği köylerden biri olan Yamanlar köyünün hemen altındaki vadilerden
biriydi yürüdüğümüz. Çocukluğumuzun pazaryerlerinde küfelere yüklenmiş
beygirlerle taşınan lezzetli domatesleriyle hatırladığımız başı tartamaklı Yamanlar köylüleri artık çok gerilerde kaldı.
Yamanlar'a çıkarken beyaza boyanmıştı ahlatlar.
Yamanlar köyünün altındaki vadilerde; en arkada Sancaklı Kalesi...
Antik çağlardan günümüze
dek uzanan bir zaman ekseninde; bu dağların son sahipleri Sancaklı Yörükleri, bugün sağda solda çevrilmiş, parsellenmiş
araziler; onların içinde dikilen malikâne görünümlü görgüsüz yapılarla
kuşatılmış durumda. 1980’li yıllardan sonra tüketim ekonomisinin ele geçirdiği
ülkede dağlara doğru çekilen alıçların, melengeçlerin, ahlat armutlarının,
şeytan payamlarının, domuz eriklerinin, salep otlarının düşmanı onlar; şimdi
dünyayı esir alan Covid19 virüsünün tasallutu altında kalmış zavallı insanlığın
bu süreçten nasıl bir dünyaya doğru evrileceğine dair türlü teori ve
kestirimler uçuşuyor havada. Kimse kendisini sorgulamıyor; herkes bugüne dek
bütün yaptıklarında haklı; burnundan kıl bile aldırmıyor kimsecik. Gelinen
nokta itibariyle; bu çılgın “histeri”de
insanlık ya Covid19 sopasıyla doğanın
bir parçası olduğunun farkına varacak; ya da milyonlarca yıllık bir serüvenin
ardında bıraktığı on binlerce canlı türünden biri olarak yok olup gidecek
tarihin çöplüğüne. Başka bir yolu yok bu gidişin.
Yamanlar sırtlarından puslu Körfez'e doğru bakış
Yamanlar'a çıkarken şeytan payamları
Yamanlar Dağı’nın bağrında saklı geçmiş
Volkanik bir yükselti olan Yamanlar
Dağı’nın krater ağzı, deniz tarafından bakanlar için, zirveye göre
merkezden oldukça kaçıktır. Sıra dışı bir şekilde zirvede olması beklenen
volkanın konisi, Yamanlar Dağı’nda
doğu-batı doğrultulu ve Karşıyaka’ya
doğru alçalan, hilal formundaki bir sırtta (yapımı sürmekte olan Şehir
hastanesinin uzak arkasındaki sırtlar) yer alır. Bundan dolayı da aslında bir
heyelan gölü olan Karagöl, çoğunlukla
yanlış olarak; Yamanlar Dağı’nın
krater ağzı olarak bilinir.
Sancaklı Kalesi'nden Yamanlar Dağı'na bakış
( Ocak 2011)
Andezit ve trahit kaya kütlelerinin, binlerce yıllık serüveninde;
ufalanarak körfeze doğru akan Laka, Naldöken ve Bostanlı dereleriyle Karşıyaka önlerine taşınması sonrasında,
bugünkü Karşıyaka’nın üstüne oturduğu
düzlem oluşmuş. Hatta Naldöken ya da
Rumların verdiği isimle Petrota, tam
da bu toprak dokusunu anlatmak için konmuş gibidir sanki. Karşıdan baktığımızda
kupkuru bir dağ profili çizen Yamanlar,
içine girdikçe kaya kütlelerinin ilginç görünümleri, aniden derinleşen
vadileri, usul usul akıp da birden irtifa kaybederek bir küçük şelaleye dönüşen
saklı dereleriyle bir bilinmez dünya gibidir. İlkçağ’dan beri insan yaşamlarına
mekân olmuş bu coğrafyanın keyfi baharda bir başkadır tabii.
Yamanlar volkanik kütlesinin volkan ağzına yakın bölgede lav akıntıları
(Ekim 2010)
Gezginlerin Karagöl yolunda eski bir yürüyüş hatırası; bir çeşme başı molası
(Nisan 2012)
Yamanlar-Karagöl
(Nisan 2012)
“Zirvenin
Karşıyaka’ya bakan yamaçlarında, çukur sahanın ortasında aşınmadan kısmen
kurtulmuş volkanik tüflerden tepeler görülür. Zirve ve dağın yüksek kısımları
ile güney ve batı yamaçlarında renkleri kırmızımsı, sarımsı kahverengi,
kahverengimsi-gri andezit ve trahit lavlardan oluşan yuvarlak sırtlı tepeler
körfeze doğru inerler. Karşıyaka’nın hemen kuzeyindeki Küçük Yamanlar Tepesi
ile doğusundaki Bayraklı Tepeleri arasındaki kayalık sırtlar doğrudan denize
inerek (Naldöken sırtları ya da Rumların adlandırışıyla Petrota) Bornova
Ovası’na karadan geçişi zorlaştırırlar. Karşıyaka Düzlüğü, zaman içinde kısmen
Gediz Irmağı’nın ve daha çok Yamanlar Dağı’nın güney yamaçlarındaki volkan
konisini aşındıran derelerin (Laka, Naldöken ve Bostanlı dereleri gibi)
taşıdıkları ile oluşmuştur.”(1)
Ahlat çiçekleri; Yamanlar köyü yolunda...
İlkçağ’da İ.Ö. 7.yy.daki Kimmer
akınlarıyla sarsılan Palaia Smynra’sındaki
(Tepekule Höyüğü) silinmeyen korkunun
izleri, kenti bekleyen potansiyel saldırılara karşı Bayraklı ve Karşıyaka’nın
sırtlarında konumlanmış; körfezin kuzey-güney geçişine egemen Smyrna’nın ileri karakollarında hayat
bulmuş olmalı. Doğançay’ın üstünde; Yamanlar Dağı’nın farklı köşelerinde o
günlerden kalma olduğu düşünülen izlere bugün de rastlamak mümkün. İ.Ö. 7.yy.
civarında Yamanlar sırtlarında
barınan Aiol yerleşimleri, Yamanlar Dağı’nın körfeze egemen; bir
anlamda bu stratejik konumu itibariyle hafızalarda yer etmiş Kimmer akınlarının kötücül etkisine
karşı Smryna’yı kollayan birer ileri
karakol işlevi görmüşler. İ.Ö.6.yy.da Tepekule
Smyrna’sının yakılıp yıkılmasıyla sonlanan Pers istilası sonrasında, Yamanlar Dağı’nın iki yakasında yine
savunma ve gözetleme amaçlı küçük kaleler ve yerleşimler bulunmaktaydı. Dağın
kuzey yüzündeki Emirâlem’e (Herakleia) bakan Gökkaya’daki Melanpagos(2), güney yüzüne bakan Doğançay’ın üstündeki Mormonda köyleri, Sancaklı köyünün üstünde yer alan Sancaklı Kalesi(3),
şimdi Karşıyaka’ya tepeden bakan İzmir’in Akropolü Büyük Kale(4),
Doğançay’ın yukarılarında Çobanpınarı, Yamanlar-Karagöl yolunda gömüye kapalı Örnekköy Mezarlığı’nın hemen alt düzleminde yer alan Yamanlar Yolu Kalesi ve bugünkü Gümüşpala-Bayraklı geçişinde kıyıdaki İzmir-Çanakkale
karayolunu tarayan Felswarte (Nezaret
Yeri)(4) bunların
bazılarını oluşturuyor.
Sancaklı Kalesi'nin güney yüzünde yer alan poligonal duvarlar
(Ocak 2011)
Sancaklı Kalesi'nin içinde yer alan düzgün konturlu bir sarnıç duvarı
(Ocak 2011)
Sancaklı Kalesi'nde bir eski hatıra; Cengiz Arkadaşım'a dostlukla...
(Ocak 2011)
Aiol bölgesinde yıllarca yürüttüğü araştırmalarla tanınan ve bölgeyi en
iyi yorumlayan bilim adamlarından Prof.
Dr. Ersin Döğer, Yamanlar Dağı’ndaki
dolaşmaları sırasında elde ettiği bilgiler ve 19.yy.daki gezginlerin tespit
ettiği üç sınır taşından hareket ederek aşağıdaki sonuçlara ulaşıyor:
Yamanlar köyünün altındaki Çardakalanı Sırtı'ndan Yamanlar Dağı'na ve sanatoryuma doğru bakış; yamaçlarda yapılaşmalar...
Çardakalanı Sırtı'ndan vadi tabanına doğru inerken; karşıda Kale Kayası...
“Söz konusu
sınır taşlarından isimlerini öğrendiğimiz üç iskânın(5) dışında Yamanlar Dağı’nın üzerinde tarafımızdan yapılan
yüzey araştırmalarında hemen hemen benzer buluntular (çatı kiremitleri, basit
ve kaba çanak çömlek parçaları, silindirik öğütme taşları) veren, 10 dönüm ile
100 dönüm arasında değişen tarım arazisine bitişik, çevresi ormanlık veya
meralık yamaçlarla çevrili, yaklaşık elliye yakın iskan harabesi bulunmaktadır.
Yamanlar Dağı üzerinde su kaynaklarının daha yoğun bulunduğu kuzey yamaçlar
üzerinde ve Karagöl çevresinde yoğunlaşan bu iskânların, temelden çatıya
tümüyle çamur harçlı taş duvarlı oldukları, çöktüklerinde üzerlerini örtecek
kerpiç duvarlara sahip olmamaları nedeniyle harabelerin taş yığınlarından
oluştuğu, genellikle bir pınarın yakınlarına açtıkları göletlerde
biriktirdikleri yağmur sularıyla muhtemelen hayvanlarını suladıkları
anlaşılmaktadır. Yeraltı suları bakımından fakir olan neojen kireç taşı
oluşumlarına sahip Kurudere, Sarnıç, Karaçam köylerinin çevrelerinde saptanan
Geç Antikçağ iskânları ise, su sorunlarını toprağın altına inşa ettikleri
sarnıçlarla çözmüş görünmektedirler. Tüm bu iskânların iç mekân
organizasyonlarının daha ayrıntılı anlaşılması için en az bir örnek seçilerek
sistematik kazılarının yapılması gerekmektedir. Ancak bu kazılardan sonra bu
harabelerin tarım ve hayvancılık yapan özgür köylülerin oturduğu bağımsız
konutlardan oluşan köylere mi, 5. ve 6. yüzyıllarda Roma dünyasının her
tarafına yayılmış küçük ve yoksul manastırlara mı veya çiftlik yapılarına mı
ait oldukları ortaya çıkacaktır.”(6)
Baharın habercisi çiriş otları ve arkasında zeytinlikler
Yamanlar köylülerinin sabırla dizdiği andezit taşlarla ördüğü muntazam zeytin sekileri
Sanatoryum altındaki Sivrikaya; İlkçağ'da bir diğer gözetleme noktası
(Mart 2019)
Dağa Kaçtım gezginleri, 2019 yılında Sancaklı-Sivrikaya yürüyüşü sırasında şelale yakınlarında...
(Mart 2019)
Sivrikaya yolunda Şelale; 2019 hali
(Mart 2019)
Aynı şelale; 2020 hali
(Mart 2020)
Yamanlar köyünün aşağılarında
Volkanik kütle Yamanlar’a uzaktan bakıldığında; bu dağ,
birçok kişiye belki de sıradan bir dağ olarak görünebilir. Ama onun andezit ve
trahit püskürtüleri ve derinliklerinde aniden karşınıza çıkıveren dev
büyüklükteki kaya kütleleriyle kaplı derin vadileri yolcusuna sürprizlerle
karşılık verir. Cumhuriyet’in Karşıyaka’ya
armağan ettiği; bir zamanların deva ve nefes alma mekânı eski sanatoryumun
harap yapılarının hemen altındaki İlkçağ’ın gözetleme noktası Sivrikaya, Sancaklı’dan Sivrikaya’ya
doğru yürürken; vadilere doğru inip çıkan patikaların soluklandığı bir bayırda
karşınıza çıkıveren andezit kayalıklar, İlkçağ’daki Aiol yerleşimi Sancaklı
Kalesi’nin üzerinde konumlandığı Kale
Kayası, biraz berideki Adatepe ve
diğerleri bu dev andezit kaya kütlelerinin bazılarıdır.
Yamanlar köyünün aşağı vadilerinde...
(Önemli noktalar, Google Earth'de işaretlenmiştir.)
Çardakalanı Sırtı'ndan aşağılara doğru iniyoruz.
Bir zeytin sekisi daha...
Örnekköy’den Karagöl’e
doğru ilerleyen asfaltın biteviye devam eden virajlarından birinde; yol
üstündeki ilk iki çeşmeyi geçtikten sonra ve Yamanlar köyüne gelmeden önce; vadiye ve doğuya doğru yönelen geniş
bir patika, zengin yürüme seçenekleriyle dolu bir pencere açar yolcusuna. Bir
dere yatağına doğru alçalan yolun çevresinde andezit taşlardan muntazaman
örülmüş zeytin sekileri, alıp götürür sizi aşağılara. Bir de bahara merhaba
diyen çiriş otları… Hepsi sanki farklı fazdadır; kimi henüz tomurcuklanmış,
kimi ha açtı ha açacak gibi; çoğu da uçuk pembeye çalan, ortası çizgili; beyaz
renkli taç yapraklarıyla göz alıcı çiçekleri; hepsi bir resmigeçittedir sanki.
Çiriş otları açarken...
Arkeolog Şükrü Tül'e saygıyla; Sancaklı Kalesi'ne tırmanırken...
(Ocak 2011)
Çirişlerin güzelliği; ne kadar anlatsak azdır.
Çirişlerin ardında arı kovanları; sevmez mi burayı onlar?
Çirişlerin ardında arı kovanları; sevmez mi burayı onlar?
Çiriş otlarının baharın
habercisi olmaktan gayrı ne işe yaradıkları konusunda ilk bilgiyi, yıllarca
birlikte dolaştığımız rahmetli Arkeolog
Şükrü Tül’den öğrenmiştim. Onun anlatımına göre; bitkinin toprağın içindeki
soğanları, kimyasal yapıştırıcıların bulunmadığı eski zamanlarda kurutulup
ezildikten sonra, un kıvamına getirilip yeterli miktarda suyla karıştırılarak
ayakkabı imalatında yapıştırıcı olarak kullanılırmış. Özellikle Doğu Anadolu’da
yiyecek olarak tüketilen farklı bir türü de aynı adla anılıyor bildiğim
kadarıyla. Böreği ve yemeği yapılıyormuş oralarda. Gulik ismi ile de bilinirmiş bu ot.
Vadinin yamaçlarında...
Ah o patikalar, patikalar nasıl çeker kendine yolcusunu.
Her yerden Sancaklı Kalesi...
Ilık geçen Ege
kışlarının Şubat’a erdiği zamanlarda; çiriş otları hiç beklemez, toprağın
içinden uzatıverir başlarını hemen dışarıya doğru; nergisi andıran yaprakları
dik dik olur önce; sonra giderek büyür ve ortasından bir zıpkın gibi göğe
yükselir ana gövdesi. Çevresinde iki yana yatmış yapraklarına yaslanarak, bazen
uzar da uzar gövde yukarı ve en sonunda bir tomurcuk belirir ucunda; sanki
eliptik bir top gibi, irice. Ve sonra yavaş yavaş açılır çiçek; tomur tomur taç
yaprakları patlar yavaşça bir sabah ve çiçek bahara merhaba der o an.
Çardakalanı Sırtı'nda çiriş otları; bahara merhaba derken...
Bir çiriş otu kolonisi
Çiriş otları; Çardakalanı sırtlarında...
Kızılçamlar arasında...
Biraz yürüdükten sonra
bir kamu kuruluşundan emekli Yamanlar köyünden
bir köylüyle karşılaştık yol üstü. Başında tartamağı, elinde arıları,
kovanlardan uzaklaştırmak için kullandığı tütsü; yol kıyısına dizili kovanların
bakımı ile uğraşmaktaydı. Tütsüyle kovanları terk eden arıların baskısı altında
ayaküstü sohbet ettik kendisiyle. Bir çuval şekeri bir teneke bal ile
karıştırıp arılar için kek hazırladığını söyledi. Bu işin ne kadar zahmetli
olduğundan; özellikle bu mevsim gün boyu kovanların bakımı ile uğraşmanın
zorluklarından söz etti. Çevremizde vızıldayan arılardan rahat yoktu; vedalaşıp
dere yatağına doğru inmeye devam ettik.
Yine zeytin sekileri...
Yolda rastladığımız arı kovanları
Yamanlar köyünden bir köylüye ait arı kovanları
Yamaçlarda badem ve
ahlatların beyazı; toprağın rengini değiştiren çimen yeşili ve çiriş otları;
çevremizdeki bu göz alıcı manzara eşliğinde doğuya doğru alçaldık. Tam
karşımızda vadinin öte yakasında; Sancaklı
Kalesi’nin üstüne konumlandığı Kale
Kayası’nın silueti uzaktan seçilmekteydi. Sanatoryumun altında yer alan Sivrikaya ile haberleşen konumdaki Sancaklı Kale, İ.Ö. 7.yy.da Smyrna’yı sarsan Kimmer akınlarından sonra; Aiollerin kuzeyden gelecek yeni
saldırılara karşı kenti korumak için, Yamanlar
Dağı’nda aldığı savunma önlemlerinden biriydi. Dağın her iki yüzünde bu
saldırılara yönelik başka savunma ve gözetleme noktaları da bulunmaktaydı.
Ahlat ağaçları çiçekte...
Yamanlar'da şeytan payamları
Kale Kayası ve Sancaklı Kalesi
(Ocak 2011)
Aşağılara doğru, belki
de en az yüz yıllık sekilerle koruma altına alınmış zeytin ağaçlarının yerini
kızılçamlar aldı. Yürüdükçe her yöne giden başka patikalarla karşılaştık; bu
vadi tabanına doğru rota seçeneklerinin zenginleştiğini göstermekteydi. Dere
yatağından gelen suyun sesi, rüzgâra uymuş, kızılçamların uğultusuna karışıp
gitmişti sanki. Vadi tabanına ulaştığımızda, cılız bir derecikle karşılaştık.
Yol, Sancaklı yönünde dereyi aşarak
doğuya doğru devam ediyordu. Orman içindeki bu yolların üzerinde, yakın zamanda
çalışılmış olduğunu gösteren taze izler mevcuttu. Yollar yeni mi açılmıştı;
yoksa yapılan sadece bir düzeltme işlemi miydi; doğrusu anlayamadık. Ama
bildiğimiz kadarıyla bazen yapılaşma, bazen maden arama faaliyetleri nedeniyle Yamanlar Dağı’nın ötesi berisi, son
yıllarda epey hırpalanmış; gözden ırak, saklı vadileri neredeyse delik deşik
edilmişti. Önceki yıllarda da Yamanlar
Dağı’nın her iki yüzünde dolaşmalarımız sırasında, bu duruma sıkça tanıklık
ettiğimiz olmuştu zaten.
Vadi tabanındaki küçük derecik
Dere yatağının diğer tarafı
Dere yatağında bu yılki
yağışların azlığı nedeniyle su miktarı oldukça azdı. Ama yine de usul usul da
olsa dereciğin akışı sürmekteydi hala. Kurbağaların sesleri duyulduğuna göre,
hayatı besleyen yeterince su vardı derede. Havada ise bahar…
Sancaklı Kalesi
Yamanlar anemonları; kırmızısından...
Corona günlerinde insan
izinden uzaklarda, bir nefes alma imkânıydı bizimkisi. Zeytin sekilerinin
mükemmelliğine şaşarak ve Aydın-Çakırbeyli’nin
üstünde bu yıl Şubat ayında tanıklık ettiğimiz başka zeytin sekilerini
hatırlayarak vadiden yukarı doğru çıktık. Nevruz, bu yıl Covid19’un gölgesinde
gelmişti. Bu bize doğanın bir oyunuydu sanki; anlayana tabii ki…
Dipnotlar:
(1) Ersin Döğer, İzmir’in Smyrna’sı, İletişim Yayınları,
1.Baskı-2006; sayfa:16
(2) Melanpagos için bkz. https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=3675781076947853116#editor/target=post;postID=750984060617971475;onPublishedMenu=allposts;onClosedMenu=allposts;postNum=4;src=postname
(3) Sancaklı Kalesi için bkz. https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=3675781076947853116#editor/target=post;postID=3528538322199800783;onPublishedMenu=allposts;onClosedMenu=allposts;postNum=5;src=postname
(4) Büyük Kale ve Felswarte için bkz. https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=3675781076947853116#editor/target=post;postID=5937391312106347792;onPublishedMenu=allposts;onClosedMenu=allposts;postNum=3;src=postname
(5) 19.yy.da
A.E.Kontoleon ve A.Fontrier tarafından Karatepe’nin güney ve batı eteklerinde
keşfedilen üç sınır taşından ilki, Doğançay’ın 3 km. kadar kuzeyinde yer alan
Kocabahçe Mevkii’ndeki Mormonda ile Küçük Mormonda adlı iki köy sınırını,
Karatepe’nin güneyinde bulunan ikincisi Mormonda ile Helos (Çayırlı) adlı iki
köy sınırını, Karatepe’nin kuzey yamacında bulunan ve Geç Bizans Dönemine
tarihlenen üçüncü taş ise Sykameinon (İncirli) köyünün sınırını tanımladığı düşünülmektedir.
(Prof.Ersin Döğer;a.g.e;
sayfa:125-126)
(6) Prof. Dr. Ersin Döğer, a.g.e.; sayfa:126-127
(7) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında yürüyüş sırasında İ. Fidanoğlu
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Yazınızla, fotoğraflarınızla gezmiş kadar oldum. İstanbul yağmurlu, İstanbul kalabalık, İstanbul fazlasıyla virüslü:)
YanıtlaSilDoğa ve insan dengesinin lâyıkıyla kurulacağı günlerin temennisini taşıyoruz. Sağlıkla kalın!
Temenninize katılmamak mümkün değil. Umarım o günler yakındadır. Bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginiz nedeniyle ayrıca teşekkürler. Devamlılığı dileğiyle...İF
YanıtlaSilBaharın tazeliğinde Yamanlar'ın temiz havasını soludum, tarihin saklı sayfalarında dolaştım sanki. Bir tarih öğrencisi olarak sizi daha önce keşfedememiş olduğum için esef etsem de; yazılarınızın gerek tarihi, gerek coğrafi, gerek mimari ve gerekse botanik için eşsiz birer kaynak teşkil ettiğini söyleyebilirim. İhtiyaç durumunda kaynak belirterek kullanmamıza izin vardır umarım :) Yazılarınız ve resimlerinizin samimiyeti ve açıklayıcılığı ile, adeta sizinle beraber gezip, keşfedip, öğrenip, tadını çıkarıyoruz. Artık yakından takipçinizim ve etrafıma da şiddetle yönlendirmede bulunacağım :) Sizler de bizim için gezip keşfetmeye, göstermeye, öğretmeye devam edin lütfen. Teşekkürler :)
YanıtlaSilDeğerli takipçimiz; bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginiz ve teşvik edici geri bildiriminiz için çok teşekkürler. Bizimkisi biraz avarelik dağlarda, biraz da bildiğimiz ve tanıklık ettiğimiz her şeyi paylaşmak. Çünkü paylaştıkça değer buluyor yazdıklarımız. Elbette referans göstermek kaydıyla her şekilde kullanabilirsiniz. İlginize tekrar teşekkürler. İF
Sil