14 Mart 2020
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
İzmir’in kuzeyinde
tekinsiz denizi ile meşhur; aynı adla anılan körfezin kıyısında kurulu Çandarlı, bugünkü uğrak noktamızdı.
Yanlışlıkla girdiğimiz İzmir-Çanakkale otoyolunun Çandarlı’ya dek uzanan bölümünü kullanarak ulaştık ilk kez
kasabaya. Her zaman kullandığımız denize yakın seyreden İzmir-Çanakkale
asfaltının doğusunda yer alan tepelerin ardındaki vadilerden geçtik bu kez.
Çandarlı'da; batı sahilinde...
En arkada volkanik Karadağ, önde Çandarlı'nın batı sahili; sessiz ve sakin...
(Nisan 2008)
Kasaba oldukça sakindi. Dünyayı
giderek teslim alan Covid19 kasırgası, Çandarlı
sokaklarına da nispeten yansımıştı. Issız sokaklardan geçerek kimseciklerin
olmadığı batı sahiline doğru yürüdük. Bir alçak falezi andıran ve kuzeybatı
yönüne bakan kıyıda henüz yapraklanmamış bir dut ağacının altındaki banka
oturduk. Karşımızda masmavi, ama hafiften çalkantılı bir deniz, ensemizi
yalayıp geçen tatlı bir esinti, yalnız yapayalnız…
Cenevizlilerden kalma Çandarlı Kalesi
(Mart 2018)
Çandarlı'da; baharın ve denizin kıyısındayız. Hafiften bir esinti var.
Çandarlı’ya bakarken…
Volkanik Karadağ’ın eteklerinde yer alan Yörük
köyü Yaylayurt’tan aşağılara doğru
bakarsanız, güneye doğru bir dil gibi uzanan yarımadanın üzerinde kurulu Çandarlı’yı ve sahip olduğu konumu daha
iyi hissedersiniz. Yerleşimin tam ortasındaki Ortaçağ’dan kalma Ceneviz kalesi kasabanın alâmetifarikası
gibidir. Yarımadanın güneyindeki denize doğru açılan sokaklarda yer alan kimi
evlerin duvar diplerinde izlenebilen kesme taştan temel izleri, kalenin aslında
İlkçağ’a dek uzanan kadim geçmişini ele verir. Bembeyaz badanalı “macır” evleri ise, çok daha ilerideki
bir zaman diliminin tabakalarından birini temsil eder. Bu anlamda;
Bulgaristan’dan farklı dalgalarla gerçekleşen soydaş göçlerinin yöneldiği bir
nokta olmuştur Çandarlı.
Çandarlı'nın tipik "macır" evleriyle kaplı bir sokağı
(Nisan 2008)
Çandarlı; Ellema sokağı
(Eylül 2019)
Aiolya’nın liman kentlerinden biri olan Pitane, bugün Çandarlı
adıyla anılan bu kasabanın altında yatmaktadır. Kaikos ya da bugünkü adıyla Bakırçay’ın
deltası yakınlarında kurulu; İlkçağ’ın bir diğer liman yerleşimi Elai(1)
ise, doğrudan bölgenin parlak yıldızı Pergamon
ile ilişkilidir. Bugün Çandarlı Limanı’nın
baskısı altında kalmış Elai’nın (Kazık Bağları) İlkçağ’dan kalma liman
mendireğinin kalıntılarını denizin içine doğru uzanan Kaikos’un deltasına karışmış bataklıkların içinde görmek hala
mümkündür.
Pergamon'un limanı, Elai'daki antik liman
(Eylül 2008)
Kaikos'un deltasında; Elai'nın limanında...
(Eylül 2008)
Elaia'da tarihe dokunmak; hayatın imbiğinden süzülüp gelmiş deltaya...
(Eylül 2008)
Pitane’den Çandarlı’ya
Pitane, İlkçağ’da Orta Yunanistan’dan Trakya yoluyla Batı
Anadolu’ya inen çoban halk Aiollerin
yaşadığı bir kent olarak biliniyor. Osman
Hamdi Bey tarafından geçen yüzyılın başlarında yapılan kazılarda elde
edilen bulgulara göre, kentin İ.Ö. 2 binli yıllara dayanan bir geçmişe sahip
olduğu belirtiliyor kaynaklarda.
Çandarlı ve deniz; bahar zamanı
(Mart 2018)
Karadağ; Karagöl'de bahar
(Şubat 2010)
İlkçağ’ın önemli
coğrafyacısı ve gezgin Strabon,
meşhur Geographika isimli eserinde Pitane’den şöyle söz ediyor:
“Buradan sonra (Dikili’deki Atarneus kast ediliyor-İF), çifte limanlı bir Aiol
kenti olan Pitane’ye ve Eunos nehrine gelinir; bu nehir, kentten
Adramyttionluların yapmış olduğu suyoluna ulaşır. Zenon’la birlikte, Polemon’un
öğrencisi olan akademisyen Arkesilaos Pitane doğumludur. Pitane’de kıyıda,
Eleussa adası (Çandarlı’nın karşısında
yer alan Karaada-İF) hizasında “Pitane’nin
altındaki Atarneus” denen bir yer vardır. (Prof. Dr. Bilge Umar, Aiolis isimli kitabında Pitane maddesinde bu
yerin Karaada’nın karşısındaki Karagöl Mahallesi olduğunu belirtiyor; yani
Çandarlı’nın doğu yakasının karşı kıyısı-İF) Pitane’de tuğlalar suyun
üstünde yüzmektedir. Tyrrhenia’da da, bir cins toprak nedeniyle aynı şey söz
konusudur, çünkü bu toprak aynı hacimdeki sudan daha hafif olduğu için yüzer.
Poseidonios, İberia’da kile benzer bir topraktan, kalıp halinde tuğlalar
gördüğünü, bununla gümüş temizlendiğini ve bunların su üzerinde yüzdüklerini
söyler. Pitane’den sonra Kaikos nehrine (Bakırçay-İF)
gelinir. Bu nehir, otuz stadia ötede Elaitikos körfezine (bugünkü Çandarlı Körfezi-İF) dökülür. Kaikos’un karşı kıyısında,
nehirden on iki stadia ötede bir Aiol kenti olan Elaia (bugünkü Kazıkbağları Mevkii-İF) bulunur. Pergamon’dan yüz yirmi
stadia uzaklıkta bulunmasından ötürü burası Pergamonluların limanıdır.”(2)
Bakırçay'ın deltasındayız; karşıda Kazık Bağları...
(Eylül 2008)
Çandarlı sahilinde...
(Mart 2018)
Bakırçay'ın deltası
(Eylül 2008)
Prof. Dr. Bilge Umar, Çandarlı
isminin kökeni ile ilgili olarak Osmanlı’nın Fatih Sultan Mehmet dönemi sadrazamlarından Çandarlı Halil Paşa ile ilişkilendirmeye çalışan bazı kaynakların
aksine, İlkçağ’a dayanan bazı tezler ileri sürmekte. Bunu da Çandarlı’nın kuzeyinde bulunan volkanik Karadağ’ın volkan ağzında oluşan Karagöl ile ilişkilendirmekte.
Çandarlı; doğu denizi
(Haziran 2013)
Karadağ'dan Corciyo adasına bakış
(Şubat 2010)
Karadağ'ın volkan ağzı; Karagöl...
(Şubat 2010)
“Çandarlı’nın yanı başındaki Atarna
gölcüğünün adı, Sandarla (Sanda-Arla, Sanda’nın Gölü) biçiminde de söyleniyordu.
Böyle –a bitişli Anadolulu adların o bitişi, İlkçağ’ın geç döneminde eta
harfiyle yazılmış ve harfin gösterdiği ses önce e, sonra i değerini almıştır:
Smyrna, Smyrne, Zmirni… Burada da Sandarla’nın Sandarli, Tsandarli’ye döndüğü
anlaşılıyor: gerçekten son dönemde Rumlar Tsantarli adını kullanıyorlardı…
Tsandarli adı, elbette ki, Türk ağzında Çandarlı edilir.”(3)
Çandarlı, Orta Çağ’da Ege kıyılarında; o zamanların stratejik
hammaddesi şap ticareti ile uğraşan Cenevizli ailelerin kolonizasyonuna tabi
olmuş yerlerden biri olarak dikkat çeker. Bizans’dan aldıkları imtiyazlarla Foça, Yeni Foça, Şakran (Temaşalık ya da eski Gryneion(4))
ve Denizköy önlerindeki Corciyo adası (ya da Büyük Ada) gibi önemli noktalarda bu
zenginliği elde tutmak ve ticaretini yönlendirmek amacıyla kaleler
oluşturmuşlardır. İlkçağ’dan kalma bir yapının üzerine bina edilmiş Çandarlı Kalesi, bu çağda Cenevizliler
tarafından bir savunma yapısı haline getirilmiş, daha sonra da kapısının
üstündeki tuğradan da anlaşılacağı üzere II.
Mahmut döneminde onarılarak bugünkü hüviyetine kazandırılmıştır.
Çandarlı Kalesi
(Nisan 2008)
Kalenin duvarlarında yer alan ve savunmaya dönük olarak kullanılan seng endaz (taş atan) oluklarından biri
(Nisan 2008)
Kalenin bedenleri ve burçlardan ikisi
(Nisan 2004)
Çandarlı yarımadasında zamanın
tahribatına direnen birkaç ev ve kule dışında eskiden günümüze kalan tek yapı Çandarlı Kalesi’dir. Zamanın güçlü
elleri, sadece kaleyi yerinden oynatamamış durumdadır. Kale; yakın geçmişte,
bazı eski Türk filmlerine doğal plato görevi de görmüş bulunmaktadır.
Cenevizlilerin yaptığı kale, beş burcuyla yarımadanın ortasında sapasağlam göğe
uzanmaktadır. Kalenin kapısında II. Mahmut’un tuğrası yer almakta ve kalenin son aldığı biçiminin
tanıklığını yapmaktadır. Kargaşalardan ve eşkıya saldırılarından yorulmuş bu
topraklara huzur ve düzen getirmeyi amaçlayan Padişah II. Mahmut,
hapishane olarak kullanma düşüncesiyle kalenin yeniden onarımını yaptırmıştır.
Kalenin kabaralı demir kapısı
(Nisan 2004)
Kaleyi 19.yy.ın başlarında restore ettirip bugünkü haline getiren Padişah II. Mahmut'un tuğrasını taşıyan giriş kapısı üzerindeki mermer kitabe
(Nisan 2004)
Kale düzleminden batı denizine bakış
(Mart 2018)
Yukarıda sözü edilen
eşkıya saldırılarından en bilineni ise, yakındaki Ege adalarından Çandarlı’ya yönelik olarak gerçekleşen
girişimdir. Tarihte Çandarlı Baskını(5) olarak bilinen bu
önemli olayda 1822 yılında Sakız ve Psara adasından gelen Rum kapetanların
bastığı Çandarlı kasabasındaki
korkunun izleri, bugüne ulaşabilmiş doğu sahilindeki Koçanlı Konağı’nın alt katı sağır, üst katında ise yer alan demir
parmaklıklı ve ızgaralı pencerelerinden hala okunabiliyor. Yerel idarecilerin
iyi niyetli bir girişimi olarak öne çıkan Koçanlı
Konağı’nın restorasyonunun tamamlanmış olmasına karşılık bu volkanik esaslı
andezit taşından mamul güzelim yapının hala eski metruk halini koruması ve “halk için” yararlı bir amaç uğruna
kullanıma açılmamış olması da tuhaf doğrusu.
Koçanlı Konağı; restorasyon öncesi...
(Eylül 2007)
Korku dağları bekler; altı sağır; üst katın demir parmaklıklı, yandan sokağı ve geleni gören pencereleri; 1822'deki Çandarlı Baskını'nın sonraki hayata etkileri...
(Eylül 2007)
Koçanlı Konağı ve Çandarlı'nın batı sahili
(Nisan 2008)
Kasaba içindeki; Çandarlı Baskını ile
ilişkilendirilebilecek bir diğer yapı ise, yarımadanın doğu yakasındaki sahile
paralel sokaklardan biri olan Ellema
Sokağı’nda yer alan düzgün kesme taştan yapılmış ve görünürde tamamen sağır
olan kule tipi evdir. Evin üstünde ilave bir kat var mıydı; zamanla bu kat
yıkıldı mı; tam olarak anlaşılmasa da bu yapı da savunma refleksiyle bir evden
daha çok bir kale burcunu andırmaktadır.
Ellema sokağındaki kule tipi yapı
(Şubat 2002)
Aynı yapının 2018 yılındaki hali; geçiş yolu demir kapı ile kapatılmış. Duvarlar çatlamış halde...
(Mart 2018)
Ellema sokağında bir koca kapı
(Mart 2018)
Ellema sokağı
(Mart 2018)
Bergamalı yerel tarih
araştırmacısı ve Bergama Kermesi’nin
fikir babası Osman Bayatlı’nın Bergama’da Yakın Tarih Olayları – XVIII. –
XIX. Yüzyıl Olayları isimli kitabında anlattığı Çandarlı Baskını ile ilgili bölümde bir gece yarısı Rum eşkıyalar
tarafından gerçekleştirilen baskın sırasında sadece Çandarlı Kalesi, zamanın Çandarlı Voyvodası Kırantaoğlu Mehmet
Ağa’nın Kulesi (şimdiki çarşıdaki caminin arka yönünde yer alıyordu) ve Ziynet
Hoca Kulesi (artık yok) gibi savunmaya elverişli yerlerden piştovlarla
karşı konulduğunu aktarmaktadır(6).
Kesin olarak bilinmez, ama belki de o geceki Rum kapetanlara karşı direniş
noktalarından birisi de bu eski kule evdir. Çevresindeki modern evlerle
kuşatılmış olan bu yapının üzerinde yer alan derin çatlaklar, yapının gelecek
zamanlara taşınması olasılığını giderek zayıflatmaktadır.
Çandarlı'nın eski belediye başkanlarından Tevfik Kıranta'nın ismini taşıyan sokaktayız.
Kasabanın içindeki
sokaklarda dolaşırken bir köşedeki sokak levhasının üzerinde Tevfik Kıranta isminin yazılı olduğunu
fark ediyoruz. Önündeki bir yaşlı kızılçamın gölgesine sığınmış; beyaz badanalı
tipik bir Çandarlı evinin üzerine
çakılmış sokak levhası. 1963-1973 yılları arasında Çandarlı Belediye Başkanlığı görevini yürütmüş olan bu kişinin, 1822’deki
meşhur Çandarlı Baskını’na karşı
koyan kule evlerden birisinin sahibi, ama aynı zamanda Çandarlı Voyvodası olan Kırantaoğlu
Mehmet Ağa’nın ailesine mensup birisi olma olasılığını güçlendiriyor.
Baharın utangaç halleri; hafif ve benzersiz kokularıyla meraklısını ele geçiriveren defne çiçekleri
Çandarlı'nın merkezinde yer alan kızılçamlarla kaplı parkta rastladık onlara; defne çiçeklerine...
Çandarlı’nın tam ortasında; kızılçamlarla kaplı büyük parktan
yürüyoruz kuzeye doğru. Parktaki defne ağaçlarının yeni açmış çiçeklerinin
oldukça hafif ama baş döndürücü kokusu ele geçiriveriyor bizi. Kimi açmış; kimi
tomurcuk halinde daha defne çiçekleri… Ne güzeldir defne çiçeklerinin kokusu
baharda; sadece aklınızı çeler yanından geçerken, biraz da dikkatliyseniz eğer.
Kendini herkese teslim etmez defne çiçekleri; tanıdığına bildiğine sunar
güzelliğini. Ne mutlu onu fark edenlere; çünkü benzersizdir kokusu…
Eski halinin bir kule tipi yapı olduğunu düşündüğümüz taş ev; hamam yakınlarında rastladık ona.
Köşesinde bulunduğu sokağın içinden eve ve yanındaki avluya bakış
Biraz ileride denize
doğru çıkan sokakların birinde bir Osmanlı hamamına rastladık. Restore
edilmişti; ama kapalıydı. Sanki kültür merkezi gibi bir işlev üstlenmiş gibi
geldi bize. Yan sokağa doğru saptık buradan; köşede oldukça bozunmuş, alt
katlarında pencerelerin sonradan açıldığı anlaşılan bir kule tipi evden
kalanlar vardı; kötü bir şekilde değişikliğe uğratılmıştı yapı. Hemen yanında ise;
yıkık bir avlu duvarının ardında; duvara bitişik konumda eski ve “sönmüş” bir ocak, avlunun ortasında bir
zamanlar bir evin varlığını çağrıştıran taş yığınlarının yanında kırık dökük
bir bahçede ise çiçeğe durmuş diri baklalar vardı; esintiyle birlikte iki yana
sallanan.
Taş evin yanındaki avluda yer alan ocak ve bahçedeki baklalar
Aynı sokağa deniz yönünden bakış
İncirli Çeşme sokağından denize doğru yürüdük. Sokağın
ortalarında bir yerde; üzerinde neredeyse kaybolmuş kitabesinde Hicri 1102 (Miladi
1691) tarihini zorlukla seçebildiğimiz çok eski bir çeşme, hemen duvarın
arkasında ise bir mescit ölçeğinde tarihi Hacı
Ali Ağa Camisi vardı. Cami ise daha
yakın tarihlerde; 19.yy.da (Hicri 1228) Veli
Ağa oğlu Ali Ağa isminde bir kişi tarafından yaptırılmıştı. Yol
seviyesinden yüksekte konumlanmış caminin kuzey doğuya bakan kapısına bir
merdiven ile erişilmekteydi. Sokağın karşı köşesindeki evin sürmeli koca kapısı
ve avlu duvarının dibindeki henüz uyanmamış incir ağacı ise sokağın bekçisi
gibiydiler. Belli ki bu çeşme ve incir ağacı, bu sokağı sahiplenmişlerdi
kendince.
İncirli Çeşme sokağında yer alan Hacı Ali Ağa Camisi ve önündeki tarihi çeşme
İncirli Çeşme
Çeşmenin üstünde yer alan kitabede zor da olsa Hicri 1102 tarihi okunmakta.
İncirli Çeşme sokağının deniz tarafındaki köşesinde bir başka
kişilikli ev daha vardı; gri pencere söveleri, çatısının köşelerinden dışarı
doğru taşmış turnagagasını andıran kiremitleri, kemerli giriş kapısı ve uçuk bej
rengi kırık dökük sıvasıyla; bu iki katlı, kapı ve pencereleri sürmeli ve terk
edilmiş ev, nedense bize hoş göründü. Yılların birikimiyle artık yorgun düşmüş bu
yapının üzerine iliştirilmiş; turistik mekânı işaret eden bir sürü yönlendirici
levhanın yaratmış olduğu ilave yük ise, bütün bunların cabasıydı sanki. Denize
doğru yürüdük.
İncirli Çeşme sokağının denize yakın köşesinde yer alan Çandarlı evi
Aynı eve arkadan bakış
İncirli Çeşme sokağında bir suskun koca kapı; 21 numara...
Çandarlı’ya ulaştığımız ana göre; kumsaldaki insan kalabalığı
artmıştı. Şezlonglarını kumsalın üzerine atmış şehir kaçkınları, deniz
kıyısında güneşlenerek keyif yapmaktaydılar. Bugün yazı aratmayan bir gün vardı
Çandarlı’da… Kaleye doğru ilerledik
yeniden. Göğe doğru yükselen beş burcuyla görkemli Çandarlı Kalesi, başından geçenleri yolcuların kulaklarına fısıldar
gibiydi akşama doğru. Yazlıkçıların kapı-pencere sürmeli evlerinin neredeyse hepsi
kapalıydı.
Çandarlı'da bütün sokaklar ya kaleye ya da denize açılır.
Kaleye yakın yorgun evlerden biri daha...
Topraktan fışkıran Pitane'den kalan; eski bir sütun parçası...
(Nisan 2008)
Kaleden aşağıya, doğudaki denize doğru; akşam vakti...
Kaleden doğudaki denize
doğru açılan bir sokağa girdik. Beyaz badanalı eski “macır” evlerinin yanından
geçtik usulca. Ocağına incir ağacı dikilmiş bir eski evin önünde, sağda solda,
her yerde yapıtaşı olarak kullanılmış Pitane’nin
kadim kesme taşları vardı. Sanki Çandarlı’nın
altında gömülü Pitane’nin ruhu, bir
akşam vakti gömülü olduğu yerden dışarı taşarak, denize açılan sokaklarda
devriyeye hazırlanır tondaydı. Koçanlı
Konağı’nın arkasındaki antik çömlekçiler, kırık keramik parçaları, kalenin
bedenlerinde saklı eski hayatın izleri… Ah o kesme taşlar; üstü çürümüş gibi,
volkanik püskürmenin azabına dayanmış andezitler, trahitler; ah o kadim taşlar;
Pitane’den Çandarlı’ya neler
taşıdılar neler? Dilleri çözülse de hele bir anlatsalar…
Dipnotlar:
(2) Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII-XIII-XIV), Çeviren: Prof.
Dr. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 3.Baskı; İstanbul 1993; sayfa:
117
(3) Prof. Dr. Bilge Umar, Aiolis, Bir
tarihsel coğrafya araştırması ve gezi rehberi, 2002, İnkılâp Kitabevi; sayfa:
124
(5) Çandarlı Baskını ve sonuçları ile ilgili olarak bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2013/04/pitaneden-candarliya.html
(6) Osman BAYATLI, Bergama’da Yakın Tarih Olayları – XVIII. – XIX. Yüzyıl
Olayları, 1957 Baskısı; Sahife:45–46
(7) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Üniversitede Turizm ve Sanat dersi için Çandarlı'nın afişini hazırlamıştım. Farklı bir yer olsun istemiştim. Sayenizde bilgilerimi tazeledim. Bir de eşimin teyzesi evlendiğinden beri orada yaşıyor, çok sık gitmeyiz fakat yazınız ilk fırsatta tekrar gitme isteği uyandırdı:) Emeğinize sağlık!
YanıtlaSilİlginize teşekkürler... Eşinizin teyzesine ne mutlu. Umarım keyfini çıkarıyordur kasabanın. Bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginizin devamlılığı dileğiyle...İF
YanıtlaSilÇandarlı benim için ne kadar değerli, ne kadar özlemle andığım harika anılarımın olduğu, çocukluğumun geçtiği yer... Bu yazınızı hem hasret ve özlem, hem de ilgi ve hayranlıkla okudum. Benim için özel olan bu yeri daha detaylı tanımış olmak, hakkında tarihi ve hatta mimari bilgilere erişmiş olmak beni ziyadesiyle memnun etti. Emeklerinize sağlık.
YanıtlaSilİlginize ve değerli geri bildiriminize çok teşekkürler. Çandarlı gerçekten çok özel bir yer; ama içinde sakladığı o cevheri görebilmek gerek... Buna birazcık vesile olabildiysem eğer, ne mutlu bana. İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF
Sil