17 Ekim 2019
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Geçen hafta Ovacık Yaylası’nda Sinancılar Kanyonu’na doğru inen Cevizlidere Vadisi’nde dolaşmış; o vadinin doğu yamacı boyunca
yürüyüp dağın arka yüzüne geçmiştik. Burası; geçen kış karlı bir havada
yürüdüğümüz Zeamet, Hamzababa ve Turgutlu dünyasına açılan, Bozdağlar’ın doğudan batıya doğru uzanan
yükseltileri ve derin vadileriyle kaplıydı. Dolayısıyla bu coğrafya geçen
haftadan aklımızda yer etmişti; bu hafta gereğini yaptık. Ovadaki Sinancılar köyünden başlayıp Ovacık Yaylası’na bu kez doğu yönünden yürüdük.
Yürüyüşümüz yaklaşık 600 metrelik bir yüksekliğe karşılık gelirken, parkurun
uzunluğu ise Cevizlidere Vadisi’ne
kadar yaklaşık 5 km kadar sürdü. Toplam yürüyüş miktarımız ise, bu hesaba göre
11,5 km kadardı. Hava açık, sıcaklık 27 derece civarındaydı.
Sinancılar köy meydanında ulu çınarlar
Sinancılar köyü camisi; pencereleri mavi kemerli...
Köy meydanına bakan evler; onların dış cephelerinde de hakim renk mavi...
Sinancılar’da sabah vakti
Sinancılar, Bağyurdu ya da Rumlardan kalan eski ismiyle Parsa kasabasından sonra Ovacık Yaylası’na çıkan Sarılar sapağını geçtikten sonra içeri
doğru giren bir tali asfalt yolla ulaşılan, doğudan batıya doğru uzanan Bozdağlar’ın eteklerinde kurulmuş, Kemalpaşa’nın oldukça büyük ve eski bir
Yörük yerleşimi… “Sinan’dan yana olanlar”
ya da “Sinan’ın yanında yer alanlar”
anlamına gelebilecek Sinancılar
ismiyle anılan köy, büyük olasılıkla kurucu atasının ismini taşıyor olmalı. Yaklaşık
4 yıl önce Sinancılar Kanyonu’na
doğru yaptığımız bir başka yürüyüşte bu meseleye şöyle değinmişiz:
Sinancılar köy meydanı
Sinancılar deresi kıyısında "kurtarılmış" bir çınar ağacı
“İsmiyle
dikkat çeken ve Türkçe’nin anlam yüküyle; sanki Sinan’dan yana olanların
yerleştiği bir yeri anımsatan köy, ismini hemen doğu yönündeki kızılçamlarla
kaplı bir sırtta yatan Sinan Dede’den
almış. Sinan Dede kimmiş diye soracak olursanız; rivayet muhtelif… Bir anlatı,
Bayındır’daki Hacı Sinan Külliyesi’ni
de yaptıran ve uzun yıllar Bayındır’da yaşadıktan sonra Bayındırlılara kızarak
yaşamının sonuna kadar bu bölgede yaşayan Hacı
Sinan’a ait olduğunu söylerken, bizim daha aklımıza yatkın olan diğeri ise,
Türkmenlerin Beydağlar ve Denizli üzerinden Batı Anadolu’ya doğru göçlerine
önderlik eden ve bu bölgeye yerleşmelerini sağlayan bir dini-askeri önder
olabileceğinden söz ediyor. Köyün isminin de Sinancılar olması; yani “Sinan
Dede’nin peşinden gelip bu yöreye yerleşenler, onun takipçileri” anlamında
kullanılmış olmasını daha olası kılıyor.”(1)
Dağa Kaçtım gezginlerinin Sinancılar köy meydanında kahve molası
Köy meydanındaki ay-yıldız kabartması ve Atatürk büstü
Sinancılar'da Kazım Dirik zamanında yaptırılan çeşmeden kalan kitabe; ne çeşme orjinal ve ne de bulunduğu yer...
Sabah 10 civarında Sinancılar
köy meydanına bakan kahvehanelerden birinde sabah kahvelerini yudumlayarak
başladık güne. Köy meydanının tam ortasında yer alan kocaman ay-yıldız kabartması
üstünde yükselen Atatürk büstü, İzmir Valisi Kazım Dirik zamanında açılan Sinancılar dağ yolunun hatırasına
yaptırılan ve bugün meydanın ortasındaki orijinal yerinde değil, ama yol
kıyısına taşınmış mütevazı Paşa Çeşmesi’nin kitabesi, yaklaşık 4 yıl önceki
Sinancılar yürüyüşü sırasında gördüğümüz hallerini korumaktaydılar. Meydana
bakan kahvehanelerde hayat çoktan uyanmıştı. Biz de köy meydanındaki kahve
molası sonrasında köyün doğu çıkışındaki bir patikaya doğru yürüyüşümüze
başladık.
Köyün doğu yönündeki çıkışına doğru yürüdük.
Tırmandığımız sırttan Sinancılar köyünün görünümü
Yürüyüşün Hikâyesi
İlk dikkatimizi çeken çiçekler oldu; uzun zamandan beri devam eden
sıcaklar nedeniyle olsa gerek, İlkbahar’ın erkenci habercileri İzmir
papatyaları ve sarı hindiba çiçekleri toprak altından baş vermişti yeniden. Bir
süre köyün çıkışındaki patikaları deneyerek ulaşmaya çalıştığımız toprak yola,
köyün kurucu atası Sinan Dede’nin
kızılçamlar arasındaki türbesini geçtikten sonra tırmandığımız dik bir sırtı
aşarak eriştik. Bundan sonra oldukça dik bir eğimle tırmandığımız bu yoldan Ovacık Yaylası’na dek hiç ayrılmadık.
Yol boyunca gördüğümüz papatyagillerden hindiba çiçekleri
İlkbaharın erkenci habercileri; İzmir papatyaları...
Köyden sonra girdiğimiz orman yolu
Tırmandıkça çevremizdeki topografya ortaya çıkmaya başladı. Dört bir
yanımız kızılçam ormanlarıyla kaplıydı. Doğu yönünde orman içi toprak yollar Zeamet’e doğru bir yay çizmekteydi.
Kuytu köşelerde sonbaharda açan pembe renkli siklamenler, doğru zamanda çiçek
açmanın keyfiyle sağda solda; serin gölgeliklerde geniş koloniler oluşturmuştu.
Kızılçamlar arasında...
Bizi Ovacık Yaylası'na götürecek toprak yola kavuştuğumuz sırt
Kuytu gölgeliklerde sonbaharın vazgeçilmezleri; siklamenler
Bir ara gök gürlemeye ve hava kararmaya başladı. Ama arkası gelmedi.
Kızılçamlar yanında meşelikler, kesme çalıları, kırmızıya çalan meyveleriyle menengiçler, yer yer yabani kızılcık ağaçları ve eğreltiotu örtüleri ile türlü türlü mantarlar yürüdüğümüz anın bitki örtüsü açısından tanıklık ettiğimiz önemli unsurlarındandı. Dönüş yolunda farklı bir yoldan inerken boğuştuğumuz meşelikler arasında karşılaştığımız Sinancılar köyünden Altan’ın anlattığına göre şemsiyeyi andıran beyaz renkli bu mantarlar, bir süre sonra çevresi boyunca kıvrılıp sapıp üstünde yükselen bir koniye dönüşüyor ve olgunlaşıyordu. Olgunlaştığında külaha benzer bir şekle büründüklerinden olsa gerek, bu civarda bu mantarlara “külahman” adı verilmekteydi. Mantarların kaynatılıp suyunu (o bize anlatırken zehrini demişti) süzdükten sonra yeniden kavurup yediklerini söyledi Altan. Çiftçilik ve besicilik yapan Altan, yukarılarda otlayan keçilerinin peşindeydi. Yakınlarından geçerken çıngırak seslerini işitmiştik zaten.
Gezginler, Ovacık yolunda...
Sinancılar-Ovacık orman yolu
Karşımızdaki sırtlarda geçen haftaki gibi otlayan sürüler vardı.
Sinacılar-Ovacık Yaylası yolunda; üç yol ağzına doğru...
Yaklaşık 3 saat sonra Sinancılar’dan yürüyüp geldiğimiz yol, Ovacık yönüne; dağa doğru ve vadinin içine; doğuya doğru inen yollarla kesişti. Geçen hafta Ovacık’tan Cevizlidere Vadisi’ni aşarak eriştiğimiz üç yol ağzına, bu kez Sinancılar yönünden yaklaşık 4 km.lik bir yolu; yüksek bir eğimle kat ederek ulaşmıştık. Gerek doğuya Zeamet yönüne ve gerekse önümüzde mutedil bir eğimle yükselen ve dağın çevresini dolaşarak Ovacık’a ulaşan diğer iki yolu başka zamanlarda gerçekleştirmek üzere, Cevizlidere Vadisi’ne doğru yöneldik.
Gezginler, Cevizlidere patikalarına yaklaşırken; arkada meşelikler...
Kızılçamlar altında eğreltiotu örtüsü
Yosunlu ağaçlar bölgesi; oldukça karanlık...
(Fotoğraf: MYC)
Cevizlidere yoluna girdik.
Çoğunlukla meşe
ağaçlarının yer aldığı bu bölgede ağaç gövdeleri yoğun şekilde yosun kaplıydı.
Yer yer meşe örtüsüyle ışığın önünün kesildiği bölgede, sanki erkenci bir akşam
atmosferi hüküm sürmekteydi. Geçen hafta izlediğimiz patikanın üstünde yer
alan; daha kestirme bir başka patikayı izleyerek, Ovacık Yaylası’nın Cevizlidere
Vadisi’ne bakan doğu yamacına doğru yürüdük. Kızılçamlar ve meşe
ağaçlarının altından ilerleyen konforlu patika, bir süre sonra bizi derin
vadinin bir uçurumla sonlanan doğu yamaçlarına ulaştırdı.
Cevizlidere patikası
Patikadan bir başka görünüm
Öğle yemeği yediğimiz kayalıklara doğru...
Uzun bir süredir yüksek
basıncın etkisi altındaki meteorolojik şartlar ve sisli hava nedeniyle görüş
kalitesi geçen haftaya göre daha kötüydü. Ama yine de bulunduğumuz noktadan
kuzeydoğudaki Spil, Bozdağlar’ın Kemalpaşa yönünde devam eden uzantıları ve yoğun sis altında
fabrikaların bacalarından çıkan dumanlarıyla seçilebilen ovadaki hareketlilik,
hayal meyal karşımızdaydı.
Cevizlidere'nin üstündeki kayalıklardan ovaya bakış
Aynı yönde başka bir bakış açısı; Kemalpaşa Ovası'na doğru...
Külahman mantarı; henüz bir tepsi gibi...
Üstten görünümü
Külah şeklini aldıktan sonra...
Öğle yemeğimizi uçurumun
kıyısında; yukarıda tanımlamaya çalıştığımız hayale karşı yedik. Tepemizde
dönüp duran kuzgun, arada bir alçalıp aşağıda neler olduğunu kavramaya çalıştı,
bağırdı çağırdı ve daha sonra arkamızdaki dağın sırtlarına doğru uzaklaştı.
Yemeği takip eden uzun bir dinlenme anı, doğanın kucağında; onun içindeki
hayatın seslerini dinleyerek geldi geçti. Bu mükemmel huzur anı, keşke daha
fazla sürseydi; ama dönüş yoluna çıkma zamanıydı. Ovacık Yaylası’na veda ederek geldiğimiz yönde Sinancılar yönüne doğru yürümeye başladık.
Meşelikler ve yer yer kızılçamlar arasında...
Gezginlerin bozuk orman içinde yol bulma uğraşısı
Mücadele sürüyor.
Gelirken meşeliklerin
kıyısında, Cevizlidere Vadisi’ne
paralel kuzeydoğu yönünde bir patika dikkatimizi çekmişti. Denemesek olmazdı;
biz de öyle yaptık. Girdiğimiz patika, ne yazık ki bir süre sonra bozuldu ve
biraz ileride tamamen kayboldu. Vardığımız nokta, kesimle ortalığa saçılmış ve
yürümeyi oldukça zorlaştırmış durumdaki meşeliklerin budama artıklarıyla kaplı,
karma karışık bir alandı. Sık meşe ağaçlarının arasından yeni patikalar bulma
umuduyla, dik bir sırta ve doğuya doğru yöneldik. Bir süre sonra meşelikler arasında
otlamakta olan keçilerini aramaya çıkmış Sinancılar’dan
Altan ile karşılaştık. Sayesinde ormanda çok miktarda gördüğümüz farklı mantar
türleri hakkında bilgilendik. Altan'dan; Sinancılar yol tarifini aldıktan sonra
vedalaşarak ayrıldık.
Yolu bulmak için boğuştuğumuz meşelikten sonra ulaştığımız patika ve yol kıyısında Altan'ın sepetli motoru
Doğru yolu bulmanın keyfi
Önümüzdeki bir sel
yatağını aşıp, doğu yönündeki bir sırtı tırmanarak bozuk orman içindeki geniş
bir patikaya çıktık. Ağaçların altındaki sepetli motor, belli ki Altan’ındı.
Bir süre yürüdükten sonra, bizi Sinancılar’a
götürecek olan ve çıkışımızda kullandığımız toprak yola ulaştık. Bundan sonrası
kolaydı.
Dönüş yolunda; yol kıyısında rastladığımız dev mantar
Gezginin mantarı fotoğraflama çabası
(Fotoğraf: MYC)
Sinancılar'a yaklaşırken...
Epeyce yürüdükten sonra Sinancılar’a iniş sırasında yol
kıyısında dev gibi bir mantara rastladık. Böylesini hiç görmemiştik. Kesim
yapılan bir ağaç kökünün çevresinde gelişmiş; kahverengi ve dalgalı bir yüzeye
sahip mantar uzaktan sanki kadife kaplı gibiydi. Fotoğrafladık ve yola devam
ettik.
Sinancılar köyü çevresinde ve kızılçamlarla kaplı bir yolda bir yay çizdik.
Sinancılar’a Dönüş
Köyün çevresini doğu ve
kuzeydoğu yönünden bir yay çizerek dolaşan orman yolu, yüksekçe bir tepenin
ardında köyün ilk evlerinin başladığı noktada son buldu. Daracık sokaklardan
geçerek Sinancılar köyünü ikiye bölen
ve yine aynı adla anılan dereye doğru indik. Köylülerin bir kısmı, evlerin
önünde akşamüstü muhabbetine dalmışken, bir kısmı ise sepetli motorlarının
içindeki selelerde saklı; tarlalarından taşıdıkları öteberiyi eve taşıma
telaşındaydılar.
Sonbahar çiçekleri; yapışkan andız otu (inula viscosa)...
Gezginler, akşama doğru Sinancılar köyüne girerken...
(Fotoğraf: MYC)
Köy meydanında yorgunluk çaylarını içerken, önümüzden bir güreş devesi geçti.
Meydana ulaştığımızda,
kahvehaneler nispeten tenhalaşmıştı. Akşam vakti yaklaşmaktaydı artık.
Yorgunluk çaylarımızı sabah uğradığımız meydana bakan kahvehanelerden birinde
içtik. Günün muhasebesi, gördüklerimiz ve göremediklerimiz arasında gitti geldi
zaman. Yolun aşağısından meydana doğru ilerleyen bir güreş devesi, kaykıla
kaykıla önümüzden geçip gitti. Mavi pervazlı pencereleriyle köyün meydanına
bakan evlere önce çöktü akşam. Kamyonetinin arkasındaki malı satma telaşındaki
bir manav, o anlarda sanki köyün en zinde insanıydı. Gün ışığı, yüksek dağların
ardından devrilip giden güneşle birlikte terk edip gitti Sinancılar köy meydanını. Şimdi artık İzmir’e dönme zamanıydı.
Dipnotlar:
(1) Sinancılar Kanyonu yürüyüşü için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2016/03/sinancilar-yuruyusu.html
(2) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında yürüyüş sırasında İ. Fidanoğlu tarafından
çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Düzenleyen: MYC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder