İbrahim Fidanoğlu
Bugün şiddetli lodos ve yağmur baskısı altında Büyük Menderes Ovası’nı
aşarak rotamızı Bafa Gölü’ne doğru çevirdik. Uzun zamandır devam eden bölünmüş
yol çalışmaları nedeniyle sıkıntılı seyreden trafik, Pınarlı ve Bafa’ya doğru
nispeten düzeldi. Yol boyunca şiddetli lodos bazı ağaçların dallarının
kırılarak yola düşmesine yol açmıştı. Söke’den sonra başlayan yağmur,
kahvaltımızı yaptığımız Bafa köyünde yol kenarındaki kahvede tufana dönüştü. Dağdan
yola doğru inen sokaklar, ansızın birer dereye dönüştü. Göğün rengi karardı ve
bardaktan boşanırcasına bir yağmur her yeri kapladı. Yağmur hafifleyinceye
kadar kahvede oturduk ve yağmuru seyrettik.
Latmos’dan Bafa Gölü’ne bakarken
Söke – Milas yolundan 10 km. kadar içerde yer alan Kapıkırı köyüne gitmek
üzere Bafa’dan ayrıldık. Köy yolu, yer yer sular altında kalmıştı. Şiddetli
rüzgâr enerji hatlarına zarar vermiş, bazı elektrik telleri kopmuş durumdaydı.
Gölyaka’ya yaklaşırken yol birçok yerinden kazılmış vaziyetteydi. Böyle önemli
bir ören yerine yakışmayan manzaralar mevcuttu. Yağmurla dolan çukurlar yolda
arabayla ilerleyişimizi zorlaştırmıştı. Yediler
Manastırı levhasını ardımızda bırakarak Kapıkırı’na doğru yöneldik. Köy
girişine çok yakın bir noktada arabamızı göl kıyısında bıraktık ve kaya
mezarlarının arasından ilerleyen sağdaki bir patikaya saparak Beşparmaklar’a
doğru tırmanmaya başladık. Beşparmaklar; karşımızda yağmurla yıkanmış ve güneş
ışıkları altında pırıl pırıl parlayan grano gnays kayalardan oluşan eşsiz bir
duvar gibiydi.
Önde zeytin ağaçları, arkasında Beşparmaklar; ayrıntıda grano gnays kayalar
Yağmur baskısı sürdüğü için bu kez kendimize yakın bir hedef; Latmoslu
Endymion’un mezarının bulunduğu tepeyi seçtik. Tepeye bir patikayı izleyerek
çıkmaya başladık. Yağan şiddetli yağmur nedeniyle kayaların arasından akan
küçük dereciklerin sesleri geliyordu. Kayaların üzerinde muhteşem görünümlü
sanki minyatür bir ormanı andıran kırmızı renkli kaya yosunları doluydu.
Baharın kokusu bütün vadiyi kaplamıştı. Yağmur sonrası doğadaki arınmışlık
duygusu tırmanış boyunca tüm ekibi sarıp sarmaladı. Zaman zaman durup arkamıza
baktığımızda aşağıda ovada uzayıp giden göl kıyısındaki meraları ve otlayan
inekleri görebiliyorduk. Karşıda yamaca asılı gibi duran Gölyaka, sanki adıyla
müsemma bir yerleşim olduğunu kanıtlar gibiydi.
Kayalara oyulmuş merdivenler, kayaların üstünde yer alan mezarlar, bazen
yanlarında halen devrilmiş duran kapakları, yükseldikçe karşımıza çıkan dağdaki
Latmos kentinin sur duvarlarından parçalar görmeye başladığımız antikitelerden bazılarıydı.
Yerler gnays kayalardan elde edilmiş kesme taşlarla doluydu. Bu yapı taşları
zamanın ve insanın tahribatına dayanamayarak etrafa saçılmış, bazıları tepeye
tırmananlar için doğal basamaklar oluşturmuştu. Biraz daha tırmanınca
Endymion’un mezarı olduğuna inanılan yere vardık. Hemen üstünde ise eski bir
Bizans dönemi kilise kalıntısı mevcuttu.
Önde Latmos evlerinin kapı söveleri; arkasında zirvesi sisler içinde Beşparmaklar
Yürüdüğümüz rota, aslında çobanlıkla geçinen Leleglerin dağda kurdukları
kent Latmos’a doğru idi. Bu İlkçağ kentinin kültü Çoban Endymion’un kutsal
alanı ve mezarı da buralardaydı. Etrafta yapı temelleri, evlerin kapı
sövelerini belirleyen dikili taşlar, doğal kayaya uydurulmuş ve halen ayakta
Latmos’un sur parçaları ve kale burçları dikkatimizi çeken diğer öğelerdi.
Biraz daha ilerledik; tepeyi aşınca ayaklarımızın altında uzanan Bafa
Gölü ve ileride sağımızda konumlanmış Kapıkırı köyü ile karşılaştık. Göğün açıp
kapatan aydınlığı altında yağmur sonrasında bütün yıkanmışlığı ile tabiat
sonsuz bir arınmışlık içindeydi. Tertemiz havayı, dağ zambaklarının her tarafa
bulaşmış kokusunu, sarıyı ve yeşili içimize derin derin çektik. Ufka doğru
kıstırılmış bir deniz enginliğinde uzanıp giden gölün suları lodosun etkisi ile
kıpır kıpır kıpırdanıyordu.
Latmos Herakleia’sı
Bafa
Gölü civarı, İlk Çağ’da Karya diye anılan bölgenin içinde yer almaktaydı. Büyük
Menderes’in hemen güneyinden başlayarak bir yandan bugünkü Uşak ve Denizli
illerinin bir bölümünü de kapsayacak kadar doğuya uzanan; bir yandan da Dalaman
Çayı’na kadar dayanan bu bölgeye Karya, burada yaşayan halka da Karyalılar adı
verilmekteydi.
Latmos’un göğe doğru
tırmanan merdivenleri
Karyalıların
bir kolu dağlarda yaşayan ve daha çok çobanlık ve arıcılık gibi faaliyetlerle
uğraşan göçerlerdi. Bunlar Lelegler diye anılmaktadır. Bu halkın M.Ö. 16
yy.larda Santorini yanardağının patlaması sonucu ortaya çıkan kültürel
farklılaşmalara dayandığı sanılmaktadır. Tarihçilerin tezlerine göre; bu
felaket sonrası Girit’teki Minos uygarlığı dağılmış, halkın bir kısmı Kıta
Yunanistanı’na, bir kısmı ise Ege Adaları yolunu izleyerek Anadolu’nun Batı
kıyılarına ulaşmıştır. Anadolu’ya ayak basan halkın bir kısmının Bodrum Yarımadası,
Çeşme – Ildırı gibi kıyı bölgelerde yerleştikleri; diğer bir kolun ise Çine,
Muğla üzerinden güney-doğuya ilerleyerek Akdeniz’e ulaştığını ve burada Likya
topraklarında yerli halk ile kaynaşarak bu uygarlığı yarattıkları ileri
sürülmektedir. Lelegler’in M.Ö. 8 yy. civarı, şimdiki Bafa Gölü’nün kıyısında
Beşparmak Dağları’nın üstünde ilk yerleşimlerini (Eski Latmos)
kurdukları bilinmektedir. Lelegler, burada zamanın savunma standartlarına göre
oldukça ileri düzeyde tahkim edilmiş ve çepeçevre surlar ve kulelerle çevrilmiş
bir kent yarattılar. Kentin mimari düzeni basit ve dağınık bir yapıdaydı. Helen
mimarisinin estetiği ve kentsel yaklaşımı bulunmamaktaydı.
M.Ö.
4.yy. Karyalılar için önemli bir dönüm noktasıdır. Persler, Anadolu istilası
sonrası Anadolu’yu eyaletlere böldüler ve kendileri Anadolu’dan çekilip
giderken, yönetimi Satrap adı verilen eyalet valilerine bıraktılar.
Bunlardan biri de Milas’ta hüküm süren Karya Satraplığı idi. Bu satraplığın
idaresi Milaslı Hekatomnos ailesine
aitti. Bu ailenin en bilinen üyesi, M.Ö. 4.yy.da yaşayan Mausolos’tur.
Çoban Endymion’un mezarı
Mausolos, Kıta Yunanistanı’ndan gelen teknolojik
ve kültürel yeniliklere açık bir yönetici idi. Bazı yazarlara göre; İlkçağda
bir Karya Rönesansı’nın yaratıcısı olarak adlandırılmaktadır. Yönetimin
merkezini, Milas’tan Bodrum’a (Halikarnassos)
taşıdı. Ayrıca, o zaman Ege Denizi’ne birleşik olan Bafa Gölü kıyısında (Latmos
Körfezi’nde) Helen şehircilik normlarına uygun olarak dağdaki Latmos’u deniz
kıyısında yeniden kurdu. (Latmos Herakleia’sı) Kentin ismini de bir
Yunan tanrısı olan Herakles’e
izafeten Herakleia olarak verdi. Eski
Latmos’da da kimsenin kalmaması ve kurulan yeni kente yerleşmesi için tüm kenti
yıktırdı ve sadece eski şehrin kahramanı çoban Endymion’un mezarını bıraktı. Aynı zamanda, bu kültü yeni şehre de
taşıyarak şimdiki Endymion Sunağı’nı yaptırdı. Halikarnassos’da
zamanının en önemli yontu sanatçılarını (Skopas, Bryaksis) ve
mimarlarını bir araya topladı. Onlara önemli yapıtlar yaptırdı. Kendi ölümünden
sonra eşi Artemisia tarafından
anısına yaptırılan ve dünyanın 7 harikasından biri olarak kabul edilen Mausolos’un Anıt Mezarı (Mimarları
Pytheos ve Satyros’dur) da bunlardan biri idi.
Latmos
Herakleia’sı; tam anlamıyla bir Hellenistik dönem kentidir. Kent, M.Ö. 4.yy.da
Karya Satrapı Mausolos zamanında
dağdan göl kıyısına (Büyük Menderes’in alüvyonlarıyla ağzını kapamadan önce,
eskiden deniz kıyısı olan Latmos Körfezi kıyısına) taşınmıştır. Kent, Beşparmak
Dağı’ndaki sarp kayalıklarda yer alan uzun şehir duvarları ve gözetleme
kuleleri ile zamanında oldukça iyi bir şekilde savunulmaya müsaitti. Kentte bu
dönemden kalma çok katlı bir agora, göle doğru biraz ilerde kayalıklar üzerinde
Athena Tapınağı, şehir meclisi, daha ilerde zeytin ağaçları içinde küçük bir tiyatro,
askeri savunma sisteminin dünyadaki en iyi korunmuş örneklerinden olan surlar
ve gözetleme kuleleri, kıyıya inerken eski şehrin kültü çoban Endymion anısına
yapılmış Endymion Sunağı bulunmaktadır. Romalılar, Menderes Irmağı’nın
alüvyonlarıyla körfezin ağzının kapandığı ve ekonomik öneminin azaldığı bir
dönemde şehre vergi toplamak gayesiyle bir su sarnıcı ve hamam dışında herhangi
bir yapı yaptırmamışlardır. Hristiyanlık döneminde şehir bir piskoposluk
merkezi olarak yaşamış olup, bu döneme ait Piskoposluk Binası’nın kalıntıları
kıyıda yer almaktadır. Hristiyan Bizans döneminde Manastırlar ve Piskoposluk
Dönemi, M.S.14.yy.a kadar sürmüştür. Bu tarihlerde doğudan batıya doğru
ilerleyen Menteşeoğulları, güneyden;
Fethiye ve Milas üzerinden gelerek bölgeyi ele geçirmiş, Miletos’a kadar
gelerek Balat’a yerleşmişler, giderek bir azmak haline gelen ve Menderes’in
çamurlarıyla kaplanan bu limandan İspanyol ve İtalyan limanlarıyla ticaret
yapmışlardır. (Balatya ya da Balat) Bu döneme ait bir yüzü Arapça,
diğer yüzü de Latince olarak Menteşe Beyliği tarafından bastırılmış gümüş
sikkeler bulunmaktadır.
Latmos Dağı’nda bir gün…
Çoban Endymion
Yunan Mitolojisi’nde yeri olan kişiliklerden birisi
de Çoban Endymion’dur. Endymion, Latmos Dağı’nda sürülerinin
peşinde dolaşan genç bir avcı ve çobandır. Mitolojideki söylenceye göre; Endymion'un büyük aşkı Ay Tanrıçası Selene, iki atın çektiği gümüş
tekerlekli bir araba ile gökyüzünü dolaşan güzel bir kadındır. Birçok sevgilisi
vardır. Zeus ile beraber olduğu ve Pandia adında bir kızı olduğu,
Arkadya'da Tanrı Pan ile seviştiği
bilinir. Mitolojiye göre Ay
Tanrıçası Selene, bir gece göl kıyısında uyuyan çoban Endymion’u
görmüş ve ona vurulmuş. Tanrılar Tanrısı Zeus, Selene’nin aşkını kıskanmış ve öfkeyle bir ceza vermiş genç çobana.
Çobanı hiç uyanmamaya, sonsuz bir gençlik uykusunda uyumaya mahkûm etmiş. O
günden sonra oracıkta uyumuş kalmış Endymion, hiç uyanmadan. O derin
uykusunda düşler görürken, Ay Tanrıçası Selene her gece gelip yanına
yatarmış. Selene, böylece Endymion’a tam elli çocuk doğurmuş. Rivayet edilir ki, o gün bu gündür ayın
dolunaya döndüğü gecelerde, gölün üzerinde oluşan ışık oyunları ve yakamozlar,
Ay Tanrıçası Selene ile Çoban Endymion’un buluşup seviştiğine
dair işaretlerdir.
Dağdaki Latmos’da Endymion Kutsal Alanı
O
günden beri Beşparmak dorukları ay ışığında gün gibi ağarır. Ulu çamları,
uyuyan ve ışıklı düşler gören insanlara benzer. Nereden geldiği belirsiz bir
esintiyle yaprakları kıpırdaşır usul usul. Ay ışığı göklere parmak uzatan
doruklardan aşağı su şırıltısı gibi şarıl şarıl akar. Endymion'un kavalı
yamaçlardan aşağı doğru yankılanır, çobanların yaktığı ateşler mavi mavi
tellenen ince dumanlar gibi kayadan kayaya onun özlemini söyler tüm coğrafyaya
ve tabiata.
Göl kıyısındaki Latmos
Herakleia’sında Athena Tapınağı
Dağların Kültü ve
Athena Tapınağı
“Göklere
yükselen, bulutların sık sık üzerine çöktüğü, fırtınalı havalarda art arda
şimşeklerin çaktığı dağın doruğunun erken dönem insanlarının imgeleminde Hava
ve Yağmur Tanrısı biçiminde bir doğa gücüyle ilişkilendirilmesi, bu nedenle
itibar görmesi, alışılmamış bir şey değildir. Benzeri dağ kültleri Anadolu’da
ve Yakın Doğu’da oldukça yaygındır… Yağmur ve Hava Tanrısının varlığına inanış,
yerleşik düzene geçmiş, yaşamını çiftçilikle sağlayan, çevredeki verimli
ovaları tarımsal olarak kullanmayı ve elde edeceği ürünün aynı zamanda yağmura
da bağlı olduğunu bilen bir topluluğun varlığını şart koşmaktadır.”(1)
Helenistik
dönem öncesi bu tanrının yerini daha sonraları farklı isimlerle karşımıza çıkan
Gök Tanrısı Zeus alır. Zeus; bu dağın iki yüzünde Zeus Akraios (dağların efendisi), Zeus Labrandeus (çift yüzlü balta taşıyıcısı) ve Zeus
Stratios (savaşçı özelliği) olarak
hüküm sürer. Bugün Beşparmaklar’ın (İlkçağda Latmos Dağı) arka yüzünde bulunan Bağarcık Kale, Latmos’un uydu yerleşimlerinden biri olarak Zeus
Akraios inancını içermesi bakımından önem taşır. Kral Pleistarkhos döneminde döşeme yollarla birbirine bağlanan
Latmos üstünde böyle bir inanışın varlığı, özellikle dağın kendi zirvesinde
bulunan izlerle de kanıtlanmıştır. Surla çevrili bir yerleşim olan Bağarcık Kale’nin ortasında yer alan
Zeus Akraios Kutsal Alanı’nda bulunan kalkan ve miğfer kabartmalı sütun
parçalarından, tanrının bu sert dağ dünyasında kahramanlık inanışıyla da
ilişkili olabileceğini düşündürmektedir.
Latmos’dan göl kıyısındaki Bizans dönemi kalesine bakış
Mausolos zamanında aşağıda, şimdiki göl kıyısında
yaptırılan tapınağın kültü Tanrıça Athena, burada hâkim tanrılardan farklı bir
simadır. Athena buraya ait bir tanrı değildir; Büyük ihtimalle Mausolos’un bu
kenti kurdurduğu döneme ilişkin Kıta Yunanistanı’ndan etkilenişe dair bir
işaret olsa gerektir. Tapınak dikdörtgen formatlı, yerli grano – gnays
kayalardan yontularak yapılmış, ön cephesi kente dönük ve sadece bu yüzünde
mermer kullanılmıştır. Basit bir planı vardır. İçi iki bölümden oluşan
tapınağın ismi yerde bulunan mermer parçalar üzerinde yer alan bir yazıttan
kolaylıkla tespit edilmiştir.
Daha
sonraki zamanlarda; Bizans dönemindeki manastırlar dünyasında, İ.S. 10 yy.da
Myus’dan başlayarak Azap Gölü boyunca uzanan ve Bozalan Yaylasına çıkan; daha
ileride Stylos Manastırı(2)
ve Aziz Paulos Manastırı’nın yanından geçerek Yuvatepe Geçidi(3) üzerinden dağın arka
yüzüne giden bir hac yolundan söz edilmektedir. Rivayet odur ki; dağın
doruğunda yağmur duasına çıkan hacılar, daha sonra Aziz Paulos mağarasında mola
vermekte ve Aziz Paulos, mucizevî bir şekilde hacıların yanlarındaki şarapları
tükenmez kılarak susuzluklarını gidermektedir.(4)
İ.S.
10.yy.a ait bu anlatı, kuşkusuz Ortaçağ’a dek varlığını sürdürmüş Yunan öncesi
bir Dağ ve Yağmur Kültünün tanıklığını ele vermektedir.
Latmos kaya mezarı; arkada Bafa Gölü
Son Söz
Toplumların
hayatında coğrafya her şeyi belirlemektedir. Elbette, başka topraklardan
buralara gelen halkların getirdiği kültür de insanları, toplumu etkiler. Ancak
binlerce yıllık inanç sistemlerinin tarihin anaforunda savruluşları sırasında,
o derin köklerden gelen öz evrilir de evrilir. Yeni inanç sistemlerinin içinde
bir şekilde yerini alır; taş olur, dağların beyaz benekli tepelerine tırmanır;
yeniden ve yeniden kendini üreterek toplumların bilinçaltındaki saklı
dünyalarında baş verir, filizlenir. Denizin, karanın içine hapsolduğu bu uzun
serüvenin sonunda Bafa Gölü’nün kıyısından Latmos Dağı’nın karşıdan
bakıldığında yekpare bir kütle hissini veren zirvesine doğru uzanan Latmos ve Latmos Herakleia’sı ve bu dağın arkasındaki uydu yerleşimlerin
hikâyesinde de aynı öz vücut bulur. Athena Tapınağı’nın dibindeki zeytin
ağacının altında şimdi unutulmuş ve isimsiz bir ören yeri bekçisinin anlattığı
eski bir Endymion efsanesidir su yüzüne vuran. O; bugün yine rüzgâr estikçe ve
çamların yaprakları kıpır kıpır kıpırdadıkça şöyle fısıldar kulaklara:
“Binlerce
yıl geçse de ben buradayım ve burada olacağım. Çünkü ben bu toprakların, bu
dağın ve taşın, bu denizin ve çakılın adıyım.”
Latmos Gezginleri
Dipnotlar:
(1)Latmos’da Bir Karia Kenti, Herakleia, Şehir ve Çevresi;
Annelisa PESCHLOW_BINDOKAT; Homer Kitabevi; 2005; Sayfa 46-47
(2)Stylos Manastırı / Aziz Paulos Manastırı: Beşparmak (Latmos) Dağı’nın arka yüzündeki Zeus Akraios
Kutsal Alanı’na giden yol üzerinde yer alan ve bugün yörüklerin Arap Avlusu
adını verdikleri manastır, Elaialı Aziz Paulos tarafından kurulmuştur. Bu
Paulos’u baş havarilerden olan Tarsuslu St. Paulos’dan ayırmak için Genç Paulos
adı verilmiştir. Bir dönem hacılardan sıkılıp Samos’a sığınan Aziz Paulos, daha
sonra yeniden Latmos’a dönerek manastırının başına geçmiş İ.S. 955 yılında
ölmüştür ve takipçileri tarafından bu manastıra gömülmüştür. Manastırın en
önemli mekanı Aziz Paulos’un çilehanesidir. Manastır ve çilehane 19.yy.da
Thedore Wiegand tarafından bulunmuştur. Günümüzde Arap Avlusu adıyla bilinen bu
yerdeki yapılar, dağ doruğunun altında, 740mt. Yükseklikte, doğuya doğru
yükselen, ulaşılması zor sarp kayalıklar üstüne kurulmuştur.
(3)Yuvatepe
Geçidi: Beşparmak Dağı’nın
zirvesinden Bağarcık Kale civarındaki Zeus Akraios Kutsal Alanı’na ulaşan antik
güzergâh üzerindeki dağ geçidi
(4) Latmos’da Bir Karia Kenti, Herakleia, Şehir ve Çevresi;
Annelisa PESCHLOW_BINDOKAT; Homer Kitabevi; 2005; Sayfa 47
Yazan
ve Fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Düzenleyen: MYC
Güzel bi yazı olmuş
YanıtlaSilİlginize teşekkürler...
SilTeşbihlerle süslediğiniz ankati harika olmuş. Elinize saglik, teşekkür ederim.
SilGeri bildiriminiz ve bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginiz nedeniyle biz de size teşekkür ederiz. İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF
Sil2018 yılında bende latmosta yürüdüm ama böyle güzel fotoğraflar çekemedim.Harika resimler ve anlatım bu resimleri kendi özel arşivime almak isterim tabii izin verirseniz
YanıtlaSilElbette alabilirsiniz. Eğer bir problemle karşılasırsanız bloğun altında yer alan e-mail adresine mail gönderebilirsiniz. İF
YanıtlaSilMerhaba
YanıtlaSilKeyifKurdu adında bilgi ve keyif platformumuz var. Gezi programları, Anadolu hikayeleri, kültürel bil paylaşımları yapıyoruz.
Konuyla ilgili yayınladığınız fotoğraflar çok güzel. İzin verirseniz kaynak belirtmek şartıyla kullanmak isteriz. Bilgilendirme yaparsanız seviniriz.
Teşekkürler
Tabii ki kullanabilirsiniz. Özel bir isteğiniz olursa bloğ sayfaları altında yer alan e-mail adresine mail atabilirsiniz. İlginizin devamı dileğiyle...İF
SilTabii ki kullanabilirsiniz. Özel bir isteğiniz olursa bloğ sayfaları altında yer alan e-mail adresine mail atabilirsiniz. İlginizin devamı dileğiyle...İF
SilTeşekkürler
SilTebrikler muazam islemissiniz.bende (ottoman latmos gayrimenkulun)sahibiyim.Golyaka köyü merkezindeyim yola sifirim
YanıtlaSilİlginize teşekkürler... Bir geçtiğimizde Gölyaka'ya uğrarız inşallah...İF
Sil