12-19 Eylül 2012
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
İzmir’den Atina’ya doğru;
Kyklad Adaları üzerinden seyreden rotamızı takiben yaklaşık 35 dakikalık bir
yolculuk sonrası Atina Havaalanına öğle üzeri indik. Alanda bizi bekleyen
minibüsümüze binerek Ege’yi İyon Denizi’ne bağlayan Korint kanalına doğru
hareket ettik.
Şoförün panelinden; bize ne kadar benziyor!
Son zamanlarda yaşadığı
derin ekonomik ve sosyal kriz nedeniyle haber ajanslarının verdiği haberlerin
ilk sıralarında kendine yer bulan Yunanistan’ın pür-i melalini yerinde görmek
bizim için ilginç bir deneyim olacaktı. Yarım kalmış otoyol inşaatları, bu
nedenle tek şeride mahkûm edilmiş trafik; kendimizi Türkiye’de hissettiren yol kenarlarına
atılmış yığınlar halinde plastik şişe, naylon torba ve diğer çöp atıkları,
Atina’da en işlek caddelerde kapanmış yüzlerce işyeri, dilenciler, Atina’da ve
Avrupa’ya geçiş noktası olarak kullanılan Patras’da rastladığımız esmer tenli
Asyalı yada Afrikalı mülteciler krizin vurduğu ülkedeki sıradan memleket
manzaralarındandı.
Korint kentinin akropolü; sanki Gördes’deki Şahinkayası
Yolculuğumuz boyunca;
İstanbul doğumlu, 1963 Kıbrıs olaylarıyla kabaran şiddet ortamında Atina’ya göç
etmek zorunda kalan Hristo Bey’den Yunanistan’daki krize ve emperyalizmin
kıskacındaki bir AB ülkesinde oynanan oyunlar ve bu oyuna daima aldanan Yunan
halkına dair hikayeleri dinledik. O bize Yunanistan’ı anlatırken, sıkça kendi
ülkemizde yaşadıklarımız ve aldanan halkımız aklımıza düştü. Yalan
rüzgârlarıyla pompalanan saadet ikliminin nasıl bir anda çöküşüne dair yakın
tarihimizdeki alt üst oluşlar ve fırtınalı geçmişimiz, aslında birbirine komşu bu
iki ülkede; dönem dönem ne kadar da benzer aldanışlara sürüklendiğimizin bir delili
gibiydi. Sonuçta, kimse kimseye bedavaya “refah”, “saadet” ve “adalet”
dağıtmıyor hayatta; her şeyin bir bedeli var: o bedeli ya başta insanlar
alınteri ve emek harcayarak baştan ödüyorlar; yada acımasız süreçler o bedeli
sonunda halka ödetiyor ne yazık ki.
Korint ve Kanalı
Antik çağlardan beri,
Peloponnes yada Osmanlı dönemindeki ismiyle Mora Yarımadası’nı ana karaya
bağlayan Korint kıstağından bir kanal açarak Ege Denizi’ni İyon
Denizi’ne bağlama düşü Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra
gerçeklik haline dönüşmüş. Korint tarzı sütun başlıklarıyla da anılan İlkçağın
en önemli ve en zengin şehir devletlerinden biri Korinthos, M.Ö. 5.yy.a
dek en parlak dönemlerini yaşamış, Atina’ya diz çöktürüp çağın en güçlü
yönetimi haline gelmiş. Aziz Pavlos’un “hak yoluna” çağıran mektuplarını
yazdığı kentlerden biri olarak da öne çıkan kent, Osmanlı döneminde Gördes ismi ile anılmış. Hala uzaktan
etkileyici görünümüyle dikkat çekici kalenin yer aldığı Korinthos’un Akropol’ü, bize de Gördes’in o yalçın kayalıklarıyla
meşhur Şahin Kayası’nı hatırlattı.
Akropol’e zaman kısıtı nedeniyle çıkma şansımız zaten yoktu; Korinthos’un
hatırasının saklı olduğu Apollon Tapınağı ile yetindik. Yunanistan’da ne yazık
ki, müzeler ve ören yerlerinin açık olduğu saatler biraz keyfi yönetiliyor.
Örneğin biz Apollon Tapınağı’nın önüne yerel saatle 4 gibi ulaşmamıza rağmen
tapınak kapalıydı. Ancak dışarıdan bakma ve fotoğraflama şansımız oldu.
Korint Kentinin Apollon Tapınağı’ndan günümüze kalanlar
İlkçağda kıstağın her
iki tarafında yer alan Korint ve Saronik körfezleri kıyısında birer
limana sahip olan Korinthos’un
tacirleri Sicilya’daki Siracusa
kentinin de kurucusu olmuşlar. Bugün de iki kent birbirini kardeş şehir olarak
tanımlıyor. Bunun yanında Arnavutluk’un Adriyatik kıyısındaki Dıraç (Durres) liman kenti, Korfu
adasında merkezdeki ana kent, Mısır kıyısındaki bazı koloniler de Korintli
tacirler tarafından ilk çağda kurulan diğer kentler olarak biliniyor.
Bir 19.yy. gravüründen; Korint’in Apollon Tapınağı
M.Ö. 146’da Romalılar
tarafından yıkılan kent, Jules Cesar
tarafından, suikast sonucu henüz öldürülmeden hemen önce; M.Ö. 44’de bir Roma
yerleşimi olarak yeniden kurulmuş. Zamanla kent, görkemli mimarisi ile
bölgedeki en önemli ticaret ve kültür merkezi haline gelmiş.
1858 yılında büyük bir
depremle yerle bir olan kent, Batıdaki Korint
ve Doğudaki Saronik körfezlerini
birbirine bağlayacak olan Korint Kanalı’nın 1893’de
açılmasıyla kaybolan önemini giderek yeniden kazanmış. Bugün kanal, Ege
Denizi’nden İyon Denizi’ne geçiş yapacak deniz taşıtları için önemli bir geçiş
noktasını teşkil ediyor. Kanal yaklaşık yeryüzünden 90 metre derinliğe, 20
metre genişliğe ve 6 km. uzunluğa sahip bulunuyor. Kanalın, su derinliği ise 8
metre imiş.
İlkçağda Korinthos’u
yöneten Tiranların ve Roma imparatorlarının hayallerini süsleyen bu kıstaktan
bir kanal açma fikri ne yazık ki, o günkü teknolojik yetersizlikler nedeniyle
yarım kalmış, sonuca ulaşamamış. Ancak, bizim tarihimiz açısından da ilginç
olan bu kıstağın Fatih Sultan Mehmet’ten daha önce Aydınoğlu Umur Bey
tarafından gemilerini karadan yürüterek gerçekleştirilmiş bir geçiliş öyküsü
var; tarihimizin unutulmuş o hikâyelerinden birisini hatırlamanın tam zamanıdır
şimdi.
Korint, Çeşme ve Akropol
Aydınoğlu
Umur Bey’in Korint Kıstağı’nı karadan geçişi hakkında
Aydınoğulları
Beyliği’nin kurucusu Aydınoğlu Mehmet Bey’in oğlu Umur Bey, Ege Denizi’nde
düzenlediği birçok seferde Yunan adalarını talan etmiş, Bu olaylar Dr.
Himmet Akın’ın Aydınoğulları Tarihi hakkında bir araştırma
isimli kitabında Düsturname-i Enveri’ye dayandırılarak şöyle anlatılıyor:
Gazi Umur Bey, 1338 ve 1339
yıllarında Ege adalarına ve Yunanistan’a yönelik seferlerini düzenler. Kardeşi Hızır Bey’in de yer aldığı bu seferler,
önce Atina Dükü’nün (Katalan Kumandanı) Latinlere karşı yardım ricasıyla
açılmış ve bir sıra gazalardan sonra dönülürken kopan fırtına kazasından
Midilli Valisi’nin yardımıyla kurtulmuşlardır.
“Düsturname’de bundan sonra Umur
Bey’in Yunanistan ve Eflak seferleri anlatılmaktadır ki, bir yandan Umur
Paşa’nın gemilerini KERME hisarı (Hexamilion) yanındaki karadan öbür
tarafa aşırıp düşmanlarla savaştığı, diğer taraftan 300 gemi ile İstanbul
önünden Karadeniz’e geçerek “Kili”ye çıktığı ve Eflak illerini talan ettiği naklolunmaktadır.”(1)
Korint Kanalı’nın bugünkü hali
246 nolu dipnotta; Aşıkpaşazade’de; “Mora’nın ağzında Kerme(Germe) Hisar vardır.” İfadesiyle, yine Kilisli Rifat’ın çevirisiyle Behişti’de Osmanlılar’ın Fatih Sultan
Mehmet dönemindeki Mora fethini anlatırken “Mora
adadır ki, derya canibinden ihata eylemiştir. Hemen üç mil kadar kuru yeri var
ana dahi bir Kerme çekmişlerdir ki, Kermenin beş hisarı var. Dört yanın saklar,
hemen iki üç yerden deymeye kabil yeri var; kangısına bu hisarların hücum
olunursa sairlerinden muavenet olur seb’a şeddattır. Teftihi ve teshiri haylıca
müşkildir” ifadesiyle Mora yarımadasında Korint kıstağındaki Doğu Roma
devrinden; M.S. 5.yy.dan kalma Altı Mil
Suru’ndan (Heksamilyon Surları)
söz edilmektedir. (2)
Aynı dip notta; yine
Himmet Akın; Düsturname-i Enveri’den aktararak,
Umur Bey’in bu kıstağı karadan geçişini şu şekilde anlatmaktadır:
Düsturmane S. 43-44
“Çünkü Kermeye (Germeye) eriştiler
Gaziler Kermeyi öte aştılar
Girdi bunlar Karadeniz o taraf
Kerme önünde bunlar bağladı saf
Hüküm Paşa kıldı ettiler yerak
Karadan gemi çeker olub yayak
Tahtaları döşeyüb sabunıla
Gemileri çekdi anlar onıla”(3)
Korint Kanalı’ndan bir başka görüntü
Himmet Akın, “Piri
Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinde Gazi Umur Bey’in karadan İnebahtı körfezine
gemilerini aşırdığı249, Tac-üt-Tevarih250
ile Sahaif-ül-Ahbar’da251 bu konuya temas olunduğu
ve Dursun Bey’in Tarih-i Ebül-Feth’inde252 Kefe seferini anlatırken Gazi Umur Bey’den bahsedildiği dikkate
alınırsa her iki seferin yapıldığına hükmolunabilir” demektedir. Konuyla ilgili
belirtilen kaynaklardan yapılan alıntılar, kitapta sırasıyla 249.250.251.252
nolu dipnotlarda ayrıntısıyla verilmektedir. (4)
249 nolu dipnotta;
“Seyiste (?) derler bir kal’a vardır, ol kal’anın İnebahtı tarafında
“keşişlik” derler bir adacuk var, merhum adacığı Gazi Umur Bey fetheylemişdür.
Hatta ol yerün eski kâfirlerinden işittikkim: merhum Gazi Umur Bey, Atene
körfezinden mezkur İnebahtı körfezine karadan altı mildür, bu altı mil yere
gemilerin aşurub zikrolan İnebahtı kurbünde bazı yerleri feth ettikten sonra
mezkur gemileri ol diyarda od’a urub aldığı esirleri karadan sürüb bu canibe
götürmiş vesselam.” (Kitab-ı Bahriye; Piri Reis; S.316) (5)
250 nolu dipnotta;
“Sad-ed-din C.2. S.59: “Mevsim-i şita nezdik olub donanmayı-Hümayunun
İstanbul’a azimeti muktezayı ihtiyat olduğu cihetden İnebahtı denizinde Kermeye
karib mahalde Gazi Umur Bey limanı demekle şöhret bulan limanda kışlamasına
ferman kaza cereyan nüfuz buldu” kayıtlarıyla XVI. yüzyılda bile bu yerin
aynı adla anıldığı anlaşılmaktadır.”(6)
Aydınoğlu Umur Bey(9)
251 nolu dipnotta;
Sahaif-ül Ahbar C.3. S.425: “Veziriazam Hersekzade Ahmet Paşa sefineden
çıkub rikabı hümayuna vusul buldu şita garib olmakla donanmayı Mora’da Kerme
Hisar kurbünde Umur Bey Limanı’nda kışlamak ferman ve orduyu hümayun …anda
kışlamak mukarrer oldu.” (7)
252 nolu dipnotta;
“Tarih-i Ebül Feth S.160:
Eğer görse anı Gazi Umur Bey
Deye olmaya bu donanmadan yeğ
Mavnalar kadırgalar bu üzre
Sanasın dağlar yürür su üzre” (8)
Korint Kanalı’nın açılan köprüleri
Bütün bu alıntılardan
sonra özetlersek; Umur Bey, 1338’de Korint kıstağından sabunlu tahtalar
üzerinden kaydırdığı gemilerini Korint yada İnebahtı Körfezi’ne indirmiş;
oraları bir güzel talan ettikten sonra, o topraklarda namını bırakarak yine
aynı yoldan kıstağı karadan geriye bir daha geçmiş ve Ege Denizi’ne ulaşmıştır.
Bu destansı olay, ne yazık ki, artık tarihin tozlu sayfalarında unutulup gitmiş
bulunmaktadır. Hatırlatanlara, hatırlamamızı sağlayanlara selam olsun.
Korint Kanalı’nın Ege Denizi’ne açılan ağzı
Dipnotlar:
(1) Aydınoğulları
Tarihi ile ilgili bir Araştırma; Dr. Himmet Akın, DTCF Yayını;
(2) a.g.e.
(3) a.g.e.
(4) a.g.e.
(5) a.g.e.
(6) a.g.e.
(7)
a.g.e.
(8) a.g.e.
(9) Umur Bey’in temsili resmi http://www.izmir.com.tr/Standard.aspx?id=50&mid=70
adresinden alınmıştır.
Yazan ve Fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder