18 Mart 2012
Darkale köyü, Soma’nın
tarihte ilk yerleşimlerinin civarda kurulduğunu gösteren kalıntılarıyla öne
çıkmış, zamanında 800 civarı hane sayısı ve üç camisi ile sırtını yasladığı
sarp Tuzlutepe’nin eteklerinde,
tarihin derinliklerinden günümüze uzanıp gelen yalnızlık ve hüznün sokaklarında
dolaştığı; içinde sakladığı tarihi, eski dokusu ve yitmiş insan hikâyeleri ile
eşsiz bir zenginlik taşıyan yorgun bir köydür. Köy, Soma ovasına hâkim Tuzlu,
Temni ve Asarlı Tepe’nin Dibekderesi ile Çokluca
çayı arasında kalan yamacı üzerine kurulmuştur. Osmanlı döneminde Minderviş,
Kırkoluk ve Ulu Kapı diye anılan kapılardan girilen Darkale,
o zamanlar bir kaza merkeziymiş. Zamanın, doğanın ve insanın bütün tahribatına
rağmen Osmanlı döneminin sivil mimari özelliklerini yansıtması açısından halen
son derece önemli bir yerleşimdir. Köye, Soma’nın eski çarşısından, yine tarihi
bir cami olan Emir Hacı Hıdır Bey Camisi’ni
takiben yukarı doğru tırmanarak yada Soma Jandarma Komutanlığı’nın önünden
tepeye doğru çıkan kaldırım taşlı yolu takip ederek ulaşmak mümkündür. Köy
Soma’dan yaklaşık 2 km. uzaklıkta bulunuyor.
2003
Temmuz’unda buraya ilk gelişimizde yol üzerinde o yıllarda özelleştirme
sürecinde verimsizlik iddiasıyla üretimine ara verilen Darkale Linyit
İşletmesi’nin hayalet haline gelen tesislerini görmüştük. Ancak bu kez 2012
yılında artık maden ocağının özelleşme sonrası harıl harıl çalıştığını, kömür
madeni ve hafriyat yüklü kamyonların vızır vızır malzeme taşıdıklarına tanık
olduk. Demek ki, ocak o kadar da verimsiz değilmiş; başka verimsizlik
faktörleri varmış diye düşündük madenin önünden geçerken. Darkale’ye doğru
devam ettik.
Darkale’ye
girişte solda, derenin hemen kıyısında eski bir hamam kalıntısı yer alıyor.
Ancak oldukça harap olmuş durumda bulunuyor. Bir ara eski muhtar zamanında
köydeki etnoğrafik malzeme ile müze haline getirilmeye çalışılmışsa da şimdi
yıkılmak üzere... 2003 yılından beri bugüne kadar da fazla bir şey değişmemiş
görünüyor diyebiliriz. Vadi boyunca yukarı doğru hafif bir rampadan ilerlerken
sağda bir alabalık üretme tesisi var. Son yıllarda buna ilave olarak oldukça
gösterişli bir alabalık restoranı daha açılmış. Her iki tesis de vadinin
sağdaki yamacına yaslanmış bir konumda bulunuyor. Darkale köyü ise hemen
solumuzda dik bir yamaç üzerine kurulmuş. Köyle ilk karşılaştığınızda vadinin
soldaki yamacına sanki asılı duran onlarca ahşap ve kerpiç evi gördüğümüzde bir
anlamda çarpılıyoruz; çünkü köy birden ve başımızı yukarı kaldırdığımızda
karşımıza çıkıyor. Ayrıca da uzaktan bakıldığında, taşrada sanki ortaçağdan günümüze
savrulup gelmiş özgün bir Anadolu yerleşiminin eşsiz ipuçlarını buluyoruz.
Köyün
aşağıda kalan meydanında ise Kırkoluk Camisi yer alıyor. Caminin
altından üç gözeden kaynayan su, caminin kütüklerden oluşan ve ana iskeletini
oluşturan hatılların altında kırk oluk diye tabir edilen, mermerden bir
panoya oturtulmuş çeşmelerden kanallara ve bir şadırvan benzeri havuza
dökülüyor.
Kırkoluk Camisi, Selçuklu mimari özelliklerine sahip
belki de beylikler döneminden kalma oldukça eski bir cami. Yapım tarihi olarak Hicri
1159 tarihi veriliyor. Cami Hicri 1239 yılında onarımdan geçmiş. Caminin içi
oldukça sade… Mihrap ve çevresindeki renkli işlemeler orijinal... Dış giriş
cephesinde yine muhtelif işlemeler ve Allah yazısı mevcut. 2003 yılında Kırkoluk
Camisi bazı özel günlerde, bayram ve törenlerde ibadete açılıyormuş. Normal
zamanda yamaçtaki köy içinde yer alan ve köy odasının hemen yanında yer alan
camide ibadet yapılıyormuş.
Restorasyon
sonrası Kırkoluk Camisinin görünüşü
Ancak;
2012 yılına geldiğimizde ne yazık ki caminin bütün sihrinin ehil olmayan eller
tarafından yapılan bir sözde restorasyon sonucunda kaybolup gittiğine tanık
oluyoruz. Caminin son cemaat yerinin balkon tırabzanları, inanılmaz şekilde
acayip ve zevksiz lambrilerle örtülmüş. Caminin duvarları badanalanmış ve
üstüne iyi bir şey yaptığını düşünerek adını ve cep telefonunu kaydeden bir
yerel ressam tarafından desenler çizilmiş. Ancak; sonuçta ortaya çıka çıka ne
yazık ki, bir hilkat garibesi çıkmış. Caminin üst katını taşıyan kolonlar,
taşla kaplanmış gibi desenlenerek, içi sarı renkle boyanmış. Caminin hemen
yanında yer alan tarihi çeşme de ressamın gazabından kurtulamamış. Aynı
desenleme garabetini çeşmede de gördük. Ayrıca restorasyon sonucunda çeşmenin kurnasının
üstünde yer alan iç tavanın alçısı da ne kadar sağlam yapıldığını
gösterircesine kabarıp kalkmış. Ha düştü ha düşecek durumda yani. Sözün kısası;
o güzelim cami bu haliyle başka bir kimliğe büründürülmüş diyebiliriz. Neyse
ki; restorasyon sırasında bir tek caminin hemen altında yer alan şadırvan ve
kırk olukların üzerinde yer aldığı mermer pano bu restorasyon tahribatından
kurtulmuş; ne diyelim buna da şükür…
Caminin
altında bulunan şadırvan ve çeşmelerin mermeri üzerinde mermer işçiliğinin en güzel
örnekleri yer alıyor. Çiçek ve yaprak desenleriyle bezenmiş mermerlerin
üzerinde dört minareli iki kubbeli bir cami kabartması dikkat çekiyor. Ayrıca
Kırkoluklar’ın hemen yanında yer alan bir eski çeşmenin kenarlarında yer alan
mermer sütun üzerinde iki adet güvercin resmi mevcut.
Kırkoluk
Camisi’nin şadırvanı ve arkada çeşmeler
Caminin
dağa doğru olan güney tarafında kadınlar için mutlaka görülmesi gereken bir çamaşırhane
var. Dar bir koridorla geçilen çamaşırhane bölümünde iki adet ocak,
çamaşırların yıkandığı kanal ve çeşme yer alıyor. 2003 yılındaki ziyaretimiz
esnasında kapısında erkeklerin girmesinin yasak olduğunu belirten bir levhaya
rağmen hafta sonu olması nedeniyle girip gezmiştik. Ancak; 2012 yılında bunu beceremedik;
çünkü o kapı kilitliydi. Acaba onun içinde bir tahribat var mıydı; bu yüzden
onu tespit edemedik.
Çamaşırhanenin ocakları; (2008 yılından)
Caminin
hemen yanında ulu bir çınar ağacı yer alıyor. Bu çınar ağacının gölgesinde çay
servisi yapan bir kır kahvesi de mevcut. Ayrıca baharda buraları mesirelik gibi
olurmuş. Karşıda yer alan bazı kır lokantaları şu anda kış olduğu için kapalı
olmakla beraber, köylüler buraların baharda ve yaz aylarında çok
hareketlendiğini ve hiç yer bulunamadığını anlattılar.
Darkale’de
Kırkoluk Camisi’nin karşısında eskiden 14 tane tabakhane varmış. Yörede
dericilik çok önemli bir ekonomik faaliyet alanıymış. Tabaklamada palamuttan
elde edilen tanen maddesi kullanılırmış. Bu amaçla kullanılan üç
değirmenin arta kalan taşları bugün çamaşırhanenin içinde yer alıyor.
Kırkoluklar
Köy
içinde dolaşırken; alt koldaki yoldan çıkıp üst koldaki yoldan aşağıya indik.
Evlerin altından geçen sokaklar, arnavut kaldırımlar, zamana direnmeye çalışan
kimi yıkılmış kimi yıkılmak üzere olan çoğu boş; az sayıda yaşlı nüfusun
yaşadığı evlerin arasından ilerleyerek tepeye çıktık. Köyde ilerlerken köy
odasının hemen yanıda bir küçük cami, bir de tepede minareli ve Darka
Camisi ismiyle anılan ve eski antik yapıtaşlarının da kullanıldığı bir başka
camiye rastladık. Eskiden köy nüfusu kalabalık iken 11 cami varmış. Şimdi
bunlardan aşağıdaki Kırkoluk Camisi’ni de sayarsak üç tanesi kalmış durumda.
Darkale
sokaklarında evler arasında bir dar geçit
Bize
2003 yılında köyü ve Kırkoluk Camisi’nin içini Balıkesir – Dursunbeyli Ramazan
Amca gezdirmişti. Ramazan Amca en son el sıkışıp ayrılırken, yabancı olduğumuzu
anlayıp arkamızdan önümüzden havlayan köpekleri sakinleştirip bizim inişimize
dek beklemişti. 2012 yılında ise köyün içinde de hayal kırıklığına uğradık. Arnavut
kaldırımı döşeli o güzelim daracık sokakları köylere İl Özel İdaresi’nin
döşettiği, şimdi pek moda olan fabrikasyon ürünü kilit taşlarla döşemişler.
Camide olduğu gibi zaman zaman evlerinin altından da geçen Darkale’nin daracık
sokaklarının bütün büyüsü bir anda yok olup gitmiş. Evlere bakan yok.
Konuştuğumuz köyün sakinlerinden bir amca köyde 2012 itibariyle 50 kadar evde
yaşam olduğunu, evlerin kendi kendine harap olup gittiğini, şu ana kadar ciddi
anlamda bir restorasyon girişiminin bulunmadığını söyledi. Bazı evleri
konaklama tesisi yapmak isteyenler varmış; bir petrol şirketi, kurumsal sosyal sorumluluk
kapsamında bir şeyler yapmayı düşünüyormuş. Ancak; henüz fiiliyata yansıyan bir
durum yokmuş.
Darkale’nin tepedeki sekilerinin birinden köyün alt mahallelerine bakarken; sağda arkada Darka Camisi
Köyün
bir diğer ismi de Tarhala olarak biliniyor. Köyün bir de folklorik yönü
var. O da buralarda çok meşhur olan Tarhala Baranası adıyla bilinen
oyunu imiş. Bu oyun atadan dededen kalma bir oyunmuş. 18 kişiyle kadın erkek birlikte
oynanıyormuş. Bu Barana içinde Dörtali Oyunu isminde dört saat oynaması,
altı saat çalıp söylemesi süren bir oyun varmış. Oyun bir def ve iki dümbelekle
oynanırmış. Tefçi şef olurmuş, 6-8 kişi şarkı söylermiş. Tefçinin temposuna
uygun olarak 15 kişi de tefçinin gözüne bakarak oyuna bir girermiş ki;
söyleyenlerle oynayanların kim olduğunu anlamak mümkün olmazmış.
Darkale’ye
dair bir dikkate değer nokta da köyün dar sokaklarında bir yangın tehlikesine
karşı oluşturulmuş yangın söndürme sistemi. Köyün daracık sokaklarında
dolaşırken sürekli bizi takip eden çelik yangın suyu boruları, vanalar ve köy
odası civarında gördüğümüz yangın hortumlarının saklandığı sundurma altındaki
dolaplar bu sistemin bileşenlerini oluşturuyor. Sokaklar o kadar dar ve burası
o kadar korunmaya muhtaç bir yer ki, ancak böyle bir sistemle yangına acil
müdahale söz konusu olabilir.
(*) Fotoğraflar; 2008 ve
2012 yılında İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
güzel ve bilgilendirici bir yazı. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilgüzel bilgilendim setgem-2013-2-22
YanıtlaSilAydınlatıcıydı.... Teşekkürler....
YanıtlaSilTeşekkürler
YanıtlaSilİlginize teşekürler...İF
SilBİLGİLENDİRİCİ BİR YAZI
YanıtlaSilbilgiler için teşekürler
YanıtlaSilgüzel bilgi. teşekkür ederim
YanıtlaSilgüzel bilgi
YanıtlaSilharika bir yazı teşekkürler
YanıtlaSilİlginizin devamlılığı dileğiyle...İF
SilGüzel paylaşım olmuş.
YanıtlaSilteşekkürler
YanıtlaSilİlginize ve geri bildiriminize teşekkürler...İF
SilDarkaleye gelmek isteyenlee mutlaka Soma Doğa Sporları Kulübü ile irtibata geçsinler
YanıtlaSil