İZMİR'DE YAZ BAŞLARKEN; YAYLADA BİR GÜN
24 Mayıs 2019
İbrahim
Fidanoğlu
Giriş
Ege’de
kavurucu sıcakların başlangıcındayız artık. Sezonun son yürüyüşü olarak kabul
edebiliriz belki de bugünkü etkinliğimizi. Sıcaklık öğleye doğru neredeyse 30
dereceye kadar yükseldi. Birkaç haftadır sıcağın etkisi hissedilir şekilde artmıştı.
Bu nedenle bu hafta yürüyüşümüzü 1000 metrelerde Kemalpaşa-Bayındır geçişlerinden birinde; Ovacık Yaylası’ndan Bayındır
Ilıcaları’nın üstünde yer alan Kızıloba’ya
doğru yaptık. İzmir-Kemalpaşa’dan Denizli-Buldan havalisine kadar uzanan;
orada batıdan doğuya doğru Aydın Dağları’yla
kesişen Bozdağlar’ı Kemalpaşa’dan
Küçük Menderes Ovası’na doğru aşan bir dizi dağ geçidi bulunmakta. Belki bugün
büyük kısmını yürüyerek kat ettiğimiz Ovacık-Kızıloba
geçişi, o kadar işlek olmamakla birlikte, yine de Cumhuriyet Döneminin batıdaki
ilk bayındırlık hamlelerinin bir örneği olarak; İzmir Valisi Kazım Dirik zamanında açılmış ve bu
hayırlı olayın hatırasını yansıtan Paşa
Çeşmesi ile de günümüze dek ulaşabilmeyi başarabilmiş olmanın ayrıcalığını
sunuyor ziyaretçisine.(1)
Kızıloba'da Sonbahar
(Fotoğraf: A.Aydemir; Kasım-2014)
Kemalpaşa-Bayındır arasında
dağı aşan geçiş yolları
Bu
dağ geçitleri nelerdir diye aklından geçiren meraklıları için sıralayabiliriz Kemalpaşa-Bayındır geçişlerini. Kuzeyden
güneye Bozdağlar’ı aşan bu dağ
geçitlerinin ilki, en batıda Karabel
Geçidi’dir. Binlerce yıl önce kireçtaşı oluşumlu bir ana kaya üzerine
kazınmış, halk arasında Hitit Baba
kabartması olarak bilinen; Arzawa
sonrası Hititlerin uydusu Mira Kuvaliya
Krallığı’nın sınırını belirleyen Karabel
Kabartması ile işaretleyebileceğimiz bu geçiş, Kemalpaşa ile Torbalı’yı
birbirine bağlar. Torbalı’dan ötesi,
zaten bereketli Küçük Menderes
topraklarıdır.
Karabel Geçidi'ndeki Hitit Baba Kabartması
( Fotoğraf: Kasım-2014)
Kızıloba; Bayındır Ilıca Vadisi
(Fotoğraf: A.Aydemir; Kasım-2014)
Batıdan
doğuya doğru ilerlerken Bozdağlar’ı
aşan ikinci yol, Armutlu kasabasından
ılımlı bir şekilde başlayarak giderek derinleşen ve yer yer ürkütücü bir
kanyona dönüşen bir vadide bir dizi Pomak köyünü geçerek Çınardibi (ya da Kavakalanı)
üzerinden ovadaki Kızılcaova köyüne
ulaşan geçiştir.
Armutlu Vadisi'nde...
(Şubat-2019)
Armutlu dereleri
(Şubat-2019)
Armutlu-Bayramlı-Çınardibi geçişi
(Kasım-2017)
Çınardibi köyü ile ilişkili bir diğer geçiş için, önce bu köyün doğu çıkışından başlayarak Osmanlar köyüne, daha sonra da yükseklerdeki Balcılar köyünün altından Uladı Vadisi’ne doğru alçalan; çok virajlı ve dik bir yolu aşarak Yakapınar köyüne inmek gerekir. Yakapınar; Bayındır’ın halen mevcudiyetini sürdüren, tertemiz ve güzel insanlarıyla öne çıkan Tahtacı köylerinden biridir. Bir diğeri ise, eski adı Kızıldağ olan Turan köyüdür. Yakapınar’a yaklaşırken; bu vadinin doğu yamaçlarından birinde, Belevi’deki Keçi Kalesi ile haberleşebilecek konumdaki bir tepenin üstünde, bir Bizans kalesinin kalıntıları yer alır. Ayrıca tam bu mevkide; Uladı Çayı’nın kıyısındaki bir alabalık tesisi de gezginler için cazip bir uğrak noktasını teşkil eder.(2)
Uladı Vadisi; Bizans kalesinin bulunduğu tepeden görünüşü
(Fotoğraf: MYC; Mart-2017)
Bizans kalesinden kalan bir duvar
(Fotoğraf: MYC; Mart-2017)
Yakapınar mesire yeri
(Ocak-2008)
Dördüncü geçiş rotamız, Ören’i geçtikten sonra Yiğitler çayının ovaya kavuştuğu noktada kurulu Yiğitler’den başlayarak, yine bir Pomak köyü olan Kurudere üzerinden Bayındır’ın yaylası Alankıyı’ya ulaşır.(3) Bayındırlılar için sıcak yaz günlerinin can simidi işlevi gören bu yaylada soluklanan yolcunun, bir dizi viraj sonrası; bu geçişi takiben ulaşacağı yer, Bayındır kasabasının merkezidir.
Alankıyı Yaylası
(Ocak-2012)
Alankıyı'da kış
(Ocak-2012)
19.yy.da
Rum nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı Parsa
ya da bugünkü ismiyle Bağyurdu’nu
geçtikten sonra Sarılar köyünün
içinden başlayarak dağa saran yol, doğudaki Sinancılar
köyünden derin bir kanyonla ayrılan bir topografya üzerinden Ovacık Yaylası’na tırmanır. Bu Kemalpaşa’dan Bayındır dünyasına yönelen dağ geçitlerinden beşincisidir. Ovacık’da yol, biri bugün yürüdüğümüz Kızıloba köyüne, diğeri ise Hisarlık köyüne doğru dallanır. Her iki
yolun ovada kesiştiği nokta, Dereköy-Ergenli
Ilıcaları’dır.
Ovacık'da kiraz bahçelerini çiçek basmış.
(Şubat-2010)
Hisarlık köyü
(Şubat-2010)
Doğuya
doğru Bozdağlar’ın aşılması meselesi,
Turgutlu-Sarıgöl ve Ödemiş ekseninde sürer gider. Başka dağ
geçitleri, patikalar hepsi bu saydıklarımıza ilavedir. Ama Bayındır-Kemalpaşa arasındaki en önemli geçiş yolları, yukarıda tek
tek saydıklarımızdan ibarettir.
Ovacık Yaylası’nda…
Çok
erken olmayan bir vakitte ayrıldık İzmir’den. Ovacık Yaylası’na ulaştığımızda ortalık ıpıssızdı. Arabamızı Paşa Çeşmesi’nin yakınlarına bıraktıktan
sonra, caminin karşısındaki kahvehanenin kapısında bakınan kahveci ile selamlaşarak
Kızıloba yönüne doğru yürümeye
başladık. Yolumuz üzerindeki yüzlerce yıllık anıt kestane ağaçlarının durumları
pek iyi görünmüyordu. Her ne kadar baharda yeniden uyanan tabiat ile birlikte
sanki bin defa burulmuş gibi duran o muhteşem ve yorgun gövdelerden yeşil ve
yepyeni bir hayat fışkırmaya başlamış olsa bile ağaçların kolu kanadı kırıktı.
Zamanın tahribatı, son yıllarda ağaçlara musallat olan hastalık ve asalak
zararlılar nedeniyle, neredeyse bin yaşına yakın bu anıt ağaçların önemli bir
bölümünde kuruma vardı. Ama ilgilenen var mıydı; umudumuz azdı.
Ovacık Yaylası'nda anıt kestane ağaçları
Ovacık'ta yaban gülleri (kuşburnu ya da rosa canina)
Biraz
ilerideki piknik alanına ulaştığımızda, buranın da terk edilmiş olduğunu
gördük. Oysa yakın zamana dek burası, özellikle bahar aylarında kamp ya da
piknik yapmak için kullanılan aktif bir alandı. Bu alanda da çok yaşlı kestane
ağaçları vardı. Kısa bir süre bu alanda dolaştık. Zamanında insanların
kullanımına sunulmuş sosyal amaçlı bir dizi yapı, terk ediliş sürecinde ölmeye bırakılmıştı.
Ahşap yapıların pencere kanatları kopmuş, camları kırılmış, merdiven ve veranda
korkulukları tahrip olmuştu. Her yerde sürekli bir talan ve yok oluş vardı.
Manzara fazlasıyla rahatsız ediciydi. Kısa süre sonra piknik alanından
ayrıldık.
Ovacık piknik alanında yer alan kestane ağaçları
Deve dikenleri
Ovacık-Kızıloba yolunun başlarında...
Kızıloba’ya
doğru giden asfalt yolu takip ederek, tatlı bir eğimle yükselmeye başladık. İlk
hedefimiz Kızıloba yolundaki Eski Karakol Mevkii idi. Aslında bir üç
yol ağzı konumundaki bu yer, şimdilerde Haziran’ın ortalarına doğru kiraz
pazarı ile hareketlenirmiş. Buralar o günlerde bir mahşer yerine döner,
çevredeki köylerden ve mahallelerden gelen üreticiler, burada bekleşen
tüccarlara ürünleri satmak için yarışırlarmış.
Ovacık-Kızıloba-Erenköy yol ayrımı; Eski Karakol Mevkii
Yol üstünde istif edilmiş ağaç kütüklerine rastladık.
Bu
yaylanın kirazı pek meşhurdur. Ama geç erer. Haziran 15 gibi gerek Ovacık köyünde Paşa Çeşmesi önünde ve gerekse Kızıloba
yolundaki Karakol Mevkii’nde
üreticilerin malını satma telaşı sarar ortalığı. Kamyonetlerin, sepetli
motosikletlerin biri gider, biri gelir. Hareket hiç bitmez. Aşağıdaki Hisarlık köyünün yaylalarında da kiraz
zamanı ortalık hareketlenir. Ama lezzet olarak buraların kirazı benzersizdir.
Ovacık Yaylası'nda acı baklalar, henüz çiçekte...
Papatyagillerden...
Kızıloba yolunda…
Ovacık’tan
Kızıloba’ya dek yaklaşık 12 km kadar
yürüdük. Yol boyunca Eski Karakol Mevkii’nden
itibaren, doğu yönündeki vadiye doğru inen ve kuzeye doğru yönelen bir dizi
yerleşim levhasının bulunduğu sapağı geçtik. Bunlardan ilki Karakol Mevkii’ndeki Erenköy’e dönen toprak yoldu. Geçmiş
yıllarda bu güzergâhta bir kez yürümüştük. Hatırladığımız kadarıyla Erenköy ismiyle anılan bu yerleşimde Yeryüzü Ekolojik Yaşam Köyü isimli bir
çevreci girişim ile 5-10 evden oluşan bir mahalle yer almaktaydı. Erenköy’den sonra yol boyunca
rastladığımız diğer mahalleler ise, sırasıyla Bötlengeç (ya da Börtlengeç), Sarı Kavak ve Kızıldamlar idi.
Efek kolonileri
Kızılçamlar altında...
Kızılçamlar, eğreltiotları ve ışık
Girit Ladenleri
Defne yapraklı Girit Ladeni
Önce
uçuk pembe yaban gülleri içinden geçtik, daha sonra az görülen beyaz renkli
çiçekleriyle defne yapraklı Girit ladenleri, bütün arıları, kelebekleri bir
mıknatıs gibi kendine çeken göz alıcı mor renkli çiçekleriyle deve dikenleri,
sarı renkli kantaronlar, mor renkli efek kolonileri, papatyagillerden farklı
bir tür olarak düşündüğümüz sarı renkli çiçekler ve sığır kuyrukları ile devam
etti resmi geçidimiz. Kızılçamların altındaki toprağı birer şemsiye gibi örten
eğrelti otlarının görünümü ise bir başkaydı doğrusu. Sık kızılçamların göğe
doğru uzanan narin gövdeleri arasından süzülen ışığın eğreltiotlarının tel tel
yaprakları üzerindeki aksi görülmeye değerdi.
Kızılçamlar altında eğrelti otlarının güzelliği
Kızıloba’ya
doğru bayır aşağı yürüdüğümüz yolun kızılçamlarla kaplı sol yakası derin bir
vadi tabanına doğru alçalıyordu. Bir süre sonra kızılçamların yerini
yamaçlardaki kirazlıklar aldı. Salihli cinsi kirazlıklar dolgun ve gösterişli
meyveleriyle yolcunun aklını çelecek nitelikteydi. Kayrak taşlardan yapılmış
bahçe duvarları, sulama amaçlı orta büyüklükte havuzlar, bayır aşağı
kirazlıklar ve üzüm bağları dikkatimizi çeken güzelliklerdi.
Kiraz ve asma bahçeleri başladı.
Vadiye doğru alçalan bir topografyada bahçeler
Aynı bahçeden bir başka görünüm ; oldukça bakımlı...
Yaban gülleri; yeniden...
Kasım
2014’de Bayındır Ilıca Vadisi’nin
arka dünyasında; Kızıloba köyünün
yukarılarında yer alan anıt ağaç Aslan
Kavağı’nı görmek için gelmiştik buralara.(4) Benzersiz
cesametteki çınar ağacı ve çevresinde Sonbaharın renkleri içinde güzel bir gün
geçirmiş, günün kapanışını ise, vadinin doğu yakasında yer alan ve eski adını kurucu
atası bir kadından; Sarı Merye’den (ya
da Meryem) alan Sarıyurt’ta yapmıştık. Vadinin her iki yakasında da kuzeye doğru
ilerleyen yürüyüş yollarını o yürüyüşümüz sırasında tespit etmiş ve daha
sonraki yıllarda yürümeyi hedeflemiştik. Eski bir Peçenek köyü olan Sarıyurt’ta köylülerle yaptığımız o
günkü sohbet sırasında, kuzeye ve Turgutlu
yönüne ilerleyen orman yollarının birisinin üzerinde, Çakıcı Köprüsü ismi ile anılan bir geçişten söz edilmişti. Bu da
oldukça ilgimizi çekmişti doğrusu. Acaba Çakırcalı
Efe’nin geçiş güzergâhlarından biri miydi? Kim bilir?
Kızlar elması çiçekte...
Kızıloba sırtlarında rastladık; mevsimin son orkidelerinden biri (limodorum)
Katır tırnakları buralarda hala canlıydı.
Sarıkavak Mevkii civarında rastladığımız Aslan Kavağı
(Fotoğraf: A.Aydemir; Kasım-2014)
Gezginin, Aslan Kavağı'nın gövdesi ile kurduğu orantı
(Fotoğraf: A.Aydemir; Kasım-2014)
Ovacık Yaylası’ndan
daha aşağılara indikçe hava ısınmaya başladı. Bir süre sonra, büyük bir havuz
ve çeşmenin de bulunduğu; asırlık çınar ağaçları altındaki koyu gölgelik bir
alan imdadımıza yetişti. Burası Kahveönü
Çeşmesi olarak anılan mevkii idi. Neredeyse yolu yarılamıştık. Üç saattir
sürekli yürümekteydik. Yemek molası için bundan daha güzel bir yer bulamazdık.
Derhal havuzun başına konumlanarak yemek molasının gereğini yerine getirdik. Sarı Kavak Mevkii’nde bir evin
bahçesinde peşimize takılan; sonradan isminin Duman olduğunu öğrendiğimiz bir köpek de her zaman olduğu gibi
yiyeceklerimizin doğal ortağı oldu.
Sarıkavak Mevkii, yol ayrımı
Duman ile ilk karşılaşmamız; Sarıkavak Mevkii
Gezginler, Kahveönü Çeşmesi Mevkii'nde...
Duman'ın keyfi yerinde...
Çınarların koyu gölgesi bize hayat verdi.
Kahveönü Çeşmesi
molasından sonra, Kızıldamlar yol
sapağını da arkamızda bıraktık. Kızıloba’ya
yaklaşırken vadinin karşı yakasındaki Sarıyurt
köyünün evleri iyice belirginleşmişti. Vadinin tabanında bir maden işletmesine
ait tesisler vardı. Bu maden ocağını Aslan
Kavağı’nı ararken de görmüştük; hemen hatırladık. Söz konusu tesisler, 2013
yılından beri bölgede faaliyet gösteren bir kurşun ve çinko madenine aitti.
Melengiçlere Antep fıstığı aşılanmıştı.
Bayındır Ilıcaları'ndan başlayarak Turgutlu yakınlarına dek uzanan Ilıca Vadisi
Kızıloba köyünden önceki son sapak; Kızıldamlar...
Yolun
üstündeki sırtlarda son katırtırnakları, yüksekliğin de verdiği avantajla hala
canlıydılar. Bazı bahçelerde melengiç
ağaçlarına Antep fıstığı aşılanmıştı. Kırmızı kabuklarıyla dikkat çeken
meyveleri oldukça büyümüştü. Bu arada yol boyunca genellikle doğada az
rastladığımız pembe renkli kantaronlar dikkatimizi çekti. Bu günün
sürprizlerinden biriydi bizim için. Hem fotoğrafladık, hem de topladık. Zaten Ovacık’tan beri sarı kantaronları yol
boyunca toplaya toplaya buralara kadar gelmiştik. Bu yılki kantaron ihtiyacı, Kızıloba sırtlarından temin edilmişti
bile. Bundan sonra yapılacak olan, onları tozundan arındırıp güzelce yıkamak,
kurutmak ve çiçeklerin yüzeyini örtecek şekilde bir kavanozun içine kaliteli
zeytinyağını doldurmaktı. Daha sonra da zeytinyağı ile
kantaronların hemhal olması için, güneş ışığına nazır bir yerde iki üç ay kadar
kavanozların bekletilmesi gerekmekteydi.
Pembe kantaronlar
Kızıloba sırtlarından vadiye bakış
Olucak Çeşmesi ve ardındaki çınarlarla kaplı sırt
Yemeğimizin
ortağı köpek Duman, Sarıkavak’tan beri peşimizden
ayrılmamıştı. Kızıloba yönünden gelen
bir kamyonet, bizim yanımızdan geçerken aniden durdu. Arabayı kullanan kişi,
köpeği azarlayarak eve dönmesini söyledi. Adam köpeğe ismiyle; Duman diye seslendi. İşte o zaman
köpeğin adını öğrenmiş olduk. Köpek yediği azardan sonra, süklüm püklüm
arabanın peşine düştü ve biraz sonra hem araba, hem köpek; gözden kayboldular.
Olucak Çeşmesi Mevkii
Kızıloba'nın ilk evleri
Kızıloba’ya
yaklaşmıştık. Kızıloba köylülerinin Olucak Çeşmesi adını verdikleri; oldukça
sulak bir sırtın hemen altındaki çeşmede son molamızı verdik. Çeşmeden bilek
kalınlığında buz gibi su akmaktaydı. Doya doya içtik. Şişelerimizdeki suları
yeniledik. Dev gibi çınar ağaçlarıyla kaplı sırtın dibindeki çeşmenin bulunduğu
koyu gölgelik alan, yaz sıcaklarının kavurduğu günlerde benzersiz bir konfor
alanı sunuyordu yolcusuna şüphesiz. Bir süre soluklandık çeşme başında.
Kızıloba'ya girerken...
Kızıloba'nın Ovacık çıkışındaki asri usül evleri
Kızıloba’da…
Az
ilerde bir yamaca yaslanmış Kızıloba
köyünün evleri göründü. Kayrak taşlarla örülmüş bir bahçe duvarının yanından
geçerek köye girdik. Köyün kalbi sayılabilecek camisine doğru sokaklar daraldı.
Kızıloba’ya göre daha batıdaki bir vadinin
yamacında yer alan Hisarlık gibi; bir
sırta yayılmış evlerin arasındaki sokaklar da arazinin topografyasına uygun
olarak sürekli yokuş ve inişlerden ibaretti. Kahvehanelerin bulunduğu meydandan
yukarı doğru yürüdük. Kayrak taşlarla örülmüş köyün eski evleri arasından çıkan
bir grup kız çocuğu, yukarıya doğru kıvrılan bir sokağa girerek, kısa sürede
gözden kayboldular. Bir evin yüksek avlu duvarına yaslanmış eski bir Willys
cipi, ileride yaşlı bir çıtlık ağacı, kilit taşı döşeli sokaklar, köyün meydanı
diyebileceğimiz kahvehanelerin bulunduğu alana bakan yorgun bir konak eskisi,
üzerindeki koca asma kilidiyle avlusuna açılan ahşap koca kapı, köyün neredeyse
merkezinde yer alan bir zeytinyağı fabrikası Kızıloba’nın daracık sokaklarında yürürken ilk dikkatimizi
çekenlerdi.
Kızıloba'nın kalbine doğru...
Köyün ana sokaklarından birindeyiz.
Köyün karakteristik evlerinden biri
Meydandan
merdivenlerle çıkılan bir aralıkta yer alan yeşil boyalı bir kahvehane,
önündeki sarmaşıklarının sağladığı koyu gölgelik nedeniyle hoşumuza gitti.
Kahvehanenin önünden çıkan merdivenler, evlerin arasında devam eden bir sokakla
birleşiyordu. Kahvehanede oturan köylülerle selamlaşarak, merdivenlerin
yanındaki sandalyelere iliştik. Köylüler, dehşetli merak içindeydiler. Kimdik,
nereden gelmiştik? Ne amaçla buradaydık? Bize dair kafalarında şekillenen
hikâyeler, söz oldu döküldü ağızlardan. Fantastik hikâyeler anlatıldı dağlarda
dolaşan belli belirsiz adamlar hakkında. Biz ise önümüzde duran 12 km.lik dönüş
yolu için kendimizi yeniden üretmenin telaşındaydık.
Kızıloba'nın dar sokakları
Çıtlık ağacı
Ardı
ardına devirdiğimiz çaylar eşliğinde yapılan kısa sohbet, köylülerin merakını
gidermiş gibiydi. Köyün isminin nereden geldiğini sorduk onlara; yaşlılar da
dâhil olmak üzere bilen çıkmadı. Bu köksüzlüğe ve başlangıca dair bilinen ve
anlatılan her şeyin bugün unutulmuş olmasına bir kez daha hayret ettik.
Bayındır’ın Kızılcaağaç, Kızılcaova, Kızıldağ, Kızılkeçili gibi başka köylerinin
de varlığını dikkate alırsak, Kızıloba
köyünün isminin de aynı kaynaktan beslendiğini düşündük. İşin içinde bir
“kızıllık” vardı kısacası.
Köyün meydanı; kahvehaneye doğru...
Kızıloba'nın merkezinde bir zeytinyağı fabrikası
Köy meydanına bakan yorgun bir konak eskisi
Tireli
araştırmacı yazar A. Munis Armağan’ın
Tarihin Gizemli Kenti Bayındır isimli
çalışmasında ise, köy ve çevresi ile ilgili şu bilgiler yer alıyor:
“Malanda Yaylası’nın (bugünkü Alankıyı düzlemi-İF) eteklerinde Manastır ile birlikte bir Rum yerleşimi
olan Kızılkilise, 1530 yılı Defter-i
Hakani kaydında Kızıl adıyla
görünmektedir. Daha sonra Kızıloba
adını alan yerleşim, konumunun önemini yansıtan Gâvur Damları ile Latin kolonistlere ev sahipliği yaparak ticari
yol ağının üzerinde yer aldığını göstermektedir. Araplı grubundan Işık Dede,
Nur Dede ve Fatma Pınarı’nın yanı sıra, Olucak
Yaylası, Sülmen Çeşmesi, Yanık Dağı, Kocabaş, Kılboz, Murtak, Ercek,
Yelcikayası, Yürümler, Sekilik, Ömer Dere, Ulucak, Kırkpınar Yaylası, Arslan
Kavak, Börtlengeç, Gelin Mezarlığı gibi üzerinde durulması gereken
semtleriyle zenginleşmektedir.”(5)
Kızıloba'da kahvehaneler muhiti
Yeşil "Gave"
Gezginlerin Kızıloba molası
Kahvehane geçidi ile sokağın birleştiği yerdeyiz.
“Yeşil Gave”de koyu gölge altındaki köylülerle yaptığımız sohbet uzadıkça uzadı. Susuzluğumuzu gidermiş, önümüzde bizi bekleyen 12 km.lik Ovacık Yaylası’na dönüş yolu için yeterince enerji biriktirmiştik yeniden. Köylülerle vedalaşarak kahvehaneden ayrıldık. Geldiğimiz yoldan yukarıya doğru yürüyerek saat 16.30 gibi Kızıloba köyünden çıktık.
Kızıloba'ya veda...
Kızıloba'dan Sarıyurt sırtlarına bakış
Kızıloba sırtlarında hatmiler
Ovacık Yaylası’na
dek sürekli tırmandık. Sıcaklık hala yüksekti. Bu nedenle yolda birkaç kez
çeşme başlarında mola verdik. İlk molamız yine çınarlarla kaplı Olucak Çeşmesi oldu. Yaklaşık yarım saat
kadar burada dinlendikten sonra, kiraz bahçeleri arasından Kahveönü Çeşmesi’ne doğru yürüdük. Pembe dağ karanfilleri, eflatun-pembe
arası renkleriyle hatmiler, sığır kuyrukları ve sarı ve pembe kantaronlar dönüş
yolunda rastladığımız nebattan bazılarıydılar.
Sığır kuyrukları
Pembe kantaronlar; yeniden...
Kayrak taşlarından örülmüş bahçe duvarları
Dağ karanfili
Sarı Kavak Mevkii’ne
geldiğimizde; Duman köpek, bizi hemen
tanıdı ve yine peşimize takıldı. Ovacık Yaylası’na
dek peşimizden bir daha hiç ayrılmayan köpeğin bu haline üzülsek mi, sevinsek
mi bilemedik. Ne kadar geriye dönmesi için kovalamaya çalışsak da, hayvan bir
türlü peşimizden ayrılmadı. Öğleyin yemeğimize ortak etmemiz, bu sonucu
doğurmuştu anlaşılan.
Ovacık yolunda mavi göğün altında güzelim zeytinlikler...
Ilıca Vadisi
Vadinin başka bir görünümü
Dönüş yolunda; yeniden Kahveönü Çeşmesi Mevkii'nde...
Vadi tabanında kurşun ve çinko madenine ait tesisler
Ilıca Vadisi'nin güney yönündeki görünüşü; Sarıyurt sırtları
Saat
20 gibi Ovacık Yaylası’na ulaştık.
Orman içinden ilerlerken, gün ışığının feri kaçmıştı artık. Duman peşimizde, Ovacık’ın Paşa Çeşmesi’ne
kadar geldik. Gün boyunca yaklaşık 24 km kadar yürümüş, çeşme başlarında, koyu
çınar gölgeliklerinde vakit geçirmiş, göz alıcı kiraz bahçelerinde göz hakkı
tadımlar yapmıştık. Yürüyüş boyunca baharın nebata yansıyan coşkunluğunun
tanığı olmak, bir yıllık kantaron ikmali yapmış olmanın keyfini yaşamak da
cabasıydı doğrusu. Yorgunduk, ama doğanın bir parçası olmanın mutluluğunu gün
boyu yaşamak, her şeye değerdi.
Akşama doğru Ovacık yolunda bir çeşme
Vadinin sırtlarına akşamın gölgeleri vurmuş.
Duman, Karakol Mevkii'nde...
Duman ve Dağa Kaçtım gezginleri, Ovacık'a girerken...
Duman’ı
soracak olursanız; artık o, Ovacık’ın bir sakini olarak yaylada kaldı. Bunu
nasıl anladınız derseniz; birkaç hafta sonra Ovacık Yaylası’na yeniden gittiğimizde; Duman, Paşa Çeşmesi’nin
yanındaki oğlak kasabından günlük iaşesini almakla meşguldü. Duman dedim; döndü baktı, daha sonra başını
çevirdi ve ağzında kasaptan aldığı yiyecekleriyle bahçelerin arasında kayboldu
gitti.
Dipnotlar:
(1) Kemalpaşa Ovacık Yaylası hakkında bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2012/11/kemalpasa-ovacik-yaylasi-dededag.html
(2) Kemalpaşa-Armutlu Vadisi hakkında bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2017/04/armutludan-bayindira-dogru.html
(3) Bayındır Alankıyı Yaylası hakkında bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2012/01/bayindir-alankiyi-yaylasi-yuruyusu.html
(4) Kızıloba Aslan Kavağı-Sarıyurt ve
Bayındır Ilıca Vadisi hakkında bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2014/11/bayindir-ilica-vadisi.html
(5) A. Munis Armağan, Tarihin Gizemli Kenti Bayındır; Bayındır Belediyesi Kültür
Yayınları, Şubat-2013; 2. Baskı; sayfa:32
(6) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında İ. Fidanoğlu tarafından
çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
muhteşem
YanıtlaSilİlginize teşekkürler. Geri bildirimlerinizin devamlılığı dileğiyle...İF
SilMerhabalar çok verimli bir yazı olmuş okulda proje olarak ödemiş ile ilgili çalışıyoruz fotoğraflarınızın bir kaçını analizde kullanmak üzere alacağım ve tabiki kaynağı belirteceğim .
YanıtlaSilAlabilirsin. Kolaylıklar dileğiyle...İF
YanıtlaSilKızıloba köyü Ninemin (babaannemin) doğup büyüdüğü köydür,çocukluğumda Ninemin kardeşi Mustafa dayı, her sonbaharda merkebine vurduğu heybesiyle taa Kızıloba yaylasından yüklediği kestane ve kış üzümlerini Çıplak köyüne bizlere hediye olarak getirirdi. yıl 1950 ortaları olmalı. Kızıloba-Çıplak köylerinin arası yaklaşık 35 km, gidiş dönüş 70 km, 60-70 yıldaki değişime bakın, bu kadar yolu eşek sırtında katedebilen kimse kalmamıştır şimdilerde , eşeğin binek hayvanı olduğu bile unutuldu. Bir başka değişim çok yerde fotoğrafını çektiğiniz kiraz ağaçları son 15-20 yılın ürünü ,çocukluğumda Bayındır'ın dağ köylerine hemen hemen hiç kiraz ağacı yoktu. Kirazın dağ köylerinde ki yoksulluğun azalmasında katkısı büyük oldu. Bu yıl mevsiminde DAĞA KAÇTIM ekibiyle Çınardibi köyünde kiraz bahcelerinde buluşmak dileğiyle,,, Coşkun Dilme.
YanıtlaSilNe güzel bir geri bildirim. Yaşanmışlıklardan süzülüp gelmiş gibi. Eline dile sağlık Coşkun ağabey. Kiraz bahçelerinde mevsiminde buluşma dileğine yürekten katılıyorum. İnşallah diyelim. Geri bildirimin için teşekkürler. İF.
Silİşin içinde bir "kızıllık" vardı ama kızıllar bunun farkında değillerdi.
YanıtlaSilBu biraz alakasız olacak ama, 1960 ve öncesi DİE nüfus kayıtlarında Bayındır ilçesine bağlı Ömerderesi köyü yer alıyor ama haritada veya hiç bir yerde bulamadım. Terk edilmişse eğer tam yerini bulmak istiyorum. Acaba siz o bölgeye gitmiş biri olarak bu köyün yerini biliyor musunuz?
YanıtlaSilCem Bey, Ömerderesi köyü diye adlandırdığınız yeri niçin aradığınızı bilemiyorum ama samimiyetinize güvenerek şu geri bildirimi iletmek isterim. Küçük Menderes havzasında yerel tarih üzerine yürüttüğü değerli çalışmalarla ardında iz bırakan değerli yerel tarihçi ve araştırmacı yazar rahmetli A. Munis Armağan'ın Bayındır Belediyesi kültür yayınları arasında çıkan "Tarihin gizemli kenti; Bayındır" isimli kitabında şöyle bir bilgi var;
Sil"Tarihi Kral Yolu üzerinde yer alan Dereköy ise, Ergenli-Hisarlık arasında yerleşim oluşturan tarihsel bir köydür. Karakaya, Aktaş, Alvariçi, Akkaya, Kirazlık ve Ömer Deresi gibi önemli semt adları taşımaktadır."
Dolayısıyla sözünü ettiğiniz Ömer Deresi büyük olasılıkla bugünkü kaplıcaların bulunduğu Dereköy'ün tarihsel sınırları içinde yer alan bir mevkii ya da mezra adı olmalıdır. Bağımsız bir köy gibi durmuyor. Bence siz Ömer Deresi'ni Dereköy'ün yaşlılarına bir sorun derim. Kolaylıklar dileğiyle... İF
Ömer deresi köyü ,Bayındır Dere köyünün 800 metre kadar kuzeyinde yer almaktaydı. Kıranbaşı deresinin hemen kuzey yamaçlarında yer alıyordu 1936 yılında 170 nüfus kayıtlı idi ve kükürtlü şifalı suyu ile meşhurdu.
YanıtlaSil