25 Nisan 2018
İbrahim Fidanoğlu
Kınık, İzmir’in
merkezine en uzak ilçelerinden biri… Tarih boyunca Bergama’nın gölgesinde kalmış aslında. Şimdilerde de durum pek
farklı değil. Ancak, içinde dolaşıp kendini gizlemiş köşelerindeki tarihe uzanabilirse
insan, Kınık’ı belki daha iyi
anlayabilir.
Kınık'ta 19.yy.dan kalma eski bir Türk evi
Kınık'ta beyaz badanalı evleriyle dikkat çeken göçmen mahalleleri
(Mayıs-2010)
Kınık sokaklarında...
(Mayıs-2010)
Madra Dağı ve Yunt
Dağı’nın uzantıları arasından akan Bakırçay’ın
suladığı ve kendi adıyla anılan ovanın güneyinde konumlanmış olan Kınık, İzmir’in taşrasında kasaba
kimliğini halen sürdürmekte olan küçük bir yerleşim olarak dikkat çeker.
Kasabanın isminin ise, Anadolu’nun Türkleştirildiği döneme ait olduğu
söylenebilir. Kınık, Oğuz Türklerinin
boylarından biri olan Kınık boyundan
ismini almış olmalıdır. İlkçağ’da Bugünkü Poyracık
yakınlarında Gambreion ismiyle anılan
ve Mysia bölgesinde yer aldığı
belirtilen bir kentten söz ediliyor. Strabon,
Geographika isimli eserinde Pergamon çevresindeki kayalık ve çıplak Aspordenon Dağı’ndan (bugünkü
Kınık yakınlarında Karadere köyünün arkasında yer alan Mamurt Tepe-İF) ve bu dağın
tepesindeki Tanrıların Anası “Asporene” (Kybele olmalı-İF) için adanmış bir
tapınaktan bahsediyor.(1)
Mamurtkale'den Karadere'ye bakış
(Kaynak:www.visitizmir.org/tr/ilce/kinik/nasil-gelmeli/karadere-koeyue-mamurt-kale-kybele)
Aynı tapınakla ilgili
olarak İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün web sitesinde ise şu bilgiler
yer alıyor:
“Bugün Mamurt Kale olarak bilinen yerde, sur duvarları yıkıntıları
arasında; dorukta, Kybele Tapınağı
kalıntıları bulunmaktadır. Büyük kesme granit parçalar, büyük gövdeli sütunlar,
sütun ayakları alınlık parçaları yıkıntı halinde durmaktadır. Mermer olan
birçok parça çevredeki köylerde yaşayan kişiler tarafından binaların temelleri
için yerlerinden alınıp götürülmüştür. Diğer parçalar çok ağır olmaları
nedeniyle bulundukları yerlerde korunmuştur. Bölgeye ulaşımın zor olması,
parçaların yerinde kalmasını sağlamıştır; buna rağmen birçok parça eksik ve
kayıptır. Strabon, Coğrafya adlı eserinde bölgeye Asporene adını vermektedir. Ana tanrıça
tapkısının bulunduğu dağ diye Yunt Dağı’nın
en yüksek noktasını; Mamurt Kale’deki
Kybele Tapınağı’nı işaret etmektedir.
Karadere Mamurt Tepe’deki Kybele Tapınağı, Yunt Dağı’nın zirvesinde doğal korumada; üzeri kayalık ve çevresi
meşe ormanlarıyla kaplı bir alandadır. Tapınağın, granit taşından Dorik sütunlu
ve büyük kesme kütle taşlardan harçsız olarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Mamurt Kybele Tapınağı, İ.S. 17
depreminde yıkıldığı sanılmaktadır.”(2)
Gambreion izleri
(Kaynak: http://erkmensenan.blogspot.com.tr/2010/06/gambreionpoyrack-knk-ve-cevresi-izmir.html)
İlkçağ kaynaklarından
edinilen bilgilere göre Antik Yunan’da yas gelenekleri ile ilgili olarak
Gambreionlu kadınların ve erkeklerin, ölülerinin ardından yas tutarken gri
renkli elbiseler giydikleri, yas törenlerinin üç ay sürdüğü; erkeklerin en
fazla 4 ay boyunca, kadınların ise 5 ay boyunca yas tuttukları ifade ediliyor.
Bahar sonlarında Tanrıça Demeter’in
onuruna gerçekleştirilen üç günlük Thesmophoria
festivalinden önceki arınma sırasında, bu yas törenlerindeki geleneklere
bağlı ve onlara itaat eden kadınlar için dua edilirmiş. Aynı zamanda yine bu
topraklarda; buna karşıt olarak en az on yıl boyunca, tanrılar için kurban
adamamış, dine itaat etmeyen kadınlar için de günahkâr tanımlaması yapılırmış.(2)
Gambreion sikkesi; ön yüzünde Apollon başı; arka yüzünde güneş; İ.Ö. 350-250 yılları
(Kaynak:www.asiaminorcoins.com/gallery/thumbnails.php?album=100)
Gambreion sikkesi; ön yüzünde Apollon başı; arka yüzünde boğa; İ.Ö. 350-250 yılları
(Kaynak:www.asiaminorcoins.com/gallery/thumbnails.php?album=100)
Gambreion sikkesi; ön yüzünde Apollon başı; arka yüzünde üç ayaklı tripod ve solda Gambreion'un GAM'ı; İ.Ö. 350-250 yılları
(Kaynak:www.asiaminorcoins.com/gallery/thumbnails.php?album=100)
Prof. Dr. Bilge Umar ise, Türkiye’deki
Tarihsel Adlar isimli kitabında Gambreion
ile ilgili olarak şu bilgileri aktarıyor:
“Xenophon’un (Hellenika, 3 I 6) andığı
bir Mysia kenti. Bergama doğu yakınındaki Kınık köyünün bitişiğinde, yamaçta,
toprağın bol keramik kırığı ile karışık bölümü, bir zamanlar bu kentin
kapladığı alanı gösterir.
Gambreion kentinin adı, Hellen ağzında
büründüğü bu biçimiyle, Gambros (=Damat) ve –eion (ya da –ion; “-yeri”
anlamındaki takı) öğelerinden türetilmiş görünüyor. Oysa Xenophon’un anlattığı
çağda (İÖ 400 dolayları) o yöre henüz Hellenleşmemişti; dolayısıyla; Xenophon,
burada tıpkı Kawana’yı İkonion, Tuwana’yı Dana ettiği gibi) Anadolulu bir adı
Hellen ağzına uydurarak aktarmış olmalıdır.”(3)
Gambreion kalıntıları
(Kaynak: http://erkmensenan.blogspot.com.tr/2010/06/gambreionpoyrack-knk-ve-cevresi-izmir.html)
Kasabanın güneyinde; Kınık’a yukarıdan bakan bir konumda ve
kayaların yapısının beşiği andırması nedeniyle de Beşiktaş Tepesi olarak adlandırılan yükseltinin üzerinde; biri
insan eliyle yapılmış iki mağara, yıkık sur duvarları kalıntıları bu bölgede de
İlkçağ’dan kalma insan yerleşimlerine işaret etmektedir. Özetle Kınık, Mysia bölgesinde Pergamon’un
çeperlerinde yer alan yerleşim izlerini çağlar boyu tahrip edilmiş olsa da yine
de meraklısına sunmaktadır.
Kınık Milli Egemenlik Parkı'ndaki 1935 tarihli Atatürk büstü ve kaidesi
(Mayıs-2010)
Merkezi yönetimin
bölünmüş yol hamleleri çerçevesinde bugün Bergama-Soma karayolunun şehrin
dışına taşınması sonucunda, biraz daha taşranın yalnızlığına bürünen Kınık’ın
merkezinde; çarşı girişinde Kınık Milli
Egemenlik Parkı karşılar ziyaretçisini. Parkın hemen ön tarafında, Cumhuriyet
Meydanı’na bakan konumda; 1935 tarihini taşıyan Atatürk büstünü taşıyan
kaidenin üzerinde “Cumhur Başkanımız
Atatürk’e” yazısı yer almaktadır.
Kınık Çarşı Camisi
(Mayıs-2010)
Kınık Çarşı Camisi; mihrapta barok süslemeler
(Mayıs-2010)
Kınık Çarşı Camisi; kadınlar mahfili
(Mayıs-2010)
Kınık Çarşı Camisi; kadınlar mahfilinden harimin görünümü
(Mayıs-2010)
Kınık Çarşı Camisi; mihrabın üstünde yer alan barok süslemeler ve meyve sepetleri
(Mayıs-2010)
Kınık Çarşı Camisi; mihrabın üstünde yer alan meyve aranjmanları
(Mayıs-2010)
Taşra kasabalarının
parklarında yaz akşamlarında tüketilir zaman. Ortada bir havuz, havuzun
kıyısında tahta sandalyeler (şimdilerde çoğunlukla plastik) ve fıskiyeden
dökülen su zerrelerinin suya düşerken çıkardığı seslere karışan kahkahalar,
bağrışmalar, çekirdek çitlemeler; bazen uzaktan gelen bir müzik sesi; hepsi bir
kasaba gecesinin içindedir şimdi.
Kınık'ta Milli Egemenlik Parkı'ndayız.
(Mayıs-2010)
Kınık; çarşıya doğru...
(Mayıs-2010)
Kınık Pekmez Pazarı Camisi; giriş kapısında yer alan kapı tokmakları
(Fotoğraf: Nezih Aytaçlar; Kaynak: www.ebruliturizm.com.tr/kinik_soma_darkale__nezih_aytaclar_fotograflari-album298.html)
Kınık Pekmez Pazarı Camisi; tavan detayı
(Fotoğraf: Nezih Aytaçlar; Kaynak: www.ebruliturizm.com.tr/kinik_soma_darkale__nezih_aytaclar_fotograflari-album298.html)
Kınık'tan insan manzaraları
(Mayıs-2010)
Bakımlı bir Kınık evi; Rumlardan kalma...
(Mayıs-2010)
Osmanlı Döneminden kalma
üç cami, kasabanın bugüne erişmiş ayaktaki önemli dini yapılarındandır. Bunlar,
Pekmez Pazarı Camii (Yapım Tarihi: 1022 Hicri), Çarşı Camii
(Yapım Tarihi: 1314 Rumi), Tahtalı Camii (Yapım Tarihi: 1480
Miladi; caminin ismi tahta olan ve sonradan herhalde yanan tahtadan yapılmış
minaresinden ötürü verilmiştir. Minare, daha sora taştan tekrar yapılmıştır,
1884) Ama belki bunun yanında yıkık dökük haldeki Rum Ortodoks ve Ermeni
kiliselerini de bu bağlamda anmak gerekir. Her ne kadar sadece birkaç duvarıyla
ayakta olan bu yapıların bize anlattığı ise, 19.yy.da kasabada cemaat oluşturacak
boyutta Rum ve Ermeni ahalinin yaşadığı gerçeğidir. Bir kaynağa göre; 20.yy.ın
başında Kınık’ta 720 hane Türk, 250 hane Rum, 117 hane Ermeni ve 70 hane Çerkez
yaşamaktadır.(4)
Tahtalı Camisi ya da İbrahim Ağazade Camisi
(Mayıs-2010)
Tahtalı Camisi
(Mayıs-2010)
Tahtalı Camisi'nin içi ve mihrabı
(Mayıs-2010)
Tahtalı Camisi'nin kitabesi
(Mayıs-2010)
Tahtalı Camisi'nin kubbesi
(Mayıs-2010)
Tahtalı Camisi; mihrap ve kadınlar mahfili
(Mayıs-2010)
Kınık'ta bir sokak
(Mayıs-2010)
Kasabada Aşağı ve Yukarı Mahalle olmak üzere iki eski dokuya sahip yerleşim bölgesi
mevcut. Yukarı mahallede yıkık durumda bir eski Ortodoks Rum Kilisesi (İlkokulun
yanında) ile çok sayıda ve oldukça sağlam durumda Rumlardan kalma evler yer
alıyor. Evlerin bir kısmı kullanılıyor, bir kısmı ise boş ve bakımsız halde.
Bazı evlerin üzerinde yapım tarihi olduğu tahmin edilen tarihler ve Hellen
alfabesi ile yazılmış ifadeler okunuyor: 1911(ΔΚΠ,
ΙOYN), 1911(X.β.Π) (1861), 1898(EM AΝΗΓΡΘΗ ΕΚ ΒΑΘΡΩΝ ΤΗ 15 ΑΥΓΟΥΣ) v.b.
Aşağı mahallede ise, genellikle Türk evleri bulunmakta...
Yukarı Mahalle' de Rumlardan kalma köşe başında bir dükkan; kapatılıp gitmiş gibi...
(Mayıs-2010)
Eski bir Rum evi
(Mayıs-2010)
Evin kapısı
(Mayıs-2010)
Kapının üstündeki alçı levhada yazılı hayatlar...
(Mayıs-2010)
Yukarı Mahalle'de bir başka Rum evi
(Mayıs-2010)
Evin ön cephesi
(Mayıs-2010)
Evin giriş kapısı ne denli göz alıcı...
(Mayıs-2010)
Kapıya yakından bakış
(Mayıs-2010)
Kapının üstündeki tarih ve Hellence baş harflerden oluşan bir kısaltma; kim bilir ne anlatır?
(Mayıs-2010)
Tuğla cephe kaplamasıyla dikkat çeken Kınık'ın simge Rum evlerinden biri daha...
(Mayıs-2010)
Kapının üstündeki tarih ve yazıt
(Mayıs-2010)
Kapı girişindeki tavanda yer alan benzersiz alçı süsleme
(Mayıs-2010)
Birçok Batı Anadolu
kasabası gibi Kınık için de 1914 ve
1919 tarihleri, o zamanlarda bu topraklarda yaşayan halklar açısından unutulmaz
izler bırakmış yılları ifade eder. 1914 yılı İttihat ve Terakki’nin yönetimde olduğu ve Birinci Dünya Savaşı’na bir emrivaki sonucunda girildiği sırada
cephe gerisindeki azınlıkların üzerine yönelik ve Almanların da
yönlendiriciliğinde geliştirilen tenkil politikalarının ağırlık kazandığı bir
zaman dilimini belirler. Yunan
Bağımsızlık Savaşı sonrasında küçük Yunanistan,
İngiliz, Fransız ve Rusların hamiliğinde Osmanlı topraklarında giderek artan
bir ivmeyle topraklarını genişletme ve Ege adalarında Osmanlı Yönetimi’ne dönük
isyan kışkırtmaları ile yükselen Megalo
İdea fikrini, İzmir merkezli bir İyonya projesine doğru dönüştürme çabası
içindedir. Birinci Dünya Savaşı’nın
ateşlendiği 1914 yılında da bu Yunan ideasına karşı geliştirilen karşı
refleksle Rumların yoğunlukla yaşadığı yerleşimlere yönelik sivil çetelerin de
karıştığı bir takım saldırılar düzenlenir. Bu iki merkezli çekişmenin vardığı
noktada ise, ağırlıklı olarak Yunan
Bağımsızlık Savaşı sonrasında ekonomik nedenlerle Anadolu’ya göç eden Rum
azınlıklar, 1914 yılında merkezi hükümetin yönlendirdiği çetelerin de
baskısıyla yeniden göç yollarına dökülecektir. Korkunun kol gezdiği gecelerde
yürütülen bu baskınlarda Kınık’tan da
Dikili yoluyla Midilli’ye yönelen kaçışlar başlar.
Okulun yanında yer alan Rum Ortodoks kilisesinden kalan duvar
(Mayıs-2010)
Okulun bahçesinden Rum Ortodoks Kilisesi'ne bakış
(Mayıs-2010)
Ermeni kilisesinden kalanlar
(Mayıs-2010)
Kilise ile evin bütünleşmiş hali
(Mayıs-2010)
Ermeni Kilisesi
(Mayıs-2010)
Yunan İşgali öncesinde İttihat ve Terakki’nin İzmir’de önde gelen isimlerinden biri
olan eski Cumhurbaşkanlarımızdan Celal
Bayar, Ben de Yazdım isimli
eserinde, o günlerde İzmir ve
çevresindeki kasabalarda yaşananlarla ilgili olarak şu bilgileri aktarmaktadır:
“Balkan Harbi’nden sonra İzmir
hinterlandındaki “Rum Tehciri” işinden Adliye Sorgu Hâkimliği’ne çağrılıyordum.
Dikkat ettim, tezkerede Sadrazam Talat Paşa, İttihat ve Terakki Cemiyeti Umumi
Merkez azasından Dr. Nazım ve Vali Rahmi Beyler suç ortaklarım olarak yazılı
idi.
Yunanlılar, Balkan Savaşı’ndaki çok ucuz
zaferleri ile Yanya, Selanik, Batı Trakya ve Adalar’ı elde ettikten sonra bütün
gayretlerini memleketimizde Rumların büyük kütleler halinde yaşadıkları Adalar
denizi (Ege Denizi kast ediliyor-İF) kıyıları,
Doğu Trakya ile Küçük Asya üzerinde toplamışlar, yakın bir gelecekte buraları
da ele geçirmek emeli ve hülyası içinde çalışmalarını hızlandırmışlardı.
Çalışma metotları bilindiği için bu halleri gözden kaçmıyordu. Ayrıca
Rumeli’den anavatana sığınan göçmenlerin uğradıkları felaket ve perişan
halleri, milli duyguları kamçılıyordu. Bu etki altında mukabil milli bir
hareket başlamış; Bergama, Dikili, Menemen, Foça, Karaburun ve Çeşme gibi
ilçelerinden ve çerçevesinden hatırımda kaldığına göre 130 bin kadar Rum’un
Yunanistan’a göçmesi ile sonuçlanmıştı.”(5)
Kınık'ın en güzel evi
(Mayıs-2010)
Evlerini ve tüm değerli
eşyalarını bir gece ardında bırakarak Dikili
kıyısından Midilli’ye doğru yola
çıkan bu insanların 1919’da Yunan Ordusu’nun
İngilizlerin izniyle Batı Anadolu’yu işgal sürecinde büyük bir aldanış içinde
yeniden bu topraklara geri döndüklerini biliyoruz. Ama 15 Mayıs 1919’dan itibaren Batı Anadolu’da işlemeye başlayan süreç,
bu kez bu toprakları yurt olarak seçmiş bir başka halkın; yani Türklerin benzer
bir zorbalığa ve mezalime uğramasına yol açacaktır.
Eski bir Rum evi; şimdi sahibinden satılık...
(Mayıs-2010)
Aynı evin ön cephesi, imara açıktır ve satılıktır. Ne yazık...
(Mayıs-2010)
Yunan kaynaklarına göre, 30 Mayıs 1919 tarihinde 8.
Giritliler Alayı’nın 1. Taburu, beraberinde bir topçu bir de süvari takımı
olduğu halde Bergama’yı işgal etti. 2
Haziran günü Yunan taburu, daha üstün Türk kuvvetleri tarafından kuşatıldı ve
büyük kayıplar vererek Menemen’e çekildi. Türk kaynaklarına göre Bergama’nın Türk nüfusu, kentin işgal
edildiği sırada hiçbir direniş göstermedi. Ancak sonraki üç gün içinde Yunan
ordusunun giriştiği hırsızlık, Türk vatandaşlarını katletme, kadınlara tecavüz
gibi eylemleri, Türk ahalinin silahlı ayaklanmasına yol açtı ve Yunan taburu
kentten kovuldu.(6)
Eski bir Türk evi; 19.yy.dan kalma...
(Mayıs-2010)
Kapı üstü ferforje süslemeleri
(Mayıs-2010)
“Bu olaylardan sonra, hayatı ve şerefi tehdit
edilen Bergama nüfusu, yekvücut halinde ayaklandı ve sayısının azlığına ve
silahlarının kötü kalitesine rağmen Yunan taburunu kovmayı başardı ve tabur,
telaş ve karışıklık içinde geriledi. Şanlı(!) Yunan askerleri, geriledikleri
sırada karşılaştıkları masum vatandaşları katlederek ve Türk köylerini tahrip
ederek öç aldılar. İki binden çok Müslüman öldürüldü. Yunanlıların Bergama’dan
geri çekilişlerinden bir gün sonra Midilli’den Dikili’ye dört bin kişilik bir
eşkıya kuvveti çıktı ve önce orada birkaç yüz Müslümanı katletti. Bu askeri
kuvvet, Bergama’ya doğru yürürken yolda karşılaştığı her şeyi yağmaladı ve herkesi
kılıçtan geçirdi. Kırıklar, Sahancı, Şakköy, Kalarga, Çamköy, Alacalar, Tekeli
ve Sendel köyleri yerleri tanınmayacak derecede tahrip edildi ve kundaktaki
bebelerine kadar sakinlerinin tümü katledildi.
Silahlı Yunanlılar yaklaşınca Bergama nüfusu kaçıp
Soma’ya sığındı. Zamanında kaçamayan ihtiyar ve hastalar insafsızca kılıçtan
geçirildi.” (Greek Atrocities in the
Vilayet of Smyrna; (1919); sayfa:49)
Kınık evlerine örnekler...
(Mayıs-2010)
Gambreion'dan mı, Bizans'tan mı; evin ön cephesine gömülen tarih...
(Mayıs-2010)
Kınık'da zaman ağır işler.
(Mayıs-2010)
Bir Kınık evi
(Mayıs-2010)
Balkan Savaşları ve
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen bu yıkımın ulaştığı son nokta ise,
Yunanistan’da ve Anadolu’da yaşayan Müslüman Türk ve Ortodoks Hıristiyan Rum
ahalinin karşılıklı olarak nüfus mübadelesine tabi tutulması ve doğup
büyüdükleri topraklardan bir daha dönmemek üzere 1924’te sonsuza dek
ayrılmaları ile nihayet bulacaktır.
Çarşı yakınlarında...
(Mayıs-2010)
Mysia’nın bu sessiz şehrinin yakın tarihinde yaşanan acılar,
bugün kim bilir kimlerin aile hatıralarında saklıdır şimdi. Kimisi Lesbos’da (Midilli), kimisi Kınık’ta, Bergama’da, Dikili’de ve Ayvalık’ta… Masmavi Ege’nin iki
kıyısında yaşamaya mahkûm bu güzel insanların tarih boyunca birbirlerinin
boğazına sarılmış olmaları da coğrafya dediğimiz kaderin bir cilvesi midir;
yoksa dünyayı yöneten zorba güçlerin bugün dahi durmamacasına sürüp giden bir
büyük oyununun parçası mıdır? Bunun yanıtını mutlaka bir gün; bu mavi denizin iki
yakasında yaşayan mazlum halklar verecektir. Şüphesiz elbette…
Dipnotlar:
(1) Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII-XIII-XIV); Çeviren: Prof. Dr. Adnan Pekman,
Arkeoloji ve Sanat Yayınları,3.Baskı-İstanbul 1993; sayfa:123
(2) Matthew Dillon, Girls and Women İn Classical Greek Religon, 1th. Edition-2002; by
Routledge; page:273; bkz. https://books.google.com.tr/books?id=hFrR0KAqpfUC&pg=PA273&lpg=PA273&dq=gambreion&source=bl&ots=O5euTZXrhl&sig=c6FCZPkEr9H7kqPt0syMSFn0vyU&hl=tr&sa=X&ved=0ahUKEwjl1d7K-9zaAhXMAcAKHcPBCp04ChDoAQhJMAY#v=onepage&q=gambreion&f=false
(3) Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılâp Kitabevi, 2.Baskı-1993;
sayfa:271
(4) Türkiye Yerleşim Birimleri Envanteri, Index Anatolicus; bkz. www.nisanyanmap.com/?lv=2&y=K%C4%B1n%C4%B1k&t=&srt=x&u=1&ua=0
(5) Celal Bayar, Ben de Yazdım; Milli Mücadeleye Giriş; Sabah Kitapları 52, Türkiye’den Dizisi 2;
1997; Sayfa:100
(6) Dr. Georgios Nakracas; Anadolu ve Rum Göçmenlerin
Kökeni, 1922 Emperyalist Yunan Politikası ve Anadolu Felaketi; Yunanca’dan
çeviren: İbram Onsunoğlu, Belge Yayınları; 1-Basım- Şubat 2003; sayfa: 92-93
(7) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder