Sabah 8’de
Bornova’dan ayrıldık. İlk hedefimiz eski başbakanlardan Adnan Menderes’in
çiftliğinin bulunduğu Çakırbeyli köyü
idi. Demokrasi Meydanı olarak adlandırılan köyün meydanında yer alan
kahvelerden birinde kahvaltımızı yaptık. Sıcaklık sabah koşullarında 7 derece
civarındaydı. Kahvaltı sonrası meydandaki çeşmeden akan şerbet gibi sudan içip
Çine yönüne hareket ettik. Geçen yıl devreye alınan Çine Barajı’nın seyir
terasından baraja baktık; Söğütçük köy kavşağından Yatağan yönüne devam ettik.
Yatağan tünelinden önce Yava köyüne yaklaşırken uygun bir yerde arabayı park
edip Yatağan yönüne doğru yolun sağına geçip dev grano gnays kayaların arasında
uzayıp giden vadilerden birine daldık.
Çine Vadisinin eski halini bilenler bilir; yakın zamanlarda devreye
alınan baraj nedeniyle yada adına isterseniz siz HES deyin; vadinin
topoğrafyası değişti. Binlerce yılda oluşan anıtsal yeryüzü şekilleri sular
altında kaldı şimdi. Yakın zamanda İncecik Köprüsü’nün yanına gidip
görmüş değilim; ama bildiğim kadarıyla o da baraj, su tutup devreye alındığında
da sular altında kalacaktı. Bir de tabii ki; Yava Köyü freskoları var;
Arap akınlarından buralara kaçıp saklanan ve Bizans Dünyasında Beşparmaklar’ın
önünde ve arkasında inzivaya çekilen keşişlerin bu kaya oyuklarına yaptıkları
Hz. İsa, Hz Meryem ve havarilerinin hayatından sahneleri anlatan resimlerden
söz ediyorum. Yava köyü yakınlarında; Çine Barajı’nın bulunduğu vadiye doğru
bir konumda, böyle bir eski kilise kalıntısı ve kayalara resmedilmiş freskolar
vardı. Ben bu freskoları da uzun yıllar önce yanına kadar gidip görmüştüm;
ancak son durumunun ne halde olduğu konusunda şu an için bir fikrim yok. Ancak
bütün bu doğal ve kültürel mirasımız, bu özensiz ve populist davranan oy avcısı
yöneticiler elinde ne yazık ki yok olup gidiyor. Sevgili halkımız; inançla
aklı, bilimle dini birbirinden ayırma yetkinliğine erişemediği müddetçe de yok
olup gitmeye devam gidecek gibi gözüküyor.
Biz barajın tam tersi yönünde Beşparmaklar yönünde yürüdük. Yürüyüş rotamız önce batıya; daha sonra da kuzey batıya doğru idi. Öğle yemeği için mola verdiğimiz yüksek tepeden Çine Barajı’nın baraj gölü seçilebiliyordu.
Yürüyüş boyunca bir tırmandık, bir inişe geçtik. Kayaların üstünden atlayarak daha yukarılara tırmandık. Zaman zaman kupkuru dere yataklarından geçtik. Anti parantez belirtelim; bu yıl havalar çok kurak gidiyor. Yağmur mevsimine girilmiş olmasına rağmen, bu yıl doğru dürüst yağmur almadı bu topraklar.
Yürüyüş sırasında sıcaklık yaklaşık 13
derece civarındaydı. Açık ve güneşli bir havada yürüdük. Zeytin silkenlerin
sesleri uzaktan duyuluyordu. Uzaktan köylülerin zeytin dallarından tutuşturduğu
ateşlerin dumanları bize rehber oldu. Hiç yürümediğimiz bu vadi sanki bizim
için bir o kadar da bildik geldi. Yürüdükçe yürüdük. Tırmandıkça kan ter içinde
kaldık.
Kayalara doğru...
Yürüyüş boyunca bizleri en çok etkileyen tabii ki gnays dev kaya
kütlelerinin gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farklılıklarından kaynaklanan
gerilimlerle çatlayıp ufalanarak ve atmosferik etkilerle de aşınarak
oluşturdukları tabiat harikası heykelsi şekilleriydi. Hele bir tanesi vardı ki;
sanki Mezopotamya topraklarından kopup gelmiş pars ayaklı insan kafalı kompozit
bir aşındırma oluşumdu. Bilindiği üzere gnays kaya kütleler; magmanın
yeryüzünün derinliklerinde soğuyup katılaşması ile oluşan granit kütlelerin
yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime uğraması ile meydana gelmişlerdir.
Kuvars, mika şist ve feldispat mineralleri içerirler. Çine ve civarı bu açıdan
zengin mineral yataklarına sahiptir. Seramik sektörüne girdi sağlayan çok
sayıda maden ve öğütme işletmesi bu civarda bulunmaktadır.
Köpek kafası, bir kasket, kartal gagası, tavuk gagası, avını
yutmaya çalışan bir yılan kafası, Viking gemisinin pruvası şeklinde kayalar
yürüyüş boyunca karşılaştığımız diğer gnays kaya tipleri oldular. Bunların
hepsi eşsiz oluşumlardı; hayranlıkla seyrettik.
Kaskete benzer kaya
Dönüşte; İki dev kaya kütlesinin arasından dar bir koridordan geçtik. Sanki dev bir giriş kapısı gibiydiler. İçeri doğru ilerleyen bir tünelden kayaların arkasındaki dünyaya ulaştık.
Dönüş yolunda Gökbel Vadisinde baraj nedeniyle Cumhuriyetin ilk
yıllarında aktif olan güzergâha taşınan yeni yola yakın bir köye doğru yürüdük.
Ancak köye gelmeden tekrar bir vadiye girip gölgelerde hareketlenen siklamenlerin
fotoğraflarını çektik; o güzel çiçekleri seyrettik.
Yola vardığımızda arabayı bıraktığımız yerden yaklaşık 2 km. kadar
saptığımızı anladık. Yol kenarından ve bariyerlerin içinden; biraz da riskli
bir yürüyüş sonrası arabaya ulaştık. Dönüş yolunda Çine’ye uğrayıp çarşıdaki
mandıradan nefis tulum peynirlerimizi ve tereyağlarını alıp İzmir’e doğru yola
koyulduk.
Yazan / Düzenleyen: MYC
Yazan: İ.F
Düzenleyen: M.YC
Düzenleyen: M.YC
Çine çayı ve kayalıklarına efsanevi bakış
Marsyas efsanesine göre Tanrıça Athena keçi boynuzundan flüt yapıp Olympos'ta tanrılar şöleninde çalmış. Tanrılar, tanrıçalar bir yandan kendisini alkışlarken bir yandan da "Güzel çalıyorsun, tatlı sesler çıkarıyorsun ama çalarken çok çirkin oluyorsun!" demişler.
Buna sinirlenen Athena kavalını Olympos'tan aşağı fırlatmış. Kavalı bir gün Kral Marsyas bulmuş ve çalmaya başlamış.
Zamanla bu kaval çalma işini o kadar ilerletmiş ki ünü her yere ulaşmış ve bu konuda kendini en iyi gören Tanrı Apollon’a rakip olmuş. Bunu duyan Apollon Marsyas’ı yarışmaya davet etmiş. Kral Midas ile Nymphalar (su perileri) hakem olmuşlar. Yarışmada Marsyas, Apollondan daha güzel çalmasına karşın Midas oyunu Marsyas’a verirken, Su perileri Apollona verdikleri için Marsyas yenik ilan edilmiş. Buna rağmen Apollon Marsyas’ın daha güzel çalmasını kendisine yedirememiş ve Marsyas’ı işkence ettirip öldürtmüş, hakem Midas’ı da kulaklarını eşek kulağına çevirerek cezalandırmış.
Kral Marsyas son nefesinde bu adaletsizliğe lanet etmiş.
Su perileri, Marsyas'a reva görülen işkenceye üzülüp ağlamışlar ağlamışlar... Onların gözyaşlarından, gözyaşı duruluğunda Marsyas (Çine) çayı ortaya çıkmış ve o zamanlar bu kayalıkların olduğu yerde, berrak sularıyla akmaktaymış.
Nymphalar yarışmanın ardı sıra gelen 12. gece, bir mavi ay ışığına maruz kalmışlar, sular çekilir olmuş, toprak kurumuş. Korku içinde titreyen Nymphaların şeffaf bedenleri birbirine sarılmış öbek öbek. Sabah, güneşin ilk ışıkları ile birlikte kanatları kuruyup birbirine yapışan Nymphalar bir türlü uçmayı başaramamış ve oldukları yerde taş kesilmişler. Toprak, yüzlerce Nympha'nın taş kesmesinin üzüntüsüyle yıllarca kabarmış, kabarmış bugünkü halini almış...
Yazan / Düzenleyen: MYC
İlginize teşekkür ederiz.
YanıtlaSilİyi işler...
Çocukluğumda arabayla geçtiğimiz yollarda görür hayran hayran izlerdim bu kayaları. Umarım bir gün ben de oralarda yürüyebilirim. Harika bir blog ve yazı. Teşekkürler
YanıtlaSilİlginize teşekkürler... Çine vadileri yolcusuna her zaman hoş sürprizler sunan benzersiz bir coğrafyadır. Başka bir ülkede olsaydı coktan koruma alanı ve jeopark olarak ilan edilirdi. Ne yazık ki bizim ülkemiz henüz bu farkındalığa ve olgunluğa ulaşabilmiş değil. Böyle bir benzersiz coğrafyaya yakın geçmişte Çine barajını kondurarak bütün çocukluk anılarımızın üstüne de beton döktüler. Sözün bittiği noktadayız. Ne diyelim; bu da geçer. İlginizin devamlılığı dileğiyle...İF
SilÇine kayalıkları görüntüleri itibariyle, Kapadokya bölgesindeki peribacalarının başka bir versiyonudur.Turizme kazandırılmalıdır.Bende yapılan bu tanıtım için teşekkür ederim.
Silİlginize teşekkürler... Çine vadisi jeolojik açıdan oldukça özgün bir bölge. Mağmanın yeryüzüne yükselmesi sonucu ortaya çıkmış bu grano-gnays yapılar çocukluğumdan beri oralardan geçerken beni hep hayal dünyamın sınırlarında dolaştırıldı. Yapılması gereken oranın bir jeopark olarak derhal koruma altına alınmasıdır. Çine Barajı yeterince zarar verdi; hem jeolojisine hem de bizden önce bu topraklarda yaşamış uygarlıkların bıraktığı kültür mirası kalıntılara...Bari kalanı kurtaralım. İF
Sil