23 Mart 2018 Cuma

KAYADİBİ’NDEN HOMEROS VADİSİ’NE


20 Mart 2018
İbrahim Fidanoğlu

Hava iyiden iyiye ısındı artık. Yarın İlkbahar’ın ilk günü; yani Nevruz… Hayatın yeniden doğuşu; kışa karşı yaz, ölüme karşı yaşam. Bademlerin meydan okuması soğuğa ve ölüme karşı; yine onlar kazandı. Özsu usul usul, ana gövdeye ve dallara yürüdü. Artık dönüşü yok; patladı çiçekler ve giderek bayramlık giysilerini kuşandı doğa. Şimdi dağlarda ahlatların zamanı; o dikensi çıkıntıları ve bembeyaz kar topu gibi çiçekleriyle Kayadibi’nin güneye doğru bakan ahlatları, hep beraber uyandılar bu sabah ansızın. Bademler yapraklandı bile. Şimdi ovada sırasıyla erikler, kirazlar, şeftaliler çiçekte. Belevi’den Tire’ye giderken bu sıralar, bir renk cümbüşü karşılar yollarda yolcusunu. Pembenin tonlarına bürünmüş şeftalilerin resmi geçidi insanın aklını başından alır gider. O ne müthiş görüntüdür, hangi ressamın elinden çıkar böylesine kusursuz bir manzara? Bilinmez ama…

 
Yamanlar Dağı'nın eteğinde yer alan Kayadibi köyü

Bugün İzmir’de Bornova’nın sırtlarından Yamanlar Dağı’na doğru yükselen topografyanın en güzel yerinde; bir volkanik kaya kütlesinin dibine konumlanmış, deniz seviyesinden yaklaşık 700 metre yüksekte İzmir Körfezi’ne hâkim bir noktadan bakan Kayadibi köyündeydik. Bornova’yı yukarılardan bir yay gibi çepeçevre saran Eğridere, Çamiçi ve Karaçam köyleriyle birlikte yaklaşık 700 yıllık bir Yörük yerleşimi olan Kayadibi, Yamanlar Dağı’nın arka dünyasında saklı bilinmezlere karşı şehrin birer ileri karakolu gibidir yüzlerce yıldır. Ağırlıklı olarak hayvancılık ve zeytincilik üzerine bina edilmiş geçim kapıları, şehre giden gençlerin ancak emeklilik döneminde köye dönüşleriyle açılır, kapanır. Kayadibi, son yıllarda şehrin yorucu yaşamından kaçarak bu yükseklere sığınan yeni sakinlerine kucak açmış gibi. Ancak işin bir de kötü yanı var elbette; köydeki yapılaşma bu hızla giderse eğer, pek yakında Körfez’e nazır bütün yamaçlarında bir evlik boş yer kalmayacak gibi.

 
Kayadibi'nde Körfez'e nazır bir keyif anı


Yürüyüş rotası; 4 km. (harita için tıklayınız)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

İlkçağ’da Tantalos söylenceleriyle İzmir’in kuruluşuna ebelik eden İkizgöl(1), hemen Kayadibi ile Çamiçi arasında Karagöl’e dek uzanan bir vadinin kuytu bir köşesinde yer alır. Tanrıların sofrasına oturmuş, onların sohbetine ortak olmuş Tantalos’un sadece tanrılara has yiyeceklerden bal ile şarabı tanrıların sofrasından aşırıp ölümlülere sunması; ayrıca oğlu Pelops’u doğrayıp tanrılara yemek diye çıkarması tanrıların; onu, kendi adıyla anılan benzersiz işkence yöntemi ile cezalandırması sonucunu doğurur. İlkçağ’ın büyük ozanı, hemşerimiz Homeros ise, Odysseia’da şöyle anlatır bu meşhur Tantalos işkencesini:

 
İzmir'in tarihi başlangıcında önemli bir yere sahip İkizgöl
(Fotoğraf:İF; Ocak-2016)

Tantalos’u gördüm korkunç işkenceler çekerken:
Duruyordu bir gölün içinde, ayakta
yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine kadar,
ama içmek için davrandı mıydı, damlasını alamıyordu suyun,
ihtiyar adam eğiliyor, eğiliyor, eğiliyordu,
su da çekiliyor, çekiliyor, yok oluyordu emen toprakta,
ve bir çamur peyda oluyordu ayaklarının dibinde, kapkara,
o saat bir tanrı kurutuveriyordu gölü.
Yemişler sarkıyordu başının önünde dallı budaklı ağaçlardan,
armutlar, narlar, pırıl pırıl elmalar,
ballı incirler, tombul zeytinler sarkıyordu,
ama ihtiyar adam, koparayım diye ellerini uzattı mıydı,
bir yel geliyor, savuruyordu onları kara bulutlara.(2)

 
Homeros Vadisi'nde yer alan göletlerden biri
(Fotoğraf:İF; Ocak-2016)

Bütün bu hikâyelerin serpilip geliştiği bu coğrafyada Kayadibi ile Çamiçi köylerinin arasındaki Bornova Çayı’nın aktığı derin vadi, bugün artık yamaçlarındaki kireç taşı mağaralarda olası bir münzevi yaşamla özdeşleştirilmiş olan İlkçağ’ın büyük ozanı Homeros’un adıyla anılmaktadır. Yaşanmış mıdır, yoksa hepsi bir söylenceden mi ibarettir bilinmez, ama modern çağlarda da çoğu kez böyle popüler hikâyelere ihtiyaç duymaktadır insan; aynı eskisi gibi.

 
Kayadibi'nden Körfez'e bakış

Bugün şehrin günlük hay huyu içinde ayırabildiğimiz bir dar zamanda Kayadibi’ne kaçtık. İlk uğrak yerimiz, köyün içinde; doğrudan Körfez’e hâkim bir noktadaki köyün yerlisi Mustafa Bey’in çay ve gözleme eviydi. Eşiyle birlikte birkaç yıldır burayı işleten bu çalışkan insanlar, mekânı eski derbeder halinden kurtarıp adam ettiler. Hafta sonları kahvaltı veriyorlar; gözlemeleri de oldukça leziz. Tabii ki bu toparlanma sürecinde mülkün sahibi Bornova Belediyesi’nin de katkılarını ayrıca not etmek gerek. Sonuçta güzel bir yer ortaya çıktı. Özellikle yazları; akşam karanlığı çöktükten sonra, İzmir’in şıkır şıkır ışıklı halini buradan izlemenin keyfine doyum olmuyor doğrusu.

 
Kayadibi mezarlığı

Körfeze karşı içilen keyifli çaylarla başladı Kayadibi köyündeki anlarımız. Amacımız, Atlı Vadi’nin karşısındaki toprak yoldan başlayarak Homeros Vadisi’ne kadar inmek; o noktada Homeros Vadisi’nin Bornova yönündeki başlangıcından başlayıp vadinin yukarılarına doğru tırmanan sevimli bir patikaya ulaşarak bir süre onu takip etmek ve daha sonra oradan hareketle kızılçamların içinden ilerleyerek yeniden Atlı Vadi’ye ulaşmaktı.

 
Yürüdüğümüz toprak yolun başlangıcındayız.

 
Kızılçamlar başladı.

Kayadibi’nden ayrıldıktan bir süre sonra, planladığımız gibi Atlı Vadi’nin karşısındaki toprak yoldan Homeros Vadisi’ne doğru yürümeye başladık. Yol boyunca iki yanda; ağaçların altına bırakılmış her türlü çöp canımızı sıksa da doğanın uyanışına bir kez daha tanıklık ettiğimiz bu yürüyüşün keyfini hiçbir şey kaçıramazdı. İlk önce çiçeğe durmuş ahlatlar karşıladı bizi. Bulundukları konuma göre kimi açmıştı çiçeklerini, kiminin de tomurcukları patlamak üzereydi. Biraz ilerde yemyeşil çimenlerin arasında bir koloni şeklinde serpilmiş bir sürü mor Arap sümbülünü fark ettik. Küçücük alanda binlerce nebat hayata merhaba derken, bizler bu anın farkındalığı içinde keyifle ilerledik.

Arap sümbülleri

 
Yürüyüş güzergahımızdan Homeros Vadisi ve Körfez'in görünüşü

 
Erkenci katırtırnakları

Kızılçamların biraz aralandığı bir boşluktan vadinin aşağılarına doğru baktık. Altımızda sel zamanlarında İkizgöller’den çağıldayıp gelen Bornova Çayı’nın durup dinlendiği bir dizi havuz ve bent görüş alanımız içindeydi. Sağ yanımızda ise; Körfez, onu kısmen gölgeleyen EVKA blokları ve Eğridere’nin silueti durmaktaydı. Yol kıyısındaki erkenci katırtırnaklarının insanı ele geçiren o güzelim kokusunu o zaman fark ettik. Bezelyegillerden olan katırtırnakları, düşük dudaklı sapsarı çiçekleri ve dikensi dallarıyla rüzgâra uymuş; hafifçe sallanırken iki yana doğru, sanki bizi selamlar gibiydiler. Keyifle doldurduk içimizi o mis gibi kokularıyla…

 
Katırtırnakları ve Homeros Vadisi

 
Katırtırnakları o kadar güzeldi ki...

 
Kayadibi'nden Homeros Vadisi'ne inerken her yanımızı sarmıştı ot kokusu 

Bir süre sonra toprak yol, topografyanın tatlı bir eğimle vadiye doğru alçaldığı bir anda son buldu. Burası bir zeytinliğin başlangıcıydı ve yol, zeytinliğe ulaşmak için açılmıştı. Bundan sonra vadinin dibine doğru dikleşen topografyada tamamen arazinin davranışına uygun olarak hareket ettik. Ama ne gam, bahar hep yanımızdaydı. Taç yaprakları dökülmeye başlamış geçkin anemonlar, henüz yeni baş vermiş yabani sarımsaklar, yeni yeni filizlenerek hayata yeniden merhaba demiş kekik yatakları kompozit bir ot kokusunun üyesi olarak dört bir yanımızı çevirmişlerdi. Kimini tattık, kimini kokladık. Bu ilerleyişin tarifi yoktu. Doğada azla yetinip, farkında olmak yeterliydi sadece.

 
Yıldız çiçekleri

 
Homeros Vadisi'nin üstünde yer alan Homeros mağaraları
(Fotoğraf:İF; Ocak-2016)

 
Homeros mağaralarından birinin ağzı
(Fotoğraf:İF; Ocak-2016)

Bayır aşağı inen yamaçlarda zeytin sekilerinin sanatkârane dizilişi, sele ve erozyona karşı güvence altına alınmış olmasının rahatlığı içindeki zeytin ağaçlarının üzerinde toplanmamış zeytinlerin çokluğu ile ne büyük bir zıtlık içindeydi. Neydi bu Anadolu’nun üstüne çöken karabasan; toplanmayan meyveleriyle ağaçların üzerinde biriken yük, ne zaman kalkacaktı bu topraklardan, ne zaman? Tire’de, Kiraz’da toplanmadan dallarında bırakılmış ayvalar, narlar; badem ağaçlarının yükü, geçen yıldan kalmış taş bademler; bir hüzün kaplar bahçeleri hasat zamanı; hiçbir şey para etmezken, köylü de toplamaz doğanın kendine sunduğu bu güzelim nimeti ve bırakır gider dallarında kendi geleceğini. Gider şehirlerde kölelik yapmaya çaresiz…


Bayırdan indikten sonra kavuştuğumuz patika

 
Homeros Vadisi'ndeki İZSU'nun göletlerinin birinden dökülen su

Bayırdan aşağıya usul usul indik. Homeros Vadisi’nin dibindeki göletlerin bulunduğu koda ulaştığımızda, beklediğimiz gibi daha önceki yıllarda vadi boyunca yürüdüğümüz sevimli bir patikaya kavuşmuştuk. Bu noktadan itibaren yeniden kuzeye doğru dönerek göletlere paralel yürümeye başladık. Birbirine kavuşmuş yaşlı zeytin gövdeleri, üzerlerindeki türlü şekillerdeki yumrularıyla yaşadıklarını ele verir gibiydiler. İzlerine basarak yürüdüğümüz patika, Kayadibi köylülerini yüzlerce yıl merkep sırtında Bornova’ya taşımıştı. Farkındaydık her şeyin; bütün yaşanmışlıkların...

 
Görmüş geçirmiş bilge zeytin ağaçları

 
Bu da bir diğeri; ikiz gibiler. 

Pırnarlar, kesme çalıları ve kızılçamlar arasından göletlere doğru inen patikadan bir süre sonra ayrılarak kızılçam örtüsünün yoğunlaştığı yukarılara doğru yöneldik. Yürüdüğümüz patikanın yer yer iri taşlarla önü kesilmişti. Bunun motokros sporu ile uğraşanları engellemek amacıyla yapılmış olabileceğini düşündük. Kuzeye bakan yamaçlar, henüz daha uykudaydı; üstüne üstlük kızılçamların gölgesi de cabasıydı. Yine de kızılçamlar arasında kendine yer bulmuş bir ahlat, kuzeye karşı da olsa iki arada bir derede çiçeklenmişti. Tabii ki fotoğraflamak bize düşerdi.

 
Ahlatlar çiçekte...

 
Atlı Vadi'nin tepelerine doğru ilerleyen keçi sürüsü

Biraz ilerde arazinin eğimi iyice dikleşti; yağmurların neden olduğu tahribatla patika düzlemi yer yer bozulsa da yine de keyifliydi kızılçamların altında yürümek yukarılara doğru. Zaten biraz sonra ışık göründü. Önümüzden bir keçi sürüsü yolu atlayarak Atlı Vadi’nin kuzeyindeki tepelere doğru ilerledi. O sırada bir ahlatın en tepesinde; dişisine kur yapmakta olan küçücük bir saka kuşu çılgınca ötmekteydi biteviye. Altından usulca geçtik. Baharın coşkusunu yakalamıştı saka; tek bir derdi vardı; neslini sürdürmek için üremek…

 
Bornova Çayı'nın kıyısındaki Levanten bahçelerinden kalan bir kapı; ama içinde evi yok. Zaten yakında bunlar da yok olacak!


Bu da bitişik bahçenin kapısı...


Bu da üçüncü bahçenin kapısı; hiç birinin içinde orijinal evleri kalmamış. Ama yerine dikilen "apartumanlar" mevcuttur.

 
Bornova Çayı kıyısında yan yana üç bahçenin yekpare duvarı ve arkadaki yıllar önce yıkılıp yerine yapılan apartmanlar

 
Yerle yeksan oldular gaga taşlı avlular...
(Fotoğraf; Ebruli Turizm'in web sitesinden alınmıştır.)

 
Durumun tek fotoğraf kalesindeki anlatımı; Kayadibi'nden Kızılay Mahallesi'ne inerken, "kentsel dönüşüm" kıskacındaki hayatın ifadesi duvarda yazıyor!

Yaklaşık 2 saattir Homeros Vadisi’nin yamaçlarında durmaksızın yürümüş, doğada baharın sevincini paylaşmış; kuşun, otun, böceğin kaygısına ortak olmuştuk sessizce. İnsanoğlunun kaygısız bencilliğine hayıflanarak ve çöplerle kirletilmiş güzelliklerin içinden geçerek Kayadibi asfaltının kıyısında bıraktığımız aracımıza ulaşmıştık bile. Bundan sonrası; Bornova düzlüğüne doğru inmekten ibaretti. 19.yy.dan kalma eski bir kiremit fabrikasının hala ayaktaki dev bacasının yanından aşağı doğru akarak, gaga taşlı avlularını ve güzelim sakız tipi eski zaman evlerini "ham" yapan kentsel dönüşüm rüzgârlarıyla kendi cehennemine doğru yol almakta olan biçare Bornova’ya indik.

Dipnotlar:
(2)  Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat, Remzi Kitabevi, 11.Basım-Kasım-2002; Tantalis maddesi, sayfa:278
(3)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında M. Yavuzcezzar tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder