16 Ekim 2016 Pazar

AKHİSAR’IN YAMACINDA;



KAYALIOĞLU ve ZEYTİNLİOVA’DA

12 Ekim 2016
İbrahim Fidanoğlu

Akhisar, bugün İzmir’in az uzağında; ama yine de ulaşılabilir bir noktada, İzmir-İstanbul yolu üzerinde yer alan önemli bir Batı Anadolu kasabasıdır. Kasaba demek aslında Akhisar için biraz hafif kalır; çünkü o aslında kendine şehir sıfatı yakıştırılmış birçok yerleşimden daha köklü, daha büyük ve çok daha kalabalık bir yerleşim merkezidir. İlkçağ’da dokumacılığıyla ün salmış Lidya’nın sınırları içinde ve en kuzeyinde yer alan Akhisar ya da Thyateira, o dönemlerde ürettiği mor renkli kumaşlarıyla tanınırmış. İncil’de adı anılan ve Hristiyanlığın kutsal yedi kilisesinden biri olarak kabul edilen Thyateira Bazilikası’nın apsisi ile ayırt edilebilen temelleri, bugün Akhisar’ın merkezinde yer alan ve Osmanlı Döneminde bir mezarlık işlevi gören Tepe Mezarlığı kazı alanında bulunmaktadır.

 
 19.yy.da Akhisar'ı ve çevresini gösteren Keipert haritası; 1890-H. Keipert; 1:250.000 ölçekli
(kaynak:http://thyateirakazisi.com)

Thyateira’da 1974-75 yıllarında yapılan arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkan kalıntılar, Roma Dönemi’nde Batı ve Güney Batı Anadolu antik kentlerinde birçok benzeri görülen; iki taraflı sütun sırasıyla çevrili bir caddeye paralel olarak Batı yönünde uzanan apsisli ve çeşitli fonksiyonel hacimlere sahip anıtsal bir yapıdan oluşmakta idi.

 
Thyateira Bazilikası
(kaynak:http://thyateirakazisi.com)

İ.S. 2. ve 4.yy.lar arasına tarihlenen kuzey güney doğrultulu sütunlu Roma caddesi, Tepe Mezarlığı’ndan bugün Eski Devlet Hastanesi’nin yer aldığı ve Thyateira’nın akropolü olduğu düşünülen tepeye doğru uzanmaktaydı. (yaklaşık 100 metre uzunluğunda…) Bugün, Thyateira antik kenti, Anadolu’daki birçok antik kent ile aynı kaderi paylaşarak neredeyse tamamen modern Akhisar yerleşiminin altına gizlenmiş gibidir. Bu nedenle de kentin bu ana caddesinin tüm özellikleri ve bunun çevresinde gelişen antik yapıların niteliği konusunda elde edilen bilgiler sondaj kazıları ve inşaatlar içilen açılan temel çukurları çerçevesinde kısıtlı kalmaktadır.

 
 Akhisar Tepe Mezarlığı'ndaki bazilikanın çevresinde yer alan ve piskoposluk sarayına ait olduğu düşünülen yapı kalıntıları
(kaynak:http://thyateirakazisi.com)

Geç Roma dönemine tarihlenen horasan harç ve tuğla örgülü apsisli yapı, ana nef ve bağlı hacimlerden meydana gelmişti. Bu yapının Bizans Dönemi’nden kalan bir kiliseye ait olduğu ve bu bazilikanın İncil’in Yeni Ahit’in son bölümü olan “Yoanna’nın Apokalips”inde yer alan; Aziz Yoanna’nın 7 mektubunun gönderildiği 7 kutsal kiliseden biri olduğu söylenmektedir. Konu ile ilgili olarak Thyateira kazılarını yürüten ekibin çalışmalarının aktarıldığı web sitesinde şu bilgiler verilmektedir:

 
 Tepe Mezarlığı'ndaki kazı alanında yer alan bir mermer kaide
(kaynak:http://thyateirakazisi.com)

 
Tepe Mezarlığı kazı alanında yer alan kemerli mimari parçalar
(kaynak:http://thyateirakazisi.com) 

Thyateira, Hristiyanlığı kabul eden ilk yedi topluluktan birisini barındırdığı için çeşitli araştırmalarda bu kentte erken dönemlere ait (M.S. I.-II. yy.) bir kilise yapısının varlığı üzerine değişik yorumlar yapılmıştır. Ancak İncil’de sözü edilen bu yedi kilise, birer kilise yapısı-binası (κκλησία-ekklesia) olarak düşünülmemelidir. Burada anlatılmak istenen, Hristiyanlığı kabul eden ilk 7 cemaatin bulunduğu, döneminin güçlü ekonomisine sahip, önemli yol güzergâhlarında yer alan, kalabalık nüfusa sahip yerleşimlerdir. Bunun ötesinde şüphesiz bu 7 kentte, ilk Hristiyanlık dönemlerinde de ritüeller için ayrılan kamusal birer yapı da olabilir. Ancak bu yapının, M.S. 379’da tahta çıkan ve M.S. 391 yılında Hristiyanlığı Roma İmparatorluğu’nun resmi dini yapan I. Theodosius (M.S. 347-395) zamanında ya da en azından Büyük Konstantin’in (I.Konstantinus) tüm inançlara ve dolayısıyla Hristiyanlığa karşı hoşgörüyü sağlayan M.S. 313’deki Milano Fermanı sonrası yapılabileceği pek unutulmamalıdır. Bu tarihe kadar ayinler, ancak ibadethane gibi kullanılan bazı evlerde ya da evlerin bu amaçla düzenlenen kısımlarında gerçekleştirilmekteydi. Bu verilerden hareketle, Akhisar’da arkeolojik çalışmalarla bulunabilecek en erken tarihli kilise yapısı (binası) M.S. IV. yüzyıldan daha erken bir tarihten olamaz. Milano Fermanı sonrasındaki süreçte bazı kilise binaları yapıldığı gibi, eskiden kullanılan özellikle “bazilikalar” bu amaçla da kullanılmaya başlanacaktır.”(1)

 
Tepe Mezarlığı'ndaki Tyhateira kazı alanı ve ona bitişik sürüp giden Akhisar'ın modern hayatı
(kaynak:http://thyateirakazisi.com)

Lidya’nın mor kumaşlarını dokuyan İlkçağ’ın Akhisarlı dokumacıları, İncil’de anılan isimleriyle bugüne taşıdılar şehirlerinin namlarını. Bizans Döneminde önemli bir piskoposluk merkezi olarak işlev gören ve Thyateira çevresinde kaleleşen Akhisar, bu dönemde Asprokastro yani Beyaz (Ak) Hisar ismiyle anılır. 13.yy.da Türkmenlerin Batı Anadolu’ya yönelen göçleriyle birlikte kenti, yeni bir dönüşüm beklemektedir. Anadolu’nun Türkleşmesi-İslamlaşması sürecinde, bu dönüşümün yüzyıllar sürecek tohumları atılır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğol akınlarıyla dağılması sonrasında; Saruhan Beyleri, Manisa ve Akhisar bölgesinin yeni sahipleri olurlar. 15.yy.ın başlarında ise, şehir; Anadolu birliğini yeniden sağlayan ve Rumeli’ye doğru genişleyerek güçlü bir imparatorluk oluşturma sürecinde ilerleyen Osmanlı Devleti’nin topraklarına katılır.

 
Tyhateira kazı alanında Piskoposluk Sarayı'na ait bir duvar ayrıntısı
(kaynak:http://thyateirakazisi.com)

19.yy.da Osmanlı’nın taşrada kozmopolit bir kasabasını temsil eden Akhisar’ın şehir merkezindeki eski Yahudi Mezarlığı ile birlikte; o günlerden bugüne ulaşan yegâne tanığı, Akhisar yakınlarında yer alan Kayalıoğlu kasabasındaki Yahudi Tarım Mektebidir.

Akhisar’a 5 km. uzaklıktaki Kayalıoğlu Kasabası daha önceden bu yörede yaşayan Musevi cemaatin bıraktığı izlerle tanınıyor.

Kayalıoğlu Or Yehouda Yahudi Tarım Mektebi

Kasabada Yahudilerin yaşadığı dönemden kalma eski bir okul binası mevcut. Üç katlı taş binanın giriş kapısının üstünde “Ferme-Ecole; Or Yehouda; 1905 (Musevi Takvimi ile 5665) Jewish Colonization Association” yazıları Latin harfleri ile mermer bir kitabeye işlenmiş. Bu yazıttan da 1905 yılında açılan bu tarım okulunun yöredeki Yahudi cemaatinin çocuklarının yetiştirilmesi için yaptırıldığı anlaşılıyor.

 
Akhisar Kayalıoğlu Yahudi Tarım Mektebi
(2007 yılı)

 
Ferme-Ecole Or Yehouda-1905
Yahudi Tarım Mektebi'nin giriş kapısının üstündeki mermer yazıt
(2007 yılı)

Or Yehouda, Kutsal Işık anlamına geliyormuş. Yaklaşık 450 öğrenci kapasiteli tarım okulunun ana amacı; zamanında sadece yöredekileri değil, geniş bir coğrafyadaki yoksul Musevi çocuklarını tarım konusunda uzmanlaştırmak olarak belirlenmiş. Tarım Mektebi, çevresindeki tarımsal araziler ve diğer yapılarla birlikte bir tarım kompleksi görünümünde imiş. Ana bina dışında bir tren istasyonu, Museviler için bir sinagogu, Rumlar için de bir kilisesi varmış. Ancak bugün onlardan, hayalet yapı kalıntıları dışında pek bir iz kalmamış durumda. 1908 yılından itibaren Müslüman öğrenciler de okula kabul edilmeye başlanmış. Ancak Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında bir takım sıkıntılar yaşanmış. Savaşın cepheleri arasında sıkışan sivil hayatların sıkıntıları...(2)

 
Okulun ön cephesi ve girişi
(2007 yılı)
 
Okulun giriş kapısı
(2007 yılı)

Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra okulun da içinde yer aldığı araziler, 1924 yılında Ahmet Kayalı adında bir çiftçiye satılır. Herhalde bugün Kayalıoğlu olarak anılan kasabanın ismi de bu kişi ile ilişkili olsa gerek. 1944-1997 yılları arasında İlkokul olarak hizmet veren bina, şimdi hala ayakta olmakla birlikte çevrenin insafına terk edilmiş; metruk bir yapıya dönüşmüş durumdadır.


 
Okulun arka cephesi
(2007 yılı)

 Yapıyı 2007 yılında ayrıntılı bir şekilde dolaşmıştık. Özellikle iç mekânlarda o yıllarda bile büyük bir tahribat bulunmaktaydı. İki merdivenle çıkılan üst katta sınıflar yer alıyor. Okulun aşağı yukarı bütün pencereleri harap olmuş durumda. Binanın dış kenar duvarlarında andezit taşlar kullanılmış. Okulun çevresinde çam, çınar ve okaliptüs ağaçlarıyla dolu bir uygulama alanı ve geniş meyve ve asma bahçeleri bulunmakta. Yapıldığı yıllarda bu bahçelerde ve çiftlikte çalışan ve uygulama yapan öğrenciler, teorik eğitimlerini bu okulda tamamlamakta, binanın alt katındaki bir bölmede ise civarda yetişen üzümlerden şarap yapılmaktaymış. Bina, Musevilerin yöreyi terk ederek İsrail’e göçmelerinden sonra bir dönem köy ilkokulu olarak hizmet vermiş. Şimdilerde öğretim; yakın dönemde inşaatı tamamlanmış olan ilköğretim okulunda sürdürülüyor. 8 dekarlık arazi üzerinde kurulu okulun çevresinde zamanında lojman ve ek tesis olarak kullanılmış başka tarihi yapılar da mevcut. Binanın giriş demir kapısının tam karşı cephesinde de okulun görevli ve öğretmenlerinin kaldığı oldukça büyük ölçekli yine üç katlı büyük bir yapı (sarı boyalı ve ahşap kepenkli) günümüze kalmış durumda... Şimdilerde bu binada iki ailenin yaşadığını öğrendik. (29 Ekim 2003).

 
Okulun bahçesinden bir görünüm
(2007 yılı)

 
Okul bahçesinden bir başka görünüm daha...
(2007 yılı)
 
Kayalıoğlu; düzayak caddeleri ve onlara açılan sokakları oldukça düzenli şirin bir Batı Anadolu kasabası... Eski Yugoslavya içinde yer alan ve şimdilerde hepsi bağımsız birer cumhuriyet haline gelen etnik bölgelerden yoğun göç almış buralar. Özellikle de Makedonya’dan... Yakınlardaki İshakçelebi, Süleymanlı ve Kapaklı beldeleri de aynı demografik yapıya sahipler.

Zeytinliova; (Yayaköy) 6 Aralık 2003 / 12 Ekim 2016

Zeytinliova kasabası ya da eski adıyla Yayaköy, Akhisar şehir merkezinden batıya doğru sapıldığında 16 km. uzaklıkta çukur bir vadide kurulmuştur. Osmanlı Dönemi’nde yörede geniş toprakların sahibi ayan sülalesi Karaosmanoğlu ailesinin yaptırdığı mimari yapılar ile tanınmaktadır. Tarihte; şimdiki Zeytinliova beldesinin bulunduğu yerde kurulan antik Hermokapeleia kenti idari olarak Bergama’ya bağlıyken, Roma İmparatoru Caracalla tarafından Thyateira'ya bağlanmış. Zeytinliova yakın zamana kadar bir belediyelik iken idari yapılardaki yasal düzenlemeler sonrasında şu anda Akhisar’ın bir mahallesi konumuna indirgenmiş durumda.

 
 Zeytinliova Karaosmanoğlu Camisi
Yapım Tarihi: Hicri 1167

Akhisar’dan Zeytinliova’ya giderken, yol boyunca geniş arazilerde zeytin silken tarım işçilerini ve zeytin işleyen yağhane ve yemeklik zeytin fabrikaları gördük. Hava güneşli ve zeytin toplamaya müsaitti. Geniş yaygıların üstünde sırıkla silkelenen zeytin plastik kasalarda veya çuvallar içinde traktör römorkları ile fabrikalara ulaştırılıyordu.

 
Karaosmanoğlu Camisi'nin küçük minaresi

Karaosmanoğlu ailesinin Zeytinliova kasabasında bıraktığı izler arasında Karaosmanoğlu Camisi ve hamamı, kasabaya girerken hâkim bir mevkide; sağda düz bir tepelik üzerinde yer alan Karaosmanoğlu Kulesi ve bahçesinin girişinde çeşme ve mermer havuz ile kasabada hamamdan biraz ileride; üç yüzündeki mermer panolar üzerinde yer alan mermer işçiliği ile dikkati çeken çeşme sayılabilir.

 
Karaosmanoğlu Hacı Mustafa Ağa'nın hayatına malolan caminin altındaki geçit
(Yandaki binalarla bütünleşik mimarisi nedeniyle zamanın müzevirleri tarafından kaleye benzetilmiş.) 

Osmanlı Devleti’nde 18.yy.dan itibaren merkezi otoritenin zayıflamasına paralel olarak özellikle Batı Anadolu’da ticari ilişkilerin yaygınlaşmasıyla yerel zenginliklerin temsilcisi olan ağa ya da beyler, asker ve vergi toplamak ve asayişi sağlamak gibi görevleri Merkez’den devraldılar. Ayan adı verilen bu yerel otorite temsilcileri, uzun yıllar söz sahibi oldukları bu bölgeleri Saray adına yönettiler. Mültezimlerin (vergi memurlarının) daha fazla vergi toplayabilmek için halka baskı ve şiddet uygulamaları sonucunda, halk tarafından seçilen ve “ayan” adı verilen kimseler vergi tahsili konusunda yetkilendirildiler. Ayanlar, önceleri mültezimlere karşı halkı korumuşlarsa da, zamanla mültezimlerle uzlaşarak kendileri de iltizam almaya başladılar ve devletin zayıflamasıyla birlikte giderek güçlendiler.

 
Caminin girişinde duvara gömülü durumdaki eşsiz mermer işçiliğiyle dikkat çeken mezar taşı

Ayanların en önemlilerinden biri de Saruhan Sancağı’nda ayanlık görevini üstlenen Karaosmanoğlu ailesidir. Karaosmanoğlu ailesinin birçok üyesi mütesellimlik veya voyvodalık gibi görevlerde bulunmuşlardır. Karaosmanoğulları’ndan Hacı Mustafa Ağa’nın mültezimliği döneminde yaşanan bir olay ayanların halka karşı davranışları konusunda önemli bir örnek teşkil etmektedir:

 
Karaosmanoğlu  Camisi'nin son cemaat yerindeki duvarda yer alan;  dallarında üzümleriyle kalem işi asma süslemeleri


 
 Son cemaat yerindeki diğer bitki süslemeleri; kendir olabilir.

4 Eylül 1755 tarihli bir belgeye göre Manisa bölgesi halkının şikâyetleri üzerine Hacı Mustafa Ağa mütesellimlikten azledilerek, yerine o sırada Anadolu valisi bulunan Yeğen Ali Paşa’nın kapı kethüdası Saruhan mütesellimi tayin edilmiştir. Mustafa Ağa’nın azlinin nedenlerinden biri, Şubat 1756 tarihinde çıkarılmış olan bir fermandan anlaşılmaktadır. Bu fermana göre; aslında Yeğen Ali Paşa’dan asıl iltizam bedelinin üç katıyla iltizamı alan Mustafa Ağa, hem bu iltizam bedelini çıkartabilmek, hem de belli bir kazanç elde edebilmek için Saruhan dâhilindeki kazaların halkından yılda 11.712 kuruş gibi bir meblağı daha tahsil etmek yoluna gitmiştir. Bunun üzerine bölge halkı, iltizam bedelinden fazla tahsilât yapılmaması için şikâyette bulunmuştur. Ağa’nın azli bu olaydan sonradır.

 
Karaosmanoğlu Camisi'nin içi

 
Caminin gri ve beje boyalı ahşap minberi

 
İçinde saatleri olmayan muhafazalar

Görüldüğü gibi mültezimler iltizamı almak için büyük mücadelelere girişmişler ve iltizam bedelini halktan fazladan vergi alarak çıkarmaya çalışmışlardır. Genel olarak Osmanlı Devleti’nde belli dönemlerde mültezim, ayan, mütesellim ve voyvoda gibi kişilerin vergilerin tahsili sırasındaki halk üzerinde zulüm ve baskılara neden olduğu bilinmektedir. Batı Anadolu’da özellikle 18 ve 19.yy.larda şekillenen zeybeklik müessesesi de bu toplumsal gerçek üzerinde tutunabilmiştir.(3)

 
Karaosmanoğlu Camisi'nin sade mihrabı ve iki yanındaki saati olmayan muhafazaları

 
Cami avlusundaki mermer havuz

 
Caminin tavanı

Karaosmanoğlu Camisi, Hicri 1157 (Miladi 1747) yılında Karaosmanoğlu Hacı Mustafa Ağa tarafından yaptırılmış; dış ve iç mimari özellikleri açısından döneminin eşsiz örneklerindendir. Cami, kare planlı bir camidir. Dış cephe tamamen taşla örülmüş; yan sokağın üstünden tonozlu bir tünelle devam eden caminin sokak ve yandaki yapılarla tamamlanan bütünselliği, bizi tarihin derinliklerine götürüyor. Ancak bu tonozlu geçidin yapımı sırasında Hacı Mustafa Ağa’yı çekemeyenler, Saray’a kale inşa ediyor diye şikâyet etmişler. Bu da Hacı Mustafa Ağa’nın sonu olmuş. Padişah, Hacı Mustafa Ağa’nın kellesini vurdurmuş. Sokağa girdiğimizde caminin altında karşılıklı yer alan dükkânları görüyoruz.


Caminin tavanında yer alan bitki süslemelerine örnek

Bir vazo içinde yer alan meyve kompozisyonu

 
Bu da civardaki köşklerden birinin tasviri olsa gerek...
Caminin ana caddeye açılan bahçe kapısından içeri girdiğimizde bizi temiz ve bakımlı, oldukça geniş bir bahçe karşılıyor. Bahçe kapısının karşı cephesinde imam ve müezzin tarafından lojman olarak kullanılan iki eski Türk evi yer alıyor. Oldukça eski ve bakımsız durumdalar. Bahçenin tam ortasında demir parmaklı çitle çevrili bir abide kaidesi ve kaidenin üzerinde bir kitabe yer alıyor. Yazıdan; bu kaidenin bir yüzünde; 1951 yılında Karaosmanoğlu ailesinin varislerinden Vicdan Karaosmanoğlu tarafından atalarının ruhlarına Fatiha okunması amacıyla yaptırıldığı; diğer yüzünde ise, bu caminin Karaosmanoğlu Hacı Mustafa Ağa tarafından 1157 yılında yaptırıldığı; daha sonra banisi Hacı Mustafa Ağa’nın hizmetlerini kavramaktan aciz yobazlar tarafından öldürüldüğü belirtiliyor. Ne yazık ki, elimizde bu abideyi gösteren bir fotoğraf yok; 2003 yılındaki gezide bu imkândan yoksunduk.

 
Caminin avlusundan bir görünüm; arka planda Karaosmanoğlu Hamamı; Vicdan Hanım'ın abidesini bu kez göremedik.

  
Kadınlar mahfili

 
Kadınlar mahfilinden mihrabın görünüşü

 

Kadınlar mahfilinden minberin görünüşü

 
Caminin içinden bir başka görünüm; kadınlar mahfili ve mihrap bir arada...

Camiye kuzey ve batı cephelerinden iki ayrı kapıdan merdivenle ulaşmak mümkün… Caminin sonradan eklemelerle büyütüldüğü ve batıya açılan kapının bu genişleme dönemine ait olduğu söylenebilir. Caminin içi Batı tarzı izler taşımakta. Özellikle ahşap tavan üzerinde yer alan çiçek ve bitki süslemeleri hemen dikkati çekiyor. Bu süslemelerde kendir ve üzüm tasvirleri kullanılmış. Kadınlar mahfili, ikinci katı üç yandan çepeçevre sarıyor ve oldukça geniş bir mekân oluşturuyor. Mihrap, minber ve kürsü nispeten sade… Minber ahşaptan. Üzeri sütlü kahve ve bej rengi boyalı... Mihrabın iki yanında ceviz ağacından iki büyük çalar saat yer alıyor. 19.yy.ın sonlarında İzmirli Levanten ustalara yaptırılmış olma olasılığı yüksek olan bu saatlerin ne yazık ki sarkaçlarının uçundaki çok değerli antika zangoçlar (Bir tanesi gemi şeklinde imiş, diğeri normal daire...) 5-6 ay önce çalınmış. (6 Aralık 2003) Saatlerin kadranında Smyrne ve imalatçısı olan Michel Scuto ASTLICK ismi okunuyor. Caminin minaresine çıkılan mermer merdivenler yıllarca kullanılmaktan dolayı aşınmışlar. Minare oldukça alçak, cami ve minare toplama taşla örülmüş.

 
Caminin iki yandan merdivenlerle ulaşılan girişi

 
Karaosmanoğlu Camisi'ne avludan bakış

 
Caminin altındaki tünel ve dükkanlar; bu yol sizi kasabanın çıkışındaki gölete kadar götürür.

 
Karaosmanoğlu Camisi

12 Ekim 2016 tarihinde bölgeyi yeniden ziyaretimizde yukarıda sözünü ettiğimiz Vicdan Karaosmanoğlu’nun yaptırttığı abide ve kitabesini, ayrıca cami içindeki 19.yy.daki İzmirli saat ustalarının eseri olan antika değerindeki güzelim saatleri yerinde göremedik. Bunları sorabileceğimiz kimse de yoktu camide. Saatlerin sadece ahşaptan mobilyaları kalmıştı geriye. Merak ettiğimiz konu ise, saatlerin; camiyi ilk ziyaret ettiğimiz zaman, cami müezzininden aldığımız bilgiye paralel bir kaderi paylaşıp paylaşmadığı idi. Tek umudumuz, çalınmayı önlemek amacıyla korunma altına alınmış olmalarıydı. Bu düşünceyle camiden ayrıldık.

Diğer Yapılar:

Caminin bahçe duvarının hemen bitişiğinde Karaosmanoğlu Hamamı var. 2003 Aralık ayında bina, Avcılar ve Atıcılar Kulübü olarak kullanılırken, 12 Ekim 2016 tarihinde tamamen metruk ve harap bir haldeydi. Hamamın merdivenli girişinde, neredeyse sokağa taşar konumda gördüğümüz; ağzına kadar bira şişeleriyle dolu torbalar ve buna benzer çöp atıkları, atalarımızın mirası olan bu kültür varlıklarına karşı toplumca ne kadar ilgisiz kaldığımızın bir göstergesi gibiydi.

 
Karaosmanoğlu Hamamı önünden zeytin hasadından dönen köylülerin geçişi

 
Karaosmanoğlu Hamamı

 
Karaosmanoğlu Hama; duvar detayı 

Yapının orijinal hali, yer yer değişikliğe uğramış durumda. Ön cephesindeki iki penceresi, tuğla ile örülerek kapatılmış. Yine ön cephenin bir kısmı harçla sıvanmış; bu da orijinal taş işçiliğine kısmen zarar vermiş. Hamam oldukça büyük ve yol seviyesinden yüksek bir konuma sahip. Merdiven basamaklarla girişe ulaşılıyor.

 
Hamamın yakınlarındaki mermer işçiliği ile öne çıkan Karaosmanoğlu Sebili

 
Sol yan yüz; üst pano

 
Sol yan yüz; alt pano

 
Ön yüz; üst pano; Yapım Tarihi: Hicri 1220

 
Ön yüz; alt pano

 
Sağ yan yüz; üst pano

 
Sağ yan yüz; alt pano

 
Karaosmanoğlu Sebili'nin önden görünüşü  

Hamamı takiben, aynı cadde üzerinde ve aynı kolda çok güzel bir sebil bulunmakta… Halen faal halde olan sebil, mükemmel mermer işçiliği açısından Koçarlı’daki Cihanoğlu Merkez Camisi’nin şadırvan çeşmesine çok benziyor. Sebilin üç yüzünden ikisinde simetrik olarak iki cami panoraması, ortadaki yüzde ise dal ve yapraklardan oluşan muhtelif bitki desenleri mermer üzerine işlenmiş. Bu mermer işçiliğinin, Koçarlı’daki camide olduğu gibi; 18.yy. Rum ustalarına ya da bu sanatı onlardan öğrenen Türk mermer ustalarına ait olabileceğini düşündük.

 
Zamana direnmekten yorulmuş eski bir Yayaköy (Zeytinliova) evi 

 
Zeytinliova'da eski Rum kilisesi yakınlarında, bir evin duvarının dibinde hayata tutunmuş bir nar ağacı; üzerinde meyveleriyle...

Yayaköy Rum Ortodoks Kilisesi ya da Zeytinliova İlk ve Ortaokulu...(4)

Zeytinliova’da Karaosmanoğlu ailesinin izlerini sürerken karşılaştığımız bir diğer yapı da şimdi halen ilk ve ortaokul olarak kullanılan eski bir kiliseden bozma iki katlı bina... Mahallelerin arasında dar sokaklarda araba ile ilerlerken birden karşımıza çıkıyor. Binanın zamanında Karaosmanoğlu ailesine ait bir köşk olarak da kullanıldığı bilgisi var. 1934-35 ders yılında ilkokul olarak kullanılmaya başlanan bina, 1973 yılında büyük bir tadilat geçirmiş ve kilise özelliğini tamamen yitirmiş. 

 
Zeytinliova İlk / Ortaokulu'nun avlu girişi

 
Eski Rum Ortodoks Kilisesi; 1935'den beri Zeytinliova İlkokulu

Bina çepeçevre taş duvarlarla çevrili bir bahçenin ortasında yer alıyor. Ön cephesinde 8 sütunun üzerinde yükselen bir sundurma (portiko) var. Binaya ön cepheden bakıldığında; bu portikonun iki yanında, solda ve sağda; tam da ne amaçla yapıldığı anlaşılamayan, binanın simetrik iki eklentisi yer alıyor. Portikonun devamı hissini yaratan ve geriye doğru kıvrılan mimari yapı, daha sonra binanın ana gövdesiyle bütünleşik halde arka yüze doğru devam ediyor.

 
Okulun ulu çam ağaçları ile kaplı avlusu

 
Yapının ön yüzünde yer alan 8 sütunlu portikosu

 
Üzerinde kanatlı kabartma figürün yer aldığı kilisenin giriş kapısı

 
Portiko tavanında yer alan alçı bitki desenleri 

Giriş kapısının üstündeki mermer lento üzerine işlenmiş Zafer Tanrıçası Nike’yi andıran kanatlı bir rölyef yer alıyor. Belki de bir Baş Melek Gabriel rölyefi… Ancak, kabartmanın ne yazık ki baş kısmı tamamen tahrip edilmiş ve ne olduğu anlaşılamıyor. Kabartmanın üzerinde beyaz badana ile kapatılmış geniş bir boş dikdörtgen alan görülüyor. Büyük olasılıkla, zamanında burada yer alan ve üzerinde bir kitabe ya da desenin bulunduğu mermer plaka sonradan çalınmış.

 
Kilisenin ön cephesinde yer alan portikoya batıdan bakış

Kilisenin yapı malzemesini açığa vuran sıva döküntüleri 

Binanın bazı yerlerinde dökülen sıvaların altından, taş yapının sarıya çalan yapı taşları kendini ele veriyor. Civarda bu renkte bir yapı malzemesinin varlığına dair bir bilgimiz olmamakla birlikte, Kapadokya civarında sıkça gördüğümüz bu taş malzemenin buraya nereden ve nasıl getirildiği de ayrı bir merak konusu olarak önümüzde duruyor.

  
Kilisenin doğu cephesinde yer alan kör kapı; şimdi bir işlevi gökmüyor.

Binanın sol yanında ayrı bir giriş kapısı daha var. Her ne kadar binaya doğu yönünden bugün bir giriş bulunmasa dahi, bu kapının ne amaçla yapılmış olduğu da düşündürücü. Bu kapının çevresi, mermer bir kemerle kaplanmış. Beyaz ve kahverengi damarlı bej mermerler, atlamalı döşenmiş. Aralık 2003’de okulun ana girişe göre sağ tarafındaki boşlukta 3 – 4 tane Dor tarzı antik sütun görmüştük. Okulun bahçesinde ise oldukça yaşlı ulu çam ağaçları vardı. Bahçenin ortasında, şimdi betonla kaplı alanın altında; yapının kilise dönemine ait bir su kuyusu ya da kaynağı bulunmakta imiş. Ancak şimdi onunla ilgili de bir veri mevcut değil.

 
Kilisenin ön cephesinden bir başka görünüm

 
Kilisenin iki yanında yer alan ve ana gövdeye eklenti hissini veren yapının sol kanadı

Binanın ön cephesinde, ikinci katında bir küçük bir balkon yer alıyor. Balkon korkuluğu “S” şeklinde kıvrılmış demir parmaklıklardan oluşuyor. Okulun bahçe kapısının iki yanında yaklaşık 1,2 metre yüksekliğinde; oldukça estetik iki mermer sütun ve bunun üzerinde bitki işlemeleri yer alıyor. Aralık 2003’de okulu ziyaret ettiğimizde okulun bahçe duvarının 19.yy.dan kalma olduğunu öğrenmiştik. Ancak, 2016 yılındaki son ziyaretimizde; duvarın yeniden yapıldığını ve o günlerde binaya inşaat malzemesi sokmak amacıyla yıkılan kapının sol sütununun da yeniden duvara monte edildiğini tespit ettik.

 
Okulun girişinin üstünde yer alan gösterişli balkon ve kemerli mermer kapısı

 
Okulun girişi

 
Okuldan ayrılırken; yeniden kasabaya doğru... 

Binanın iç mekânları kilisenin okula dönüştürülmesi sürecinde tamamen özelliğini yitirmiş; yüksek tavanlı ve büyüklüğüne dayanarak en az iki nefli bir Ortodoks kilisesi olduğunu düşündüğümüz yapı, iki katlı bir okul binasına dönüştürülmüş. Ancak deprem bölgesinde yer alan binanın bu yaşlanmış ve yıpranmış haliyle daha ne kadar sürdürebileceğini kestirmek oldukça zor görünüyor. Dolayısıyla, bu kültür varlığının bölgenin tarihsel arka planına uygun şekilde düzenlenerek müze benzeri bir yapıya dönüştürülmesi kanımızca daha uygun olacaktır.

Karaosmanoğlu Kulesi

Karaosmanoğlu Ailesi’nin muhtemelen tarım arazilerinin tam ortasında ve onlara hâkim bir mevkide bir kulesi vardı. Bu kuleye Zeytinliova’ya Akhisar yönünden bayır aşağı yaklaşırken, hemen sağa doğru bir patikadan saparak ulaşılıyor. Zeytinliova girişinde zeytinliklerin tam ortasında ulu çam ağaçlarının altında yüksek bir düzlük üstünde yer alıyor.

 
Ulu çamlar altında Karaosmanoğlu Kulesi

 
Çeşme, kule ve havuz bir arada...

 
 Benzersiz mermer işçiliğiyle dikkat çeken üçgen alınlıklı anıtsal mermer çeşme

 
Avluda yer alan havuz ve karşıda Zeytinliova

 
Tertemiz avlusu ve bakımlı yapılarıyla dikkat çeken Karaosmanoğlu Kulesi

Çam ağaçlarının tam altında yer alan kule yapısı altı sağır, iki katlı bir yapıdan oluşuyor. Oldukça bakımlı, sarı ve yeşil boyalı yapının pencerelerinde demir kepenkler var ve kapalı durumda... Binanın yakın zamanda onarımdan geçtiği anlaşılıyor. Bahçenin girişinde üçgen alınlıklı, iki yanından iki mermer sütunla inen; göbek kısmında kurnanın üzerinde eski bir kitabe ve bitki desenlerinin yer aldığı, yine mermer işçiliğinin güzel bir örneğini teşkil eden bir çeşme bulunmakta. Çeşmeye daha sonra depo amaçlı bir ilave yapılmış. Şu anda çeşmenin suyu akmıyor. Çeşmenin sonradan eklenen diğer sıvalı bölümleri beyaz badana ile boyanırken orijinal mermer kısım da nasibini almış.

Karaosmanoğlu Çeşmesi; yakından...
 
Karaosmanoğlu ailesinden kalma avlunun ortasındaki havuz ve taban döşemesi

Karaosmanoğlu Kulesi ve Zeytinliova Kasabası'nın görünüşü

Çamların ortasında kasabaya nazır; altıgen şekilde bir mermer havuz var. İhtimal ki; zamanında kasabaya hâkim bu tepeden Karaosmanoğlu Ailesi; hem tarım faaliyetlerini koordine ederken; bir yandan da sıcak yaz günlerinde çam ağaçlarının gölgesinde havuz başında demlenerek dinlenirlerdi. En son Ekim 2016’da bölgeye uğradığımızda çiftlikte iki katlı modern bir yapı ile karşılaştık. Ancak, güzel olan Aralık 2012’de gördüğümüz tarihi çeşme, havuz ve benzeri her şeyin son derece muntazam bir şekilde korunmuş olmasıydı. 

Zeytinliova Göleti

  
Gölette ördekler

 
Zeytinliova'da bugünlerde herşey zeytin demek; zeytinler sınıflandırılırken...
 
Akşama doğru asfalta yakın konumdaki çiftlikten duyulan, zeytin hasadından dönen köylülerin traktör sesleriydi. Zeytin hasadının giderek zirve yaptığı günlerdeydik; adıyla müsemma Zeytinliova, sabahtan akşam karanlığına dek; zeytinin toplanması, zeytin alım noktalarındaki tüccara malın aktarılması, zeytinlerin sınıflandırılarak ayrılması ve benzeri işlerle meşguldü. Kasabada dolaşırken belediye hoparlöründen halka yapılan duyuruda, üreticilerin topladıkları zeytinleri yetki belgesi olan tanımlı tüccarlara satmaları “önemle” salık veriliyordu. Traktör ve halkı uyarıcı hoparlör sesleri rüzgâra karıştı gitti. Bizim için ise, artık gitmek zamanıydı. Yönümüze İzmir’e çevirdik ve ansızın karşımıza çıkan bir çukurdaki Zeytinliova’ya veda ettik.


Dipnotlar
(1)    Akhisar-Thyateira kazıları hakkında bkz. http://thyateirakazisi.com/thyateirada-ki-ilk-kilise
(2)    “Tamamen iktidarsız kalınan bir dönem oldu. Çete adlandırılan yasadışı askerler yağmalıyor, öldürüyor, yakıp yıkıyordu. Bir gece evdeydik. Kapımız gürültüyle vuruldu. Mecburen açtık ve saçı sakalı birbirine karışmış, tepeden tırnağa silahlı savaşçılar gördük. Annem dehşet içinde üç çocuğunu yatakların altına sakladı. Haydutlar kocaman kılıçlarını yatakların altından geçiriyor ama neyse ki bize ulaşamıyorlardı. Para istiyorlardı. Babam onları ailenin parasının bulunduğu dolaba doğru yöneltti. Haydutlar bununla yetindi ve babamı da yanlarında götürerek evden çıktı. Onu korkutmak için bir kılıç darbesiyle bıyığının yarısını uçurdular. Sonra harika Avusturya atlarının bulunduğu ahırlara gittiler. (Olay, Or Yehuda’daki çiftlik-okulda geçiyor) (…) Atlara bindiler ve kayboldular” (Ankete cevap, M.A.G.); Henri Nahum, İzmir Yahudileri, İletişim Yayınları; 1.Baskı-2000; sayfa:191 dipnotu
(3)   Ayanlar ve zeybekler hakkında bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2015/12/harpasadan-arpaza.html
(4)  Zeytinliova İlk/Ortaokulu’nu ziyaretimiz sırasında; bize göstermiş olduğu konukseverlik ve anlayış nedeniyle Okul Müdürü İbrahim Tuzcu’ya teşekkür ederiz.
(5)   Fotoğraflar yazıda belirtilenler dışında 2007 ve 2016 yılında yöreye yapılan geziler sırasında İF tarafından çekilmiştir.


Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Bumerang - Yazarkafe

6 yorum:

  1. Masa başında Kayalıoğlu ve Zeytinliova'yı sayenizde okudum gezdim gördüm. Zeytinliova'nın yerini tanımlayan aynı paragraf da ki iki cümlede bir uyumsuzluk mu var ,ben mi yanlış anlam çıkardım? Zeytinliova'nın yeri Akhisar'ın 16 km batısında ifadesi doğru olmalı, ''Tarih de Akhisar'ın 20 km kuzey doğusun da şimdiki Zeytinliova beldesinin bulunduğu...'' cümlesinde ki yön ve mesafe de sorun var gibime geldi . Biri 2008 diğeri 2014 tarihli iki ayrıntılı köy ,bucak ve ilçeleri gösteren bende ki haritalar da Zeytinliova'nın adı PALAMUT olarak gösterilmekte. Herakleitos haklı olabilir ama beldelerin, şehirlerin adları da zırt-pırt değişmemeli.Yorucu olmayan bu rotayı bir gün bizde izleyebiliriz. Teşekkürler Dağa Kaçtım ekibine.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dikkatinize teşekkürler... Düzeltme yapılmıştır. Palamut ismi konusunda da haklısınız. Zeytinliova'nın eski isimlerinden biri de Palamut'tur.İF

      Sil
  2. Tarihi öğrenmek güzel. İnsan, merak ettiği sürece anlamlıdır. Zahmet edip bu siteyi hazırlamışsınız. Elinize sağlık. Güzel bir çalışma olmuş. Bu kadar bilgiyi biz araştırsaydık biraz zor bir araya getirirdik. Akhisar eski yerleşim yeri. 7 kere yıkılıp yeniden yapıldığı söyleniyor. Bizim dedelerimiz I. Dünya Savaşı öncesi de buradaymış. Ondan önce 7 göbek evveline baktığımızda Bursa Kirmasti'den Gördes'e, oradan Akhisar'a gelmeler. Onların geldiği zamanlarda her yer dutlukmuş.. İşin şakası bir yana, şu anki Akhisar'ın merkezi alanları bataklıkmış. Halen de yüksek binaların dikildiği dış kısımlar bataklık vasfında aslında. Oynak zemin yapısı var. Tahir Ün Caddesi diye birşey o zamanlar yokmuş. Sonradan bir hükümet binası dikilmiş. Bugünkü İş Bankası'nın hizasında ve biraz aşağısında.. Daha sonraları yeni bina yapılmış. Bataklık deyince hemen Amazon Ormanlarındaki gibi bir yer aklınıza gelmesin. Kurumuş sulak alanlardan bahsediyoruz. Zaten jeoolojik katmanlara bakarsanız eskiden Ege Bölgesi'nin denizle kaplı olduğu da görülür. Deniz çekilip Ege yüklelince Akhisar çukur bir ova olduğundan demek ki hafif sulak bir alan kaldı. O da zamanla kurudu. Ama toprak hareketleri dolayısı ile Roma devrinden kalma yapılar da toprağa gömüldü. Akhisar'ın ilk yerleşim yerleri Efendi, Hashoca, Cumhuriyet mahelleridir. Akhisar'ın kurucu aileleri buralarda yaşamışlar. Sonradan diğer mahellelere geçmişler. Akhisar'ın neresini kazarsanız kazın tarih fışkırıyor. eskiden pekçok kişinin elinde Roma sikkeleri görürdük. Sağda solda bir sürü taş yapıt parçaları vardı. Lise bahçesinde bile bir sürü vardı. Akhisar potansiyelini hiçbir zaman değerlendiremedi maalesef. Ben belediye başkanı olsaydım; Akhisar'ın kıraç yerinde Roma-Osmanlı-Selçuklu dönemlerinden çarşılar, hamamlar ve turistik alanlar yaptırırdım. Kentin de medeniyet gelişimi ölçüsünde yapılarının geliştirilmesinde özgün bir modelleme meydana çıkartırdım. Akhisar'ı yapboz tahtasına çevirdiler. Onu alıp buraya koyuyorlar, şunu alıp öteye atıyorlar. Bir sürü yeni mahalle eklendi, bir de Suriyeliler geldi.. Kuru kalabalık var, ama hiçbir alanda varlık gösterebilme söz konusu değil. İş Bankası'nın ilerisinde eski vakıf alanlarında yeni binalar için kazılar yaptırıldı. Orada da eski hamam çıktı. Kasada para olmadığı için oraya yeni bina da yaptırılamayacak. Kent ortasında o şekilde bir yer bırakmak abes olacak. Eski Ali Şefik Ortaokulu'nun orası kazılırken Roma surları bulundu. Vergi Dairesi yapılırken oradan neler neler çıktı. Ama bu zamanın insanlarının yaşam alanı içinde kalıyor. Oralarda derinlemesine kazılar yapıp o yapılar belki başka bir yere taşınabilirdi. Kent Planması olmadığı için halen rastgelelik devam ediyor. Ulucami'nin olduğu yerin de eski Amazon Tapınağı olduğu söyleniyordu. Çok eski bir yapı olduğu belli. Vakti zamanında var olan taş yazıtlar muhafaza edilmediği için bugün tarihe not düşemiyoruz. Paylaştığınız bilgiler için teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bloğumuza göstermiş olduğunuz ilginiz ve değerli katkılarınız için teşekkür eder, ilginizin sürekliliğini dileriz. Ulucami'nin ilk yerinde bir İlkçağ tapınağının olduğuna dair bilgiler mevcut. Zaten hatırladığım kadarıyla caminin harim bölümündeki devşirme sütunlardan birindeki Herakles düğümünü hatırlıyorum. Biz sahip çıkamadık; umarım bu değerli hazinelere gelecek nesiller sahip çıkar. Sevgilerimizle...İF

      Sil
  3. Zeytinliova Karaosmanoğlu Camii indeki o içi boş saatler çok güzeldi.
    Hemşerilerim bilir;denizde ilerleyen bir gemi resmi vardı.
    Ve devasa saat sallandıkça,sanki gerçekten okyanusta ilerliyormuş gibi görünürdü.
    Biz Camiye Kur'an-ı Kerim öğrenmeye giderdik.
    O zamanlardan hatırlıyorum.
    Sonra bir gün,ne yazık ki ikisi de çalındı.
    Yıl olarak çok iyi hatırlamıyorum ama,çok uzak yıllar değil.
    Yazı çok güzel olmuş.
    Emeğinize yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Size şu kadarını söyleyeyim; taş hiç bir zaman uzaktan gelmez. Kültür varlıklarımızın, aç gözlü yiyicilerin bu amansız saldırıları altında kalmaları gerçekten çok acı. Bu durum, insanlık adına utanç vermeli bizlere de... Çünkü ne yazık ki biz de aynı topraklarda yaşıyoruz. Çocukluk hatıraları her zaman değerlidir; onları size hatırlatabildiysek ne mutlu bize. İlginizin sürekliliği dileğiyle...İF

      Sil