KESTANE DÜNYASINDA
BOZDAĞLAR'IN ETEKLERİNDE BİR YOLCULUK
25 Kasım 2015
İbrahim Fidanoğlu
Birgi, Bozdağlar Coğrafyası’nda bu sıradağlara yüzyıllardır sırtını
yaslamış olmanın verdiği güven ve ondan güç alarak gelişen kadim geçmişiyle;
bölgenin öne çıkan bir yerleşimi olarak varlığını günümüzde de sürdürmektedir. Gerek
Bozdağlar’ın kendine has fiziksel koşulları ve gerekse tarihin bu topraklarda
bıraktığı kültürel izlerin zenginliği Birgi’yi bizim için de benzersiz
kılmaktadır. Ama bizim bugünkü esas hedefimiz, daha çok Birgi’nin arka
dünyasına doğru sarkmak; kestanenin en güzellerinin yetiştiği bu havalide
kestane gömülerinin durumuna bakmak ve daha sonra Yılanlı Kale rotasıyla
Bozdağları yalayarak kıvrım kıvrım ilerleyen dağ yollarını takip ederek sonunda
Kiraz’a ulaşmak…
Birgi'den Bozdağlar'a doğru
Çınarlar, çamlar, zeytinler, meşeler ve kestaneler; beşi aynı karede...
Sabahın erken saatlerinde ulaştığımız Birgi’de bizi bekleyen ilk sürpriz,
fırından yeni çıkmış, tam buğday unundan tatlı maya ekmeklerdi. Aydınoğlu
Mehmet Bey Camisi’nin önündeki meydana çıkan ağaçlıklı yolun üstündeki Tokoğlu
Ekmek Fırını, bu anlamda özel bir yerdi. Fırın, yoğunlukla dükkânların ve
lokantaların bulunduğu bölgenin hemen üstünde yer alıyordu. Bir aile işletmesi
görünümündeki fırının işletmecisiyle ayaküstü sohbet ettik. Bizim beğenimiz,
onu daha da mutlu etmişti. İzmir’in merkez ilçelerine yönelik dağıtım
projelerinden söz etti. Dumanı üstünde tüten bu leziz ekmeklerden hem tattık,
hem de İzmir’e götürmek üzere birer ikişer yanımıza aldık.
Aydınoğlu Mehmet Bey Camisi; Birgi
(Fotoğraf: Ocak 2009-İF)
Yorgun Birgi evleri
(Fotoğraf: Ocak 2009-İF)
Fırından ayrıldıktan sonra Aydınoğlu Mehmet Bey Camisi’nin yer aldığı
meydandan Bozdağlar’a doğru kıvrılan Yılanlı
Kale levhasının bulunduğu yola saptık. Köşedeki Birgi’nin asırlık
kahvehanelerinde hayat uyanmıştı bile. Yıkık bir su kemerini ve İmam
Birgivi’nin türbesini arkamızda bırakarak Yılanlı Kale’ye doğru bir tırmanışa
başladık. Tırmandıkça güzelleşen; doğanın eşsiz fırça darbeleriyle ardımızda
önümüzde bir tablo gibi biten manzaranın doyumsuzluğu karşısındaki
hayranlığımız sınırsızdı.
Hacıhasan'dan Birgi'ye ve sisler altındaki Küçük Menderes Ovası'na bakış
Kemerköy yakınlarında bir kestane gömüsü
Bozdağlar’a doğru Hacıhasan Köyü’nden
sonraki tepeyi aştığımızda kestane ağaçları ve yol kenarlarında üzerleri
eğrelti otlarıyla kaplı kestane gömüleri başladı. Artık lezzetine doyum olmayan
Birgi’nin arka dünyasındaki kestanelerin diyarına gelmiştik. Kemerköy’ün hemen altındaki bir virajda
köylüler, bir gömüyü açmakla ve gömüden çıkardıkları kestaneleri sınıflandırarak
büyük çuvallara doldurmakla meşguldüler. Örtü altında çürümeye bırakılan
dikenli zırhların içindeki kestaneler, yaklaşık 2-3 hafta bu şekilde
bekletildikten sonra eğrelti otu ağırlıklı örtüleri kaldırılarak temizlik ve
ayıklama faslına geçiliyordu. Bizim bugün şahit olduğumuz aşama, işte bu anı
temsil ediyordu. Çoğunluğu kadınlardan oluşan işçiler, bu işlemleri yaparken;
birkaç erkek işçi de güç gerektiren çuvalları istifleme, traktör römorklarına
yükleme vb işlerle meşgul oluyorlardı.
Kemerköy'de kestane gömüsünün açılışı
Kestaneler, temizlik sonrası çuvallara dolduruluyor.
Bölge, Türkiye’nin en lezzetli kestanelerinin yetiştiği bir havza olarak
dikkat çekiyor. Özellikle kara aşı ve
sarı aşı olarak adlandırılan kestane
türleri, bu yörede en çok yetiştirilen ve kalite açısından da en aranan cinsler
olarak biliniyor. Bunun yanında Balyambolu
yada Beydağ olarak bilinen bir başka
tür daha var. Ama özellikle kara aşı kestaneler, damarsız ve yekpare bir
yapıya, ayrıca sağlam bir genetik özelliğe ve benzersiz bir lezzete sahip
olması nedeniyle Bursa yöresi kestane şekeri üreticileri ve uluslar arası ithalatçılar
tarafından tercih ediliyor.
Yılanlı Kale yolunda bir çeşme başında mola verdik.
Gezginlerin çeşme başı "selfie"si
Çınarların ve cevizlerin altında usulca akan suyun sesini dinledik.
Kestane gömüsünün açılışına dair izlenimleri geride bırakarak Kemerköy’ün meydanına kadar çıktık ve
meydandaki kahvehanelerden birinde çay molası verdik. Kahvehanenin içi oldukça
sakindi; çünkü herkes kestanesinin peşinde ve hasat telaşındaydı. Ağaçtan
toplanmasından toprağa gömülmesine, gömüden çıkarılıp çürüyen dikenlerinin
ayıklanmasına, sınıflandırılmasına ve çuvallanmasına kadar oldukça emek yoğun
işlemlerle pazara sunulabilir hale gelen kestanenin bu serüveni üretici için
oldukça eziyetliydi. Hele bir de tüccara olan mahkûmiyet; köylünün emeğinin
yeterince karşılık bulamaması ve yaratılan değerin aracılarca paylaşılması; bu
da tabii ki işin her zaman olduğu gibi can yakıcı yönüydü. Kahvehanede yanan
soba başında köylülerle yaptığımız kısa sohbete çaylar eşlik etti. Artık
dağlara vurma zamanıydı; kara aşı kestanelerimizi torbalarımıza doldurarak Kemerköy’den ayrıldık.
Yılanlı Kale ve eteklerindeki Yılanlı Köyü
Birbiri ardına uzanan derin vadilerin yamaçları boyunca; kahverengiye
boyanmış bir denizi andıran Kemerköy’ün arka dünyasında, neredeyse Kiraz’a
kadar kıvrım kıvrım dağ yollarından geçerek dura kalka ilerledik. İlk
vardığımız köy, Yılanlı idi.
Yılanlı Kale
Yılanlı Köyü, aynı adla anılan bir Pers dönemi savunma kalesinin de bulunduğu
oldukça dik bir tepenin hemen eteklerine kurulmuş. Bölgede buna benzer Pers
savunma noktalarına rastlanmakta. Keldağ üzerindeki Kale(1), Tire yakınlarındaki Yörükler Gediği’nde
Fesattepe’de yer alan Pers Satrapı Gamersos’un garnizonunun bulunduğu Kale(2) bu yapılardan bazıları
olarak dikkat çekiyor. Hatta üzerinde yer alan Ana Tanrıça Meter’e adanmış
sunak alanlarının yer aldığı Balabanlı(3)
ve Peşrefli Kaleleri(4)
bile Persler tarafından aynı dönemde stratejik geçişleri kontrol etmek için
kullanılmış olabilir. Doğal olarak; aynı hâkim mevkiler, Bizans Dönemi’nde de
özellikle 12-13.yy.larda Türk akınlarına karşı bir gözetleme noktası olarak
kullanılmış olmalı.
Yılanlı Köyü'nden vadiye doğru bakış
Yılanlı Kale
Arkeolog Şükrü Tül’e göre ise kuruluşu Hellenistik Döneme uzanan kale,
Bizans Dönemi’nde 7-8.yy.lardan başlayarak 12-13.yy.lara kadar kullanılmıştır.
Özellikle biçimlenişi merkezi yönetimin isteği ile değil, dağda yaşayan halkın
isteğiyledir. Bu nedenle Bizans vakıf ve öteki resmi kayıtlarında anılmaz. Türk
akınları sırasında koyunların saklanması amacını taşıyabilir. Bu yanıyla Ödemiş
yakınlarındaki Balabanlı, Fata (bugünkü Gökçen) ve Peşrefli Kalesi gibi
kalelerle benzeşen dağ başı güvenlik alanlarından biridir.(5)
Yılanlı Kale'nin sağlam burçları
(Fotoğraf: Ocak 2013;İF)
(Fotoğraf: Ocak 2009-İF)
Yaklaşık 2 yıl kadar önce bölgeye bir kez daha gelmiş ve Yılanlı Kale’ye kadar çıkmıştık.(6) Oldukça sarp ve şist
yapıda kayrak taşlarla kaplı bir yamaçtan gerçekleştirdiğimiz tırmanışımızda,
eğim ve kaleye giden düzgün bir patikanın bulunmaması nedeniyle epey
zorlanmıştık. Yukarı çıkınca gördük ki; yaklaşık 1200 metrelik bir yükseklikteki
Yılanlı Kale, İlkçağ’da Ephesos-Philadelphia
(Alaşehir) geçişine hâkim bir noktada kurulmuş oldukça iyi bir gözetleme mekânı
olarak kabul edilebilir. Kaleden bugün bakıldığında, önündeki tepelerin
ardından Küçük Menderes Ovası ve Beydağ Barajı rahatlıkla seçilebiliyor. Kaleye
bugün oldukça harap durumdaki güney yönünde yer alan bir kapıdan giriliyor.
Kalenin güneyinde yer alan iki burç, kale girişini kontrol etmekte. Duvarlar
yerel malzeme olan kayrak taşlardan ve yer yer tuğla karışımlı olarak yapılmış.
Savunma yapısı, iç ve dış kaleden oluşuyor. İç içe iki sıralı duvar temelleri
rahatlıkla izlenebiliyor. Kalenin kuzey ve batı yönlerindeki iki burcu ve
onları birleştiren sur duvarları günümüze oldukça iyi durumda ulaşmış. Ancak
güney ve doğuya bakan duvarlar için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Yılanlı Kale
(Fotoğraf: Ocak 2009-İF)
Yılanlı Köyü
Yılanlı'da sonbaharın renkleri
Daha ötesi ve Kiraz’a
doğru başka vadiler
Batıdan doğuya doğru giderek alçalan bir vadinin kuzey yakasında yer
alan Yılanlı Köyü ve diğerleri, Kiraz
yakınlarındaki Çatak Barajı’na kadar
bu vadinin kuzey yamaçları boyunca inebildikleri kadar aşağılara doğru sarkarak
konumlanmışlardı. Yılanlı Köyü’nden Dokuzlar’a doğru ilerlerken, yolun
kıyısında birikmiş kestane ve ceviz yapraklarının oluşturduğu manzara görülmeye
değerdi. Sessizliğin içinden süzülürken yaprakların ve zaman zaman
rastladığımız yol kenarlarındaki çeşmelerden akan suyun sesi dışında doğa bütün
sesleri yutmuştu sanki. Bazen bir kuşun ötüşü, bazen yoldan geçen bir traktörün
sesiyle bölünen bu sessiz ayin, kaldığı yerden yine devam edecekti birazdan.
Yılanlı'dan Dokuzlar'a doğru iki yanı kestane yapraklarıyla kaplı böyle bir yoldan geçtik.
Yeşilden sarıya dönmekte olan yaprakların arasından karşı tepelere böyle baktık.
Yerler sadece yaprak ve kestane dikeniyle kaplıydı.
Dokuzlar Köyü’ne ulaştığımızda karşı tepelerin kahverengi örtüsü karşıladı bizi.
Belli ki kestane ağaçlarının egemenliği altındaydı karşı tepeler. Birgi’nin
arka dünyasındaki kestane diyarında süren yolculuğumuz, Çatak Köyü
yakınlarındaki Kadın Deresi’ne doğru
zigzaglar çizen keskin virajlarla devam etti. Yol düzleminden aşağılara doğru
bakıldığında altımızdaki Öküzdere Vadisi’nin
önünün kesilerek oluşturulduğu anlaşılan Çatak
Baraj Göleti’ni görebiliyorduk artık. Ama hala 800-900 metrelerde
dolaşmaktaydık henüz. Sürekli “S” çizerek
devam eden inişimiz Kadın Deresi’nde
son buldu.
Virajın böylesine can kurban...
Dokuzlar yolunda yalnız bir çeşme daha...
Öküz Deresi Vadisi ve önünü kesen Çatak Baraj Göleti
Çatak Barajı
Kadın (Çatak) Deresi ile birleşen Öküz Deresi
Vadisi’nde yükselen bendin arkasında epey su birikmişti. Görüldüğü kadarıyla
inşaat faaliyetleri bir yandan sürmekteydi. Çünkü baraj alanı, halen bir şantiye
görünümündeydi. Biz rotamızı, kuzey-güney hattında Küçük Menderes’e doğru
akmakta olan Kadın Deresi’nin
yukarılarına doğru çevirdik.
Kadın Deresi Vadisi'nin doğusunda yükselen Bozdağlar'ın güney kolları
Küçük Menderes'e doğru ilerleyen Kadın Deresi Vadisi
Kadın Deresi
Kadın Deresi, aslında İlkçağ’da Kaystros adıyla anılan ve Artemis’e
adanmış toprakları geçip Pamucak önlerinden Ege Denizi’ne dökülen Küçük Menderes Irmağı’nın Bozdağlar’dan
doğarak gelen ilk orijinal hali olarak biliniyor. Bu dere, İlkçağ’da Kelbos yada Kilbos adıyla anılırmış.(7)
Bugün Kiraz’ın içinden geçerek güneye doğru kıvrılan Kadın Deresi, Kiraz’ın güneyinde Haliller Deresi ile birleşerek Küçük
Menderes Irmağı’nı oluşturmakta ve Beydağ
Barajı’na doğru akmakta.
Kadın Deresi yada Küçük Menderes'in doğuşu
Kadın Deresi'nde Kasım ayında suyun bolluğu
Kadın Deresi
Dere boyunca vadinin içerlerine doğru yürüdük. Çatak Köyü’nün bir mahallesi de vadinin dibine doğru çekilmişti. Dere
üstünde yer alan sel kırıcı bentler, bize Tire yakınlarındaki Eğridere Vadisi’ni hatırlattı. Derede
Kasım ayı olmasına rağmen oldukça fazla miktarda su vardı. Bu da bize baharda
yükselen suyun çevredeki köyler ve tarımsal alanlar için ne derece bir tehdit
olduğunu göstermesi açısından dikkat çekiciydi. Ama esas hazin olan ise, Bozdağlar’dan
gelen bu coşkun suyun Küçük Menderes Ovası’nda kayboluşu ve Tire Kutsan
yakınlarında çevre yerleşimlerden gelen pis suların da karıştığı cılız bir dereye
dönüşmesiydi.
Kadın Deresi yakınlarındaki alabalık çiftliği
Dere yatağındaki piknik yerinde bulunan hamaklar
Kadın Deresi'ndeki piknik alanı ve alabalık lokantası
Yeşildere "selfie"si
Köyün evlerinin bittiği bir noktada tam dere yatağının kıyısında bir
alabalık çiftliği ile karşılaştık. Anlaşıldığı kadarıyla yaz mevsiminde sık
çınar ağaçlarının koyu gölgesi altında ve dere yatağının neredeyse içine
atılmış masalarda gelenlere servis yapılıyordu. Ancak hafta arası olduğu için
olsa gerek, şimdi ortalıkta kimsecik yoktu. Balıkların bulunduğu havuzlar,
mutfak ve diğer teşkilat yolun öbür yakasındaydı. Etrafa göz attıktan sonra
dere boyunca geriye dönüp daha güneydeki; bir kartpostal görünümündeki Yeşildere Köyü’ne doğru hareket ettik.
Yeşildere'ye doğru sel kırıcı bentler
Kadın Deresi Vadisi ve Yeşildere Köyü Camisi
Yeşildere Köyü
Gezginler, Yeşildere Köyü'nün üstündeki bir çeşme başında...
Çatak Baraj Gölü’nün üst düzleminden bakıldığında Kadın
Deresi’nin iki yanında yer alan türlü yeşillikteki ekili tarlalarıyla
oldukça sevimli ve pastoral bir görünüme sahip köyün evleri yine diğerlerinde
olduğu gibi arazilerin genişliğine uygun şekilde çevreye dağılmış durumdaydı.
Köyün hemen üstünde yer alan bir patika ilgimizi çekti; nereye gittiğini
öğrenmek amacıyla patikayı takip ederek yukarı doğru yürüdük. Patika, bir süre
sonra bir toprak yolun kenarında sonlandı. Yolun nereye gittiğini aramızda
tartışırken, geçmekte olan bir arabadaki köylüden yukarıdaki bir mahalleye
gittiğini öğrendik. Velhasıl aşağıdaki yoldan bu yola kısa bir geçişti
bulduğumuz patika. Yeniden aşağıya doğru indik ve dere yatağına yakın konumdaki
caminin yanından geçerek Kiraz’a doğru hareket ettik.
Kadın Deresi Vadisi; ilerde Kiraz
Pastoral Yeşildere
Yeşildere'ye veda zamanı
Derenin kıyısını takiben ilerlerken, ufuk çizgimizde küçük bir tepenin
üstündeki hisarı fark ettik. Oraya uğramazsak olmazdı. Saçlı Köyü üzerinden köy yollarını takip ederek, hisarın bulunduğu
aynı adla anılan Hisarköy’e ulaştık.
Köy, Kiraz’ın yaklaşık 2 km kadar kuzeyinde kalıyordu.
Hisarköy'e girerken; kalenin kuzeydoğuya bakan evlerle bütünleşmiş duvarları
Hisarköy evleri
Hisar Kalesi olarak anılan kale, yaklaşık 350 metre yüksekliğindeki bir tepenin
üstünde kuzeybatı-güneydoğu ekseninde konumlanmış. Kaleye Kiraz Belediyesi’nin
Sosyal Tesisleri’nin yer aldığı arkadaki bir başka tepeye çıkan asfalt yol
üzerindeki güneybatı yönünde bulunan bir kapıdan giriliyor. 19.yy.dan kalma
evleriyle içinde halen kullanılmakta olan bir mahalleyi de barındıran kalenin dört
tane burcu ayakta. Kale duvarları ile kalenin içindeki evlerin duvarları
yüzyılı aşkın bir kardeşlik içinde neredeyse bütünleşmiş durumda. Ayrıca kalede
bir de cami yer alıyor. Ancak evlerin arasındaki sokakları dolaşırken büyük bir
sefaletin ve çaresizliğin izlerini sürüyoruz.
Kiraz Belediyesi Sosyal Tesisleri'nden Hisar Kalesi'nin görünümü
Hisar Kale'nin bugünkü girişi
Hisar Kale ve Kiraz
Hisar Kale
Bizi gören ve resmi bir görevli sanan mahalle sakinlerinden bir ihtiyar
amca, terlikleri ayağında derdini anlatmaya başlıyor. Devletin kendilerini
evlerinden çıkartmak istediğini, tapuları bulunmadığını, şu andaki evlerinde de
kira karşılığı oturduklarını ve çok zor durumda olduklarını anlatıyor.
Anlaşıldığı kadarıyla bölge Koruma Kurulu tarafından SİT alanı olarak ilan
edilmiş ve restorasyon çalışmalarının başlatılabilmesi için de kalenin içindeki
evlerin yıkım kararı alınmış. Bu süreçte karşılıklı bir takım davaların varlığı
ise, sürecin uzamasına neden oluyor. Ancak görünen manzara; kale içinde yaşayan
insanların bu ağır yükü kaldıramayacak durumda oldukları.
Kale girişindeki kemerli kapı
Kalenin içindeki altı sağır iki katlı büyük ev
Kalenin içinden bir görünüm; arkada kemerli bir geçiş var.
Kale; kaynaklarda İlkçağ yerleşimi Koloe’nin ilk kurulduğu yer olarak
belirtiliyor. Roma Dönemi’nde Koloe ve bugünkü Beydağ’daki Palaiapolis
kenti, bir yönetim merkezi altında birleştirilerek Kilbianoi adıyla sikke bastırmış.(8) 5000 yıllık bir geçmişi
olduğu söylenen kalenin bugün güneybatı yönündeki sur duvarları ve burçları
ayakta. Dere yatağına paralel; kuzey doğu duvarları ise oldukça harap vaziyette
olup, 19.yy.dan kalma yerleşim yapılarıyla bütünleşmiş durumda. Moloz taş ve
tuğla malzeme kullanılarak yapıldığı anlaşılan kalenin bugünkü halinin, bir Ortaçağ
kalesi görünümü arz ettiği söylenebilir. Bu da bugünkü yapının büyük olasılıkla
Bizans Dönemi’nden kalma olduğunu, ayrıca Aydınoğulları ve Osmanlı Dönemi’nde
onarılarak kullanıldığını anlatıyor.
Kalenin güneybatısında yer alan burçlardan biri
Bulutların izin verdiği bir anda; ışıklar altında Hisar Kale
Kalenin içindeki sağlam durumdaki iki katlı büyük bir ev, 19.yy.daki
hayata dair ziyaretçilerine ipuçları sunuyor. Hisarköy’ün de bu anlamda 19.yy.dan kalma bir köy olduğu
söylenebilir. Bugün kalenin kuzeybatı yönündeki sur duvarlarına içerden
yaklaşmak, kalenin bu kısmının koyun ağılı olarak kullanılması ve çoban
köpeklerinin bu bölgeyi kontrol altında tutmaları nedeniyle pek mümkün
görünmüyor.
Renklerin oyunu; dönüş anı
Bizim için bir keşif gezisi niteliği taşıyan bugünün sonu artık. Kiraz
Belediyesi’nin Sosyal Tesisleri’nde Hisar
Kale’ye karşı gecikmiş bir öğlen yemeği sonrasında hedef İzmir olacak yine.
Ama Bozdağlar’ın güneyinde yaptığımız bu pastoral yolculuk, asla unutulmayacak
ve bu coğrafyadaki yeni yolculuklara ihtimal ki kapılar açacak. Haydi hayırlısı…
Dipnotlar
(1) Keldağ ve çevresi hakkında bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2014/08/bozdag-yaylalarinda-bir-gun.html
(2) Pers Satrapı Gamersos’un Kalesi hakkında bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/02/pers-satrabi-gamersosun-tire.html
(3) Balabanlı Kalesi hakkında bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2014/05/balabanli-kalesi-yuruyusu.html
(4) Peşrefli Kalesi hakkında bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2015/04/pesrefli-kalesinde-bahar.html
(5) Artemis Yolu üstünde İlkçağ Kenti HYPAIPA, Arkeolog
Şükrü TÜL; Ödemiş Belediyesi Yıldız Kent Arşivi ve Müzesi Yayını:10, Basım:
Mart-2014; sayfa:142
(6) Yılanlı Kale yürüyüşü hakkında bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2013/11/bozdagin-eteklerinde-kestane.html
(7) Kadın Deresi hakkında bkz. http://www.kultur.gov.tr/TR,72730/kiraz.html
(8) Kiraz Tarihi ile ilgili olarak bkz. http://www.kultur.gov.tr/TR,72730/kiraz.html
(9) Fotoğraflar, belirtilenler dışında yürüyüş sırasında Aydın Aydemir tarafından çekilmiştir.
Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Düzenleyen: M.YC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder