25 Mayıs 2024 Cumartesi

ÇANDARLI’DA TÜRKMEN KÖYLERİNDE…

YAYLAYURT’TAN DELİKTAŞ’A DOĞRU…
 
4 Nisan 2024
İbrahim Fidanoğlu
 
Giriş
 
Bu yıl sıcaklar erken bastırdı. Üstelik de yeterli yağış alamadı bu topraklar. Dolayısıyla dağlar kuru, dereler kuru… Ama yine de baharı karşılama derdinde doğa; yeşil mi yeşil yine ortalık. Böyle bir iklimde bu sabah Çandarlı-Dikili arasındaki Alevi Türkmen köyleri civarında yürümek için Kuzey Ege’ye açıldık. Yaylayurt, Çandarlı kasabasının ardında yükselen volkanik Karadağ kütlesinin eteklerindeki yüksekçe bir sekiden Çandarlı’ya ve onun adıyla anılan körfeze bakan bir Türkmen köyü. Arka dünyasında yer alan sulama göleti doğadaki canlılara yeni hayat imkânları sunsa da, hemen köy düzleminden gölete doğru alçalan bir tepenin üzerine konumlanmış sayfiye evleri beton dünyasını Yaylayurt civarına da taşıma fırsatçılığını kaçırmamış diyebiliriz. Yeni inşaat hamleleri hızla sürmekte ne yazık ki… Buradan hayırlı bir şey çıkar mı betondan başka; bilinmez?
 
Yaylayurt Göleti
(MYC; Nisan 2024)
 
Deliktaş'a çıkmanın hafifliği
(Nisan 2024)

Deliktaş Mağarası'ndan Deliktaş köyüne ve Deliktaş Göleti'ne doğru bakış
(Nisan 2024)
 
Bugün Yaylayurt’un son evlerinin arasından bozuk bir asfaltı takip ederek yine bir Alevi Türkmen köyü Deliktaş’a yürüdük. 19.yy.ın ikinci yarısında Osmanlı İdaresi tarafından yerleşik hayata geçmeye zorlanan bu Türkmen konargöçer aşiretlerinin yerleştiği mekânlardan biri de Deliktaş. Köyün arkasında yükselen volkanik kayalıklar üzerinde yer alan Deliktaş Mağarası ve yörede Zindan Asarı olarak anılan İlkçağ’dan kalma yaşam izleri Deliktaş coğrafyasına farklı bir boyut kazandırıyor. Bugünkü etkinliğin hedeflerinden biri de bu volkanik kayalara insan eliyle oyularak oluşturulmuş İlkçağ’daki tapınım ve yerleşim alanlarını tetkik etmekti.
 
Gezginler, Zindan Asarı'nda...
(MYC; Nisan 2024)
 
Deliktaş Mağarası'nın yarıkları
(Nisan 2024)
 
Deliktaş'ta Zindan Asarı'nda kayaya oyulmuş temel izleri
(Nisan 2024)
 
İki Türkmen köyü ve iki gölet arasında dolaştık gün boyu. Yaklaşık 16 km uzunluğundaki güzergâhı, bazen volkanik kütle Karadağ’ın (İlkçağ’daki ismiyle anarsak Kane Dağı) eteklerinden başlayarak tırmandığımız başka tepelerde; koyun sürülerinin çıngırak seslerini Deliktaş’a doğru alçalarak takip ettik. Deliktaş’ta volkanik kayalara oyulmuş İlkçağ mekânları ise günün ödülü gibiydi. İlk kez 15 Kasım 2003 tarihinde rahmetli Arkeolog Şükrü Tül Hoca ile çevreye yaptığımız bir gezi sırasında görüp kendisinden hikâyesini dinlediğimiz Deliktaş Mağarası ve Zindan Asarı’nı yıllar sonra bu yürüyüş vesilesiyle bir kez daha dolaşma fırsatı elde etmiş olduk. Dönüş yolunda asfalt yoldan gitmeyelim diye Yaylayurt Göleti’nin kıyısında sık makilikler arasında sıkışıp kaldığımız bir dere yatağındaki mücadelemizi saymazsak, sürpriz yaşamadık diyebiliriz.
 
Zindan Asarı'nın üzerinde hayat bulmuş bir ahlat dalı
(Nisan 2024)

Deliktaş'ta Zindan Kayalıkları yakınında çiriş otları
(Nisan 2024)
 
Deliktaş süsenleri
(Nisan 2024)
 
Çandarlı-Dikili-Bergama havalisinde Çepni köylerinde…
 
Bergama civarında farklı aşiretlerden konargöçer Türkmenlerin 19.yy.ın ilk yarısında göçerlikten kaynaklanan yaşam biçimleri nedeniyle, daha önceki yüzyıllarda yerleşik hayata geçip de tarımsal faaliyetler yürüten yerleşiklerin yakınmaları sonucunda yeni kurulan köylere yerleştirildiklerini Bergamalı araştırmacı yazar Osman Bayatlı’nın kitaplarından öğreniyoruz. Bergama Kermesi’nin fikir babası da olan Osman Bayatlı’nın aktarımına göre; “Bergama Bölgesinde Çepniler (Pınarköy, Yalnızev, Narlıca, Sarıdere, Büyükoba), Hardal (Hasanağa, Merdivenli), Dericili (Tekkedere, Çalıbahçe, Bahçedere, Öküzköy-Aliağa yakınlarındaki bugünkü Şehit Kemal köyü kast ediliyor), Kağan (Katıralan, Kıryayla, Uzunburun, Tilkitepe), Çaparlı (Örlemiş, Kızıltepe, Kilimalanı), Karakocalı (Necikler), Yağcıbedir (Kocaoba, Kıroba, Samanlık, Yenice, Çağlan, Çakırlar, Yanıgödel), Kılaz (Mezarardı, Kıranlı, Çamoba, Durmuşlar), Harmanlı (Menemen tarafında), Karakeçili (Çaltıkoru) ile eskiden yerleşmiş Tahtacı Türkmen, Kızılkeçili, Kaşıkçı, İnceoğlan-Gaylan gibi aşiretler bulunmaktadır.”(1)
 
Yaylayurt Cem Evi
(Nisan 2024)
 
Deliktaş Mağarası'nın alt yarığından Deliktaş köyüne ve gölete bakış
(MYC; Nisan 2024)
  
Deliktaş Cem Evi
(MYC; Nisan 2024)
  
Çepniler; Oğuz Türklerinin bir boyunu oluşturuyor ve köken olarak Orta Asya’ya kadar dayanıyorlar. Türklerin Anadolu’ya girişi ile birlikte Anadolu’nun Türkleştirilmesi’nde önemli roller oynamışlar. Alevi – Bektaşi inanç kültürüne sahip bu Türkmen halk, Doğu’dan Batı’ya konargöçer özelliklerini dağlarda yüz yıllarca sürdürmüşler, kışladıkları alanlarda zaman zaman kendilerine önder olmuş, yol göstermiş ulularına türbe ve ibadethaneler yapmışlar. Bu dedelerin çoğunun isimleri anonim ve somut bir kişiyi işaret etmiyor. Örneğin Yalınayak Dede, Bayraklı Dede, Çal Dede, Yaren Dede, Çıplak Dede, Telli Dede örneklerinde olduğu gibi… Alabildiğine sıradan ve halkın içinde kaybolmuş, derya içinde yüzen balıklar gibiler sanki. Hiçbir şatafatlı ve imtiyazlı yanları göze batmamaktadır. Bu kişiler Şamanizm’e dayanan ve sadece liderlik ve yol göstericilik özellikleri ile halkın önderi olmuş ve kutsal nitelik kazanmışlardır. İhtimal ki, bu dedelerin hemen hemen hepsi 13-14.yy.da Horasan’dan Anadolu’ya Türkmen boylarını getiren önderlerdi ve yine; bu türbelerin ilk fikri oluşumunda da, Kıta Yunanistan’ından Batı Anadolu’ya göç ederek burada koloniler kuran İyonyalı kurucu önderlere (Ktistes) duyulan hissiyat ve refleksin aynısı vardı. Bu dedeler de Anadolu’da, yeni yurtta birer kurucu önderdiler. (Kurucu Ata (Ktistes) Kültü)
 
Deliktaş köyü yakınlarındaki Yalınayak Dede Türbesi ve avlusu
(Şubat 2010)
 
Yaylayurt Mezarlığı'nda en önde yatan bir Türkmen atasının kabri; çevresinde Şamanizme kadar dayanan bir inancın işaretleri var.
(Nisan 2024)
 
 
Deliktaş köyünde cem evinin bulunduğu düzlemde yer alan Atatürk büstü ve tören alanı
(Nisan 2024)
 
Yalınayak Dede
 
İşte bu türbelerden birisi de Deliktaş köyüne yakın bir konumda; Çandarlı – Dikili karayolundan bu kez sağa doğru bir kilometre kadar içerde yer almaktadır. Bu türbe Yalınayak Dede Türbesi’dir. Türbeye toprak fakat düzgün bir yolla erişilir. Son derece bakımlı, beyaz badanalı bir bahçe duvarıyla çevrilmiş olan türbeye birçok benzer örneğindeki gibi girişi oldukça alçak olan bir kapıdan; ancak eğilerek girilir. Bu da türbede yatan dedeye gösterilmesi gereken saygının zorunlu bir ritüeli olsa gerektir. Türbenin içinde iki yatır bulunmakta.
 
Yalınayak Dede'nin kabri
(Şubat 2010)
 
Yalınayak Dede Türbesi ve ona doğru uzanan anıt çitlembik ağacının dalı
(Şubat 2010)

Yalınayak Türbesi'ne giden yol
(Şubat 2010)
 
Bahçe duvarlarının dışında yer alan mezarlıkta abartılmış boyutlarda bazı mezarlar yer almaktadır. Bunlar ölüleri ululamak amacıyla sıkça karşılaşılan bir durum. Türbe bahçesinin yan duvarlarının ötesinde yer alan Türk mezarlığında dikkat çeken bir başka husus ise, mezarların başuçlarının karmaşık bir şekilde; farklı yönlere doğru konumlanmış bulunması. Bu da dikkate değer bir husus olarak gözümüze çarpmıştı o günlerde (15 Kasım 2003).
 
Yalınayak Dede Türbesi'nin avlusunda akmayan bir çeşmenin önündeki testiler
(Şubat 2010)
 
Türbenin avlusunda yer alan mezarlık
(Şubat 2011)
 
Mezarlıkta yer alan mezar taşlarından biri
(Şubat 2010)
 
Bahçede yer alan çitlembik ve incir ağaçlarının gölgesinde burada zaman zaman törenler düzenleniyor, kurbanlar kesilip hayır yemekleri sunuluyor katılanlara. Bu yemeklerde kullanmak için türbenin demirden giriş kapısının hemen sol yanında 6 adet taştan ocak yer alıyor.
 
Osmanlı’nın son yüzyılında Çepnilerin iskânı
 
Halil İbrahim Şahin tarafından kaleme alınan Çepniler; Tarih, İnanış ve Halk Bilimi isimli kitapta Balıkesir Çepnilerinin iskânına dair şu bilgiler aktarılıyor:
 
“Balıkesir bölgesinde Yörük, Türkmen, Çetmi gibi adlarla tanınan gruplar uzun süre göçer halde yaşamışlardır. 1862 yılına geldiklerinde ise, artık eskiden olduğu gibi istedikleri yere gidip gelemeyecekler, bu tarihten sonra bu gruplar, yaşam tarzlarını da değiştirmek zorunda kalacaklardır. İncelemeye aldığımız Balıkesir Çepnilerini ve diğer pek çok grubu, yerleşik hayata geçmeye zorlayan Çepnilerin tabiriyle Ahmet Rafık/Refik; yani Ahmet Vefik Paşa, bu insanların hafızalarından kolay kolay silinmeyecek üzücü hatıralar bırakmıştır.
 
Deliktaş köyü; Zindan kayalıklarından görünüşü
(Şubat 2010)
 
Yaylayurt sırtlarından Çandarlı Körfezi'ne doğru bakış
(Nisan 2024)
 
Yaylayurt köyünde...
(Nisan 2024)
 
Ahmet Vefik Paşa, hem edebiyatçı kimliği ile hem de yönetici kimliği ile tanınan bir şahsiyettir.
...
Devletin konargöçer toplulukları yerleştirme planını gerçekleştirmek için Ahmet Vefik Paşa görevlendirilmiştir. Ahmet Vefik Paşa da bu görevi, sert müdahalelerle gerçekleştirmiştir. 1861 yılında Karesi Sancağı’na yanında kalabalık bir kolluk kuvvetiyle gelmiş ve sancak içindeki göçer topluluklarına toprağa yerleşin çağrısı yapmıştır. Bizzat kendisi tarafından belirlenen yerlere göçebe topluluklarını yerleştirmiş, buralara yerleştirdiğine dair belgeler düzenletmiştir.
...
Ahmet Vefik Paşa, yapmış olduğu iskânın ardından Bursa’ya geri dönmüş, gelen şikâyetler nedeniyle iskân bölgelerini teftiş etmeye çıkmıştır. Teftiş sırasında bazı bölgelerdeki iskâna tabi tutulan insanların yerlerinde olmadığını görünce bazı beyleri astırmış, bazılarını kırbaçlatmıştır.”(2)
 
Deliktaş Mağarası ve eteklerindeki köy evleri
(MYC; Nisan 2024)
 
Deliktaş köyünün sırtlarında yer alan Zindan kayalıkları
(MYC; Nisan 2024)
 
Deliktaş köyüne Zindan'dan bakış
(MYC; Nisan 2024)
 
Halil İbrahim Şahin’in kitapla ilgili olarak yaptığı bir saha çalışmasında Savaştepe yolu üzerindeki Çukurhüseyin köyündeki köylülerin Ahmet Vefik Paşa’dan “çadır yırtan” sıfatıyla söz etmeleri de oldukça manidardır. Osmanlı’nın son yüzyılındaki toprağa zorla yerleştirilme politikaları, konargöçer Türkmenler için oldukça sıkıntılı sonuçlar yaratmış olmalıdır. Temel uğraşları hayvancılık olan, toprakla, ekip biçmeyle uğraşmayan bu insanlar tarımsal faaliyetlerle yaşamlarını sürdürmek zorunda kalırlar. Ancak tarımla uğraşmak için yeterli bilgi ve deneyime sahip olmadıkları için bu sahada da başarısız olurlar; çileli zamanlar geçirirler. Benzer uygulamalara muhatap kalan Toroslar’daki Avşar Türkmenlerinden Dadaoğlu’nun dizelerinde dile gelen o meşhur isyanı unutulmaz.
 
“Kalktı göç eyledi Avşar illeri
Ağır ağır giden iller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağlar aşan yollar bizimdir
 
Belimizde kılıncımız kirmanı
Taşı deler mızrağımın termanı
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
 
Dadaloğlu yarın kavga kurulur
Öter tüfenk davulbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” 
 
Muharrem Ertaş'ın sesinden; "Kalktı göç eyledi Avşar elleri"...
(Youtube'dan alınmıştır.)
   
Deliktaş Asarı; Mağara ve Zindan kayalıkları
 
Deliktaş köyüne Çandarlı - Dikili arasında uzanan asfalt yoldan sola saptıktan 3 km. sonra ulaşılıyor. Köy oldukça büyük bir yerleşim; yaklaşık 2000 civarında sakini var Deliktaş’ın. Köy, bir zamanların konargöçer Türkmenlerin Osmanlı’nın son yüzyılında yerleşik hayata zorlanması ile kurulmuş bir Çepni köyü. Köye adını veren Deliktaş mağarası, köyün ana yoluna göre ilerde solda bulunan bir kayalıkta yer alıyor ve kayanın ortasında ince uzun bir yarık şeklinde izlenebiliyor. İlkçağ’da bir kaya sunağı olarak kullanılmış olduğuna dair yaklaşımlar bulunan Deliktaş Mağarası, volkanik bir yekpare kaya kütlesinin doğal nedenlerle ortaya çıkan bir aşındırma süreci sonunda bugünkü şeklini almış olmalı. Deliktaş Mağarası’nın büyük deliğinin bulunduğu düzlemden köyü, ovayı ve uzaktan da olsa Çandarlı Körfezi'ni görmek mümkün. Mağaradan volkanik Karadağ’ın (Kane Dağı) doruğu da izlenebiliyor. Böyle eşsiz bir mekâna İlkçağ’da bir kutsallık atfedilmesi de rastgele olmasa gerek.
 
Volkanik Deliktaş mağarası; doğu yönünden...
(MYC; Nisan 2024)

Gezginler, Deliktaş'a tırmanırken...
(MYC; Nisan 2024)

Deliktaş mağarası; kuzey yönünden bakış...
(MYC; Nisan 2024)

Deliktaş köyünün sırtında bulunan ve iki alana dağılmış olan kalıntılardan oluşan kutsal alanlar, 1993 yılında İzmir (1) no.lu Koruma Kurulu tarafından 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı ve 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak tescil edilmiş. Bu alanlara ait Bergama kazılarını yürüten kazı ekibinin yaptığı yüzey araştırmaları dışında, bölgede herhangi bir kazı faaliyeti yürütülmemiş durumda.
 
Deliktaş'a girerken...
(Nisan 2024)

Deliktaş'ta; Karadağ'ın yaptıkları...
(Nisan 2024)
 
Deliktaş'ın yarıkları ve düzlükte Deliktaş göleti
(Nisan 2024)
 
Köydeki arkeolojik değeri olan ve belki de ilk yerleşimcilerinden kalan diğer bir mekân da halk arasında Zindan ya da Asar olarak bilinen; Karadağ’ın volkanik püskürtü ürünü kayalara oyulmuş; Arkaik döneme ait bir kaya sunağı ve yerleşim alanı... Kuzeye bakan bir girişten erişilen kaya yerleşimi, oldukça karmaşık ve tarzı itibariyle eklektik bir yapı olarak dikkat çekiyor. Zeminden yükselen kayaların üzerinde farklı yüksekliklerde merdivenlerle erişilen odacıklar, mezar çukurları, kayalara oyulmuş nişler, sunu çukurları, belki kesilen kurbanların kanlarının tahliye edilmesi için kaya düzleminden dışarı doğru yönelen ana kayaya oyulmuş kanallar…
 
Zindan adı verilen arkeolojik sit alanında volkanik kayalara oyulmuş bir üst katı taşımaya yönelik hatıl delikleri
(Nisan 2024)
 
Volkanik kayalara oyulmuş basamaklar
(Nisan 2024)

Deliktaş köyündeki Zindan kayalıklarına doğu yönünden bakış
(Nisan 2024)

Yıllarca önce buraya rahmetli hocamız Arkeolog Şükrü Tül ile ilk geldiğimizde kendisi bu kaya yerleşimini birkaç ailenin yaşadığı bir koloniye benzetmiş ve Perslerin Kliyarkon diye adlandırdıkları; dilimize “Binlik” diye tercüme edilebilecek yerleşimlerden söz etmişti. Öncelikle kaya grubunu karşımıza aldığımızda daha alçak pozisyonda sağdaki yükselti üzerinde kayalara oyulmuş üç tane mezar bulunmakta. Hatırladığım kadarıyla o gün (15 Kasım 2003) hemen buna, ana, baba ve tek çocuktan oluşan bir aile mezarı hikâyesi yakıştırmıştık. Bizimle beraber yürüyen köy çocukları da bu mezarların bir prensesle prense ait olduğunu söylemişlerdi. Bu da elbette onların uygun görüp uydurduğu bir hikâye idi.
 
Kayalar üzerinde büyük olasılıkla kurban kanlarının drenajı için açılmış oluklar
(Nisan 2024)

Aynı düzlemde üzerine ahşaptan bir yapının oturtulmuş olduğunu düşündürten temel izleri
(Nisan 2024)

Kayaların üzerinde sunu çukurları mı?
(Nisan 2024)

Mezarların bulunduğu kayalığın solunda daha yüksekçe bir tepede ise, Asar (Zindan) denilen yerleşim mekânları bulunuyor. Burada kapı eşiğine benzer bir oluşum ve kapının monte edildiği yivi, bu kapının iç alanında sarnıç olabilecek bir derin kuyuyu, duvarlarda ikinci katın tabanını oluşturmak için sabitlenecek ahşap malzemenin kayalarda açılmış mesnet oyuklarını; biraz yukarıda bir başka evin yine içinde yer alan sarnıcı ve her iki evde de zeminde sanki suyun ya da kurban kanının mekânın dışına tahliye edilmesine yarayacak kanalları izleyebiliyoruz. Üst konumda yer alan ikinci evin kuzeye bakan yüzünde büyük ihtimalle bir tapınma yeri olarak kullanılmış olan kaya içine oyulmuş bir nişe rastlıyoruz. Şimdi bu mağarayı (bundan dolayı buraya zindan diyorlar) çobanlar ve çocuklar kullanıyor; içinde fırın gibi ateş yakılmış. Küller ve duvarlarındaki izler buna işaret ediyor.
 
Zindan Kayalıklarının en üst katından alttaki katlara ve merdivenlere bakış
(MYC; Nisan 2024)

Zindan Kayalıkları'nın sarnıca benzer bir çukurun bulunduğu oda
(Nisan 2024)
  
Odada yer alan çukur; içinde çok sayıda malzeme olması, acaba burası bir sunu çukuru muydu düşüncesini de akla getiriyor.
(Nisan 2024)

Zindan Kayalıkları; genel görünüm
(MYC; Nisan 2024)
 
Bir başka yaklaşıma göre ise, (İzmir [2] no.lu Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü) Zindan Asarı ya da Zindancık, kapısı kuzey yönüne bakan bir “Karanlık Oda” ve onun etrafında basamaklardan, kuyulardan, nişlerden, adak çukurlarından ve yine etrafa dağılmış kaya lahitlerinden, yontulmuş ve malzeme alınmış kaya oluşumlarından meydana gelmektedir. Karanlık odanın hemen yanında basamaklarla çıkılan iki farklı kot bulunmaktadır. Mezarın üstüne gelen kot, alanın hem en yüksek noktası, hem de bir tapınma alanı niteliğindedir. Burada dikdörtgen, kare ve dairesel sunak çukurları ve hemen hemen odanın üstüne denk gelen sunak kuyusu bulunmaktadır. Merdivenlerden çıkınca daha düşük seviyedeki ikinci kotta ise orijinal kayaya oyulmuş sunak çukurları ve ritüeller için açıldığı sanılan kanallar dikkat çekicidir. Bu alanın arkasında iki grup halinde yine orijinal kayaya oyulmuş odalar bulunmaktadır. Bu odaların, kutsal alandaki bu alanla ilgili tapınakların izleri olabileceği sanılmaktadır. Büyük olan odanın kenarında içinden başka bir sarnıca da bağlı olan kuyu ağzı dikkat çekmektedir. İçinde seramik kırıntıları bulunan sarnıcın, kayada izleri bulunan bir kapak ile örtüldüğü düşünülmektedir. Bu odadaki duvara açılmış olan büyük bir niş bulunmaktadır. Bu yaklaşıma göre Zindan Asarı, bir yaşam mekânı olmaktan çok ana kaya kültü ile ilişkilendirilen bir tapınım ve sunak alanı olarak değerlendirilmektedir.(3)
 
Zindan Kayalıkları; büyük çukurun olduğu odada yer alan sunu çukurları ve kayaya oyulmuş kanal
(Nisan 2024)
 
Zindan Kayalıkları; düzlem kavramını alt üst eden katlardan biri; kuzeyde ve en üstte...
(Nisan 2024)
 
Zindan Kayalıkları'ndan Deliktaş köyünün ve Deliktaş göletinin panoromik görünümü
(Nisan 2024)
 
Yürüyüşün Hikâyesi
 
Sabah İzmir’den 9.30 gibi ayrıldık. İlk durağımız Şakran’dı. Aşağı Şakran sapağını geçince, yürüyüşe başlamadan adet olduğu üzere sağdaki bir yol üstü kahvehanesinde sabah çaylarını içtik. Buradan Çandarlı’ya doğru hareket ettiğimizde saat yaklaşık 10.30 civarındaydı. Kasabaya eski yol üzerinden Bakırçay’ı aşarak saat 11 gibi ulaştık. Çandarlı’ya girmeden çevre yolunu takip ederek, volkanik Karadağ’ın eteklerinden dağa doğru kıvrılan Yaylayurt sapağından sağa saptık ve hemen Karadağ’a doğru tırmanmaya başladık. Yükseldikçe Çandarlı Körfezi ve kıyıdaki tarihi kale iyice ortaya çıktı. Yaylayurt köyü de girişinden itibaren anlaşıldığı üzere son yıllarda yapı envanterini epeyce genişletmiş olmalı. Özellikle köyün kuzeyindeki Yaylayurt Göleti’ne hâkim bir tepelik alandaki yazlık evler ve halen devam etmekte olan inşaatlar, dikkat çekici düzeyde bir yoğunluğa işaret ediyor.
 
Şakran'ın yolüstü kahvehanelerinden birinde güne başlarken...
(Nisan 2024)

Yaylayurt düzleminden Yaylayurt göletine bakış; sağda gölete nazır inşaat hamleleri
(Nisan 2024)
 
Yaylayurt sokaklarından geçerken sağımızda evlerin arasından gölet göründü.
(Nisan 2024)

Arabayı köyün cem evinin bulunduğu düzleme bıraktıktan sonra, köyün tam ortasından geçen yolu takip ederek kuzey batı yönündeki tepeye doğru yürümeye başladık. Yolda karşılaştığımız köylülerin meraklı bakışları altında kısa sohbetlerle sürdü yürüyüşümüz. Evlerin avlularından sarkan ayva dalları çiçeklenmişti bile; demek ki yaz yoldaydı. Köyün Deliktaş yönündeki aşağıdaki vadiye doğru bakan evlerin aralarından Yaylayurt Göleti görünüyordu.
 
Yaylayurt evlerinin birinden sokağa sarkan ayva dalları; çiçekteydi hepsi...
(Nisan 2024)
 
Ayva çiçek açmış; yaz mı gelecek?
(Nisan 2024)
 
Yaylayurt-Deliktaş yolundan gölete bakış
(Nisan 2024)
  
Tepeye yaklaşırken evlerin arasından ilerleyen kilit taşı döşeli yol, bozuk asfalta dönüşerek köyün son evlerinin arasından Deliktaş’a doğru yöneldi. Arkamızda Çandarlı Körfezi ve denize doğru akıyormuş hissini veren alçak tepelikler halindeki volkanik Yunt Dağı kütlesi, sağımızdaki vadide Yaylayurt Göleti’nin mavilikleri bize eşlik etmekteydi. Solumuzda ise, volkanik Karadağ’ın etekleri boyunca yeni yeni serpilen pırnar meşelerinin körpecik yapraklarından oluşan filizi yeşil renginde bir yamaç yükseliyordu kuzey batıya doğru. Hemen altımızdaki gevenlerin arasında ise birkaç keçi otluyordu.
 
Yaylayurt-Deliktaş yolu
(Nisan 2024)

Körpecik yapraklarıyla yol kıyısındaki pırnar meşeleri
(Nisan 2024)

Yol düzleminden gölete bakış; hemen altımızda keçiler otluyor.
(Nisan 2024)
 
Deliktaş asfaltının doğuya doğru döndüğü bir dere yatağının üzerinden tam tersi yöndeki yine yemyeşil bir vadiye doğru yöneldik. Dere (Havuçluk Deresi) yatağındaki taban suyuyla coşmuş çınarlar bizi çekti kendine. Zakkumlar ve henüz yapraklanmamış hayıtlar arasından kendine yol bulan küçücük bir dere şırıl şırıl akıyordu vadinin aşağılarındaki gölete doğru… Biz ise, Havuçluk Deresi’ni kuzey yönünde aşarak Meşinkıranı Tepesi’ne doğru tırmandık.
 
Havuçluk Vadisi'ne doğru; en arkada Meşinkıranı Tepesi...
(Nisan 2024)

Gezginler, çınar ağaçları ve zakkumlar arasında; Havuçluk Deresi'nde...
(Nisan 2024)
 
Çınar, zakkumlar ve su; yan yana...
(Nisan 2024)

Havuçluk Deresi'nde...
(Nisan 2024)
 
Dere yatağında lav akıntıları arasında su ilerliyor.
(Nisan 2024)
 
Karadağ’ın on binlerce yıl önceki püskürtülerinin sağa sola saçılmış örnekleri; irili ufaklı kaya parçalarıyla kaplı sırt, uzaktan oldukça kıraç bir görüntü verse de, yaklaştıkça üzerinde baharla birlikte filizlenen yeni hayata dair ipuçlarını bize sunmaya başlamıştı bile. Neler yoktu ki içlerinde; bembeyaz ak yıldızlar, eflatun rengi kadın aynaları, mavi farekulakları, peygamber çiçekleri (centaurea cyanus), su düğün çiçekleri ve göz alabildiğine gevenler, kesme çalıları, pınarlıklar…
 
Meşinkıranı ve arkasında Yassıçam Tepeleri; Havuçluk vadisinden bakış...
(Nisan 2024)

Akyıldızlar
(Nisan 2024)

Hemen arkamızdaki dere yatağı; Havuçluk Vadisi
(Nisan 2024)
 
Kadın aynaları
(Nisan 2024)

Mavi farekulakları
(Nisan 2024)

Sapsarı su düğün çiçekleri
(Nisan 2024)

Peygamber çiçekleri
(Nisan 2024)

Ve göz alabildiğine gevenler...
(Nisan 2024)
 
Tepeye vardığımızda bizi bir küçük gölet ve arkasında taşlarla çevrilmiş derme çatma bir açık ağıl karşıladı. Hayvanları sulamak amacıyla kullanıldığını düşündüğümüz bu göletin üstü henüz yeni yeni beyaza dönmekte olan babaçelerle kaplıydı. Suyun üstündeki maviyle yeşil arası ışık oyunları görülmeye değerdi doğrusu. Biraz ileride üzeri kızılçamlarla kaplı Yassıçam Tepesi’nden Deliktaş köyünün evleri göründü. Meşelik ve kızılçamlardan oluşan bozuk ormanın içinden ilerleyerek Deliktaş’ın hemen arkasındaki düzlüğe doğru indik. Çevremizde sarı renkli çiçekleriyle dikkat çeken Arap güneş otları (fumana arabica), ortasındaki gözü andıran karaltıdan adını alan sarı karagöz gülleri, fabiaceae ailesinden tüylü yaprakları ve koyu sarı renkli çiçekleriyle pullu otlar (hymenocarpos circinnatus) vardı.
 
Tepede bizi gölet ve arkasındaki açık ağıl karşıladı.
(Nisan 2024)
 
Ardımızda kalan Çandarlı Körfezi ve Yaylayurt yolu
(Nisan 2024)
 
Suya düşmüş hayatın aksi; Meşinkıranı Tepesi'nde...
(Nisan 2024)

Arap güneş otları (fumana arabica)
(Nisan 2024)
 
Sarı karagöz gülleri
(Nisan 2024)

Göleti de arkamızda bıraktık.
(Nisan 2024)

Pullu otlar (hymenocarpos circinnatus)
(Nisan 2024)
 
Kayalar arasından aşağıdaki bir patikaya yönelmiş kuru bir sel yatağını takip ederek pınarlıklar arasından ilerleyen geçide ulaştık. Bulunduğumuz düzlük tamamen sık gevenlerle kaplıydı ve bir keçi sürüsü bunların arasında otlamaktaydı. Sürünün başındaki yaşlı çobanla selamlaşıp kısa bir sohbet yaptık. İsmi Hasan idi; 74 yaşındaydı. Deliktaş köyündendi. Hayatı koyunların peşinde geçmişti Hasan ağabeyin. 31 Mart seçimleri onu da ümitlendirmişti; dağdaki çobandan şehirdeki köydeki tüm çileli halka dek herkesi. Acaba bu umut Anadolu’da yeniden yeşertecek miydi hayatı? Sönmüş ateşler; dağda bayırda, harlanacak mıydı iştahla yeniden? Kim bilir? Veda edip Deliktaş yönünde yeniden yürümeye başladık.
 
Yassıçam Tepesi'nden inerken...
(Nisan 2024)
 
Sırtta keçiler otluyordu; gevenler arasında...
(Nisan 2024)

Merakla bizi süzdüler.
(Nisan 2024)
 
Deliktaş köyünden Çoban Hasan Ağabey ile...
(MYC; Nisan 2024)
 
Ahlatlar çiçekteydi.
(Nisan 2024)

Bir ara iki tepenin arasından, arkamızda bıraktığımız Çandarlı denizini gördük.
(Nisan 2024)
 
Gezginler, Deliktaş'a yaklaşırken...
(Nisan 2024)
 
Deliktaş’a iyice yaklaşmıştık. Kızılçamların arasından ilerleyen hoş bir patika bizi köyün sınırlarındaki ilk evlerine kadar taşıdı. Rüzgârın aklına uyup şekilden şekle giren kızılçamların yanından geçtik. Karahindibalar, çiriş otları ve evlerin bahçe duvarlarından sokaklara taşmış mor salkımlar karşıladı bizi Deliktaş sokaklarında; bir de evlerin avlularından sokağa taşan neşeli insan sesleri. Parke taşı döşeli sokaklarından geçip Deliktaş Mağarası’na doğru yürüdük.
 
Deliktaş'a doğru kızılçamların arasından ilerleyen hoş bir patikadan yürüdük.
(Nisan 2024)
 
Rüzgara kapılmış bir kızılçamın halidir.
(Nisan 2024)

Turnagagaları da çiçekteydi; Deliktaş'a doğru...
(Nisan 2024)

Deliktaş'ta...
(Nisan 2024)

Karahindibalar
(Nisan 2024)

 Çiriş otları
(Nisan 2024)
 
Köyün iki mahallesini birbirine bağlayan asfalt yol üzerinde birkaç kahvehanenin bulunduğu mevkiden yukarıya kayalıklara doğru döndük. Evlerin bittiği bir noktada kızılçamların arasından Deliktaş Mağarası’na doğru tırmandık. Volkanik ve yekpare kaya kütlesi, Karadağ’dan akıp gelmiş gibiydi sanki. Üzerindeki üst üste iki büyük yarığı barındıran Deliktaş’ın içi, iki yanı açık bir mağara görünümündeydi. Mağaranın eteklerini dolaşarak ilk yarığın bulunduğu düzleme tırmandık. Burası mağaranın en geniş kapalı mekânıydı. Büyük yarıktan Deliktaş köyü ve göleti; güney yönünde ise Çandarlı Körfezi ve Yunt Dağı izlenebiliyordu. Hemen arkamızda ise, bu kayalığın ebesi; volkanik Karadağ yükselmekteydi.
 
Deliktaş sokaklarındayız.
(Nisan 2024)
 
Bembeyaz badanalı ve tertemiz evlerin arasından geçtik.
(Nisan 2024)
 
Deliktaş Mağarası'nın hemen önündeyiz.
(Nisan 2024)

Deliktaş Mağarası'na tırmanıyoruz.
(Nisan 2024)
 
Deliktaş'ta öğle yemeği
(MYC; Nisan 2024)
 
Deliktaş'ın çifte yarığı
(MYC; Nisan 2024)
 
İlkçağ’da bir kaya sunağı işlevi gördüğüne dair yaklaşımlar bulunan Deliktaş Mağarası bugün köyün çocuklarının ve gençlerinin tırmanıp ovadan ötelere doğru baktıkları bir seyir mekânı işlevi görüyor olmalı. Köy; Deliktaş Mağarası merkeze alınırsa, kendi arasında öbekleşmiş iki ayrı mahalleden oluşuyor. Kuzey yönünde yer alan Zindan Asarı da bir volkanik kayalık kütlesi olarak bulunduğumuz noktadan izlenebiliyor. Aralarında bir dere yatağının bulunduğu iki sırt, bu iki volkanik kaya kütlesini birbirine bağlıyor.
 
Karadağ'ın lavları sonunda Deliktaş olmuş.
(Nisan 2024)
 
Volkanik kaya kütlesi; Deliktaş...
(Nisan 2024)
 
Dağa Kaçtım gezginlerinden biri Deliktaş'ta; en tepede...
(Nisan 2024)

Kayalar üstünde sedumlar; bir tür sukulent...
(Nisan 2024)

Deliktaş kayasından baktık ovaya...
(Nisan 2024)

Deliktaş Mağarası’ndan iki sırtı birbirinden ayıran dere yatağına doğru ilerledik. Her yanımız yine gevenlerle kaplıydı. Aralardaki mor renkli süsenler ise göz alıcıydılar. Karadağ yönünden gelen kuru dere yatağını atlayarak içinde yeni yavrulamış keçilerin bulunduğu bir bahçe çitinin kıyısından geçtik ve Zindan kayalıklarına doğru tırmandık.
 
Zindan Kayalıkları'na doğru yürürken; arkamızda Deliktaş...
(MYC; Nisan 2024)
 
Önümüze düştü süsenler...
(Nisan 2024)

Yeni yavrulamış bir anne ve sütü için mücadele veren yavruları
(Nisan 2024)

Zindan'a doğru; bir dere yatağını geçtik.
(Nisan 2024)

Zindan Kayalıkları önündeyiz. Fotoğraf telaşı...
(Nisan 2024)
 
Kuzey yönünden girişe izin veren kayalık kütle üzerinde farklı kotlarda yaşam mekânı olduğunu düşündüğümüz odacıklar, kaya üzerine oyulmuş hatıl deliklerinden anlaşıldığı üzere ahşap malzeme kullanılarak odacıklar içinde oluşturulmuş en az bir kat daha ilave imkânları, ana kayaya oyulmuş nişler, sunak çukurları, farklı kotlardaki diğer odalara erişim imkânı sağlayan ana kayaya oyulmuş basamaklar, üst odacıkların birinde sarnıç olabileceğini düşündüğümüz derin bir çukur, ayrıca duvarlarda tapınım amaçlı nişler, zeminde kare ya da yuvarlak çukurlar ve bu çukurları yapının dışına doğru bağlayan kanallar… Acaba kurban kesilmesi ve kanının kutsal alanın dışına akıtılmasını mı sağlamaktaydı bu düzeneklerin tümü?
 
Zindan Kayalıkları; kayalara oyulmuş yaşam mekanları, odacıklar, ikinci katı belirleyen kayalardaki hatıl delikleri
(Nisan 2024)
 
Kayalara oyulmuş basamaklar
(Nisan 2024)
 
Üst kotlarda bir odacık daha...
(Nisan 2024)
 
Zindan Kayalıkları'ndan Karadağ'a doğru bakış; önümüzde yaşam mekanları
(Nisan 2024)

Duvarlarda nişler, zeminde büyük ve küçük çukurlar, kanallar; bir sunak alanı mı?
(Nisan 2024)

Birbirinden kot farklılıklarıyla ayrılan ve katman katman incelenmesi gereken bu kayalığı kavramak hiç de kolay olmasa gerek. Hele ki sadece Bergama kazılarını yürüten kazı ekibi tarafından yapılan bir yüzey araştırması dışında doğru dürüst bir bilginin olmayışını da göz önüne alırsak; kimine göre yaşam mekânı, kimine göre ise bir Arkaik kaya sunağı olarak tanımlanan Zindan kayalıkları, Pers dönemine denk gelen bir zaman diliminde belki de her iki işlevi birlikte yerine getirmekteydi. Zindan kayalıklarının hemen kuzeyindeki bir başka kayalık kütle üzerindeki üç mezarın varlığı ise, bütün bu seçeneklerin sayısını daha da artırmakta. Sonuç olarak 1993 yılında 1.derece arkeolojik sit alanı ilan edilen Zindan kayalıklarının ne olduğunun anlaşılması için bugün için daha çok araştırmaya, arkeolojik kazıya ve bilgiye ihtiyaç var. Bir de koruma güdüsüne…
 
 
 Gezgin, Zindan Kayalıkları'nın en üst düzleminde...
(Nisan 2024)
 
Dağa Kaçtım gezginleri, Zindan Kayalıkları'nın tetkikte...
(MYC; Nisan 2024)

Kayalıkların üstünde hayat bulmuş bir ahlat ağacı
(Nisan 2024)
 
Zindan Kayalıkları; indikten sonra doğu yönünden bakış
(Nisan 2024)
 
Çiriş otlarının güzelliği
(Nisan 2024)
 
Ana kayaya bir şekilde tutunmuş ahlatlar çiçekteydiler. Kayalardan inip aşağıdaki çeşmeye doğru yürüdük. Çeşme başında köyden Sedat Bey ile karşılaştık. Evi yakınlardaydı. Minibüsü varmış; Bergama-Şakran arasında çalışıyormuş. Birkaç koyun vardı çevrede; onların başında bekliyordu. Bir yandan söyleştik, bir yandan da çeşmenin akmakta olan buz gibi suyundan sebeplendik. Sedat Bey’in yanından da vedalaşıp ayrıldık. Deliktaş’ın iki mahallesini birbirine bağlayan caddeyi takip ederek önce kahvelerin bulunduğu merkeze, daha sonra köyün ortaokulunun hemen yanından aşağıya; Deliktaş Göleti’ne doğru yürüdük.
 
Dağa Kaçtım gezginleri, çeşme başında Deliktaşlı Sedat Bey ile birlikte
(Nisan 2024)

Deliktaş'ta Zindan Çeşmesi
(Nisan 2024)

Deliktaş sokaklarında dönüş yolundayız. Zindan arkamızda...
(Nisan 2024)

Deliktaş'tan seçim manzaraları
(Nisan 2024)

Mor salkımlı ve geniş avlulu bir Deliktaş evi
(Nisan 2024)

Deliktaş Göleti kıyısındayız.
(Nisan 2024)

Göletin yanında sürüsünü otlatan Çoban Yakup’a Yaylayurt’a en kısa yoldan dönüş yolunu sorduk. Güney yönündeki kızılçamları işaret etti ve onun içinden ilerleyen patikayı takip edin dedi. Biz de aynısını yaparak bir süre sonra Deliktaş-Yaylayurt asfaltına ulaştık. Yaylayurt köyünün mezarlığına kadar bir kısmı tamamen toprak yola dönüşmüş olan bozuk asfaltı takip ettik. Yaylayurt Göleti’ne ulaştığımızda, hemen yolun sağındaki sekide Yaylayurt’un mezarlığını ve üzerine türlü renkte bez bağlanmış en öndeki dede mezarını fark ettik. Bu ne kadar güçlü ve kökten bir inanç sistemiydi ki; Orta Asya’dan bu topraklara göçeli yüzlerce yıl olmasına karşılık, Şaman inancın ritüellerini bugün dahi mevcut inanç sistemlerinin içinde gömülü halde görmek mümkündü. Gerçekten bu hal düşünülesi bir duruma işaret etmekteydi.
 
Gölet kıyısında Çoban Yakup'un kuzuları...
(Nisan 2024)
 
Çoban Yakup ile sohbetteyiz.
(MYC; Nisan 2024)
 
Süsenler
(Nisan 2024)

Deliktaş'tan Yaylayurt'a doğru...
(Nisan 2024)

Kızılçamların arasındaki benzersiz güzellikteki patikalardan geçtik.
(Nisan 2024)

Kızılçamlar arasında bir dere yatağı
(Nisan 2024)

Yaylayurt Göleti'ne doğru yürüyoruz.
(Nisan 2024)

Göletin kıyısında yol bitti.
(Nisan 2024)

Bu derin mevzulardan sıyrılarak esas meselemize döndük. Amacımız elbette bu asfalt yoldan Yaylayurt’a kadar yürümek olamazdı; yoldan çıkmalıydık. Öyle de yaptık. Ancak Yaylayurt Göleti’nin kıyısı boyunca ilerleyen patika bir anda suyun içinde kaybolup gitti. Göletin batı kıyısı boyunca çevresi çitlerle çevrili bir büyük çiftlik vardı ve bu hatta iş makinaları çalışmaktaydı. Buradan yürümeye devam etmemiz neredeyse imkânsızdı. Bir şekilde çiftliğin çevresinden dolanmamız gerekiyordu. Bu durumda bize kalan ise, doğu-batı ekseninde devam eden derin bir dere yatağına girerek çıkış yolu aramak oldu. Sık makilikler ve sarmaşıklarla kaplı dere yatağında bitki örtüsüyle boğuşmak bizi epeyce zorladı.
 
Yaylayurt Göleti; kuzey kıyısından panoromik bakış...
(Nisan 2024)
 
Göletin kıyısındaki bir zeytinliğin içinden çıkış yolu arıyoruz.
(Nisan 2024)

Her yer çiriş otlarıyla kaplı...
(Nisan 2024)
 
Derin dere yatağından ışığa doğru yürüyerek bir çıkış yolu bulduk ve bir şekilde çıkmayı becerdik. Gölet kıyısındaki çiftlikte çalışan iş makinaları biz makiliklerle boğuşurken, işlerini tamamlayıp gitmişlerdi. Dere yatağından çıktığımız noktadan çiftliğe doğru yürümeye başladık. Her ne kadar çiftlik arazisi yüksek çitlerle çevrili de olsa, içerideki 5-6 civarındaki köpek, bizim çiftlik sınırlarına yaklaştığımızı görünce; çitlerin hemen arkasına doğru gelerek havlamaya ve çitlerin üzerine doğru sıçramaya başladılar. Biz her ne kadar onlardan uzakta yürüyor olsak ve göz teması kurmasak da sürekli bizi takipteydiler. Çit boyunca bizi asla yalnız bırakmadılar ve yolun bir virajla gölet düzlemine doğru alçaldığı bir noktaya kadar saldırgan tavırlarını sürdürdüler. Bereket versin ki; çitlerde herhangi bir hasar ya da delik yoktu; bu sayede azman gibi köpeklerden salimen kurtulduk.
 
Dere yatağındayız.
(Nisan 2024)
 
Bir dere yatağında çalıların arasında çıkış ararken...
(Nisan 2024)
 
Önümüzde Yaylayurt’un evlerinin bulunduğu düzleme ulaşmak için zeytinliklerle kaplı bir sırt kalmıştı. Bu sırtı tırmanıp dip dibe konumlanmış köyün evlerinin birinden izin alarak kestirmeden avlusundan geçtik ve yürüyüşe başladığımız yol düzlemine eriştik. Önce yol üstündeki andezit taşlardan yapılmış ve suyu oldukça tatlı; güzel bir çeşmede elimizi, yüzümüzü yıkadık; su içtik kana kana. Sonra oradan da cem evine doğru yürüdük.
 
Yaylayurt süsenleri
(Nisan 2024)

Yaylayurt Cem Evi yakınlarındaki bu çeşmeden doya doya su içtik. Suyu oldukça lezzetliydi.
(Nisan 2024)
 
Cem evinin önü oldukça kalabalıktı. Çocuklar bağrış çağrış içinde “siz dede misiniz” diye sarıverdiler çevremizi. Cem evinin önünde birkaç kurbanlık koyunu fark ettik o sırada. Sonradan anladık ki; bir Alevi dedesi bekleniyordu ve onun onuruna kurban kesilecek; cem evi ibadete açılacaktı. Mesele bundan ibaretti.
 
Yaylayurt düzleminden gölete bakış
(MYC; Nisan 2024)
 
Çandarlı sırtlarında Çepni köyleri arasında dağ bayır dolaşarak bir günü tamamlamıştık. Baharın filizlenen yeni hayata dair işaretleri, Orta Asya’dan Anadolu’nun en batısına dek taşınan inançlar, cem evleri, kadınların işlettiği kahvehaneler, köylerin tertemiz sokakları, özellikle Deliktaş’ta baharı bembeyaz badanalı avlu duvarları ve sokağa taşan mor salkımlarla karşılayan köy evleri; Karadağ’ın eteklerindeki volkanik kaya kütlelerinde bir zamanlar hayat bulan İlkçağ’ın kaya sunakları, tapınım alanları ve yaşam mekânları; hepsi bu güne sığmıştı. Yorgunduk, ama doğanın derinliklerinde dolaşmış olmanın verdiği huzur vardı içimizde. Bir de yaşanmışlıklar, gözlemler ve düşüncelerimiz… Sonuç olarak dolu dolu ve verimli bir gün geçirdiğimiz Çandarlı coğrafyasından; vakit akşama yaklaşırken, İzmir’e doğru yola çıktık.

Dipnotlar:
(1)     Osman Bayatlı, Bergama’da Yakın Tarih Olayları; (18. ve 19.yüzyıl), Bergama Belediyesi Kültür Yayınları-No:35; 2.Basım; Güleç Matbaası-İzmir; sayfa:91-(1) no.lu dip notu
(2)    Halil İbrahim Şahin, Çepniler; Tarih, İnanç ve Halkbilimi; Altınpost Yayınları-144; 1.Basım, Nisan-203; sayfa:87-88-89
(4)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC