8 Mart 2024 Cuma

YUNT DAĞI’NIN ETEKLERİNDE BİR KYBELE KUTSAL ALANI

 AŞAĞI ŞAKRAN’DAN ASAR TAŞI’NA (ASARLIK) DOĞRU…
 
23 Şubat 2024
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
 
Kuzey Ege’de; volkanik Yunt Dağı kütlesinin eteklerindeki bir vadinin içine sinmiş bir İlkçağ tapınım alanının peşinden gittik bugün. Kıyıdaki Şakran kasabasının yukarılarındaki bir tepenin üzerine konumlanmış Aşağı Şakran köyünün kuzeyindeki Sakarkaya ya da Sakar Tepe olarak bilinen bir yükseltinin eteklerinde uzanan bir vadinin içindedir Asar Taşı… Aşağı Şakran köylülerine kalırsa, orası sadece Asarlık ya da Hisarlık olarak anılır kendilerince. Yekpare bir kayanın batı yüzünde; ana kayaya oyulmuş üç oda; birisinde defineciler tarafından tahrip edilmiş bir sunak çukuru, batı cephesinde yine ana kayaya oyularak elde edilmiş ve bir tahtı andıran basamak ve hemen önünde yer alan büyük olasılıkla ana tanrıçaya adanmış kurbanların kesim yeri olabilecek sunak çukuru buranın Anadolu’nun yerli tanrıçası Kybele’ye adanmış bir kutsal alan olduğuna işaret etmekte. İmparatorluk döneminde Roma’nın III. Attalos’un vasiyeti üzerinden Pergamon Kralllığı’nın Batı Anadolu’daki topraklarını sahiplenerek Anadolu yarımadasına nüfuz etmesi sonrasında, Pergamon-Aigai ve Pergamon’un limanı Elaia arasındaki yol şebekesinin bir bölümünün güvenliğini sağlamak için bir karakol ve gözetleme mekânı olarak da kullanılmış olabileceğine dair bilgiler aktarıyor kaynaklar.
 
Önde Asar Taşı, arkada Sakarkaya
(Şubat 2024)
 
Dağa Kaçtım gezginleri; Asar Taşı'nın önünde...
(MYC; Şubat 2024)

Aşağı Şakran köy meydanında sabah vakti kahvehaneye uğradık.
(Şubat 2024)
 
Sahipsiz ve dağın başında savunmasız bir şekilde kaderine ve definecilerin insafına terk edilmiş böyle bir kutsal alan, dünyanın hiçbir yerinde bu denli insafsızca saldırılara ve tahribata asla maruz bırakılmaz. Aç gözlü, gözünü sadece para hırsı bürümüş ve ayrıca kendine defineci sıfatını yakıştırmış bu zırcahil yaratık kümesini başka sözcüklerle tanımlamamız asla mümkün değil. Büyük zorluklarla tırmanarak çıktığımız ana kayaya oyulmuş odalar düzleminin halini görünce, inanın ağlamak geliyor insanın içinden. Kendini insan olarak tanımlayan bu vandallar sürüsü, insanlık mirası böyle bir değerli kültür varlığına nasıl bu şekilde kast edebilir? Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde birincilik ödülünü alırken sahnede yaptığı konuşmada söylediği gibi; “Yalnız ve zavallı ülkem…” Ahh Ahh..
 
Asar Taşı; Kybele Tapınağı'nda soldan 1.odada yer alan defineci çukuru
(Şubat 2024)
 
Soldan 3.oda tabanında yer alan ve defineciler tarafından tahrip edilmiş sunu çukuru
(MYC; Şubat 2024)
 
Kybele Tapınağı'nda tahrip olmuş oda duvarları
(MYC; Şubat 2024)
  
Asar Taşı'nın ön cephesinde; Kybele tahtı olarak adlandırılan basamağın üstünde ana kayaya matkapla açılmış delikler
(Şubat 2024)
 
Sabahleyin Aşağı Şakran’da…
 
Aşağı Şakran, deniz seviyesindeki Yeni Şakran ya da bugünkü Şakran kasabasından yaklaşık 6 km kadar içeride ve doğuda yer alıyor. Yaklaşık 200 metre yüksekliğindeki bir tepenin üstüne kurulu Aşağı Şakran, son derece temiz ve şirin bir köy… Aşağı Şakran’ın ismi 19.yy. kayıtlarında Aşağı Çakran olarak geçiyor.(1) Demek ki zaman içinde Çakran ismi Şakran’a dönüşmüş olmalı.
 
Aşağı Şakran; meydana açılan sokaklardan biri...
(Şubat 2024)
 
Köy meydanına bakan Aşağı Şakran Camii
(Şubat 2024)
 
Aşağı Şakran; sabah vakti...
(MYC; Şubat 2024)
 
Kendine has taş mimarisiyle dikkat çeken eski köy evlerinin dışında, şehirden gelip buraları mekân tutmuş insanların modern çizgiler taşıyan güzel evler de yaptırmış olduklarına tanık olduk bugün. Köyün camisinin de bulunduğu meydandaki kahvehanelerden birinde sabah çaylarını içerken, yarenlik edip tanıştığımız veteriner hekim Hakan Bey’in konuksever davranışlarını da burada anmadan geçemeyeceğiz. Asarlık’a en kolay ulaşabilmek amacıyla bize verdiği tavsiyeler de cabası…
 
Aşağı Şakran köyünde sabah vakti; Dağa Kaçtım ekibi, Veteriner Hekim Hakan Bey ile birlikte...
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)

Sabah vakti Aşağı Şakran sokaklarında...
(Şubat 2024)
 
Aşağı Şakran çıkışında badem çiçekleri
(Şubat 2024)
 
Köyde sokaklar arasında dolaşırken gördüğümüz sokak hayvanlarının su içmesi için yapılmış küçük çeşmeler ve yalaklar, gerçekten köyde yaşayanlar hakkında bize ipucu veriyor. Bir de yürüyüşün başlangıcında köyün Batı çıkışında önce havlayıp sonra da peşimize takılan ve bizim Arap ismini taktığımız sevimli köpeğin dost canlısı davranışları da eklemeliyiz. Kısacası insanları ve hayvanlarıyla dost canlısı bir yerleşim Aşağı Şakran
 
Aşağı Şakran'da sokak hayvanlarının dostları var!
(Şubat 2024)
 
Aşağı Şakranlı Arap'ın peşimize takıldığı an...
(Şubat 2024)
 
Arap, Asar Taşı'nda...
(Şubat 2024)
 
Biz nerede, Arap orada; İnkaya'da tetkikte...
(Aybey Çini; Şubat 2024)
 
Aşağı Şakran köyü, adındaki aşağı sözcüğünden de anlaşılacağı üzere kendisinden daha yukarıda yer alan ama şimdi yaşamın olmadığı bir başka yerleşime işaret ediyor; o da Yukarı ŞakranAşağı Şakran’da kahvehanede kahveci ile yaptığımız kısa sohbetten öğrendiğimize göre; Yukarı Şakran, Aşağı Şakran’ın güneybatısındaki bir yükseltinin üzerine denk düşüyor. Ama orada birkaç yıkıntı dışında bir şey kalmamış durumda… Kahvecinin anlatımına göre Yukarı Şakran zaman içinde kıyıdaki düzlüğe doğru inmiş. Hatta köyün camisi de sökülen yapı taşlarıyla birlikte Aşağı Şakran yol ayrımındaki Yukarı Şakran Camii’nin şimdi bulunduğu Çanakkale asfaltı üzerindeki yerine taşınmış.
 
Aşağı Şakran meydanında; bir yol ayrımındayız. Eski zaman hikayeleri; koruyacak mıyız, yoksa...?
(Şubat 2024)

Aşağı Şakran meydanında; belki bir dibek taşı olarak kullanıldı yıllarca. Ama şimdi?
(Şubat 2024)

Aşağı Şakran meydanında bir Dorik sütun parçası
(Şubat 2024)

Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinin ardından, Marshall yardımları ve diğer uluslararası kredi ve desteklerle ülkede bir alt yapı hamlesi başlatılır. Bu dönemde İzmir-Çanakkale yolu iyileştirilir, şose yol asfalt yapılır. Bu tarihten sonra artık yol, halk arasında Bergama asfaltı olarak anılır. Yolun yapımıyla birlikte Aliağa’nın kuzeyinde Bergama asfaltı üzerinde bir yerleşim yeri doğmaya ve Yukarı Şakran köylüleri yavaş yavaş İzmir-Çanakkale yolu üzerindeki bu mevkiye yerleşmeye başlar. Yukarı Şakran köylüleri, geçmişte sazlık olan kıyı bölgesine göçünce burada yeni bir yerleşim yeri ortaya çıkar. Bu yeni yerleşime Yukarı Şakran köyü dışında, çevredeki Yunt Dağı köylerinden Bahçedere, Kapukaya, Seklik, Karaahmetli ve çoğunlukla Aşağı Şakran köyünden de göçmenler gelip yerleşirler.(2)
 
Aşağı Şakran'ın tipik taş evlerinden biri...
(Şubat 2024)
 
Dağa Kaçtım ekibi, Aşağı Şakran sokaklarında; kemerli pencereleri ile dikkat çeken bir evin önünden geçtik.
(Şubat 2024)
 
Aşağı Şakran'ın şehirli sahipleri tarafından yapılmış yeni ve modern çizgiler taşıyan  evlerden biri ve önündeki çeşme...
(Şubat 2024)
 
Kıyıya taşınan yukarıdaki yerleşim eski alışkanlıkla bir süre daha Yukarı Şakran ismiyle anılmış. 1949 yılında kurulan Yeni Şakran 1955 yılında kıyıdaki yeni yerinde köy statüsüne kavuşmuş. 1982 yılından itibaren Aliağa’ya bağlanan Yeni Şakran, 1983 yılında belde kimliği ile bir belediyelik haline dönüşmüş. Şimdi ise ironik bir şekilde Şakran ismiyle bir mahalle konumunda olan koskoca kasaba, giderek artan sayfiye yapılaşması ile aslında yaz turizminin bölgedeki önemli merkezlerinden biri haline gelmiş durumda.
  
Aşağı Şakran sokaklarında; topografyanın eğiminin yarattığı bir sıçrama hali var.
(Şubat 2024)
 
Aşağı Şakran'ın çıkışına doğru; Asar Taşı yolunda...
(Şubat 2024)
 
Aşağı Şakran sırtlarından kıyıdaki Şakran'a ve denize doğru bakış
(Şubat 2024)
 
Yeni Şakran’ın kurucu Belediye Başkanı Refik Ertem, Yeni Şakran’ın oluşma sürecini şu şekilde anlatmaktadır:
 
“Hasbi (Şengül) Dayı’nın kahvesi dediğimiz yer var. Yeni Şakran’da yerleşim önce orada başladı. Vasıtalar durmaya başlayınca ekonomik bir gelişim oldu. O kahvenin etrafında birkaç ev oldu. Sonra rahmetli Hasbi Amca bir fabrika kurdu buraya. Bu arada Hasbi Amca’nın damadı Selahattin benzinliği kurdu. Petrol Ofisi’ni kurdular. Zaten o zamanlar herkes tarımla geçiniyordu. Yukarı Şakran’ın ulaşımı bugün gitseniz hala çok zor. İnsanlar, oraya develerle, öküz arabalarıyla çekiyordu yükünü. O zaman hep harman dövülüyordu. İnsanlar hayvan gücüyle yapıyordu. Burası insanlara cazip geldi. Hem burada çalışıp burada oturmak cazip geldi.
 
Şakran kıyısında; Gryneion'da gün batımı
(A.Aydemir; Ocak 2015)
  
O zamanki şartlarda Aşağı ve Yukarı Şakran’ın buraya inmesini zorunlu kıldı. Evvela Yukarı Şakran olduğu gibi indi. Yeni Şakran olmadan önceki adı da Yukarı Şakran’dır. Hala tapularda öyle geçer. Aşağı Şakran’ın da bir kısmı indi. Yukarı Şakran’ın tam inmesi, Aşağı Şakran’ın bir kısmının inmesiyle Yeni Şakran doğdu. Bu 1950’li yıllarda oldu ve sonra genişledi. İzmir-Çanakkale yolunun buradan geçmesi, köyün üretim alanının buralara yakın olması, ekonomik olarak insanları buraya inmeye zorunlu kıldı.”(2)


 
Aiolis coğrafyasında Bir İlkçağ Kybele Sunağı; Asar Taşı ya da Hisarlık
 
Aşağı Şakran köyünün doğu yönünde yer alan bir yükseltinin arkasındaki Çınarlıdere vadisinin batı yakasında; İlkçağ’da Pergamon’un limanı Elaia ile kırsaldaki Aigai arasındaki geçiş yolunu iyi gören bir konumdaki volkanik yekpare bir kaya gövdesinin üzerine konumlanmış Asar Taşı ya da halk arasındaki yaygın ismiyle Asarlık (Hisarlık) olarak bilinen üç odalı kaya sunağı, aslında Anadolu’nun birçok yerinde tanıklık ettiğimiz; bereketin ve doğurganlığın simgesi Anadolulu yerli ana tanrıça Kybele’ye adanmış bir İlkçağ kaya tapınağı olarak dikkat çekiyor. Yine kaynaklara göre; Pergamon’un Yunt Dağı’ndaki ikmal yollarının üzerinde olması nedeniyle de Pergamon Krallığı ve Roma Döneminde bu geçiş rotalarından biri olan Aigai-Elaia yolunu denetleyen bir rol de üstlenmiş olabilir.
 
Uzaktan yaklaşırken önde Asar Taşı (Kybele Kutsal Alanı), arkada ise Sakarkaya'nın görünümü
(MYC; Şubat 2024)
  
Kybele Kutsal Alanı'nın en soldaki birinci odasında; defineciler tarafından açılan çukurun başındayız.
(MYC; Şubat 2024)
 
Yekpare kaya; Asar Taşı'na tırmanırken...
(MYC; Şubat 2024)
 
Aşağı Şakran köyünün batısındaki bir çıkışı takip ederek ulaştığımız toprak yol, bizi zeytin ağaçlarıyla kaplı bir tepenin kıyısından dolaştırarak İzmir-Çanakkale otoyolunun hemen yakınlarına kadar ulaştırdı. Burada güneye ve kuzeye çatallanan yolun kuzeye yönelen koluna devam ettik. Çevremizdeki en büyük yükselti olan Sakarkaya’nın önünde taştan bir perde gibi yükselmiş hissini veren yekpare kaya kütlesi Asar Taşı, bayır aşağıya doğru inerken görünüverdi karşıdan.
 
Asarlık yolunda karşılaştığımız ilk çeşme
(Şubat 2024)

Sakız çalıları çiçekteydi.
(Şubat 2024)

İlk anemonlar
(Şubat 2024)
 
Asar Taşı göründü uzaktan.
(Şubat 2024)
 
Derince bir vadiden devam eden yoldan yine zeytin ağaçlarıyla kaplı doğu yönündeki bir sırta doğru yönelen bir patikaya saptık. Badem ağaçları, sakız çalıları; hepsi çiçekteydi. Rengârenk anemonlar, sarı çiğdemler ve kar beyazı papatyalar; yani baharın tüm alametleri, Aşağı Şakran’ın arka dünyasındaki Gâvur Evleri Mevkii olarak bilinen yamaçta etrafımızı sarmıştı sanki. Kızılçamlar, kesmik çalıları, pırnar meşeleri arasından ilerleyen şirin patika bir süre sonra bizi Asar Taşı’nın dibine kadar taşıdı.
 
Arkamızda Asar Taşı ve Sakarkaya...
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
 
Mor anemonlardan...
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
 
Bunlar da beyazları...
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
 
Asar Taşı yakınlarında; anemonlar arasında...
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
 
Ana kayanın bulunduğu sırtın tam karşısında ise, çevremizdeki en büyük yükselti olan görkemli Sakarkaya görünüyordu. Aslında biz de Sakarkaya’nın eteklerinde sayılırdık bir anlamda. Sakarkaya’nın hemen batısında ise Çandarlı Limanı inşaatında yıllarca taş çekilen taş ocaklarının telef ettikleri Küçük Sakar Tepesi ve hemen onun yanındaki uzaktan griye çalan kireçtaşından kütlenin tam ortasında da bir mağara görünüyordu. Mağara kayanın güney cephesindeydi.
 
Kızılçamlar arasından Asar Taşı'na doğru...
(Şubat 2024)

Pembe ve kırmızı anemonlar; yan yana...
(Şubat 2024)

Sarı çiğdemler
(Şubat 2024)
 
Her yanımız anemon...
(Şubat 2024)

Ve papatyalar...
(Şubat 2024)
 
İşte yekpare kayadan Asar Taşı ya da Kybele Kaya Sunağı
(Şubat 2024)
 
Asar Taşı’nın çevresini dolaştık öncelikle. Doğu cephesinde yüksekliğinin ortalarına denk gelen bir noktada, neredeyse yere paralel uzanan bir kızılçam hayat bulmuştu. Ana kayanın bereketi ona da yetmişti anlaşılan. Aşağı Şakran’dan beri çılgınca önümüzde arkamızda koşturup duran Arap, kayayı görünce sabırsızca ana kayaya kazınmış batı cephesindeki basamaklara doğru sıçradı hemen. Doğanın ona armağanı yetenekleri burada ayırt ediciydi bizden.
 
Ana kayadan beslenen bir kızılçam fidanı; boşuna değil ana kayanın himmeti...
(Şubat 2024)
 
İşte hayata bağlandığı yer; ana kayanın kendisi...
(Şubat 2024)
 
Ana kayaya oyulmuş basamaklar
(Şubat 2024)

Ana kayanın batı cephesinde yer alan 1. ve 2. odaların ikinci katına işaret eden hatıl delikleri; dokuzar adet...
(MYC; Şubat 2024)
 
Asar Taşı'na tırmanırken...
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
 
Asar Taşı’nın odalarının bulunduğu üst zemine ulaşabilmek için kuzey yönünde bulunan ve ana kayaya oyulmuş beş basamağı çıkmak gerekti. Ondan sonra ise resmen bir kaya tırmanışı yaparak ulaştık odalar düzlemine. Ana kayanın birer parçası olan ve oyularak elde edilmiş mekânsal boşlukları birbirinden ayıran bu kayadan duvarlar, tabii ki zamanın ve definecilerin hışmına uğramış durumdaydı. Ama esas büyük tahribat; odalarda açılan define çukurları, 3.odadaki sunak çukurunun delik deşik edilmiş kapağı ve batı cephesindeki ana kayaya büyük olasılıkla kayayı patlatmak amacıyla matkapla açılmış deliklerdi. Definecilerin gazabından batı cephesinde hemen bir Kybele tahtını andıran basamağın sağ önünde yer alan sunu çukuru da nasibini almıştı. Sözün kısası; dağın başında Gâvur Evleri Mevkii’nde yer alan ve İlkçağ’dan kalma bu kutsal alan, belli ki farklı zamanlarda ve defalarca defineciler tarafından delik deşik edilmişti.
 
Asar Taşı; 3.odada yer alan sunu çukurunun yanındayız.
(MYC; Şubat 2024)

Asar Taşı'ndan İzmir-Çanakkale otoyoluna bakış; arkada İlkçağ'da Elaitikos ya da Çandarlı Körfezi ve Elaia bataklıkları
(MYC; Şubat 2024)

Sunağın batı cephesinde yer alan ve Kybele tahtı olarak bilinen; ana kayaya oyulmuş basamak
(MYC; Şubat 2024)
 
Odaların batıya bakan ve ana kayaya yaslanan duvarlarında aynı hizada 8-9 adet hatıl deliğini andıran yuvalar bulunmaktaydı. Kayaya oyulmuş bu deliklerin yaklaşık 1 metre kadar üzerinde ise yine üç odayı da kapsayacak şekilde ancak daha az sayıda benzer başka delikler de mevcuttu. Alttaki deliklerin daha belirgin ve derin olması, bunların odalardaki ikinci bir düzleme işaret ettiğini düşündürtüyor. Bu da belki de kutsal alanın Pergamon Krallığı ve Roma Döneminde Aigai-Elaia geçişini kontrol etmek amacıyla peripolion (karakol) olarak kullanıldığı dönemde ikinci bir kat olarak kullanılmış olabileceğini akla getiriyor. Ancak hemen onların üzerinde ve yaklaşık 1 metrelik yükseklikteki diğer deliklerin nasıl bir işlevi olduğunu açıkçası pek anlayamadık.
 
Kybele Kutsal Alanı'nda ikinci oda duvarından üçüncü odaya bakış
(Şubat 2024)
 
Kybele Kutsal Alanı'nın odalarında rastladığımız keramik parçalarından örnekler
(Şubat 2024)
 
3.odanın tabanında yer alan duvarları muntazam bir şekilde ana kayaya oyulmuş sunu çukuru
(Şubat 2024)
 
Kaya sunağının batı cephesinde yer alan ana kayaya oyulmuş belirgin ve daha az belirgin iki sıra halinde hatıl delikleri
(Şubat 2024)
 
Kaya sunağının odalar düzleminde ve çevresinde çok sayıda örtü kiremidi ve keramik parçaları vardı. Bütün bunlar İlkçağ’da burada önemli bir insan grubunun yaşadığına dair işaretlerdi aslında. Pergamon kazılarının yürütücüsü Felix Pirson ve ekibi de 2010 yılında Pergamon’un yakın çevresinde gerçekleştirdikleri yüzey araştırmaları kapsamında bölgeye uğrayıp bazı tespitlerde bulunmuşlar.
 
Ana kayaya oyulmuş iki sıra delikler; daha yakından...
(Şubat 2024)

Anemonun güzelliği
(Şubat 2024)
 
Kaya sunağına güney yönünden bakış; oda duvarlarının büyük bölümü zaman içinde harap olmuş.
(Şubat 2024)
 
Pergamon kazılarını yöneten Felix Pirson başkanlığında 2010 yılında sürdürülen yüzey araştırmaları kapsamında; kuzeyde Sakarkaya, güneyde ise Gâvur Evleri Mevkii arasında (büyük olasılıkla Çınarlıdere vadisinin iki yakasında) bulunan keramik ve tuğla kalıntılarının 5 bölgede yoğunlaştığı bulgusundan hareketle bu vadide Geç Helenistik Dönemden Geç Antik Döneme dek uzanan bir zaman diliminde çiftlik evlerinin varlığından söz ediliyor.(4)
 
Kybele Kutsal Alanı'nın batı cephesinde yer alan Kybele tahtındaki ana kayaya oyulmuş İlkçağ'dan kalma delikler
(Şubat 2024)
  
Kybele tahtı üzerindeki İlkçağ'dan kalma sunu deliklerine örnekler
(Şubat 2024)
 
Defineci tahribatı; ana kayaya matkapla açılmış patlatma delikleri
(Şubat 2024)
 

Asar Taşı hakkında…
 
24 Eylül 2014 tarihli İzmir İli II. Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararında sehven yakın çevredeki Zindan Kayası ile karıştırılarak Zindan Kayası olarak adlandırılan; Gâvur Evleri Mevkii’ndeki yekpare kaya gövdesine oyulmuş üç bölümlü kaya sunağı ile ilgili olarak şu bilgiler aktarılıyor:
 
Asar Taşı'ndayız; kimin kimin fotoğrafını çektiği tartışılır.
(MYC; Şubat 2024)
 
Asar Taşı'ndan çevre topografyaya bakış
(MYC; Şubat 2024)
 
Asar Taşı; defineci çukurunun yer aldığı soldan 2.oda duvarı...
(MYC; Şubat 2024)
 
“Kare çokgen planlı olup, masif bir kaya blok şekillendirilerek savunma amacıyla oluşturulduğu düşünülmektedir. Konumu itibariyle Elaia Antik Kenti Limanı’na hâkim ve savunma amaçlı kullanılmaya müsait olduğu antik dönemde büyük ihtimalle bir uç karakol ve deniz güvenliğini kontrol eden bir yapı olduğu göz ardı edilmemelidir. Ancak alanın erken dönemde bir Kybele Kaya Sunağı olarak kullanıldığı, kaya üzerinde üç ayrı oda kayalara oyularak şekillendirilmesi, yine batıda bulunan oda içinde kayaya oyularak şekillendirilmiş kuyu, bir sunak çukuru göz önünde bulundurularak saptanmıştır. Özellikle Roma Döneminde Aigai ve Elaia arasında varlığı bilinen bir antik yol güzergâhında yer alan yapı, Peripolion (karakol) olarak kullanılmış olabilir. Alan çevresinde zeytinlik olarak kullanım gören arazide yoğun olarak Hellenistik ve Roma Dönemi seramik buluntularının yanı sıra Geç Tunç Çağı’na tarihlenebilecek seramik parçalarının da bulunması, Geç Tunç Devri ve Bizans Dönemi arasında kesintisiz yerleşime sahne olduğunu ortaya koymaktadır.”(3)
 
Dağ Kaçtım Ekibi ve yoldaşımız Arap; defineci çukurunun yer aldığı Asar Taşı'nın 1.odasında...
(Şubat 2024)
 
Asar Taşı; 3.odadaki sunu çukuru
(Şubat 2024)
 

Kybele Kutsal Alanı'nın batı cephesine bakan yüzü; güney yönünden bakış; en önde Kybele Tahtı diye nitelenen ana kayaya oyulmuş basamak...
(Şubat 2024)
 
İlkçağ’da Pergamon Krallığı’nın dışarı açılan kapısı Elaia’yı Pergamon’a; Batı Anadolu’nun içlerine ve zamanının belli başlı diğer metropollerine bağlayan önemli bir yol şebekesi mevcuttu. Adramytteion (Edremit) üzerinden kıyıyı takip ederek Pergamon’dan gelen yolla birleşip Aşağı Kaikos (Bakırçay) Havzası’na doğru ilerleyen kıyı yol güzergâhı, Elaia üzerinden kıyı boyunca Smyrna ve Ephesos’a doğru uzanmaktaydı.
 
İlkçağ'da Pergamon'un limanı Elaia'nın ayakta kalan Batı mendireği
(Eylül 2008)
 
Kaikos (Bakırçay) bataklıklarına saplanıp kalmış Elaia'nın antik limanı; arkada volkanik Karadağ ya da İlkçağ'daki ismiyle Kane Dağı
(Eylül 2008)

Bugün Yunt Dağı'nda Karaahmetli ile Köseler köyleri arasında bulunan ve Aigai-Elaia geçişindeki Roma-Pergamon bağlaşık ordusunun İ.S.190 yılında Selevkoslarla yaptıkları Magnesia Savaşı'na giderken geçtikleri düşünülen döşeme yolun bir parçası
(Ocak 2023)
 
Elaia ile dağdaki Aigai’yi birleştiren bir başka yol şebekesi de volkanik Yunt Dağı kütlesinin üzerindeki güzergâhları izlemekteydi. Özellikle parşömen yapımında kullanılan keçi derisi üretimi ile Pergamon’un kırsaldaki en önemli lojistik kaynaklarından birini oluşturan Aigai ile Elaia arasındaki bu döşeme yol şebekesinin yer yer kopan parçalarına bugün dahi Kapukaya – Köseler arasında rastlamak mümkündür.
 
Soldan sağa; Küçük Sakarkaya, Büyük Sakarkaya ve en önde sağda ise Asar Taşı (Kybele Kutsal Alanı); hepsi
Aigai-Elaia geçişini gözler gibi ...
(MYC; Şubat 2024)

Asar Taşı'nın üzerinden Sakarya'ya ve Çınarlıdere vadisine bakış
(MYC; Şubat 2024)

Asar Taşı; 1. ve 2.oda; güney yönünden bakış...
(MYC; Şubat 2024)
 
Kaikos Havzası’na Antikçağ’daki adı Aspordenon olan Yund Dağları üzerinden güneyden ulaşan yollar da bulunuyordu. Bunlardan en batıda olanı Pythikos (Kocaçay ya da Güzelhisar) Havzası’ndaki Aigai (Nemrut Kale) üzerinden Elaia’ya ulaşan yoldur. Aigai’dan kuzeybatıya yönelen bu yol Kapıkaya Köyü’nde aynı adlı geçidi aşarak Yüksekköy, Bahçedere ve Aşağı Şakran köyleri üzerinden Elaia’ya ulaşmaktaydı. W. von Diest, bu yola ait eski döşemelerin kısmen korunmuş olduğunu belirtmektedir. Aşağı Şakran yakınlarındaki Hellenistik döneme tarihlenen Zindan Kayası üzerindeki tahkimatlı bir yerleşim ile buranın kuzeyinde bölgeye hâkim bir tepe olan Sakarkaya üzerinde bulunan Hellenistik kale, Kaikos Havzası’na güneyden ulaşan kıyı yolunu olduğu kadar Yund Dağları üzerinden gelen bu yolu da denetliyor olmalıdırlar. Pergamon’a doğrudan uzanan yol ise, Aigai’dan kuzeye doğru Pythikos’un kollarından Setlik Deresi’ni takip ediyor, İsmailler Köyü yakınlarında su bölümü çizgisini aşıp Kaikos’un kolu olan Sınırdere’yi izleyerek, bir kol Koyuneli, bir kol Maruflar üzerinden Karahıdırlı Köyü’ne ulaşıp burada İzmir Köprü yakınlarında düzlüğe inerek Pergamon – Elaia yoluna ulaşıyordu. Karahıdırlı’nın güneyindeki Sınırdere Boğazı’nda, derenin sol kıyısındaki güçlü duvarların ait olduğu yapının, bu yolu denetleyen bir garnizonun ikametgâhı olarak hizmet ettiği düşünülmektedir. Koyuneli güzergâhını ise, Bizans dönemine tarihlenen kalıntıları bulunan Koyuneli Kalesi denetlemekteydi. Maruflar Köyü’nden doğuya ilerleyen bir diğer rota da Armağanlar ve Gümüşova üzerinden Pergamon’a ulaşıyor olmalıdır.”(5) 
 
Kaikos (Bakırçay) deltasından bir görünüm
(Ocak 2023)
 
Elaia antik limanından günümüze kalan Batı mendireği; Kaikos bataklıklarına saplanıp kalmış.
(Ocak 2023)
 
Karaahmetli yakınlarındaki antik döşeme yolun bir bölümü
(Ocak 2023)
 
Elaia’dan Aigai’ye ulaşan yol güzergâhı, Elaia’dan karaya çıkan Roma Ordusu’nun İ.S. 190 yılında Büyük İskender’in ardılları Selevkoslarla Magnesia ad Sipylum (bugünkü Manisa-İF) önlerinde yaptıkları savaşta önemli bir rol oynamış olmalıdır. M.Ö. 190 yılı kışında Bağlaşık Roma – Bergama Ordusu, Selevkosların üstüne yürür. Filler, atlılar ve piyadelerden oluşan yaklaşık 34 000 kişilik bu dev Roma ordusunun Elaia önlerinden Batı Anadolu’ya çıkışı muhteşem olmalıdır. Ordu; buradan, bugün de Şakran’ın hemen üstünde yer alan ve Kapukaya - Köseler arasında izlenebilen döşeme bir yol üzerinden Aigai’ye ulaşır. Bu kadar büyük bir ordunun iaşesi ve onlarla ilgili her türlü lojistik destek, küçük Aigai kentinin altından kalkabileceği bir durum olmasa gerektir. Ancak Pergamon Krallığı’nın desteği ile bu ordunun konaklaması ve Magnesia ad Sipylum (yani bugünkü Manisa) önlerinde gerçekleşecek büyük karşılaşmaya en iyi bir şekilde hazırlanması mümkün olabilmiştir. Elaia limanından sağlanan lojistik desteğin bu anlamda ne kadar hayati olduğu tartışılmaz. Son derece yüksek kabiliyetli ve disiplinli Bağlaşık Roma – Pergamon Ordusu, Aigai’den hareket ederek Yunt Dağı’nı aşar ve Manisa önlerinde Harmandalı Ovası’nda Selevkosların Kralı III.Antiokhos’un ordusunu yenilgiye uğratır. Bu savaş, Selevkosların Batı Anadolu’daki egemenliğine son verecek ve M.Ö. 188 yılında bugünkü Dinar’da yapılacak Apameia Barış Antlaşması ile Selevkoslar Toros Dağları’nın ardına çekileceklerdir.
 
Aigai'den Yunt Dağı'na doğru bakış
(Ekim 2011)
 
Kocacay Vadisi
(Ekim 2010)
 
Aigai'den Kocaçay kıyısındaki Apollon Khresterios Tapınağı'na giden döşeme yol
(Ekim 2010)
   
Yukarıda sözünü ettiğimiz 24 Eylül 2014 tarihli İzmir İli II. Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararında Zindanhisarı veya Zindan Kayası olarak adından söz edilen ve yine bir volkanik kayaya oyularak oluşturulmuş bir arkeolojik alanın varlığına işaret ediliyor. Bu yürüyüşümüzde her ne kadar Zindan Kayası’nın yakınından geçmesek de raporda Zindan Kayası’nın da Pergamon Krallığı ve Roma Döneminde Yunt Dağı’ndaki aynı antik yol şebekesine bağlı Aigai-Elaia geçişini denetlemeye dönük bir işlevi olduğundan söz ediliyor.
 
Yunt Dağı'nda Pınarköy-Süngüllü yakınlarındaki döşeme yolun bir bölümü
(Ocak 2023)
 
Döşeme yolun yakınlarındaki tarihi Süngüllü köprüsü
(Ocak 2023)
 
Aynı köprünün bir başka görünümü
(Ocak 2023)
 
“Yerleşim, Yunt Dağı eteklerinde batı yamacı daha eğimli masif bir kaya bloğun şekillendirilmesi ile oluşturulmuştur. Kuzeybatıda Elaia antik kenti, güneydoğuda ise Gryneion antik kenti, alandan rahatlıkla görülebilmektedir. Bir tür askeri amaçlı resmi yapı olarak kullanılmış olmalıdır. Odalar, merdivenler, duvar oyukları ve sarnıçlar volkanik kaya üzerinde işlenerek oluşturulmuştur. Yaklaşık 200 metre x 30 metrelik bir alana yayılmaktadır. Kaya yerleşimine giriş güneyden sağlanmıştır. Yerleşimin merkez yapısı kayalara oyulan oyuklar göz önünde bulundurularak 13,35 x 11 metre boyutlarında dikdörtgen bir yapıdan oluşmaktadır. Diğer odalar ise, kaya bloğunun daha alt seviyelerine yerleştirildiği yine kiriş delikleri göz önünde bulundurulduğunda, çok katlı inşa edildikleri düşünülmektedir. Yüzeyde ve yapının çevresinde yapılan araştırmada Klasik ve Helenistik döneme ait seramik parçaları ele geçtiği belirtilmektedir. Üç adet mevcut yapının varlığı görülmekle beraber, zaman içinde bir takım yapıların tahrip olduğu düşünülmektedir. Ayrıca yapının etrafında yer yer kaçak kazı izleri bulunmaktadır.”(3)
 
Kybele Kutsal Alanı'nın ön cephesinde yer alan ve Kybele Tahtı olarak adlandırılan ana kayaya oyulmuş basamak
(Şubat 2024)

Kybele Tahtı önünde yer alan ve defineciler tarafından tahrip edilmiş bulunan sunu çukuru
(Şubat 2024)
 
Asar Taşı, şimdilerde İzmir-Çanakkale otoyolunu gözlüyor.
(Şubat 2024)
 
Gerek Gâvur Evleri Mevkii’ndeki Asar Taşı ve gerekse Zindan Kayası Mevkii’ndeki Zindanhisarı arkeolojik alanlarının, İlkçağ’da önce ana kayaya oyulmuş ve büyük olasılıkla Anadolu’nun yerli tanrıçası Kybele’ye adanmış kutsal alanlar, daha sonra da Pergamon’un kırsalında Yunt Dağı’ndaki antik yol şebekesinin güvenliğini sağlamak için karakol ya da gözetleme mekânları olarak kullanıldığına işaret ediyor.
 
Asar Taşı'nda kiremit örtüsü
(Şubat 2024)

Kybele'nin anemonları
(Şubat 2024)
 
Asar Taşı; güney yönünden bakış
(Şubat 2024)
 
Asar Taşı’ndan İnkaya’ya
 
Asar Taşı’ndan indikten sonra Çınarlıdere’nin aktığı vadi tabanına doğru yürümeye başladık. Yer yer kızılçam örtüsü içinden yürüyorduk. Orman içinde düzensiz bir şekilde  kesilmiş kimi kızılçam gövdeleriyle karşılaştık. Planlı bir kesime benzemiyordu. Kızılçamlar ve makilikler birbirine karışmıştı dere yatağına doğru. Çınarlıdere’de epeyce su vardı; doğudan batıya doğru usul akıyordu dere. Yatağının iki yanındaki böğürtlen ve henüz uyanmamış hayıt çalılarının arasından karşı yakaya geçtik. Oldukça yaşlı zeytin ağaçlarının olduğu geniş bir alana yayılmış bir zeytinliğin içinde bulduk kendimizi. Kimi ağaçlar, radikal budamalarla gençleştirilmiş, kesilen ana gövdenin çevresinden genç sürgünler fışkırarak yeniden hayat bulmuşlardı. Saygı duyulası zeytin ağaçları, bu vadide yüzlerce yıldır kim bilir nelere tanıklık etmişlerdi sessizce? Sağımızda Sakarkaya, solumuzda ise taş ocağından arta kalan kayalıklar ve arkamızda bıraktığımız Asar Taşı; biz ise yürümeye devam ettik. Ta ki; terk edilmiş taş ocağının döküntüleri karşımıza çıkıncaya dek.
 
Asar Taşı'ndan Çınarlıdere Vadisi'ne doğru...
(Şubat 2024)
 
Kızılçamlar arasından yürüdük.
(Şubat 2024)

Kızılçmlar içinde garip bir kesim yapılmıştı. Belki hastalıklıydılar.
(Şubat 2024)
 
Çınarlıdere usul usul akıyor.
(Şubat 2024)
 
Dağa Kaçtım gezginleri, Çınarlıdere vadi tabanında...
(MYC; Şubat 2024)
 
Sırta doğru yükseldikçe solumuzda denizin içine bir dil gibi uzanmış bulunan Şakran’ın Burun Ucu ve onun çevresine yayılmış sayfiye evleri iyice ortaya çıktı. Sağda ise, Kaikos’un bataklıklarına teslim olmuş 2500 yıllık antik liman Elaia’nın mendireği ile arka planda göz alabildiğine uzanan zeytinlikleri…
 
Eşlikçimiz Arap'ın hınzırlıkları
(Şubat 2024)
 
Çınarlıdere vadisinde; önde gezgin, arkada Asar Taşı...
(Şubat 2024)

Anemonlar; her yerde...
(Şubat 2024)

Çınarlıdere'nin bademleri
(Şubat 2024)

Saygı duyulası asırlık zeytin ağaçları; arkada Sakarkaya...
(Şubat 2024)

Pembe anemonlara örnek...
(Şubat 2024)

Gezgin, gençleştirilmiş zeytin ağacının dibinde...
(Şubat 2024)
 
Amacımız Asar Taşı’ndan fark edip merak ettiğimiz ve köyde daha sonra ismini öğrendiğimiz İnkaya mağarasına ulaşmaktı. Taş ocağının döküntüleri arasında boğuşarak sonunda mağaranın ağzına ulaşabildik. Tam o sırada kapanan gök, ince ince yağmaya başladı. Mağaranın girişi yağmurdan etkilenmemek için iyi bir sığınak oldu bize. Zaten bir süre sonra da yağış kesildi. Çok derin olmayan mağaranın ağzına yakın konumdaki bir düzlükte önde otoyol, onun arkasında Şakran ve Kazık Bağları (Elaia); daha arkada ise Çandarlı ve volkanik Karadağ kütlesi ile Ege Denizi’nin mavilikleri eşliğinde yanımızdaki yiyeceklerimizi yedik keyifle. Tabii ki Arap da yürüyüşümüz boyunca peşimiz sıra gelişinin nasibini fazlasıyla aldı bu sırada. Sevimli köpek, bizimle yemek dâhil, her anı ve her şeyi paylaşmıştı.
 
İnkaya'ya doğru yükseldikçe Şakran ve Çandarlı Körfezi iyice ortaya çıktı.
(Şubat 2024)
    
İnkaya düzleminden İzmir-Çanakkale otoyoluna ve daha ötesine bakış
(Şubat 2024)

İnkaya mağarası ve Arap...
(Şubat 2024)

Yağmur durunca İnkaya mağarasının önünde öğle yemeğimizi yedik. Tabii ki Arap da bundan payını fazlasıyla aldı.
(Şubat 2024)

Kireç taşından bir kütlenin ön cephesinde yer alıyordu İnkaya mağarası.
(Şubat 2024)

Arap'ın gezgin çantalarında yiyecek arayışı sürüyor.
(Aybey Çini; Şubat 2024)

İnkaya'dan Şakran-Burunucu'na ve Ege Denizi'ne doğru bakış
(MYC; Şubat 2024)

Aşağı Şakran’a doğru…
 
İnkaya’nın yanından ayrılıp, yeniden geldiğimiz zeytinliğe doğru indik. Artık Aşağı Şakran köyüne dönüş yolundaydık. Bu kez zeytinlikler arasında gelirken rastladığımız bir bozuk asfaltı takip ederek, önce doğu yönünde, daha sonra da güneye doğru yürüdük. Çınarlıdere’nin üzerinden ilerleyen yol, bir süre sonra kızılçamların içine doğru yönelerek son buldu. Bundan sonrasında yapılacak şey, kızılçamlar arasındaki doğal patikaları takip ederek, ardında Aşağı Şakran’ın saklandığını düşündüğümüz güneydeki sırta doğru tırmanmaktı. Biz de öyle yaptık.
 
Güneydeki tepenin ardındaki Aşağı Şakran'a doğru kıvrılacağını düşündüğümüz bozuk asfalt yola doğru bu zeytinliğin içinden geçtik. 
(Şubat 2024)

Önümüze yine anemonlar düştü. Mordan beyaza türlü renklerde...
(Şubat 2024)

ve Arap sümbülleri...
(Şubat 2024)
 
 
Sarı renkli çiçekleriyle hindibalar (ya da radikalar)
(Şubat 2024)
  
Sonra asfalta çıktık ve yağmur yeniden başladı.
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
 
Asfalt yol bir süre sonra kızılçamlar arasından ilerleyen bir toprak yola dönüştü.
(Şubat 2024)
 
Toprak yol biterken; bundan sonrası, sadece rampa ve sık kızılçam ormanı...
(Şubat 2024)
 
Yarım saatten fazla sürdü tırmanışımız. İleride kızılçamların arasından ufuk çizgisi ve ışık göründü nihayet. Bu tırmanışımızın sonuna yaklaştığımıza işaret etmekteydi. Arap sümbülleri, sapsarı hindibalar ve düzlükte rastladığımız badem çiçekleri arasından Aşağı Şakran’ın girişine doğru yöneldik. Köyün girişine yakın bir vadide oldukça büyük bir kır evi inşaatı sürmekteydi. Özenle taştan inşa edilmekte olan evin içine oturduğu zeytinlik de oldukça geniş ve gösterişli idi. Bir süre sonra yol çatısına ulaştık. Köyün girişi hemen sağımızdan devam eden yolun sonundaydı.
 
Aşağı Şakran'a doğru; ormanın içindeyiz. Önümüzde Arap...
(Şubat 2024)
 
Geçiyordu zaman; çürüyordu her şey. Toprağa dönerken...
(MYC; Şubat 2024)
 
Kızılçamların içinden tepeye doğru...
(MYC; Şubat 2024)

Dağa Kaçtım gezginleri; Aşağı Şakran'ın kuzeyindeki ormanda...
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)

Ormandan sonra; Aşağı Şakran'a doğru...
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)

Aşağı Şakran yakınlarında genç bir zeytinliğin içinde ve kızılçam ormanının dibinde; inşaatı devam eden bir taş eve rastladık. 
(Şubat 2024)

Yol çatısına doğru...
(Şubat 2024)

Bademlerin saltanatı
(Şubat 2024)

Yol çatısında bir tulumba; burada Arap'ı suladık.
(Şubat 2024)
  
Vakit akşama yaklaşmaktaydı. Gün boyu dağ, tepe, vadi demeden yürümüş, inip çıkmış, yürüyüşün sonuna yaklaşmıştık. Bir süre sonra Aşağı Şakran’ın doğu yönünden köye giriş yaptık. Yürüdüğümüz yolun iki yakasında kimi terk edilmiş ve yıkık, kimisi ise şehirli yeni sahipleri tarafından elden geçirilip onarılmış; yerel volkanik malzemeden inşa edilmiş tipik köy evleri vardı. Yolda zaman zaman bizi yoklayan yağmur, Aşağı Şakran sokaklarını da nispeten ıslatmıştı. Yolun sonu sabah uğradığımız kahvehanenin de bulunduğu meydana çıkmaktaydı. Kahveciye ve oturanlara selam verip, kahvehanenin sundurmasının altına oturduk. Şimdi yorgunluk çaylarının zamanıydı.
 
Aşağı Şakran göründü.
(Şubat 2024)
 
Aşağı Şakran'a hoşgeldiniz.
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)

Aşağı Şakran'ın doğu girişinde bir Şakranlı çocuk bisikletiyle akrobatik manevralar yaparak karşıladı bizi.
(Şubat 2024)

Aşağı Şakran'a girerken...
(Şubat 2024)

Onarım görmüş bir Aşağı Şakran evi
(Şubat 2024)
 
Sabah oturduğumuz köyün kahvehanelerinin bulunduğu meydana doğru yürüyoruz.
(Şubat 2024)
 
Akşama doğru; Aşağı Şakran sokaklarında...
(Şubat 2024)

Aşağı Şakran; kahvehaneye son bakış
(Şubat 2024)

Dağa Kaçtım gezginlerinin, köy kahvehanesinde yorgunluk çaylarıyla Aşağı Şakran'a vedası
(Şubat 2024)
 
Hikâyesi olan bir gün geçirmiştik yine dağlarda. Kayalara tırmanmış, İlkçağ sunaklarının peşi sıra sırtlarda, vadilerde dolaşmış, baharın alametleriyle yüz göz olmuş; badem çiçekleri, anemonlar, arap sümbülleri, hindibalar, asırlık zeytin ağaçlarının hatırını sormuştuk. Bir de sorgusuz sualsiz peşimizden gelen Arap’ın dostluğuna nail olmuştuk fazladan. Bu ne sevgi, bu ne sadakatti; peşimiz sıra gelen.
 
Anemonlarını unutmayacağız Aşağı Şakran'ın.
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)

Zeytin ağacının bağrında çiçek açan bu papatyayı da...
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
 
Asar Taşı'na bu cefalı tırmanışlarımızı da...
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)

Bu çeşme başını ve dostluğumuzu da...
(Aybey Çini; Şubat 2024)

 Arap'ın bu karşılıksız sevgisini de...
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)


Dağ başında yapayalnız ve çaresiz; binlerce yıllık insanlık mirası Kybele Kutsal Alanı'na (Asar Taşı) yönelik tanık olduğumuz bu acımasız saldırıları da hiç ama hiç unutmayacağız.
(MYC; Şubat 2024)
 
Artık İzmir’e dönme zamanıydı; kurtla kuşla ve kahvedekilerle vedalaşıp ayrıldık Aşağı Şakran’dan. Bir tek vandal definecilere helal etmedik hiçbir şeyi; her şeyi unutabilirdik bugüne dair; ama onların tarihe ve insanlık mirası arkeolojik alanlara üç kuruş para için reva gördükleri tahribatı asla…

Dipnotlar:
(1)   Aşağı Şakran’ın 1891 yılındaki ismi Osmanlı kayıtlarında Aşağı Çakran olarak geçmekteymiş. Bkz. https://www.nisanyanyeradlari.com/?l=38.88348%2C27.06301&o=u
(2)  Ersin Doğer, Aliağa Tarihi, İlkçağ’dan 21. Yüzyıla; Aliağa Kent Kitaplığı; Ekim 2017-Ankara; Sayfa: 279-280; Eski belediye başkanı Refik Ertem anlatımı, 21 Aralık 2015 tarihli röportajdan alınmış.
(3)  Gavur Evleri Mevkii’nde yer alan Asar Taşı ile ilgili olarak İzmir İli II. Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun söz konusu kararı hk da bkz. https://korumakurullari.ktb.gov.tr/Eklenti/35702,izmir---aliaga---zindan-kayasinin-ibirinci-derece-arkeo-.pdf?0
(4)  Felix Pirson-Pergamon 2010-Yakın Çevrede Gerçekleştirilen Yüzey Araştırmaları Raporu-29. Araştırma Sonuçları Toplantısı-1.Cilt-sayfa:444; bkz. http://www.kulturvarliklari.gov.tr/Eklenti/4648,29arastirma1.pdf?0 
(5)  Doç. Dr. Murat Tozan; Pergamon’un Yolları; Antik Çağ’dan Bizans’a Bakırçay (Kaikos) Havzası’nın Yol Sistemi; Tarih İncelemeleri Dergisi, XXXII/2,2017; sayfa: 531-563
(6)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder