AŞAĞI ŞAKRAN’DAN ASAR TAŞI’NA (ASARLIK) DOĞRU…
23 Şubat 2024
İbrahim
Fidanoğlu
Giriş
Kuzey
Ege’de; volkanik Yunt Dağı kütlesinin
eteklerindeki bir vadinin içine sinmiş bir İlkçağ tapınım alanının peşinden
gittik bugün. Kıyıdaki Şakran
kasabasının yukarılarındaki bir tepenin üzerine konumlanmış Aşağı Şakran köyünün kuzeyindeki Sakarkaya ya da Sakar Tepe olarak bilinen bir yükseltinin eteklerinde uzanan bir
vadinin içindedir Asar Taşı… Aşağı Şakran köylülerine kalırsa, orası
sadece Asarlık ya da Hisarlık olarak anılır kendilerince. Yekpare
bir kayanın batı yüzünde; ana kayaya oyulmuş üç oda; birisinde defineciler
tarafından tahrip edilmiş bir sunak çukuru, batı cephesinde yine ana kayaya
oyularak elde edilmiş ve bir tahtı andıran basamak ve hemen önünde yer alan
büyük olasılıkla ana tanrıçaya adanmış kurbanların kesim yeri olabilecek sunak
çukuru buranın Anadolu’nun yerli tanrıçası Kybele’ye
adanmış bir kutsal alan olduğuna işaret etmekte. İmparatorluk döneminde
Roma’nın III. Attalos’un vasiyeti
üzerinden Pergamon Kralllığı’nın Batı
Anadolu’daki topraklarını sahiplenerek Anadolu yarımadasına nüfuz etmesi
sonrasında, Pergamon-Aigai ve Pergamon’un limanı Elaia arasındaki yol şebekesinin bir bölümünün güvenliğini sağlamak
için bir karakol ve gözetleme mekânı olarak da kullanılmış olabileceğine dair
bilgiler aktarıyor kaynaklar.
Önde Asar Taşı, arkada Sakarkaya
(Şubat 2024)
Sahipsiz
ve dağın başında savunmasız bir şekilde kaderine ve definecilerin insafına terk
edilmiş böyle bir kutsal alan, dünyanın hiçbir yerinde bu denli insafsızca
saldırılara ve tahribata asla maruz bırakılmaz. Aç gözlü, gözünü sadece para
hırsı bürümüş ve ayrıca kendine defineci sıfatını yakıştırmış bu zırcahil
yaratık kümesini başka sözcüklerle tanımlamamız asla mümkün değil. Büyük zorluklarla
tırmanarak çıktığımız ana kayaya oyulmuş odalar düzleminin halini görünce,
inanın ağlamak geliyor insanın içinden. Kendini insan olarak tanımlayan bu
vandallar sürüsü, insanlık mirası böyle bir değerli kültür varlığına nasıl bu
şekilde kast edebilir? Nuri Bilge Ceylan’ın
Cannes Film Festivali’nde birincilik
ödülünü alırken sahnede yaptığı konuşmada söylediği gibi; “Yalnız ve zavallı ülkem…” Ahh Ahh..
(Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
Asar Taşı'nın ön cephesinde; Kybele tahtı olarak adlandırılan basamağın üstünde ana kayaya matkapla açılmış delikler
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Sabahleyin Aşağı Şakran’da…
Aşağı Şakran,
deniz seviyesindeki Yeni Şakran ya da
bugünkü Şakran kasabasından yaklaşık
6 km kadar içeride ve doğuda yer alıyor. Yaklaşık 200 metre yüksekliğindeki bir
tepenin üstüne kurulu Aşağı Şakran,
son derece temiz ve şirin bir köy… Aşağı
Şakran’ın ismi 19.yy. kayıtlarında Aşağı
Çakran olarak geçiyor.(1) Demek ki zaman içinde Çakran ismi Şakran’a dönüşmüş olmalı.
(Şubat 2024)
Aşağı Şakran; sabah vakti...
(MYC; Şubat 2024)
Kendine
has taş mimarisiyle dikkat çeken eski köy evlerinin dışında, şehirden gelip
buraları mekân tutmuş insanların modern çizgiler taşıyan güzel evler de
yaptırmış olduklarına tanık olduk bugün. Köyün camisinin de bulunduğu
meydandaki kahvehanelerden birinde sabah çaylarını içerken, yarenlik edip
tanıştığımız veteriner hekim Hakan Bey’in konuksever davranışlarını da burada
anmadan geçemeyeceğiz. Asarlık’a en
kolay ulaşabilmek amacıyla bize verdiği tavsiyeler de cabası…
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
Aşağı Şakran çıkışında badem çiçekleri
(Şubat 2024)
Köyde
sokaklar arasında dolaşırken gördüğümüz sokak hayvanlarının su içmesi için
yapılmış küçük çeşmeler ve yalaklar, gerçekten köyde yaşayanlar hakkında bize
ipucu veriyor. Bir de yürüyüşün başlangıcında köyün Batı çıkışında önce
havlayıp sonra da peşimize takılan ve bizim Arap ismini taktığımız sevimli
köpeğin dost canlısı davranışları da eklemeliyiz. Kısacası insanları ve
hayvanlarıyla dost canlısı bir yerleşim Aşağı
Şakran…
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Aybey Çini; Şubat 2024)
Aşağı Şakran
köyü, adındaki aşağı sözcüğünden de anlaşılacağı üzere kendisinden daha
yukarıda yer alan ama şimdi yaşamın olmadığı bir başka yerleşime işaret ediyor;
o da Yukarı Şakran… Aşağı Şakran’da kahvehanede kahveci ile
yaptığımız kısa sohbetten öğrendiğimize göre; Yukarı Şakran, Aşağı Şakran’ın
güneybatısındaki bir yükseltinin üzerine denk düşüyor. Ama orada birkaç yıkıntı
dışında bir şey kalmamış durumda… Kahvecinin anlatımına göre Yukarı Şakran zaman içinde kıyıdaki
düzlüğe doğru inmiş. Hatta köyün camisi de sökülen yapı taşlarıyla birlikte Aşağı Şakran yol ayrımındaki Yukarı Şakran Camii’nin şimdi bulunduğu
Çanakkale asfaltı üzerindeki yerine taşınmış.
Aşağı Şakran meydanında; bir yol ayrımındayız. Eski zaman hikayeleri; koruyacak mıyız, yoksa...?
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Demokrat
Parti’nin iktidara gelmesinin ardından, Marshall yardımları ve diğer
uluslararası kredi ve desteklerle ülkede bir alt yapı hamlesi başlatılır. Bu
dönemde İzmir-Çanakkale yolu
iyileştirilir, şose yol asfalt yapılır. Bu tarihten sonra artık yol, halk
arasında Bergama asfaltı olarak
anılır. Yolun yapımıyla birlikte Aliağa’nın
kuzeyinde Bergama asfaltı üzerinde
bir yerleşim yeri doğmaya ve Yukarı
Şakran köylüleri yavaş yavaş İzmir-Çanakkale
yolu üzerindeki bu mevkiye yerleşmeye başlar. Yukarı Şakran köylüleri, geçmişte sazlık olan kıyı bölgesine
göçünce burada yeni bir yerleşim yeri ortaya çıkar. Bu yeni yerleşime Yukarı Şakran köyü dışında, çevredeki Yunt Dağı köylerinden Bahçedere, Kapukaya, Seklik, Karaahmetli
ve çoğunlukla Aşağı Şakran köyünden
de göçmenler gelip yerleşirler.(2)
(Şubat 2024)
Dağa Kaçtım ekibi, Aşağı Şakran sokaklarında; kemerli pencereleri ile dikkat çeken bir evin önünden geçtik.
(Şubat 2024)
Aşağı Şakran'ın şehirli sahipleri tarafından yapılmış yeni ve modern çizgiler taşıyan evlerden biri ve önündeki çeşme...
(Şubat 2024)
Kıyıya
taşınan yukarıdaki yerleşim eski alışkanlıkla bir süre daha Yukarı Şakran ismiyle anılmış. 1949
yılında kurulan Yeni Şakran 1955 yılında
kıyıdaki yeni yerinde köy statüsüne kavuşmuş. 1982 yılından itibaren Aliağa’ya bağlanan Yeni Şakran, 1983 yılında belde kimliği ile bir belediyelik haline
dönüşmüş. Şimdi ise ironik bir şekilde Şakran
ismiyle bir mahalle konumunda olan koskoca kasaba, giderek artan sayfiye
yapılaşması ile aslında yaz turizminin bölgedeki önemli merkezlerinden biri
haline gelmiş durumda.
Aşağı Şakran sokaklarında; topografyanın eğiminin yarattığı bir sıçrama hali var.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Yeni Şakran’ın
kurucu Belediye Başkanı Refik Ertem, Yeni Şakran’ın oluşma sürecini şu
şekilde anlatmaktadır:
“Hasbi
(Şengül) Dayı’nın kahvesi dediğimiz yer var. Yeni Şakran’da yerleşim önce orada başladı. Vasıtalar durmaya
başlayınca ekonomik bir gelişim oldu. O kahvenin etrafında birkaç ev oldu.
Sonra rahmetli Hasbi Amca bir fabrika kurdu buraya. Bu arada Hasbi Amca’nın
damadı Selahattin benzinliği kurdu. Petrol Ofisi’ni kurdular. Zaten o zamanlar
herkes tarımla geçiniyordu. Yukarı Şakran’ın
ulaşımı bugün gitseniz hala çok zor. İnsanlar, oraya develerle, öküz
arabalarıyla çekiyordu yükünü. O zaman hep harman dövülüyordu. İnsanlar hayvan gücüyle
yapıyordu. Burası insanlara cazip geldi. Hem burada çalışıp burada oturmak
cazip geldi.
(A.Aydemir; Ocak 2015)
O
zamanki şartlarda Aşağı ve Yukarı Şakran’ın buraya inmesini zorunlu
kıldı. Evvela Yukarı Şakran olduğu
gibi indi. Yeni Şakran olmadan önceki
adı da Yukarı Şakran’dır. Hala
tapularda öyle geçer. Aşağı Şakran’ın
da bir kısmı indi. Yukarı Şakran’ın
tam inmesi, Aşağı Şakran’ın bir
kısmının inmesiyle Yeni Şakran doğdu.
Bu 1950’li yıllarda oldu ve sonra genişledi. İzmir-Çanakkale yolunun buradan
geçmesi, köyün üretim alanının buralara yakın olması, ekonomik olarak insanları
buraya inmeye zorunlu kıldı.”(2)
Aiolis coğrafyasında Bir
İlkçağ Kybele Sunağı; Asar Taşı ya da Hisarlık
Aşağı Şakran
köyünün doğu yönünde yer alan bir yükseltinin arkasındaki Çınarlıdere vadisinin batı yakasında; İlkçağ’da Pergamon’un limanı Elaia ile kırsaldaki Aigai
arasındaki geçiş yolunu iyi gören bir konumdaki volkanik yekpare bir kaya
gövdesinin üzerine konumlanmış Asar Taşı
ya da halk arasındaki yaygın ismiyle Asarlık
(Hisarlık) olarak bilinen üç odalı
kaya sunağı, aslında Anadolu’nun birçok yerinde tanıklık ettiğimiz; bereketin
ve doğurganlığın simgesi Anadolulu yerli ana tanrıça Kybele’ye adanmış bir İlkçağ kaya tapınağı olarak dikkat çekiyor. Yine
kaynaklara göre; Pergamon’un Yunt Dağı’ndaki ikmal yollarının
üzerinde olması nedeniyle de Pergamon
Krallığı ve Roma Döneminde bu
geçiş rotalarından biri olan Aigai-Elaia
yolunu denetleyen bir rol de üstlenmiş olabilir.
(MYC; Şubat 2024)
Kybele Kutsal Alanı'nın en soldaki birinci odasında; defineciler tarafından açılan çukurun başındayız.
(MYC; Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
Aşağı Şakran
köyünün batısındaki bir çıkışı takip ederek ulaştığımız toprak yol, bizi zeytin
ağaçlarıyla kaplı bir tepenin kıyısından dolaştırarak İzmir-Çanakkale otoyolunun hemen yakınlarına kadar ulaştırdı.
Burada güneye ve kuzeye çatallanan yolun kuzeye yönelen koluna devam ettik. Çevremizdeki
en büyük yükselti olan Sakarkaya’nın
önünde taştan bir perde gibi yükselmiş hissini veren yekpare kaya kütlesi Asar Taşı, bayır aşağıya doğru inerken
görünüverdi karşıdan.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Derince
bir vadiden devam eden yoldan yine zeytin ağaçlarıyla kaplı doğu yönündeki bir
sırta doğru yönelen bir patikaya saptık. Badem ağaçları, sakız çalıları; hepsi
çiçekteydi. Rengârenk anemonlar, sarı çiğdemler ve kar beyazı papatyalar; yani
baharın tüm alametleri, Aşağı Şakran’ın
arka dünyasındaki Gâvur Evleri Mevkii
olarak bilinen yamaçta etrafımızı sarmıştı sanki. Kızılçamlar, kesmik çalıları,
pırnar meşeleri arasından ilerleyen şirin patika bir süre sonra bizi Asar Taşı’nın dibine kadar taşıdı.
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
Ana
kayanın bulunduğu sırtın tam karşısında ise, çevremizdeki en büyük yükselti
olan görkemli Sakarkaya görünüyordu.
Aslında biz de Sakarkaya’nın
eteklerinde sayılırdık bir anlamda. Sakarkaya’nın
hemen batısında ise Çandarlı Limanı
inşaatında yıllarca taş çekilen taş ocaklarının telef ettikleri Küçük Sakar Tepesi ve hemen onun
yanındaki uzaktan griye çalan kireçtaşından kütlenin tam ortasında da bir
mağara görünüyordu. Mağara kayanın güney cephesindeydi.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Asar Taşı’nın
çevresini dolaştık öncelikle. Doğu cephesinde yüksekliğinin ortalarına denk
gelen bir noktada, neredeyse yere paralel uzanan bir kızılçam hayat bulmuştu.
Ana kayanın bereketi ona da yetmişti anlaşılan. Aşağı Şakran’dan beri çılgınca önümüzde arkamızda koşturup duran
Arap, kayayı görünce sabırsızca ana kayaya kazınmış batı cephesindeki
basamaklara doğru sıçradı hemen. Doğanın ona armağanı yetenekleri burada ayırt
ediciydi bizden.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Ana kayanın batı cephesinde yer alan 1. ve 2. odaların ikinci katına işaret eden hatıl delikleri; dokuzar adet...
(MYC; Şubat 2024)
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
Asar Taşı’nın
odalarının bulunduğu üst zemine ulaşabilmek için kuzey yönünde bulunan ve ana
kayaya oyulmuş beş basamağı çıkmak gerekti. Ondan sonra ise resmen bir kaya
tırmanışı yaparak ulaştık odalar düzlemine. Ana kayanın birer
parçası olan ve oyularak elde edilmiş mekânsal boşlukları birbirinden ayıran bu
kayadan duvarlar, tabii ki zamanın ve definecilerin hışmına uğramış durumdaydı.
Ama esas büyük tahribat; odalarda açılan define çukurları, 3.odadaki sunak
çukurunun delik deşik edilmiş kapağı ve batı cephesindeki ana kayaya büyük
olasılıkla kayayı patlatmak amacıyla matkapla açılmış deliklerdi. Definecilerin
gazabından batı cephesinde hemen bir Kybele
tahtını andıran basamağın sağ önünde yer alan sunu çukuru da nasibini almıştı.
Sözün kısası; dağın başında Gâvur Evleri
Mevkii’nde yer alan ve İlkçağ’dan kalma bu kutsal alan, belli ki farklı
zamanlarda ve defalarca defineciler tarafından delik deşik edilmişti.
(MYC; Şubat 2024)
Asar Taşı'ndan İzmir-Çanakkale otoyoluna bakış; arkada İlkçağ'da Elaitikos ya da Çandarlı Körfezi ve Elaia bataklıkları
(MYC; Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
Odaların
batıya bakan ve ana kayaya yaslanan duvarlarında aynı hizada 8-9 adet hatıl
deliğini andıran yuvalar bulunmaktaydı. Kayaya oyulmuş bu deliklerin yaklaşık 1
metre kadar üzerinde ise yine üç odayı da kapsayacak şekilde ancak daha az
sayıda benzer başka delikler de mevcuttu. Alttaki deliklerin daha belirgin ve
derin olması, bunların odalardaki ikinci bir düzleme işaret ettiğini düşündürtüyor.
Bu da belki de kutsal alanın Pergamon
Krallığı ve Roma Döneminde Aigai-Elaia geçişini kontrol etmek
amacıyla peripolion (karakol) olarak
kullanıldığı dönemde ikinci bir kat olarak kullanılmış olabileceğini akla
getiriyor. Ancak hemen onların üzerinde ve yaklaşık 1 metrelik yükseklikteki
diğer deliklerin nasıl bir işlevi olduğunu açıkçası pek anlayamadık.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Kaya sunağının batı cephesinde yer alan ana kayaya oyulmuş belirgin ve daha az belirgin iki sıra halinde hatıl delikleri
(Şubat 2024)
Kaya
sunağının odalar düzleminde ve çevresinde çok sayıda örtü kiremidi ve keramik
parçaları vardı. Bütün bunlar İlkçağ’da burada önemli bir insan grubunun
yaşadığına dair işaretlerdi aslında. Pergamon
kazılarının yürütücüsü Felix Pirson
ve ekibi de 2010 yılında Pergamon’un
yakın çevresinde gerçekleştirdikleri yüzey araştırmaları kapsamında bölgeye
uğrayıp bazı tespitlerde bulunmuşlar.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Kaya sunağına güney yönünden bakış; oda duvarlarının büyük bölümü zaman içinde harap olmuş.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Pergamon kazılarını
yöneten Felix Pirson başkanlığında
2010 yılında sürdürülen yüzey araştırmaları kapsamında; kuzeyde Sakarkaya, güneyde ise Gâvur Evleri Mevkii arasında (büyük
olasılıkla Çınarlıdere vadisinin iki
yakasında) bulunan keramik ve tuğla kalıntılarının 5 bölgede yoğunlaştığı
bulgusundan hareketle bu vadide Geç Helenistik Dönemden Geç Antik Döneme dek
uzanan bir zaman diliminde çiftlik evlerinin varlığından söz ediliyor.(4)
Kybele Kutsal Alanı'nın batı cephesinde yer alan Kybele tahtındaki ana kayaya oyulmuş İlkçağ'dan kalma delikler
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Asar Taşı hakkında…
24
Eylül 2014 tarihli İzmir İli II. Numaralı
Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararında sehven yakın
çevredeki Zindan Kayası ile
karıştırılarak Zindan Kayası olarak
adlandırılan; Gâvur Evleri Mevkii’ndeki
yekpare kaya gövdesine oyulmuş üç bölümlü kaya sunağı ile ilgili olarak şu
bilgiler aktarılıyor:
(MYC; Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
“Kare
çokgen planlı olup, masif bir kaya blok şekillendirilerek savunma amacıyla
oluşturulduğu düşünülmektedir. Konumu itibariyle Elaia Antik Kenti Limanı’na hâkim ve savunma amaçlı kullanılmaya
müsait olduğu antik dönemde büyük ihtimalle bir uç karakol ve deniz güvenliğini
kontrol eden bir yapı olduğu göz ardı edilmemelidir. Ancak alanın erken dönemde
bir Kybele Kaya Sunağı olarak
kullanıldığı, kaya üzerinde üç ayrı oda kayalara oyularak şekillendirilmesi,
yine batıda bulunan oda içinde kayaya oyularak şekillendirilmiş kuyu, bir sunak
çukuru göz önünde bulundurularak saptanmıştır. Özellikle Roma Döneminde Aigai ve Elaia arasında varlığı bilinen bir antik yol güzergâhında yer alan
yapı, Peripolion (karakol) olarak
kullanılmış olabilir. Alan çevresinde zeytinlik olarak kullanım gören arazide
yoğun olarak Hellenistik ve Roma Dönemi seramik buluntularının yanı sıra Geç
Tunç Çağı’na tarihlenebilecek seramik parçalarının da bulunması, Geç Tunç Devri
ve Bizans Dönemi arasında kesintisiz yerleşime sahne olduğunu ortaya
koymaktadır.”(3)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Kybele Kutsal Alanı'nın batı cephesine bakan yüzü; güney yönünden bakış; en önde Kybele Tahtı diye nitelenen ana kayaya oyulmuş basamak...
(Şubat 2024)
İlkçağ’da
Pergamon Krallığı’nın dışarı açılan
kapısı Elaia’yı Pergamon’a; Batı Anadolu’nun içlerine ve zamanının belli başlı
diğer metropollerine bağlayan önemli bir yol şebekesi mevcuttu. Adramytteion (Edremit) üzerinden kıyıyı takip ederek Pergamon’dan gelen yolla birleşip Aşağı Kaikos (Bakırçay) Havzası’na doğru ilerleyen kıyı yol
güzergâhı, Elaia üzerinden kıyı
boyunca Smyrna ve Ephesos’a doğru uzanmaktaydı.
(Eylül 2008)
Kaikos (Bakırçay) bataklıklarına saplanıp kalmış Elaia'nın antik limanı; arkada volkanik Karadağ ya da İlkçağ'daki ismiyle Kane Dağı
(Eylül 2008)
(Eylül 2008)
Bugün Yunt Dağı'nda Karaahmetli ile Köseler köyleri arasında bulunan ve Aigai-Elaia geçişindeki Roma-Pergamon bağlaşık ordusunun İ.S.190 yılında Selevkoslarla yaptıkları Magnesia Savaşı'na giderken geçtikleri düşünülen döşeme yolun bir parçası
(Ocak 2023)
Elaia ile dağdaki Aigai’yi birleştiren bir başka yol
şebekesi de volkanik Yunt Dağı
kütlesinin üzerindeki güzergâhları izlemekteydi. Özellikle parşömen yapımında
kullanılan keçi derisi üretimi ile Pergamon’un
kırsaldaki en önemli lojistik kaynaklarından birini oluşturan Aigai ile Elaia arasındaki bu döşeme yol şebekesinin yer yer kopan
parçalarına bugün dahi Kapukaya – Köseler
arasında rastlamak mümkündür.
Soldan sağa; Küçük Sakarkaya, Büyük Sakarkaya ve en önde sağda ise Asar Taşı (Kybele Kutsal Alanı); hepsi Aigai-Elaia geçişini gözler gibi ...
(MYC; Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
“Kaikos Havzası’na Antikçağ’daki adı Aspordenon olan Yund Dağları üzerinden güneyden ulaşan yollar da bulunuyordu.
Bunlardan en batıda olanı Pythikos (Kocaçay ya da Güzelhisar) Havzası’ndaki
Aigai (Nemrut Kale) üzerinden Elaia’ya
ulaşan yoldur. Aigai’dan kuzeybatıya
yönelen bu yol Kapıkaya Köyü’nde aynı
adlı geçidi aşarak Yüksekköy, Bahçedere
ve Aşağı Şakran köyleri üzerinden Elaia’ya ulaşmaktaydı. W. von Diest, bu yola ait eski
döşemelerin kısmen korunmuş olduğunu belirtmektedir. Aşağı Şakran yakınlarındaki Hellenistik döneme tarihlenen Zindan Kayası üzerindeki tahkimatlı bir
yerleşim ile buranın kuzeyinde bölgeye hâkim bir tepe olan Sakarkaya üzerinde bulunan Hellenistik kale, Kaikos Havzası’na güneyden ulaşan kıyı yolunu olduğu kadar Yund Dağları üzerinden gelen bu yolu da
denetliyor olmalıdırlar. Pergamon’a
doğrudan uzanan yol ise, Aigai’dan
kuzeye doğru Pythikos’un kollarından Setlik Deresi’ni takip ediyor, İsmailler Köyü yakınlarında su bölümü
çizgisini aşıp Kaikos’un kolu olan Sınırdere’yi izleyerek, bir kol Koyuneli, bir kol Maruflar üzerinden Karahıdırlı
Köyü’ne ulaşıp burada İzmir Köprü
yakınlarında düzlüğe inerek Pergamon –
Elaia yoluna ulaşıyordu. Karahıdırlı’nın
güneyindeki Sınırdere Boğazı’nda,
derenin sol kıyısındaki güçlü duvarların ait olduğu yapının, bu yolu denetleyen
bir garnizonun ikametgâhı olarak hizmet ettiği düşünülmektedir. Koyuneli güzergâhını ise, Bizans
dönemine tarihlenen kalıntıları bulunan Koyuneli
Kalesi denetlemekteydi. Maruflar Köyü’nden
doğuya ilerleyen bir diğer rota da Armağanlar
ve Gümüşova üzerinden Pergamon’a ulaşıyor olmalıdır.”(5)
(Ocak 2023)
(Ocak 2023)
(Ocak 2023)
Elaia’dan Aigai’ye ulaşan yol güzergâhı, Elaia’dan karaya çıkan Roma Ordusu’nun İ.S. 190 yılında Büyük İskender’in ardılları Selevkoslarla Magnesia ad Sipylum (bugünkü Manisa-İF) önlerinde yaptıkları
savaşta önemli bir rol oynamış olmalıdır. M.Ö. 190 yılı
kışında Bağlaşık Roma – Bergama Ordusu,
Selevkosların üstüne yürür. Filler,
atlılar ve piyadelerden oluşan yaklaşık 34 000 kişilik bu dev Roma ordusunun Elaia önlerinden Batı Anadolu’ya çıkışı
muhteşem olmalıdır. Ordu; buradan, bugün de Şakran’ın
hemen üstünde yer alan ve Kapukaya -
Köseler arasında izlenebilen döşeme bir yol üzerinden Aigai’ye ulaşır. Bu kadar büyük bir ordunun iaşesi ve onlarla
ilgili her türlü lojistik destek, küçük Aigai
kentinin altından kalkabileceği bir durum olmasa gerektir. Ancak Pergamon Krallığı’nın desteği ile bu
ordunun konaklaması ve Magnesia ad
Sipylum (yani bugünkü Manisa)
önlerinde gerçekleşecek büyük karşılaşmaya en iyi bir şekilde hazırlanması
mümkün olabilmiştir. Elaia limanından
sağlanan lojistik desteğin bu anlamda ne kadar hayati olduğu tartışılmaz. Son
derece yüksek kabiliyetli ve disiplinli Bağlaşık
Roma – Pergamon Ordusu, Aigai’den
hareket ederek Yunt Dağı’nı aşar ve Manisa önlerinde Harmandalı Ovası’nda Selevkosların
Kralı III.Antiokhos’un ordusunu
yenilgiye uğratır. Bu savaş, Selevkosların
Batı Anadolu’daki egemenliğine son verecek ve M.Ö. 188 yılında bugünkü Dinar’da yapılacak Apameia Barış Antlaşması ile Selevkoslar
Toros Dağları’nın ardına
çekileceklerdir.
(Ekim 2011)
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
Yukarıda
sözünü ettiğimiz 24 Eylül 2014 tarihli İzmir İli II. Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararında Zindanhisarı veya Zindan Kayası olarak adından söz edilen ve yine bir volkanik kayaya
oyularak oluşturulmuş bir arkeolojik alanın varlığına işaret ediliyor. Bu yürüyüşümüzde
her ne kadar Zindan Kayası’nın
yakınından geçmesek de raporda Zindan
Kayası’nın da Pergamon Krallığı
ve Roma Döneminde Yunt Dağı’ndaki aynı antik yol
şebekesine bağlı Aigai-Elaia geçişini
denetlemeye dönük bir işlevi olduğundan söz ediliyor.
(Ocak 2023)
(Ocak 2023)
“Yerleşim,
Yunt Dağı eteklerinde batı yamacı
daha eğimli masif bir kaya bloğun şekillendirilmesi ile oluşturulmuştur.
Kuzeybatıda Elaia antik kenti,
güneydoğuda ise Gryneion antik kenti,
alandan rahatlıkla görülebilmektedir. Bir tür askeri amaçlı resmi yapı olarak
kullanılmış olmalıdır. Odalar, merdivenler, duvar oyukları ve sarnıçlar
volkanik kaya üzerinde işlenerek oluşturulmuştur. Yaklaşık 200 metre x 30
metrelik bir alana yayılmaktadır. Kaya yerleşimine giriş güneyden sağlanmıştır.
Yerleşimin merkez yapısı kayalara oyulan oyuklar göz önünde bulundurularak
13,35 x 11 metre boyutlarında dikdörtgen bir yapıdan oluşmaktadır. Diğer odalar
ise, kaya bloğunun daha alt seviyelerine yerleştirildiği yine kiriş delikleri
göz önünde bulundurulduğunda, çok katlı inşa edildikleri düşünülmektedir.
Yüzeyde ve yapının çevresinde yapılan araştırmada Klasik ve Helenistik döneme
ait seramik parçaları ele geçtiği belirtilmektedir. Üç adet mevcut yapının
varlığı görülmekle beraber, zaman içinde bir takım yapıların tahrip olduğu
düşünülmektedir. Ayrıca yapının etrafında yer yer kaçak kazı izleri
bulunmaktadır.”(3)
Kybele Kutsal Alanı'nın ön cephesinde yer alan ve Kybele Tahtı olarak adlandırılan ana kayaya oyulmuş basamak
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Gerek
Gâvur Evleri Mevkii’ndeki Asar Taşı ve gerekse Zindan Kayası Mevkii’ndeki Zindanhisarı arkeolojik alanlarının,
İlkçağ’da önce ana kayaya oyulmuş ve büyük olasılıkla Anadolu’nun yerli
tanrıçası Kybele’ye adanmış kutsal
alanlar, daha sonra da Pergamon’un
kırsalında Yunt Dağı’ndaki antik yol
şebekesinin güvenliğini sağlamak için karakol ya da gözetleme mekânları olarak
kullanıldığına işaret ediyor.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Asar Taşı’ndan İnkaya’ya
Asar Taşı’ndan
indikten sonra Çınarlıdere’nin aktığı
vadi tabanına doğru yürümeye başladık. Yer yer kızılçam örtüsü içinden
yürüyorduk. Orman içinde düzensiz bir şekilde kesilmiş kimi kızılçam
gövdeleriyle karşılaştık. Planlı bir kesime benzemiyordu. Kızılçamlar ve
makilikler birbirine karışmıştı dere yatağına doğru. Çınarlıdere’de epeyce su vardı; doğudan batıya doğru usul akıyordu
dere. Yatağının iki yanındaki böğürtlen ve henüz uyanmamış hayıt
çalılarının arasından karşı yakaya geçtik. Oldukça yaşlı zeytin ağaçlarının
olduğu geniş bir alana yayılmış bir zeytinliğin içinde bulduk kendimizi. Kimi
ağaçlar, radikal budamalarla gençleştirilmiş, kesilen ana gövdenin çevresinden
genç sürgünler fışkırarak yeniden hayat bulmuşlardı. Saygı duyulası zeytin ağaçları,
bu vadide yüzlerce yıldır kim bilir nelere tanıklık etmişlerdi sessizce?
Sağımızda Sakarkaya, solumuzda ise
taş ocağından arta kalan kayalıklar ve arkamızda bıraktığımız Asar Taşı; biz ise yürümeye devam ettik.
Ta ki; terk edilmiş taş ocağının döküntüleri karşımıza çıkıncaya dek.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Çınarlıdere usul usul akıyor.
(Şubat 2024)
Sırta
doğru yükseldikçe solumuzda denizin içine bir dil gibi uzanmış bulunan Şakran’ın Burun Ucu ve onun çevresine yayılmış sayfiye evleri iyice ortaya
çıktı. Sağda ise, Kaikos’un
bataklıklarına teslim olmuş 2500 yıllık antik liman Elaia’nın mendireği ile arka planda göz alabildiğine uzanan
zeytinlikleri…
Eşlikçimiz Arap'ın hınzırlıkları
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Amacımız
Asar Taşı’ndan fark edip merak
ettiğimiz ve köyde daha sonra ismini öğrendiğimiz İnkaya mağarasına ulaşmaktı. Taş ocağının döküntüleri arasında
boğuşarak sonunda mağaranın ağzına ulaşabildik. Tam o sırada kapanan gök, ince
ince yağmaya başladı. Mağaranın girişi yağmurdan etkilenmemek için iyi bir
sığınak oldu bize. Zaten bir süre sonra da yağış kesildi. Çok derin olmayan
mağaranın ağzına yakın konumdaki bir düzlükte önde otoyol, onun arkasında Şakran ve Kazık Bağları (Elaia);
daha arkada ise Çandarlı ve volkanik Karadağ kütlesi ile Ege Denizi’nin mavilikleri eşliğinde yanımızdaki yiyeceklerimizi
yedik keyifle. Tabii ki Arap da yürüyüşümüz boyunca peşimiz sıra gelişinin
nasibini fazlasıyla aldı bu sırada. Sevimli köpek, bizimle yemek dâhil, her anı
ve her şeyi paylaşmıştı.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Yağmur durunca İnkaya mağarasının önünde öğle yemeğimizi yedik. Tabii ki Arap da bundan payını fazlasıyla aldı.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Aybey Çini; Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
Aşağı Şakran’a doğru…
İnkaya’nın
yanından ayrılıp, yeniden geldiğimiz zeytinliğe doğru indik. Artık Aşağı Şakran köyüne dönüş yolundaydık.
Bu kez zeytinlikler arasında gelirken rastladığımız bir bozuk asfaltı takip
ederek, önce doğu yönünde, daha sonra da güneye doğru yürüdük. Çınarlıdere’nin üzerinden ilerleyen yol,
bir süre sonra kızılçamların içine doğru yönelerek son buldu. Bundan sonrasında
yapılacak şey, kızılçamlar arasındaki doğal patikaları takip ederek, ardında Aşağı Şakran’ın saklandığını
düşündüğümüz güneydeki sırta doğru tırmanmaktı. Biz de öyle yaptık.
Güneydeki tepenin ardındaki Aşağı Şakran'a doğru kıvrılacağını düşündüğümüz bozuk asfalt yola doğru bu zeytinliğin içinden geçtik.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Sarı renkli çiçekleriyle hindibalar (ya da radikalar)
(Şubat 2024)
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Yarım
saatten fazla sürdü tırmanışımız. İleride kızılçamların arasından ufuk çizgisi
ve ışık göründü nihayet. Bu tırmanışımızın sonuna yaklaştığımıza işaret
etmekteydi. Arap sümbülleri, sapsarı hindibalar ve düzlükte rastladığımız badem
çiçekleri arasından Aşağı Şakran’ın
girişine doğru yöneldik. Köyün girişine yakın bir vadide oldukça büyük bir kır
evi inşaatı sürmekteydi. Özenle taştan inşa edilmekte olan evin içine oturduğu
zeytinlik de oldukça geniş ve gösterişli idi. Bir süre sonra yol çatısına
ulaştık. Köyün girişi hemen sağımızdan devam eden yolun sonundaydı.
(Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
(MYC; Şubat 2024)
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
Aşağı Şakran yakınlarında genç bir zeytinliğin içinde ve kızılçam ormanının dibinde; inşaatı devam eden bir taş eve rastladık.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Vakit
akşama yaklaşmaktaydı. Gün boyu dağ, tepe, vadi demeden yürümüş, inip çıkmış,
yürüyüşün sonuna yaklaşmıştık. Bir süre sonra Aşağı Şakran’ın doğu yönünden köye giriş yaptık. Yürüdüğümüz yolun
iki yakasında kimi terk edilmiş ve yıkık, kimisi ise şehirli yeni sahipleri
tarafından elden geçirilip onarılmış; yerel volkanik malzemeden inşa edilmiş
tipik köy evleri vardı. Yolda zaman zaman bizi yoklayan yağmur, Aşağı Şakran sokaklarını da nispeten
ıslatmıştı. Yolun sonu sabah uğradığımız kahvehanenin de bulunduğu meydana
çıkmaktaydı. Kahveciye ve oturanlara selam verip, kahvehanenin sundurmasının
altına oturduk. Şimdi yorgunluk çaylarının zamanıydı.
(Şubat 2024)
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
Aşağı Şakran'ın doğu girişinde bir Şakranlı çocuk bisikletiyle akrobatik manevralar yaparak karşıladı bizi.
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
(Şubat 2024)
Hikâyesi
olan bir gün geçirmiştik yine dağlarda. Kayalara tırmanmış, İlkçağ sunaklarının
peşi sıra sırtlarda, vadilerde dolaşmış, baharın alametleriyle yüz göz olmuş;
badem çiçekleri, anemonlar, arap sümbülleri, hindibalar, asırlık zeytin
ağaçlarının hatırını sormuştuk. Bir de sorgusuz sualsiz peşimizden gelen Arap’ın dostluğuna nail olmuştuk
fazladan. Bu ne sevgi, bu ne sadakatti; peşimiz sıra gelen.
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
(Aybey Çini; Şubat 2024)
(İzzet Berktaş; Şubat 2024)
Dağ başında yapayalnız ve çaresiz; binlerce yıllık insanlık mirası Kybele Kutsal Alanı'na (Asar Taşı) yönelik tanık olduğumuz bu acımasız saldırıları da hiç ama hiç unutmayacağız.
(MYC; Şubat 2024)
Artık
İzmir’e dönme zamanıydı; kurtla kuşla ve kahvedekilerle vedalaşıp ayrıldık Aşağı Şakran’dan. Bir tek vandal
definecilere helal etmedik hiçbir şeyi; her şeyi unutabilirdik bugüne dair; ama
onların tarihe ve insanlık mirası arkeolojik alanlara üç kuruş para için reva
gördükleri tahribatı asla…
Dipnotlar:
(1) Aşağı Şakran’ın 1891 yılındaki ismi Osmanlı kayıtlarında Aşağı Çakran olarak geçmekteymiş. Bkz. https://www.nisanyanyeradlari.com/?l=38.88348%2C27.06301&o=u
(2) Ersin Doğer, Aliağa Tarihi, İlkçağ’dan 21. Yüzyıla; Aliağa Kent Kitaplığı;
Ekim 2017-Ankara; Sayfa: 279-280; Eski belediye başkanı Refik Ertem anlatımı,
21 Aralık 2015 tarihli röportajdan alınmış.
(3) Gavur Evleri Mevkii’nde yer alan Asar Taşı ile
ilgili olarak İzmir İli II. Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge
Kurulu’nun söz konusu kararı hk da bkz. https://korumakurullari.ktb.gov.tr/Eklenti/35702,izmir---aliaga---zindan-kayasinin-ibirinci-derece-arkeo-.pdf?0
(4) Felix Pirson-Pergamon 2010-Yakın Çevrede
Gerçekleştirilen Yüzey Araştırmaları Raporu-29. Araştırma Sonuçları
Toplantısı-1.Cilt-sayfa:444; bkz. http://www.kulturvarliklari.gov.tr/Eklenti/4648,29arastirma1.pdf?0
(5) Doç. Dr. Murat Tozan; Pergamon’un Yolları; Antik Çağ’dan Bizans’a Bakırçay
(Kaikos) Havzası’nın Yol Sistemi; Tarih İncelemeleri Dergisi, XXXII/2,2017;
sayfa: 531-563
(6) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında İ. Fidanoğlu tarafından
çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder