29 Aralık 2024 Pazar

BİR ANLAMDA FOÇA’DAN ALİAĞA’YA…

 ILIPINAR’DAN BOZKÖY’E DOĞRU...
BİR YOLCULUĞUN HATIRLATTIKLARI
 
18 Aralık 2024
İbrahim Fidanoğlu
 
Giriş
 
Bugün Foça’nın Ilıpınar köyünden Aliağa’nın Bozköy köyüne doğru; bazen kızılçam koruluklarının içinden, bazen geniş zeytinliklerin kıyısı boyunca, ama yer yer son yağmurlarla neredeyse suya doymuş; killi doğasından yapışkan ve inatçı bir çamura dönmüş zorlu bir zemin üzerinde yürüdük. Yürüyüş parkurumuz zorluk derecesi açısından oldukça rahattı. Çevremizde yükselen birkaç tepelik dışında pek yükselti de yoktu aslında. Zaman zaman mutedil bir şekilde yükselen topografya bir süre sonra düzleşti. Bütün derdimiz zeminin killi çamuruydu. O da bugünün çeşnisi olsun dedik; yürüdük gittik.
 
Ilıpınar köyüne doğu yönünden bakış
(Aralık 2024)

Dağa Kaçtım gezginleri; Ilıpınar'dan Bozköy'e doğru...
(Aralık 2024)
 
Ilıpınar evlerinden biri
(Aralık 2024)
 
Sabah 10 civarında başladığımız yürüyüşümüzü akşamüstü saat 16’da sonlandırdık. Bu süreye yaklaşık yarım saatlik yemek molası da dahildi. Toplamda yürüdüğümüz mesafe ise 14 km civarındaydı.
 
Ilıpınar zeytinlikleri arasında...
(Aralık 2024)
 
Sarnıcı andıran Ilıpınar Çeşmesi'ne dışardan bakış
(Aralık 2024)
 
Sabah Ilıpınar’da…
 
Foça’dan ve Yeniköy’den gelen arkadaşlarla saat 10’a doğru Ilıpınar köyünün girişindeki fırının önünde buluştuğumuzda ortalıkta sabah ayazı vardı. Buradan doğruca köyün merkezine yürüdük. Caddenin başlarındaki yeni restore edilmiş iki güzel taş bina dikkat çekiciydi. Köyün merkezindeki caminin yanında suyu akmayan ve sanki eski bir sarnıçtan bozma tarihi bir çeşme; hemen onun yanındaki çınar ağacının dibinde ise, birkaç Dorik sütun ile daha sonraki zamanlarda dibek taşı olarak kullanılmış bir İon tarzı sütun parçası bulunmaktaydı. Bu antikiteler çevredeki İon kenti Phokaia’nın İlkçağdan kalma bağlı yerleşim izlerine (belki demos’larına) işaret etmekteydi. Caminin karşısındaki kahvede birkaç kişi oturmaktaydı. Biz ise, kahvenin hemen yanındaki sokaktan doğuya doğru dönerek, köyün Bozköy yönündeki çıkışına doğru ilerledik.
 
Ilıpınar girişindeki geleeneksel mimariyi korumuş taş evlerden ikisi
(Aralık 2024)

Ilıpınar merkezine doğru...
(Aralık 2024)

Ilıpınar Camii'nin yanındaki çeşme
(Aralık 2024)

Çeşmenin yanındaki Dorik sütun parçaları
(Aralık 2024)

Zaman tünelinde dibek taşı olarak da kullanılmış bir İon tarzı sütun parçası
(Aralık 2024)
 
Köy, kabına sığmaz bir şekilde son yıllarda aldığı göçlerle her yöne doğru genişlemiş, şehir kaçkınları ya da ataları bu köyden olup da emeklilik zamanlarını doğdukları topraklarda geçirmek isteyen köyün yerlilerinin yaptırdığı modern evlerle çepeçevre sarılmış gibiydi. Köyün doğu çıkışında sade mimarisiyle dikkat çeken bir çeşme vardı. Biraz ilerideki top sahasının yanından geçerek zeytinlikler arasından ilerleyen bir toprak yola girdik.
 
Dağa Kaçtım gezginleri; Ilıpınar merkezinde yürüyüşün başlangıcında...
(Aralık 2024)

Ilıpınar Camii
(Aralık 2024)
 
Köyün doğu çıkışındaki çeşme
(Aralık 2024)
 
Zeytinliklerin bittiği yerden kızılçamlar başladı. Yürüdüğümüz toprak yolun iki yakasında genç bir orman vardı. Yürüdüğümüz zemin oldukça killiydi ve son yağmurlarla suya doyan toprak birçok yerde çamura dönmüştü. Bu nedenle yürüdükçe ayakkabıların altı kalıp gibi çamur kütleleriyle ağırlaşmakta, bir süre sonra biriken yapışkan çamur, ağırlığıyla ayakkabıların tabanını terk etmekteydi.
 
Köyün çıkışındaki top sahası ve Ilıpınar köyüne bakış
(Aralık 2024)
 
Ilıpınar zeytinlikleri arasından yürüyoruz.
(Aralık 2024)
 
Bozköy yolunda zeytinliklerden kızılçamlara doğru geçiş anı
(Aralık 2024)
 
Kızılçamlar arasından Bozköy'e doğru...
(Aralık 2024)
 
Çevredeki hâkim bitki örtüsü ağırlıklı olarak kızılçamlar, zeytinlikler, pırnar meşeleri ve diğer makiliklerden oluşmaktaydı. Ormanın içine civardaki tavuk çiftliği gibi birtakım işletmelerden atıldığını düşündüğümüz muhtelif inşaat artığı moloz, mobilya, plastik malzeme ve çöp fazlasıyla rahatsız ediciydi. Doğada yaptığımız birçok yürüyüşte rastladığımız bu berbat manzaralarla ne yazık ki Ilıpınar-Bozköy rotasında da karşılaşmıştık. İnsanımızın bu kahredici kayıtsızlığına acıyarak yolumuza devam ettik.
 
Bozköy yolunda güzelim zeytin ağaçları
(Aralık 2024)

Üzerlerinde palamutlarıyla pırnar meşeleri
(Aralık 2024)

Bozköy'e doğru yürüdüğümüz orman yolu; her iki yanında kızılçamlar...
(Aralık 2024)

Bir millet "tükeniyor"; Ilıpınar-Bozköy orman yolundan ibret manzaraları...
(Aralık 2024)
 
Yürüdüğümüz parkur, zemindeki çamur dışında son derece düzgün ve rahattı. Kızılçam ormanının içinden ilerlerken, sağımızda ya da solumuzdaki kimi tepelere doğru açılmış yangın yollarıyla karşılaştık zaman zaman. Bunun dışında yol boyunca; ormanın kıyısında yer alan tarımsal alanlarda, tarladaki ürünü; domuz gibi hayvanlardan korumak amacıyla yol kenarındaki bazı çam ağaçlarının üzerine oturtulmuş ahşaptan iptidai gözetleme mekanları ile karşılaştık. Çiftçiler geceyi bir kuş gibi bu derme çatma mekanlara tüneyerek, ürünleri uğruna burada geçiriyorlardı. Ağaç gövdelerine tırmanmak için, yine ahşaptan basit basamaklar yapmışlardı.
 
Tarladaki ürünü domuzlardan korumak için çamların üzerine kurulmuş derme çatma gözetleme mekanlarına bir örnek
(Aralık 2024)
 
Orman içinden Bozköy'e doğru...
(Aralık 2024)
 
Tepelere doğru açılmış yangın yolları
(Aralık 2024)
 
Bozköy'e yaklaşıyoruz.
(Aralık 2024)
 
Bozköy’de…
 
Bozköy’e doğru, içindeki birkaç bağ eviyle dikkat çeken; ekim dikim yapılan tarlalar ve zeytinlikler başladı yeniden. Köyün girişinde köyün ilkokulu vardı; çocuklar sınıfta dersteydiler. Okulun yola bakan beyaz badanalı duvarında Melih Cevdet Anday’ın yaşamak üzerine yazdığı “Çok Güzel Şey” isimli şiiri yazılıydı:
 
“Yaşamak güzel şey doğrusu
 Üstelik hava da güzelse
 Hele gücün kuvvetin yerindeyse
 Elin ekmek tutmuşsa bir de
 Hele tertemizse gönlün
 Hele kar gibiyse alnın
 Yani kendinden korkmuyorsan
 Kimseden korkmuyorsan dünyada
 Dostuna güveniyorsan
 İyi günler bekliyorsan hele
 İyi günlere inanıyorsan
 Üstelik hava da güzelse
 Yaşamak güzel şey
 Çok güzel şey doğrusu.”
 
Bozköy göründü.
(Aralık 2024)
 
Bozköy ilkokulu; panoromik görünüm...
(Aralık 2024)
 
Okul duvarında yer alan güzellik; Melih Cevdet Anday'ın "Çok Güzel Şey" isimli şiiri
(Aralık 2024)
 
Ata yurdumda hatırladıklarım
 
Bozköy benim de ata yurdum aslında. Bir Yörük köyü... İsmini aldığım rahmetli dedem İbrahim Dönmez’in babası; büyük dedem Yusuf Dönmez, 1920’lerde Burdur-Tefenni’den göçüp bu toprakları yurt edinmiş. Yoğunlukla tütün dikimi, bahçecilik ve zeytincilik üzerine gelişen tarımsal faaliyetler sonrasında, köyde bir un değirmeni kurup değirmencilik yapmışlar bir süre. Yunan, Kurtuluş Savaşı sonrasında Aliağa’yı terk edince, doğan imkanları değerlendirmek üzere; büyük dedem Yusuf Dönmez, 1920’li yılların sonuna doğru; oğulları İbrahim ve kardeşi Süleyman’a bir miktar sermaye vererek Aliağa’ya göndermiş iş kursunlar diye. Onların izlediği yol, rahmetli annemin anlatımına göre; eski bir balıkçı köyü olan Aliağa Çiftliği’nde genç Cumhuriyetin ilk müteşebbislerinden biri olmaya varmış sonunda. Yine bir un değirmeniyle başlayan müteşebbislik serüveni, bir yağhane ile zeytinyağı üretimine ve daha sonraları ise ilk çırçır makinasının alınmasıyla (1950 yılında) pamuk işletmeciliğine dek evrilmiş. İşte böyle filizlenmiş Dönmez Kollektif Şirketi genç Cumhuriyetin ilk yıllarında Aliağa Nahiyesi’nde.
 
Cumhuriyet döneminde Aliağa'nın ilk müteşebbisi; dedem İbrahim Dönmez
(1900-1957)
(İ.Fidanoğlu Arşivi)
 
Dedem İbrahim Dönmez'in Aliağa'daki mezarı
(Haziran 2012)
 
Aliağa-İzmir arasında çalışan Şoför Ali'nin Austin marka tek otobüsü
(İ.Fidanoğlu Arşivi)

Bu da Menemen arabası...
(İ.Fidanoğlu Arşivi)
 
O yıllarda (1950’li yıllar) Aliağa’dan İzmir’e haftada bir gün Austin marka burunlu otobüsler işlermiş. Salı günleri sabah gider, akşam dönermiş. Her gün ise, Menemen’e otobüs kalkarmış. Yine akşam dönermiş bu otobüs de Aliağa’ya… Şoför Ali’nin (Ali Sebat; Sebat Otobüs İşletmesi’nin kurucusu) otobüsü varmış bir tane, sadece o çalışırmış. Dedem; her hafta İzmir’e gidermiş. Borsada pamuk alır satarmış, diğer işlerini takip edermiş. Dedem İzmir’e her indiğinde mutlaka İzmir’den tuzlu balık getirirmiş. Kolyoz, sardalya ve levrek alırmış genelde. Dedem, akşamları mutlaka bir çay bardağı ile bir bardak rakı içermiş. Rakının yanına annemler biraz peynir, domates söğüş ve tuzlu balık çıkarırlarmış. Onları meze edermiş dedem rakıya…Fabrikada işçilerle yaşadığı günün yorgunluğunu böyle atarmış herhalde dedem. İzmir’den salamura balık getirdiğini bilen anneannemin Bozköy’deki akrabalarından kardeş çocuğu Kara Bilal Efendi de hemen haber göndertip istetirmiş bu balıklardan. Kıymetli imiş o dönemler köylük yerde tuzlu salamura balık... (1)
 
Annemin okuduğu ilkokul binası; bir zamanlar Aliağa'da  tuz ticareti ile uğraşan Levanten ailesi Baltazzi'lerin konağıydı. 1931 yılında Aliağa İlkokulu adıyla öğretime başladı. Şimi bu binanın yerinde yine ilkokul var ama yenisi...
(Aliağa Tarihi; Ersin Doğer-Aliağa Kent Kitaplığı-2017)

Annemin ilkokulu; 29 Ekim 1933'de Cumhuriyet kutlamalarında...
(Aliağa Tarihi; Ersin Doğer-Aliağa Kent Kitaplığı-2017)
 
 1957'de dedemin cenazesinin de kalktığı; Osmanlı Döneminde 19.yy.ın sonlarında Hagia Pandeleimon Kilisesi olarak inşa edilmiş; 1922 Eylül'ünde kısmen yanmış; şimdilerde Merkez ya da Çarşı Camii olarak anılan cami
(Haziran 2012)

Merkez Camii'nin bir Rum Ortodoks kilisesinden dönüştürüldüğünü gösteren yapının doğuya bakan cephesindeki apsisi
(Haziran 2012)

Merkez Camii'nin son cemaat yeri
(Mayıs 2018)
 
Anneannemlerin Aliağa’da iki katlı ve yüksek tavanlı eski bir Rum evinde geçirdiğim yaz tatillerinin Eylül’e yaklaşan son günlerinden hatırlıyorum; iki kanatlı, ahşaptan porta kapının kanatları ardına kadar açılırdı. Bozköy’den başında sarı ya da belki turuncu renkli tartamağıyla yaşlı bir köylünün kumanda ettiği; iki yanında asılı durumdaki sebze-meyve dolu küfelerinin ağırlığından asla şikâyeti olmayan bir eşek belirirdi kapıda. Kara Bilal’miş, Musa Dayıymış ve başkalarıymış; Bozköy’ün bereketini taşırlardı her hafta anneannemlere. Oradan hatırlıyorum Bozköy’ü ve Bozköylü akrabalarımızı…
 
Aliağa İskelesi
(Haziran 2012)

Aliağa İskelesi'ndeki Baltazzi evi;  zamanında depo olarak kullanılmış.
(Haziran 2012)

Aliağa Merkez Camii; harim...
(Mayıs 2018)
 
Bozköy’e güneybatı yönünden girerken gözümün önünden geçti anne atalarım birer birer. Bayramlarda kurulan yer sofralarında bir şölene dönen bayram yemekleri; kapamalar, etli pilavlar, rahmetli anacığımın terinin sindiği mis gibi kokan ekşi maya tam buğday ekmekleri, yağları bileklerimize süzülen deri tulum peynirleri, ekmek kavurmaları, softular(2) daha neler neler… Hafızamın derinliklerinden çıkıp, yürürken önüme düşüyor bir bir çocukluk günlerimin güzelim hatıraları…
 
Bozköy'e girerken; meydana doğru...
(Aralık 2024)
 
Şimdi yanmıyor bu ocaklar. Kimbilir ne ekşi maya, tam buğday ekmekler pişirilmişti zamanında.
(Aralık 2024)

İşte böyle olmalıydı; Bornova-Karaçam köyünde Fırıncı Osman'ın ekşi maya tam buğday-çavdar ekmekleri pişiyor.
(Aralık 2018)

Bozköy; meydandan köyün görünümü
(Aralık 2024)
 
Okuldan yokuş aşağı inen yol, bizi önce bir dere yatağının üstünün örtülmesiyle kazanılan meydanlığa ve daha sonra da yıllar önce İskenderun’da yedek subay olarak askerlik görevini yapmakta iken bir trafik kazasında hayatını kaybeden; annemin en küçük kuzeni Yusuf Dönmez’in adını taşıyan köyün camisinin yanına ulaştırdı. Camiye Yusuf Dönmez ismi, büyük olasılıkla Yusuf Ağabey’in vefatını takiben (1972) eski caminin ya onarılması ya da yeniden inşası sonrasında konulmuş olmalıydı.
 
Köyün camiinin son cemaat yeri;
annemin en küçük kuzeni rahmetli Yusuf Dönmez'in ismini taşıyor.
(Aralık 2024)
 
Dağa Kaçtım gezginlerinin Bozköy hatırası; çaylardan sonra...
(Aralık 2024)
 
Caminin hemen yan karşısında, yüksekteki giriş katına merdivenle ulaşılan köyün kahvehanesi vardı. Biraz soluklanmak üzere kahvehanenin yan balkonundaki tahta sandalyelere iliştik. Kahveci tarlasına gitmişti; haber verdiler, gelecekti. Bir süre sonra kahveci göründü; çayların eşliğinde yılın çoğunu Yeniköy’deki zeytinliklerinin içindeki taş evde geçirmekte olan İstanbullu dostlarımız Süleyman ve oğlu Cem kardeşimizin ikramları poğaçaları atıştırdık. Gerçekten oldukça lezizdi. Çayların ardından Bozköy haberlerini aldığımız kahveci ile vedalaşarak, yeniden Ilıpınar’a doğru dönüş yoluna vasıl olduk.
 
Bozköy çıkışında çamur temizleme seansı
(Aralık 2024)

Yeniden
aynı yollardayız; Bozköy'den Ilıpınar'a doğru...
(Aralık 2024)
 
Yeniden Ilıpınar patikalarında…
 
Aynı yolu izleyerek Bozköy’den çıktık. Bu kez okulun bahçesinde oyun oynayan öğrenciler vardı. Öğle paydosundaydılar. Biraz onlarla lafladık. Merakla elimizdeki batonlara varıncaya dek bir sürü soru sordular. Biz giderken, sanki peşimizden gelmek ister gibi bir halleri vardı. Bahçe duvarının üzerinden el salladı hepsi arkamızdan.
 
Öğle yemeği molası; piknik ateşi yakılıyor.
(Aralık 2024)

Foça tüfünün ve ateşin birlikteliği
(Aralık 2024)

Bozköy-Ilıpınar geçişinde yemek telaşı
(Aralık 2024)
 
Bozköy çıkışından yaklaşık bir saat kadar sonra, bir yol çatısındaki oldukça geniş sahanlıkta öğle yemeği molası verdik. Önce Foça tüfünden taşlarla derme çatma bir ocak yaptık kendimize. Topladığımız çalı çırpı ile yaktığımız küçük piknik ateşinde Foçalı dostumuz Nazım Bey, yanında hiç yüksünmeden getirdiği nefis dönerleri kızdırdı tavada. Teçhizat benzersizdi. Konukseverlik de öyle… Her şey düşünülmüş; Bozköy’den köy bakkalından aldığımız tazecik ekmeklerin içine döner sandviçler yapılmış ve yanında eşlikçisi olacak şalgam suyu bile unutulmamıştı. Arkasından sıcacık çaylar eşliğinden yenilen şambalilerle öğle molasının kapanışı gerçekleşti. Ateş söndürüldü; söndüğünden emin olundu ve yolun kalan kısmını yürümek üzere yeniden yola çıkıldı; Ilıpınar’a doğru…
 
Ilıpınar yolunda yemekteyiz.
(Aralık 2024)

Yeniden yürüyoruz. Ilıpınar'a doğru...
(Aralık 2024)

Kışa doğru Ilıpınar çiğdemleri...
(Aralık 2024)

Ilıpınar’a doğru yürürken; kısacık günlerin akşama doğru devrilmekte olan son ışıkları, karşı tepelerden bir hüzme şeklinde hedef almıştı sanki bizleri. Bazen köpeklerin uzaktan duyulan sesleri, bazen ışığın göz kamaştırıcı arkadaşlığı eşlik etti gezginlere; kızılçamların peşi sıra yaklaşırken köye doğru şoseden aşağı.
 
Üzerimizde ışık hüzmeleri; akşama doğru Ilıpınar yolunda...
(Aralık 2024)

Ilıpınar evleri göründü.
(Aralık 2024)
 
Ilıpınar'dayız; çeşmenin önünde...
(Aralık 2024)
 
Biraz ilerde, zeytinliklerden ötede bir sırtın doğu yüzüne yaslanmış Ilıpınar göründü uzaktan. Kimi evlerin bacalarından göğe yükselen dumanlar, habercisiydi sanki yaklaşan akşamın. Köyün doğu girişindeki çeşmeden camiye doğru kıvrıldık. Caminin bulunduğu köyün merkezine ulaştığımızda saat 16 civarındaydı. Günün kapanışı ise, biraz ilerideki yol üstü kahvehanesinde; yorgunluk çaylarının eşliğinde gerçekleşti. Bu haftayı da boş geçirmemiş, Ilıpınar’dan Bozköy’e doğru yürümüş; Bozköy meydanında çocukluk hatıralarına bir selam göndermiştik. Ne mutlu bize, ne mutlu hatırlayanlara; ne mutlu hala yürüyebilenlere…
 
Ilıpınar'a veda vakti...
(Aralık 2024)
 
Dipnotlar:
(1)   Rahmetli annem Hüsniye Fidanoğlu’nun anlattıklarından derlenmiştir.
(2)  Softu: Bayatlamış (aslında bayat olanı daha makbuldü) ekşi maya, tam buğday ve kara fırın köy ekmeğinin içinin ufalanıp yumurta ve tereyağ ile kavrulması suretiyle yapılan, müthiş lezzetli bir tür ekmek kavurması; anneannem çok iyi yapardı.
(3)  Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC