KAYADİBİ
ve KARAÇAM’DA…
14 Mayıs 2020
İbrahim Fidanoğlu
Veysel günler geçti yaş altmış oldu
Döküldü yaprağım güllerim soldu
Gemi yükün aldı gam ile doldu
Harekete kimse mani olamaz
Aşık
Veysel
Giriş
Bornova’nın arkasındaki Kayadibi
ve Karaçam köyleri, hayatın daraldığı
bugünlerde biraz nefes alabilmek amacıyla ulaşabileceğimiz yakın mekânlardan
ikisi olarak öne çıkıyor. Hem Kayadibi’ndeki
cılız da olsa; Yamanlar Dağı’ndan
süzülüp gelen lezzetli suların nihayet bulduğu köy çeşmelerinden birinin
varlığı, hem de Karaçam köyündeki; ev
tipi tam buğday-çavdar karışımı ekşi maya köy ekmekleri ile Bornova çukurunda nam salmış Ekmekçi Osman’ın fırını, buralara sık
sık gelişimize mazeret yaratıyor doğal olarak.
Kayadibi'nden sisler ardındaki İzmir'e bakış
(Aralık 2018)
Karaçam'da erkenci katırtırnakları
(Nisan 2020)
Eh buralara uğramışken, Kayadibi’ne adını vermiş yekpare dev
kaya kütlesinin hemen üst düzlemine doğru çıkıvermek, şöyle bir Yamanlar’ın eteklerinde dolaşarak nefes
almak ya da Karaçam Göleti’nin
ardındaki Atlı Vadi’ye doğru uzanan
topografyada kayalar arasından kendine yol bulmuş; az sonra suyunu yitirecek
sevimli sel yataklarını aşarak volkanik Yamanlar
Dağı’nın binlerce yıl önceki son püskürtüleri olan andezit kayalıklar
arasında dolaşmak; kıymet bilenler için az bir armağan mıdır?
Karaçam Göleti; arkada Karaçam'ın son evleri...
(Nisan 2020)
Karaçam Göleti
(Ocak 2016)
Karaçam sırtlarından Sabuncubeli Vadisi'ne ve Nif Dağı'na doğru bakış
(Nisan 2020)
Karaçam Göleti civarında
Karaçam, Bornova’nın arka
dünyasında yer alan küçük ve sakin köylerden biri. Doğusunda kalan Sabuncubeli Vadisi’ne yukarıdan bakan Karaçam köyünün merkezine, vadiye hâkim
konumdaki siteler ve büyük ölçekli bahçeler içindeki çiftlik evlerinin
arasından tırmanarak ulaşılır. Köyün merkezine doğru kıvrılan sapağı geçtikten
sonra; tırmanışınızı sürdürerek köyün son evlerinin yer aldığı hattan itibaren
başlayan üst düzleme ulaştığınızda, sizi Yamanlar
Dağı’nın volkanik özelliklerinden kaynaklanan topografyası ve baharla
birlikte o her zamanki gösterişsiz halinden sıyrılarak bin bir renk ve tonla
bezenmiş doğası karşılar Karaçam’ın.
Adını nereden almıştır derseniz; kızılçamlar ve karaçamlarla kaplı florasından…
Karaçam'ın çamları
(Nisan 2020)
Karaçam'da gevenlerle kaplıydı yolumuz.
(Mart 2020)
Kayadibi’ne doğru ilerleyen asfaltın kuzeyinde yer alan sırtlarda,
son yıllarda hummalı teraslama çalışmaları sonrasında ortaya çıkan ise, güneye
ve yoğun güneş ışığına doğru konumlanmış güneş pili tarlalarıdır. Yol
kıyısından başlayarak Karaçam Göleti’ne
doğru uzanan ve Yamanlar’ın binlerce
yıllık püskürtüleri arasında hayat bulmuş kızılçamların davetkâr gölgeleri,
kısa soluklanma fırsatları sunar geçip giden yolcusuna. Bir termos çay ve
yanındaki eşlikçiler, kızılçamların altındaki bu konfor alanında anı
paylaşanlar için, bir farkındalık vesilesi gibidir; hayatı daraltan tüm
faktörlere rağmen. Kuzeyden bir poyraz eser; tenimizi yalayarak aşağılara
doğru; kuşların türlü ötüşleri arasında muhabbet koyulaşır; yakında
kaybettiklerimize; hiç göremeyeceklerimize dair…
Karaçam'dan Atlı Vadi'ye...
(Nisan 2020)
Karaçam sırtlarında...
(Nisan 2020)
Serapias orkideleri
(Nisan 2020)
Çay keyfinin ardından vurduk
kendimizi dağlara… Önce Karaçam Göleti’nin
kıyısı boyunca güneybatıya doğru yürüdük. Göletin doğu kıyısındaki dolgudan
kaynaklanan yükseltiyi aştıktan sonra, kayalıklar arasından ilerleyen bir patikaya
doğru yöneldik. Kayaların çevresine serpilmiş gevenler, oldukça yeşile dönmüş;
neredeyse uyanmak üzereydiler. Biraz ileride dikenlerin diplerinden fışkıran
orkideler belli etti kendini. Serapias
ya da sağır kulağı dedikleri
cinstendi bunlar. Her yerden uzatmışlardı boyunlarını; bilhassa geven ve ardıç
çalılarının diplerinden…
Bodur ardıçlar
(Nisan 2020)
Kayalarla kaplı dere yatağı
(Nisan 2020)
Pırnar meşeleri, bodur ardıçlar arasından geçtik.
(Nisan 2020)
Her yanımızda pırnar
meşeleri ve bodur ardıçlar vardı. Mor süsenler çıktı karşımıza. Başka neler
yoktu ki çevremizde; sarı hindiba çiçekleri, mavi-lila renkli dağ karanfilleri,
sapsarı çiçekleriyle henüz yeni açmış dikenli katırtırnakları,
maydanozgillerden; beyaz renkli şemsiyeyi andıran örnekler, hepsi buradaydı. Üzerleri
yosun tutmuş, farklı büyüklükteki andezit kaya kütleleri arasından bulduğumuz
patika, bizi biraz ilerde kuzey-güney ekseninden Sabuncubeli Vadisi’ne doğru yönelen bir dere yatağına ulaştırdı. İçinde
az su bulunan dereyi geçtikten sonra, takip ettiğimiz patika bizi dikenli
tellerle çevrilmiş bir arazinin kıyısına kadar getirdi.
Katır tırnakları
(Nisan 2020)
Süsenler (halk arasında keklik çiğdemi olarak da adlandırılır)
(Nisan 2020)
Serapias orkideleri; henüz açmamış bir başka örnek...
(Nisan 2020)
Dağ karanfili
(Nisan 2020)
Hindiba çiçekleri
(Nisan 2020)
Dikenli çiti takip
ederek Atlı Vadi’ye doğru giden bir
patikanın başlangıcındaki girişe ulaştık. Göletten Atlı Vadi yönüne giderken önümüze teraslanmış sırtlar çıktı önce. İlkin
ceviz filan dikmişlerdir diye düşündük. Dönümlerce arazi teraslanmış, çevresi
demir direk ve tel örgülerle çevrilmiş ve içinde büyük vanaların bulunduğu sifon
benzeri dikdörtgen prizması şeklinde beton kuyular yapılmıştı. Belki Kayadibi yönündeki göletlerden olabilir;
kalın plastik borularla su hattı çekmişlerdi bu beton havuzlara. Boru, bu küçük
havuzlara giriyor ve çıkıyordu.
Kayalık arazide bir tarım projesinden kalanlar; hortum ve beton havuzlar...
(Nisan 2020)
Vana; un ufak olmuş beton havuz ve borular; giden paralar...
(Nisan 2020)
Ah hortumlar, hortumlar; acaba neyi ve kimi hortumlar?
(Nisan 2020)
Ancak biraz daha gidince
bu boruların daha ileride çoğunun tahrip olduğunu, beton havuzların üstün körü
atılan betonlarının da un ufak olup dağıldığını gördük. Mavi renkli geniş çaplı
hortumlar, yer yer çürümüşlerdi. Aynı arazide bu mavi renkli hortumlardan başka,
damlama sulamada kullanılan siyah renkli hortumlar da mevcuttu. Ne yazık ki
bunların hepsi de harap durumdaydı. Araziyi özel olarak inceledik daha sonra; ortalıkta
bir tek dikili ağaç fidanı dahi yoktu.
Bir başka beton havuz ve içindeki vana...
(Nisan 2020)
Siyah renkli damlama sulama hortumları; onlar da çürümeye yüz tutmuş ve parçalanmış durumdaydılar.
(Nisan 2020)
Sanki birileri burası
için bir kredi uydurmuş; bunun için de buraları sanki tarım yapacakmış gibi
teraslamış, daha sonra da çekip gitmiş gibi duruyordu. Tel örgüler, havuzlar ve
hortumlar; hepsi harap olmuştu. Tabii ki paralar da... Senin ve benim
paralarımız...
Karaçam'ın bahar çiçekleri
(Nisan 2020)
Süsenin hortuma isyanı
(Nisan 2020)
Sonra buraya ev ya da site
yapabilecekleri aklımıza geldi. Bornova’nın
arkasındaki sırtlara ve dağ köylerine doğru tehdit oluşturan inşaat hamleleri,
gün be gün gelişmekte ve bir salgın gibi sırtlara doğru yayılmaktaydı. Belki de
bu girişimin sahipleri, buraları bilmem kaç yıllığına bir şekilde sahiplenip, daha sonra da zamanı gelince bu işlere girişeceklerdi.
Teraslanmış alandan bir başka görünüm
(Nisan 2020)
Patikalar şirindi; tarımın olmadığı "tarımsal" projeler dışında...
(Nisan 2020)
Zaten İzmir’in en güzel
ve şehre en yakın köyü Kayadibi civarındaki
köylülerle sohbet ederken, çevre tepelerde ve vadi yamaçlarında bu tür
tehditlerden sıkça söz edildiğini duymuştuk. Ayrıca topografyaya şöyle bir
bakıldığında; görünen köy de kılavuz istemiyordu. Bazı uyanıklar, köydeki
köylüleri de peşlerine takarak Yörük obası kuracağız; dernek faaliyeti
yürütüyoruz gibi kılıflarla belediye ya da devletin ilgili kurumlarının
karşısına çıkabiliyorlardı. İşte bugün tanıklık ettiğimiz bu manzaralar, büyük
olasılıkla bu tür “zekice” bir girişimin
izlerini taşıyordu. Ne aç gözlü ve vandal bir insanlık çağındaydık yarabbi. Yine
karşımıza çıkmıştı o “büyük insanlık”…
Asla tarım yapılamayacak; Yamanlar Dağı’nın
volkanik püskürtüleri ile kaplı böyle bir sırtında baş vermişti kanserli
yumrular… Ne zaman bitecekti bu azabımız; bu sınavlarımız? Tanık olduğumuz
manzara itibariyle, yine dağın başında canımız oldukça sıkılmıştı. Daha fazla
ilerleyemedik, geri döndük; Kayadibi’ne
doğru…
Gevenler
(Nisan 2020)
Su düğün çiçekleri
(Nisan 2020)
Sıra sıra ardıçlar
(Nisan 2020)
Kayadibi’nin üstünde; Karagöl patikalarında…
Kayadibi’ne girdiğimizde ortalık ıpıssızdı. Daha önce sıkça
uğradığımız gözlemecilerin hepsi kapalıydı zaten. O sırada ikindi ezanı
okunmaya başladı camiden; arkasından Covid19 uyarıları… Çeşme başına
vardığımızda, hoparlörden Homeros Vadisi’ne
doğru yayılan müezzinin sesi, hala dağı taşı inletmekteydi. Biz ardı sıra
doldurduk şişelerimizi; çeşmenin suyu giderek azalmaya yüz tutmuş olsa da…
Karaçam sırtlarından ayrılırken...
(Nisan 2020)
Kayadibi sırtlarında; bademlerin altında...
(Mart 2018)
Badem ağacı; Kayadibi'nde...
(Mart 2018)
Kayadibi’ne adını veren yekpare kaya kütlesinin arka yüzüne doğru
tırmandık arabayla. Köyün üst düzlemindeki son evleri de ardımızda bıraktıktan
sonra, bir çoban çeşmesinin başından itibaren İkizgöl yönüne doğru yürümeye başladık.
Kayadibi'nden Homeros Vadisi'ne bakış
(Mart 2018; MYC)
Kayadibi sırtlarında badem çiçekleri
(Mart 2018)
Kayadibi'nin üstünde bir dereciğin şırıltıları...
(Nisan 2020)
Toprak yolda yürürken
solumuzdaki kayalıkların ardından gelen suyun sesini işittik önce; yanına
varınca kendisini gördük. Son yağmurlarla beslenen bir küçük derecik, volkanik Yamanlar Dağı’nın binlerce yıl önce
kızgınlıkla çevreye fırlattığı irili ufaklı kayalar ve pırnar çalıları
arasından kendine yol bulmuş; Kayadibi’ne
doğru akıyordu usulca. Boşuna dememiş atalar; su akar yolunu bulur diye. Bir de
temizdi ki; değme gitsin. Eğildim; küçük dereciğin kıyısından bir avuç su alıp
yüzüme çırptım hızlıca. Sonra da bir avuç daha… Buz gibi su ile içim ferahladı;
yürüdük daha yukarılara doğru.
Çoban çeşmesinden ötede; bir dereciğin Kayadibi'ne doğru yolculuğu
(Nisan 2020)
Gezgin dereyi geçerken...
(Nisan 2020)
Dere geliyor dere; kumunu sere sere...
(Nisan 2020)
Bir dereciği takip ediyoruz; usul usul akan...
(Nisan 2020)
Yolun sağındaki
bahçelerin içinde bulunan badem ağaçları bembeyaz elbiselerini giymişlerdi. Yol
kıyısındaki bahçe çitlerinin kıyısında ise, bodur şeytan payamları düzen
almışlardı sıra sıra. Tatlı bir meyille yükselen yolu takip ederek Çamiçi ve Kayadibi köylerini birbirinden ayıran Homeros Vadisi’nin
başlangıcına ulaştık. Bulunduğumuz noktadan itibaren vadiye doğru dik bir
şekilde alçalan topografya, vadinin dibinde; sazlıklar ve söğüt ağaçlarının
ardında saklı bir doğa harikası; İkizgöl
ile nihayet buluyordu. Burası aslında İzmir’in ilk kurulduğu ve kaynaklarda Tantalis olarak geçen efsanevi Kral Tantalos’un yurdundan başka bir yer
değildi.
Dere manzaraları...
(Nisan 2020)
Küçüçük bir büvet bile oluşmuştu akışın bir yerinde.
(Nisan 2020)
Küçücük bir büvet oluşmuş. Şırıltısının sesine doyum olmuyor.
(Nisan 2020)
İlkçağda yaşamış Pilinius ve Pausanias gibi bazı tarihçi ve coğrafyacıların referans olarak
verdikleri büyük Sipylos depremi ile
yerle bir olan ve bir yarıktan içeri kaçan Tantalis
kentinin yerinde oluştuğu ileri sürülen antik Saloe Gölü acaba bu İkizgöl
müydü?
Sonbaharda İkizgöl; Homeros Vadisi'nin başlangıcında...
(Kasım 2010)
İlkbaharda İkizgöl...
(Nisan 2018)
Tantalis'in doğduğu yer; İkizgöl...
(Kasım 2020)
İkizgöl'ün bir başka köşesi
(Nisan 2018)
İkizgöl’ün bulunduğu havza bugün dahi sahip olduğu özellikler
dolayısıyla pekâlâ Antik Dönem yazarlarının adını andıkları Tantalos ile ilişkili Saloe Gölü olabilir. Bu görüşe temel
teşkil eden yaklaşım ise, bu göllerin çevresindeki İ.Ö. 2.bin yıllarına ait
tarımsal izlerin ve çanak çömlek parçalarının bulunmuş olması nedeniyle, Batı
Anadolu’ya yönelik Helen göçünden daha önceki bir zaman dilimine (Geç Tunç
Çağı) ait yaşam izlerinin varlığının bulunmasıdır.
İkizgöl yolunda badem ağaçları
(Nisan 2020)
Bademlerin çoşkulu beyazlığı; Yamanlar eteklerinde...
(Nisan 2020)
Yol kıyısında bir badem ağacı
(Nisan 2020)
Badem çiçekleri; İkizgöl yolunda...
(Nisan 2020)
Prof. Dr. Ersin Doğer’in İzmir’in Smyrna’sı isimli
kitabında İkizgöl’ün bulunduğu
sekinin çevresinde antik dönemlerde iskânın bulunduğuna dair kanıtların varlığından
söz ediliyor. Ersin Doğer’e göre;
“yaklaşık 500 dönümlük bir tarım arazisinin ortasında, pınarlar ve yağmur
sularıyla beslenen ve 30 dönümlük bir alanı kaplayan İkizgöl’ün çevresindeki düzlüklerin İ.Ö.2.binden beri işlendiğine
dair kanıtlar mevcuttur. Bornova Çayı’nın
tabanından yaklaşık 30 metre yüksekliğindeki kil katmanların oluşturduğu
sekinin batıya bakan ve halen çaya doğru kayan gevşek yamaçları üzerinde İ.Ö.
2.bine tarihli Geometrik ve Arkaik Dönemlere ait çanak çömlek, gölün
çevresindeki yamaçlara sıralanmış Geç Roma Dönemi iskânları tespit edilmiştir.
Dolayısıyla, bu tür bir mitosun oluşması için tüm koşullar (deprem-heyelan, göl
ve bir Geç Tunç Çağı iskânı) İkizgöl
ve çevresinde bulunmaktadır.”(1)
Yamanlar Dağı karşımızda; aşağılarda İkizgöl Vadisi, her yerde bademlerin beyazı...
(Nisan 2020)
Sazlıklarıyla seçilen İkizgöl aşağılarda...
(Nisan 2020)
İkizgöl civarında yerleşim izleri
(Kasım 2010)
Bornova çayı üstünde yer alan 19.yy.dan kalma su değirmeni izleri
(Kasım 2010)
İlkçağ’da Tantalos söylenceleriyle İzmir’in
kuruluşuna ebelik eden İkizgöl, hemen
Kayadibi ile Çamiçi arasında Karagöl’e
dek uzanan bir vadinin kuytu bir köşesinde yer alır. Tanrıların sofrasına
oturmuş, onların sohbetine ortak olmuş Tantalos’un
sadece tanrılara has yiyeceklerden bal ile şarabı tanrıların sofrasından aşırıp
ölümlülere sunması; ayrıca oğlu Pelops’u
doğrayıp tanrılara yemek diye çıkarması tanrıların; onu, kendi adıyla anılan
benzersiz işkence yöntemi ile cezalandırması sonucunu doğurur. İlkçağ’ın büyük
ozanı, hemşerimiz Homeros ise, Odysseia’da şöyle anlatır bu meşhur Tantalos
işkencesini:
“Tantalos’u gördüm korkunç işkenceler çekerken:
Duruyordu bir gölün içinde, ayakta
yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine kadar,
ama içmek için davrandı mıydı, damlasını alamıyordu
suyun,
ihtiyar adam eğiliyor, eğiliyor, eğiliyordu,
su da çekiliyor, çekiliyor, yok oluyordu emen
toprakta,
ve bir çamur peyda oluyordu ayaklarının dibinde,
kapkara,
o saat bir tanrı kurutuveriyordu gölü.
Yemişler sarkıyordu başının önünde dallı budaklı
ağaçlardan,
armutlar, narlar, pırıl pırıl elmalar,
ballı incirler, tombul zeytinler sarkıyordu,
ama ihtiyar adam, koparayım diye ellerini uzattı
mıydı,
bir yel geliyor, savuruyordu onları kara bulutlara.”(2)
İkizgöl; Karagöl patikalarından bakış...
(Nisan 2020)
İkizgöl
(Nisan 2018)
Karagöl yolunda şeytan payamları
(Nisan 2020)
Bütün bu hikâyelerin serpilip geliştiği bu coğrafyada Kayadibi ile Çamiçi köylerinin arasındaki Bornova Çayı’nın aktığı derin vadi, bugün artık yamaçlarındaki kireç taşı mağaralarda olası bir münzevi yaşamla özdeşleştirilmiş olan İlkçağ’ın büyük ozanı Homeros’un adıyla anılmaktadır. Yaşanmış mıdır, yoksa hepsi bir söylenceden mi ibarettir bilinmez, ama modern çağlarda da çoğu kez böyle popüler hikâyelere ihtiyaç duymaktadır insan; aynı eskisi gibi.
İkizgöl üzerinde değirmen izleri
(Kasım 2010)
Homeros Mağaraları'ndan biri ; Homeros Vadisi'nde...
(Ocak 2016)
Gezgin, Homeros mağarasının girişinde...
(Ocak 2016)
İkizgöl'ün sazlıkları
(Kasım 2010)
İkizgöl’e inen sırtlar ve Karagöl
yolundaki patikaların çevresi; her yan bademlerin bahar beyazlığına bürünmüştü.
Sırtlardaki çimen yeşili ile hoş bir karşıtlık içindeki beyaz, ne zamana kadar
dayanacaktı daha? Uçurumun kıyısından izlediğimiz bu doyumsuz manzarayı bir
süre sonra ardımızda bırakarak, kuzeye yönelen Karagöl patikalarına doğru ilerledik.
Karagöl patikalarında...
(Nisan 2020)
Sevimli Karagöl patikaları
(Nisan 2020)
Karagöl yolunda...
(Nisan 2020)
Pırnar meşeleri, melengiçler,
kesmik çalıları ve sarmaşıklar arasından izini sürdüğümüz patikada önümüzden
ardı sıra iki karayılan kaydı gitti. Patikanın konforu, yılanların seri
hareketleriyle bir an bölünse de yürümeye devam ettik. Bir adam boyu
makiliklerin arasından ilerleyen patika kıvrıla kıvrıla bizi vadinin yamaçları
boyunca kızılçamların yoğunlaştığı bir bölgeye kadar taşıdı. Ormanın içinden
çalışmakta olan bir kepçenin sesleri çalındı kulağımıza. Ne yapıyorlardı acaba
kızılçam ormanının içinde? Issızlığın ortasında; kızılçamlar altında…
Dönüş yolunda...
(Nisan 2020)
Karagöl yolunda bir melengiç ağacı
(Nisan 2020)
Melengiç henüz tomurcukta...
(Nisan 2020)
Karantina günlerine dair
bir doğa kaçamağı, ancak bu kadar olurdu. Geldiğimiz patikadan arabayı
bıraktığımız çoban çeşmesine döndük. Körfez’in
üstünden yavaşça ufka doğru devrilmekte olan güneşin kızıllığı karşı dağları
vurmuştu bile. Son molamız, Kayadibi
sırtlarında melengiç filizlerinden bir salatalık pay almaktı. Bundan gayrı da
yapılacak bir şey kalmamıştı güne dair. Dönme zamanıydı eve; feri gitmiş
caddelerden geçerek kısa zamanda Karşıyaka’da
bulduk kendimizi. Karantina günlerinde bir gün daha devrildi gitti; Karaçam’da ve Kayadibi sırtlarında…
Dipnotlar:
(1) İzmir’in Smyrna’sı, Ersin DÖĞER; İletişim Yayınları, 1.Baskı-2006; sayfa:58
(2) Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat, Remzi Kitabevi, 11.Basım-Kasım-2002; Tantalis maddesi, sayfa:278
(3) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Yine güzel bir gezi olmuş. İlkbaharın güzelliği ile insanın acımasızlığının verdiği burukluk.
YanıtlaSilSevgiyle kalın
Geri bildirimin için teşekkürler.IF
SilSüper. Imrendim doğrusu çok güzel yerler ,Ali abim yazının fotoğrafını kısa ve öz olarak açıklamış çok doğru söylemiş. Selamlar
YanıtlaSilİlgine teşekkürler. İF
Sil