10 Nisan 2018 Salı

YENİDEN KAYADİBİ’NDEN İKİZGÖL’E


30 Mart 2018
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Bugünlerde Kayadibi çevresi, nefes aldığımız yegâne mekân gibi. Fazla uzaklara açılamıyoruz epeydir. Ama şehre 700 metre yükseklerden bakan bu güzelim köyün çevresinde yapılacak o kadar keyifli rotalar ve gidilecek o kadar cazip hedefler var ki; bitecek gibi değil bu rotalar. Bir de farklı mevsimlerde aynı rotaları bir daha yapmanın ayrı bir güzelliği var. Doğa, görene her mevsimde yeni armağanlar sunmakta. Önemli olan bunların farkında olabilmek ve doğanın bu eşsiz armağanlarıyla keyiflenebilmek… Bildiğiniz eski rotadan birazcık sapmak, andezit kayaların ve dağ patikalarının arasında kaybolmak size tahmin edemeyeceğiniz küçük sürprizlerini her zaman kuytularda hazırlamıştır. Gerisi ne gam…

 
Yamanlar Dağı'nın eteklerindeki bir vadide yer alan İkizgöl


Yürüyüş rotası; 5 km. (harita için tıklayınız)
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Uzaktan bakıldığında kayalık, gösterişsiz ve çorak bir görünüme sahip gibi görünse de Yamanlar Dağı, özellikle bahar aylarında saklı köşelerinde ziyaretçisine inanılmaz sürprizler hazırlar. Onlarca yıl art arda çıkan irili ufaklı yangınlarda zengin bitki örtüsünün çoğunu alevlere kurban veren zavallı Yamanlar Dağı, her şeye rağmen her bahar yeniden uyanır ve yeşil bir örtüyle kaplanır.

 
Bir tür çiğdem; yıldız çiçeği de derdik çocukken...

Bugün biz de yarattığımız dar zamanda Yamanlar’ın eteklerindeki doğanın yeşil örtüsüne kavuşmasına tanıklık etmek ve Bornova Çayı’nın doğduğu yer olan efsanevi İkizgöl’e bir de baharda bakabilmek amacıyla Kayadibi’nden İkizgöl’e doğru yürümeye başladık. Vakit öğle üzeriydi. Hava güneşli ve sıcaklık, yukarılarda 18 derece civarındaydı. Kısacası her şey yürümeye ve doğanın sürprizlerine uygundu.

 
Yamanlar Dağı; karşıdaki belden Karagöl'e gidilir.

Kayadibi’nden İkizgöl’e

Daha önceden birkaç kez yürüdüğümüz güzergâhın başlangıç noktası olan Kayadibi-Kurudere asfaltı üzerindeki hayvanları sulamak amacıyla yapılmış olan bir çeşmenin bulunduğu yerden yürümeye başladık. Tatlı bir meyille batıya doğru yükselen toprak yol, tepeye ulaştığımızda İkizgöl’ün de yer aldığı vadiye doğru alçalmaya başladı. Karagöl’e ve İkizgöl’e doğru daha önceki yürüyüşlerimizde kullandığımız şevimli patikanın altından vadiye inen bu yolu seçtik bu kez. Aşağıdaki alçak bir sırtın hafriyatla boşaltılmış yüzü, yürümekte olduğumuz yolun da bu amaçla açılmış olabileceğini düşündürttü bize.

 
Kayadibi'nden ayrıldıktan sonra bu yola girdik. Ahlatlar yapraklanmıştı bile...

 
İkizgöl'ün bulunduğu vadiye doğru iniyoruz. Eski rotalardan ayrıldığımız noktadayız.

 
İkizgöl'e bakan yamaçlarda İlkçağ'dan beri süregelen yerleşim izleri vardı.

Çevremizde pırnar meşeleri, çitlembikler ve kesme çalılarının yeni sürgünleriyle yeşermişti ortalık. Aralarında hala beyaz çiçekleriyle fark edilen birkaç badem çalısı gözümüze çarptı. Yaklaşık 700 metre yüksekliğindeki Kayadibi köyünün çevresindekilerinin bile yemyeşil yapraklarıyla donanmış olduğu bu günlerde, onların hala beyaz çiçekleriyle gelene geçene göz kırpmaları, herhalde kuzeye bakan bir sırtta bulunmalarından kaynaklanıyor olmalıydı.

 
İkizgöl'e inerken karşılaştığımız bademler, hala çiçekteydiler.

 
İkizgöl'e ve ağıla doğru ayrılan yolun başındayız.

 
Dağa Kaçtım gezginleri, İkizgöl yolunda...

Bir süre İkizgöl’ün de bulunduğu vadiye doğru indik. Güneye doğru ayrılan bir toprak yolun ilerisinde bir çit kapısı, onun ardında da derme çatma bir ağıl vardı. Biz kapıdan içeri girince koyunlar bir kenara doğru çekildi. Yolun diğer ucu da hayvanların çıkışını engellemek için kapatılmıştı. Ağaçların koyu gölgelik bir alan oluşturduğu açık ağılın çevresinde andezit kayalardan çevrilmiş güzel bir köşe vardı. Ortada yer alan iki küvet, hayvanların içmesi için suyla doldurulmuştu. Tam o sırada arkamızdan doğa yürüyüşçüsü olduğunu tahmin ettiğimiz bir kişi belirdi. Yaşı bizden daha büyüktü, ancak tek başına doğanın keyfini sürecek kadar da özgür ruhlu olmalıydı. Geriye dönüp seslendik ve bize yetişmesi için biraz durakladık. Yanımıza geldiğinde tanıştık; emekli Türkçe öğretmeni Hataylı Ali Bey’di yeni yol arkadaşımız. Ama işin ilginç yanı, o bizim sıkı bir izleyenimizdi ve ona Yamanlar Dağı’nın eteklerinde İkizgöl’ü ararken rastlamıştık. Bu da bizim için günün hoş bir sürprizi olmuştu ve bir ilkti doğrusu. İkizgöl’ü bizim yazılarımızdan okumuş ve sora sora oraya ulaşmayı umarak, Eğridere’den Kayadibi’ne dek yürümüştü. Dağın başında bize rastlaması doğrusu büyük şanstı ve biz gidilecek hedefi biliyorduk. Kısa tanışma sohbeti sonrasında ağılın diğer kapısından çıkarak, bizi İkizgöl’e ulaştıracak şirin patikaya vasıl olduk.

 
İkizgöl'e yürürken içinden geçtiğimiz ağıldan manzaralar...

 
Ağılın bir köşesindeki konfor alanı; yazın daha anlaşılır olacak.

 
Ağılın çıkışındaki çit ve kapısı; sola dönerek bizi İkizgöl'e ulaştıracak patikaya vasıl olduk.

 
Yamanlar'ın eteklerinde daha incirler uyanmamıştı.

 
Bize dağın başında ve ağıl civarında katılan yol arkadaşımız Ali Bey ile İkizgöl patikasında birlikteyiz.

 
İkizgöl'e doğru yürüdüğümüz patikadan bir görünüm  

Daha önceden iki kez Çamiçi’nden(1), bir kez de Kayadibi’nden(2) yürüyerek ulaşmıştık İkizgöl’e. Bu kez üçüncü yürüyüşümüzle kısmen ortak bir güzergâh izlesek de, zaman zaman bu rotanın dışına çıkarak yeni bir yürüyüş rotası daha oluşturduk. İkizgöl, depremselliklerle oluşmuş bir set gölü aslında. Bornova Çayı’nın doğu yamaçlarını oluşturan büyük kil katmanlarının çay yatağına kaymasıyla oluşmuş yüksek bir seki üzerindeki bu gölün çevresinde İ.Ö. 2.binlere uzanan bir yaşamın şekillendiğine dair izler bulunmuş yüzey araştırmalarında.

 
İkizgöl'e yaklaşırken...

 
Söğütlerin ve ahlatların arasından İkizgöl

 
Yamanlar'ın bağrındaki değerli habitat; İkizgöl

Prof. Dr. Ersin Döğer’in İzmir’in Smyrna’sı isimli kitabında bu konuyla ilgili olarak şu bilgiler yer alıyor:

“Yaklaşık 500 dönümlük bir tarım arazisinin ortasında, pınarlar ve yağmur sularıyla beslenen ve 30 dönümlük bir alnı kaplayan İkizgöl’ün çevresindeki düzlüklerin İ.Ö. 2.binden beri işlendiğine dair arkeolojik kanıtlar mevcuttur. Bornova Çayı’nın tabanından yaklaşık 30 metre yüksekliğindeki kil katmanların oluşturduğu sekinin batıya bakan ve halen çaya doğru kayan gevşek yamaçları üzerinde İ.Ö. 2.bine tarihli çanak çömlek parçaları ve el değirmenleri ile İ.Ö. 8.-6. yüzyıla tarihli Geometrik ve Arkaik dönemlere ait çanak çömlek, gölün çevresindeki yamaçlara sıralanmış Geç Roma Dönemi iskânları tespit edilmiştir. Dolayısıyla bu tür bir mitosun (Tantalos efsanesi ve depremle yok olan Tantalis kenti söylencesi kast ediliyor-İF) oluşması için tüm koşullar (deprem-heyelan, göl ve bir Geç Tunç Çağı iskânı) İkizgöl ve çevresinde bulunmaktadır. Gerçekten de Tantalos ile Smyrna ilişkisi göz önüne alındığında Yamanlar Dağı’nın kuzey yamaçlarında bulunan Karagöl’ün veya Manisa Dağı’nın üzerindeki herhangi bir oluşumun Eski Smyrna’nın kuruluşu öncesi bir iskâna yataklık etmeleri şansı, Bayraklı-Tepekule Höyüğü’ne çok yakın olan İkizgöl’den coğrafi bakımdan daha fazla olmamalıdır. Bununla birlikte İkizgöl’ün kıyısında heyelana kapılmış muhtemel bir Geç Tunç Çağı iskânının, en erken kültür tabakası İ.Ö. 3000’e tarihlenen Bayraklı-Tepekule’deki Eski Smyrna’dan eski olmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır.”(3)

 
İkizgöl'de bahar vakti; karşıda söğütler...

 
Çevredeki tüm canlıların hayat kaynağı; İkizgöl...

Ağıldan ayrıldıktan sonra pırnar meşelerinin arasından ilerleyen güzelim patikadan geçerek kısa sürede İkizgöl’ün kıyısına ulaştık. Pırnar meşelerine Hatay-Erzin civarında “tırık” derlermiş. Buralarda olduğu gibi Erzin köylüleri de pırnar meşesinin çalılarından çokça fırın yakmada yararlanırlarmış. İkizgöl’e doğru yürürken Ali Bey’den dinledik çocukluğuna dair “tırık” hatıralarını.

 
İkizgöl yolunda Ali Bey'in "tırık"ları; yani pırnar meşeleri...

 
Sazlar ve söğütler; İkizgöl'de kucak kucağa bir aradalar. Sazların ardında gölün diğer bölümü var.

İkizgöl’ün söğütleri baharla birlikte yapraklanarak yeşile bürünmüşlerdi. Daha önceki gelişlerimizde rastladığımız bir manzara değildi bu. Suyun içinde binlerce balık yavrusunu fark ettik. Göl tam bir habitattı. Isınan hava, doğanın tüm canlılarına suyla birlikte yepyeni bir hayat sunmuştu sanki. Gölün çevresi nispeten temiz sayılabilirdi. Gölün içinden yükselen ağaç gövdelerinin suya vuran aksi, benzersiz bir görünüm oluşturuyordu. Bir süre göl kıyısındaki çimenlerin üstüne çökerek kuşların, rüzgârın ve göldeki sazların seslerini dinledik.

 
Dağa Kaçtım gezginleri, İkizgöl kıyısında Ali Bey'in bademlerini kırarken...

 
İkizgöl'ün bahar halleri...

Ali Bey, yanındaki heybesinden bir torba kabuklu badem çıkardı. Şehir hayatında bunları kırmak da bir problemdi. O da doğada olmanın fırsatını kaçırmak istememişti. Kısacası İkizgöl’ün kıyısında imece usulüyle bir süre Ali Bey’in bademlerini kırdık hep beraber. Göl kıyısındaki huzuru doya doya içimize çektikten sonra, Kayadibi’ne doğru Bornova Çayı’nın üst düzleminden güneye doğru kıvrılan patikaya ulaşmak üzere, İkizgöl’ün arkasındaki 19.yy.dan kalma su değirmenlerinin yıkıntılarına doğru yürüdük.

 
Gezginler, İkizgöl kıyısında...

 
İkizgöl'ün fazla suyunun Bornova Çayı'na doğru boşaldığı nokta

 
İkizgöl'ün suyu, usul usul Homeros Vadisi'ne doğru akıyor.

 
İkizgöl'ün güneye bakan üst düzleminde definecilerin açtığı taze çukur; yaşanmışlıklara ve doğaya karşı hoyratlığın delilidir.

 
Vadinin doğu yakasındaki su değirmenlerinden kalan izler

İkizgöl’ün pınarlar ve yağmurla beslenen suyunun fazlası, güney yönündeki bir kanaldan Bornova Çayı’nın yatağına doğru usul usul dökülmekteydi. Bugün artık Homeros Vadisi diye adlandırılan Bornova Çayı’nın aktığı yatak boyunca, birkaç yerde yukarıda sözünü ettiğimiz değirmen kalıntılarının izleri vardı. Bornova Çayı’na dökülen suyun hemen kıyısında definecilerin açtığı taze bir çukur dikkatimizi çekti. Köstebek gibi deşmişlerdi yine toprağın bağrını. Yapı malzemesi olarak kullanılmış olabileceğini düşündüğümüz düzensiz taş parçalarından başka bir şey yoktu çukurda. Kayadibi’ne doğru ilerleyen patikaya ulaştığımızda aydınlığa kavuşmuştuk artık. Altımızda Homeros Vadisi, karşımızda Çamiçi yolu, onun üstünde bizim Kapıkaya ismini taktığımız volkanik oluşumlarla şekillenmiş dev kaya kütlesi ve daha arkada Çamiçi köyünün evleri görünmekteydi.

 
İkizgöl'den Kayadibi'ne giden patikanın başları

 
Patikada yer yer döşeme taşlarla karşılaştık.

 
Homeros Vadisi'nin karşı yakası; Çamiçi yolu
 
 
Kayadibi patikasından yukarılara doğru tırmanırken...

 
 Bir andezit kayanın üstündeki doğanın fırça darbeleri...

Yer yer bir döşeme yola dönüşen patikada uzun süre yürüdük. Bir süre sonra arabayı bıraktığımız çeşme başına ulaşmak amacıyla, sevimli patikadan kuzey-doğu yönünde saparak solumuzdaki sırta doğru tırmanmaya başladık. Üstü yosunlarla kaplı andezit kayaların arasından kendimize yollar bularak epeyce yükseldik. Hava sıcaktı ve yükselen rakımla birlikte epey terlemiştik. Bir süre kayaların üstüne ilişerek Homeros Vadisi’ni ve Bornova düzlüklerini seyrettik. Düzlük dediysek de; ortalık da binadan başka bir şey kalmamıştı. Körfez’in üstü ise, su buharıyla kaplıydı.


 
Yolun sonunda Çamiçi köyünün evleri görünüyordu. Ötesinde sadece su buharı vardı.

Kayalık sırta tırmandığımızda karşılaştığımız bir volkanik kaya kütlesi; sanki bir burç formundaydı ya da doğal ağıl gibi...


Sırtın tepesine tırmandığımızda karasuluklar çıktı meydana. Özellikle Şubat ayındaki yağışlar, etkisini göstermiş ve bahara doğru karasuluklar patlamıştı yine. Kayaların üstünden atlayarak uzaktan gördüğümüz arabaya doğru yaklaştık. Aybey, biraz ilerden sevinçle bize seslendi:

-Gelin bakın ne var burada!

 
Kayadibi sırtlarından Kavaklıdere ve Belkahve'ye doğru bakarken...

 
Hemen önümüzde Yamanlar eteklerinde sıkça rastlanan bir sulama göleti

Günün sürprizlerinden biriydi bize göstermek istediği. Yamanlar’ın yukarılarından süzülen sular, volkanik kayalar arasından kendine yol bularak küçücük bir dere oluşturmuştu. Su; arazinin tatlı eğimine uyarak, usul usul Kayadibi’ne doğru akıyordu. Bir süre kayaların üstüne oturarak onun sesini dinledik. Karşımızda İlkçağ’ın mitolojik dağları Spil ve Nif, arkamızda volkanik Yamanlar; İzmir topografyasının kıyısındaydık. Bu dağlarda binlerce yıl önce de yine bizim gibi insanlar, nebat ve hayvanat yaşamış ve bizim gibi baharı sevinçle karşılamışlardı. Yamanlar Dağı yine ordaydı; ama o zaman diliminde yaşayanlar; artık iyi ya da kötü, tüm ardında bıraktıklarıyla yok olup gitmişlerdi. Tüm canlılar olarak; hepimiz aslında “evrim”in basit birer halkasından başka bir şey değildik. Kalıcı ve gidici olanın farkındalığı içinde yaşadığımız bu anlar, hepimize iyi gelmişti.

 
Günün son sürprizi; Yamanlar'dan beslenen küçücük bir dere, gidiyordu suyunu sere sere.

Günün sonuna erişmiştik. Her güzel şey gibi bu da bitmişti yine. Ama yarın yeniden başlayacaktı her şey… Bir süre sonra arabamızı bıraktığımız çeşme başından Kayadibi’ne gitmek üzere ayrıldık. Yaklaşık 3 saatlik yeni bir İkizgöl yürüyüşünü, Kayadibi’nde Mustafa Bey’in yerinde içtiğimiz yorgunluk çaylarıyla sonlandırmıştık. Anı; dostlarla paylaşırken, Yamanlar’daki baharın alametlerine tanıklık etmiş, şehrin baskı dolu yaşamından kısa da olsa bir süreliğine uzaklaşmıştık. Ne mutlu bize…

Dipnotlar:

(1)   Çamiçi-İkizgöl yürüyüşü için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2011/05/ikiz-goller-homeros-vadisi-yuruyusu.html
(2)  Kayadibi-İkizgöl yürüyüşü için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2016/02/kayadibinden-ikizgole.html
(3)  İzmir’in Smyrna’sı, Ersin DÖĞER; İletişim Yayınları, 1.Baskı-2006; sayfa:58
(4)    Fotoğraflar, belirtilenler dışında M.Yavuzcezzar tarafından çekilmiştir.

Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

1 yorum: