14 Nisan 2025 Pazartesi

YUNT DAĞI YENİCE KÖYÜNDEN MALDAN’A…

KOCAÇAY BOYUNCA ESKİ HİKAYELERİN PEŞİNDE…
 
7 Mart 2025
İbrahim Fidanoğlu
 
Giriş niyetine; Yunt Dağı Dünyasında, Kocaçay’ın iki yakasında…
 
Bugün Yunt Dağı dünyasında Yenice ile Maldan köyleri arasında baharı karşıladığımız bir günde çok yorucu, ama oldukça keyifli bir yürüyüş yaptık. Volkanik Yunt Dağı jeolojisinin zorlukları ve sürprizleri dışında Güzelhisar çayının en önemli kolu Kocaçay'ın binlerce yıldır oyup işlediği vadiler, tarihselliği içinde çay ile bu coğrafyada yaşayanların oluşturduğu etkileşim içinde ortaya çıkan su ve sanat yapıları, belki binlerce yıllık yaşanmışlıkları ele veren ve özellikle Pergamon dönemiyle ilişkilendirilebilecek Yunt Dağı yol şebekesinin en eşsiz parçaları ve ağırlıklı olarak andezit yerel malzeme ile yapılmış ama şimdi yorgun ve harap sivil mimarı örneği yaşam mekanları yürüyüşümüzü renklendiren unsurlardı.
 
Kocaçay vadisinde...
(Mart 2025)

Yunt Dağı Yenice köyünden vadilere doğru bakış
(Mart 2025)

Maldan köyü ve Dağa Kaçtım gezginleri...
(MYC; Mart 2025)
 
Badem ağaçları, göletler ve döşeme yol parçalarının resitali şeklinde geçti yürüyüşümüz. İnip çıktığımız vadiler, Kocaçay'ın kıyısında yediğimiz yemek, Maldan'da Adnan Bey ile köyün tarihi ve sosyolojisine dair yaptığımız sohbet, Maldan sokaklarında rastladığımız Halime Teyze'nin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü arifesinde 4 cümlede yaptığı hayat özeti, Kocaçay'ın üzerindeki Bulgar ustalar tarafından Hicri 1324 yılında köyde görev yapan bir cami imamı tarafından yaptırılan Kasım Köprüsü günden geriye kalan önemli anlardı.
 
Dağa Kaçtım gezginleri, Örselli göleti başında; bir meşe ağacının dibinde...
(MYC; Mart 2025)
 
Hacı Ömerli köyünün kahvehanesinde kaybolup kaybolup buluştuğumuz an...
(Mart 2025)
 
Kocaçay yatağından Maldan'a tırmanırken...
(MYC; Mart 2025)
 
Toplamda 13 km yürüdük. Dağda 7 saat civarında kaldık. Yürüyüşe 1.Hacı Ömerli vakası(!) nedeniyle gecikerek 12 civarında başladık. Dönüş yoluna ise 1830 civarı çıkabildik. Alaca karanlıkta Yunt Dağı girdaplarında başlayan yolculuğumuz, bizim için 20.30'da Karşıyaka'da sona erdi. Tüm katılımcılara sabır ve devamlılıkları nedeniyle teşekkürler… Ne mutlu bize, ne mutlu yürüyenlere...
 
Akşama doğru gölgelerin uzadığı zamanlar; döşeme yollardayız.
(Mart 2025)
 
Kocaçay; Kasım Köprüsü'nden...
(MYC; Mart 2025)
 
Sabah vakti; Hacı Ömerli’de…
 
Sabahleyin Foça’dan bize katılacak arkadaşlarla Şakran’a gelmeden önce; kıyıdaki Hacı Ömerli köyünün girişinde buluşmak üzere sözleşmiştik. Biz oraya 10.30 olmadan eriştik ve başladık Foça’dan gelecekleri beklemeye. Epey bir süre bekledikten sonra telefon edince, onların navigasyon aracılığıyla erişmiş oldukları Hacı Ömerli’nin, dağdaki yerleşim civarı olduğunu anladık. Berbat bir yolda ilerlemeye çalışıyorlardı. Aliağa-Şakran arasındaki bazı Yunt Dağı köylerinde olduğu gibi (Kalabak, Yukarı Şakran gibi) Hacı Ömerli de zaman içinde denizin ve Bergama yolunun çekiciliğine dayanamayarak kıyıya yakın yerlere inmişti. Bu köylerin bazıları yukarıdaki varlıklarını da korurken, kimi köyler ise; birkaç evde hayatın sürdüğü ya da şehirden sakin bir hayat kurma düşüyle eski mekanlara yerleşen ailelerin yaşadığı daha ıssız yerleşimlere dönüşmüşlerdi. Hacı Ömerli de bunlardan biriydi. Navigasyonun bir tuzağı olarak; dağdaki aracın ulaşımına uygun olmayan bozuk yollardaki olumsuzluklarla boğuşmak ve kıyıdaki Hacı Ömerli’ye ulaşabilmek, yaklaşık 45 dakikalık bir gecikmeye mal oldu bize. İşte bu yaşadıklarımıza ironik bir şekilde biz de 1. Hacı Ömerli Vakası ismini verdik.
 
Hacı Ömerli'de Foça yolcularını beklerken...
(Mart 2025)

Foça’dan gelenler yanımıza ulaştıklarında kıyıdaki Hacı Ömerli’nin kahvehanesindeydik. Kısa bir çay molası sonrası yeniden Yunt Dağı’nın derinliklerine doğru yola çıktık. Temaşalık Mevkii’nde Aigai yol levhasından içeri doğru saptık ve Şakran Hapishanesi’nin yanından geçerek Yunt Dağı’nın kıvrım kıvrım yollarından ilerlemeye başladık. Sırasıyla Kapukaya ve Karaahmetli köylerini geçtik. Köseler’e yaklaşırken, Aiol yerleşimi Aigai’nin konumlandığı Gün Dağı bütün heybetiyle göründü uzaktan. Köseler’in iki girişini de arkamızda bırakarak doğu yönünde devam ettik. Bugünkü yürüyüş başlangıcı olan Yunt Dağı Yenice köyü biraz daha ilerideydi. Köseler’den sonra karşımıza bir üç yol ağzı çıktı. Sola doğru Sarıahmetli, sağa doğru ise içlerinde Yenice ve Örselli’nin de bulunduğu bir dizi başka köyler vardı. Biz sağa devam ederek Yenice’ye yöneldik. Kocaçay vadisine yaklaşırken, bir başka üç yol ağzından bu kez sola ve doğuya doğru saptık. Yenice köyü önümüzdeki bir tepenin üzerinde bizi bekliyordu.
 
 
Kocaçay'ı geçerken; Yenice'den Koruköy'e doğru...
(Ekim 2022)
 
Kocaçay üzerindeki köprülerden biri; Pelitalan yolunda...
(Ocak 2023)

Döşeme'den Yunt Dağı Yenice köyüne bakış
(Nisan 2025)
 
Yuntdağı Yenice’den Örselli’ye
 
Dik bir yokuşu çıkarak Yuntdağı Yenice köyüne ulaştık. Arabayı yol kıyısındaki bir bakkalın yakınlarına bırakarak hemen yürümeye başladık. Saat 12’ye yaklaşıyordu. Güney ve batı yönündeki topografyaya oldukça hâkim bir tepe üzerine kurulmuş olan Yuntdağı Yenice köyü, oldukça eski bir dokuya sahip evleriyle dikkat çeken yörenin kalabalık yerleşimlerinden biri. Köyün en az 250-300 yıllık bir geçmişe sahip ve yerel volkanik andezit taşlardan yapılmış sivil mimari örneği evlerinin her biri ayrı bir değeri yansıtıyor. Eski evlerin çoğu harap durumda ve çoğunluğunda insan yaşamıyor. İnsanlar köyde de artık daha konforlu ve betonarme evleri tercih ediyorlar anlaşılan.
 
Yenice'nin başındayız.
(Mart 2025)

Yenice köyünün sokaklarından birinin girişinde...
(Mart 2025)

Evlerin arasından sisli ufuklara bakış; Yunt Dağı dünyasındayız.
(Mart 2025)
 
Köyün batıya açılan sokaklarından birini takip ederek karşıdan bakıldığında köyün evlerinin birbirinin üstünde yükseldiği hissini veren tepeye doğru tırmanmaya başladık. Hava oldukça puslu ve görüş mesafesi kötüydü. Batı ve güney yönünde Yunt Dağı’nın ardı ardına sıralanan tepeleri sisler arasında kısmen seçilebiliyordu.
 
Yunt Dağı Yenice köyü; eteklerinden bakış...
(Mart 2025)
 
Bademler yeni çiçeklenmişti köyde.
(Mart 2025)

Köyün batı eteklerindeki bu sokaktan yukarılara doğru yürümeye başladık.
(Mart 2025)
 
Düzgün olmasa da parke taş döşeli bir yokuşu takip ederek tepeye doğru yürüdük. Hemen önümüzde düzgün kesme taşlardan yapılmış ve kemerli bir penceresi ile dikkat çeken çok güzel bir eski ev vardı. Oldukça haraptı ve önünde evin giriş kapısının açıldığı sokaktan yaklaşık 80 santim kadar yükseklikte bir sahanlık bulunuyordu. İki büklüm bir yaşlı teyze, ağır ağır dolanıyordu avluda. Selamlaştık, hatırını sorduk. Ev gibi yıpranmış, tükenmiş bir haldeydi.
 
Kemerli pencereli ev
(Mart 2025)

Yenice sokaklarından yukarıya doğru...
(Mart 2025)

Evlerin koca kapıları vardı; iki kanatlı...
(Mart 2025)
 
Bir başka kemerli pencereli ev daha; ama o  da zamanın tahribatına yenilmiş halde... Penceredeki demir ferforje parmaklık, Yunt Dağı dünyasının eşkiyalık günlerine referans verir gibi.
(Mart 2025)
 
Sokağın daha ilerisinde bir bakkal daha vardı. Onun karşısına denk gelen konumda ise, yine andezit kesme taşlardan yapılmış oldukça güzel bir başka ev göründü. Bu evin ön cephesindeki bir duvarın üstünde dokuz taş oyununu andıran bir desen bulunuyordu. Acaba duvarcı ustasının imzası mıydı? Köyün içinde yukarılara doğru yürürken birkaç evin duvarında da benzer çizimlere tanıklık ettik. Oldukça ilginçti doğrusu. Bunları görünce Batı Anadolu kasabalarında sıkça rastladığımız ve 19.yy. da Kiklad (Cyclades) adalarından gelip inşa ettikleri evlerin duvarlarına imza niyetine koydukları balık sırtı, daire vb. geometrik desenler geldi aklımıza.
 
Bir sokağın başındaki andezit taşlarla yapılmış ilginç bir Yenice evi; altı taş, üstü tuğla... Sanki sonradan ilave edilmiş gibi.
(Mart 2025)

Sokağın içine doğru; evin duvarındaki dokuz taş izi, sanki duvarcı ustasının imzası gibi...
(Mart 2025)

Dokuz taş mührüne yakından bakış
(Mart 2025)
 
Turkuaz boyası dökülmüş bir koca kapılı avlu daha; yanındaki YSE çeşmesi, 1997 yılında yapılmış. Şimdi suyu akmıyor.
(Mart 2025)

Bir başka evin duvarında yine rastladık dokuz taş mührüne.
(Mart 2025)

Evlerin avlularına açılan köhnemiş ve boyaları dökülmüş iki kanatlı koca kapıları vardı. Birinin hemen yanındaki andezitten yapılmış taş çeşmenin üzerinde YSE-1977 ibaresi bulunuyordu. Metruk evlerin çatılarında taş bacalar, verandalarına çıkılan birkaç basamaklı taş merdivenler, kimisinde camları bulunmayan kemerli pencereler, sokağı bir tünele çeviren ve üst üste taşların konulmasıyla oluşturulmuş yüksek avlu duvarları dikkat çeken ayrıntılardı. Avlulardan sokağa doğru taşan bademlerin yeni çiçeklenmiş bembeyaz dallarının yanından geçtik.
 
Yenice sokaklarında yalnızlık...
(Mart 2025)

7 basamaklı bir merdivenle çıkılan bir avlu; ceviz ağacı yaslanmış duvara; arkada bir demir kapı, kör pencere; yatar ıssızlığın ortasında...
(Mart 2025)
 
Dağa Kaçtım gezginleri, Yunt Dağı Yenice sokaklarında...
(Mart 2025)
 
Bahara doğru; bademler sarkar dar geçitlere ve gölgeler düşer sessizce üstümüze...
(Mart 2025)
 
Yunt Dağı Yenice köyünün en tepesindeyiz. Dizi dizi sıradağlar sisler içinde; ne hayatlar uyanıyor şimdi oralarda.
(Mart 2025) 
 
Yokuşu takip ederek tepeye ulaştık. Köyün doğu yönünde son evlerini arkamızda bırakarak, Örselli asfaltına doğru yürüdük. Bir zamanlar el tezgahlarında yapılan halı dokumacılığıyla tanınan Örselli köyü tam karşımızdaydı şimdi. Bir süre asfalt yolu takip ederek kavşağa kadar yürüdük. Buradan doğuya doğru kıvrılarak Örselli yolundan ayrıldık. Amacımız, Örselli’nin konumlandığı tepenin doğusunda ve aşağıdaki düzlükte yer alan gölete doğru yürümekti.
 
Tütmez baca, yanmaz ocak; bir dağ başında, Yunt Dağı Yenice köyünde...
(Mart 2025)
 
Dağlar dağlar; sisler örter kirinizi; kimler kirletir sizi?
(Mart 2025)
 
Yenice çıkışında sarnıçlar ve kuyu ağızları
(Mart 2025)

Dağa Kaçtım gezginleri, Yunt Dağı Yenice'nin çıkışında...
(Mart 2025)

Karşıda Örselli köyünün silüeti
(Mart 2025)

Bir süre Yunt Dağı’nın derinliklerine doğru ilerleyen bir asfalt yolun kıyısı boyunca ilerledik. Yol kıyısındaki taşlarla örülü bir duvarın ardından boynunu uzatan badem çiçeklerinin güzelliği görülmeye değerdi. Geniş bahçede iki büyük havuz ve içinde balıklar vardı. Örselli Göleti’ne doğru yürümeye devam ettik. Yolu atlayarak tatlı bir eğimle yükselen sırta doğru yürüdük. İlerde henüz uykuda iki meşe ağacı ve arkasında gölet göründü. Meşelerin yanına gelince altındaki kayaların altına oturup bir süre suyun dinginliğine baktık. Yunt Dağı volkanik yapısı nedeniyle oldukça taşlı ve tarıma elverişli olmayan bir toprak yapısına sahip. Yörede yaşayan köylüler, çoğunlukla büyük ya da küçük baş hayvan yetiştiriciliğiyle uğraşıyor. Coğrafya su yönünden de oldukça fakir; bu nedenle bu coğrafyada dolaşırken, sıkça hayvanları sulamak amaçlı bu tür göletlerle karşılaşıyoruz. Bu da onlardan biri olmalı.
 
Yolda bir bahçe duvarının üzerinden yola sarkan badem çiçekleri
(Mart 2025)

Örselli Göleti
(Mart 2025)

Karahindibaların kardeşliği
(Mart 2025)

Örselli Göleti'nden ayrılırken...
(MYC; Mart 2025)
 
Örselli’de…
 
Bir süre göletin yanında dinlendikten sonra, batı yönünde Örselli’nin sırtını dayadığı arkamızdaki tepeye doğru yeniden yürümeye başladık. Tepeye vardığımızda göletin alt tarafından gelen ve köye yönelen bir yola kavuştuk. Bu yol, bizi yukarılarında yer alan köyün ilk evlerine; taşımalı eğitim nedeniyle epeydir kapalı olduğu anlaşılan ilkokuluna ve biraz daha ilerde ise, köyün ana girişine yakın konumdaki köyün mezarlığına ulaştırdı. Mezarlığın üstüne denk gelen bir sekide ise, Yunt Dağı’nda birçok köyde rastladığımıza benzer şekilde çok sayıda sarnıç kuyusu vardı.
 
Uykudaki Örselli İlkokulu binası
(Mart 2025)

Dağa Kaçtım gezginleri, Örselli sarnıçlarında...
(Mart 2025)

Örselli'nin merkezine doğru...
(Mart 2025)

Bir Örselli evi
(Mart 2025)
 
Yerel malzeme olan andezit taşlarla yapılmış Örselli evlerinin arasından ilerleyen kilit taşı döşeli köyün sokaklarından ilerledik. Bu köyün en önemli özelliği, şu anda faal olmayan ve bir halı dokumacılığı üzerine kurulmuş kooperatifin varlığıydı. Ekim 2022’de yine Yunt Dağı’nda dolaşırken köye uğradığımızda, köylülerle konuşma fırsatı bulmuştuk. Onların anlatımına göre; köydeki halıcılık faaliyetleri aslında çok eskilere dayanıyordu. Ama son yıllardaki varmış olduğu nokta ise, pek de iç açıcı değildi. Halıcılık bu köyde atadan gelen bir zanaat imiş. Her evde dokuma tezgâhları varmış. O gün evine konuk olduğumuz Cennet Hanım, halı dokuma demonstrasyonları için 15 kez Amerika’ya, 3 kez Norveç’e, 2 kez ise Almanya’ya gittiğini anlatmıştı. O zamanlar eşi de kooperatifte kök boya üretimi ile uğraşıyormuş. Kooperatif zaman içinde ürünlerini satamaz olmuş. Ayasofya’da eski yıllarda 1 ay süren bir halı sergisi düzenlemişler; ama bir tane dahi halı satamamışlar. Anlattığına göre müşterisizlik yüzünden halıcılık köyde bitmiş. Kooperatif o günlerde tasfiye sürecinde imiş. Halıların metrekare fiyatı, dokumacılığı bırakma noktasında 250 dolar civarında imiş. Şimdi köyde halı dokuyan sadece tek bir aile kalmış; onlar da özel sipariş üzerine dokuma yapıyorlarmış.
 
Örselli'de; camiye doğru yürürken...
(Mart 2025)

Örselli köy mezarlığı
(MYC; Mart 2025)

Örselli halılarına bir örnek; Cennet Hanım'ın dokuduklarından...
(Ekim 2023)

Cennet Hanım'ın adı gibi cennet avlusundan bir görünüm
(Ekim 2025)

Örselli'de yamaca tırmanan evler
(Mart 2025)
 
Biraz ileride köyün tek camisinde Cuma namazı için cemaat hazırlık içindeydi. Ezan okunurken biz Kocaçay’a doğru bir vadinin yamaçları boyunca alçalan toprak yola doğru ilerledik. Yolun kıyısında yamacı sarmış papatyalar ve yüzlerce kupkuru, henüz yeni hayata uyanmamış meşe ağacı, biraz ileride ise ışık oyunları içinde suya gölgelerin yansıdığı küçük bir gölet vardı. Örselli artık çok gerilerde kalmıştı. Bulunduğumuz noktadan arkamıza dönüp baktığımızda, ancak biraz önce önünden geçtiğimiz köyün camisinin minaresini görebiliyorduk. Yol kıvrıla kıvrıla Kocaçay’ın aktığı derin vadinin tabanına doğru alçalıyordu. İçimizi bir heyecan sarmıştı; Kocaçay’ı nasıl geçecektik karşıdan karşıya?
 
Örselli Camii
(Mart 2025)

Bayırdan aşağıya doğru inerken yol kıyısında papatya kolonileri
(Mart 2025)

Kocaçay Vadisi'ne doğru inişteyiz.
(Mart 2025)

Yol kıyısında küçük bir gölet; karşıda Dağa Kaçtım gezginleri ve suda ışık oyunları...
(Mart 2025)

Örselli; artık çok uzaklarda...
(Mart 2025)
 
Kocaçay’ın derin vadilerinde dolaşırken…
 
Kocaçay, Yunt Dağı’nın kuzeydoğusunda yer alan Sakallı köyünün arkalarında Ala Tepe’deki kaynağından doğarak binlerce yıllık serüvenini her an yeniden tazeler. Güney batıdaki Süngüllü köyünün yakınlarından geçip, bugün dolaştığımız Maldan ve Örselli köylerinin arasındaki derin vadiyi dolaşarak, İlkçağ’ın dağ başındaki Aiol yerleşimi Aigai’nin(1) bulunduğu Gün Dağı’nın doğu ve güney eteklerine yanaşır. Üzerinde yer yer yorgun ve yaşanmışlık dolu güzelim taş köprülerin hikayelerini taşır kimi yerde. Kimi yerde eski köhne ve yıkık değirmenlerin öykülerini saklar bağrında.
 
Pelitalan yakınlarında Kocaçay üzerinde bir taş köprü
(Mart 2008)
 
Kocaçay Vadisi; karşıda Maldan köyü
(MYC; Mart 2025)
 
Aigai (Gün Dağı) eteklerini yalayarak geçen Kocaçay ve derin yatağı
(Ekim 2010)
 
Aigai; Athena Tapınağı
(Ekim 2024)
 
Yunt Dağı Köseler köyünün güney batısına düşen bir hatta; önce Aigai’nin yaklaşık 3 km kadar berisinde yer alan kehanet merkezi Apollon Khresterios Tapınağı’nın(1) bulunduğu kıyıda soluklanan Kocaçay, biraz ileride şimdi üzerinde bir sulama barajının bulunduğu Seklik Deresi ile birleşerek Aigai yerleşiminin üzerinde konumlandığı Gün Dağı’nın ötesinde akışını sürdürür. Pergamon Krallığı’nda parşömen kâğıdı üretiminin en önemli girdisi keçi derisinin yegâne tedarikçisi konumundaki Aigai’nin eteklerini yalayarak güney batıya doğru ilerleyen çay, yine bir Aiol kenti Tisna’nın(2) etekleri boyunca dolaşarak Ege Denizi’ne doğru yönelir. İlkçağ’da kaynaklara göre Titnaios ya da Pythikos ismi ile anılan Kocaçay, bugünkü Uzunhasanlar köyünün yakınlarında Dumanlı Dağ’dan gelen İbrim Deresi ile birleşip Güzelhisar Çayı ismini alır ve Aiolya’nın liman kentlerinden biri olan Myrina’nın(3) dibinden Ege Denizi’ne dökülerek Yunt Dağı’nın derin vadilerinden başlayan yolculuğunu sonlandırır.
 
Kocaçay kıyısındaki Apollon Khresterios Tapınağı'nın "cella" söveleri
(Ekim 2010)
 
Tapınağın üst üste yığılı durumdaki sütun ve arşitrav gibi bazı mimari parçalar
(Ekim 2010)

Bir Aigai gezisi hatırası; rahmetli hocamız Arkeolog Şükrü Tül; kendi adıyla anılan mekanda; yaşlı bir meşenin gölgesinde Aigai nekropolünü anlatıyor.
(Ekim 2010)

Kocaçay ile birleşerek Güzelhisar Çayı'nı oluşturan ve Dumanlı Dağ'dan gelen İbrim Deresi
(Mart 2008)

Güzelhisar Baraj Gölü; Karakuzu yönünden bakış...
(Mart 2008)

İşte biz bugün Maldan ile Örselli köyleri arasındaki derin bir vadide akışını sürdüren Kocaçay’ın kıyısına kadar inme bahtiyarlığına eriştik ve kıyısında öğle yemeğimizi yedik. 
 
Örselli bayırından Kocaçay’ın yatağına doğru inerken, karşıdan Maldan köyü görünüyordu. Vadiye doğru uzanan bir kayalığın ucundan Kocaçay’ın binlerce yıldır usanmadan şekil verdiği derin yatağına baktık. Vadinin her iki yakası, çayın yatağından oldukça dik bir şekilde yükselen bir kanyon görüntüsü sergiliyordu. Dağ taş meşe ağaçları, pırnar meşeleri ve keçilerin yemeye doyamadıkları kesmik çalılarıyla kaplıydı. Vadinin yamaçları boyunca aşağılara baktığımızda neredeyse dere yatağını görebilmek imkansızdı ve biz birazdan o yalçın topografyada dere yatağına doğru inecektik.
 
Örselli'den Kocaçay'a inerken vadinin sarp yamaçlarına tanıklık ettik.
(Mart 2025)
 
Batı yönünde Kocaçay Vadisi'nin görünümü
(Mart 2025)

 Dağa Kaçtım gezginleri; Kocaçay kıyısına inerken...
(Mart 2025)
 
Vadinin batısına doğru kıvrılan bir toprak yolu arkamızda bırakarak vadi tabanına doğru alçalan bir sırttan inmeye başladık. Arazi, düzgün ve dört kademeli bir şekilde teraslanarak, oldukça dik bir yamaçta bahçe yapma imkânı yaratılmıştı. Bu terasları zorlu da olsa, birer birer aşarak Kocaçay’ın aktığı vadinin tabanına ulaştık. Suyun yatağında bulunan kayaların izin verdiği şekilde kimi yerde usul usul, kimi yerde küçük çavlanlar yaparak köpüre köpüre akan Kocaçay, bu yılki yağışların azlığından dolayı eski yıllardaki hırçınlığından uzaktaydı. Ama bu durum, bizim Kocaçay’ı kolaylıkla aşmamıza yardımcı olmuştu. Yoksa geçişimiz çok zor olacaktı.
 
İndiğimiz yamaçtaki teraslanmış alanlar
(Mart 2025)
 
Kocaçay'ın kıyısına doğru; son terasta...
(Mart 2025)

Kocaçay'ın kıyısında...
(Mart 2025)
 
Kocaçay'da su fazla yoktu; karşıya kolay geçtik.
(Mart 2025)
 
Kocaçay’ın hemen kıyısında öğle yemeğimizi yedik. Suyun akışı, kuşların ötüşü ve rüzgârın esintisi dışında başka bir ses yoktu ortalıkta. Benzersiz bir andı; ruhun temizlendiği zamanlardandı. Hiçbirimiz ayrılmak istemedik Kocaçay’ın kıyısından. Ama yürünecek çok yol, çıkılacak çok bayır vardı daha önümüzde. Toparlandık ve vadi tabanından ayrıldık ve karşıdaki yamaçta; uzaktan gördüğümüz yeşil bir patikanın peşine düşerek, Maldan köyü yönünde yukarılara doğru tırmanmaya başladık.
 
Kocaçay; doğu yönü
(Mart 2025)

Bugün; Kocaçay'ın yatağında...
(Mart 2025)

Üzerimizde ışığın hüzmesi; Kocaçay vadi tabanından Maldan'a doğru tırmanıyoruz.
(Mart 2025)
 
Yükseldikçe sağımızdaki kızılçamlarla kaplı vadi derinleşiyordu.
(Mart 2025)

Dağa Kaçtım gezginleri; Maldan rampasında...
(Mart 2025)
 
Işığın hüzmesi vuruyordu üstümüze. Kızılçamlar başlamıştı yavaş yavaş, kimi yerde sık makilikler ve bozuk zeytinliklerin ve pırnar meşelerinin arasından geçtik. Giderek sağımızdaki Kocaçay’a doğru yönelen sel yatağı derinleşti ve biz oldukça yükseldik. Önümüzde yemyeşil bir yol vardı ve ufuk çizgisine dek üzerimizdeki kızılçam örtüsü, kesikliğe uğramaksızın neredeyse bir süreklilik içindeydi.
 
Yürüdüğümüz toprak yol oldukça dik ama konforluydu.
(Mart 2025)

Önümüzde yükselen yemyeşil bir yol; üzerimizde kızılçamlardan bir örtü...
(Mart 2025)

Tepede gezgin tek başına...
(Mart 2025)

Yerde Arap sümbülleri
(Mart 2025) 
 
Oldukça dik patikayı izleyerek Maldan düzlemine doğru yükseldik. Yer yer Arap sümbülleri, sarı yıldızlar (gagae lutea) yürürken göz kırpıyordu yürüyenlere; derman saçan bir coşkuyu aşılar gibi. Düzlüğe ulaşınca solumuzda bir kızılçamın dibinde bir çeşme ile karşılaştık. Bayır yormuştu hepimizi. Çeşmenin buz gibi suyundan doya doya içip şişelerimizi doldurduk. Üç camisi olan Maldan’a kuzeydeki en mütevazı olanının kıyısından geçen bir sokağı takip ederek girdik.
 
ve sarı yıldızlar...
(Mart 2025)

Maldan girişinde rastladığımız çeşmenin soğuk suyundan içtik.
(MYC; Mart 2025)

Çeşme ve Maldan köyü
(Mart 2025)
 
Maldan'a doğru küçük bir gölet; her yer irili ufaklı göletle dolu...
(Mart 2025)
 
Maldan'da...
 
Volkanik yerel malzeme (andezit) kullanılarak yapılmış geleneksel köy evlerinin arasından ilerleyen sokağın bir köşesinde, iki yaşlı teyze oturmaktaydı. Birinin ismi Emine, daha yaşlı olan diğerinin ise Halime idi. Halime Teyze 92 yaşındaydı ve bize pırıl pırıl dimağından dökülen şu dizeleri söyledi:
 
“Merdivenim yüksek çıkamıyorum.
 92’ye girdim, ne dediğimi bilemiyorum.
 1 yaşında babamdan öksüz kaldım; dört yaşımda anamdan…
 Garip geçtim dünyamdan;
 Ağlasam ağlayamadım, söylesem söyleyemedim.
 Bir kula derdimi anlatamadım yavrum ben.”
 
Maldan'a girerken, sağımızdaki vadide badem ağaçları çiçekteydi.
(Mart 2025)
 
Maldan köyüne bu sokaktan girdik.
(Mart 2025)

Sokağın başındaki bir evin kapısı önünde otururlarken rastladık onlara; elleri öpülesi Emine  ve Halime Teyzeler...
(Mart 2025)

Halime Teyze'nin 
dilinden hayata dair sitemi dökülüverdi o an. Ertesi gün de Dünya Emekçi Kadınlar Günü idi.
(Mart 2025)
 
Ertesi gün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ydü. İlahlar mı çıkarmıştı bu teyzeyi Maldan’da bizim karşımıza? Anadolu insanının ezilmişliği, buna karşı yıllarca derdini ifade edemeyip bir köşede kendi kaderine yanıp yanıp dertlenişi, 92 yaşındaki Maldanlı Halime Teyze’nin dilinden dökülüvermişti Maldan sokaklarına. Bir sitem vardı hayata ve çektiklerine dair; ama onda bile bir kabullenmişlik vardı, isyan asla… Halime Teyze’nin söyledikleri içimizi burktu; boğazımız düğümlendi, pek de bir şey diyemedik. Elini öptük sadece ve sağlık dileyerek ayrıldık yanlarından usulca. İleride; kızılçamlar altında, köyün kahvehanelerinden birinin avlusunda oturanlar vardı, ama uğramadan yakınından geçerek devam ettik yola.
 
Maldan; büyük köy...
(Mart 2025)

Çamlar altında Maldan kahvehanesi
(MYC; Mart 2025)
 
Maldan; büyük köy... Camisi de büyük... En önde sarnıç kuyuları...
(MYC; Mart 2025)
 
Maldan köyü, yaklaşık 1200 civarı nüfusuyla oldukça büyük ve kalabalık bir köy… Yukarıda da söylediğimiz gibi üç camisi ile dikkat çekiyor. Köyün içinde dolaşırken rastladığımız ve akrabasının evinin tadilatı ile uğraşan Adnan Bey’den öğrendiğimize göre; Maldan, aslında çevredeki Yunt Dağı yörük obalarının hayvanlarını otlatmak için kullandıkları bir ortak mera imiş eskiden. 18.yy.dan sonra Osmanlı Devleti’nin yerleşik hayata zorladığı konar-göçer Yörükler obalarının çevresindeki uygun mekanlara yerleşmeye başlamışlar. Maldan’ın hikayesi de biraz buna benziyor; Adnan Bey’in aktarımına göre, bugün Maldan’ı çeviren tepelerde kurulu Tepeköy, Gedikköy, Kocaköy ve Sarıkuyular obaları, daha önce hayvanları ya da Anadolu’daki yaygın deyişle; “mal”ları için kullandıkları bu düzlüğü, yeni yaşam mekanları olarak belirlemişler ve buraya yerleşmişler. Mal sözcüğünden hareketle, bu süreçte yeni köyün ismi de Maldan oluvermiş. 1844-45 yıllarına ait Manisa vilayetine dair sayım sonuçlarını aktaran Temettüat Defterlerinde Maldan köyü de yer alıyor. Yine Meşrutiyet dönemi kayıtlarına göre; bir süre Yunt Dağı nahiyesine bağlı bir köy olarak varlığını sürdüren Maldan, Cumhuriyet Döneminde; 1955 yılından 1990 yıllarına dek uzanan geniş bir aralıkta Osmancalı nahiyesine bağlanmış. Şimdi ise Manisa’nın Yunus Emre ilçesine bağlı bir mahalle konumunda…
 
Maldan köyü ve ayrılırken üzerinden geçtiğimiz köprü...
(Mart 2025)
 
Dağa Kaçtım gezginleri, Maldan'dan çıkarken...
(MYC; Mart 2025)

Maldan; batı yönünden bakış...
(MYC; Mart 2025)
 
Adnan Bey ile vedalaşıp Maldan’dan ayrıldık ve batı yönünde ılımlı bir şekilde yükselen bir sırta doğru yürümeye başladık. Sırtta otlayan koyun sürüleri ve ağıllar vardı. Sırtın en yüksek yerine ulaştığımızda bizi Kocaçay Vadisi’ne doğru zorlu bir inişin beklediğini gördük. Civarda üzerleri çalılarla örtülü birkaç kuyu vardı. Suyun burada ne kadar kıymetli olduğu, dağ başında ve köylerin girişinde rastladığımız bu sarnıçlar ve kuyularla kendini belli ediyordu.
 
Maldan sırtlarında koyun sürüleri otluyordu.
(Mart 2025)

Gezginler, batı yönündeki sırta tırmanıyorlar.
(Mart 2025)

Üzeri dallarla örtülü kuyularla karşılaştık. Su büyük sorundu Yunt Dağı'nda...
(MYC; Mart 2025)
 
Sırtlarda koyun sürüleri; çamlarla kaplı Maldan yolu uzaktan seçiliyor.
(Mart 2025)
 
Çevremiz henüz uyanmamış meşe ağaçlarıyla kaplıydı. Kimi anıtsal boyutta ve çevresine doğru dal budak sarmıştı. İniş sırasında pırnar meşeleri, ardıçlar ve kesmik çalılarıyla boğuştuk zaman zaman. Topografya Kocaçay’a doğru sert bir şekilde alçalıyordu. Bizi yalçın bir kayalığın dibinde suyun köpürerek aktığı bir girdapta bir sürpriz bekliyordu; Kasım Köprüsü
 
Meşe ve gezgin; bir arada...
(Mart 2025)
 
Önde anıtsal meşe ağacı, arkadaki tepede Örselli köyü
(Mart 2025)

Meşelerle ve sık makiliklerle kaplı bu dik sırttan yeniden Kocaçay Vadisi'ne doğru alçaldık.
(Mart 2025)

Gezginlerin Kocaçay'a doğru inişi
(Mart 2025)
 
Kasım Köprüsü
 
Köprüye doğru alçalırken, bir göletin yanında azıcık soluklandık. Kasım Köprüsü, üzerine kazınmış Hicri tarihe (1324) bakılırsa 20.yy.ın başlarında yapılmış olmalı. Kasım Hoca; 19 yy.ın sonlarında Yunt Dağı köylerinde imamlık yapan bir kişi ve kökeni Trabzon’un Of kazası olarak biliniyor ve halk arasında da Oflu Kasım Hoca olarak hatırlanıyor. Bugün akrabalarının Yunt Dağı Yenice köyünde yaşadıkları bilgisini edindik. Yenice’ye akşam vakti döndüğümüzde, aynı zamanda köyde bir bakkal dükkanını da işleten Yenice muhtarının bu aileye mensup olduğunu kendisinden dinledik.
 
Dağa Kaçtım gezginleri Kasım Köprüsü'nde...
(Mart 2025)

Kocaçay'a doğru sarp bir sırta konumlanmış değirmen kalıntıları
(Mart 2025)
 
Kasım Hoca’nın bugün aynı yerde yıkıntıları bulunan Kocaçay kıyısındaki bir değirmeni de işlettiği ve bu güzergahın o yıllarda değirmen nedeniyle işlek olmasından ötürü, bir köprü ile Kocaçay’ın aşılması ihtiyacının ortaya çıktığı anlaşılıyor. Bu çay üzerinde yakınlarda ayrıca bir Roma dönemi köprüsünün ayaklarının varlığından söz ediliyor. 2 Şubat 2022 tarihli İzmir 2 nolu Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun bir kararında verilen bilgilere göre “Antik Döneme ait köprü kalıntısı Manisa İli, Yunus Emre İlçesi, Yunt Dağı Yenice ve Koruköy mahalleleri arasında, Koruköy’ün yaklaşık 1,5 km kuzeyinde ve Yunt Dağı Yenice’nin yaklaşık 2,5 km güney batısında, Yunt Dağı köylerini Manisa’ya bağlayan karayolunun, Kocaçay’dan aşan modern köprünün 300 metre kuzey doğusunda, Kocaçay’ın üzerinde bulunmaktadır. Yaklaşık 20 metrelik bir eksen üzerinde devam eden Antik Döneme ait köprü kalıntısına ait üç parça halindeki ayak kısımlarının günümüze ulaştığı görülmüştür. Köprü kalıntısının Roma veya Helenistik Döneme ait olduğu düşünülmektedir.(4)
 
Kocaçay; Kasım Köprüsü'den bakış...
(Mart 2025)

Eski değirmen kalıntıları
(Mart 2025)

Kasım Köprüsü, tek kemerli ve andezit taştan yapılmış; mevcut halinden, yakın zamanlarda restorasyon geçirmiş olduğu anlaşılan ve oldukça görkemli, üzerinden at arabalarının rahatça geçebileceği genişlikte bir sanat yapısı. Anlatılanlara göre Bulgar ustalar tarafından inşa edilmiş. Dere kıyısındaki değirmenin varlığı ise, belki köprüden çok daha eski zamanlara uzanıyor olabilir. Yalçın bir kayalığın kıyısında kurulmuş olan değirmen, bir zamanlar dereden alınan suyun kudretiyle at ya da eşek sırtında buraya getirilen çevre köylerin tahılını öğütmekteydi. Bu sert topografyada kim bilir ne çileli yolculuklardı onlar?
 
Kasım Köprüsü; yaklaşırken...
(MYC; Mart 2025)
 
20.yy.başlarında Bulgar ustalar tarafından yapılan Kasım Köprüsü
(Mart 2025)
 
Kasım Köprüsü’nün altından Kocaçay, bu yıl yağışlardan nasibini yeterince alamasa da, yine köpüre köpüre akıyordu. Akşama yaklaşan bir vakitte Kasım Köprüsü’nün korkuluk duvarlarının üstüne oturduk ve üzerine Hicri 1324 tarihinin kazınmış olduğu bu köprünün ne zahmetli bir süreç sonunda inşa edildiğini düşündük.
 
Kasım Köprüsü'nde dinlenme anı
(Mart 2025)

Derin bir vadide iki yakayı birleştiren tek kemerli Kasım Köprüsü
(Mart 2025)
 
Sabahtan beri Yunt Dağı köyleri arasında ve Kocaçay’ın iki yakasındaki zorlu topografyada yürürken epeyce yorulmuştuk. Kasım Köprüsü’ndeki bu mola, hepimize oldukça iyi gelmişti. Şimdi ise önümüzde bizi Yunt Dağı Yenice köyüne ulaştıracak ve eski zamanlarda Kocaçay kıyısındaki değirmene tahıl öğütmeye gelen köylülerin kullanmış olduğu zorlu sırtı aşmak vardı. Acaba bizi bu sırtta başka ne sürprizler bekliyordu? Kasım Köprüsü’nü geçerek sırta doğru tırmanan sert rampaya vurduk kendimizi.
 
Kasım Köprüsü'ne veda...
(Mart 2025)

Köprüden sonra Yunt Dağı Yenice'ye doğru yeniden tırmanışın başlangıcındayız. Bir zamanlar değirmene tahıllarını öğütmeye gelen Yenice köylüleri gibi...
(Mart 2025)
 
Kocaçay’ın aktığı yataktan giderek yükseldik. İki yanı meşeler ve pınarlıklarla kaplı geniş bir patikada yürüyorduk. Yol Kocaçay’a paralel bir şekilde ilerliyordu. Bir süre sonra bir zeytinliğin sınırını belirleyen ve taşların üst üste konulmasıyla oluşturulmuş bir bahçe duvarı boyunca kuzeye doğru ilerleyen başka bir patikaya doğru yöneldik. Patika önce taşlık ve bozuktu; sonra yer yer toprağa gömülü halde ve döşeme kıvamında bir yola dönüştü. Ama esas sürpriz biraz ilerde bekliyordu bizi. Poligonal andezit kesme taşlardan oluşmuş, toprakla yüzlerce yıldır kardeşlik içinde bir kaynaşmışlık hali sergileyen döşeme yolun dönüştüğü hal, hepimizi hayretler içinde bırakmıştı. Battal bir vadide; kuş uçmaz kervan geçmez bir topografyada giderek muntazam bir hal alan bir döşeme yol parçasıyla karşı karşıyaydık. Acaba bu yol nereye kadar devam edecekti ve İlkçağ’daki Yunt Dağı yol şebekesinin bir parçası mıydı?
 
Tırmandıkça dikleşiyor yolumuz.
(Mart 2025)
 
Bir taşın kıyısından süsenin hayata merhabası
(Mart 2025)

Yol kıyısında bir geriz
(Mart 2025)
 
Yunt Dağı’nda Pergamon Döneminden kalma yol şebekesinin kopan parçaları
 
Pergamon Kralığı’nın dışarı açılan kapısı Elaia’yı Pergamon’a; Batı Anadolu’nun içlerine ve zamanının belli başlı diğer metropollerine bağlayan önemli bir yol şebekesi de mevcuttu. Adramytteion (Edremit) üzerinden kıyıyı takip ederek Pergamon’dan gelen yolla birleşip Aşağı Kaikos (Bakırçay) Havzası’na doğru ilerleyen kıyı yol güzergâhı, Elaia üzerinden kıyı boyunca Smyrna ve Ephesos’a doğru uzanmaktaydı.
 
İlkçağ'da Pergamon'un limanı Elaia mendireği
(Eylül 2008)
 
Şakran'ın yukarılarında Karaahmetli köyünün çıkışında bulunan döşeme yol parçası
(Ocak 2023)

Pınarköy-Süngüllü köyleri arasında yer alan bir döşeme yol parçası daha; bu Ortaçağ'dan kalma olabilir.
(Ocak 2023)
 
Elaia ile dağdaki Aigai’yi birleştiren bir başka yol şebekesi de volkanik Yunt Dağı kütlesinin üzerindeki güzergâhları izlemekteydi. Özellikle parşömen yapımında kullanılan keçi derisi üretimi ile Pergamon’un kırsaldaki en önemli lojistik kaynaklarından birini oluşturan Aigai ile Elaia arasındaki bu döşeme yol şebekesinin yer yer kopan parçalarına bugün dahi Kapukaya – Köseler arasında rastlamak mümkündür.
 
Aigai'den Apollon Khresterios Tapınağı'na giden döşeme yol
(Ekim 2010)
 
Tapınak yolunun bir başka bölümü
(Ekim 2010)
 
Kaikos Havzası’na Antikçağ’daki adı Aspordenon olan Yund Dağları üzerinden güneyden ulaşan yollar da bulunuyordu. Bunlardan en batıda olanı Pythikos (Kocaçay ya da Güzelhisar) Havzası’ndaki Aigai (Nemrut Kale) üzerinden Elaia’ya ulaşan yoldur. Aigai’dan kuzeybatıya yönelen bu yol Kapıkaya Köyü’nde aynı adlı geçidi aşarak Yüksekköy, Bahçedere ve Aşağı Şakran köyleri üzerinden Elaia’ya ulaşmaktaydı. W. von Diest, bu yola ait eski döşemelerin kısmen korunmuş olduğunu belirtmektedir. Aşağı Şakran yakınlarındaki Hellenistik döneme tarihlenen Zindan Kayası üzerindeki tahkimatlı bir yerleşim ile buranın kuzeyinde bölgeye hâkim bir tepe olan Sakarkaya üzerinde bulunan Hellenistik kale, Kaikos Havzası’na güneyden ulaşan kıyı yolunu olduğu kadar Yund Dağları üzerinden gelen bu yolu da denetliyor olmalıdırlar. Pergamon’a doğrudan uzanan yol ise, Aigai’dan kuzeye doğru Pythikos’un kollarından Setlik Deresi’ni takip ediyor, İsmailler Köyü yakınlarında su bölümü çizgisini aşıp Kaikos’un kolu olan Sınırdere’yi izleyerek, bir kol Koyuneli, bir kol Maruflar üzerinden Karahıdırlı Köyü’ne ulaşıp burada İzmir Köprü yakınlarında düzlüğe inerek Pergamon – Elaia yoluna ulaşıyordu. Karahıdırlı’nın güneyindeki Sınırdere Boğazı’nda, derenin sol kıyısındaki güçlü duvarların ait olduğu yapının, bu yolu denetleyen bir garnizonun ikametgâhı olarak hizmet ettiği düşünülmektedir. Koyuneli güzergâhını ise, Bizans dönemine tarihlenen kalıntıları bulunan Koyuneli Kalesi denetlemekteydi. Maruflar Köyü’nden doğuya ilerleyen bir diğer rota da Armağanlar ve Gümüşova üzerinden Pergamon’a ulaşıyor olmalıdır.”(5)
 
Aigai'den Apollon Khresterios Tapınağı'na giden döşeme yol
(Aralık 2015)

Kocaçay Vadisi boyunca devam eden döşeme yolun bir başka bölümü
(Aralık 2015)
 
Devşirme malzemelerin kullanıldığı ve büyük olasılıkla 19.yy.dan kalma bir değirmen
(Aralık 2015)
 
Yunt Dağı’nda yıllardır dolaşırken bu antik yol şebekesinin birkaç örneğine biz de tanıklık etmiştik. Bunlardan biri de Aigai Ören Yeri’nin girişinden doğuya doğru nekropol alanını takip ederek Kocaçay boyunca Aigai’nin kehanet merkezi Apollon Khresterios Tapınağı’na dek izlenebilir olan muhteşem döşeme yoldu. Sadece tapınağın kutsal hücresi cella’ya giriş kapısının iki taştan sövesinin ayakta kaldığı tapınak alanına dek izlediğimiz bu yol, daha yakın zamanlarda tapınağın toprak üstündeki sütun, kolon ya da kesme taş gibi yapı malzemelerinin devşirilerek kullanıldığı eski bir değirmen yıkıntısının önünde sonlanıyordu.
 
Apollon Tapınağı'nın hemen yanında yer alan su değirmeni
(Aralık 2015)
 
Yerlerde tapınağa ait sütun tamburları
(Aralık 2015)
 
Yunt Dağı Yenice köyü yolunda,
kıyısında döşeme yol parçalarına rastladığımız zeytinliğin avlu duvarı
(Mart 2025)
 
Bugün tanıklık ettiğimiz döşeme yol parçaları da Yunt Dağı’nda gördüğümüz diğer antik yol döşemelerini andırıyordu. Ama onlar kadar düzgün değillerdi ve yol düzlemine düzensiz bir şekilde gömülmüş izlenimi yaratıyordu. Soru şuydu; Kasım Köprüsü geçişi, Yunt Dağı yol şebekesinde ne kadar önemliydi ve bu köprü 20.yy. başlarında inşa edildiğine göre; acaba bu yol şebekesi yine Kocaçay’ı aşan ve yukarıda da kendisinden söz edilen İzmir 2.no.lu Koruma Kurulu raporundaki sadece ayakları bugüne erişebilmiş olan antik taş köprü ile mi ilişkiliydi? Bu sorunun yanıtını verebilecek yeterince veriye sahip değildik ama bu döşeme yol ve daha yukarıda bunun kesişecek olan diğer döşeme yol parçası, bize Yunt Dağı yol şebekesinin bir parçası olabileceğini düşündürmüştü.
 
Yenice'ye yönelen döşeme yol ilkin bozuktu.
(Mart 2025)

Dağa Kaçtım gezginleri, döşemenin başında...
(Mart 2025)

Döşeme yol giderek düzeliyor.
(Mart 2025)
 
Uzun süre zeytinliklerin arasından ilerleyen bu döşeme yolu takip ettik. Yol bazen kuzeye, bazen de batıya dönerek yukarılara doğru ilerliyordu. Yorulmuştuk yine, bir süre yol kıyısındaki kayaların üzerine oturduk ve dinlendik. Güneş dağların ardına doğru çekilmekteydi. Akşamın kızıllığı üstümüze vuruyordu yavaş yavaş. Ama hala Yenice, görüş alanımıza girmemişti henüz.
 
Yol kıyısında soluklanma anı
(Mart 2025)

Döşeme ilerliyor.
(Mart 2025)
 
Gölgeler uzuyor; akşam güneşi döşemenin üzerine vuruyor.
(Mart 2025)
 
Sağımızdaki tepede duvar kalıntıları; belki bir ağıl...
(Mart 2025)

Yine bir gölet...
(Mart 2025)
 
Bir süre daha döşeme yolu takip ederek tırmandıktan sonra bir düzlüğe geldik. Sağımızdaki yamaçta geniş bir alanı çevreleyen bir avlu duvarı vardı. Tepenin neredeyse bütün batı etekleri bu taş duvarla çevrilmişti. Belki de bir ağılın sınırlarını belirliyordu. Tam o sırada yürüdüğümüz patikanın kıyısında bir başka döşeme yola kavuştuk. Bu bizim uzun süredir yürüyüp düzlüğe ulaştığımız ilk döşeme yol parçasından daha batıdaki bir bayırdan gelip, diğeri ile düzlükteki bir noktada kesişiyordu. Biz kesiştiği noktayı kaçırmıştık, ama Kocaçay vadisinden yükselerek bu ikinci döşeme yolun ilerideki bir bölümüne ulaşabilmiştik. Bu ilkine göre daha muntazam taşlarla örülmüş ve daha tekdüze bir görünüm arz ediyordu.
 
Bu geçitten Yenice'ye doğru ilerledik.
(Mart 2025)

Kestirmeden gidelim derken yürüdüğümüz döşeme yol ile kesişen ve Kocaçay'dan gelen diğer döşeme yol parçasının birleşim yerini kaçırdık. Ama yeni döşemeyi bir şekilde yakalamış olduk.
(Mart 2025)
 
Bu yol diğerine göre çok daha muntazam ve iyi korunmuştu. İlkçağ'dan kalma ve Yunt Dağı yol şebekesinin bir parçası olmalıydı.
(Mart 2025)

Bu döşeme yol Yenice asfaltına kadar bu şekilde devam etti.
(Mart 2025)
 
Bu döşeme yola ulaştığımızda karşımızdaki tepede Yunt Dağı Yenice köyünü de görmüştük. Artık menzil bize yakındı. Döşeme yol, köye arabayla ilk ulaştığımız asfalt yola kadar taşıdı bizi. Dönüp geriye batığımızda döşemenin üzerinde yürümenin bahtiyarlığını anladık bir kez daha. Tarihin üzerine basa basa Yenice’ye yönelmiştik.
 
Önceki döşeme yolunun daha batısından gelen döşemenin bir bölümü; muntazamlığa bakar mısınız?
(Nisan 2025)

Yol bir zeytinliğin altından Kocaçay vadisine doğru yöneliyordu.
(Nisan 2025)
 
Vadiye daha yakın konumdaki bir bölümü
(Nisan 2025)
 
Yol kavisler çizerek aşağıya doğru iniyordu.
(Nisan 2025)
 
Asfalt yokuşu dinlene dinlene çıktık. Akşam vakti köyün ilk evlerinin avlularından köpek havlamaları duyuluyordu. Köye gelen yabancıları sezmişlerdi hemen. Evlerin arasındaki bir patikaya saptık ve asfalt yolu bir anlamda kısalttık. Sabahtan beri yürüyorduk. Yanımızdaki sular bitmiş, enerjimiz tükenmiş ama köye ulaşmıştık. Köydeki son durak, sonradan köyün muhtarı ve Kasım Hoca’nın akrabalarından olan bakkal oldu. Günün sonuna doğru tükettiğimiz gücümüzü toparlamak için iyi bir lojistik merkezi oldu köyün bakkalı. Biraz da orada soluklandık. Saat 18.30 civarıydı. Birazdan ortalık kararacaktı. En azından Yunt Dağı’nın bitmek bilmeyen virajlarını aydınlıkta geçip Aliağa’ya yaklaşmaktı amacımız.
 
Kocaçay-Yunt Dağı Yenice arasında bulunan döşeme yollar hakkında gözlemimiz...
(Mart 2025)
 
Akşam vakti Yenice'ye köyün inekleriyle birlikte girdik. Biz de onlar gibi bütün gün dağlarda dolaştık. Onlar yorgun, biz yorgun...
(Mart 2025)
 
O nedenle hızlı hareket ettik ve güneş önümüzdeki dağ sıralarının arkasından batarken Yenice’den ayrıldık. Bölgenin eski nahiye merkezi olan Osmancalı üzerinden Aliağa’ya doğru yaklaşırken, artık alacakaranlık çökmüştü ortalığa. Yorucu ve uzun bir gün geçirmiştik dağlarda. Ama dağların saklı vadilerinde aniden karşımıza çıkan köprüler, döşeme yollar, Kocaçay’ın başında yediğimiz yemek; Maldanlı Halime Teyze’nin dilinden dökülen hayata dair sitemi; bütün yaşanmışlıklar bugün sanki bir daha yaşanmıştı bizim için. Hem yürüdük dağlarda, bir yandan nefes aldık kaygısızca; hem de geçmişe doğru bir bakıştı sanki bizimkisi. O zaman haydi vira; doğru İzmir’e…

Dipnotlar:
(1)   Apollon Khresterios Tapınağı ve Aigai yerleşimi hakkında bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2016/01/yunt-daginda-bir-aiol-kenti-aigai.html
(2)  Aiol yerleşimi Tisna ile ilgili olarak bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2016/03/aiolyanin-issiz-sehri-tisna.html
(4)  Söz konusu İzmir 2 no.lu Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararı için bkz. https://korumakurullari.ktb.gov.tr/Eklenti/96302,manisa-ili-yunusemre-ilcesi-yuntdagi-yenice-ve-korukoy-.pdf?05)  Doç. Dr. Murat Tozan; Pergamon’un Yolları; Antik Çağ’dan Bizans’a Bakırçay (Kaikos) Havzası’nın Yol Sistemi; Tarih İncelemeleri Dergisi, XXXII/2,2017; sayfa: 531-563
(6)  Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder