KOCAÇAY
BOYUNCA ESKİ HİKAYELERİN PEŞİNDE…
7 Mart 2025
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
niyetine; Yunt Dağı Dünyasında, Kocaçay’ın iki yakasında…
Bugün Yunt
Dağı dünyasında Yenice ile Maldan köyleri arasında baharı
karşıladığımız bir günde çok yorucu, ama oldukça keyifli bir yürüyüş yaptık.
Volkanik Yunt Dağı jeolojisinin zorlukları ve sürprizleri dışında Güzelhisar
çayının en önemli kolu Kocaçay'ın binlerce yıldır oyup işlediği
vadiler, tarihselliği içinde çay ile bu coğrafyada yaşayanların oluşturduğu
etkileşim içinde ortaya çıkan su ve sanat yapıları, belki binlerce yıllık
yaşanmışlıkları ele veren ve özellikle Pergamon dönemiyle
ilişkilendirilebilecek Yunt Dağı yol şebekesinin en eşsiz parçaları ve
ağırlıklı olarak andezit yerel malzeme ile yapılmış ama şimdi yorgun ve harap
sivil mimarı örneği yaşam mekanları yürüyüşümüzü renklendiren unsurlardı.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
Badem
ağaçları, göletler ve döşeme yol parçalarının resitali şeklinde geçti
yürüyüşümüz. İnip çıktığımız vadiler, Kocaçay'ın kıyısında yediğimiz
yemek, Maldan'da Adnan Bey ile köyün tarihi ve sosyolojisine dair
yaptığımız sohbet, Maldan sokaklarında rastladığımız Halime Teyze'nin 8
Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü arifesinde 4 cümlede yaptığı hayat özeti, Kocaçay'ın
üzerindeki Bulgar ustalar tarafından Hicri 1324 yılında köyde görev yapan bir
cami imamı tarafından yaptırılan Kasım Köprüsü günden geriye kalan
önemli anlardı.
(MYC; Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
Toplamda 13
km yürüdük. Dağda 7 saat civarında kaldık. Yürüyüşe 1.Hacı Ömerli vakası(!) nedeniyle
gecikerek 12 civarında başladık. Dönüş yoluna ise 1830 civarı
çıkabildik. Alaca karanlıkta Yunt Dağı girdaplarında başlayan
yolculuğumuz, bizim için 20.30'da Karşıyaka'da sona erdi. Tüm katılımcılara
sabır ve devamlılıkları nedeniyle teşekkürler… Ne mutlu bize, ne mutlu
yürüyenlere...
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
Sabah vakti;
Hacı Ömerli’de…
Sabahleyin Foça’dan
bize katılacak arkadaşlarla Şakran’a gelmeden önce; kıyıdaki Hacı
Ömerli köyünün girişinde buluşmak üzere sözleşmiştik. Biz oraya 10.30
olmadan eriştik ve başladık Foça’dan gelecekleri beklemeye. Epey bir
süre bekledikten sonra telefon edince, onların navigasyon aracılığıyla erişmiş
oldukları Hacı Ömerli’nin, dağdaki yerleşim civarı olduğunu anladık. Berbat
bir yolda ilerlemeye çalışıyorlardı. Aliağa-Şakran arasındaki bazı Yunt
Dağı köylerinde olduğu gibi (Kalabak, Yukarı Şakran gibi) Hacı
Ömerli de zaman içinde denizin ve Bergama yolunun çekiciliğine
dayanamayarak kıyıya yakın yerlere inmişti. Bu köylerin bazıları yukarıdaki
varlıklarını da korurken, kimi köyler ise; birkaç evde hayatın sürdüğü ya da
şehirden sakin bir hayat kurma düşüyle eski mekanlara yerleşen ailelerin
yaşadığı daha ıssız yerleşimlere dönüşmüşlerdi. Hacı Ömerli de bunlardan
biriydi. Navigasyonun bir tuzağı olarak; dağdaki aracın ulaşımına uygun olmayan
bozuk yollardaki olumsuzluklarla boğuşmak ve kıyıdaki Hacı Ömerli’ye
ulaşabilmek, yaklaşık 45 dakikalık bir gecikmeye mal oldu bize. İşte bu
yaşadıklarımıza ironik bir şekilde biz de 1. Hacı Ömerli Vakası ismini
verdik.
(Mart 2025)
Foça’dan gelenler
yanımıza ulaştıklarında kıyıdaki Hacı Ömerli’nin kahvehanesindeydik.
Kısa bir çay molası sonrası yeniden Yunt Dağı’nın derinliklerine doğru
yola çıktık. Temaşalık Mevkii’nde Aigai yol levhasından içeri
doğru saptık ve Şakran Hapishanesi’nin yanından geçerek Yunt Dağı’nın
kıvrım kıvrım yollarından ilerlemeye başladık. Sırasıyla Kapukaya ve
Karaahmetli köylerini geçtik. Köseler’e yaklaşırken, Aiol
yerleşimi Aigai’nin konumlandığı Gün Dağı bütün heybetiyle
göründü uzaktan. Köseler’in iki girişini de arkamızda bırakarak doğu
yönünde devam ettik. Bugünkü yürüyüş başlangıcı olan Yunt Dağı Yenice
köyü biraz daha ilerideydi. Köseler’den sonra karşımıza bir üç yol ağzı
çıktı. Sola doğru Sarıahmetli, sağa doğru ise içlerinde Yenice ve
Örselli’nin de bulunduğu bir dizi başka köyler vardı. Biz sağa devam
ederek Yenice’ye yöneldik. Kocaçay vadisine yaklaşırken, bir başka
üç yol ağzından bu kez sola ve doğuya doğru saptık. Yenice köyü
önümüzdeki bir tepenin üzerinde bizi bekliyordu.
(Ekim 2022)
(Ocak 2023)
(Nisan 2025)
Yuntdağı Yenice’den
Örselli’ye
Dik bir yokuşu
çıkarak Yuntdağı Yenice köyüne ulaştık. Arabayı yol kıyısındaki bir
bakkalın yakınlarına bırakarak hemen yürümeye başladık. Saat 12’ye
yaklaşıyordu. Güney ve batı yönündeki topografyaya oldukça hâkim bir tepe
üzerine kurulmuş olan Yuntdağı Yenice köyü, oldukça eski bir dokuya
sahip evleriyle dikkat çeken yörenin kalabalık yerleşimlerinden biri. Köyün en
az 250-300 yıllık bir geçmişe sahip ve yerel volkanik andezit taşlardan
yapılmış sivil mimari örneği evlerinin her biri ayrı bir değeri yansıtıyor.
Eski evlerin çoğu harap durumda ve çoğunluğunda insan yaşamıyor. İnsanlar köyde
de artık daha konforlu ve betonarme evleri tercih ediyorlar anlaşılan.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Köyün batıya
açılan sokaklarından birini takip ederek karşıdan bakıldığında köyün evlerinin
birbirinin üstünde yükseldiği hissini veren tepeye doğru tırmanmaya başladık.
Hava oldukça puslu ve görüş mesafesi kötüydü. Batı ve güney yönünde Yunt
Dağı’nın ardı ardına sıralanan tepeleri sisler arasında kısmen
seçilebiliyordu.
Yunt Dağı Yenice köyü; eteklerinden bakış...
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Düzgün olmasa
da parke taş döşeli bir yokuşu takip ederek tepeye doğru yürüdük. Hemen
önümüzde düzgün kesme taşlardan yapılmış ve kemerli bir penceresi ile dikkat
çeken çok güzel bir eski ev vardı. Oldukça haraptı ve önünde evin giriş
kapısının açıldığı sokaktan yaklaşık 80 santim kadar yükseklikte bir sahanlık bulunuyordu.
İki büklüm bir yaşlı teyze, ağır ağır dolanıyordu avluda. Selamlaştık, hatırını
sorduk. Ev gibi yıpranmış, tükenmiş bir haldeydi.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Bir başka kemerli pencereli ev daha; ama o da zamanın tahribatına yenilmiş halde... Penceredeki demir ferforje parmaklık, Yunt Dağı dünyasının eşkiyalık günlerine referans verir gibi.
(Mart 2025)
Sokağın daha
ilerisinde bir bakkal daha vardı. Onun karşısına denk gelen konumda ise, yine
andezit kesme taşlardan yapılmış oldukça güzel bir başka ev göründü. Bu evin ön
cephesindeki bir duvarın üstünde dokuz taş oyununu andıran bir desen bulunuyordu.
Acaba duvarcı ustasının imzası mıydı? Köyün içinde yukarılara doğru yürürken
birkaç evin duvarında da benzer çizimlere tanıklık ettik. Oldukça ilginçti
doğrusu. Bunları görünce Batı Anadolu kasabalarında sıkça rastladığımız ve
19.yy. da Kiklad (Cyclades) adalarından gelip inşa ettikleri
evlerin duvarlarına imza niyetine koydukları balık sırtı, daire vb. geometrik
desenler geldi aklımıza.
Bir sokağın başındaki andezit taşlarla yapılmış ilginç bir Yenice evi; altı taş, üstü tuğla... Sanki sonradan ilave edilmiş gibi.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Turkuaz boyası dökülmüş bir koca kapılı avlu daha; yanındaki YSE çeşmesi, 1997 yılında yapılmış. Şimdi suyu akmıyor.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Evlerin
avlularına açılan köhnemiş ve boyaları dökülmüş iki kanatlı koca kapıları
vardı. Birinin hemen yanındaki andezitten yapılmış taş çeşmenin üzerinde YSE-1977
ibaresi bulunuyordu. Metruk evlerin çatılarında taş bacalar, verandalarına
çıkılan birkaç basamaklı taş merdivenler, kimisinde camları bulunmayan kemerli
pencereler, sokağı bir tünele çeviren ve üst üste taşların konulmasıyla
oluşturulmuş yüksek avlu duvarları dikkat çeken ayrıntılardı. Avlulardan sokağa
doğru taşan bademlerin yeni çiçeklenmiş bembeyaz dallarının yanından geçtik.
(Mart 2025)
7 basamaklı bir merdivenle çıkılan bir avlu; ceviz ağacı yaslanmış duvara; arkada bir demir kapı, kör pencere; yatar ıssızlığın ortasında...
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Yunt Dağı Yenice köyünün en tepesindeyiz. Dizi dizi sıradağlar sisler içinde; ne hayatlar uyanıyor şimdi oralarda.
(Mart 2025)
Yokuşu takip
ederek tepeye ulaştık. Köyün doğu yönünde son evlerini arkamızda bırakarak, Örselli
asfaltına doğru yürüdük. Bir zamanlar el tezgahlarında yapılan halı
dokumacılığıyla tanınan Örselli köyü tam karşımızdaydı şimdi. Bir süre
asfalt yolu takip ederek kavşağa kadar yürüdük. Buradan doğuya doğru kıvrılarak
Örselli yolundan ayrıldık. Amacımız, Örselli’nin konumlandığı
tepenin doğusunda ve aşağıdaki düzlükte yer alan gölete doğru yürümekti.
Tütmez baca, yanmaz ocak; bir dağ başında, Yunt Dağı Yenice köyünde...
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Bir süre Yunt
Dağı’nın derinliklerine doğru ilerleyen bir asfalt yolun kıyısı boyunca ilerledik.
Yol kıyısındaki taşlarla örülü bir duvarın ardından boynunu uzatan badem
çiçeklerinin güzelliği görülmeye değerdi. Geniş bahçede iki büyük havuz ve
içinde balıklar vardı. Örselli Göleti’ne doğru yürümeye devam ettik.
Yolu atlayarak tatlı bir eğimle yükselen sırta doğru yürüdük. İlerde henüz
uykuda iki meşe ağacı ve arkasında gölet göründü. Meşelerin yanına gelince
altındaki kayaların altına oturup bir süre suyun dinginliğine baktık. Yunt
Dağı volkanik yapısı nedeniyle oldukça taşlı ve tarıma elverişli olmayan
bir toprak yapısına sahip. Yörede yaşayan köylüler, çoğunlukla büyük ya
da küçük baş hayvan yetiştiriciliğiyle uğraşıyor. Coğrafya su yönünden de
oldukça fakir; bu nedenle bu coğrafyada dolaşırken, sıkça hayvanları sulamak
amaçlı bu tür göletlerle karşılaşıyoruz. Bu da onlardan biri olmalı.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
Örselli’de…
Bir süre
göletin yanında dinlendikten sonra, batı yönünde Örselli’nin sırtını
dayadığı arkamızdaki tepeye doğru yeniden yürümeye başladık. Tepeye
vardığımızda göletin alt tarafından gelen ve köye yönelen bir yola kavuştuk. Bu
yol, bizi yukarılarında yer alan köyün ilk evlerine; taşımalı eğitim nedeniyle
epeydir kapalı olduğu anlaşılan ilkokuluna ve biraz daha ilerde ise, köyün ana
girişine yakın konumdaki köyün mezarlığına ulaştırdı. Mezarlığın üstüne denk
gelen bir sekide ise, Yunt Dağı’nda birçok köyde rastladığımıza benzer
şekilde çok sayıda sarnıç kuyusu vardı.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Yerel malzeme olan
andezit taşlarla yapılmış Örselli evlerinin arasından ilerleyen kilit
taşı döşeli köyün sokaklarından ilerledik. Bu köyün en önemli özelliği, şu anda
faal olmayan ve bir halı dokumacılığı üzerine kurulmuş kooperatifin varlığıydı.
Ekim 2022’de yine Yunt Dağı’nda
dolaşırken köye uğradığımızda, köylülerle konuşma fırsatı bulmuştuk. Onların
anlatımına göre; köydeki halıcılık faaliyetleri aslında çok eskilere dayanıyordu.
Ama son yıllardaki varmış olduğu nokta ise, pek de iç açıcı değildi. Halıcılık
bu köyde atadan gelen bir zanaat imiş. Her evde dokuma tezgâhları varmış. O gün
evine konuk olduğumuz Cennet Hanım, halı dokuma demonstrasyonları için 15 kez
Amerika’ya, 3 kez Norveç’e, 2 kez ise Almanya’ya gittiğini anlatmıştı. O
zamanlar eşi de kooperatifte kök boya üretimi ile uğraşıyormuş. Kooperatif
zaman içinde ürünlerini satamaz olmuş. Ayasofya’da eski yıllarda 1 ay süren bir
halı sergisi düzenlemişler; ama bir tane dahi halı satamamışlar. Anlattığına
göre müşterisizlik yüzünden halıcılık köyde bitmiş. Kooperatif o günlerde tasfiye
sürecinde imiş. Halıların metrekare fiyatı, dokumacılığı bırakma noktasında 250
dolar civarında imiş. Şimdi köyde halı dokuyan sadece tek bir aile kalmış;
onlar da özel sipariş üzerine dokuma yapıyorlarmış.
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
(Ekim 2023)
(Ekim 2025)
(Mart 2025)
Biraz ileride
köyün tek camisinde Cuma namazı için cemaat hazırlık içindeydi. Ezan okunurken
biz Kocaçay’a doğru bir vadinin yamaçları boyunca alçalan toprak yola
doğru ilerledik. Yolun kıyısında yamacı sarmış papatyalar ve yüzlerce kupkuru,
henüz yeni hayata uyanmamış meşe ağacı, biraz ileride ise ışık oyunları içinde
suya gölgelerin yansıdığı küçük bir gölet vardı. Örselli artık çok
gerilerde kalmıştı. Bulunduğumuz noktadan arkamıza dönüp baktığımızda, ancak
biraz önce önünden geçtiğimiz köyün camisinin minaresini görebiliyorduk. Yol
kıvrıla kıvrıla Kocaçay’ın aktığı derin vadinin tabanına doğru
alçalıyordu. İçimizi bir heyecan sarmıştı; Kocaçay’ı nasıl geçecektik
karşıdan karşıya?
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Kocaçay’ın
derin vadilerinde dolaşırken…
Kocaçay, Yunt Dağı’nın
kuzeydoğusunda yer alan Sakallı köyünün arkalarında Ala Tepe’deki
kaynağından doğarak binlerce yıllık serüvenini her an yeniden tazeler. Güney batıdaki
Süngüllü köyünün yakınlarından geçip, bugün dolaştığımız Maldan
ve Örselli köylerinin arasındaki derin vadiyi dolaşarak, İlkçağ’ın dağ
başındaki Aiol yerleşimi Aigai’nin(1) bulunduğu Gün
Dağı’nın doğu ve güney eteklerine yanaşır. Üzerinde yer yer yorgun ve
yaşanmışlık dolu güzelim taş köprülerin hikayelerini taşır kimi yerde. Kimi
yerde eski köhne ve yıkık değirmenlerin öykülerini saklar bağrında.
(Mart 2008)
(MYC; Mart 2025)
(Ekim 2010)
Yunt Dağı
Köseler köyünün güney batısına düşen bir hatta; önce Aigai’nin
yaklaşık 3 km kadar berisinde yer alan kehanet merkezi Apollon Khresterios
Tapınağı’nın(1) bulunduğu kıyıda soluklanan Kocaçay,
biraz ileride şimdi üzerinde bir sulama barajının bulunduğu Seklik Deresi
ile birleşerek Aigai yerleşiminin üzerinde konumlandığı Gün Dağı’nın
ötesinde akışını sürdürür. Pergamon Krallığı’nda parşömen kâğıdı
üretiminin en önemli girdisi keçi derisinin yegâne tedarikçisi konumundaki Aigai’nin
eteklerini yalayarak güney batıya doğru ilerleyen çay, yine bir Aiol kenti
Tisna’nın(2) etekleri boyunca dolaşarak Ege Denizi’ne
doğru yönelir. İlkçağ’da kaynaklara göre Titnaios ya da Pythikos ismi
ile anılan Kocaçay, bugünkü Uzunhasanlar köyünün yakınlarında Dumanlı
Dağ’dan gelen İbrim Deresi ile birleşip Güzelhisar Çayı
ismini alır ve Aiolya’nın liman kentlerinden biri olan Myrina’nın(3)
dibinden Ege Denizi’ne dökülerek Yunt Dağı’nın derin vadilerinden
başlayan yolculuğunu sonlandırır.
(Ekim 2010)
Bir Aigai gezisi hatırası; rahmetli hocamız Arkeolog Şükrü Tül; kendi adıyla anılan mekanda; yaşlı bir meşenin gölgesinde Aigai nekropolünü anlatıyor.
(Ekim 2010)
(Mart 2008)
(Mart 2008)
İşte biz bugün
Maldan ile Örselli köyleri arasındaki derin bir vadide akışını
sürdüren Kocaçay’ın kıyısına kadar inme bahtiyarlığına eriştik ve
kıyısında öğle yemeğimizi yedik.
Örselli bayırından Kocaçay’ın
yatağına doğru inerken, karşıdan Maldan köyü görünüyordu. Vadiye doğru
uzanan bir kayalığın ucundan Kocaçay’ın binlerce yıldır usanmadan şekil
verdiği derin yatağına baktık. Vadinin her iki yakası, çayın yatağından oldukça
dik bir şekilde yükselen bir kanyon görüntüsü sergiliyordu. Dağ taş meşe
ağaçları, pırnar meşeleri ve keçilerin yemeye doyamadıkları kesmik çalılarıyla
kaplıydı. Vadinin yamaçları boyunca aşağılara baktığımızda neredeyse dere
yatağını görebilmek imkansızdı ve biz birazdan o yalçın topografyada dere
yatağına doğru inecektik.
(Mart 2025)
Dağa Kaçtım gezginleri; Kocaçay kıyısına inerken...
(Mart 2025)
Vadinin
batısına doğru kıvrılan bir toprak yolu arkamızda bırakarak vadi tabanına doğru
alçalan bir sırttan inmeye başladık. Arazi, düzgün ve dört kademeli bir şekilde
teraslanarak, oldukça dik bir yamaçta bahçe yapma imkânı yaratılmıştı. Bu
terasları zorlu da olsa, birer birer aşarak Kocaçay’ın aktığı vadinin
tabanına ulaştık. Suyun yatağında bulunan kayaların izin verdiği şekilde kimi
yerde usul usul, kimi yerde küçük çavlanlar yaparak köpüre köpüre akan Kocaçay,
bu yılki yağışların azlığından dolayı eski yıllardaki hırçınlığından uzaktaydı.
Ama bu durum, bizim Kocaçay’ı kolaylıkla aşmamıza yardımcı olmuştu.
Yoksa geçişimiz çok zor olacaktı.
(Mart 2025)
Kocaçay'ın kıyısına doğru; son terasta...
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Kocaçay’ın hemen
kıyısında öğle yemeğimizi yedik. Suyun akışı, kuşların ötüşü ve rüzgârın
esintisi dışında başka bir ses yoktu ortalıkta. Benzersiz bir andı; ruhun
temizlendiği zamanlardandı. Hiçbirimiz ayrılmak istemedik Kocaçay’ın
kıyısından. Ama yürünecek çok yol, çıkılacak çok bayır vardı daha önümüzde.
Toparlandık ve vadi tabanından ayrıldık ve karşıdaki yamaçta; uzaktan
gördüğümüz yeşil bir patikanın peşine düşerek, Maldan köyü yönünde
yukarılara doğru tırmanmaya başladık.
(Mart 2025)
Bugün; Kocaçay'ın yatağında...
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Işığın hüzmesi
vuruyordu üstümüze. Kızılçamlar başlamıştı yavaş yavaş, kimi yerde sık
makilikler ve bozuk zeytinliklerin ve pırnar meşelerinin arasından geçtik.
Giderek sağımızdaki Kocaçay’a doğru yönelen sel yatağı derinleşti ve biz
oldukça yükseldik. Önümüzde yemyeşil bir yol vardı ve ufuk çizgisine dek üzerimizdeki
kızılçam örtüsü, kesikliğe uğramaksızın neredeyse bir süreklilik içindeydi.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Oldukça dik
patikayı izleyerek Maldan düzlemine doğru yükseldik. Yer yer Arap
sümbülleri, sarı yıldızlar (gagae lutea) yürürken göz kırpıyordu yürüyenlere;
derman saçan bir coşkuyu aşılar gibi. Düzlüğe ulaşınca solumuzda bir kızılçamın
dibinde bir çeşme ile karşılaştık. Bayır yormuştu hepimizi. Çeşmenin buz gibi suyundan
doya doya içip şişelerimizi doldurduk. Üç camisi olan Maldan’a kuzeydeki
en mütevazı olanının kıyısından geçen bir sokağı takip ederek girdik.
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Maldan'da...
Volkanik yerel
malzeme (andezit) kullanılarak yapılmış geleneksel köy evlerinin arasından
ilerleyen sokağın bir köşesinde, iki yaşlı teyze oturmaktaydı. Birinin ismi
Emine, daha yaşlı olan diğerinin ise Halime idi. Halime Teyze 92 yaşındaydı ve
bize pırıl pırıl dimağından dökülen şu dizeleri söyledi:
“Merdivenim
yüksek çıkamıyorum.
92’ye girdim,
ne dediğimi bilemiyorum.
1 yaşında
babamdan öksüz kaldım; dört yaşımda anamdan…
Garip geçtim
dünyamdan;
Ağlasam
ağlayamadım, söylesem söyleyemedim.
Bir kula
derdimi anlatamadım yavrum ben.”
(Mart 2025)
Sokağın başındaki bir evin kapısı önünde otururlarken rastladık onlara; elleri öpülesi Emine ve Halime Teyzeler...
(Mart 2025)
Halime Teyze'nin dilinden hayata dair sitemi dökülüverdi o an. Ertesi gün de Dünya Emekçi Kadınlar Günü idi.
(Mart 2025)
Ertesi gün 8
Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ydü. İlahlar mı çıkarmıştı bu teyzeyi Maldan’da
bizim karşımıza? Anadolu insanının ezilmişliği, buna karşı yıllarca derdini
ifade edemeyip bir köşede kendi kaderine yanıp yanıp dertlenişi, 92 yaşındaki
Maldanlı Halime Teyze’nin dilinden dökülüvermişti Maldan sokaklarına.
Bir sitem vardı hayata ve çektiklerine dair; ama onda bile bir kabullenmişlik vardı,
isyan asla… Halime Teyze’nin söyledikleri içimizi burktu; boğazımız düğümlendi,
pek de bir şey diyemedik. Elini öptük sadece ve sağlık dileyerek ayrıldık
yanlarından usulca. İleride; kızılçamlar altında, köyün kahvehanelerinden birinin
avlusunda oturanlar vardı, ama uğramadan yakınından geçerek devam ettik yola.
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
Maldan köyü, yaklaşık
1200 civarı nüfusuyla oldukça büyük ve kalabalık bir köy… Yukarıda da
söylediğimiz gibi üç camisi ile dikkat çekiyor. Köyün içinde dolaşırken rastladığımız
ve akrabasının evinin tadilatı ile uğraşan Adnan Bey’den öğrendiğimize göre; Maldan,
aslında çevredeki Yunt Dağı yörük obalarının hayvanlarını otlatmak için
kullandıkları bir ortak mera imiş eskiden. 18.yy.dan sonra Osmanlı Devleti’nin
yerleşik hayata zorladığı konar-göçer Yörükler obalarının çevresindeki uygun
mekanlara yerleşmeye başlamışlar. Maldan’ın hikayesi de biraz buna
benziyor; Adnan Bey’in aktarımına göre, bugün Maldan’ı çeviren tepelerde
kurulu Tepeköy, Gedikköy, Kocaköy ve Sarıkuyular obaları, daha
önce hayvanları ya da Anadolu’daki yaygın deyişle; “mal”ları için kullandıkları
bu düzlüğü, yeni yaşam mekanları olarak belirlemişler ve buraya yerleşmişler.
Mal sözcüğünden hareketle, bu süreçte yeni köyün ismi de Maldan oluvermiş.
1844-45 yıllarına ait Manisa vilayetine dair sayım sonuçlarını aktaran Temettüat
Defterlerinde Maldan köyü de yer alıyor. Yine Meşrutiyet dönemi
kayıtlarına göre; bir süre Yunt Dağı nahiyesine bağlı bir köy olarak
varlığını sürdüren Maldan, Cumhuriyet Döneminde; 1955 yılından 1990
yıllarına dek uzanan geniş bir aralıkta Osmancalı nahiyesine bağlanmış.
Şimdi ise Manisa’nın Yunus Emre ilçesine bağlı bir mahalle
konumunda…
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
Adnan Bey ile
vedalaşıp Maldan’dan ayrıldık ve batı yönünde ılımlı bir şekilde
yükselen bir sırta doğru yürümeye başladık. Sırtta otlayan koyun sürüleri ve
ağıllar vardı. Sırtın en yüksek yerine ulaştığımızda bizi Kocaçay Vadisi’ne
doğru zorlu bir inişin beklediğini gördük. Civarda üzerleri çalılarla örtülü
birkaç kuyu vardı. Suyun burada ne kadar kıymetli olduğu, dağ başında ve
köylerin girişinde rastladığımız bu sarnıçlar ve kuyularla kendini belli
ediyordu.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(MYC; Mart 2025)
(Mart 2025)
Çevremiz henüz
uyanmamış meşe ağaçlarıyla kaplıydı. Kimi anıtsal boyutta ve çevresine doğru
dal budak sarmıştı. İniş sırasında pırnar meşeleri, ardıçlar ve kesmik
çalılarıyla boğuştuk zaman zaman. Topografya Kocaçay’a doğru sert bir
şekilde alçalıyordu. Bizi yalçın bir kayalığın dibinde suyun köpürerek aktığı
bir girdapta bir sürpriz bekliyordu; Kasım Köprüsü…
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Kasım Köprüsü
Köprüye doğru
alçalırken, bir göletin yanında azıcık soluklandık. Kasım Köprüsü,
üzerine kazınmış Hicri tarihe (1324) bakılırsa 20.yy.ın başlarında yapılmış
olmalı. Kasım Hoca; 19 yy.ın sonlarında Yunt Dağı köylerinde
imamlık yapan bir kişi ve kökeni Trabzon’un Of kazası olarak
biliniyor ve halk arasında da Oflu Kasım Hoca olarak hatırlanıyor. Bugün
akrabalarının Yunt Dağı Yenice köyünde yaşadıkları bilgisini edindik. Yenice’ye
akşam vakti döndüğümüzde, aynı zamanda köyde bir bakkal dükkanını da işleten Yenice
muhtarının bu aileye mensup olduğunu kendisinden dinledik.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Kasım Hoca’nın bugün
aynı yerde yıkıntıları bulunan Kocaçay kıyısındaki bir değirmeni de işlettiği
ve bu güzergahın o yıllarda değirmen nedeniyle işlek olmasından ötürü, bir
köprü ile Kocaçay’ın aşılması ihtiyacının ortaya çıktığı anlaşılıyor. Bu
çay üzerinde yakınlarda ayrıca bir Roma dönemi köprüsünün ayaklarının
varlığından söz ediliyor. 2 Şubat 2022 tarihli İzmir 2 nolu Kültür
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun bir kararında verilen bilgilere göre “Antik Döneme ait köprü
kalıntısı Manisa İli, Yunus Emre İlçesi, Yunt Dağı Yenice ve Koruköy
mahalleleri arasında, Koruköy’ün yaklaşık 1,5 km kuzeyinde ve Yunt
Dağı Yenice’nin yaklaşık 2,5 km güney batısında, Yunt Dağı köylerini
Manisa’ya bağlayan karayolunun, Kocaçay’dan aşan modern köprünün
300 metre kuzey doğusunda, Kocaçay’ın üzerinde bulunmaktadır. Yaklaşık
20 metrelik bir eksen üzerinde devam eden Antik Döneme ait köprü kalıntısına
ait üç parça halindeki ayak kısımlarının günümüze ulaştığı görülmüştür. Köprü
kalıntısının Roma veya Helenistik Döneme ait olduğu düşünülmektedir.”(4)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Kasım Köprüsü, tek kemerli
ve andezit taştan yapılmış; mevcut halinden, yakın zamanlarda restorasyon
geçirmiş olduğu anlaşılan ve oldukça görkemli, üzerinden at arabalarının
rahatça geçebileceği genişlikte bir sanat yapısı. Anlatılanlara göre Bulgar
ustalar tarafından inşa edilmiş. Dere kıyısındaki değirmenin varlığı ise, belki
köprüden çok daha eski zamanlara uzanıyor olabilir. Yalçın bir kayalığın
kıyısında kurulmuş olan değirmen, bir zamanlar dereden alınan suyun kudretiyle
at ya da eşek sırtında buraya getirilen çevre köylerin tahılını öğütmekteydi.
Bu sert topografyada kim bilir ne çileli yolculuklardı onlar?
(MYC; Mart 2025)
Kasım Köprüsü’nün altından Kocaçay,
bu yıl yağışlardan nasibini yeterince alamasa da, yine köpüre köpüre akıyordu.
Akşama yaklaşan bir vakitte Kasım Köprüsü’nün korkuluk duvarlarının üstüne
oturduk ve üzerine Hicri 1324 tarihinin kazınmış olduğu bu köprünün ne zahmetli
bir süreç sonunda inşa edildiğini düşündük.
(Mart 2025)
Sabahtan beri Yunt
Dağı köyleri arasında ve Kocaçay’ın iki yakasındaki zorlu
topografyada yürürken epeyce yorulmuştuk. Kasım Köprüsü’ndeki bu mola,
hepimize oldukça iyi gelmişti. Şimdi ise önümüzde bizi Yunt Dağı Yenice köyüne
ulaştıracak ve eski zamanlarda Kocaçay kıyısındaki değirmene tahıl
öğütmeye gelen köylülerin kullanmış olduğu zorlu sırtı aşmak vardı. Acaba bizi
bu sırtta başka ne sürprizler bekliyordu? Kasım Köprüsü’nü geçerek sırta
doğru tırmanan sert rampaya vurduk kendimizi.
(Mart 2025)
Köprüden sonra Yunt Dağı Yenice'ye doğru yeniden tırmanışın başlangıcındayız. Bir zamanlar değirmene tahıllarını öğütmeye gelen Yenice köylüleri gibi...
(Mart 2025)
Kocaçay’ın aktığı
yataktan giderek yükseldik. İki yanı meşeler ve pınarlıklarla kaplı geniş bir
patikada yürüyorduk. Yol Kocaçay’a paralel bir şekilde ilerliyordu. Bir
süre sonra bir zeytinliğin sınırını belirleyen ve taşların üst üste
konulmasıyla oluşturulmuş bir bahçe duvarı boyunca kuzeye doğru ilerleyen başka
bir patikaya doğru yöneldik. Patika önce taşlık ve bozuktu; sonra yer yer
toprağa gömülü halde ve döşeme kıvamında bir yola dönüştü. Ama esas sürpriz
biraz ilerde bekliyordu bizi. Poligonal andezit kesme taşlardan oluşmuş,
toprakla yüzlerce yıldır kardeşlik içinde bir kaynaşmışlık hali sergileyen
döşeme yolun dönüştüğü hal, hepimizi hayretler içinde bırakmıştı. Battal bir
vadide; kuş uçmaz kervan geçmez bir topografyada giderek muntazam bir hal alan
bir döşeme yol parçasıyla karşı karşıyaydık. Acaba bu yol nereye kadar devam
edecekti ve İlkçağ’daki Yunt Dağı yol şebekesinin bir parçası mıydı?
Tırmandıkça dikleşiyor yolumuz.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Yunt Dağı’nda
Pergamon Döneminden kalma yol şebekesinin kopan parçaları
Pergamon
Kralığı’nın
dışarı açılan kapısı Elaia’yı Pergamon’a; Batı Anadolu’nun içlerine ve
zamanının belli başlı diğer metropollerine bağlayan önemli bir yol şebekesi de
mevcuttu. Adramytteion (Edremit) üzerinden kıyıyı takip ederek Pergamon’dan gelen yolla birleşip Aşağı Kaikos (Bakırçay) Havzası’na doğru
ilerleyen kıyı yol güzergâhı, Elaia
üzerinden kıyı boyunca Smyrna ve Ephesos’a doğru uzanmaktaydı.
(Eylül 2008)
(Ocak 2023)
Pınarköy-Süngüllü köyleri arasında yer alan bir döşeme yol parçası daha; bu Ortaçağ'dan kalma olabilir.
(Ocak 2023)
Elaia ile dağdaki Aigai’yi
birleştiren bir başka yol şebekesi de volkanik Yunt Dağı kütlesinin üzerindeki güzergâhları izlemekteydi.
Özellikle parşömen yapımında kullanılan keçi derisi üretimi ile Pergamon’un kırsaldaki en önemli
lojistik kaynaklarından birini oluşturan Aigai
ile Elaia arasındaki bu döşeme yol
şebekesinin yer yer kopan parçalarına bugün dahi Kapukaya – Köseler arasında rastlamak mümkündür.
(Ekim 2010)
(Ekim 2010)
“Kaikos
Havzası’na Antikçağ’daki adı Aspordenon
olan Yund Dağları üzerinden güneyden
ulaşan yollar da bulunuyordu. Bunlardan en batıda olanı Pythikos (Kocaçay ya da Güzelhisar) Havzası’ndaki Aigai (Nemrut Kale) üzerinden Elaia’ya ulaşan yoldur. Aigai’dan kuzeybatıya yönelen bu yol Kapıkaya Köyü’nde aynı adlı geçidi
aşarak Yüksekköy, Bahçedere ve Aşağı Şakran köyleri üzerinden Elaia’ya ulaşmaktaydı. W. von Diest, bu yola ait eski
döşemelerin kısmen korunmuş olduğunu belirtmektedir. Aşağı Şakran yakınlarındaki Hellenistik döneme tarihlenen Zindan Kayası üzerindeki tahkimatlı bir
yerleşim ile buranın kuzeyinde bölgeye hâkim bir tepe olan Sakarkaya üzerinde bulunan Hellenistik kale, Kaikos Havzası’na güneyden ulaşan kıyı yolunu olduğu kadar Yund Dağları üzerinden gelen bu yolu da
denetliyor olmalıdırlar. Pergamon’a
doğrudan uzanan yol ise, Aigai’dan
kuzeye doğru Pythikos’un kollarından Setlik Deresi’ni takip ediyor, İsmailler Köyü yakınlarında su bölümü
çizgisini aşıp Kaikos’un kolu olan Sınırdere’yi izleyerek, bir kol Koyuneli, bir kol Maruflar üzerinden Karahıdırlı
Köyü’ne ulaşıp burada İzmir Köprü
yakınlarında düzlüğe inerek Pergamon –
Elaia yoluna ulaşıyordu. Karahıdırlı’nın
güneyindeki Sınırdere Boğazı’nda,
derenin sol kıyısındaki güçlü duvarların ait olduğu yapının, bu yolu denetleyen
bir garnizonun ikametgâhı olarak hizmet ettiği düşünülmektedir. Koyuneli güzergâhını ise, Bizans
dönemine tarihlenen kalıntıları bulunan Koyuneli
Kalesi denetlemekteydi. Maruflar Köyü’nden
doğuya ilerleyen bir diğer rota da Armağanlar
ve Gümüşova üzerinden Pergamon’a ulaşıyor olmalıdır.”(5)
(Aralık 2015)
(Aralık 2015)
(Aralık 2015)
Yunt Dağı’nda yıllardır
dolaşırken bu antik yol şebekesinin birkaç örneğine biz de tanıklık etmiştik.
Bunlardan biri de Aigai Ören Yeri’nin girişinden doğuya doğru nekropol
alanını takip ederek Kocaçay boyunca Aigai’nin kehanet merkezi Apollon
Khresterios Tapınağı’na dek izlenebilir olan muhteşem döşeme yoldu. Sadece
tapınağın kutsal hücresi cella’ya giriş kapısının iki taştan sövesinin
ayakta kaldığı tapınak alanına dek izlediğimiz bu yol, daha yakın zamanlarda
tapınağın toprak üstündeki sütun, kolon ya da kesme taş gibi yapı
malzemelerinin devşirilerek kullanıldığı eski bir değirmen yıkıntısının önünde
sonlanıyordu.
Yunt Dağı Yenice köyü yolunda, kıyısında döşeme yol parçalarına rastladığımız zeytinliğin avlu duvarı
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Bugün tanıklık
ettiğimiz döşeme yol parçaları da Yunt Dağı’nda gördüğümüz diğer antik
yol döşemelerini andırıyordu. Ama onlar kadar düzgün değillerdi ve yol
düzlemine düzensiz bir şekilde gömülmüş izlenimi yaratıyordu. Soru şuydu; Kasım
Köprüsü geçişi, Yunt Dağı yol şebekesinde ne kadar önemliydi ve bu
köprü 20.yy. başlarında inşa edildiğine göre; acaba bu yol şebekesi yine Kocaçay’ı
aşan ve yukarıda da kendisinden söz edilen İzmir 2.no.lu Koruma Kurulu
raporundaki sadece ayakları bugüne erişebilmiş olan antik taş köprü ile mi
ilişkiliydi? Bu sorunun yanıtını verebilecek yeterince veriye sahip değildik
ama bu döşeme yol ve daha yukarıda bunun kesişecek olan diğer döşeme yol
parçası, bize Yunt Dağı yol şebekesinin bir parçası olabileceğini
düşündürmüştü.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Uzun süre
zeytinliklerin arasından ilerleyen bu döşeme yolu takip ettik. Yol bazen
kuzeye, bazen de batıya dönerek yukarılara doğru ilerliyordu. Yorulmuştuk yine,
bir süre yol kıyısındaki kayaların üzerine oturduk ve dinlendik. Güneş dağların
ardına doğru çekilmekteydi. Akşamın kızıllığı üstümüze vuruyordu yavaş yavaş.
Ama hala Yenice, görüş alanımıza girmemişti henüz.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Bir süre daha
döşeme yolu takip ederek tırmandıktan sonra bir düzlüğe geldik. Sağımızdaki yamaçta
geniş bir alanı çevreleyen bir avlu duvarı vardı. Tepenin neredeyse bütün batı
etekleri bu taş duvarla çevrilmişti. Belki de bir ağılın sınırlarını
belirliyordu. Tam o sırada yürüdüğümüz patikanın kıyısında bir başka döşeme
yola kavuştuk. Bu bizim uzun süredir yürüyüp düzlüğe ulaştığımız ilk döşeme yol
parçasından daha batıdaki bir bayırdan gelip, diğeri ile düzlükteki bir noktada
kesişiyordu. Biz kesiştiği noktayı kaçırmıştık, ama Kocaçay vadisinden
yükselerek bu ikinci döşeme yolun ilerideki bir bölümüne ulaşabilmiştik. Bu
ilkine göre daha muntazam taşlarla örülmüş ve daha tekdüze bir görünüm arz
ediyordu.
(Mart 2025)
Kestirmeden gidelim derken yürüdüğümüz döşeme yol ile kesişen ve Kocaçay'dan gelen diğer döşeme yol parçasının birleşim yerini kaçırdık. Ama yeni döşemeyi bir şekilde yakalamış olduk.
(Mart 2025)
Bu yol diğerine göre çok daha muntazam ve iyi korunmuştu. İlkçağ'dan kalma ve Yunt Dağı yol şebekesinin bir parçası olmalıydı.
(Mart 2025)
(Mart 2025)
Bu döşeme yola
ulaştığımızda karşımızdaki tepede Yunt Dağı Yenice köyünü de görmüştük.
Artık menzil bize yakındı. Döşeme yol, köye arabayla ilk ulaştığımız asfalt
yola kadar taşıdı bizi. Dönüp geriye batığımızda döşemenin üzerinde yürümenin
bahtiyarlığını anladık bir kez daha. Tarihin üzerine basa basa Yenice’ye
yönelmiştik.
(Nisan 2025)
(Nisan 2025)
(Nisan 2025)
(Nisan 2025)
Asfalt yokuşu
dinlene dinlene çıktık. Akşam vakti köyün ilk evlerinin avlularından köpek
havlamaları duyuluyordu. Köye gelen yabancıları sezmişlerdi hemen. Evlerin
arasındaki bir patikaya saptık ve asfalt yolu bir anlamda kısalttık. Sabahtan
beri yürüyorduk. Yanımızdaki sular bitmiş, enerjimiz tükenmiş ama köye
ulaşmıştık. Köydeki son durak, sonradan köyün muhtarı ve Kasım Hoca’nın
akrabalarından olan bakkal oldu. Günün sonuna doğru tükettiğimiz gücümüzü
toparlamak için iyi bir lojistik merkezi oldu köyün bakkalı. Biraz da orada
soluklandık. Saat 18.30 civarıydı. Birazdan ortalık kararacaktı. En azından Yunt
Dağı’nın bitmek bilmeyen virajlarını aydınlıkta geçip Aliağa’ya
yaklaşmaktı amacımız.
Kocaçay-Yunt Dağı Yenice arasında bulunan döşeme yollar hakkında gözlemimiz...
(Mart 2025)
Akşam vakti Yenice'ye köyün inekleriyle birlikte girdik. Biz de onlar gibi bütün gün dağlarda dolaştık. Onlar yorgun, biz yorgun...
(Mart 2025)
O nedenle
hızlı hareket ettik ve güneş önümüzdeki dağ sıralarının arkasından batarken Yenice’den
ayrıldık. Bölgenin eski nahiye merkezi olan Osmancalı üzerinden Aliağa’ya
doğru yaklaşırken, artık alacakaranlık çökmüştü ortalığa. Yorucu ve uzun bir
gün geçirmiştik dağlarda. Ama dağların saklı vadilerinde aniden karşımıza çıkan
köprüler, döşeme yollar, Kocaçay’ın başında yediğimiz yemek; Maldanlı
Halime Teyze’nin dilinden dökülen hayata dair sitemi; bütün yaşanmışlıklar
bugün sanki bir daha yaşanmıştı bizim için. Hem yürüdük dağlarda, bir yandan
nefes aldık kaygısızca; hem de geçmişe doğru bir bakıştı sanki bizimkisi. O
zaman haydi vira; doğru İzmir’e…
Dipnotlar:
(1)
Apollon
Khresterios Tapınağı
ve Aigai yerleşimi hakkında bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2016/01/yunt-daginda-bir-aiol-kenti-aigai.html
(2)
Aiol
yerleşimi Tisna ile ilgili olarak bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2016/03/aiolyanin-issiz-sehri-tisna.html
(3)
Aiol
liman kenti Myrina hakkında bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2011/04/myrina-turkmen-koyu-selalesi-yuruyusu.html
(4)
Söz
konusu İzmir 2 no.lu Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararı için
bkz. https://korumakurullari.ktb.gov.tr/Eklenti/96302,manisa-ili-yunusemre-ilcesi-yuntdagi-yenice-ve-korukoy-.pdf?05) Doç. Dr. Murat Tozan; Pergamon’un
Yolları; Antik Çağ’dan Bizans’a Bakırçay (Kaikos) Havzası’nın Yol Sistemi; Tarih İncelemeleri Dergisi,
XXXII/2,2017; sayfa: 531-563
(6)
Fotoğraflar,
belirtilenler dışında gezi sırasında İ.
Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder