13 Nisan 2016
İbrahim Fidanoğlu
Bu sezonun ilk yürüyüşünü Ildırı
civarında yapmıştık geçen yılın sonbaharında. Bu hafta da yolumuz yine oralara
düştü bir kez daha. İzmir Büyük Şehir
Belediyesi’nin hazırlamış olduğu Efes-Mimas
Yolu Yarımada-Rota Rehberi isimli kitapçıkta yer alan rotalardan biriydi Ildırı-Gerence rotası.
Sabah Ildırı'da...
Bu kadar büyümüş ve korunmuş ebegümeçleri gördünüz mü? Sanki ağaç gibiydiler.
Bir kahvehanenin önündeki tazecik enginarlar; satışa hazır...
Köyün çeşmesi
Gün boyu ortalama 23 derece civarında seyreden hava sıcaklığının
etkisini kuzeyli rüzgârlar nispeten azalttı. Sabah 10 gibi Ildırı’ya ulaştığımızda köyün her zamanki hareketliliğinden eser
yoktu daha. Sabahın mahmurluğu, havadaki dinginlik, denizden gelen yosun kokusu
ve kovalara dizili; erkenden biçilmiş satışa hazır enginarlar Ildırı köy
meydanındaki ilk izlenimlerimizdi. Meydandaki çeşmenin bile çevresi bomboştu.
Kahvehanelerden birine girip sabah kahvelerimizi içtik. Çoğunlukla Selanik göçmeni (Karacaova
civarı)(1) atalarını yâd ederek yaptığımız kısa sohbette
meydandaki çeşmenin denize doğru bakan kurnasından akan suyun arıtma suyu
olduğunu öğrendik. Enginarlar, körpecikti; ama daha yürüyecektik. Belki dönüşte
almak üzere yürüyüşümüzün başlangıç noktası olan Erythrai antik kentinin girişinde bulunan Heroon’a (Kahraman
Mezarı) doğru yola çıktık.
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Erythrai'de Heroon'un taban platformu; yürüyüşümüzün başlangıç noktası
(Fotoğraf:İF; Ocak-2010)
(Fotoğraf:İF; Ocak-2010)
Ildırı'da şirin bir bahçe
Baharda; Ildırı'nın her avlusu bir çiçek bahçesidir.
Erythrai ören yerine 2016 sonbaharında bir kez daha gelmiş ve antik kentin
kalıntılarının yer aldığı Erythrai
kentini ayrıntılı bir şekilde dolaşmıştık.(2)
Bu kez amacımız, Ildırı’nın
doğusundan dolaşarak kuzeye doğru yönelen ve enginar bahçeleri arasından
ilerleyen keyifli bir başka rotayı yapmaktı. Heroon’dan doğuya ve aşağıdaki düzlüklere doğru ilerleyen yolun iki
yanında benzersiz güzellikteki enginar bahçelerinden başladı yürüyüşümüz. Her
iki yanımızdaki enginar bahçelerinde çiçeğe durmuş enginar kelleleri, rüzgârın
da etkisiyle usul usul iki yana sallıyordu başlarını.
Sur dibindeki bir enginar tarlası
bu da bir diğeri...
Batıdan doğuya doğru indiğimiz ilk toprak yol
Aşağıdaki tarlalarda; sırtlarındaki kelterlerle enginar toplayan işçiler
vardı. İki yanımızda yeşil denizden tarlalar uzanıyordu. Doğa artık tamamıyla
coşmuştu. Koskocaman çiçekleriyle papatyalar, sapsarı krizantemler, gelincikler, eflatun rengi ebegümeci çiçekleri, pembe-beyaz bayır
gülleri ya da Girit ladenleri, katırtırnaklarının erkenci türleri; hepsi ama
hepsi göz alıcıydılar.
Ebegümeci ve papatyalar bir arada...
Papatyalar ve yemyeşil bir çayır
Papatyalar
Gelincikler
Yürüdüğümüz patikanın iki yanında yabani yulafların ince boyunlu zarif
başakları, rüzgârla uyumlu; tatlı bir salınım içindeydiler. Enginarın atası;
kengerler, deve dikenleri tarlaların ve yolun kenarlarında gem vurulamaz bir
hızda her yanı sarmışlardı. Ören yerinin içinden geçen patika, bizi aşağıdaki
düzleme doğru ulaştırdığında, bir üç yol ağzına gelmiştik. Bu kavşaktan sola ve
kuzeye doğru döndük.
Bit otu
Tam bu noktada Erythrai’nin şehir surları karşıladı bizi. Yaklaşık 5-6 metre yüksekliğinde batı-doğu doğrultusunda toprak yolun hemen kıyısından yükselen ve İ.Ö. 2-3.yy.a tarihlenen Hellenistik duvarlar oldukça sağlam görünümdeydi. Isodomik yapıdaki surların hemen yakınında ise; 19.yy.dan kalma küçük bir şapel yıkıntısı vardı. Şapelden kuzeye doğru çizilecek bir hat üzerinde ise, İlkçağ’dan kalma kuzey-güney uçlarında kemerli geçişleriyle dikkat çeken bir başka yapı kalıntısı bulunmaktaydı.
Erythrai'nin doğu-batı doğrultusundaki şehir surları
Surlara kuzey-doğu yönünden bakış
Zeytinlerin altında Rumlardan kalma bir kır şapeli
Şapele doğu yönünden bakış; apsis duvarı
Şapelin batı yönündeki girişi
Şapelin içi
Şapel civarında gördüğümüz bir sincap
Şapel hizasında rastladığımız tonozlu yapı; arkada şehir surları
İsmini bilemedik.
Kuzeye doğru ilerleyen toprak yol, sonunda bizi Ildırı-Balıklıova asfaltına ulaştırdı. Asfalt yolu takiben yaklaşık
350 metre kadar yürüdükten sonra bir elektrik trafosunun yanından denize doğru
inen bir başka toprak yola saptık. Bu yol, bir süre sonra zeytin ağaçlarının
bulunduğu bir düzlüğe vardı. Alanda ve çalıların arasında; çıkacakları umutsuz Sakız
yolculukları öncesinde buralarda konakladıkları anlaşılan Suriyeli mültecilerin
bıraktıklarını düşündüğümüz her türlü çöple karşılaştık. Denize paralel toprak
yoldan yürümeye devam ettik. Açıkta; hemen batımızda Gerence Koyu’nun ağzında; yılkıya bırakılan eşekler nedeniyle Eşek Adası ya da Karaada (Goni ya da Gouni Adası) olarak bilinen ada
uzanıyordu. Adanın güney batısında; 19.yy.da Litrili Rumların kullandığı Aya
Yorgi’ye adanmış bir manastır varmış.(3)
Ama manastırdan geriye bugün pek de bir şey kalmamış.
Ildırı koyu; denize doğru...
Gerence Koyu'na doğru bakış
19.yy.dan kalma teraslar
Bir minyatür sandal ağacı
Kıyı boyunca ilerlerken bir ara tırmanmaya başladık; sol yanımızda kıyıdan
geçişi engelleyen simsiyah yekpare bir kaya kütlesi, sağımızda ise sık
makilikler arasında zaman zaman izlenebilen teras duvarları vardı. Bu
terasların; 19.yy.da Rumların buralarda yaşadığı dönemden kalma bağ terasları
olabileceğini düşündük. Kıyıdan açıkta ise; balık çiftliklerinin havuzları
görünüyordu. Zaten kıyıdaki küçük yarımadada ve Gerence’ye doğru alçalan topografyanın ucunda da bu balık
çiftliklerinin iskeleleri ve derme çatma diğer yardımcı binaları bulunmaktaydı.
Girit ladenleri
Önde Karaada; arkada Kara Reis Çiftliği
Gezginler, Gerence manzarası önünde...
Erkenci katırtırnakları
Gerence Koyu, Gerence Adası ve en arkada Akdağ
Balık çiftliğine doğru yürümek istemedik; doğuya dönerek toprak yolu
takiben yarım kalmış bir yazlık site inşaatının bulunduğu alana doğru
tırmandık. Bulunduğumuz sekiden Gerence
Koyu ve çevresindeki topografyayı gayet iyi bir şekilde görebiliyorduk. Karşımızdaki
Karaada’nın hemen arkasında
Yunanistan’a ait İnouses ya da Koyun Adaları ve onun arkasında ise, puslar
içerisinde dev bir kaya kütlesi gibi görülen Sakız yer alıyordu. Sağımızdaki topografyada ise, Karaburun yarımadasının
efsanevi yükseltisi Mimas ya da Akdağ ve daha ileride; denize doğru bir
dil gibi uzanan Kara Reis Çiftliği vardı.
Bir süre, etkileyici mavilikleri seyrederek oyalandık. Yürüdüğümüz toprak yol,
bu noktada yeniden asfalt yola kavuşmuştu. Asfalt yoldan yürümek sevimsizdi; bu
nedenle yeniden geldiğimiz yoldan geriye dönerek deniz kıyısına yakın bir
noktada; zeytin ağaçlarının altında yemek molası verdik.
Yolda gördüğümüz bir kör yılan
(Fotoğraf:MYC)
Gerence'ye doğru yürüdüğümüz patika; en arkada İltur'un üstünde yer alan mermer ocağı
Devşirme malzeme ile yapılmış bir kır evinden kalan...
Dönüş yolundayız.
Enginar tarlalarına son bakış...
Akropolde Matrona Kilisesi
Hüseyin Amca'dan kalan; Agora Kafeterya'da gezginler yorgunluklarını atıyor
(Fotoğraf:MYC)
(Fotoğraf:MYC)
Erythrai Ören Bekçisi rahmetli Hüseyin Amca
(Fotoğraf: İF; Nisan-2007)
Ildırı koyuna ve İlkçağ’ın Hippi
(Atlılar) Adaları’na hâkim konumdaki,
Erythrai’ye sevdalı; rahmetli ören
yeri bekçisi Hüseyin Amca’nın mekânı
olan; şimdilerde oğlunun işlettiği Agora Kafeterya’nın
da bulunduğu seki, son mola yerimiz oldu. Sert poyraza rağmen, buradan ufka ve
maviliklere bakmanın keyfi bir başkaydı. Yaklaşık 13 km.lik yürüyüş sonrasında
yorgunluğumuzu atmak için iyi bir fırsattı doğrusu. Aracımıza varmadan önce Ildırı’da son yapılacak olan ise, İzmir’e
götürülecek enginarların seçimi idi.
Bulunduğumuz sekiden Ildırı koyuna bakış
Ildırı'da Agora Kafeterya'dan Akdağ'a bakış
Akşama doğru Kadıovacık’ta
içilen yorgunluk çayları ve köyün daracık sokaklarında yapılan küçük bir
gezinti, diğer yürüyüşlerimize nispeten hafif bir programla yüklü günü bitirmek
için iyi bir kapanış oldu. Artık İzmir’e doğru yola çıkma zamanıydı. Şehrin
karmaşasına yeniden dalmak üzere; Kadıovacık-Barbaros
köyleri üzerinden eski Çeşme-İzmir yoluna doğru hareket ettik.
Dipnotlar
(1) Ildırı’nın göç hikâyeleri ve yerleşim tarihi için bkz.
http://www.mimarlikdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=395&RecID=3581
(2) Erythrai’den
Ildırı’ya yazısı için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2016/11/erythraiden-ildiriya.html
(3) Karaada
üzerindeki Aya Yorgi Manastırı için bkz. http://erythrealithri.blogspot.com.tr/search/label/%CE%9C%CE%BD%CE%AE%CE%BC%CE%B5%CF%82
(4) Fotoğraflar yazıda
belirtilenler dışında İF tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Ellerinize ve ayaklarınıza sağlık keyifle okudum :)
YanıtlaSil