ANTİK SARDENE DÜNYASI’NDA DOLAŞIRKEN
10 Şubat 2016
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Bir kuzeye, bir güneye; yolculuklar götürür bizi; dünyanın en güzel
iklimiyle buluşmuş bu coğrafyasında yaşamak ne şanstır be. Yürümek ise; bize
verilen en büyük ödül gibidir dağlarda. Bugünkü hedefimiz olan Menemen’in
karşısındaki Dumanlı Dağ’ın batı
yüzünde; ovaya bir kartal yuvası kadar hâkim Aiol kalesi Neonteikhos’a
(Yeni Kale) ve Körfez’e yukarıdaki Çukurköy
asfaltından bakmak ve sonra volkanik andezit kaya kütleleri üzerinden sıçraya
sıçraya yürümek, sonra antik zamanların Sardene(1) dünyasında Çukurköy’ün
arkasına doğru sarkmak, kızılçamlara, terk edilmiş Yörük obalarına ve şehir
kaçkınlarının dağ başlarında kurduğu ekolojik çiftliklere teğet geçerek sonunda
Telekler köyünün yakınlarındaki bir
gölete karşı; günün muhasebesini yapabilmek ne büyük mutluluktur dostlar.
Neonteikhos Kalesi, eski Türkmen mezarlığı ve yanındaki antik çağlardan kalma kayaya oyulmuş gölet
Aiol Kalesi
Neonteikhos
Aioller, daha kuzeyden gelen Trakyalı kavimlerin baskısıyla 11.yy.dan
başlayarak Orta Yunanistan’dan Batı Anadolu’ya doğru göç ederler. Daha çok
hayvancılıkla geçinen ve Yunancayı daha kaba bir lehçeyle konuşan bu halk,
ağırlıklı olarak Gediz Nehri ile Bakırçay arasındaki topraklarda kolonize
olurlar. Bugünkü rotamızda yer alan Neonteikhos’u
kuran Aioller de karaya çıktıkları Kyme önlerinden, bugünkü Buruncuk’un üstünde yer alan Larissa’ya yönelirler. Ancak, o çağda
(İ.Ö.8 yy.lar) Larissa’da yaşayan
yerli halk Pelasglar ile bir çatışma
sürecine sürüklenirler. Bu durumda Aioller,
Larissa’yı ele geçirmek amacıyla Buruncuk’tan yaklaşık 6 km. kadar uzaktaki;
bugünkü Dumanlı Dağ’ın yamaçlarında
yer alan doğal bir kale görünümündeki bir kaya kütlesinin üzerine Neonteikhos’u yani Yeni Kale’yi inşa ederler.
Çukurköy asfaltından Neonteikhos'a (Yeni Kale) bakış
İlkçağ’ın ünlü coğrafyacısı Amasyalı
Strabon, Larissa’da yaşayan Pelasglar’dan şu şekilde söz eder:
“Pelasgların
büyük bir kavim olduğuna tarih tanıklık etmektedir. Elaialı Menekrates,
“Kentlerin Kuruluşu” adlı kitabında, Mykale’den(2) başlayarak şimdiki İonia kıyılarının ve ayrıca
civar adalarının, eski zamanlarda Pelasglar tarafından iskân edildiğini söylemektedir.
… Fakat daima dolaşan ve çabuk göç eden Pelasg soyu, hızla gelişmiş ve sonra da
çabucak yok olmuştur, özellikle Aiollerin ve İonların Asia’ya göçleri
sırasında.”(3)
Dumanlı Dağ topografyası
Dağların bağrında bir gezgin; her şeyin farkında...
Türkmen Mezarlığı, Yeni Kale ve gölet; üçü bir yerde...
Bugün yükseklerden; iki yanını kuşatan salkım söğütlerle izlenebilen Gediz’in yatağının doğusundaki Yanıkköy ve Doğaköy’ün hemen üzerinde yer alan bu kent, volkanik bir dağ olan Dumanlı Dağ’ın andezit ağırlıklı kayalık
zemininin üstünde yükselir. Gerek Yanıkköy’den
ve gerekse yakın zamanda yenilenen Çukurköy
asfaltından bayır aşağı inilerek ulaşılması mümkün olan kalenin çevresinde yer
alan seramik döküntülerin yaygınlığı dikkat çekicidir. Bu durum, doğal olarak
defineciler için de bir cazibe alanı oluşturmaktadır. Ören yerinde daha önceki
yıllarda Yanıkköy’den başlayarak yaptığımız gezintide(5) ve bugünkü gözlemlerimizde de ne yazık ki, benzer manzaralarla
karşılaştık.
Kalenin kuzeydoğu yönünde yer alan Hellenistik rampa duvarlar
Neonteikhos'un akropolisinden eteklerindeki bugünkü Yanıkköy'e bakış
Kalenin güney yönünde anakayanın üstünde yükselen bir savunma burcu
Kentin akropolisi niteliğindeki kale, oldukça sarp ve çevredeki
topografyaya hâkim bir kayalık üzerine kurulmuştur. Kalenin üzerine oturduğu
kayalığın bir uçurumu andıran batı ve güney yüzünde sur duvarları
bulunmamaktadır. Buna karşılık bir eski Türkmen mezarlığının da yer aldığı
kuzeydoğudaki düzlüğe bakan yüzünde, kalenin tahkim edilmesine yönelik bir eğik
düzlemi andıran rampa şeklinde Hellenistik duvarlar dikkat çeker. Bu duvarların
hemen üzerinde ise zamanımıza kesikliğe uğramış bir biçimde ulaşsa da farklı
zaman dilimlerinde sur sistemine eklenmiş duvarlar yer alır. En üst düzlemde;
bir iç kale görünümünde burçlarla güçlendirilmiş harçlı duvar bölümleri, onların
Bizans ya da Türk Beylikleri döneminde inşa edilmiş olduklarını
düşündürtmektedir.
Gezginler, harç kullanılarak yapılmış bir sur duvarı önünde...
Ana kayanın güney yönü
Kalenin kuzey yönünde yer alan harçlı duvar bölümlerine bir örnek
Strabon, Eski Yunan’da yeni sur ya da
yeni kale anlamına gelen Neonteikhos kenti hakkında aşağıdaki
bilgileri verir:
“Söylentiye göre Termopylai’ın üst tarafındaki Lokris’de Phrikios
Dağı’ndan hareket eden insanlar, şimdi Kyme’nin bulunduğu yere çıkmışlar ve Troia savaşlarından ötürü kötü durumda olan fakat Kyme’den yetmiş stadia
uzaklıktaki Larissa’ya hâkim bulunan Pelasglarla karşılaşmışlar ve halen Neon
Teikhos denen kaleyle sınırlarını belirlemişlerdir. Sonra Larissa’yı zapt
ederek Kyme’yi kurmuşlar, Pelasglardan az sayıda kalanları da buraya
yerleştirmişlerdir. Kyme’ye Lokris Dağları’ndan ötürü Kyme Phrikonis denir,
aynı şekilde Larissa’ya da Larissa Phrikonis denmektedir; fakat Larissa şimdi
terk edilmiştir.”(4)
Yeni Kale'ye doğudan bakış; bütün duvar seçenekleri bir arada...
Kalenin güney yönü; en üst düzlemde yükselen burç duvarları
Neonteikhos Akropolisi yada Yeni Kale
Kale’nin hemen altında uzanan eğimli arazideki teraslarda Roma
döneminden kalma zeytinyağı işliğine ait olduğu düşünülen ve zeytini ezmeye
yarayan trapetum-orbis düzenekleri
bulunmaktadır. (5) Kalenin Dumanlı
Dağ’a bakan kuzeydoğu yüzündeki düzlükte yer alan küçük bir kulübenin tel
örgü ile çevrili bahçesinde ise, ayakla üzüm ezmeye yarayan ve geniş
kenarındaki bir oluktan üzüm suyunun akışına izin veren dairesel iki kanallı
kocaman bir andezit taş mevcuttur. Buna eşlik eden dibek, düzgün kesme
taşlardan bloklar gibi antikitenin varlığı, mevcut taşların dev kütleleri
dikkate alındığında bu alanın da bir zeytinyağı ya da üzüm sıkma işliği olarak
kullanılmış olabileceğini akla getirmektedir.
Neonteikhos'un altında; Yanıkköy'ün üst düzleminde yer alan teraslardan birinde bulunan zeytinyağı işliğine ait trapetum (2012 yılı)
Kalenin kuzeydoğusunda yer alan düzlükteki üzüm ezmekte kullanıldığını düşündüğümüz düzenek
Gezginler, Neonteikhos'un akropolisinde...
Çağında Lidya ve Pers saldırılarına karşı koyamayan kent, Büyük İskender sonrasında; Hellenistik
Dönem’de Pergamon Krallığı’nın
egemenliği altına girer. Bu dönemde kentin bastığı bronz sikkelerin ön
yüzlerinde Athena başı, arka
yüzlerinde ise baykuş motifi bulunmaktaymış.(6)
Neonteikhos bronz sikkesi; ön yüzünde Tanrıça Athena'nın başı, arka yüzünde ise bir baykuş kabartması yer alıyordu. (İ.Ö.3-2.yy.lar arası) (6)
“Kentin Roma egemenliği
boyunca iskân görmüş olduğu yüzeydeki yoğun çanak-çömlek buluntularından
anlaşılmakta ise de, bu dönemle ilgili antik kaynaklarda adı geçmemektedir.
Bizans Dönemi’nde ise Arkhangelos
(Baş Melek) adıyla Smyrna’ya bağlı bir piskoposluk merkezi konumunda olan
yerleşme, 13.yy.ın sonunda Saruhanoğulları’nın
eline geçmiştir. Menemen kazasının kuruluş yıllarında korunaklı surları ile
Saruhan Beyliği’nin Menemen bölgesindeki üslerinden biri olan ve Türkler
tarafından “Kayacık” olarak
adlandırılan kale, 15.yy.ın başında Çelebi Mehmet’in İzmir’e yaptığı sefer
sırasında Cüneyt Bey’in elinden kuvvet kullanılarak alınmıştır. Bu tarihten
sonra da Osmanlılar tarafından birçok kalenin başına geldiği gibi tahrip
edilerek terk edilmiş olmalıdır.”(7)
Yeni Kale'nin üstündeki andezit kesme taşlardan yapılmış lahit mezarlara örnek
Yeni Kale'nin arkasında yer alan düzlükteki eski gölet
Kalenin kuzey yüzünde yer alan bir burcun harçlı duvarları
Kalenin batıya bakan yüzündeki harçlı bir duvar parçası
Ana kayanın üstüne konumlanmış Yeni
Kale’nin eteklerinde yer alan farklı dönemlere ait çanak çömlek döküntüsü
oldukça dikkate değer; sırlı sırsız çok sayıda seramik kırığı etrafa saçılmış
durumda. Çukurköy yolundan kaleye
doğru inerken eğimin azaldığı bir seviyeden itibaren lahit mezarlara da
rastladık. Yerel malzeme olan andezit kesme taşlardan yapılmış mezarların
bazısının yanında parçalanmış halde lahit kapakları da duruyordu hala.
Anlaşıldığı kadarıyla akropolisin yakınlarında da bir nekropolis yer alıyor.
Kalenin en üst düzlemine çıkan kuzey yönündeki merdivenler
Kalenin en üstünden Çukurköy asfaltına bakış
Neonteikhos sakinlerinden...
Neonteikhos Akropolisi'nden aşağıdaki düzlükte yer alan kulübe ve antik malzemenin bulunduğu alana bakış
Civardaki köylerde Gediz Ovası’nda
yürütülen tarımsal faaliyetlerin yanında hayvancılık da oldukça yaygın.
Volkanik bir yapıdaki Dumanlı Dağ’ın
eteklerinde yer alan arazilerde; bu nedenle otlayan koyun sürüleri için çok
sayıda gölete rastlamak mümkün. Ama bunlardan en güzeli, anlaşıldığı kadarıyla
geçmişi çok eski zamana; belki de İlkçağ’a kadar uzanan ve ana kayanın
oyulmasıyla elde edilmiş hemen kalenin kuzeydoğu yüzündeki Türkmen mezarlığının
yakınında yer alan gölet. Bu o kadar güzel bir gölet ki, andezit kayalarla kaplı
zeminde bir vaha gibi parıldıyor.
Belki de Neonteikhos kenti ile yaşıt antik gölet
Gezginler, göletin önünde...
Gölet ve Yeni Kale
Yanında yer alan biri melengeç, diğeri ise yaşlı bir meşe ağacının
gölgesinde; yüzlerce yıldır toprak altında uykuya dalmış Türkmen kafilelerinin
bölgedeki belki ilk temsilcilerini bağrında taşıyan bu eski mezarlık, taşlarla
çevrili zeminden yaklaşık 1 metre yüksekliğinde bir avlunun içinde bulunuyor.
Geçen zamana karşın, toprağa saplanmış birer kama gibi duran eski mezar
taşlarının birkaçı, dikkatle bakılırsa hala fark edilebiliyor. Ama Dumanlı Dağ’ın başında bu toprağın sanki
birer tapusu gibi hala dimdik ayakta; ziyaretçilerini bekleyen bu sessiz ölüler,
yine de insanı hüzünlendiriyor.
Yeni Kale'nin kuzeydoğusunda yer alan Türkmen mezarlığı
Toprağa bir kama gibi saplanmış Türkmen mezar taşları
Koyun koyuna yatar Dumanlı Dağ'ın ayaz gecelerinde; bir melengeç, bir meşe ve sessiz Türkmen ataları...
Kalenin burçlarla sağlamlaştırılmış üst düzleminde neler var? Kalenin
girişi olduğunu düşündüğümüz ve üstünde yer alan harçlı bir duvar parçasıyla
önü kapatılmış basamaklı çıkış, kalenin güneybatısına bakıyor. Oradan
başlayarak kalenin üstündeki düzlüğe doğru yapılacak bir yürüyüş, en sonunda
sizi tepedeki ana kayaya oyulmuş ve bir kült alanı olabileceği düşüncesini akla
getiren ana kaya çekirdeğine ulaştırıyor. Kayaların üzerinde yer alan oluklar,
delikler ve düzgün konturlu basamağa benzer alanlar, acaba burası bir sunak
olabilir mi sorusunu düşündürtüyor. O çağlardaki kutsal bir kaya çekirdeğinin
üstüne tapınak yapma geleneğinin bir yansıması mıdır bu gördüklerimiz? Buna
benzer bir kaya sunağına birkaç yıl önce; Ödemiş yakınlarındaki Balabanlı Kalesi’ne çıktığımızda tanıklık
etmiştik.(8) Neonteikhos
Akropolisi’nde gördüğümüz manzara da, bize o sunağı hatırlatıyor.
Neonteikhos Akropolisi'nde yontulmuş anakaya kütlesi
Ana kayanın çevrresinde yer alan düzgün basamaklar, delikler ve sıvının akışını kolaylaştıran oluk gibi kanallar acaba zirvede bir kült alanına mı işaret ediyor?
Anakayanın solundan aşağıdaki Doğaköy'e bakış
Kentin kalıntılarının saçıldığı alanda; yüzey araştırmaları dışında
herhangi bir kazı faaliyetinin günümüze dek gerçekleştirilmemiş olması,
bilginin toprak altında saklı olduğunu gösteriyor. Ama defineciler asla boş
durmuyorlar ve kalenin köye bakan yamaçlarında harıl harıl çalışıyorlar.
Çevrede defineciler tarafından açılmış onlarca çukur var.
Güney yönünde; anakayanın dibinde açılmış derin bir çukur
Yanıkköy
Kalenin kuzeydoğusunda yer alan düzlükteki kulübe ve içinde yer alan antik malzeme
Gezginler, kaleden inişte...
Giderken ve dönerken kendimize hedef aldığımız yekpare kayalık kütleyi
dönüşte çevresinden dolaşarak aşıyoruz bu kez. Dönüşte sıkı bir tırmanış var:
yol boyunca andezit kayalıkların bize hazırladığı sürprizlerle karşılaşıyoruz
zaman zaman. Bazen sulama amaçlı çok eski zamanlardan beri işlev gören içi su
dolu iki kuyu, kuzey yönünde rastladığımız köylülerin Kamber Ağılları adını
verdikleri geniş bir alanda iç içe avlu duvarlarıyla çevrilmiş ağıllar,
taşlarla yapılmış çoban kulübeleri, İlkçağ lahit mezarları, araziye yayılmış
birkaç gölet, uzaklardan otlayan sürülerin çıngırak sesleri, sürüleriyle
beraber kayaların arasından kaybolan; omuzlarındaki çıkınlarıyla çoban
silüetleri ve dahi niceleri…
Kamber Ağılları
Yolumuz üstünde bir kayanın dibinden kaynayan su; Dumanlı Dağ'da hayatın kaynağı...
Dumanlı Dağ'ın esas sahipleri
Sırtında çıkını; Doğaköylü Çoban Kenan; kaybolup gider dağlara doğru...
Ahlat ağaçları, pırnar meşeleri, kesme çalıları, yer yer yabani
zeytinler, uzaklardan seçilen birkaç kızılçam, meşeler ve melengeçler; bolca
geven dikenleri; ama daha henüz hiç birisi uyanmamış. İşte size Dumanlı Dağ’ın Gediz Ovası’na dönük yüzündeki bitki örtüsünden ipuçları…
Neonteikhos altında; bir kulübenin yanında bir andezit üzüm/zeytin ezme taşı
Çukurköy asfaltına yaklaşırken bir su kuyusu
Çukurköy asfaltı yakınlarında yukarı doğru yürürken karşılaştığımız son gölet
Neonteikhos’a veda vakti; sabah saat 10’da başlayıp, yaklaşık 4 saat kadar süren
bir keşif gezisinin Çukurköy asfaltında
sonlandığı zaman, saat neredeyse 2’yi vurmaktadır. Bu da Çukurköy Kıraathanesi’nde soluklanma ve yemek zamanıdır.
Neonteikhos'a veda etme vaktidir.
Çukurköy’den öteye;
Dumanlı Dağ’ın arka yüzü
Çukurköy, yazları yayla domatesiyle pek meşhurdur çevrede. Son yıllarda köye
ulaşan yol, son derece düzgün bir hale getirilmiş. Bir köy için oldukça lüks
denilebilecek özellikteki yolun yapımına yakın zamanda vefat eden Çukurköylü bir
bürokrat ön ayak olmuş. Köye kış havası hâkim; sokaklarda birkaç kişiden
başkasını rastlamak mümkün değil. Kahvehanede ise üç kişi sohbet ediyor. Bizle
beraber içerisi biraz daha kalabalıklaşıyor.
Dumanlı Dağ'ın arka yüzü; Güzelhisar Vadisi
Turgutlar köyü camisi; camı kırık, kapısı kapalı...
Yemek sonrası, çaylar eşliğinde kısa bir dinlenme anı; ardından Dumanlı Dağ’ın arka yüzüne doğru
yapacağımız bir yolculuk var hesapta. Çukurköy’ün
7 km. kadar uzağında yer alan Turgutlar
köyüne doğru yola çıkıyoruz. Düzgün bir asfalt yol, kızılçamlar arasından bizi
dağın öbür yüzüne doğru taşıyor. Biraz sonra Yamanlar Dağı, Emirâlem
Boğazı ve Spil’e kadar uzanan Manisa Havzası’nı seçebiliyoruz uzaktan.
Turgutlar köyü girişinde bir telefon direğine çakılı PTT levhası; ama hayat yok ki, PTT olsun.
Önceden bir yörük obasıydı; şimdi ise bir yıkıntılar alanı Turgutlar köyünün eski evleri...
Turgutlar köyü, eski bir yörük obasının yerleşik hayata zorlandığı yıllarda köye
evrilmiş olmalı. Ancak, bugünlerde sanki hiç kimse yaşamıyor gibi. Dağın öbür
yüzündeki alçak yamaçlara yaslanmış köyün eski evleri viraneliğe dönmüş, çoğu
yıkıntılar içinde. Camisi bile kapalı. Bir telefon direğine çakılı PTT levhası
dikkatimizi çekiyor. Devletin elini hissediyoruz sokaklarda. Caminin arkasında
köy misafirhanesi ve muhtarlık binası bile kapalı. Köyün meydanı
diyebileceğimiz ortasında bir dut ağacının yer aldığı alan, kilit taşıyla kaplanmış.
Sırttaki bir iki evde hayat belirtisi olmakla birlikte onlardan da ses seda
çıkmıyor. Böyle bir terk edilmişlik duygusu içinde karşılıyor bizi bugün; Turgutlar köyü.
Turgutlar köyündeki eski bir çeşme; tabii ki suyu da akmıyor.
Bu da eski bir ocak; tavanı çökük...
Ne yalan söyleyelim; köyün en gösterişli yeriydi girişi; hem de kilit taşı döşeli...
Köyün yaklaşık 1 km. kadar uzağında olduğunu bildiğimiz ekolojik tarım
çiftliğini de görmek istiyoruz yakından. Bu amaçla Turgutlar köyünün arkasından sırta doğru ilerleyen toprak bir yola
giriyoruz. Dumanlı Dağ’ın kuzeye
bakan yamaçlarını yalayarak yükselen toprak yol, biraz sonra çamura dönüyor.
Sırtı devirdiğimiz zaman karşımızda Türkmen
Şelalesi’nin ve Güzelhisar Barajı’na
ulaşan çayın aktığı vadi görünüyor. Vadinin ucunda ise Güzelhisar Baraj Gölü… Meşe ağaçlarıyla kaplı sırttan biraz daha
aşağıya inince mütevazı çiftlikle karşılaşıyoruz. Ama orada da uzaktan gelen
bir radyo sesinden başka pek bir hayat belirtisi yok. Sözün kısası, bugün
Turgutlar’da bize ekmek yok; bundan sonraki hedefimiz, Turgutlar köyünün çıkışından karşıdaki Bozalan köyüne gittiğini düşündüğümüz kızılçamlar arasındaki toprak
yolu aşmak…
İmece Ekolojik Çiftliği
Telekler köyü
Bu amaçla çamurla boğuşarak yeniden ulaştığımız Turgutlar köyünün hemen çıkışındaki bir bayırdan doğuya doğru
ilerleyen toprak yola giriyoruz. Yaklaşık 5 km kadar sonra; kızılçamlar içinden
ilerleyen ve tam bir yürüyüş yolu diye nitelendirebileceğimiz özellikteki toprak
yolu kat ederek Bozalan köyüne varıyoruz.
Yol boyunca birkaç taş köprünün üstünden ve birkaç çeşmenin yanından geçiyoruz.
Bu yol gerçekten tam bir yürüyüş parkuru niteliğinde görünüyor. İlerideki bir
zamanda; bu güzergâhı, Bozalan’dan Turgutlar’a kadar yapmayı aklımızın bir
köşesine not ediyoruz.
Telekler'den Temnos Kayası'na ve Dumanlı Dağ topografyasına bakış
Artık günün sonuna doğru yaklaştık sayılır. Dumanlı Dağ’ın Emirâlem
Boğazı’na bakan eteklerinden ilerleyerek, Sarınasuhlar ve Telekler
köylerini arkamızda bırakıyoruz. Sürüler bağırış çağırış içinde; yavaş yavaş
ağıllarına doğru ilerliyor. Taşımalı sistemle okullarına giden köyün çocukları
ise, minibüs servisleriyle evlerine dönmekte. Bize düşen ise, Telekler köyü çıkışındaki Telekler Göleti’ne ve kuzeyimizdeki Temnos Kayası’na karşı; bir sekide
verilen son mola anı… Termostaki çayların eşliğinde göletin sularına vuran
göğün mavisi grisi; hepsi bir arada şimdi…
Telekler Göleti
Akşama doğru günü dolu dolu yaşamanın keyfiyle yönümüzü İzmir’e doğru
çeviriyoruz. Telekler çıkışından
itibaren Süleymanlı üzerinden Emirâlem Regülâtörü’ne ulaşıyoruz.
Uşak’tan beri geçtiği her köy ve kasabadan binbir türlü atıkla yüklenen Gediz, fazlalıklarını kıyısındaki
söğütlere, sazlara ve çalılara takıp bırakmış gibi. İçinde sürüklediği
kimyasallar ise, nehrin insanlığa büyük hediyesi gibi(!) Regülâtörün bendi
üzerinden geçerek Gediz’i aşıyoruz ve Emirâlem’e kavuşuyoruz. Ne diyelim; bundan
sonrası tufan…
Dipnotlar
(1) Antik dünyada Dumanlı Dağ’ın adı
(2) Ege Denizi’ndeki Sisam (Samos) Adası’na
doğru bir dil uzanan bugünkü Dilek Yarımadası
(3) Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası, Çeviren: Prof. Dr. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları;
3.Baskı-İstanbul 1993; Kitap XIII, Bölüm III, C621; sayfa: 126
(4) Strabon; a.g.e; sayfa:126,
(5) Aiol bölgesinde kalelerin izinde; Sancakkale ve Neonteikhos
yazısı için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/02/aiol-bolgesinde-kalelerin-izinde.html
(7) Prof. Dr. Ersin Döğer; Menemen ya da Tarhaniyat Tarihi, Sergi Yaynevi,
Mart 1998; sayfa:276
(8) Balabanlı Kalesi yürüyüşü için bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2014/05/balabanli-kalesi-yuruyusu.html
(9) Fotoğraflar, gezi sırasında İF ve MYC tarafından çekilmiştir.
Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Düzenleyen: MYC
Şükrü Bey'in önderliği ve ilhamının da rolü vardır elbet.... Nina Bencoya
YanıtlaSilDeğerli Nina,
SilElbette ki; ona ne şüphe...O bizim en sevgili öğretmenimizdi ve hep öyle kalacaktır. Bu yazıda onun adını anmamamız asla onu unuttuğumuzdan değildir. Hatta şimdi bak Ebruli'nin düzenlediği Aiol seminerlerinde onun son söz olarak Eressoslu Theophrastos'dan yaptığı aktarımı anarak sonlandıralım sözlerimizi:
"Biz yaşamaya başladığımız gün ölüyoruz. Demek ki, adını duyurma merakı kadar yararsız bir şey yok. Haydi size uğurlar olsun, ya bilimi bırakın -çünkü çok yorucu- yada gereğince ilgilenin: çünkü şanı çok büyük..."
Bu yüzden onun şanı asla unutulmaz... İF
Dumanlıdağ üzerinde Helvacı adında bir gölün varlığı hakkında bilginiz var mıdır?
YanıtlaSilBöyle spesifik bir bilgiyi neden merak ediyorsunuz acaba? Biz de bunu merak ettik. İlginizin devamlılığı dileğiyle... İF
Silçok sevdiğim bir anlatımla çok güzel bir hikayeyi, yaşattınız beraber gezdim sizinle teşekkürler. Yıl 2019 burak bu yazıyı okudu.
YanıtlaSilEyvallah Burak kardeş... İlgine teşekkürler. Geri bildirimlerinin devamlılığı dileğiyle...İF
YanıtlaSil