16 Ağustos 2015 Pazar

AYDIN DAĞLARI'NDA EREN BABALARIN İZİNDE-4



ÇALDEDE ve OVACIK YAYLASI YÜRÜYÜŞÜ

22 Mayıs 2015
İbrahim Fidanoğlu

Giriş

Çaldede(1), Batı Anadolu’nun yüksek zirvelerinde kendine yer açmış; Türkmenlerin 11.yy.dan başlayarak Anadolu’daki çalkantılı bir dönemin tarihine ait sırlarını barındıran o büyük göçün bugüne ulaşan tanıklarından biri gibidir. Denizli’de, İzmir Kemalpaşa Ovacık Yaylası’nda ve Tire’nin sırtını dayadığı Aydın Dağları’nın kendi adıyla anılan kayrak taşlarla kaplı bir zirvesindeki makamları, bunlardan bizim bilebildiğimiz sadece üçüdür. Tire’de Çaldede Zirvesi’nde her yıl Eylül ayının ilk Pazar günü Aydın Dağları’nın iki yakasından sökün eden Yörüklerin torunları, sanki o büyük göçün halkın hafızasında yer etmiş silinmez hatırasını anmak için Çaldede Mahya Şenlikleri’nde buluşurlar. Zirveden izlenebilen onlarca kıvrım kıvrım yol, yolcularını dağa ve onun eteğindeki çınarın dibinde yer alan suyun başına taşır. İşte o zaman “ayin” başlar. Siz ister bunu insanlığın ortak bilinci olan ve yine bu topraklarda yaşanmış; İlkçağ’daki çileli hac yolculukları ile karşılaştırın; isterseniz Tibet’te Lhasa’daki Bargkhor Tapınağı’na kilometrelerce uzaktan yatıp kalkıp; yerde bir tür secde ederek ilerleyen ve tapınağın çevresini Müslümanların Kâbe’de gerçekleştirdiklerine benzer tarzda defalarca tavaf eden Budist hacıların ritüeliyle boy ölçüştürün; mutlaka bu tılsımın ortak bir noktasını yakalayacaksınız. Ama bunu yaşamak için mekâna gitmeniz gerek. Her yıl Eylül’ün ilk Pazarı’nda Çaldede Zirvesi’ne yani…

 Çaldede Zirvesi ve Çaldede'nin makam mezarı

Bizim bugün yaptığımız ise bu göçün hatırasını anarak baharda Çaldede Zirvesi’nde günümüzü anlamlandırmak…

Çaldede:

Çaldede, Anadolu’nun dört bir yanında “Gök Tengri”ye en yakın noktada zirvelere konumlanmış zamanının önemli halk önderlerinden biri olmalıdır. 11. yy.dan başlayarak; bir yandan Şaman geleneklerin içinden geçerek bu topraklara savrulan büyük kalabalıkların İslam dinini kabul sürecinde yaşadıkları çileli zamanlar, diğer yandan çalkantılı iktidar kavgalarının ve kimlik bunalımlarının yaşandığı büyük bir coğrafyaya yayılan göç hikâyeleri, tarih boyunca sonraki nesillere nasıl aktarılmıştır? İşte Türkmenlerin Anadolu’ya kadar uzanan bu destansı göç tarihinin şifreleri, belki de bu dağların zirvelerinde hala soluk alabilen bu hatırada saklıdır. Tire coğrafyası da bu göç hatırasının her yıl yeniden hatırlandığı Batı Anadolu’daki önemli noktalarından biridir.

 Çaldede ve eteklerindeki çınarlarla kaplı su kaynağı

1980’lere kadar Tire’nin Güme Dağı yamaçlarına serpilmiş Cambazlı ve Büyük Kemerdere gibi birkaç köyünde de hayat bulabilen bu Mahya Şenlikleri, ülkeye giderek hâkim olan “aynilik” kültürünün etkisiyle daha yükseklere doğru çekildi ve Aydın Dağları’nın Küçük Menderes Ovası’na bakan yüzünde sadece Çaldede Zirvesi’nde günümüze ulaşabildi. Bugün İslam ile harmanlanmış binlerce yıllık Şamanlık günlerinden kalma inanç ritüelleri, her yıl Eylül ayının ilk Pazar günü bu zirvede tekrarlanır durur.

 Çınarlar altında Çaldede Mahyası
 (Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

O gün, Dibekçiler Yaylası’nda Çaldede’nin (büyük ihtimalle) makam mezarının bulunduğu tepenin eteklerinde yer alan su kaynağının etrafında hayat bulmuş çınar ağaçlarının gölgesinde, mahşeri bir kalabalık toplanır. Yolu alabildiğine zorlu, binbir virajla kıvrılarak tırmanılan bu kutsal mekâna Aydın Dağları’nın iki yakasından; İncirliova’nın ve Tire’nin köylerinden binlerce insan akın eder. Yüzyıllardır devam ede gelen bu geleneğin sırrı, Horasan Erenleri’nin Orta Asya bozkırlarından başlayıp Batı’da denizin kıyısında sonlandığı an’a kadar doğudan batıya doğru sürüp giden yüzlerce yıllık bir göç öyküsünün girdabındadır. Yakın geçmişe kadar Çaldede’ye yapılan bu yolculuk, yaya olarak gerçekleştirilirmiş. Sanki antik çağda bölgedeki kentlerin kutsal tapınaklarına doğru kilometrelerce süren çileli hac yürüyüşleri gibi…

 Aydın Dağları'nın iki yakasından binlerce insan Eylül'ün ilk Pazar günü Mahya için Çaldede'ye akar.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

Dağın zirvesinde tek bir ağaç ve doğru dürüst bir bitki örtüsü yoktur. Tırmanırken sürekli ayaklarınızın altından kayrak taşlar kayıp gidiverir aşağılara doğru. Dağın yamaçları oldukça dik ve tamamen irili ufaklı şist yapıda taşlarla doludur. Güneşte pırıl pırıl parlar dağ… Dağın eteğindeki çınar ağaçlarının dibinden kaynayan suyun başında, yine bu yörenin malzemesi olan kayrak taşlarla yapılan kulübeden mutfaklarda pişen yemek, imece usulü bir organizasyonla derme çatma masalar üzerinde, ayakta ya da çömelerek bulunmuş köşelerde çala kaşık yenir. Önce şehriye çorbası, arkasından nohutlu salçalı et yemeği, yanında salata, daha sonra keşkek ve en arkadan irmik helvası ile tamamlanan yemek sonrası genci yaşlısı dağa doğru tırmanışa geçer. İki büklüm 80’lik ihtiyar nineler, yüzyılların içinden süzülüp gelen bir inanç sistemine dayanarak dura kalka tırmanırlar dağa. Dağın tepesine yaklaştığınızı sandığınız an, aslında zirveye daha epey yolunuz vardır. Tırmanışta arkanıza dönüp baktığınızda kendinizi sanki bir anfi tiyatroda sanırsınız; hele bir de aşağıda Karakucak güreşleri başlamışsa. Tepeden seyrine doyum olmaz o mahşeri kalabalığın. İnsanlar; genci yaşlısı, biraz önce topluca yemek yenilen çınar ağaçlarının bulunduğu gölgelik alanın biraz ilerisindeki düzlükte birbirleri ile güreşe tutuşmuş çevre köylerin gençlerinin mücadelesini ve onları güreşe çağıran cazgırın manilerini izler. 2000 metreye yaklaşan bir rakımda tutulan güreş de bu ritüelin bir parçasıdır.


 Çaldede Mahyası; mutfak olarak kullanılan kayrak taştan yapılmış kulübeler ve Aydın Elleri'nin köylüleri
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

Tırmanış devam eder; zirveye ulaştığınızda; ilerde uçurumun kıyısında secdeye varan ninenin, Çaldede’nin mezarı başında dua edip dileklerini sunan genç yaşlı tüm insanların tasada ve kıvançta ortak bir duruşları vardır. Batıya doğru ilerlerken büyük ihtimalle halkına önderlik etmiş tüm isimsiz liderleri isminde taşır Çaldede… Bu Türkmen Ulu’su; geçmişte olduğu gibi bugün de yüzyılların ardından süzülerek gelen inancın gücüyle dağlardaki Yörüklerin yegâne umudu ve onların hayata tutundukları bir daldır.

 Çaldede'nin mezarı başında kılınan namaz ritüelin bir parçasıdır.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

 Çaldede'nin eteklerindeki mahşeri kalabalık bitmek bilmez.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

Çınarların altındaki koyu gölgelikte yemekler yenir.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

 Çaldede'nin mezarı ziyaret edilir.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

 Çaldede'nin mezarı
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

Şamanlık döneminden kalma Gök Tanrı’ya yakın olma, ona ulaşma isteği ulu dedelerin mezarlarını / makam mezarlarını dağların doruklarına taşımıştır. Çaldede’nin mezarının bulunduğu zirveden çevreye bakıldığında tüm topoğrafyaya hâkim bir noktada olduğunuzu hemen kavrarsınız. Karşıda Aydın’ın Paşa Yaylası ve Karlık Tepesi, Çaldede’nin karşısındaki doruklardır. Her birinde de ayrı bir eren hikâyesi saklıdır. 

 Çaldede'nin başında Aydın Dağları'nın zirvelerine karşı, insan biraz da kendi içine döner.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

 Uçurumun kıyısında; Çaldede'den vadilere bakış
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

Mezarın başında duasını, ibadetini tamamlayan köylüler; hayattan istek ve beklentilerini, naifçe doruktaki yegâne malzeme olan taşı kullanarak yansıtırlar. Hıdrellez’de Ege’de pek yaygın olan dileklerin ifade edilişine benzer tarzda Çaldede’nin mezarının hemen yanı başında taşları kullanarak duygularını ifade ederler. Bir masa, etrafında 4 kişiden oluşan mutlu bir aile düşlenmektedir. Ya da bir kolye gibi dizilmiş bir sıra taşla anlatılmak istenen mücevher ve zenginliktir. Üst üste dizilen taşlarla benzetilmeye çalışılmış iki katlı bir ev maketi ya da doğrudan toprağa saplanmış; şu dünyada bir tek dikili taşım olsa şeklinde yorumlanabilecek muhtelif motifler mezarın etrafına düzensiz bir şekilde saçılmıştır.

 Çaldede'nin başında kayrak taşlarla yapılmış ev maketleri
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

Mutlu bir aile temennisi; bir masa etrafında aile fertlerinin resmedildiği bir vizyon...
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

Zenginlik isteği; bir kolye yada mücevher tasviri ile anlatılmak istenmiş.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)

Çaldede’nin mezarı başından ayrılan köylüler, tepeden aşağıya inerken büyük kayrak taşları bir bir kaldırıp altına bakarlar. Aradıkları aslında geleceğe dair bir öngörüdür. Eğer kaldırdıkları taşın altından karınca çıkarsa; bu bereket, zenginlik demektir; yılan çıkarsa, işin yolunda gideceğine yorulur, ya akrep çıkarsa taşın altından; işte o zaman her şeyin kötüye gideceğine dair bir işaret olarak kabul edilir.

 Bir sonraki yıl düzenlenecek mahyanın finansmanı için eli boş gelinmez Çaldede'ye...
(Fotoğraf: NF;Eylül 2006)

Doruktan aşağıya doğru yavaş yavaş inerken, aşağıdaki Karakucak güreşleri bitmek üzeredir. Güreş sonrası bir sonraki yılın şenlikleri için gerekli harcamaları karşılayabilmek için herkesin yanında getirip mutfağa bıraktığı muhtelif zahire açık artırmaya çıkarılır. Toplanan para, gelecek yılki Çaldede Mahyası’nın finansmanında kullanılır.

Yürüyüşün Hikâyesi:

Sabah vakti Tire’de buluşan Dağa Kaçtım Ekibi, kahvaltı sonrası fazla oyalanmadan Aydın Dağları’nın Küçük Menderes Ovası’na bakan yüzüne doğru tırmanışa geçti. Ödemiş yolundan ayrılarak ulaşılan ve Tire’nin en eski mahallerinden biri olan Karaca Ali’yi teğet geçerek ilerleyen Dallık yolu üzerinden Dibekçiler Yaylası’na doğru ilerleyen ekip, tepede halen montajı devam eden 25 civarındaki rüzgâr santralının kuruluşu nedeniyle genişletilmiş virajları ve bozuk satıhlı yolun sürprizleriyle karşılaştılar. Bir kısmı devreye alınmış rüzgâr santralleri, Cambazlı Köyü’nün üst düzleminde yer alan Eşekçioğlu Geçidi’nin biraz üstünden başlayarak Büyükkemerdere yönünde batıya doğru ilerliyordu. Rüzgar güllerinin kanatlarının montaj yerine ulaştırılabilmesi için, burada da çok sayıda toprak yol açılmıştı. Bu noktadan itibaren biz, Dibekçiler Yaylası’na doğru yönümüzü çevirdik.


(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

 Dibekçiler topografyası; İncirliova'ya doğru bakış

Aşağıdaki sıcak havadan artık eser yoktu. Kemerdere ve Yamandere köylerini arkamızda bırakarak Söğüt Gediği Mevkii’ne ulaştık. Köy asfaltı burada bitiyordu. Buradan Ovacık Yaylası yönüne giden toprak yola saptık. Biraz ilerideki derme çatma Çaldede levhasının bulunduğu bir başka yol sapağında arabamızı bırakarak, buradan itibaren yürümeye başladık. Son yıllardaki insan eliyle yapılan dikimlerle zenginleşen ceviz örtüsü dikkat çekiciydi. Cevizler, henüz daha çiçekte bile değildi. Yaylada hayat uyanmamıştı sanki. Çaldede’ye doğru yürürken yolda yılkı atlarıyla karşılaştık. Bizi görünce Çaldede yönündeki çınarların yer aldığı su kaynağına doğru bizden uzaklaştılar. 

 Çaldede yolunda yılkı atları

Batıya doğru derin vadilerle devam eden topografya, temelde ikiye ayrılan Yamandere ve Kemerdere vadileriyle İkizdere Vadisi’ne dek ulaşır. Çaldede Zirvesi’nin arka yüzünde ise, Ovacık Yaylası’ndan alçalarak Batı’ya doğru yönelen bir başka dere yatağı Dibekdere’nin Aydın Paşa Yaylası ile Çaldede arasındaki derin boşluğa doğru ilerleyişine tanıklık edilir. Baharda rengârenk bir çiçek örtüsüyle kaplı vadinin yolculuğu; Paşa Yaylası’nın önlerinde yükselen bir başka tepe; Tavşan Dağı’nın önünden geçerek ikiye ayrılır, Aydın’a doğru Karagözler Yaylası’nın da yer aldığı bir başka havzaya doğru devam eder. Bölgede topografyaya hâkim üç tepe; Tavşan Dağı, Paşa Yaylası’nın zirvesi ve Çaldede Tepeleri; mistik açıdan da üzerlerindeki dede mezarlarıyla anlamlandırılmış “ışıklı” gece yolculukları ile yerel halkın belleğinde yerini almıştır.

Ovacık Yaylası ve Karakaya Tepesi

 Arkamızda bıraktığımız rüzgar gülleri ve cevizlikler

 Vadinin dibindeki cennet

Yürüyüşümüz sırasında; Çaldede’ye doğru yolun iki yakasında yer alan sapsarı çiçekleriyle bir tür katırtırnağına benzettiğimiz geven türü çalılar dikkat çekiciydi. Hele o göz alıcı mor renkleriyle deve dikenlerinin çiçekleri… Ama günün sürprizi dönüş yolunda rastladığımız yabani lalelerdi. Geçen yıl Yamandere Vadisi’nden Dibekçiler Yaylası’na yaptığımız yürüyüşte de ona rastlamış ve etkilenmiştik. Bu kez Çaldede yolunda ve Ovacık Yaylasında Kara Çamur yolunda yine onlara rastladık. Özellikle Kara Çamur yolunda gördüklerimiz bir koloni şeklindeydi ve çok etkileyiciydi. Biraz zamanı geçmiş olsa da bu yıl da onlara merhaba deme şansını yine elde etmiştik. Fotoğrafladık ve doya doya seyrettik bu güzelliği…

 Katırtırnakları ailesinden olduğunu düşündüğümüz gevene benzer çalılar

 Dikenler

 Adaçayları

 Tire yöresinde köfün lalesi olarak adlandırılan yabani laleler

 Lalenin asilliği

 Bu daha henüz açacak.

 Bu da Ovacık lalelerine bir örnek

Çaldede’nin eteklerine vardığımızda daha önceki yıllarda ziyaret ettiğimiz ve Mahya Şenlikleri’nde şükür yemeklerinin pişirilip tüm mutfak ve lojistik faaliyetlerin yürütüldüğü iç içe birkaç damın, yakın köylerden getirilen koyunlar tarafından ağıl gibi kullanıldığını gördük. Çınarların dibindeki havuza akan bilek kalınlığındaki su buz gibiydi. Su başında biraz soluklandıktan sonra zirveye doğru yürümeye devam ettik. Zirveye doğru kıvrılarak tırmanan bozuk bir yol, kısa sürede bizi zirveye ulaştırdı. Yıllarca önce Çaldede Mahyası’na katılmak için geldiğimizde, köylüler gibi doğrudan kayrak taşlarla kaplı dağın yamaçlarına vurmuş ve ayağımızın altından kayan kayrak taşlar ve doldukça dik eğim nedeniyle epeyce zorlanmıştık. Bu kez bozuk da olsa bir yoldan gidince tırmanış on derece kolay oldu. Tepede kayrak taşlarla çevrili makam mezarı, zirvenin tek sahibi olarak yüzyıllardır bulunduğu noktadan Dibekdere ve Yamandere Vadilerine bakıyordu.




Çaldede'ye doğru cevizler

 Çınarlar altında koyunların mekanı olmuş Mahya Alanı.

Su kaynağının başında  anasını emen bir kuzu

Hasan Hoca, suyun başında...

 Mahyada mutfak olarak kullanılan kulübeler, şimdi koyunlara ağıl olmuş.

Mahya alanı olarak kullanılan çınarların ve su kaynağının bulunduğu bölgeye topyekun bakış

Tepede dolaşırken Çaldede’nin makam mezarına yakın bir konumda endemik olduğunu düşündüğümüz bir tür zambak ile çiçekleri ter laleler gibi aşağıya doğru bakan beyaz renkli bir tür çiğdem çiçeğiyle karşılaştık. Bitkileri, çiçek halinde yakalamış olmamız bir şanstı. Fotoğraflayarak portföyümüze dâhil ettik. Bu sırada geldiğimiz yoldan çınarların bulunduğu Mahya Düzlüğü’ne doğru bir atlının geldiğini gördük. Biz çevremizdeki topografyanın etkileyiciliğine kendimizi kaptırmışken, o bizim yanımıza ulaşmıştı bile. Kendisinin Yamandere Köyü’nden olduğunu ve aşağıdaki koyunların arasına karışmış olan kendi koyununu aradığını öğrendik. Adı Muharremdi. Çaldede’nin başında ve aşağıda yemeğin hazırlanması aşamasında uzun uzun sohbet ettik ve birlikte yemeğimizi paylaştık.

Gezginler, Çaldede Zirvesi'nde...

Yıl 2015; Çaldede'nin başındayız.

 Çaldede başında sarı zambaklar

 Zambağa daha yakından bakış

 Zambak kolonisi

9 yıl sonra yeniden Çaldede'nin zirvesinde Aydın Dağları'nın zirvelerini ve derin vadilerini seyrettik.

 Çiğdem yada zeren benzeri; aşağı doğru bakan soğanlı çiçekler

Çaldede florası

 Yamandereli Muharrem ile beraber Çaldede'nin başındayız.

Zirveden aşağıya indiğimizde Hasan Hoca’nın heybesinde taşıdığı malzemeler döküldü ortaya… Bugünkü öğle yemeğimiz, yörede domatesli yumurta olarak bilinen; ana bileşenleri domates, biber ve yumurtadan oluşan ve yazın Ege’de sıkça yapılan Menemen yemeğine benzer bir yemekten ibaretti. Ateşin yakılmasından domateslerin zeytinyağında kavrulmasına, üzerine biberlerin bütün halinde atılmasına ve en sonunda 8-10 civarı yumurtanın kırılarak pişirme aşamasının tamamlanmasına kadar bütün aşamalar belli bir işbölümü dâhilinde yerine getirildi. Bu sırada Yamandereli Muharrem, ağıla dönüşmüş Mahya kulübeleri içinde ve çevresinde kendi koyununu neredeyse tüm sürüyü defalarca yer değiştirterek yakalamaya çalıştı. Yemek işinden boşa çıkan ekip üyeleri zaman zaman Muharrem’in koyununu yakalamasına yardımcı olmaya çalıştı. Uzun süren kovalamaca, sonunda Muharrem’in zaferiyle sonuçlandı; koyunun boynuna ilmiği geçiren Muharrem derin bir oh çekti. Onu yemeğimizi paylaşmaya davet ettik. Yemek o kadar fazlaydı ki; koyunlara bile kaldı. Yemek sonrası etrafa dağılan malzemelerimizi ve çöplerimizi toplayarak Muharrem ile vedalaştık.

Gezgin, domatesli yumurtayı pişirirken...

 Domatesli yumurta

Bunlar da başka mor dikenler...

 Çaldede, artık gerilerde kaldı.

Geldiğimiz rotayı takip ederek Ovacık Yaylası’na döndük. Yol boyunca adaçayları ve yukarıda belirttiğimiz laleler eşlik etti bize. Benzersiz bir yolculuktu; eşlikçilerden ötürü…

Ovacık ve Kara Çamur Yaylaları:

Dibekçiler Havzası; Aydın Dağları’nın birbirine paralel uzanan bir dizi yükseltisi ile birbirinden ayrılan derin vadilerin oluşturduğu oldukça kıvrımlı bir topografyayı tanımlar. Bir yandan Dibekçiler Vadisi, diğer yanda Yamandere Vadisi dibinden İncirliova yönünde İkizdere’ye doğru akan dereler, şimdilerde önüne set çekilmiş İkizdere Baraj Gölü’nde soluklanırlar. Dibekçiler yönünde kuzeye doğru yükselen topografya ise Peşrefli Köyü sırtlarındaki Karakaya Tepesi’nin arka dünyasını oluşturan ve bereketiyle ün salmış Ovacık ve Karaçamur Yaylaları’na bağlanır.

 Ovacık yolunda ilginç bir bitki; adını bilemedik.

Ovacık Yaylası'nda ada çayları ve dikenler bir arada...

Yılkı atlarıyla bu kez Ovacık Yaylası'nda karşılaştık.

 Yılkı atları

Karaçamur, Tire-Ödemiş karayolunun arka planında yer alan bir başka cennet havza; Eğridere Vadisi’nin en tepesinde yer alan ve bu cenneti bir anlamda yaratan su kaynaklarını barındıran yerdir. Burada yetişen barbun fasulyenin lezzeti benzersizdir. Çaldede ve Karakaya Tepeleri arasındaki düzlük alanda önce Ovacık ve daha sonra Eğridere Vadisi’ne doğru Karaçamur Yaylası konumlanmıştır. Ovacık Yaylası’ndaki göçerlik günlerinden kalma eski Yörük Mezarlığı dikkat çekicidir. 

 Ovacık'tan Karaçamur Yaylası'na iniş

Karaçamur'da bir bahçe

Daha önceki yürüyüşlerimizde(2) rotamıza giren noktalardır bu yaylalar… Kara Çamur’dan Paşa Yaylası’na giden toprak yol ise bir gün denemeyi arzuladığımız bir düşümüzdür. Belki bir gün…

Bugün laleler, çiğdemler, zambaklar, ada çayları, yılkı atları ve başıboş koyunlar arasında yaylalarda geçti günümüz. Çaldede’nin şahsında Türkmenlerin göç hatırasını andık; dağların zirvelerinde onların torunlarının bugün dahi terk etmedikleri ritüellerini hatırladık. Zaman tünelinde farklı etkileşimlerle dönüşüme uğrasa da bir şekilde varlığını ve özünü koruyarak günümüze dek ulaşan bu inanç birikimine ve serçeşmeden gelen o mübarek “suya” saygı duyduk; anlamaya çalıştık.

 Ovacık Yaylası'nda rastladığımız lalelerden biri

Dipnotlar:
(3)      Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında, yürüyüş esnasında A. Aydemir tarafından çekilmiştir.


Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC



Bumerang - Yazarkafe

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder