ÇALDEDE ve OVACIK YAYLASI YÜRÜYÜŞÜ
22 Mayıs 2015
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Çaldede(1), Batı
Anadolu’nun yüksek zirvelerinde kendine yer açmış; Türkmenlerin 11.yy.dan
başlayarak Anadolu’daki çalkantılı bir dönemin tarihine ait sırlarını
barındıran o büyük göçün bugüne ulaşan tanıklarından biri gibidir. Denizli’de,
İzmir Kemalpaşa Ovacık Yaylası’nda ve Tire’nin sırtını dayadığı Aydın
Dağları’nın kendi adıyla anılan kayrak taşlarla kaplı bir zirvesindeki
makamları, bunlardan bizim bilebildiğimiz sadece üçüdür. Tire’de Çaldede
Zirvesi’nde her yıl Eylül ayının ilk Pazar günü Aydın Dağları’nın iki
yakasından sökün eden Yörüklerin torunları, sanki o büyük göçün halkın
hafızasında yer etmiş silinmez hatırasını anmak için Çaldede Mahya
Şenlikleri’nde buluşurlar. Zirveden izlenebilen onlarca kıvrım kıvrım yol,
yolcularını dağa ve onun eteğindeki çınarın dibinde yer alan suyun başına
taşır. İşte o zaman “ayin” başlar. Siz ister bunu insanlığın ortak bilinci olan
ve yine bu topraklarda yaşanmış; İlkçağ’daki çileli hac yolculukları ile
karşılaştırın; isterseniz Tibet’te Lhasa’daki Bargkhor Tapınağı’na
kilometrelerce uzaktan yatıp kalkıp; yerde bir tür secde ederek ilerleyen ve
tapınağın çevresini Müslümanların Kâbe’de gerçekleştirdiklerine benzer tarzda
defalarca tavaf eden Budist hacıların ritüeliyle boy ölçüştürün; mutlaka bu
tılsımın ortak bir noktasını yakalayacaksınız. Ama bunu yaşamak için mekâna gitmeniz
gerek. Her yıl Eylül’ün ilk Pazarı’nda Çaldede Zirvesi’ne yani…
Çaldede Zirvesi ve Çaldede'nin makam mezarı
Bizim bugün yaptığımız ise bu göçün hatırasını anarak baharda Çaldede
Zirvesi’nde günümüzü anlamlandırmak…
Çaldede:
Çaldede, Anadolu’nun dört bir yanında “Gök
Tengri”ye en yakın noktada zirvelere konumlanmış zamanının önemli halk
önderlerinden biri olmalıdır. 11. yy.dan başlayarak; bir yandan Şaman geleneklerin
içinden geçerek bu topraklara savrulan büyük kalabalıkların İslam dinini kabul
sürecinde yaşadıkları çileli zamanlar, diğer yandan çalkantılı iktidar
kavgalarının ve kimlik bunalımlarının yaşandığı büyük bir coğrafyaya yayılan
göç hikâyeleri, tarih boyunca sonraki nesillere nasıl aktarılmıştır? İşte
Türkmenlerin Anadolu’ya kadar uzanan bu destansı göç tarihinin şifreleri, belki
de bu dağların zirvelerinde hala soluk alabilen bu hatırada saklıdır. Tire
coğrafyası da bu göç hatırasının her yıl yeniden hatırlandığı Batı Anadolu’daki
önemli noktalarından biridir.
Çaldede ve eteklerindeki çınarlarla kaplı su kaynağı
1980’lere kadar Tire’nin Güme Dağı yamaçlarına serpilmiş Cambazlı ve
Büyük Kemerdere gibi birkaç köyünde de hayat bulabilen bu Mahya Şenlikleri,
ülkeye giderek hâkim olan “aynilik” kültürünün etkisiyle daha yükseklere doğru
çekildi ve Aydın Dağları’nın Küçük Menderes Ovası’na bakan yüzünde sadece
Çaldede Zirvesi’nde günümüze ulaşabildi. Bugün İslam ile harmanlanmış binlerce
yıllık Şamanlık günlerinden kalma inanç ritüelleri, her yıl Eylül ayının ilk
Pazar günü bu zirvede tekrarlanır durur.
Çınarlar altında Çaldede Mahyası
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
O gün,
Dibekçiler Yaylası’nda Çaldede’nin (büyük ihtimalle) makam mezarının bulunduğu
tepenin eteklerinde yer alan su kaynağının etrafında hayat bulmuş çınar
ağaçlarının gölgesinde, mahşeri bir kalabalık toplanır. Yolu alabildiğine
zorlu, binbir virajla kıvrılarak tırmanılan bu kutsal mekâna Aydın Dağları’nın
iki yakasından; İncirliova’nın ve Tire’nin köylerinden binlerce insan akın
eder. Yüzyıllardır devam ede gelen bu geleneğin sırrı, Horasan Erenleri’nin Orta
Asya bozkırlarından başlayıp Batı’da denizin kıyısında sonlandığı an’a kadar
doğudan batıya doğru sürüp giden yüzlerce yıllık bir göç öyküsünün
girdabındadır. Yakın geçmişe kadar Çaldede’ye yapılan bu yolculuk, yaya olarak
gerçekleştirilirmiş. Sanki antik çağda bölgedeki kentlerin kutsal tapınaklarına
doğru kilometrelerce süren çileli hac yürüyüşleri gibi…
Aydın Dağları'nın iki yakasından binlerce insan Eylül'ün ilk Pazar günü Mahya için Çaldede'ye akar.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
Dağın zirvesinde tek bir ağaç ve doğru dürüst
bir bitki örtüsü yoktur. Tırmanırken sürekli ayaklarınızın altından kayrak
taşlar kayıp gidiverir aşağılara doğru. Dağın yamaçları oldukça dik ve tamamen
irili ufaklı şist yapıda taşlarla doludur. Güneşte pırıl pırıl parlar dağ…
Dağın eteğindeki çınar ağaçlarının dibinden kaynayan suyun başında, yine bu
yörenin malzemesi olan kayrak taşlarla yapılan kulübeden mutfaklarda pişen
yemek, imece usulü bir organizasyonla derme çatma masalar üzerinde, ayakta ya
da çömelerek bulunmuş köşelerde çala kaşık yenir. Önce şehriye çorbası,
arkasından nohutlu salçalı et yemeği, yanında salata, daha sonra keşkek ve en
arkadan irmik helvası ile tamamlanan yemek sonrası genci yaşlısı dağa doğru
tırmanışa geçer. İki büklüm 80’lik ihtiyar nineler, yüzyılların içinden süzülüp
gelen bir inanç sistemine dayanarak dura kalka tırmanırlar dağa. Dağın tepesine
yaklaştığınızı sandığınız an, aslında zirveye daha epey yolunuz vardır.
Tırmanışta arkanıza dönüp baktığınızda kendinizi sanki bir anfi tiyatroda
sanırsınız; hele bir de aşağıda Karakucak güreşleri başlamışsa. Tepeden seyrine
doyum olmaz o mahşeri kalabalığın. İnsanlar; genci yaşlısı, biraz önce topluca
yemek yenilen çınar ağaçlarının bulunduğu gölgelik alanın biraz ilerisindeki
düzlükte birbirleri ile güreşe tutuşmuş çevre köylerin gençlerinin mücadelesini
ve onları güreşe çağıran cazgırın manilerini izler. 2000 metreye yaklaşan bir
rakımda tutulan güreş de bu ritüelin bir parçasıdır.
Çaldede Mahyası; mutfak olarak kullanılan kayrak taştan yapılmış kulübeler ve Aydın Elleri'nin köylüleri
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
Tırmanış devam eder; zirveye ulaştığınızda;
ilerde uçurumun kıyısında secdeye varan ninenin, Çaldede’nin mezarı başında dua
edip dileklerini sunan genç yaşlı tüm insanların tasada ve kıvançta ortak bir
duruşları vardır. Batıya doğru ilerlerken büyük ihtimalle halkına önderlik
etmiş tüm isimsiz liderleri isminde taşır Çaldede… Bu Türkmen Ulu’su; geçmişte
olduğu gibi bugün de yüzyılların ardından süzülerek gelen inancın gücüyle
dağlardaki Yörüklerin yegâne umudu ve onların hayata tutundukları bir daldır.
Çaldede'nin mezarı başında kılınan namaz ritüelin bir parçasıdır.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
Çaldede'nin eteklerindeki mahşeri kalabalık bitmek bilmez.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
Çınarların altındaki koyu gölgelikte yemekler yenir.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
Çaldede'nin mezarı ziyaret edilir.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
Çaldede'nin mezarı
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
Şamanlık döneminden kalma Gök Tanrı’ya yakın
olma, ona ulaşma isteği ulu dedelerin mezarlarını / makam mezarlarını dağların
doruklarına taşımıştır. Çaldede’nin mezarının bulunduğu zirveden çevreye bakıldığında
tüm topoğrafyaya hâkim bir noktada olduğunuzu hemen kavrarsınız. Karşıda
Aydın’ın Paşa Yaylası ve Karlık Tepesi, Çaldede’nin karşısındaki doruklardır.
Her birinde de ayrı bir eren hikâyesi saklıdır.
Çaldede'nin başında Aydın Dağları'nın zirvelerine karşı, insan biraz da kendi içine döner.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
Uçurumun kıyısında; Çaldede'den vadilere bakış
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
Mezarın başında duasını, ibadetini tamamlayan köylüler;
hayattan istek ve beklentilerini, naifçe doruktaki yegâne malzeme olan taşı
kullanarak yansıtırlar. Hıdrellez’de Ege’de pek yaygın olan dileklerin ifade
edilişine benzer tarzda Çaldede’nin mezarının hemen yanı başında taşları
kullanarak duygularını ifade ederler. Bir masa, etrafında 4 kişiden oluşan
mutlu bir aile düşlenmektedir. Ya da bir kolye gibi dizilmiş bir sıra taşla
anlatılmak istenen mücevher ve zenginliktir. Üst üste dizilen taşlarla
benzetilmeye çalışılmış iki katlı bir ev maketi ya da doğrudan toprağa
saplanmış; şu dünyada bir tek dikili taşım olsa şeklinde yorumlanabilecek
muhtelif motifler mezarın etrafına düzensiz bir şekilde saçılmıştır.
Çaldede'nin başında kayrak taşlarla yapılmış ev maketleri
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
Mutlu bir aile temennisi; bir masa etrafında aile fertlerinin resmedildiği bir vizyon...
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
Zenginlik isteği; bir kolye yada mücevher tasviri ile anlatılmak istenmiş.
(Fotoğraf: İF;Eylül 2006)
Çaldede’nin mezarı başından ayrılan köylüler,
tepeden aşağıya inerken büyük kayrak taşları bir bir kaldırıp altına bakarlar.
Aradıkları aslında geleceğe dair bir öngörüdür. Eğer kaldırdıkları taşın
altından karınca çıkarsa; bu bereket, zenginlik demektir; yılan çıkarsa, işin
yolunda gideceğine yorulur, ya akrep çıkarsa taşın altından; işte o zaman her
şeyin kötüye gideceğine dair bir işaret olarak kabul edilir.
Bir sonraki yıl düzenlenecek mahyanın finansmanı için eli boş gelinmez Çaldede'ye...
(Fotoğraf: NF;Eylül 2006)
Doruktan aşağıya doğru yavaş yavaş inerken,
aşağıdaki Karakucak güreşleri bitmek üzeredir. Güreş sonrası bir sonraki yılın
şenlikleri için gerekli harcamaları karşılayabilmek için herkesin yanında
getirip mutfağa bıraktığı muhtelif zahire açık artırmaya çıkarılır. Toplanan
para, gelecek yılki Çaldede Mahyası’nın finansmanında kullanılır.
Yürüyüşün Hikâyesi:
Sabah vakti Tire’de buluşan Dağa Kaçtım Ekibi, kahvaltı sonrası fazla
oyalanmadan Aydın Dağları’nın Küçük Menderes Ovası’na bakan yüzüne doğru
tırmanışa geçti. Ödemiş yolundan ayrılarak ulaşılan ve Tire’nin en eski
mahallerinden biri olan Karaca Ali’yi teğet geçerek ilerleyen Dallık yolu
üzerinden Dibekçiler Yaylası’na doğru ilerleyen ekip, tepede halen montajı
devam eden 25 civarındaki rüzgâr santralının kuruluşu nedeniyle genişletilmiş
virajları ve bozuk satıhlı yolun sürprizleriyle karşılaştılar. Bir kısmı
devreye alınmış rüzgâr santralleri, Cambazlı Köyü’nün üst düzleminde yer alan
Eşekçioğlu Geçidi’nin biraz üstünden başlayarak Büyükkemerdere yönünde batıya
doğru ilerliyordu. Rüzgar güllerinin kanatlarının montaj yerine
ulaştırılabilmesi için, burada da çok sayıda toprak yol açılmıştı. Bu noktadan
itibaren biz, Dibekçiler Yaylası’na doğru yönümüzü çevirdik.
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)
Dibekçiler topografyası; İncirliova'ya doğru bakış
Aşağıdaki sıcak havadan artık eser yoktu. Kemerdere ve Yamandere
köylerini arkamızda bırakarak Söğüt Gediği Mevkii’ne ulaştık. Köy asfaltı
burada bitiyordu. Buradan Ovacık Yaylası yönüne giden toprak yola saptık. Biraz
ilerideki derme çatma Çaldede levhasının bulunduğu bir başka yol sapağında
arabamızı bırakarak, buradan itibaren yürümeye başladık. Son yıllardaki insan
eliyle yapılan dikimlerle zenginleşen ceviz örtüsü dikkat çekiciydi. Cevizler,
henüz daha çiçekte bile değildi. Yaylada hayat uyanmamıştı sanki. Çaldede’ye
doğru yürürken yolda yılkı atlarıyla karşılaştık. Bizi görünce Çaldede
yönündeki çınarların yer aldığı su kaynağına doğru bizden uzaklaştılar.
Çaldede yolunda yılkı atları
Batıya doğru derin vadilerle devam eden topografya, temelde ikiye
ayrılan Yamandere ve Kemerdere vadileriyle İkizdere Vadisi’ne dek ulaşır.
Çaldede Zirvesi’nin arka yüzünde ise, Ovacık Yaylası’ndan alçalarak Batı’ya
doğru yönelen bir başka dere yatağı Dibekdere’nin Aydın Paşa Yaylası ile
Çaldede arasındaki derin boşluğa doğru ilerleyişine tanıklık edilir. Baharda rengârenk
bir çiçek örtüsüyle kaplı vadinin yolculuğu; Paşa Yaylası’nın önlerinde
yükselen bir başka tepe; Tavşan Dağı’nın önünden geçerek ikiye ayrılır, Aydın’a
doğru Karagözler Yaylası’nın da yer aldığı bir başka havzaya doğru devam eder.
Bölgede topografyaya hâkim üç tepe; Tavşan Dağı, Paşa Yaylası’nın zirvesi ve
Çaldede Tepeleri; mistik açıdan da üzerlerindeki dede mezarlarıyla anlamlandırılmış
“ışıklı” gece yolculukları ile yerel halkın belleğinde yerini almıştır.
Ovacık Yaylası ve Karakaya Tepesi
Arkamızda bıraktığımız rüzgar gülleri ve cevizlikler
Vadinin dibindeki cennet
Yürüyüşümüz sırasında; Çaldede’ye doğru yolun iki yakasında yer alan
sapsarı çiçekleriyle bir tür katırtırnağına benzettiğimiz geven türü çalılar dikkat
çekiciydi. Hele o göz alıcı mor renkleriyle deve dikenlerinin çiçekleri… Ama
günün sürprizi dönüş yolunda rastladığımız yabani lalelerdi. Geçen yıl
Yamandere Vadisi’nden Dibekçiler Yaylası’na yaptığımız yürüyüşte de ona
rastlamış ve etkilenmiştik. Bu kez Çaldede yolunda ve Ovacık Yaylasında Kara
Çamur yolunda yine onlara rastladık. Özellikle Kara Çamur yolunda gördüklerimiz
bir koloni şeklindeydi ve çok etkileyiciydi. Biraz zamanı geçmiş olsa da bu yıl
da onlara merhaba deme şansını yine elde etmiştik. Fotoğrafladık ve doya doya
seyrettik bu güzelliği…
Katırtırnakları ailesinden olduğunu düşündüğümüz gevene benzer çalılar
Dikenler
Adaçayları
Tire yöresinde köfün lalesi olarak adlandırılan yabani laleler
Lalenin asilliği
Bu daha henüz açacak.
Bu da Ovacık lalelerine bir örnek
Çaldede’nin eteklerine vardığımızda daha önceki yıllarda ziyaret
ettiğimiz ve Mahya Şenlikleri’nde şükür yemeklerinin pişirilip tüm mutfak ve
lojistik faaliyetlerin yürütüldüğü iç içe birkaç damın, yakın köylerden
getirilen koyunlar tarafından ağıl gibi kullanıldığını gördük. Çınarların
dibindeki havuza akan bilek kalınlığındaki su buz gibiydi. Su başında biraz
soluklandıktan sonra zirveye doğru yürümeye devam ettik. Zirveye doğru
kıvrılarak tırmanan bozuk bir yol, kısa sürede bizi zirveye ulaştırdı. Yıllarca
önce Çaldede Mahyası’na katılmak için geldiğimizde, köylüler gibi doğrudan
kayrak taşlarla kaplı dağın yamaçlarına vurmuş ve ayağımızın altından kayan
kayrak taşlar ve doldukça dik eğim nedeniyle epeyce zorlanmıştık. Bu kez bozuk
da olsa bir yoldan gidince tırmanış on derece kolay oldu. Tepede kayrak
taşlarla çevrili makam mezarı, zirvenin tek sahibi olarak yüzyıllardır
bulunduğu noktadan Dibekdere ve Yamandere Vadilerine bakıyordu.
Çaldede'ye doğru cevizler
Çınarlar altında koyunların mekanı olmuş Mahya Alanı.
Su kaynağının başında anasını emen bir kuzu
Hasan Hoca, suyun başında...
Mahyada mutfak olarak kullanılan kulübeler, şimdi koyunlara ağıl olmuş.
Mahya alanı olarak kullanılan çınarların ve su kaynağının bulunduğu bölgeye topyekun bakış
Tepede dolaşırken Çaldede’nin makam mezarına yakın bir konumda endemik
olduğunu düşündüğümüz bir tür zambak ile çiçekleri ter laleler gibi aşağıya
doğru bakan beyaz renkli bir tür çiğdem çiçeğiyle karşılaştık. Bitkileri, çiçek
halinde yakalamış olmamız bir şanstı. Fotoğraflayarak portföyümüze dâhil ettik.
Bu sırada geldiğimiz yoldan çınarların bulunduğu Mahya Düzlüğü’ne doğru bir
atlının geldiğini gördük. Biz çevremizdeki topografyanın etkileyiciliğine
kendimizi kaptırmışken, o bizim yanımıza ulaşmıştı bile. Kendisinin Yamandere
Köyü’nden olduğunu ve aşağıdaki koyunların arasına karışmış olan kendi koyununu
aradığını öğrendik. Adı Muharremdi. Çaldede’nin başında ve aşağıda yemeğin
hazırlanması aşamasında uzun uzun sohbet ettik ve birlikte yemeğimizi
paylaştık.
Gezginler, Çaldede Zirvesi'nde...
Yıl 2015; Çaldede'nin başındayız.
Çaldede başında sarı zambaklar
Zambağa daha yakından bakış
Zambak kolonisi
9 yıl sonra yeniden Çaldede'nin zirvesinde Aydın Dağları'nın zirvelerini ve derin vadilerini seyrettik.
Çiğdem yada zeren benzeri; aşağı doğru bakan soğanlı çiçekler
Çaldede florası
Yamandereli Muharrem ile beraber Çaldede'nin başındayız.
Zirveden aşağıya indiğimizde Hasan Hoca’nın heybesinde taşıdığı
malzemeler döküldü ortaya… Bugünkü öğle yemeğimiz, yörede domatesli yumurta olarak bilinen; ana bileşenleri domates, biber ve
yumurtadan oluşan ve yazın Ege’de sıkça yapılan Menemen yemeğine benzer bir
yemekten ibaretti. Ateşin yakılmasından domateslerin zeytinyağında
kavrulmasına, üzerine biberlerin bütün halinde atılmasına ve en sonunda 8-10
civarı yumurtanın kırılarak pişirme aşamasının tamamlanmasına kadar bütün
aşamalar belli bir işbölümü dâhilinde yerine getirildi. Bu sırada Yamandereli
Muharrem, ağıla dönüşmüş Mahya kulübeleri içinde ve çevresinde kendi koyununu
neredeyse tüm sürüyü defalarca yer değiştirterek yakalamaya çalıştı. Yemek
işinden boşa çıkan ekip üyeleri zaman zaman Muharrem’in koyununu yakalamasına
yardımcı olmaya çalıştı. Uzun süren kovalamaca, sonunda Muharrem’in zaferiyle
sonuçlandı; koyunun boynuna ilmiği geçiren Muharrem derin bir oh çekti. Onu
yemeğimizi paylaşmaya davet ettik. Yemek o kadar fazlaydı ki; koyunlara bile
kaldı. Yemek sonrası etrafa dağılan malzemelerimizi ve çöplerimizi toplayarak
Muharrem ile vedalaştık.
Gezgin, domatesli yumurtayı pişirirken...
Domatesli yumurta
Bunlar da başka mor dikenler...
Çaldede, artık gerilerde kaldı.
Geldiğimiz rotayı takip ederek Ovacık Yaylası’na döndük. Yol boyunca
adaçayları ve yukarıda belirttiğimiz laleler eşlik etti bize. Benzersiz bir
yolculuktu; eşlikçilerden ötürü…
Ovacık ve Kara Çamur
Yaylaları:
Dibekçiler Havzası; Aydın Dağları’nın birbirine paralel uzanan bir dizi
yükseltisi ile birbirinden ayrılan derin vadilerin oluşturduğu oldukça kıvrımlı
bir topografyayı tanımlar. Bir yandan Dibekçiler Vadisi, diğer yanda Yamandere
Vadisi dibinden İncirliova yönünde İkizdere’ye doğru akan dereler, şimdilerde
önüne set çekilmiş İkizdere Baraj Gölü’nde soluklanırlar. Dibekçiler yönünde
kuzeye doğru yükselen topografya ise Peşrefli Köyü sırtlarındaki Karakaya
Tepesi’nin arka dünyasını oluşturan ve bereketiyle ün salmış Ovacık ve
Karaçamur Yaylaları’na bağlanır.
Ovacık yolunda ilginç bir bitki; adını bilemedik.
Ovacık Yaylası'nda ada çayları ve dikenler bir arada...
Yılkı atlarıyla bu kez Ovacık Yaylası'nda karşılaştık.
Yılkı atları
Karaçamur, Tire-Ödemiş karayolunun arka planında yer alan bir başka
cennet havza; Eğridere Vadisi’nin en tepesinde yer alan ve bu cenneti bir
anlamda yaratan su kaynaklarını barındıran yerdir. Burada yetişen barbun
fasulyenin lezzeti benzersizdir. Çaldede ve Karakaya Tepeleri arasındaki düzlük
alanda önce Ovacık ve daha sonra Eğridere Vadisi’ne doğru Karaçamur Yaylası
konumlanmıştır. Ovacık Yaylası’ndaki göçerlik günlerinden kalma eski Yörük
Mezarlığı dikkat çekicidir.
Ovacık'tan Karaçamur Yaylası'na iniş
Karaçamur'da bir bahçe
Daha önceki yürüyüşlerimizde(2)
rotamıza giren noktalardır bu yaylalar… Kara Çamur’dan Paşa Yaylası’na giden
toprak yol ise bir gün denemeyi arzuladığımız bir düşümüzdür. Belki bir gün…
Bugün laleler, çiğdemler, zambaklar, ada çayları, yılkı atları ve
başıboş koyunlar arasında yaylalarda geçti günümüz. Çaldede’nin şahsında
Türkmenlerin göç hatırasını andık; dağların zirvelerinde onların torunlarının
bugün dahi terk etmedikleri ritüellerini hatırladık. Zaman tünelinde farklı
etkileşimlerle dönüşüme uğrasa da bir şekilde varlığını ve özünü koruyarak
günümüze dek ulaşan bu inanç birikimine ve serçeşmeden gelen o mübarek “suya”
saygı duyduk; anlamaya çalıştık.
Ovacık Yaylası'nda rastladığımız lalelerden biri
Dipnotlar:
(1)
Çaldede üstüne yazılar; bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2014/05/aydin-daglarinda-eren-babalarin-izinde-1.html,
http://dagakactim.blogspot.com/2012/07/tirede-caldede-mahya-senlikleri.html,
(2)
Ovacık, Karaçamur ve Eğridere havalisinde yürüyüşler hakkında; bkz. http://dagakactim.blogspot.com/2012/05/tirede-ovacik-ve-karacamur-yaylarina.html
ve http://dagakactim.blogspot.com/2012/05/tire-egridere-vadisinde-manastir.html
(3)
Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında, yürüyüş esnasında A. Aydemir
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Düzenleyen: M.YC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder