KIRSALDA ARAYIŞ
GERGA
15 Mayıs 2015
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Karya bölgesinin en ilginç coğrafyası Gökbel’de; jeolojik zamanların
hikâyelerini de içinde taşıyan benzersiz bir vadinin içinde dolaştık bugün.
Magmanın yeryüzüne yükselerek zaman içinde katılaşıp basınç ve sıcaklık altında
başkalaşarak oluşturduğu granit katmanların atmosferik etkilerle aşınarak
oluşturduğu; Çine Çayı ve kollarının aktığı vadiden ve onun arka dünyasındaki
hikâyelerden söz ediyoruz. Bir jeopark görünümündeki coğrafyada insan
dolaşırken, gerçeküstü bir dünyada olduğu sanısına kaptırıyor kendini. Yakınmış
gibi gözüken hedefler, o anda görünmeyen ve sırtı tırmandığınızda aniden ortaya
çıkıveren vadilerle sizden uzaklaşıyor. Böyle bir masal dünyası; Madran ve
Beşparmaklar arasındaki coğrafya…
Alabayır Köyü'nden Çine Baraj Gölü'nün görünüşü
Çine’nin arka dünyası, bugün Madran Dağı’nın eteklerine kadar dayanmış;
bir zamanlar eski Çine-Muğla yolu üzerinden izlenebilen Roma döneminden kalma
bir su kemerinin parçası olan İnce Kemer Köprüsü’nü de yutmuş bulunan Çine
Baraj Gölü’nün kıyısından başlıyor. Sonra tırmanıyor da tırmanıyor; Madran
Dağı’nın kuytu köşelerinde, birbirinin nerdeyse aynı, dev gnays kayalarla kaplı
benzersiz görünümlü vadilerinde kaybola kaybola Gerga’yı arıyor; işte biz
onlarız bugün…
Gezginler, Gerga Tapınak Alanı'nda tapınağın önünde...
Çine kırsalında bir
yalnız köy; Gerga yada Gergakome
Madran Dağı, bir yandan Çine’nin, diğer yandan Bozdoğan Kasabası’nın sırtını
dayadığı; iki yakasında uzak Karya yerleşimlerinin yer aldığı yaklaşık 1800
metre yüksekliğinde bölgenin önemli bir dağıdır. Çine Kasabası’nı Muğla yönünde
geçince Eski Çine’den önce Madran Dağı’na doğru Gerga 15 km. yol levhasını
görürsünüz. Sanırsınız ki; 15 km. sonra Gerga diye bir antik yerleşim sizi
beklemektedir yukarıda… Ancak kazın ayağı, hiç de öyle değildir. Önce 15 km.lik
asfalt yolu tamamladığınızda Kırsakallar Köyü’ne ulaşırsınız. Sizin için bir
seçenek daha vardır; o da asfaltın devamında; Kırsakallar Köyü’nden yaklaşık 4
km. kadar sonra Alabayır Köyü’ne kadar gitmek… Gerek Kırsakallar’dan ve gerekse
Alabayır Köyü’nden; aracınızı uygun bir yere bıraktıktan sonra baraj gölüne
doğru pek de belli olmayan ve rehbersiz her zaman kaybolmaya müsait bir
coğrafyada ilerleyerek yaklaşık 2-3 km. kadar sonra Gerga’nın ilk yerleşim
izlerine ulaşırsınız. Tabii ki; hala kaybolmadıysanız… Ama bu sizi korkutmasın;
Çine’nin arka dünyasındaki bu saklı vadilerde kaybolup yeniden yolunu bulmanın
da ayrı bir keyfi vardır. Bence tadını çıkarmak gerek…
Gerga yolundan Alabayır'a doğru bakış
Günümüzden yaklaşık 8 yıl önce bir gezgin grubuyla; buraya Şükrü Tül Hoca’nın
rehberliğinde gelmiştik. O zaman Kırsakallar Köyü’nden yürümeye başlamış ve
yaklaşık 3 km.lik bir yürüyüş sonrası Gerga’nın gnays kayalara kazınmış; bazen
Yunanca bazen Latince ilk “Gerga” yazılarına ulaşmıştık. Biz 8 yıl sonra bu kez
başka bir rotayı; Alabayır Köyü’nün girişindeki toprak yoldan Çine Baraj Gölü yönünde
yürüyerek Gerga’ya ulaşmayı denedik.
Kırsakallar yolunda Gerga kaya mezarları
(Fotoğraf: İF; Aralık 2006)
Kırsakallar'dan Gerga'ya doğru ilk kaya yazıtı: Gergakome
(Fotoğraf: İF; Aralık 2006)
Belevi’deki ilk buluşma noktasından hareketimiz sonrası, sabahın erken
saatlerinde Alabayır Köyü’ne ulaşmıştık bile. Baraj manzaralı Alabayır’ın son
evlerine kadar yürüdük. Baraj vadinin topografyasını baştanbaşa değiştirmişti.
Ama uzaktan gölün görünüşü de fena değildi hani… Bu manzaradan yararlanmak
gayesiyle olsa gerek; köyün en yeni yapıları baraj gölüne bakan güney
yönündeydi.
Gezginler, bir sabah vakti; Alabayır Köyü kahvehanesinde...
Alabayır Köyü'nün camisi
Köy kahvehanesinde kimsecikler yoktu. Sırttaki caminin yanından bize
doğru yürüyen köylünün kahveci olduğunu sonradan anladık. Kahvehanenin önündeki
gölgelik sekide kahvelerimizi içerken köylülerden Gerga rotası hakkında bilgi
aldık. Köyün hemen arkasından Çine Çayı’na doğru akan Gürlan Çayı’nın
üzerindeki İlkçağ köprüsünün yolunu sorduk. Köprü, köye çok yakındı; Madran
Dağı’nın içlerine doğru devam eden asfalt yol üzerindeydi. İlk önce Gürlan
Köprüsü’nü görmeye karar verdik. Alabayır çıkışından yaklaşık 2 km. kadar sonra
yolun dik bir viraj yaptığı noktada; köprünün bulunduğu vadiye ulaştık. Köprü,
asfalt yola paralel bir döşeme yolun üstünde yer alan Roma döneminden kalma,
bugün bile oldukça sağlam ve 5 kemerli bir yapıydı. Gürlan Çayı, Madran
Dağı’ndaki kaynakların ve küçük dereciklerin suyunu köpürte köpürte kayaların
arasından Çine Baraj Gölü’ne doğru taşıyordu. Dere yatağında su oldukça
fazlaydı; çınarlarla kaplı koyu gölgelik alan insanı üşütüyordu bile… Suyun
yanına indik.
Büyük kemerlerin arasındaki hasar büyük...
Gürlan Çayı, köpüre köpüre baraj gölüne doğru akıyor.
Köprü, yerel malzeme kullanılarak Roma döneminde inşa edilmiş olmalıydı.
Pax Romana döneminde Çine yakınlarındaki Alabanda kırsalında güvenliğin
sağlanmasına paralel olarak, Gerga örneğinde olduğu gibi bir “kome”nin
örgütlenişine ve bu kırsal yerleşim bölgeleri arasında köprüler ve kemerli
suyolları ile yaşamsal önemdeki suyun denetlenmesine dönük yapıların da
oluşmasına yol açmıştı. Şimdi Çine Baraj Gölü’nün suları altında kalan
İncekemer Köprüsü’nün de içinde yer aldığı yaklaşık 18 km.lik Alabanda’ya su
getiren suyolu da böyle bir ihtiyaçtan kaynaklanmış olmalıydı.
Gürlan Köprüsü'nün üzerindeyiz.
Gürlan Köprüsü
Gezgin, Gürlan Köprüsü'nün en büyük kemeri önünde...
(Fotoğraf:İF)
Köprü, yüzlerce yıldır doğanın ve insanın tahribatına rağmen halen
ayaktaydı. Köprünün tasarımı aşamasında kemer ayaklarının, bir pabuç gibi ileri
doğru uzanan ana kayanın düzlemleri üstüne oturtulmuş olması dikkate değer. Bu
da yüzlerce yıllık köprünün Madran Dağı’ndan gelen sel sularına karşı direnç
göstermesine ve zamanımıza dek ayakta kalmasına neden olmuş. Ancak köprünün kemer
aralıkları en geniş olan ikisinden güney yönünde olanının üst bölümünde,
zamanla büyük bir hasar oluşmuş ve neredeyse iki kemerin yola bakan yüzündeki
yapı taşları dağılarak önüne dökülmüş. Bu da önümüzdeki erimde köprünün
geleceği açısından en büyük riski oluşturuyor.
Gürlan Köprüsü'nün bütünü
Kemerin altından Gürlan Çayı'nın akışı
Köprünün Madran Dağı yönünde üst düzlemi
Gürlan Köprüsü’nün yanından ayrılmak zor olsa da Gerga’ya doğru
çıkacağımız pastoral yolculuğa da açıkçası sabırsızlanıyorduk. Bu nedenle
yeniden Alabayır Köyü’ne döndük. Köyün hemen girişinde sırta doğru ayrılan
toprak yola girdik. Köyün son evlerine kadar arabayla gidip uygun bir yerde
aracımızı park ettik. Toprak yol, bir süre sonra patikaya dönüştü ve bizi, Alabayır’ın
bayırından aşağıya; baraj gölü yönünde birbiri ardına eklenen grano-gnays
kayalarla kaplı vadilerin içine yuvarlayıverdi.
Alabayır Köyü çıkışında Gerga'ya doğru ilerlerken Çine Baraj Gölü'ne bakış
Gerga yolunda karabaş otları yada Karya lavantaları; "lavandula cariensis"
Alabayır sırtları
İngiliz Arkeolog George E. Bean, 1940’lı yıllarda Batı Anadolu’yu
dolaşırken uğradığı Gerga’ya; şimdi sular altında kalan İncekemer Köprüsü
yönünden gelmişti. Bugün artık bu güzergâhı kullanarak Gerga’ya ulaşmak baraj
gölü nedeniyle mümkün değil. Ama her ne olursa olsun; Gerga’yı ziyaret eden
gezginlerin ortak kanaati, kırsaldaki bu benzersiz vadileri aşarak ulaşılan
Gergakome’nin büyüleyiciliğidir. Elbette ki, yerleşimin bu ıssız coğrafyadaki
etkileyiciliği, öncelikle doğasından kaynaklanmaktadır. Ama Gerga’nın büyüsü, diğer
yandan da; ulaşılması ve bulunması dahi bu kadar zor bir coğrafyada yaratılan
kırsaldaki bu tapım merkezinin mimari ayrıntılarında saklı olmalıdır.
Alabayır kırsalında, Gerga yolunda ilk çeşme yapısı; ön duvarları yıkılmış.
Yapının duvarlarında Gerga yazısı
Bir kere, yerleşimin dağa taşa nerdeyse bir metreye varan puntolarla
kazınmış isimleri, çevre mezralardan buraya gelen zamane insanlarının zahmetli
hac yolculuklarını temsil eden “embolos” güzergâhı ve bilhassa bu patikanın
sonlandığı baraj gölüne nazır bir terasta yükselen eşsiz mimarisiyle göze
çarpan tapınak alanı, bu gizemli yerleşimin büyülü atmosferini oluşturan
unsurlardan sadece birkaçıdır.
Gerga'nın sınır taşlarından biri daha; Gergakome yazıtı
Gezginler, Gerga yolunda...
Gerga yolunda inek memeleri
Kayaların üstünde rastladığımız yazılar; kimi yerde sadece Gerga, kimi
yerde bir iyelik eki almış şekliyle Gergas (Gerga’nın anlamında) veya Gergakome
şeklindeydi. Köyün sınırlarını belirleyen bu yazıların Yunanca ve Latince
olarak iki farklı dilde yazılmış olması da; Gerga’nın Roma Dönemi’nde daha çok
önem kazanan bir yerleşim olduğunu akla getiriyor. Özellikle; Kırsakallar Köyü
yönünden doğuya doğru ilerlerken dev bir kayanın üzerine kazınmış GERGAKOME
yazısı, komşu Alabanda kenti ile sınırı belirleyen bir işleve sahip olmalıdır.
Alabayır ile Kırsakallar'ın arası
Gerga orkidelerine bir örnek
Gerga yolunda gnays kayalar arasındaki bu geçitten iki kez geçtik.
Doğanın yaptığı; bir kaplumbağa formundaki kaya
Kantaronlar çiçekte...
Alabayır Köyü yönünden gelen ziyaretçilerin toprak yoldan ayrılarak
güneye ve aşağıya doğru inen patikayı atlamamaları gerekir. Yoksa bizim
yaptığımız gibi toprak yolu takip ederek sırtı aşıp güney batı yönünde yürümeye
devam ederlerse, Gerga’nın tapınak alanına ulaşmaları saatleri bulabilir. Çünkü
bu vadilerin hepsi birbirine benzer ve bu coğrafyada gezginin yolunu şaşırması
pek kolaydır.
Baraj gölüne doğru zeytin ağaçlarıyla kaplı Gökbel Vadileri
Gerga yolunda bir başka Gergakome yazıtı
Bir başka ilginç kaya formu; köpek başı gibi...
Deri değiştirmiş bir yılandan geriye kalan...
Gnays kayalardan oluşturulmuş bir set
Biz yukarıda sözünü ettiğimiz hatayı yaptığımız için Gerga tapınak
alanının bulunduğu terası bulmakta epey zorlandık. Aslında ona en yaklaştığımız
anlar, yürüyüşün başlarıydı. Çünkü ilk yerleşim izlerini ve kayalardaki Gerga
yazılarını o noktada görmeye başlamıştık. Ama vadiler o kadar birbirine
benziyordu ki; 8 yıl önce gelmiş olmamıza rağmen Gerga’ya ulaşmamız kolay
olmadı. Aslında bizim bu durumdan bir şikâyetimiz de yoktu. Madran Dağı’nın
eteklerinde; vadileri bir inip bir çıkarak benzersiz doğanın farkındalığını
yaşamak, ayrı bir keyifti bizim için. Bu şekilde batıya doğru yürüyerek
neredeyse Çine Barajı’nın sınırlarına yaklaşmıştık. Sırtın arkasındaki
Kırsakallar Köyü uzaktan görünüyordu. Demek ki; bizim yeniden bir durum
değerlendirmesi yapmamızın zamanı gelmişti. Çünkü Alabayır Köyü’nden Gerga’ya
doğru değil, Kırsakallar Köyü ve baraj gövdesine doğru yürümüştük.
Gerga yakınlarında göl manzarası
Bir kaya dibindeki çan çiçekleri
Yeniden geldiğimiz patikaları takip ederek, çevreye ve baraj gölüne
doğru ilerleyen dere yatağına hâkim bir sırta tırmandık. Baraj gölünü referans
alarak ve eski bilgilerimizi hatırlamaya çalışarak uzun süre çevreyi inceledik.
Daha önce geçtiğimiz bir vadinin arkasındaki bir başka vadinin düzlükle
birleştiği noktada; bir teras alanı ve üzerindeki üçgen çatı mimarisiyle
dikkatimizi çeken bir kulübe şeklindeki yapıyı fark ettik. Bu kez bulmuştuk.
Bulunduğumuz noktadan o yöne doğru hareket ettik. Önce karşımıza çıkan ilk
vadiyi kolaylıkla aşabilmek için, kuzeye ve doğuya; daha sonra da dere yatağını
geçip güney doğu yönündeki sırta doğru yürüdük.
Gerga Tapınak Alanı yakınlarında bir kayaya kazınmış "Gerga Enbolo" yazıtı
Vadiler arasında ilerlerken, bazen çeşme olduğunu düşündürten insan
boyunda bazı yapılara rastladık. Bazılarının önlerine duvarların yapı taşları
devrilmiş vaziyetteydi. Bir tanesi Alabayır’dan Gerga’ya doğru ilerlerken bir
dere yatağının hemen yakınlarındaydı. Ama en dikkate değer olanları Gerga’nın
tapınak alanındaydı. George E. Bean’a göre, bu yapıların; bazı araştırmacıların
mezar yapısı olma tezine karşılık, birer çeşme yapısı olması daha akla
yatkındır(1). Bize göre
de; “Gerga Enbolo” şeklinde bir hac mekânı olduğunu belirten yazıların
bulunduğu tapınak alanında, gelen ziyaretçilerin tapınağa girmeden önce
temizlenme ve arınma gereği yapılmış çeşme yapıları olması kuvvetle
muhtemeldir.
Gerga Tapınak Alanı'na doğru hac yolunda olduğumuzu bildiren Gerga Enbolo yazıtı
Gerga Tapınak Alanı
Şükrü Tül Hoca; 8 yıl önceki Gerga gezisi için hazırladığı el notunda
şöyle yazıyor:
“Gerga Vadisi’nin batı yamacı ise, güneyden gelen belirgin bir yol izini
içerir. Yolun aşağıda Çine Çayı Vadisi’ne doğru inerken orta noktasında bulunan
bir anıt, Gerga ile ilgili varsayımların ana merkezini oluşturur. Burada
devrilmiş, yerde yatmakta olan bir erkek figürü üstünde Gerga yazısı okunur.
Kaide üstüne yerleştirilmiş bu heykel, yaklaşık 4 metre yüksekliktedir. Bu anıt
bir bakıma, Gerga’ya giden bir törensel yolun başlangıcı olabilir. Buradaki
erkek figürünün olağan açıklaması ise, Gerga yerleşimini kuran önderin,
kurucu/”ktistes”in kendisi olmalıdır.
Kırsaldaki bu tarımcı toplumun belki bir oba/”phyle”nin önderi, törensel bir yolun başlangıcında yol göstericilik
yapmaktadır. Buradan başlayan yol, kuzeye doğru çıkar. Vadinin üst kesiminde
dönerek doğuya, tapınakların bulunduğu ana terasa yönelir. Bu dönüş noktasında
ise imlası yanlış bir biçimde yazılmış “Gerga Enbolo” yazıtı bulunur. Bu yazıt,
bir kaya tekerinin üstüne yazılmıştır ve çevresinde teras yapan iri taş
dizileri vardır. Gerga tören yolu anlamına gelmesi gereken bu yazıt, doğru
biçimiyle “Gerga Embolo” olmalıydı. Ören yerini gezen George E. Bean, bu yazıtı
konuşmacıların platformu biçiminde açıklamıştır. Bilindiği gibi embolos demek, bir tapınağa erişmede
kullanılan yada tapınağa giderek/yürüyerek yapılan saygının yolu anlamındadır.
Doğuya doğru gidildiğinde terasların başlangıcında ciddi anlamda bir karşılama
yapısı görülür. Küçük bir oda görünümündeki yapının yanında, üstüne saçak
yapacak biçimde bir kayanın kapatıldığı Gerga yazıtlarından biri daha vardır.”(2)
Gerga Kutsal Alanı'na giriş
Şükrü Hoca'nın yukarıda andığı teras alanı girişindeki; oda biçimindeki yapı
Tapınak alanında mezar yapısı mı; çeşme mi?
Terasın payandaları
Dar bir patikadan vadinin alçalarak düşük eğimli bir yamaca dönüştüğü
noktada insan eliyle oluşturulmuş ve payandalarla güçlendirilmiş bir terasa
ulaşılır. Terasın güney yakasında şimdi baraj gölüne bakan yönde bir heykel
kaidesi; tapınağa girmeden kullanıldığı düşünülen arınma amaçlı çeşme yapıları,
zeytin ağaçları arasında üzerinde GERGA yazılı dev iki stel, taştan oyularak
oluşturulmuş biri güney diğeri doğu yönünde ve hemen terasın duvarına yakın
pozisyonda konumlanmış; oldukça büyük hacimli ve oluklu, iki adet taş tekne ilk
dikkati çeken unsurlardır. Ama tabi ki; terasın en önemli mimari yapısı hiç
şüphesiz burayı bir hac merkezi haline dönüştüren, gnays kayalardan yontularak
elde edilmiş ve ilk bakışta ahşap hissi veren eşsiz tapınak binasıdır. Yapı,
arkaya doğru küçük bir odacıkla sonlanan, kapı kenarlarında saklı küçük
girintileri barındıran ve giriş kapısının üstündeki alınlıkta Gergas yazısını
taşıyan bir görünüme sahiptir. Çatı, George E. Bean’e göre; ahşap taklidinde
taş kirişler ve yassı taşlardan inşa edilmiştir.(3)
Gerga'nın sembol yapısı; "Gergas" (Gerga'nın) Tapınağı
Arkeolog Şükrü Tül ise tapınak binası ve çevresindeki diğer unsurlarla
ilgili şu değerlendirmeleri yapmaktadır:
“Terasın kuzey duvarı içinde bir mezar anıtından sonra basamaklı bir
heykel kaidesine ulaşılır. Şimdi devrik bulunan heykel göğsündeki kenet
delikleri ile sıkılmış yumrukları bir ana tanrıça tahta heykeli/”ksoanon”unu(4) anımsatır. Ephesos Artemisi gibi göğüslüklü
olmaları, bu heykelin tanımlanmasında ikinci olasılıktır. Basamaklar aslan
pençeleri ile başlar, bir aslan başı ve bir boğa başı; üçlü basamak görünümünün
plastik uzanımlarıdır.
Tanrıça heykelinden kalan
(Fotoğraf: İF; Aralık 2006)
Aslan pençeleri şeklinde basamaklar
(Fotoğraf: İF; Aralık 2006)
Yere devrilmiş durumdaki ana tanrıça heykeline bir başka bakış; arka planda Şükrü Hoca
(Fotoğraf: İF; Aralık 2006)
Heykel ve kaidesinin az ötesindeki yapı ise günümüze dek yıkılmadan
gelmiştir. Alınlığında ise Gerga adı bu kez iyelik kipinde yazılmıştır: Gergas…
Gerga’nın anlamına gelen bu vurgu, bir tür Delphoi’deki thesauros(5)
yapılarına öykünme olabilir. Zaten Açıkhava tapkısının sonucunda getirilen
sunular ve adaklar, bu yapı gibi bir yere konmalıdır. Yapının çatısı, ahşap
mimarisi kurallarına göre yapılmıştır ve iç kesimi bir dolap biçiminde ana
yapıdan kuzeye çıkıntı yapar.
Tapınağın ahşap formundaki çatısı
Tapınağın kuzey yönünde uzanan arka odası
Tapınağın içinden bir başka açı
Bu terastaki üzüm teknesi, terasların altındaki harman yeri olması
beklenen yuvarlak yapı, mezarlar ve de sayısız teras, burasının bir tarımsal
alan olarak hem kısıtlı hem de umutlu havasını vermektedir. Doğuda ancak
havadan gözükebilecek bir kayada bulunan Gerga yazıtı ile sayıları 30’u aşan
Gerga, Gergas ve Gergakome yazıtı, bu alanı işaretleme düşüncesinin ürünü gibi
gözükmektedir.”(6)
Gerga Tapınak Alanı'ndaki oluklu taş tekne
Gezgin, sırtını sağlam yere dayamış gibi...
Teras boşluğuna doğru uzanan bir burç şeklindeki yapı; belki bir çeşme yapısı
Taş stellerden biri
ve diğer stel
Terasın doğu duvarına yakın konumda iki stel/dikilitaş üzerindeki Gerga
yazılarıyla dikkat çekicidir. Bunlar, 3 metreden fazla bir yüksekliğe sahip,
yukarıya doğru incelen piramidal formlu iki taş steldir. Üzerindeki yazılarla
anıtsal bir görünüme sahip iki stelin ortasında bir kaide üzerinde yer alan
heykel, bugün parçalanmış vaziyette; doğu teras duvarının dibinde yerde
yatmaktadır. Başı ve ayakları kaybolmuş heykelin kolları, vücuda yapışık
şekilde betimlenmiş olup, göğsünde herhangi bir yazı bulunmamaktadır.
Teras duvarlarının dibinde yatan diğer heykel; başı ve ayakları kopmuş.
heykel kaidesi
Zeytin ağaçları arasından tapınağın görünüşü
Tapınağa güney doğu yönünden bakış
Terasın genel görünüşü
Gerga Kutsal Alanı'ndan baraj gölüne bakış
Ören yerini dolaştıktan sonra, terasın ortalarında bir zeytin ağacının
altındaki gölgeye sığındık. Çevrede kimsecikler yoktu. Yol boyunca sadece
ineklerini güden bir çobana rastlamıştık. Terasta; bin yılların ardından
süzülüp gelen bir tılsım saklıydı sanki. Kuş sesleri ve rüzgâr, anın yegâne
ortaklarıydı. Eski zamanların insanlarını, çeşmelerde tapınağa girmeden
arınışlarını, yanlarında getirdikleri kurban yada sunuları tapınağa nasıl
sunduklarına dair kestirimlerde bulunduk aramızda. Ama oluklu teknelerin; üzüm
yada zeytin yağı sıkmak için kullanılmış olabileceğine dair geçmişte yapılan
değerlendirmeler, bizi tatmin etmedi. Aramızdaki sohbette öne çıkan yaklaşım
özetle şu şekildeydi:
Gerga Tapınak Alanı'nda bir duvar örgüsü
Terasta at nalı şeklinde bir mimari parça
Bu teras mademki kırsalda bir tapım alanıydı. İnsanların tapınağa
adaklarını/sunularını sunmadan önce arınmaları için, tapınak alanında
çeşmelerin varlığı da neredeyse açıktı. Peki o zaman bu alanda kurban kesimi
hiç mi söz konusu değildi? Acaba bu oluklu iki tekne; kurban kesim için
kullanılan kaplar olamaz mıydı? Yüzlerce kilo ağırlığındaki dev teknelerin
olukları, özellikle kesilen adak hayvanlarının kanlarının terastan akması için
teras duvarından boşluğa doğru çevrilmiş vaziyette, büyük olasılıkla; İlkçağ’dan
beri aynı yerde durmaktaydılar. Çevrede, Bafa Gölü civarında olduğu gibi yaşı
2000’li yıllara uzanan anıtsal zeytin ağaçları da yoktu. Mevcut ağaçlar, 20-30
yaşında ancak vardı. Yani zeytin tarımının mazisinin de tarihin derinliklerine
kadar uzanan boyutta olduğuna dair bir izlenim edinemedik.
Gerga Kutsal Alanı'ndan ayrılırken; tapınağa son bakış...
Gezginler, dönüş yolunda...
Dönüş yolunda Kurtuluş Savaşı öncesi; İtalyan İşgal Bölgesi'nin sınırını oluşturan Çine Çayı üzerindeki İtalyanlar'dan kalma köprüye uğradık.
Uzun bir süre zeytin ağacına sırtımızı dayayarak alınlığında Gergas
yazılı tapınağı doya doya seyrettik. Bir tapınma haliydi sanki yaşadığımız. Terasta
ve oraya gelinceye kadar birbirine eklenen Gerga Vadileri’nde gördüklerimiz
karşısında hayranlık duymamak imkânsızdı. Bu ıssız mekanda her birimiz sessizce
günün muhasebesini yapar gibiydi. Ama artık dönme vakti gelmişti. Bu kez
patikaları şaşırmadan ve kolaylıkla iz sürerek Alabayır yakınlarında bir sırtta
bıraktığımız aracımıza kadar yürüdük. Saat 10 gibi Alabayır’da başlayan
yolculuğumuz yine aynı noktada 16.30 gibi sonlanmıştı. Doğada vadiden vadiye
geçerek, bir gizemli yerleşimin izini sürüp, Gökbel Vadileri’nin keyfini
çıkarmış ve toplamda 7,5 km kadar yürümüştük. Artık gitme zamanıydı. İzmir’e
doğru yola çıktık.
Dipnotlar:
(1)
Eskiçağda Menderes’in Ötesi, George E.Bean; Arion Yayınevi; 1. Basım,
Şubat-2000; sayfa: 217-218
(2)
Ebruli Turizm Gerga Gezisi El Notu; Hazırlayan: Şükrü TÜL; 27 Aralık
2006
(3)
Eskiçağda Menderes’in Ötesi, George E.Bean; Arion Yayınevi; 1. Basım,
Şubat-2000; sayfa: 216
(4)
Ksoanon: Antik Yunan heykel sanatında
geometrik döneme özgü; ahşap malzemenin kazınması/yontulması yöntemiyle elde
edilen üç boyutlu kült heykeller; bu heykellerin ayak ve kolları vücuda yapışık
vaziyette betimlenirdi.
(5)
Thesauros: hazine, servet
(6)
Ebruli Turizm Gerga Gezisi El Notu; Hazırlayan: Şükrü TÜL; 27 Aralık
2006
(7)
Fotoğraflar; yazıda belirtilenler dışında, yürüyüş esnasında A. Aydemir
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Düzenleyen: M.YC
Gezi yazınızı Gökbel den geçerken otobüste okuyorum. Teşekkürler. Bölge gerçekten büyüleyici Güzel bir gezi yapmak istiyorum bir vakit. Selamlar... Ersen özel
YanıtlaSilİlginize teşekkür ederiz; mutlaka gezin oraları ve tadına varın her şeyin; bizim için de bir daha... İF
SilMerhaba, Aydın Çine doğumluyum. Lise çağlarında arkadaşlarımla gitmiştik Gerga'ya. Mevsim iyi hatırlıyorum kıştı, Ocak - Şubat arası olabilir. Yolda çok eski teknik olan ayak yağı çıkarma işlemini izlemiştik. Gerga harika bir yer. Ancak mutlaka kazı yapılmalı, kontrollü ziyareti yapılması sağlanmalı ve güvenlik görevlisi olmalı. Detaylı Gerga yazınız ve fotoğraflar için çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilDüşüncelerinize katılıyorum.Ayak yağı çıkarma işi ilginç olmalı. Sanıyorum Yatağan'ın bir dağ köyünde de bu yöntem hala kullanılıyor. Katkınız ve ilginiz için teşekkürler...İF
Sil