ARKO’DAN AŞAĞI OVACIK’A
BÖRKLÜCE MUSTAFA’NIN İZİNDE…
30 Ekim 2014
İbrahim Fidanoğlu
Karaburun Yarımadası, her yıl birkaç kez uğradığımız, tarihsel arka
planında dramatik insan hikâyelerini saklayan ilginç bir coğrafyadır. Engebeli
topografyası, Akdağ’ın çevresinde uzanan derin vadileri, Datça Yarımadası ile
oldukça benzer yeryüzü şekilleri ve bitki örtüsü ile Karaburun Coğrafyası hep
ilgi alanımız içindedir. Bu sezonunun ilk yürüyüşlerinden birini
Karaburun Yarımadası’nda gerçekleştirmek bizim için anlamlıydı. Bu kez
yürüdüğümüz rotada hedef; Balıklıova’dan hemen sonra yer alan Arkeologlar
Sitesi’nin yanından başlayan patikayı takip ederek, daha önceki yıllarda
iki kez geçtiğimiz Cehennem Vadisi diye bilinen ve şimdi terk edilmiş bir köy
olan Aşağı Ovacık havzasına ulaşmaktı.
Kozağaç'dan Aşağı Ovacık'a doğru Cehennem Vadisi
Aşağı Ovacık Yaylası
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Cehennem Vadisi'nin bekçileri; Karaburun baykuşları
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Ocak 2010 ve Mart 2011’de bugün Balıklıova’yı Gerence Körfezi’ne
bağlayan asfalt üzerinde yer alan Kozağacı Mevkii ile Aşağı Ovacık Köyü’nü
birbirine bağlayan eksendeki Cehennem Vadisi’ni batıdan ve doğudan başlayarak
iki kez geçmiştik. Hatta daha fazlasını; sandal ağaçlarıyla kaplı Yukarı
Ovacık’ın makilik sırtlarında doğa ile boğuşarak, Börklüce Mustafa’nın; 15
yy.ın başlarında Batı Anadolu topraklarında farklı bir yaşam düşü ile kurguladığı
bir dünyanın uğruna verilen büyük kavganın izlerini sürmeye çalışmıştık. Bir
dizi çeşme, bir dizi kuyu ve çok sayıda yıkıntı halindeki yaşam mekânları bize
bir şeyler fısıldamıştı o günlerde. Ama çok az bilgi; sık makilik bitki örtüsü
ile kaplı hırçın coğrafya, gizlerini fazla da ele vermemişti. Bu yıl aynı
havzada farklı bir rota üzerinden bir kez daha dolaşmış olduk.
ARKO sırtlarındayız.
Bilge zeytin ağacını selamladık.
Gezginler, ARKO sırtlarında ahlat peşinde...
Şeyh Bedrettin ve
Börklüce Mustafa Hakkında
Osmanlı Tarihi’nin önemli kilometre taşlarından Fetret Devri’nde geçen
olaylarla ilişkilidir Karaburun hikâyeleri. 1402 yılında Ankara Savaşı’nda
Timurlenk’e yenilen ve Konya’da yüzüğündeki zehri içerek hayatına son veren
Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt, ardında şehzadelerin taht kavgalarıyla kaosa
sürüklenen bir ülke bırakır. Beylikten İmparatorluğa geçiş sürecinin bu olayla
kesintiye uğraması, halk nezdinde umutsuzluk, dağınıklık, zulüm ve karışıklık
anlamına gelmektedir. Bu bunalım ikliminde toplumun umudunu yeşerten ise,
İslam’da geleneksel tasavvuf öğretisinin isyankâr bir yorumuyla yeni bir
toplumsal düzen iddiası ortaya koyan Şeyh Bedrettin Hareketidir.
Kızılçamlar arasında Cehennem Vadisi yolunda bir taş yığını; mezar mı?
Aynı bölgede bir duvar izi
ARKO'dan Cehennem Vadisi'ne doğru tırmanış sırasında ilk çeşme
Selçuklu Sarayı’na mensup Abdülaziz Bey’in torunu ve Simavna Kadısı
İsrail Bey’in oğlu Şeyh Bedrettin, rivayetlere göre bir Rum anneden 1359
yılında Simavna’da dünyaya gelir. Edirne, Bursa ve Konya’da aldığı eğitim
sonrası 1383’de Kahire’ye gider. Sahip olduğu derin bilgisi ve İslam Fıkıhı
konusundaki uzmanlığı ile dikkat çeker ve Mısır’da o yıllarda Memluk Sultanı
Berkuk’un oğlu Ferec’in özel hocası olarak görevlendirilir. Ama onun hayatında
esas dönüm noktası, Ahlatlı bir Türk sufisi olan Şeyh Ahlati ile
karşılaşmasıdır. O ana kadar dervişlerin öğreticisi konumunda olan koskoca
fıkıh âlimi Bedrettin, Şeyh Ahlati’ye biat eder ve onun müridi olur. Bu onun
başka bir âleme yolculuğunun başlangıcıdır. Rivayet odur ki; bu âleme yolculuk,
Şeyh Bedrettin’in bütün fıkıh kitaplarını Nil Nehri’ne fırlatışı ile
simgeleşir.
Gezginler, çeşme başında soluklandılar.
Cehennem Vadisi rotasında yağmur bulutlarına doğru yürüyüş kolu
Meyveleri üstünde sakız çalıları (Hasan Hoca'ya göre ilkinler)
Michel Balivet, Bedrettin’in özgünlüğü üstüne şunları yazar:
“Bedrettin, Müslüman dünyasında yerleşik iktidara karşı isyan düzenleyen
ne ilk ne de son kişidir ama, ortaçağ sonunda Anadolu ve Balkan dünyasının
geçirdiği sosyopolitik kriz ile dinsel ve mistik gerilim göz önünde tutulursa,
son derece anlamlı bir örnek oluşturmaktadır… Her şeyden önce o gerçek bir
âlimdir, gençliğinden beri çok yönlü bir eğitim görmüş ve fıkıh alanında
uzmanlaşarak değerli bir fıkıh âlimi olmuştur. Âlim ve Ortodoks bir Müslüman
olan Bedrettin, hayatının belli bir döneminde karşılaştığı bir mürşit sayesinde
(Şeyh Ahlati kast ediliyor-İF) mistik aydınlanma deneyimi geçirecektir. Bu
karşılaşma, menakıbnamelerde sık sık rastlanan bir şema uyarınca, hayatını alt
üst edecek ve onu bir derviş haline getirecektir… Daha sonra hayatının ikinci
bölümünde, Ortodoks ve ılımlı tasavvufla arasına mesafe koyarak diğer bir
geleneksel tasavvuf cephesi içinde açıkça saf tutar: Kötü üne sahip kurulu
düzeni değiştirmek ve “mistikokratik” bir ideal uğruna dünyayı yeniden
şekillendirmek isteyen sufinin silahlı ayaklanması.”(1)
Cehennem Vadisi'nde Karaburun mersinleri
Cehennem Vadisi'nde eski bir çeşme; suyu kalmamış.
Çeşmenin 2010 yılındaki hali
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
2011'de aynı çeşmenin önündeyiz; suyu hala akmakta...
(Fotoğraf; Ocak 2010'da MYC tarafından çekilmiştir.)
Bedrettin’in Şeyh Ahlati’nin yönlendirmesiyle Doğu Anadolu ve
Azerbaycan’a doğru uzun bir yolculuğa çıktığı zaman dilimi, Timur’un İran,
Anadolu ve Orta Doğu’nun üstüne bir karabasan gibi çöktüğü yıllara denk düşer. Anadolu’daki
çatışmalarda öldürülen torunu Muhammed Sultan’ın cenazesinin Tebriz’e
götürüldüğü sıralarda; Şeyh Bedrettin, Timur’un huzuruna çıkarılır. Bu
karşılaşma anında; Timur’un çevresindeki ulema ile giriştiği İslam üzerine
tartışmalarda, baskın tavrıyla Timur’u derinden etkiler. Kendisinin hizmetine
girmesini ve yanında Semerkand’a gelmesini öneren Timur’un teklifini geri
çevirerek yeniden Ahlat üzerinden Mısır’a döner.
Cehennem Vadisi'nin doğu kolunda, mermer ocağının altındaki yerleşim izleri
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Bir evden kalanlar
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Bir sütun parçası
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Bu bölge; Aşağı Ovacık altında ve Cehennem Vadisi'nin batı yamaçlarında önemli bir yerleşimdi.
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Terk edilmiş Aşağı Ovacık Köyü
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Bir yandan babası İsrail Bey’in oğlunu Edirne’ye geri getirmesi için
Şahne Musa’yı Mısır’a göndermesi, bir yandan da Şam’a kadar uzanan Timur
ordularına karşı alınan yenilgiler sonrası ekonomik ve siyasal durumun giderek
bozulması ve belki de en önemlisi; Şeyh Ahlati’nin halefi olarak Mısır’daki dergâhın
üyelerinin kendisiyle ilgili hoşnutsuz bir tavır içinde bulunmaları nedeniyle
kesin olarak Anadolu’ya dönme kararı alır.
Cehennem Vadisi; doğu kolu; çeşmeye doğudan bakış
Vadide rastladığımız su iletiminde kullanılan toprak künklere bir örnek
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Arkamızda Cehennem Vadisi; doğu kolu
(Fotoğraf; Ocak 2010'da MYC tarafından çekilmiştir.)
Aşağı Ovacık yolu
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Aşağı Ovacık Köyü; yıkıntılar arasında...
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
(Fotoğraf; Ocak 2010'da MYC tarafından çekilmiştir.)
Aşağı Ovacık yolu
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Aşağı Ovacık Köyü; yıkıntılar arasında...
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Edirne yolunda en önemli uğrağı, Timur’un yeniden ayağa kaldırdığı
Aydınoğulları’nın toprakları olur. Bedrettin’in Aydıneli’nden geçişi, şeyhin
düşüncelerinin kök salışının temel aşamasını oluşturur. Batı Anadolu’da, Rumeli’de
ve Rum nüfusun yoğun olduğu Sakız gibi anakaraya yakın Ege Adalarında kök salan
bu isyan hareketinin sahadaki en önemli önderleri Börklüce Mustafa ve Torlak
Kemal ile de bu süreçte karşılaşılmış olmalıdır. Hareketin Hristiyan keşişler
ve sufi cemaatler içinde Batı’dan başlayarak etkinlik kazanması da bu zaman
diliminde başlar.
Cehennem Vadisi'nde pirenler çiçekte...
Aşağı Ovacık yönünden Cehennem Vadisi'nin genel görünüşü
Michel Balivet’ye göre Börklüce Mustafa ile ilgili farklı kaynaklardan
elde edilen bilgilerin yorumları şu şekildedir:
Börklüce’nin etkinlik alanı İyonya/Aydıneli’ne ve komşu Ege adalarına
sıkı sıkıya bağlıdır. Menakıbname’ye göre, Şeyh Bedrettin’in İznik’deki sürgün
günlerinde Aydıneli’nde ölen oğlu İsmail’in mezarı Menderes katındaki Nizar
Köyü’ndedir. Bu köyün bugün neresi olduğu konusunda bir belirsizlik
bulunmaktadır. Balivet, Nizar Köyü’nü Büyük Menderes ovasına hakim Nysa Antik
Kenti’nin ismi ile benzeşmesinden yola çıkarak Aydın Dağları’nın bu yakasında
olduğunu öne sürmesine karşılık bazı yazarlar da, bugün Tire yakınlarındaki
Küçük Menderes Ovası’na hakim konumdaki Eğridere Köyü olma olasılığından söz
etmektedirler.(2)
pirenlerin güzelliği
Cehennem Vadisi'nin batıdaki kolu üzerinde rastladığımız bir kuyu
(Fotoğraf; Mart 2011'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Aynı güzergahta; bir başka kuyunun tespiti
(Fotoğraf; Mart 2011'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Osmanlı vakanüvislerinin yada Menakıbname’nin doğru kabul edilmesine göre, Bedreddin’in onayıyla yada onayı alınmadan yürütülen propagandanın alanı Aydıneli’dir. Mustafa Sakız’a durmadan dervişler gönderir. Kendisi de bir süre Samos’ta (Sisam) yaşamıştır: İsyanın merkezi Karaburun yarımadasında Stilaryon (Karaburun) Dağı’dır.
Cehennem Vadisi; batı kolunda bir kuyu
(Fotoğraf; Mart 2011'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
(Fotoğraf; Mart 2011'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Kaynakların birleştiği diğer bir nokta: Börklüce, kırsal ortamda çok
başarı kazanan, taraftarları köylüler ve yoksul kişiler olan bir köylü olarak
betimlenir. İsyan, bir köylü ayaklanması, aynı zamanda dinsel bir başkaldırı
niteliğindedir. Börklüce’nin, Osmanlı yazarlarına göre bir cahil olarak
nitelenmesi, her zaman ünlü bir alim olarak tanıtılan şeyhiyle(Bedrettin kast
ediliyor) bu yönden de bir çelişki oluşturmaktadır. Osmanlı Devleti’nin Edirne
Sarayı’nda hükümdarlığını ilan eden Şehzade Musa Çelebi’nin kazaskerliğini
yapan Şeyh Bedrettin’in kethüdalığı gibi gözde bir mevkide bulunmuş bir kişiye
(Börklüce Mustafa kast ediliyor) yapılan bu cehalet yakıştırması gariptir.(3)
Cehennem Vadisi; batı kolu
(Fotoğraf; Mart 2011'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
(Fotoğraf; Mart 2011'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Börklüce’nin başını çektiği isyan hareketi, taraftarlarını en ateşli, en marjinal sufiler arasından toplamıştır. Bizanslı tarihçi Dukas’ın “libaslılar” yada Türk “dede”leri adını verdiği bu kişiler, Osmanlı vakanüvislerinin “torlaklar” yada “bedbaht sufiler” diye adlandırdığı kişilerdir. İsyanın sert çekirdeğini oluşturan bu din adamları, bozgundan sonra hiçbir ayırım yapmadan tüm dervişlere karşı misillemeye geçtikleri anlaşılan galipler tarafından sistemli bir şekilde kovalanmış ve kökleri kazınmıştır.
Dukas, Börklüce’nin Türk tebaası olmayanlar dâhil, Hristiyanlarla temas kurmaya çok eğilimli olduğuna tanıklık ediyor. Börklüce’nin Sakız adasını eylem alanı olarak seçmesinin nedeninin, birkaç yıl önce bu adadan geçmiş olan mürşidinin düşüncelerinin kazandığı başarı ve belki de burada bıraktığı müridler, olduğu varsayılabilir. Bu varsayımı destekleyici unsurlar olarak, Menakıbname, 1405’e doğru Sakız’a yapılan ve belki de Börklüce’nin de katıldığı ilk “din yayma” seferinden, Dukas da Mustafa tarafından görevlendirilen ikinci bir derviş dalgasından söz eder.(4)
Aşağı Ovacık Yaylası
Bugünkü Akdağ’ın çevresinde katmerleşen bir dizi derin vadiyle engebeli ve zor bir coğrafyayı barındıran Karaburun Yarımadası’nın, Börklüce Mustafa ve yoldaşları tarafından bir üs ve “din yayma” merkezi olarak seçilmesi tesadüf olmamalıdır. Bugün dahi sık makiliklerle kaplı bu derin vadilerde bir uçtan diğer uca doğru ilerlerken bu gerçeği kolaylıkla kavramak mümkündür.
Aşağı Ovacık; zeytinler altında yerleşim izleri
Aşağı Ovacık'da kuzuların sessizliği
Aşağı Ovacık; yeni doğmuş bir oğlak
(Fotoğraf; Mart 2011'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Çelebi Mehmet’in; kendisiyle taht kavgasına girişen diğer kardeşlerini
birer birer ortadan kaldırması sürecinde alevlenen Karaburun İsyanı, öncelikle
Saruhan Valisi Sisman’ın ve yine Saruhan ve Aydın illerinin Sancak Beyi
Timurtaş Paşazade Ali Bey’in kuvvetleri tarafından bastırılmaya çalışılır.
Ancak tüm bu girişimler, Bizanslı Dukas’ın deyimiyle Stilaryon’un dar
geçitlerinden ileriye geçmeye muvaffak olamazlar. Stilaryonlular, 6.000 kişilik
bir kuvvetle geçişi neredeyse olanaksız daracık dağ geçitlerinden aşıp gelerek,
Sisman’ın ve arkasından Ali Bey’in ordularını perişan ederler. Kazanılan bu zaferlerle,
Börklüce’nin çevresinde öbeklenen mürit kitlesi de çığ gibi büyür. Durumdan
haberdar edilen Çelebi Mehmet, bu kez henüz çocuk denecek yaştaki oğlu Şehzade
Murat ile Sadrazam Beyazıt Paşa’yı 30.000 kişilik son derece iyi teçhiz edilmiş
bir ordu ile Stilaryonlular üzerine bir kez daha gönderir.
Aşağı Ovacık-Mart 2011
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Tarihi kaynaklara göre bu kadar büyük bir ordunun Karaburun
Yarımadası’nın derinliklerine doğru ilerleyişi sırasında su temini, önemli bir
problemdir. Bu anlamda bugünkü yer adlarıyla Karapınar, Kaynarpınar ve Kozağaç
Mevkilerindeki su kaynaklarının varlığı, ordunun ilerleyişinde anahtar bir rol
oynar.
Yarımadaya Gülbahçe-Balıklıova ekseninden yaklaşan 30.000 kişilik dev
ordu, daha sonra kabaca bugünkü Balıklıova’yı Gerence Körfezi’ne bağlayan
karayolu üzerinden Kozağacı Mevkii’ne kadar ilerler. Bugün de çok eski
karakteristik bir Karaburun Çeşmesi’nin bulunduğu bu mevkiden kuzey batı
yönünde; Kaynarpınar’a doğru ilerleyen ve birbirine neredeyse paralel iki
vadiden içeri girer. İşte bu vadiler, Beyazıt Paşa kuvvetleri ile Börklüce
müritlerinin; yani Stilaryonluların en kanlı çarpışmaları gerçekleştirdikleri
Cehennem Vadileri’dir. Bugün bu vadilerde dolaşırken, eski çeşmelere, kuyulara,
özellikle terk edilmiş Aşağı Ovacık ve Yukarı Ovacık Köyleri’nin bulunduğu havalide
çok sayıda yerleşim izlerine, küme küme yığılmış taş havuzlarına, sütun ve
başlık kalıntılarına rastlanmaktadır.
Aşağı Ovacık'da yıkıntılar arasında
Aşağı Ovacık Çeşmelerinden biri; yol üstündeki...
Aşağı Ovacık; yaşlı bir çamın altında yaşam izleri
Beyazıt Paşa yönetimindeki Osmanlı Ordusu Cehennem Vadisi boyunca
Börklüce kuvvetlerini, dar geçitlerden içerilere doğru sürerken, bir yandan
Sakız yönünde kaçışları tutmak amacıyla bugünkü Akkilise diye bilinen Yeni
Liman yakınlarındaki bölgeyi Osmanlı askerleri denizden muhasara altına
alırlar. Belki de denizden yapılan bir çıkarma hareketiyle karaya ulaşan
Osmanlı askerleri, isyanın kalbine doğru dar geçitlerden ilerleyerek Börklüce
kuvvetlerini iyice sıkıştırırlar. Anlaşılan odur ki; Börklüce kuvvetlerinin
yaklaşık 10.000 kişilik gücüne karşılık Osmanlı’nın son derece iyi teçhiz
edilmiş 30.000 kişilik ordusu arasındaki güç farkı, savaşı; daha çok bir tür
gerilla savaşı noktasına getirmiş olmalıdır. Bu nedenle de bazı kaynaklarda
Ambarseki yada Çatalkaya önlerinde bir meydan muharebesi şeklindeki
karşılaşmaya dair ileri sürülen varsayımların, arazinin de mevcut topografyası
dikkate alındığında pek de geçerli olamayacağı söylenebilir.
Yürüyüşe Dair
Balıklıova’dan biraz ileride yer alan Arkeologlar Sitesi (ARKO)
civarından Cehennem Vadisi’ne ulaşmayı hedefleyen bugünkü yürüyüş programımıza;
kış saati uygulamasından dolayı, gün ışığından azami yararlanma düşüncesiyle
erken başladık. Sabah 7.30’da Basmane Garı’nda Tire’den bize katılan Hasan Hoca
ile birlikte Urla yönüne hareket ettik.
Gezginler, Aşağı Ovacık Yaylası'nda ahlat peşinde...
Urla’daki kahvaltı molası sonrası, yeni açılan yoldan Balıklıova’ya yaklaşık
20 dakika gibi kısa bir sürede ulaştık. Yolun bundan sonra ARKO’ya kadar olan
bölümü, tadilat çalışması nedeniyle kapatılmıştı. ARKO’ya intikalimizi eski yol
üzerinden gerçekleştirdik.
ARKO'dan aşağıdaki koya bakış
ARKO’nun hemen sağındaki tatlı bir eğimle yükselen patikadan saat 10.30
gibi başlayan yürüyüşümüzü Eğlen Hoca Köyü’nün hemen arkasında uzanıp giden
baraj vadisini boydan boya geçerek Kaynarpınar yakınlarında deniz kıyısında
saat 16 civarında tamamladık. Toplam yürüyüş mesafesi yaklaşık 17 km. olarak
ölçüldü. En yüksek noktası 340 metrelerde gezinen rotanın zorluk derecesinin
orta düzeyde olduğunu söyleyebiliriz.
İlkin, ARKO’nun hemen üstünde devam eden zeytinlikler arasından geçerek
tepeye tırmandık. Zeytinliklerin kızılçamlarla kesiştiği çizgide ilk adımda
eski duvar temelleri ve etrafı yine taş örgülerle çevrili içi taş dolu
havuzlarla karşılaştık. Biraz ilerde ise çok eski bir çeşme vardı. Kısmen yıkık
ama hala faaldi. Karaburun kırsalında yerel taş malzemeden yapılmış bu kır
çeşmelerinin örneklerine sıkça rastlamak mümkün.
ARKO'dan Cehennem Vadisi'ne doğru
ARKO’dan beri yürüyerek ulaştığımız en yüksek noktada (340 metre) yol
kızılçamlar arasından kıvrılarak batıya ve oradan da aşağıya doğru dönüyordu.
Yolun kıvrılarak alçaldığı ve aşağıda başka bir toprak yola kavuştuğu vadinin
iki yakası sık makilerle kaplıydı. Kesme adı verilen ve mersini andıran
meyveleriyle bu çalılar keçilerin en bayıldığı çalılardandı. Ahlatlar, oldukça
irileşmiş olmasına karşılık, hala yenecek düzeyde olgun değillerdi. Ağaç
çilekleri ise susuzluktan olsa gerek meyveleri yeterince gelişmemişti. Tire’nin
Sarpça sırtlarında geçen hafta yediklerimiz bunların yanında benzersizdi.
Vadide ağaç çileği hasadı
İlerlediğimiz bu vadi, Cehennem Vadisi’nin doğudaki koluydu. Bu vadinin
tabanında yürüyerek daha önceki yürüyüşlerde ulaştığımız çeşmeyi yeniden
bulduk. Bu kez önündeki çukurda su yoktu ve çeşmenin de suyu tükenmişti.
Vadinin karşı yamaçlarında yerleşim izleri ve bir mermer ocağına giden toprak
yol seçiliyordu. Biz Aşağı Ovacık düzlemine doğru yükselen toprak yoldan, kuzey
batı yönünde yürümeye devam ettik.
Aşağı Ovacık sırtları
Yeniden bir tepeye ulaştığımızda, ardımızda bıraktığımız Cehennem
Vadisi’nin sık çalılarla kaplı yamaçları ve vadinin tabanı bütün çıplaklığıyla
ortadaydı. Vadinin bir cehenneme benzetilmesinin topografyasından değil de,
tarihte bu mekânda yaşanan kanlı çatışmalardan kaynaklandığı belliydi. Ama asıl
ilginç olan, 30.000 kişilik koskoca Osmanlı Ordusu’nun Balıklıova-Gerence
bağlantı yolu üzerindeki Kozağacı Mevkii’nden Aşağı Ovacık yönüne doğru
ilerlediği güzergâh, şimdi neredeyse tamamen sık çalılarla kaplanmış ve bütün
geçişlere kapanmış gibiydi. Bu duruma 2010 ve 2011 yılında yaptığımız
yürüyüşlerde vadiyi geçiş sırasında boğuştuğumuz sık makilikler arasında bizzat
tanıklık ettik.
Cehennem Vadisi; batı kolunda Kozağaç'a doğru makilerle örtülmüş zorlu geçitler
(Fotoğraf; Mart 2011'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Aşağı Ovacık, bugün aslında terk edilmiş bir köy görünümünde. Çevrede tarımsal alanlar ve özellikle bağlar dikkat çekiyor. Cehennem Vadisi’nden Aşağı Ovacık’a doğru yaklaşırken ilk dikkati çeken ise, buradaki hayatın en canlı yanını oluşturan bir hayvan çiftliği… Geçen geldiğimizde bir keçinin yeni doğurduğu yavrusunu sevdiğimiz çiftlikte, bu kez bir koyunun yeni doğmuş ve zorlukla ayakta durmaya çalışan iki yavrusuna rastladık. Solumuzdaki yaşlı zeytin ağaçlarının arasındaki evlerin yıkıntıları, önde büyük bir çeşme, biraz ilerde bir başka çeşme bölgedeki eski yaşamın bugüne kalmış izleri gibiydi.
Aşağı Ovacık Çeşmesi
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Üçüncü kez ulaştığımız Cehennem Vadisi’nde; bu kez Aşağı Ovacık Köyü’ne
uğradıktan sonra, onun hemen alt düzleminde yer alan paralel iki vadiden daha
doğudakini takip ederek ilerledik. Önce Eğlen Hoca Köyü’nün hemen doğu yönünde
yer alan ve son yıllarda yapılmış olan bir sulama barajına; daha sonra da
Kaynarpınar’a yakın bir konumda denize ulaştık. Aşağı Ovacık’dan Kösedere’ye
doğru; yol boyunca asfalt yol inşaatına taban dolgu malzemesi taşımakta olan
yoğun bir kamyon trafiği ile karşılaştık. Bu nedenle Kösedere’ye doğru giden
asfalttan ayrılarak girdiğimiz doğu yönündeki toprak yol, bizi baraja
ulaştırdı.
Aşağı Ovacık Yaylası'nda ahlatların güzelliği
Aşağı Ovacık'dan Eğlen Hoca Köyü'nün biraz ilerisinde kurulu rüzgar elektrik santralları
Sisler altında Akdağ'ın görünüşü
Gezginler, Eğlen Hoca Baraj Gölü önünde
Eğlen Hoca Baraj Gölü ve ana gövde
Eğlen Hoca Baraj Gölü
Baraj, kuraklık nedeniyle epey su kaybetmişti. Barajın yer aldığı
vadinin Eğlen Hoca Köyü yönündeki yamaçlarını takiben ilerleyen yolu izledik.
Yol boyunca zeytinliklerinde zeytin toplayan köylülerle selamlaştık. Vadinin
dibine doğru ayrılan dar bir patika, dere yatağının üzerinde yer alan eski bir taş
köprüyü geçerek karşı yamaçtaki koyun ağıllarına doğru gidiyordu. Denize doğru
ilerleyen vadi, biraz ilerde kireç taşından dev kayalık kütlelerle çevrilmiş
dar bir boğaza dönüşüyordu. Burada topografya son derece hırçın bir görünüme
sahipti. Vadinin karşıdan gelen sel sularını göğüsleyen bu dev kireç taşı kayaların
dili olsa da söyleseydi. Neler görmüştü neler; bu dar geçitler? İşte Cehennem
Vadisi’nin doğudaki kolu diyebileceğimiz bu vadinin mülayim ilerleyişi, denize
doğru derinleşip daralarak bu şekilde sonlandı.
Vadinin denize doğru hırçın görünümü
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Eğlen Hoca Köyü'nün arkasındaki baraj vadisinin dibindeki dere yatağı üzerindeki eski taş köprü
(Fotoğraf; Ocak 2010'da İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Çevredeki köy adları; Eğlen Hoca, Kösedere, İnecik; biraz daha ilerde
Ambarseki ve Saip; Gerence Körfezi’ne bakan yüzde Tepeboz ve sanki bozgunlar ve
korsan saldırılarına karşı sinmiş ve derin bir vadinin ardına saklanmış gibi
denizi gözetleyen Bozköy, Gerence’nin diğer köyleri; Hasseki, Sarpıncık, Parlak
ve Küçükbahçe ve dağdaki Meli ile deniz kıyısındaki Kara Reis…
Küçükbahçe Köyü
(Fotoğraf; Ekim 2007'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Hasseki Köyü
(Fotoğraf; Ağustos 2008'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Eğri Liman
(Fotoğraf; Ekim 2007'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Meli
(Fotoğraf; Ocak 2013'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Bozköy Kahvesi'nden denize bakış
(Fotoğraf; Temmuz 2008'de İ.Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.)
Hepsinin belki de ayrı hikâyeleri vardı; bir kısmı 15.yy.daki bu
coğrafyada yaşanmış bir büyük deneyimin ve kavganın tanıkları olmuşlardı. Öyle
bir alt üst oluş ve kıyımı yaşamış olmalı ki yarımada; belki Osmanlı’nın bu
toprakları lanetlemesi, belki de kıyımdan kurtulan kılıç artığı halkın korkudan
ve acıdan sinerek, bu dar geçitlerin hikâyelerinden uzaklaşıp unutmak düşüncesiyle
bu vadilere ve eski yerleşim alanlarına en az iki yüz yıl uğramayışı sonrasında
her yer balkanlık olmuş.
Kaynarpınar'a doğru arkamızda bıraktığımız yağmur bulutları; arka planda Eğlen Hoca Barajı'nın gövdesi
Dönüş yolunda ARKO önlerinde gün batışının kızıllığı koya vurmuş.
Bütün bunlar; Karaburun Yarımadası’nda yaşanan o toplumsal dramın
izlerinin üstünü doğanın yorganıyla örtüvermiş sanki. Bütün patikalar, bütün
yollar kapanmış gitmiş. Yaşam alanları battal olmuş; evlerin taş duvarları
birer yıkıntıya dönerek zaman içinde ağıl malzemelerinde değerlendirilmiş.
Kırsalda taşların çevrildiği dev taş havuzlarına dönmüş yaşam mekânları. Sözün
kısası; Orta Çağ’ın Stilaryon’unu anlamak için bir arkeolog hassasiyeti ile
katman katman kaldırmak gerek bu örtüyü ve altına yeniden bakmak gerek…
Dipnotlar:
(1) ŞEYH BEDRETTİN, Tasavvuf ve İsyan; Michel Balivet;
Tarih Vakfı Yurt Yayınları 94; Birinci Basım-2000; sayfa 34
(2) Tire’den Darağacına; Şeyh Bedrettin; A. Munis
Armağan; Bilge Karınca Matbaacılık-2004; sayfa:119-128
(3) ŞEYH BEDRETTİN, Tasavvuf ve İsyan; Michel Balivet;
Tarih Vakfı Yurt Yayınları 94; Birinci Basım-2000; sayfa 77
(4) a.g.e; sayfa 79
(5) Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi anında A.
Aydemir tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Harika bir yazı olmuş. Doğrusu özellikle Börklüce Mustafa ve Şeyh Bedrettin noktasında detaylı anlatımı bulmak sevindirdi. Umarım sizinle tanışmak nasip olur. Ben de beklerim. Selamlar.
YanıtlaSilPaylaşımınız ve katkılarınız için teşekkür ederiz. Uzun yıllardır Karaburun havalisinde ve Börklüce'nin izinde dolaşıyoruz. Her gezimiz bize yeni bilgiler kazandırıyor, yeni kapılar açıyor. Bu izi sadece Karaburun Yarımadası'nda değil,ama Şeyh Bedrettin'in babası İsrail Bey'in Batı Anadolu'da ilk yerleştiği Tire yakınlarında da sürüyoruz. O coğrafyaya dair yazılarımız da ilginizi çekebilir. Davetiniz için de ayrıca teşekkür eder, kolaylıklar dileriz.
YanıtlaSil