30 Kasım 2014 Pazar

DİLEK YARIMADASI MİLLİ PARKI’NDA DOLAŞMALAR-1



DOMATİA’DAN (ESKİ DOĞANBEY KÖYÜ) MYKALE DAĞI’NA
 
21 Kasım 2014
İbrahim Fidanoğlu
 Giriş

Eski Doğanbey yada 19.yy.daki ismiyle terk edilmiş Rum Köyü Domatia ve biraz ötesindeki Karina Dünyası sık uğradığımız bir coğrafyadır aslında. Meraklısına; çevresindeki saklı değerlerle her zaman için hazırladığı hoş sürprizleri vardır bu dünyanın. Hemen 5-10 km. batısındaki Sisam (Samos) Adası ile birleşik bir tarihi kaderi paylaşan Dilek Yarımadası’nın güney ve güney doğu yakası bu anlamda geniş bir havzayı tanımlar. Burada yüzyıllardır devam eden dramatik sürecin başrolünde; taşıdığı alüvyonlu toprakları bıkmadan usanmadan Ege’ye boşaltan Büyük Menderes (Meandros) bulunmaktadır. Gerek Priene ve gerekse Miletos gibi İlkçağ’ın yıldızı İon kentlerinin bu topraklarda ortaya çıkışı, bu anlamda hiç de tesadüf değildir.

 Eski Doğanbey Köyü; arka planda ise, köy camisinin minaresine denk gelen konumda şarlak

Dilek Yarımadası (Google Earth)

Batı Anadolulu hemşehrimiz Herodotos, Tarih isimli kitabının I-142 paragrafında; Batı Anadolu’da, İlkçağda İyonya (İonia) diye tanımlanan coğrafyanın eşsizliği üstüne şöyle yazmaktadır:

Panionion’da toplanan İonlar, kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü altında ve en güzel iklimde kurmuşlardır. Ne daha kuzeydeki bölgeler, ne de daha güneyde kalanlar, İonia ile bir tutulamaz; hatta ne doğusu, ne batısı; kimisi soğuk ve ıslak, kimisi sıcak ve kurak olur.”(1)

 Eski Doğanbey (Domatia) Köyü ve Büyük Menderes Deltası

Gerçekten de Herodotos’un 2500 yıl önce vurguladığı gibi bu coğrafya yaşadığımız zaman diliminde de dünyanın en güzel yerlerinden biridir. Örneğin bir kış günü yağmurlu ve soğuk bir havada İzmir-Aydın Otoyolu’ndaki Selatin Tüneli’nden çıkarken sizi girişteki atmosferik koşullardan çok farklı bir hava karşılar. Güneş size karşıdan göz kırpmakta ve sıcaklığıyla sizin içinizi bir anda ısıtmaktadır. Bu gerçekten tünelden çıkıştır artık.

 Domatia'dan bir başka açı

Mykale Dağı’nda toplanan İonlar; Panionion’un hikayesi


M.Ö. 11.yy.dan başlayarak Kıta Yunanistanı’nın Attika bölgesinden Batı Anadolu’ya yönelen İyon göçüyle Kiklad Adaları üzerinden Dilek Yarımadası’na ulaşan kalabalık bir yerleşimci grubu antik dünyadaki ismiyle Mykale Dağı yada bugünkü ismiyle Samsun (Samson) Dağı bölgesine yerleşirler. 

 Mykale yada Samsun Dağı'nın güney batı yamaçları

Coğrafyacı Strabon; Geographika adlı eserinde Tarihçi Pherekydes’den “Athena Kralı Kodros’un meşru oğlu olan Androklos’un Aiolis kolonizasyonundan sonra meydana gelen İon kolonizasyonunun lideri ve Ephesos’un kurucusu olduğunu ve bu nedenle İonialıların krallık konutunun burada kurulduğunu” söylediğini aktarmaktadır. (2)

 Samsun Dağı'na tırmanırken geride bıraktıklarımız...

Bu anlamda Strabon’un, Geographika’nın C633 – C634 paragraflarında andığı bütün İon kentlerinin kurucu ataları Atina Kralı Kodros oğullarına bağlanmaktadır. Ephesos’un Androklos’u, Miletos’un Pyloslu Neleus’u, Myus’un Kydrelos’u, Kolophon’un Pyloslu Andraimon’u, Erythrai’nin Knopos’u ve diğerleri Atina Kralı Kodros’un meşru yada gayri meşru oğulları olarak Atina ve öncesinde göçün anavatanı Pylos’u anan bir hatırayı canlı tutmaktadır.

 Domatia

Mora Yarımadası'nın batı kıyısında yer alan Pylos, göçün çıkış noktasıdır. Pylos’da, M.Ö. 13.yy.a uzanan bir yerleşim ve Pylos Sarayı yer almaktaydı.

En güneydeki Miletos’dan en kuzeydeki Phokai’ye (Foça) kadar uzanan oldukça uzun bir sahil şeridine yayılmış İon kolonizasyonunun politik olarak oluşturduğu İon Birliği, bugün Samson Dağı’nın tepelerinde bir yerde bulunan ve İ.Ö. 7.yy.dan kalma bir toplanma merkezi ve kutsal alan olan Panionion’da vücut bulur.

İlkçağ'da Miletos, Latmos Körfezi ve Mykale Jeolojisi (wikimedia)

Panionion, Panionium ve İonia Birliği olarak geçen bu birlik, on iki İon kentini içinde toplamıştır. Epigrafik malzeme, birliğin adının en eski şekliyle Panionion olarak vermektedir. Panionia Birliği, Mykale Dağı’nın (bugünkü Samsun Dağı) kuzey sahilinde Poseidon Heliconios tapınımında merkezlenmiştir ve birliğe katılan her kent tamamen otonomdur.”(3)

 Arkaik Panionion(7)

Herodotos, Apaturia festivalinin(4) ve Poseidon Helikonios kültünün hem Atina’da hem de İonia toprakları üzerinde olduğunu ifade etmiştir. Yerleşimcilerin etnik şuurlarını korumayı başardıklarına ve ulus bilicinin Poseidon Heliconios (Helike) kültünde dinsel bir ifade bulunduğuna hiç şüphe yoktur. Bu bilincin zaman içinde varlığını koruyarak, daha geniş bir alana yayılmış olması ise, İonların Mykale bölgesindeki üstünlüğünü koruduğunu ve politik bir kararlılığa sahip olduğunu göstermektedir.”(5)

Herodotos, üye kentlerin Panionia Festivali’ni kutlamak amacıyla Panionion’da bir araya geldiklerinden bahsetmektedir. Herodotos’un; bu etkinliği, birliğin kuruluş amacı ve temel görevi olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Birliğe üye kentlerin vatandaşlarının ulusal tanrıları Poseidon Helikonios onuruna bir festival kutlamak amacıyla düzenli olarak toplandıklarını düşünmek mümkündür. Festival kendilerini İon olarak adlandıran grupların dini bir çatı altında toplandığı bir etkinlik olmuştur.”(6)

  Dağdaki Panionion Kutsal Alanı(8)

Panionion, bugün Dilek Yarımadası’nda Güzelçamlı Kasabası’ndan biraz yukarısında kızılçamlar arasındaki bir düzlükte yer almaktadır. (İlkçağ’da Tragylion burnunda). İlk toplanma yeri ve ilk tapınağın kurulduğu yer (Helike Tapınağı) ise, Eski (Arkaik) Panionion olarak bilinmektedir. Burası konum olarak; Davutlar’ın üstündeki Kurşunlu Manastırı’nın güney doğusunda, Söke’ye doğru bir yerdedir. Arkaik Panionion’da yapılan Helike Tapınağı, Mykela (Samson) Dağı’nın iki yanında uzanan, her iki denizi de gören ve inanılmaz bir ufuk değerine sahiptir. İ.Ö. 7.yy.dan kalma bu tapınakta en primitif İyon başlıkları ele geçmiştir.


2001 yılından bu yana Mykale Dağı’nın tepesinde yer alan bu arkaik tapınma merkezinde, Miletos Antik Kenti’nin kazılarını da sürdüren Bochum-Ruhr Üniveristesi'nden Hans Lohmann başkanlığındaki ekip yüzey araştırmaları yürütmektedir. Bu araştırmalar sırasında; 2004'te yerleşim kesin olarak teşhis edilmiştir. Alan kaçak kazılardan zarar görmüş ve 2005 yılında kurtarma kazılarına başlanmıştır. Dağdaki tapınağın basit krokisi aşağıdadır:


Arkaik Panionion Poseidon Helike Tapınağı Modeli

Tapınakta sütunlu bir girişten sonra, orta bölmede Poseidon Tanrının heykelinin bulunduğu ana çekirdek yer alıyordu. Bir duvarla ayrılan en arkadaki bölüm ise, Leske (Leskhe) olarak adlandırılıyordu. Burası İyon kentlerinin toplanma odasıydı. (Symposion yapılan oda) Bu mekânda, şölen yapıldığını kanıtlayan kaplara ve sedir parçalarına rastlanmıştır. Karya bölgesinde Knidos’da üretilmiş, Yunan heykel yaklaşımından farklı miğferli heykel başları, bu mekânda bulunan buluntulardandır. Yukarı dağdaki Arkaik tapınağın M.Ö. 550 yıllarında yanması ile burası terk edildi ve tapınak, 5. yy.da Güzelçamlı’daki Panionion’a taşındı.

 M.Ö. 5.yy.da dağdaki tapınağın yanması sonucu Güzelçamlı'ya taşınan Panionion Kutsal Alanı(9)
 
Yürüyüşün hikâyesi

Samsun Dağı’nın eteklerinde; hemen Büyük Menderes ırmağının Ege Denizi’ne döküldüğü yerden biraz ötede yer alan Eski Doğanbey (Domatia) Köyü’nün girişindeki evlerin yanına vardığımızda saat 10.30 gibiydi. Köye her gelişimizde restore edilen evlere yenileri ekleniyordu. Gösterişli restorasyonlarla çehre değiştiren mübadil köyünün yorgun evlerinin arasından süzülerek döşeme yoldan dere yatağına doğru indik. Köyün son evlerini de geçtikten sonra, dere yatağının içindeki sık böğürtlen çalılarıyla bir süre boğuştuktan sonra Şarlak’a doğru tırmanan yolun başını bulabildik.

 Parkurun başındayız.

Domatia'nın evlerinden biri

Samsun Dağı’nın adının aslında Samson isimli bir Rum çiftçinin dağın üzerinde yer alan çiftliklerinden kaynaklandığına dair hikâyeler anlatılıyor. Herhalde Bizans döneminde bu dağlarda yaşamış biri olmalı Samson Ağa… Adı kalmış bu günlere yadigâr… Samson da tarihin girdabında söylene söylene günümüze Samsun şekliyle ulaşmış. Salt bu hikâye bile Dilek Yarımadası’nı meraklıları için cazip kılıyor.

 Mykale'den Meandros'a bakış

Domatia-Mili Park rotası 18,5km
(Google Earth'de çizilmiştir. by MYC)

Dere yatağından çıktıktan sonra toprak yolu takip ederek yavaş yavaş yükselmeye başladık. Yukarılara çıktıkça ardımızda bıraktığımız manzara benzersizdi. Söke Ovası, Büyük Menderes’in Deltası, Doğanbey Köyleri, Tuzburgazı ve Atburgazı, Miletos ve en arkada Bafa Dünyası ufuk çizgimizin içindeydi. Hele deniz üstünde; neredeyse Güllük Yarımadası, Kos, Kalimnos ve önündeki diğer irili ufaklı adalar rahatlıkla seçilebiliyordu. Beşparmaklar’ın eteklerine dek uzanmış eski İyonya’nın bereketli dünyası, bir süre sonra pusun içinde eridi gitti.

Söke Ovası ve Bafa Gölü'nün görünümü

 Dilek Yarımadası'nın güneyine doğru; önde delta, arkada yarımada ve adalar

Çınarlarla kaplı bir dere yatağının üstünden geçerek, dev bir kireç taşı kütlesinden oluşan önümüzdeki dağa doğru tırmanmaya devam ettik. Yol boyunca parkuru tanımlayan km. levhaları vardı; ancak bazıları yanlıştı. Defne, ağaç çilekleri, kızılçamlar, dere yataklarında çınar örtüsü arasından Şarlak’ın üst düzlemine kadar çıktık. Şarlak’ta bir damla su bile yoktu. Ama binlerce yıl, bu noktadan aşağıya dökülen su, kayayı akışına uygun şekilde yeniden şekillendirmişti. Söke karayolu üstündeki diğer Şarlak da aynı durumdaydı.

 Şarlak

  Şarlak'ın yakından görünüşü

Bir süre sonra Milli Park’ın sınırlarını belirleyen bir sürgülü demir kapıdan Milli Park arazisine girdik. Yol, gayet konforlu bir şekilde bizi Şarlak’ın üstündeki düzlüğe ulaştırdı. Burada; Büyük Menderes’in Deltası’na ve onun binlerce yıldır çalışan mekanizmasının tanığı denizin içindeki dalyanın topraktan yaylarına karşı kısa bir çay molası verdik. 

 Yoldaki mantar kolonileri

Daha yeni soluklanmıştık ki; sol yanımızdaki makiliklerin içinden önce bir yaban domuzu ve onun arkasından bir köpek hızla yola atladılar. Önden domuz, arkadan köpek altımızdaki yamacı sarmış çalıların içinde koşturarak kaybolup gittiler. Bütün bunların bizden başka bir tanığı daha vardı: dalgalı ve kırçıl renkli ürkek bir köpek üstümüzdeki sırta mevzilendi ve bizi izlemeye başladı. Çağrılarımıza uyarak yavaş yavaş yanımıza yaklaşan hayvan, yürüyüşün kalan bölümünde hem yiyeceklerimizi, hem de zamanı bizimle paylaştı. Biz ona “Garip” adını verdik. 

 Yaban domuzunun kaçışı

Yol arkadaşımız Garip

Çiğdemler

Çay molası sonrası bizi dağın kuzey yüzüne ulaştıracağını düşündüğümüz bele doğru yürümeye başladık. Dağın güney yakasını yalayarak yukarı tırmanan yol bir süre sonra bir üç yol ağzına ulaştı. Batıya dönen yol, Dilek Yarımadası’nın Karina sahiline doğru kıvrılıyordu. Biz ise yukarı ve kızılçamlarla kaplı ormanın içine doğru ilerleyen yürüyüş parkuru rotasını tercih ettik.

Ağıl yada gözetleme noktası diye yorumladık.

 Bele doğru çevredeki bitki örtüsü

Yürüdükçe yukarılara doğru kızılçam ormanı esas örtü haline geldi. Tepeye yakın bir nokta kireç taşı kayalardan oluşan ve insan eliyle de bir ağıl yada gözetleme noktası gibi çevrilmiş bir alanla karşılaştık. Burası da çevredeki topografyaya son derece hâkimdi ve manzara doyumsuzdu. Bir süre burada oyalandıktan sonra yola yeniden devam ettik.
 
Mykale'den ufka doğru  bakış

Orman içinde kıvrılarak tırmanan toprak yolun bele yakın bir noktasında anıt çınarlarla kaplı son derece sulak ve oldukça eski bir dokuya sahip bir bölgeye ulaştık. Özellikle çınarlardan diğerlerinin ortasında yer alan en büyüğü, geçen hafta Bayındır-Kızıloba sırtlarında rastladığımız Aslan Kavağı’nı andırıyordu. Zamanın üçe böldüğü koca çınar, Aslan Kavağı kadar olmasa da dip gövde genişliği ve boyu ile ihtişamlı bir görünüme sahipti. Çınarların çevresindeki sık bitki örtüsü içinde; zorlukla seçilebilen ve üzeri yosun bağlamış eski duvar izleri de dikkat çekiciydi. Bir süre alanı inceledikten sonra yola devam ettik.

Üçe bölünmüş anıt çınar



Çınarlar bölgesi


Garip, çınarlar altında... 

Çınarın gövde genişliği dikkat çekici...

Eski Doğanbey Köyü’nün çıkışından itibaren yol boyunca karşılaştığımız 5.su deposuna ulaştığımızda bir dört yol ağzına geldiğimizi anladık. Bu sık kızılçam ormanlarıyla kaplı dağın kuzey yüzüne döneceğimiz bele ulaştığımız anlamına geliyordu. Sağa ve sola ayrılan diğer iki yolu daha ilerideki yürüyüşlerimize bırakarak kuzeye ve aşağıya doğru giden orman yoluna girdik.

 Gezginler; 9.km.ye doğru ormanın içinde yürürken...

ormancı çeşmesi

Sık kızılçamlarla kaplı yamaçların arasından parkurun 9.km.sine kadar yürüdük. Bu noktada işaretli yürüyüş parkuru boyunca ilk karşılaştığımız çeşmeydi. Çeşmeye yakın bir konumda yemek molası verdik. Buraya kadar bizimle gelmiş olan Garip, aşağıdaki bir düzlüğe sık ağaçların arasından süzülerek gelen güneş ışığının altında kıvrılıp dinlenmeye çekildi.

Mykale, bize kucağını açtı.

Yemek sonrası biraz daha yürüdük ve az sonra Anadolu’dan dar bir kıstakla ayrılan Sisam Adası’nı görebildik. Son derece engebeli bir görünme sahip Sisam’ın doğu yakasındaki yerleşimleri ve adanın kuzey doğu ucunda; yüksek bir tepenin üstüne konumlanmış bir manastırı andıran büyük bir yapıyı seçebildik. Kızılçamların arasından bir süre Sisam’ı seyrettik ve geçen yüzyılda, Didim yakınlarındaki eski Rum yerleşimi Yoranda’da (şimdiki ismiyle Yenihisar) yaşamış ve Anadolu’nun çalkantılı yıllarının arifesinde; 1920’li yıllarda Sisam’a gelin gitmiş İzmirli Nine’nin hatırasına bir selam gönderdik.

Dönüş yolunda; Domatia'ya inerken...

Günlerin kısalığı nedeniyle artık dönme zamanıydı. Bizi Kalamaki kıyılarına indirecek orman yolunun 9.km.sinden dönüş yolculuğuna başladık. Bu dağların hikâyesi, sırrı bitmezdi. Panionion’lar, Samoslular’ın kurduğu; anakarada kızılçamlar içindeki uydu yerleşimi Thebai, Bizans döneminin saklı dünyası; Kurşunlu Manastırı ve diğerleri; Samson Ağa’nın çiftlikleri daha neler neler; izi sürülecek çok hikâye, gidilecek çok rota vardı.

 Domatia, akşama doğru...

 Köyün meydanı

 Meydana bakan evlerden biri...

 Akşam güneşinin aydınlattığı bir Domatia evi

Aynı yolu izleyerek yaklaşık 16.30 civarında yeniden başladığımız noktaya, Domatia’ya ulaştık. Gün boyu yine yaklaşık olarak 19 km. kadar yol yürümüş, doğanın kucağında 6 saat kadar bir zaman eylemiştik. Şimdi İzmir için önümüzde uzun bir dönüş yolu vardı ve artık yola çıkma zamanıydı.



Dipnotlar:
(1)      Herodotos, Tarih; Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları; 2006; sayfa: 79,
(2)      Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika:XII-XIII-XIV); Arkeoloji ve Sanat Yayınları; Çev. Prof.Dr. Adnan Pekman, 3.Baskı-1993; sayfa: 146,
(3)      Panionia Birliği; Yrd. Doç. Dr. Hülya Boyana, Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Bölümü; sayfa:17; http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/1627/17444.pdf adresinden alınmıştır.
(4)      Apaturia Bayramı: 3 gün süren bir bayram olup, o yıl içinde doğan çocukların meşru olup olmadığının araştırılması sonucunda çocuk kardeşlik kütüğüne kaydedilirdi. Efes ve Kolophon hariç öteki kentler kutluyordu. Atina’da Ekim – Kasım aylarında kutlanırdı.
(5)      a.g.e. sayfa:17
(6)      a.g.e. sayfa:18
(10)  Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi anında A. Aydemir tarafından çekilmiştir.


Yazan: İbrahim Fidanoğlu 
Düzenleyen: M.YC





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder