DEĞİRMEN SU KAYNAĞI, KURŞAK HAVUZU VE ALACA İNİ
21 Mayıs 2014
İbrahim Fidanoğlu
Selçuk-Tire yolu üzerinde; Küçükkale ve Büyükkale Köyleri’ni geçtikten
sonra son yıllarda İzmirlilerin rağbet ettikleri gözde mesire yerlerinden biri
haline gelen Akçaşehir Köyü’nün alt düzlemindeki Değirmen Tesisleri’ne giden
sapağa gelinir. Bu sapak; Aydın Dağları’nın Küçük Menderes Ovası’na bakan
yüzünde yer alan Akçaşehir, Akyurt, Başköy ve Akmescit gibi Tire’nin bir dizi
köyüne ve oradan da daha ötelere; vadileri aşarak Germencik’e kadar ulaşan yol
şebekesinin de başlangıcını teşkil eder.
Değirmen'in çiçekleri
Akçaşehir Köyü’nün hemen yakınlarında yer alan ve antik zamanlara kadar uzanan tarihi
bir su kaynağından beslenen bu bölgede eski zamanlarda Akçaşehir Köyü’nün
değirmenleri yer alırmış. Bu değirmen faslının ne kadar zaman eskiye uzandığına
dair kesin bir bilgi olmamakla birlikte İlkçağ’ın en önemli liman kentlerinden
biri olan Ephesos’u besleyen suyollarından birisinin de bu bölgedeki
kaynaklardan beslendiğini kaynaklar belirtiyor. Ayrıca; İzmir-Selçuk karayolu
üzerinde Belevi’yi ve şeftali bahçelerini geçer geçmez Selçuk yönünde yolun
solunda kesikli aralıklarla izlenebilen su kemerlerinin parçaları da Belevi’nin
arkasından bu havzaya doğru yöneliyor. Bu da Değirmen bölgesindeki su
kaynaklarının tarihi önemini bir kez daha öne çıkarıyor.
Değirmen Tesisleri
Değirmen'de canlı alabalıklar
Yaklaşık 15 yıl önce bu su kaynağının hemen altında sık ağaçlıklar
arasında; küçük bir evin çevresine serpilmiş birkaç masa ve sandalyeden ibaret,
derme çatma bir kır gazinosu vardı. Değirmen
Tesisleri, o zamandan beri her yıl üstüne koyarak ve giderek genişleyerek
neredeyse birkaç dönümlük bir mesire alanına dönüştü. Üstüne üstlük; orijinal mekânın
yakınlarında açılan iki tesisle birlikte bölge, daha geniş bir kitleye hitap
eder hale geldi. Biz tesisin içinden geçerek en dibinde yer alan küçük bir
kapıdan çıkıp, ilk önce antik su kaynağına doğru yürüdük.
Değirmen Tesisleri’nin birkaç yüz metre yukarısında yer alan kaynağa suyu aşağılara
taşıyan ve bir evin bahçesinin sınırlarına paralel olan akan bir kanalı
izleyerek ulaşılabiliyor. Su, kanalın sonlandığı kireç taşından dev bir kaya
kütlesinin altındaki büyük yarıktan geliyor. Köylülerin söylediğine göre; bu
yılki yağışların azlığı kaynağın suyunu da etkilemiş. Dar bir kanyonu andıran
iki yamacın arasındaki kanala dehlizin derinliklerinden gelen su, usul usul
boşalıyor ve aşağılara doğru akışına devam ediyor.
Gezginler, Değirmen su kaynağı yakınlarında...
Antik Efes Kenti’ni besleyen suyollarıyla ilgili kaynaklar, 4 ana
suyolundan biri olarak Belevi ekseni üzerinden Kurşak Köyü yakınlarındaki Kayapınar
Mevkii’ne giden hat üzerindeki bir suyolundan söz ediyor. Belevi-Selçuk
arasında Pranga Mevkii’nde 6 adet
vadi geçişinde yer alan ve bugüne ulaşabilmiş alçak su kemerleriyle öne çıkan
bu hat, Selçuk Tren İstasyonu önünden su kemerleriyle St. Jean Bazilikası
yönünde Efes’e doğru ilerliyordu. Bugün, Kurşak
Köyü’nün kırsalında kalan ve bir kır pavyonunun hemen yanında yer alan
büyük havuz, Kayapınar’dan gelen
suyun toplandığı bir ilk terminal gibi işlev görmüş. Ancak, aynı kaynaklarda Kayapınar ile ilişkilendirilen bu suyolunu,
Değirmen su kaynağının da beslediğine dair bir ifade ve kanıt yer almıyor. Değirmen
su kaynağının çevresindeki dolaşmalarımızda Belevi yönüne ilerleyen bir
suyolunun izlerine; Değirmen Tesisleri’ne doğru akan kısa bir su kanalını
saymazsak biz de rastlayamadık.
Alaca İni yolunda Küçük Menderes Ovası'na bakış
Değirmen su kaynağından ayrıldıktan sonra, hemen üstünde zeytinliklerin
yer aldığı tatlı meyilli bir sırta doğru tırmanmaya başladık. Amacımız; arka
vadiden başlayan bir başka tepenin üzerinde olduğunu öğrendiğimiz Alaca İni Mağarası’na ulaşmaktı.
Zeytinlerin arasından geçerek tepeye kısa sürede vardık. Daha sonra, esas
tırmanacağımız güneydoğu yönünde yaklaşık 400 metre yüksekliğindeki mağaranın
bulunduğu tepeye yaklaşmak amacıyla kuzeyimizde yer alan vadinin tabanına doğru
indik.
Alaca İni için tırmandığımız tepeye doğru hatmilerle kaplı yamaç
Vadide rastladığımız sumak kolonisi
Alaca İni'ne doğru yürüdüğümüz vadi
Gezginler, tepeye doğru bir soluklanma anında...
Vadinin sık makiliklerle kaplı sonlarına doğru ilerleyen bir toprak
yolun iki yakasında ne amaçla yapıldığını tam anlayamadığımız duvar
tahkimatları ve bir yapı temeli vardı. Bu sırada önümüzden boz bir yılan
sürünerek geçti gitti. Yamaçların alçaklarında yoğun bir sumak kolonisini
ardımızda bırakarak solumuzdaki dik yamaca tırmanmaya başladık.
Zorlu yamaçta bir konfor alanı: mola verdiğimiz defne ağacının altındayız.
Hatmilerin arasındayız.
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
Vadinin sol yamacı neredeyse tamamen lila rengi hatmilerle kaplıydı.
Yukarı çıktıkça patikalar kayboldu; maki örtüsü giderek sıklaştı. Daha
yukarılarda sandal ağaçları, pırnarlar, deliceler sardı her yanı. Çalılar
arasında yukarı giden yolu bulmak neredeyse imkânsızlaştı. Bir süre bir defne
ağacının gölgesindeki bir su kaynağının başında dinlendik ve çalılarla boğuşmak
üzere yeniden kaldığımız yerden devam ettik. Aşağıdan gördüğümüz tepenin bir
duvar gibi sonlanan üst düzlemine çok yaklaşmıştık, ancak tepeye ulaşan yolu
bir türlü bulamıyorduk. Birkaç kez mağaranın yolunu bilen birilerini telefonla
aradık; sonunda aldığımız bu dış yardımlar sayesinde, sözü edilen çalılar
arasındaki patikaya zorlukla varabildik.
Alaca İni Mağarası'nın girişi
Mağaranın girişi; bu kez içeriden...
Tepeye ulaştığımızı sandığımız noktada ise, patika bizi başka bir
tepenin eteklerine taşımıştı. Ama mağara biraz ilerleyince çalıların arkasından
tam karşımıza çıkıverdi.
Oldukça geniş bir girişe sahip mağara, iki galeriden oluşuyor. Giriş
galerisinden diğerine dar bir yarıktan geçiliyor. Diğer galeri, daha alt bir
düzlemde ve yaklaşık 5 metre kadar aşağıda yer alıyor. Giriş galerisinin
tavanlarında yer yer sarkıtlar dikkat çekiyor. Ancak, mağarada asıl ilgi çekici
olan ikinci galerinin dibindeki dikdörtgen şeklinde havuza benzer bir çukur.
Çukurun dört kenarı basamaklı silmelerle dönülmüş. İlk bakıldığında burası
acaba bir lahit işlevi gören bir çukur mu diye düşündürtüyor insanı? Ancak bu
fikri daha ilri götürebilecek hiç bir kanıt yok ortalıkta. Giriş galerisinden,
içeride yer alan diğerine geçiş noktasında ve solda tavanla tabanı birleştiren
silindirik formda bir duvar örgüsü dikkat çeken bir başka nokta. Mağaranın eski
zamanlardan beri zaman zaman küçükbaş hayvan ağılı olarak da kullanılmış olması
muhtemel. Mağara girişindeki zeminin üstündeki yosun örtü, karşıdan gelen
ışıkla görülmeye değer bir manzara oluşturuyor.
Mağaranın giriş galerisinin tavanındaki oluşumlar
Alaca İni Mağarası'nın giriş galerisi
Mağaranın giriş galerisinin giriş kapısına yakın bölümleri
Gezginler, mağaranın giriş galerisindeler.
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
(Fotoğraf M.YC tarafından çekilmiştir.)
Mağara duvarına doğanın attığı çizikler
Mağaranın oluşumu ve tarihsel çağlar boyunca nasıl kullanıldığın dair
bir bilgi elimizde bulunmuyor. Bütün söylediklerimiz manzaradan yola çıkarak
varsayımlar ve muhtemel akıl yürütmeler üzerinden söylenenlerden ibarettir. Alaca İni Mağarası, Türkiye Arkeolojik
Yerleşimler Envanterinde de kayıtlı bulunan bir mağara. Ancak, bu kaynakta da
mağara ile ilgili coğrafik bölge tanımından başka bir bilgi yer almıyor.
Mağaranın iç galerisi ve tabanındaki insan eliyle açılmış çukur
Gezgin, iç galerideki çukuru incelerken...
Çukurun dibi define avcıları tarafından patlatılmış.
Mağaranın iç galerisinin girişinde silindirik örgülü duvar
Mağaranın girişindeki yosun örtü
Mağara tavanındaki oluşumlar
Alaca İni Mağarası’nda göreceklerimizi görmüştük. Mağaradan ayrılarak geldiğimiz rotayı
takip ederek yamaçtan aşağı indik. Çıkışımız yaklaşık 2 saat, inişimiz ise 1
saat kadar sürdü. Toplamda yaklaşık 3km kadar yürümüştük; ancak sıcak bir
havada (yaklaşık 26 derece) oldukça dik bir sırta tırmanış bizi epey yormuştu. Değirmen Tesisleri’nde verdiğimiz uzunca
bir mola, bize ilaç gibi geldi.
Hatmilerin arasından Küçük Menderes Ovası'na bakmak...
Sandal Ağaçları ve arkamızda Aydın Dağları
Değirmen’den ayrıldıktan sonra bugünkü son uğrak noktamız, Efes suyollarının
bir tanesini besleyen Kayapınar
kaynağının boşaldığı Kurşak Köyü
yakınlarındaki antik havuz oldu. Kurşak
Havuzu’na Tire-Selçuk karayolu üzerindeki Kurşak yol ayrımından sapılarak ulaşılıyor. Zaten köy de havuzdan
yaklaşık 500 metre uzaklıkta yer alıyor.
Kurşak Havuzu
Havuzun hemen yanında bir kır pavyonu yer alıyor. Kemal Bilbaşar’ın Başka Olur
Ağaların Düğünü isimli romanında anlattığı; Demokrat Parti zamanında
zenginleyen türedi tarım zenginlerini yolmayı hedefleyen bu kır gazinoları
şehirlerdeki pavyonların işlevini görüyor olmalı. Ama ortaya çıktıkları 1950’li
yıllardan beri onlar da kendi kulvarlarında giderek yozlaşmışlar. Eski
gösterişli hallerinden eser yok. Havuzun çevresi ve çimenlik alanın kıyısında
bulunan büyük kuyu, pislik içinde ve kuyunun içi, boş plastik ve cam şişelerle
dolu... Yani İlk Çağ’ın metropolü Ephesos’u besleyen bu kadim su kaynağının
çevre yapılarından olan havuzun bugünkü hali kısacası her bakımdan içler acısı.
Kayapınar'ın sularının toplandığı Kurşak Havuzu
Efes’i besleyen 4 suyolundan birisi olan Kayapınar-(Kaystros) suyolunun hikâyesi ise, İzmir-Aydın Otoyol
inşaatını yürüten firma çalışanlarından bir grup mühendis ve 9 Eylül
Üniversitesi İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Öziş’in birlikte
yürüttükleri bir çalışmanın sonuçlarını açıklayan makalede kısaca şu şekilde
anlatılıyor:
“Kayapınar-(Kaystros) suyolu, Efes’in kuzeydoğusunda Belevi
yöresindeki Kayapınar’ın sularını,
bazı kesimlerde kısmen toprağa gömülü, kargir bir mecrayla ileten, 40 km
uzunluğunda bir sistemdir. Yan dereleri tek açıklıklı küçük kemerlerle, (Pranga Mevkii’ndeki) Kırkinci Vadisi’ni alçak bir kemer
dizisiyle aşan bu suyolu, Panayır (Pion)
Dağı’nın kuzeydoğu eteklerinden geçerek stadyum yakınında kente
ulaşmaktadır. M.S. 2.yüzyılda inşa edildiği sanılan Kayapınar suyolu, M.S. 6 yüzyıl ortalarında 650 metre uzunluğundaki
Selçuk su kemeriyle Ayasuluk Tepesi’ne ve St. Jean Kilisesi’ne su iletmiştir.
Bu kemere paralel su terazili sistemle ise, M.S. 14. yüzyıl sonlarında inşa
edilmiş olan İsa Bey Camisi ve Hamamı’na su götürülmüştür.”(1)
Söz konusu makalede Efes'i besleyen 4 adet tarihi su yolunun güzergahlarını gösteren aşağıdaki kroki yer alıyor.(2)
Suyolunun bugüne ulaşan kalıntıları ile ilgili olarak makalenin tümünde daha fazla bilgi mevcut. Söz konusu makaleye dipnotlarda yer alan adresten ulaşmak mümkün.
Tarihte Efes'i besleyen Kurşak Havuzu, şimdi yoz bir kır pavyonunun kıyıcığında can çekişiyor.
Bölüm bölüm başka yürüyüşlerin teması olabilecek genişlikte bir potansiyele sahip "Efes'in su yolları" meselesini aklımızın bir köşesine not ederek günü tamamlıyoruz artık. Tire ekibini Tire'ye bıraktıktan sonra bize düşen ise İzmir yoluna koyulmak...
Dipnotlar
(1)
Efes Kenti’nin
Tarihi Su Yolları; Ayhan ATALAY (İnş. Yük. Müh.)-Prof. Dr. Ünal ÖZİŞ-Mehmet
BECERİK (Hrt. Müh.)-Kadir ÖZDİKMEN (İnş. Müh.) isimli makaleye http://www.e-kutuphane.imo.org.tr/pdf/12695.pdf
adresinden ulaşılabilinir.
(2)
a.g.e
(3)
Fotoğraflar, yazıda belirtilenler dışında; yürüyüş sırasında A.Aydemir tarafından
çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder