30 Ekim 2013
İbrahim Fidanoğlu
Börklüce Mustafa’nın Karaburun’da yeni bir hayat vizyonunun pratiğe
geçirilmesi denemesinin ve bu uğurda karşı kıyıda; Sakızlı Rum ahalinin ve bir
takım Hristiyan din adamlarının da içinde bulunduğu ortaklaşa çabalarla inşa
edilmeye çalışılan o ütopyanın; Şehzade Murat ve Beyazıt Paşa’nın 30.000
kişilik teçhiz edilmiş Osmanlı Ordusu’yla boğulmasına benzer tarzda; ahir zaman
“paşa”ları, beyleri birer balta gibi dalmışlar Karaburun yarımadasının bağrına.
El değmemiş makilikler, yemyeşil orman alanları; yol yapmak, rüzgâr santralleri
kurmak, merkezi yönetimden sağlanan imkânlarla zeytinlikler(!) oluşturmak gibi
bir takım “masum” gayelerle delik deşik ediliyor. O güzelim koyları imara açmak
için gün sayıyor tufeyliler. Şimdi sessiz ve masum coğrafyanın bağrı kanıyor.
Alarm veriyor Karaburun Yarımadası.
Yaylaköy önlerinde RES'ler
Karaburun’a doğru yaptığımız yeni yolculuklardan birisindeyiz bugün de.
Baharda hedefleyip de yağmur nedeniyle yapamadığımız bir başka Karaburun
rotasını gerçekleştirmek üzere, yarımadanın Gerence Körfezi’ne bakan yüzünde; Kara
Reis Çiftliği’nin hemen üstündeki bir tepede yer alan eski Rum
yerleşimi Meli’ye (Balköy) doğru
yola çıktık.
Meli'den Kara Reis Çiftliği'ne bakış
Yukarıda da sözünü ettiğimiz Karaburun karayolu, parti parti açılmaya
başlamış. Karapınar-Balıklıova ve Arkeologlar Sitesi-Mordoğan arası trafiğe
açılmış vaziyette. Bir yandan da yolun diğer bölümlerindeki inşaat faaliyetleri
devletten alınan ödenekle orantılı şekilde devam ediyor.
Meli'nin ayaktaki evleri
Balıklıova’da; kahvaltımızı, yaz sonunu aratmayacak güzellikteki bir
havada; hemen denizin kıyıcığında bir balıkçı kahvesinde yaptık. Hava
sıcaklığı, gün boyunca 20-25 derece arasında seyretti. Kahvaltı sonrası, yol
çalışmaları nedeniyle tünel geçişine izin veren Eski Balıklıova Köyü üzerinden
Gerence Körfezi’ni dolaşan yolu kullanarak Kara Reis Çiftliği’ne doğru yola
çıktık.
Meli'ye Merhaba...
Balık çiftliklerinin işgali altındaki Gerence Körfezi, kıyı boyunca da
bu çiftliklerin her türlü yükünü ve külfetini de taşımak durumundaydı. Elbette,
ucuz balık yemek önemli ve üç yanı denizlerle çevrili Anadolu Yarımadası’nın
sakinlerinin deniz ürünleri tüketimini düşündüğümüzde bunun teşvik edilmesi
gerektiği de aşikâr. Ancak; her nedense bir iyilik musibetlerini de yanında
getiriyor. Denizde ve kıyıdaki karada her türlü çevre kirliliğinin, bu sistemin
doğal bir sonucu olarak sunulması insanın canını sıkıyor. Bu işin;
sürdürülebilir çevre koşullarında gerçekleştirilmesi ve uluslar arası belli
standartlar çerçevesinde yapılması esas; suyun ve toprağın korunması ön koşul
olmalı.
Kara Reis'den Meli'ye bakış
Meli’ye doğru, solumuzda yükselen Akdağ’ın eteklerine doğru sokulan
yüzlerce vadiden birisinde virajları döne döne ilerliyoruz. Rüzgârlı Mimas (Akdağ); kadim
zamanlardan beri ismine eklenen meşhur sıfatının (rüzgârının) karşılığını almış
gibi görünüyor şimdilerde. Gerek Eğri Liman’dan ötede; kıyıya doğru alçalan
yamaçların en üst noktasında ve gerekse Meli’den Yaylaköy’e uzanan iki ayrı
eksende kuruluşu tamamlanmış 50’den fazla bir dizi rüzgâr elektrik santralının
(RES) dev pervaneleri dönüp duruyor. Küçükbahçe’nin üstünden Yaylaköy’e doğru
ayrılan ve Karaburun’a kadar uzanan asfalt yol üzerinde, rüzgar güllerinin
ürettikleri enerjinin ulusal ağa entegre edildiği trafo merkezi bulunuyor.
Şöyle durup, çevremizdeki topografyaya bir baktığımızda her yerin delik deşik
edildiği bir manzarayla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Yollar da bitmek
bilmeyen damperli kamyon trafiğinden nasibini almış. Kimi yol için, kimi maden
için, kimi balık çiftlikleri için, kimi de RES’ler için sürekli ikmaldeler.
Yollar da tabiatıyla delik deşik…
Köydeki 1960 tarihini taşıyan YSE Çeşmesi
İris Gölü; kooperatif baskısı altında sonbaharın hüznünü
yaşıyor sanki. Gölün çekirdeğinde azıcık su var gibi. Kıyıda yer alan yazlık
inşaatlarına inen toprak yollar, göl sahası içine kadar girmiş durumda. Ve
hemen yol kenarında bir kooperatif alanını tanımlayan kocaman bir levha ileride
olacakları haber verir gibi sanki. İris Gölü de tehdit altında anlayacağınız.
Yaylaköy heyelanı nedeniyle Meli'de yapılan 1960'dan kalma afet evleri
Son virajı da dönünce, tepeden Kara
Reis’in yazlıkçı siteleri görünüverdi hemen. Kıyıdaki belki birkaç balıkçı
dışında yazın hareketli günleri, çok gerilerdeydi artık. Kara Reis’i arkamızda
bırakarak, yarımadayı dolaşan karayolunu atlayarak, Meli (Balköy) yada Kavron Mahallesi levhasının bulunduğu toprak yola girdik. Levhanın
altındaki bir başka levhada yazanlar ilgimizi çekti: “St.Jean Thelog Kilisesi”; demek ki böylesine ıssız ve terk edilmiş
bir köyde bir de kilise vardı. Son yağmurlarla yer yer bozulmuş yokuşu ağır
ağır tırmanarak, Meli’nin, Yaylaköylüler için yapılan; 1960’dan kalma afet evlerinin
yıkıntıları arasındaki tepedeki düzlüğüne ulaştık.
Köydeki eski bir çeşme
Kara Reis Çiftliği’ni tepeden gören
konumda bulunan bugün yıkıntılar içindeki Meli Köyü’nde mübadeleye kadar
Rumlar yaşamışlar. Rumların bu bölgeye Sakızlı zengin bir tüccarın (Theodosis Zygomalas); bu havaliyi eski sahibi
olan yine zengin bir Türk toprak ağasından satın alması ve 19.yy.da II. Mahmut
döneminde Sakız’daki ayaklanmayı bastırmak amacıyla(1) Osmanlı kuvvetleri tarafından müsadere edilmesini takiben, adadan Karaburun’a göçen Rum ahaliye satması sonrasında yerleştiğine
dair bilgiler bulunuyor. İlerleyen zamanlarda Meli’ye Girit’ten ve diğer Ege
adalarından da gelen Rumlar yerleşmişler. Köyün tamamı, Rumlardan
oluşmaktaymış. Köy o yıllarda geçimini arıcılık, bağcılık ve keçi
yetiştiriciliği üzerine konumlandırmış. Bugün bağlardan pek eser yok; ne terk
edilmiş başka bir Rum köyü olan Sazak civarındaki bağ teraslarından
bir haber var; ne de yarımadada başka yerlerde üzüm yetiştiriciliğine
rastlanıyor.
Meli'nin yerleştiği diğer yamaç; yıkılmış Rum evleri
Köyü, önceki yazlardan birinde gezerken eski bir
kilise yıkıntısı da görmüştük. Burası vakti zamanında oldukça zengin bir
köymüş. Yunan İşgali sırasında; Rumlar, işgal kuvvetleri ile işbirliği yaparak
civar köylerdeki Türklerin köylerinden kaçmalarına neden olmuşlar. Kurtuluştan
sonra, Rumların hepsi evlerini bırakıp Sakız’a kaçmışlar kayıklarla. Mübadele
sonrası köye gelen ilgililerin 750 eve hane numarası vurduğu söyleniyor. Bu da
750 ev ve yaklaşık 3000-4000 arasında nüfus demek... Köy içinde Rumlar
zamanından kalma Alanaki, Kuruçeşme
ve Kolado Mevkii adları hala
biliniyor. Kilise yıkıntısının karşısında dev bir çınar ve çam ağacı, buraları
dolaştığımız o yaz mevsiminde; cehennem sıcağında bize ayazma serinliği
vermişti. Gerçekten de çevrede hala içinde su olan, ancak muzır insanlar
tarafından taş ve tahta atılarak kapatılmış üç yada dört kuyu görmüştük.
Kuyulardan biri kare şeklinde açılmıştı.
Meli'den çıkışta orman yolu
1950’li yıllarda Küçükbahçe’den ilerde
bulunan Yaylaköy’de heyelan olmuş, evler kaymış. Ankara’dan ilgililer
gelmişler, Yaylaköy’de bu durumda oturulamayacağına karar vermişler.
Köylüler, Kara Reis’e taşınmak istemişler. Ankara’dan gelen yetkililer ise,
gelin sizi ovaya indirelim, ayağınıza deniz değsin demişler. Köylüler kabul
etmemişler. “Biz bu dağdaki taşları kullanır, evleri yaparız” demişler. En
sonunda Rumların 1922’de terk ettiği Meli’nin bulunduğu yere iskan izni
verilmiş. Ancak kadastro geçirmek amacıyla bütün eskiden kalan Rum evlerini
yıkmışlar. Zaten o güne kadar dağda hayvan otlatan çobanlar, yakmak için yada
işe yarar gördükleri ahşap malzemeyi tamamen söküp almışlar. Böylece evlerin
taş duvarları da bu olayla yerle bir olunca, Fethiye’de Kayaköy’deki manzaranın
çok daha kötüsü burada oluşmuş. Devlet, köylülere 750m2 yer ve o
zamanın parasıyla 10 000 TL vermiş. (Bülent Ecevit’in Çalışma Bakanlığı sırasında)
Üç kağıtçı bir müteahhit denk gelmiş, evleri son derece çürük bir şekilde
yapmaya başlamış, işi bitirmeden de kaçmış ve köylüleri dolandırmış. Köylülerin
bir kısmı bu yarım kalan evleri tamamlayarak burada oturmuş, bir kısmı
Yaylaköy’deki evlerine dönmüş, kimisi de İzmir’e göçmüş.
Meli'den sonra üç yol ağzındayız
Zamanla Cumhuriyet dönemindeki bir takım arazi
spekülatörlerinin köylüden deniz kıyısındaki 10 bin dönümlük bu araziyi ele
geçirmeleri ve Ankara’dan aldıkları verimsiz arazi raporları ile tescil
ettirmeleri sonucunda, güzelim ağaçlar bir çırpıda yerlerinden sökülüvermiş.
Bir ara yerine mandalina ağaçları dikilmiş, ancak bunlar da kısa zamanda
kurumuşlar ve onlar da söküldüğünde Kara Reis Çiftliği, tamamıyla rant
avcılarının kucağına düşüvermiş.
Rüzgarlı Mimas ve orman
Eski Rum köyü Meli’den Yaylaköy’e
bir dağ yolu var. Orman içi bir yol bu. Meli’den yaklaşık 1,5 km. sonra
yolun sağında zeytinlikler civarında, yol kenarında bir su kaynağı var. Zamanla
İzmir’den gelen hali vakti yerinde kişiler, bu yarım kalan evleri satın
almışlar, kimisi restore ettirerek, kimisi de tamamen farklı tarzda yeniden
yaparak dağdaki köye yerleşmişler. Bu şekilde eski köyün yıkıntıları arasında
5-6 ev var. Aşağıda ise denize doğru Kara Reis Çiftliği’nin yeni
sahipleri yazlık siteler…
Yangın kulesindeyiz
Saat 10.30 gibi Meli’nin sırtlarına doğru yürümeye başladık. Yukarıda
sözünü ettiğimiz orman yolundan ilerledik. Yaklaşık 1 km. kadar sonra bir yol
çatısına geldik. Bu noktada oldukça düzgün açılmış, toprak bir yola kavuştuk.
İris Gölü civarında bir yol sapağı görmüştük; büyük ihtimalle yolun Balıklıova
asfaltından ayrıldığı nokta orası olmalıydı. Yolun sonunda ise
Yaylaköy-Karaburun asfaltına ulaştığını anladık. Yolda yürürken zaman zaman
damperli kamyonlar, boş bir şekilde İzmir yönüne gidiyorlardı. Ayrıca, çamların
altında mantar toplayan köylüler, küçük kamyonet ve binek arabalarıyla da
karşılaştık.
Yürüyüş güzergahı ve uzaktaki RES'ler
Yolun iki yanında ağaç çilekleri doluydu. Hem yedik, hem de topladık. Ne
yazık ki, İzmir’e vardığımızda arabada hepsinin ezildiğini gördük. Amacımız,
evdekilere de tattırmaktı; ancak bu mümkün olmadı. Yaygın bitki örtüsü
yürüdüğümüz güzergâh boyunca kızılçamlar, ağaç çilekleri, melengeçler, makilik
çalılıklardan oluşmaktaydı. Keçi sürüleri, Meli’nin arka sırtlarına yayılmış,
bozuk orman bölgelerindeki çalılıklar arasında otluyorlardı. Bir süre meraklı
gözlerle bizi izlediler, sonra tekrar çalılara sardılar.
Dönüş yolunda kısa bir mola
Eğri Liman hizasına kadar durmadan tırmandık; biraz ilerleyince
solumuzda havalinin en yüksek tepesindeki ormancıların yangın kulesini gördük.
O yöne doğru açılmış bir orman yolundan kuleye kısa sürede ulaştık. Kulenin
önünde yer alan tanıtım levhasında, İzmir Kalkınma Ajansı’nın desteğinde “ormanların
zirvelerinde yenilenebilir enerjili yangın gözetleme kuleleri projesi uygulama
alanı” olduğu yazıyordu. Üçüncü kattaki terasta yer alan kolektörler sayesinde,
güneş enerjisinden yararlanılarak elektrik üretiliyor ve kuledeki yaşamsal
gereksinimler karşılanıyordu. Kule, topografyaya son derece hâkim bir
konumdaydı. Eğri Liman, hemen altımızda denize doğru inen yamaçların
ötesindeydi. Havanın su buharı nedeniyle puslu olması yüzünden iyi fotoğraflar
alamadık. Sakız Adası bile pus yüzünden zorlukla seçilebiliyordu. Bir süre 360
derecede tüm çevreyi seyrettik ve kısa bir çay molası verdik. Yaklaşık 20
dakika sonra tekrar yürüyüşe kaldığımız yerden devam ettik.
Gezginler topografyayı inceliyor
Kuleden itibaren yaklaşık 2 km. kadar daha yürüdük. Yaylaköy’ün en
arkadaki evleri ve onun hemen önlerinde yer alan RES’lerin trafo merkezi
uzaktan görünmeye başladı. Bu, rotayı anlamak açısından bize yetti; çünkü akşam
baskısı altında daha ileriye gitmekten vazgeçtik. Çıkıştan beri 2,5 saatte 7
km. kadar yürümüştük.
Keçiler takipte...
Nasıl da bakıyorlar?
Aynı güzergâhı takip ederek yaklaşık 2 saatte yeniden çıktığımız nokta
olan Meli’ye ulaştık. Dönüşe bıraktığımız Meli’nin yıkıntıları arasında
dolaşmak; bir sokak arası, bir evin içinde yıkık bir ocak yada duvarlardaki niş
kalıntısı, asırlık keçiboynuzu ağacı; belki ağzı taşlarla doldurulmuş eski bir
su kuyusunu aramak derken bütün eski yaşanmışlıklar da canlandı yanı başımızda.
Yıkıntılar arasına sinmiş hüzün ve terk edilmişlik yüzeye çıktı. Denize doğru
uzun uzun baktık; karşı kıyıdakiler o kadar yakındılar, ama her şeylerini
bırakıp gitmişlerdi. Sadece ana babalarından dinledikleri hatıralar, belki
burayı canlandırabilirdi.
Yeniden Meli; eski Rum köyünde yıkıntılar arasındayız
Gezgin Meli'de
Meli'de elde var hüzün
Meli'de o keçiboynuzu ağacı
Meli'de kaybettiklerimizi arar gibi
Meli'de yıkıntılar arasında bir sokak
Meli'de duvarların dili olsa da söylese
Meli'de soluklandık
Meli'den ötede dağlar var
Bugün Meli'den dağlara ve denize baktık
Artık gitme zamanıydı; bir iki parseldeki afet evlerinin yıkıntıları
üzerine yazılmış “satılık” yazılarını takip ederek, arabayı bıraktığımız
düzlüğe doğru indik ve 1960 tarihini taşıyan YSE Çeşmesi’nin önünden geçerek
Meli’den ayrıldık.
Meli'de en tepedeki evlerden biri; eski bir çeşme ve çamlar
Meli sapağındaki levhalar
Meli'ye veda zamanı
Karayolunu takip ederek önce eski cıva madenini, daha sonra da Eğri
Liman’ı geçtik. Biraz önce yanına uğradığımız yangın kulesi, şimdi çok
uzaklarda kalmış o tepeden bize selam gönderiyordu. Biraz sonra Küçükbahçe’ye
varmadan Yaylaköy sapağına ulaştık. Yaylaköy’e ulaştığımızda akşam serinliği
başlamıştı. Köyün eski çeşmesinin önündeki asırlık çınar ağacının altında
ustalar, bir meydan düzenlemesi yapıyorlardı. Köyün sokakları, daha yeni kilit
taşı döşenmişti. En son geçişimizden beri en büyük değişiklik bunlardı; bir de
çevredeki RES’ler…
Yaylaköy
Yaylaköy'ün evleri
Yaylaköy çeşmesinden su içtik
Yaylaköy'de sanki bir trapetum; zeytin sıkmak için
Yaylaköy evleri
Yaylaköy'ün RES'leri
Yaylaköy'den sonra yemek yediğimiz çeşme
Karaburun'a doğru gün batarken
Yolumuza devam ettik. Köyün çıkışındaki Gürpınar Çeşmesi’nde, geçe
bıraktığımız yemeğimizi yedik. Gün neredeyse kavuşmak üzereydi. Nuri
Killigil’in Civa Fabrikası’ndan bugüne kalanlar ve Karaburun’un panoramik
manzarası eşliğinde Çullu üzerinden Karaburun ilçe merkezine vasıl olduk.
İstikamet Karaburun...
Dipnotlar:
(1) Sakız
ve ilintili Çandarlı Baskınları ile ilgili bkz. http://www.dagakactim.blogspot.com/2013_04_01_archive.html
ve http://www.dagakactim.blogspot.com/2012/04/paskalya-kutlamalarinda-sakizdaydik.html
Yazan : İbrahim Fidanoğlu
Fotoğraflayan: İF / MYC
Fotoğraflayan: İF / MYC
Düzenleyen: M.YC
Resimler ve bilgilendirme harika emeğinize sağlık.Acaba Meli köyünde Rumların Sakız adası ve Girit adasından göç ettiği bilgilerine nereden eriştiniz merak ettim.Çünkü yarımadanın demografik yapısını oldukça merak etmekte ve araştırmaktayım.Saygılarımla...
YanıtlaSilDeğerli takipçimiz, Meli'ye dair sorduğunuz konu ile bilgiler, Yunanlı yazar Andreas Baltas'ın Yunanistan'da yayınlanan "TA KAPAMΠOYPNA THΣ MIKPAΣIATIKHΣ EPYΘPAIAΣ" (Karaburun of Minor Asian Ertyhraia-Küçük Asya Ertyhraia'sının Karaburun'u) isimli kitabında yer almaktadır. Kitap, Türkçe yayınlanmamıştır. Ayrıca burada şu bilgiyi de vermeliyiz: Batı Anadolu'da 19.yy. daki Rum nüfusun neredeyse tümü, 1821'deki Yunan İsyanı'nın ve arkasından gelen Modern Yunanistan Devleti'nin Mora'da kuruluşu sonrasında ortaya çıkan ekonomik sorunlar nedeniyle önce Ege adalarına daha sonra da BAtı Anadolu'ya yönelen kitlesel göçlerle bu topraklara ulaşmışlardır. Yani Batı Anadolu'daki Rumların yerleşimi 19.yy.da gerçekleşmiştir.Eski çağlardan kalma değildir. Ancak; Doğu Karadeniz, İstanbul çevresi ve tartışmalı bir konu olan Karamanlı Rumlarının durumu ise bunlardan farklıdır. Onların geçmişi daha eski zamanlara dayanmaktadır. Bu konulara meraklı olduğunuzu belirtmişsiniz mesajınızda; size bu konuda bir Yunanlı yazarın yine Yunanistan'da yayınlanıp bir Batı Trakya Türkü tarafından Türkçe'ye tercüme edilen ve Belge Yayınları'ndan çıkan kitabını öneririm. Rumların Anadolu'daki demogramik durumları hakkında; son derece tarafsız ve nesnel bir yayın olarak değerlendiriyorum. Kitabın yazarı ve ismi şu: Dr. Gergios Nakracas - Anadolu ve Rum Göçmenleri Kökeni; 1922 Emperyelist Yunan Politikası ve Anadolu Felaketi; Çeviren: İbrahim Onsunoğlu, Belge Yayınları-Şubat 2003. Bilgilerinize sunar, blogumuza olan katkılarınızın ve eleştirilerinizin devamını dileriz. İF
YanıtlaSilAydınlatıcı bir yazı.Sizinle gezmis yürümüş farketmiş gibi oldum.Teşekkür ederim.
YanıtlaSilİlginiz ve değerli geri bildiriminiz için teşekkür ederiz. İlginizin sürekliliği dileğiyle... İF
Silçok güzel bir yazı çok memnun kaldım ben de aşağıda ki karareis koyunda olan mercankoy tatil sitesinde oturan bi site sakiniyim eski meli diğer adıyla kavur(gavur) köyünde rumlar tarafından gömülen altınlardan bahsediliyor hatta zamanın da kazı çalışmaları olduğu söyleniyor bu konu hakkında bilginiz var mı ilginiz için teşekkür ederim
YanıtlaSilAli Temel Bey, biz bu işlerle ilgilenmiyoruz. Eğer sizin bu konuda bir bilginiz veya duyumunuz varsa en kısa sürede en yakındaki kolluk kuvvetlerini ve devletin ilgili birimlerini bilgilendirmenizi öneririz. Bizim tek amacımız; doğanın içinde zaman geçirmek, bu toprağa değer katan uygarlıkların ve kültür varlıklarının izlerini sürmek ve bir nebze de olsun; bu toprakta kendinden önce yaşayanların köklerine dair "zavallı" bir tutum ve yabancılık içinde olan sevgili halkımız nezdinde gücümüz oranında farkındalık yaratabilmektir. Amaç bu kültürel zenginlikleri talan etmek olmamalı; onların değerini bilerek gelecek kuşaklara akatarabilmeliyiz. Eğer bu şekilde davranmaya devam edersek, bir gün Aziz Nesin'in "Karıncayiyen" öyküsündeki gibi bizi bu topraklardan bir fiskeyle kovalayacaklardır; hiç şüpheniz olmasın. İlginize teşekkür eder, sürekliliğini dileriz. İF
SilMeli köyünden derlenen Yunanca pek çok şarkı var, Domna Somiou (Δόμνα Σαμίου) tarafından derlenmiş. Bu isme internetten bakarsanız şarkıları dinleyebilirsiniz.
YanıtlaSilİlginiz ve katkınız için teşekkürler...İF
SilGavur köyü benim en sevdiğimiz yeri bizim evimiz
YanıtlaSil