Rimondi Çeşmesi; Resmo
Resmo yada Rethymnon
Bugün Pazar ve Girit’te
bayram var. Giritliler, 1941’de Naziler tarafından işgale uğrayan adada
başlatılan direnişin yıldönümünü kutluyorlar. Aslında bu tüm Yunanistan’da
İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman işgaline karşı verilen mücadelenin ve
faşizme karşı ulusça “hayır” denilişinin anısına kutlanan OHİ (Hayır) Bayramı… Biz de onlarla beraber “faşizme hayır” deyip, rotamızı Resmo ve Hanya’ya doğru çeviriyoruz.
Resmo'da OHİ Bayram'ında anti faşist gösteri
Bir bölük asker, bando eşliğinde sabahın erken saatlerinde otelimizin de yer aldığı Özgürlük Meydanı’na doğru uygun adım yürüyorlar. Belli ki bir resmigeçit var. Ama bizim onu bekleyecek vaktimiz yok ne yazık ki…
Bir miktar yolda geçecek günümüz bugün. Ya nasip; ne diyelim.
Osmanlı yönetiminde Türk
nüfusun yoğunlukla yaşadığı ve özellikle Osmanlı sivil mimarisinin en güzel
örneklerinin bulunduğu kenttir Resmo… Girit’in Türkler tarafından
ele geçirilmesi sürecinde de Hanya ile birlikte Osmanlı kuvvetlerinin karada
ilk tutunduğu noktalar olması açısından da ayrı bir önem taşır. Türk
mübadillerin Girit üzerine anlatılan hazin hatıralarının pek çoğu bu kente
aittir.
Resmo;
Eski Liman’da lokantalar ve evler
Kentte ve kırsalda;
belki Marula’daki çiftliklerde
zeytinlerin peşinde at sırtında çekilen çileler, Resmo’da zeytinyağına ve
zenginliğe dönüşürdü bir zamanlar… Yunanistan’ın bağımsızlığını ilan etmesine
paralel olarak, adada başlayan ayaklanmalar sırasında; iki toplum arasına
saçılan düşmanlık tohumlarının beslediği Türklere yönelik katliamlar, Rum
komitacıların kasabaya saldığı korkular, çiftliklerinden Resmo’ya doğru durmaksızın
sürdükleri atlarının sırtında akşam vakti nefes nefese Megali Porta’dan içeriye
süzülüşleri; ayrılığa ve kuşaklar boyu hiç silinmeyecek bir hüzne giden yolun taşlarını
döşemiştir.
İşte Kandiye - Hanya
yolunda Fortezza diye bilinen bir Venedik kalesinin hemen arkasına
konumlanmış, herhalde savunma refleksi ile olsa gerek; önemli caddelerinin
Kandiye ve Hanya’nın tersine denize paralel bir şekilde uzandığı ve kenti
çeviren surların 20.yy.a doğru sıcak ve büyüme baskısı ile Megali Porta’dan öteye yarılıp yıkıldığı Resmo burasıdır.
Resmo’ya öğleye doğru kıyıdan
Fortezza
tarafından girdik. Tarihi Venedik Limanı’nın önünden
başlayarak tüm kıyı boyunca Doğuya doğru uzanan Venizelos Caddesi’nden
ilerlerken, şehir sanki uykudaydı. Neredeyse birkaç turist dışında, kıyıdaki
bütün restoranlar ve kafeteryalar bomboştu. Kıyıdan el ayak çekilmiş gibiydi.
Ama işin rengi biraz sonra anlaşıldı. Kıyıdan Venedik Loggia’sına doğru
ilerleyen daracık sokaklara girip ilerledikçe, dağılmakta olan OHİ Bayramı’nın
son kırıntılarına yetiştiğimizi fark ettik.
Surların dışına çıkmış
şehrin büyük kilisesinin önünden itibaren kalabalığın arasına karıştık. Okul
öğrencileri okullarını yansıtan renkler içinde; son derece tertipli ve tertemiz
giysileriyle önümüzden geçip gittiler. Töreni izlemeye gelen aileler; çoluk
çocuk, genç ihtiyar demeden bir anlamda yediden yetmişe tüm Resmolular; onlar
için son derece anlamlı olan bugünü kutlamak için, en güzel giysileri ve en bakımlı
halleriyle tören alanındaydılar. Pırıl pırıl giysileri içinde; eşiyle kol kola,
80’nin üstü yaşlarda dede de vardı; elinde mavi beyaz Yunan bayraklarıyla
babasının kucağında bebekler de… Bir kriz girdabının içine sürüklenmiş bir
toplumun; 70 yıl önceki ulusal bir direnişin anısına düzenlenen bir bayrama, bu
denli duyarlılık içinde ve bir kez daha belirtiyorum; en derli toplu halleriyle
katılmaları son derece dikkat çekiciydi. Kendi ülkemde son yıllardaki ulusal
bayramlarımızı kutlayış şeklimizi, ulusça katılımımızı ve o törenlerin nasıl
sulandırılmaya çalışıldığını hatırladım; inanın Resmolulara gıpta ettim ve ne
yalan söyleyeyim kıskandım onları.
Nasıl oldu anlamadık;
bayramdan dağılan o büyük kalabalık bir anda kıyıdaki tüm kafeteryaları ve
lokantaları dolduruverdi. Nerdeyse artık kıyıda oturacak yer kalmamıştı. Tam bu
sırada, sahil boyunca uzanan Venizelos Caddesi’nde Fortezza’dan bize doğru mütevazı
büyüklükte de olsa yaklaşık 500 -600 kişilik bir yürüyüş korteji belirdi.
Taşıdıkları pankartlar, bayrak ve flamalardan antifaşist bir gösteri olduğu her
halinden belliydi. Seçimlerde ikinci büyük parti konumuna yükselen sol blok Syriza ile siyah tişörtleri ve siyah
bayraklarıyla anarşistleri seçebildim. Önümüzden bağıra çağıra geçip gittiler.
Ortalıkta ne kalabalığı coplayacak bir polis vardı, ne de taş atan çocuklar…
Yine bizim ülkeden çoook farklıydılar çok… Bir daha iç geçirdik; yemeğe devam
ettik.
Gelelim Resmo’nun
görebildiğimiz önemli yapılarına… Tabii ki bunların içinde, belki de şehrin
bugüne dek uzanan yerleşim planını ve sivil hayatını etkileyecek ölçüde öneme
sahip Fortezza adıyla da bilinen Venedik
kalesi ve Venedik Limanı’nı ilk
sıraya koymalıyız. Zaten şehir,
kuruluşundan itibaren bu limanın çevresinden başlayarak içerlere doğru
genişlemiş. Bizans egemenliği döneminden başlayarak Paleokastro adı verilen
tepenin üstünde savunma amaçlı şekillenen kaleleşme eğilimleri, Venedik
döneminde özellikle Akdeniz’de Türk donanmasının etkinliğinin artışı nedeniyle
1540 -.1570 yılları arasında ciddi boyutta tahkimat derecesine ulaşmış. Buna
karşılık; 1571 yılında İtalyan asıllı, Osmanlı donanmasının Kaptan-ı
Deryalığına kadar yükselmiş Uluç Ali yada Kılıç Ali Paşa’nın Resmo’yu 40 kadırga ile topa tutarak
surları yerle bir etmesi sonucunda, Venedikliler yeni bir hamle ile Fortezza’nın bugünkü oluşumunu
hazırlamışlar.
Resmo;
Rimondi Çeşmesi’ne doğru
1573-1580 yılları
arasında sürdürülen Fortezza’nın
yeniden inşası sürecinde, İtalyan mimarlarının etkin yaklaşımları ile kale son
derece korunaklı ve güçlü hale getirilmiş. Burçlarla güçlendirilen surların
düşman güllelerini savuşturmak amacıyla, dışa doğru eğimli halleri bu yıllara
aittir. Ancak, bütün bu tahkimat ve kaleyi güçlendirme çabaları, Türklerin 1645’de
Hanya’yı ve 1646’da da Resmo’yu ele geçirmelerini engelleyemez. Bu şekilde
adada tutunmayı başaran Türkler, 1669 yılına kadar Köprülü hanedanının
sadrazamlığı süresince sürdürülen kuşatmalar sonucunda adayı tamamen ele
geçirirler. Köprülü Fazıl Ahmet Paşa
zamanında düşen ada; Kandiye, Resmo ve Hanya olarak üç sancağa ayrılır. Resmo, Fortezza’nın arkasında, surların içinde bir Türk yerleşimi haline
bürünür. Bugün şehrin ara sokaklarında dolaşırken sokağa doğru cumbalı
çıkmalarıyla başını uzatan; ahşap ve kerpicin uyumlu birlikteliğini
içselleştirmiş, Resmo’nun Türk dönemi yaşamının sırlarını saklayan bu bağdadi
Türk evlerine rastlamak, hala pek mümkündür.
Türklerin Resmo’da
yaşadığı döneme ait en canlı hatıralar, Resmolu yazar Pandelis Prevelakis’in Girit’te
Bir Şehrin Hikâyesi isimli kitabında yer almaktadır:
"Türklerin çoğunun etraftaki köylerde malları
vardı: Türklerin, Venediklilerden ele geçirdikleri kavalarakia’lar (haralar),
zeytinlikler, bahçeler, bağlar ve arıcılık yerleri, onların yaşamlarını
şehirden uzakta geçirmeye mecbur ediyordu. Ama haremlerini Resmo’ya
yerleştirmişlerdi. Bu yüzden her akşam giriş kapıları kapatılmadan, şehre
girmek zorundaydılar. Ertesi sabah yeniden çıkıp gidiyorlardı. Her biri kendi
binek atını besliyordu Her akşam cins, bakımlı kısraklarına kurulmuş olarak
şehre girerlerdi. Bu atlılar, sağlam yapılı, biçimli, yağız çehreli, bıyıklı
ama sakalsız, yaman, içine kapanık, kalplerine çivi çakılı tipten ve fesli
insanlardı. Elbiseleri Hristiyanlarınkinden farklı değildi. Yalnız daha temiz
ve daha zariftiler. Müslümanlarla Hristiyanlar, başlarına bağladıkları
mendillerden ayrılırlardı. Kırmızı fes takmadıkları zaman Rumlar (eskiden beri
esaretlerine tuttukları yastan) siyah, Türkler ise beyaz mendil bağlarlardı.
…
Çoğu kereler, akşamları konaklarına dönerken anayolda
karşılaşan Türkler arasında söz dönüp dolaşıp hangi atın daha hızlı olduğuna
gelirdi. O zaman birden koşu meydanıymış gibi nal sesleri ile dolduğunu duyar,
önünden rüzgâr gibi geçen atlıları görür ve sen de bu zevki tadamadığın için
kıskançlıktan çatlardın.”(8)
Türklerin akşamları
limandaki Türk kahvesi ve nargile içerek geçirdikleri keyifli anları ise bakın
yazar nasıl anlatmış:
“Çınarda ve limanda koca iki Türk kahvehanesi bulunuyordu. Büyüü limanda
olanıydı. Bir sokaktan öbürüne uzanıyor ve mahallenin büyük bölümünü de
kaplıyordu. Bir kapısı karaya, diğeri denize bakıyordu ve uzunluğu da yüz adıma
ulaşıyordu. Liman tarafındaki kapıdan girince sağdaki sahanlıkta hatırı sayılır
Türkler yerlerini alırlardı. Aşağısıysa insanlar, masalar, sandalyeler, duman
bulutları ve öksürükler arasında adeta görünmezdi, kaybolurdu. Burada, halk
(işçiler, zanaatkârlar) kahvelerini içer, nargilelerini tüttürürdü. Kahveci,
cezve ve ibrikleriyle parmaklıklı bir bölmenin arkasında yer alırdı. Karanlık
basarken, iki büyük petrol lambası ile etrafa dağıtılmış fenerler yakılıp,
tavanlara asılırdı. Kahvehane, alaca karanlıkta dolmaya başlardı. Akşam
namazından sonra kalabalık son haddini bulurdu. Ana yolda atlarıyla
yarışmalarını gururla seyrettiğimiz süvariler de, evlerinde haremleriyle
yemeklerini yemiş olurlar ve mayışmış bir halde kahvehaneye gelirlerdi. Elleri
göğüslerinde, eğilerek birbirlerini selamlarlar ve sahanlıktaki yerlerine
otururlardı. Kahvelerini içip, nargilelerini tüttürünce, karınlarının
tokluğundan hepsinin göz kapakları da düşerdi. Bu sahanlık, zarif bir ağaç
işlemeciliği örneğiydi. Selvi ağacından imal edilmişti. Kullanılmaktan, tavanda
asılı iki lambanın verdiği ışıkla kehribar gibi parlardı. Aşağıda, kimisi
sarıklı, kimisi fesli ama çoğu yalınayak kaba halk, çalkalanıp gürültü
ederlerdi. Kopiller, hazırlanmış nargileleri getirir, başlarını eğerek her
müşterinin önüne bırakırlardı. Kor gibi yanan kömürü mangalcıktan alıp
tömbekinin üzerine koyarlardı. O zaman koca Türk, sonsuz mutluluk içinde yerde
sürünmesin diye marpucu nargilenin boynuna dolar, kehribar ucunu ağzına götürür
ve Türk kahvesini de yudumlayarak huzurlu bir uyuşukluğa dalardı.”(9)
Neratzes
Camisi’nin Venedik döneminden kalma kapısı; Resmo
Bir bayram sabahında
yeniden bugünkü Resmo’nun sokaklarına
dönecek olursak;
Son derece hareketli Arkadiou Caddesi’ne açılan bir sokağın
köşesinde yer alan Venedik Loggia’sı 16.yy.da yapılmış, tipik bir Venedik yapısı.
Zamanın Venedik soylularının şehrin politik ve ekonomik konularını görüşmek
üzere toplantılar yaptıkları bina olarak tanımlanan Loggia, günümüze oldukça
iyi durumda ulaşabilmiş. Türk döneminde camiye dönüştürülen binanın minaresi,
1930’larda Rumlar tarafından yıkılmış. Girişte, üç tarafında yer alan kemerli
avlusuyla dikkat çeken bina, bugün müze olarak işlev görüyor. Ayrıca Girit’e
ait arkeolojik buluntuların replikalarının ve kitap satışının bulunduğu bir de
satış mağazası yer alıyor.
Neratzes
(Gazi Hüseyin) Camisi ve restorasyondaki minaresi; Resmo
Loggia’dan biraz ilerde, Paleologou
yoluyla ulaşılan; neredeyse
şehrin kalbinde, çınarlar altında, meydanlık bir alanın hemen köşesinde,
Venedik Valisi Rimondi tarafından
1626 yılında yaptırılan Rimondi Çeşmesi yer alıyor. Üç adet
aslanın ağızlarından usul usul akan suyundan biz de içtik. Çeşmenin ön
cephesinde 4 adet Korint sütunu ve haznesinin hemen yanında yükselen yarım bir
kemer kalıntısı bulunuyor. Ağzından su akan ortadaki aslanın hemen üstünde ise Rimondi’nin Venedik arması
yerleştirilmiş.
Venedik Loggia’sından Güneye; Megali Porta’ya (Büyük Kapı) doğru yürürken sağa döndüğümüzde yüksek
duvarları ve upuzun minaresi ile; Türkler dönemi Resmo’sunun en simge yapılarından olan Neratzes yada Gazi (Deli)
Hüseyin Camisi ile karşılaşırız. Söylendiğine göre, uzun süredir devam
ede gelen bir restorasyon süreci nedeniyle minarenin etrafı platformlarla kapatılmış
durumda. Bundan dolayı minarenin estetiği pek de anlaşılamıyor; insanı korkutan
şey ise; bu tür kılıflarla kültür varlıklarının bir şekilde zarar görmesi…
Umarız böyle olmaz; Çünkü Sakız adasında da restorasyon nedeniyle kapalı
tutulan yada metruk halde bırakılmış birkaç yapı görmüştük.
Neratzes
Camisi’nin arkasındaki yalnız türbe; Resmo
Orijinali bir Venedik
Kilisesi olan yapı, Türklerin 1645’de Resmo’yu
ele geçirmelerinden sonra; Girit Muhafızı Gazi
Hüseyin Paşa zamanında, Venedik döneminden kalma gösterişli kapısı
korunarak ve üç kubbe ilave edilerek 1657 yılında camiye dönüştürülmüş. Cami, bugün
kültürel amaçlarla kullanılıyormuş.
Aziz
Francis Kilisesi’ne açılan Venedik dönemi kapı (Porta); Resmo
Gösterişli minaresi ise,
19.yy.ın başlarından itibaren ivme kazanan yerli Rumların ayaklanmalarıyla
demoralize olan Müslüman halka moral vermek amacıyla, Girit’in özerklik
kazandığı 1898 yılından 9 yıl önce, 1890’da yapılmış. İki şerefeli minarenin
bugün etrafı restorasyon nedeniyle platformlarla çevrili durumda…
Caminin arka tarafındaki
alanda; içi boşaltılmış, büyük olasılıkla bir türbenin kemerli yapısı
bulunuyor. Dış ve iç duvarları sokak yazılarıyla dolu… Kim bilir kim için
yapılmıştı? Şimdi olanca yalnızlığında, alanın bir köşesinde sessiz ve hüzünlü
varlığını sürdürüyor. Caminin arkasındaki geniş alan; ilerideki, şimdi okul
olarak faaliyette olan bir eski yapı ile sonlanıyor. OHİ Bayramı resmigeçit
töreninden dönen öğrenciler, öğretmenlerinin yönetiminde, ellerinde okulun
flamaları ve bayraklarla okulun bahçesine giriş yapıyorlar.
Meydandaki
Osmanlı dönemi kız okulu; şimdi de okul, Resmo
Bu bina, Osmanlılar
tarafından bir kız okulu olarak 18.yy.da inşa edilmiş. Yandaki sokağa bir kapı
ile geçilen bu alanın yanında ise, Korint tarzı sütunlu kapısı ile göz
kamaştıran Venedik döneminden kalma Aziz Francis Kilisesi yer alıyor. Osmanlılar,
bu kiliseyi Resmo’yu ele geçirdikten sonra düşkünler yurduna çevirmişler. İki
mekânı birbirine bağlayan kemerli kapı da görülmeye değer nitelikte. Kemerin
üstünde asma yaprakları ve üzüm salkımlarından oluşan güzel bir desen ile
kemerin her iki yanında birer adet âlem kabartması yer alıyor.
Kilisenin bulunduğu
sokaktan bir zamanlar şehri çepeçevre saran surların ana çıkışı olan kemerli
kapıya (Megali Porta) doğru
ilerliyoruz. Kapı, Venedik dönemindeki Vali
Guora’nın adıyla da anılıyor. Surların yıkılışından sonra kapı, evlerin
arasında sıkışıp kalmış. Hatta kemerin bir ayağı evin bir duvarıyla neredeyse
bütünleşmiş. İşte tam bu kemerin karşısında yer alan bir kitapçı dükkânının
içindeki arka salonda, Türk dönemine ait bir caminin şadırvanından kalan pano
var. Onu fotoğraflıyoruz. Kitapçıdaki görevliler, arka bahçenin kapısını açıp
avluya çıkmamızı söylüyorlar; orada bizi bekleyen sürpriz; sapasağlam ayakta
olan bir minare… Cami, Valide Sultan Camisi ismi ile
biliniyormuş. Şimdi cami yok; ama minaresi ile şadırvanı hala ayakta. Hiç
yoktan iyidir.
Megali Porta’dan sur dışına çıktığımızda şehrin 4
Şehitler Meydanı’na ve 4 Şehitler Kilisesi’ne ulaşıyoruz.
Resmigeçit töreni bu meydanda gerçekleştirilmiş olmalı. OHİ Bayramı ve Pazar
duasından çıkanların oluşturduğu kalabalığa karışıyoruz. Biraz ilerde sola
sapıp tekrar sahildeki Venizelos Caddesi’ne
paralel Arkadiou Caddesi’ne
ulaşıyoruz. Bu caddenin Doğu ucunda, Victor
Hugo sokağı ile kesiştiği köşede; hurma ağaçlarının ve otların kapladığı
avlusunda metruk halde Kara Musa Paşa Camisi ve haziresinden
sökülen Osmanlı mezar taşları var. Yapı, eski bir Venedik manastır yapısından (St. Barbara Manastırı) Osmanlı döneminde
camiye dönüştürülmüş. Caminin avlusunun önünde ise kitabesi sökülmüş, ama suyu
hala akmakta olan bir de Osmanlı çeşmesi bulunuyor. Kara Musa Paşa’nın kim
olduğuna gelince; Resmo’nun fetih
sürecinde kaptan-ı derya olarak görev
almış, devşirme bir Osmanlı paşası olduğunu yazıyor tarihi kayıtlar.
Bir
kitapçı dükkânında kalmış Valide Sultan Camisi’nin şadırvanı; Resmo
Kara
Musa Paşa Camisi; Resmo
Resmo
sahilinde anıt niyetine zeytin kütükleri
Camiden ayrıldıktan
sonra Arkadiou Caddesi bizi biraz
ilerde, büyük bir meydana ulaştırıyor. Meydanın ismi Kahramanlar Meydanı ve tam ortasında bir Meçhul Asker Anıtı var.
Meydandan denize doğru yürüyünce yeniden kıyıya ve Venizelos Caddesi’ne kavuşuyoruz. Yaklaşık üç saatlik kısıtlı bir
zamanda Resmo’yu ancak bu kadar
gezebiliyoruz. Aklımızı ve giremediğimiz daracık sokaklarını Resmo’da bırakarak
limandaki otobüsümüzün park ettiği buluşma noktasına kadar yürüyoruz. Elveda Resmo…
Dipnotlar:
(8) “Pandelis Prevalakis, Girit’te Bir Şehrin
Hikâyesi” kitabından Ertuğrul Erol Ergir alıntısı; Giritli Mustafa; sayfa:
160-161
(9) “Pandelis Prevalakis, Girit’te Bir Şehrin
Hikâyesi” kitabından Ertuğrul Erol Ergir alıntısı; Giritli Mustafa;
sayfa:142-143
Yazan ve Fotoğraflayan: İbrahim
Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Düzenleyen: M.YC
2.Bölüm sonu
çokgüzel
YanıtlaSilalıntı yapmak istiyoruö
YanıtlaSilKaynak göstererek istediğiniz bölümü alıntı yapabilirsiniz. Ayrıca bloğumuzun altında yer alan e-mail adreslerine de ileti gönderebilirsiniz. İlginizin devamlılığı dileğiyle... İF
YanıtlaSilDEDEMİN doğup büyüdüğü yer
YanıtlaSilRESMO Dedemin memleketi mübadele ile TÜRKİYE"ye getirilmişler.,
YanıtlaSilİlginize teşekkürler... Görüp sokaklarında dolaşıp vakit geçirilecek özel bir yer. Hele ki aile hatıraları saklıysa duvarlarında...İF
Sil