Resmo’dan Hanya’ya yaklaşık 2 saatte ulaştık. Hanya’nın Doğusunda uzanan Akrotiri yarımadasının öbür kıyısına sokulmuş, bir askeri deniz üssünün de bulunduğu Suda Körfezi’nin çevresini dolaşarak, yarımadanın tam ucunda yer alan ve Zorba filminin çekildiği Stavros köyünün kumsallarına gittik. Zorba filminin hatırası, köye damgasını vurmuştu. Uygun hava şartları nedeniyle, plaj hala hareketliydi. Zorba filminde; Anthony Quinn’in kumsalda Mikis Theodarakis’in film müziği eşliğinde, Alan Bates ile sirtaki oynayışı ve filmin diğer sahneleri bir bir gözlerimizin önünde canlandı. Bir süre köyde oyalandıktan sonra akşam vakti Hanya’ya girdik.
Hanya’da eski şehrin bir anlamda kalbi diyebileceğimiz ve 20.yy.ın başında yapılmış olan Kapalı Çarşı’nın da bulunduğu Sofoklis Venizelos Meydanı’nda (Baba Venizelos’un oğlu) bir otelde kaldık. Meydandan Kuzeye doğru ilerleyen yolların hepsi, aşağı yukarı denize ve Eski Liman’a çıkıyordu. Kesme taş döşeli daracık sokaklarından denize doğru akan insan kalabalıkları, akşam karanlığında geceye doğru limandaki ve sokak aralarındaki tavernalara ve lokantalara akın ettiler. Gecenin ilerleyen saatlerinde; iyice kalabalıklaşan limandaki mekânlardan sızan müzik sesleri, yazdan kalma bir havanın eşliğinde sokak aralarına süzülerek, soluk ışıklar altındaki masaların arasında kayboldu gitti.
Hanya Kapalı Çarşı’da sabah lokantaları; tandır, çorba vs…
Eski Liman; bize, fotoğraflarından tanıdığımız kentimiz İzmir’in Kordonboyu’nun 19.yy.daki halini hatırlattı. Sonradan öğrendik ki; İzmir’e dair çekilen birçok Yunan filmi için Hanya Limanı bir film platosu olarak işlev görmüş. Üç yada dört katlı, birbirine bitişik konumda ve rengarenk boyalı cepheleriyle göz alan Venedik ve Türk yapılarının, izleyende yaratmış olduğu kozmopolit etki anlatılamaz. Hele bir tanesi vardı ki; kirli sarı renkte sıvası, kapalı pencerelerinin bordo rengi kepenkleriyle hemen seçilen Venedik dönemi evinin ilk katına çıkılan, yarısı yıkılmış, yarısı sağlam merdiveninin altındaki Osmanlı dönemi çeşmesi, bu sentezin bir delili gibiydiler. Bunun gibi bir sürü örneğe, limanda ve ondan içeri doğru uzanan daracık sokaklarda rastlamak pek mümkündü.
Bir başka örnek de, Zambeliou Sokağı’ndaki çantadan mücevherata boy aynasından muhtelif ev eşyalarına kadar aşağı yukarı her şeyin satıldığı büyükçe bir dükkânın içindeki Osmanlı döneminden kalma bir caminin mihrabıydı. Yapı dışarıdan Venedik mimarisinin çizgilerini taşırken, içine girdiğinizde kemerli büyük bir salon, bir minare tabanı ve rozetler, iki tarafında iki Davut yıldızı ve birbirini tekrar eden eşsiz güzellikteki kenar desenleriyle süslenmiş bir mihrapla karşılaşıyordunuz. Yani özetle söylemek gerekirse, tarih ekseninde Hanya’da yaşayan kültürler bir şekilde birbirlerinin içine nüfuz etmişlerdi. İzlerini bugün dahi mimari yapıların üzerinden takip etmek mümkündü.
Hanya; Roma-Bizans Surları ve Venedik dönemi evlerin bütünleşmesi
Hanya’da kaldığımız otelin karşısında yer alan ve 1913 yılında Hanya Belediyesi tarafından yaptırılan Kapalı Çarşı, haç planlı bir yapı… İçinde kasaplar, peynirciler, sabah çorbacıları ve tandırcılar, kuru bakliyat satıcıları, hediyelik eşya satan dükkânlar, balıkçı tezgâhları ve kahvehanelerin de yer aldığı Girit tarhanasından (ksinochondros) gravyer peynirlere, dakos peksimetlerinden her türlü şarküteri ürününe; ada tavşanı, sakatat ve muhtelif et ve balın satıldığı bizim Havra Sokağı benzeri ilginç bir mekândır burası. Uzun holünün deniz tarafındaki Batı ucundan merdivenlerle inilerek ulaşılan Tsouderon ve Skridlof sokaklarını takiben meşhur Halidon (Chalidon) Caddesi’ne çıkılır. Bu cadde, Metropolitlik merkezi ve Isodia Kadetrali’nin yer aldığı Patrik Athinagora Meydanı’nın, içinde şimdi Arkeoloji Müzesi’nin bulunduğu Katolik Aziz Francis Kilisesi, ayrıca geleneksel Girit çizmeleri, deri ve hediyelik eşya satan dükkânların da yer aldığı eski şehrin en canlı mekânlarındandır. Bu bölge aynı zamanda Stivanadika (Çizme Ustaları Çarşısı) ismiyle de anılıyormuş.
Karaoli Dimitriou Caddesi; bıçakçılar bu caddede; Hanya
Venedik dönemi yapısı olan Aziz Francis Kilisesi, Türklerin adayı ele geçirmelerinden sonra Hanya’yı fetheden Yusuf Paşa’nın adıyla anılan bir camiye çevrilmiş. Ada Yunanistan’a bağlandıktan sonra 20.yy.da bina bir süre sinema ve depo olarak kullanılmış, son olarak ise, 1963 yılında Arkeoloji Müzesi olarak düzenlenmiş.
Halidon Sokağı, denize doğru Elefterios Venizelos Meydanı’na kavuşuyor. Sokağın Zambeliou Sokağı ile birleştiği köşede kitabesi de mevcut eski bir Osmanlı Çeşmesi, meydanda ise eski bir Osmanlı Hamamı ve şadırvan yer alıyor.
Venizelos Meydanı’nda yüzümüzü denize döndüğümüzde, sağımızda Kastelli Tepesi diye bilinen ve Minos yerleşimi antik Kidonia kentinin ilk kurulduğu alan uzanır. Bir anlamda bu tepe, kentin akropolisi gibidir. Limanın yine sağ kanadında; biraz ilerde Osmanlı döneminde kentin bir anlamda simgesi haline gelen ve Türklerin adayı terk edişlerinin ardından minaresi Giritli Rumlar tarafından ertesi gün halatla çekilerek devrilen Küçük Hasan Paşa Camisi yada diğer ismiyle Yalı Camisi bulunmaktadır. Cami, bir adet büyük, altı adet küçük kubbesi ve büyük kubbeyi destekleyen 4 adet çeyrek kemeri ile sıra dışı bir mimariye sahip. Caminin limana bakan ön cephesinde bir de güzel çeşme ve üzerinde Hicri 1311 tarihini taşıyan kitabesi yer alıyor. Fetihten sonra; 1649 yılında, Hanya’nın ilk Türk Valisi Küçük Hasan Paşa’nın adına yapılmış. Mübadele sürecinde adadan Türklerin ayrılmasından sonra ise; ironik bir şekilde, Türklerin adayı terk ettiği günün ardından yıkılan minaresinin göğe yükselen toz bulutu ile birlikte Girit ruhunun da Türklerle beraber uçup gittiğini söyleyen Giritli aydınlar olmuş.
Yalı Camisi; Hanya
Limanın girişini tutan Osmanlı dönemi yapısı görkemli Fener ve karşı kıyıdaki liman girişini kontrol etmek amacıyla inşa edilmiş olan Fırka Kalesi, limanın kilidi gibidirler. Fener ilk kez Venedik döneminde yapılmış olmakla birlikte, bugünkü haline Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa yönetimindeyken (1830 – 1840 yılları) getirilmiş. Fenerin yer aldığı mendireğin ortasında Fırka Kalesi ile birlikte açık denizin azgın dalgalarına karşı limanı koruyan ve bir anlamda dalgakıran işlevi gören Aziz Nikolas Burcu da yer almaktadır. Bugün Fırka Kalesi’nin içinde ise Denizcilik Müzesi bulunmaktadır.
Limanın Doğu yakasında Venedik dönemi tersaneleri; Batı yakasında Fırka Kalesi’nin arkasında, hareketli Teolokopulo sokağının çevresinde gelişen Tophane (Topana) semti yer alıyor. Tophane, bulunduğu tepelik alanda, bugün Venedik ve Türk dönemi evlerin en güzel örneklerinin yer aldığı, ayrıca restoran, kafeterya ve alışveriş mekânlarıyla oldukça canlı bir bölge olarak dikkatimizi çekti.
Limanın Doğu yakasında yer alan ve Türklerin zamanında yoğun yaşadığı ve aynı adı taşıyan meydanın çevresinde konumlanmış Splantzia Mahallesi… Sofoklis Venizelos Meydanı’ndan denize doğru, Kapalı Çarşı’nın sağ yanından inen ve Osmanlı’ya karşı 18.yy.ın başlarında ayaklanan bir Giritli’nin adını taşıyan Daskoloyanni Caddesi’ni takip ederseniz; Ağa Camisi’nin arkasında, iki katlı Türk evlerinden bozma bir sokak sonunda sizi o meydana çıkarır. Bu mahallenin mübadele ile Türkiye’ye göçen Hanya göçmeni Türk aileleri için silinmez hatıraları vardı. Hanya göçmeni bir mübadil ailesine mensup Ayvalıklı yazar Ahmet Yorulmaz, Savaşın Çocukları isimli romanında; 19.yy. sonları Splantzia Meydanı’nı şöyle anlatıyor:
Hasanaki’nin Splantzia Meydanı’nda çınar altında kahvehaneler
“Splantzia Meydanı, Hanya’nın büyük bakkalıyla çakkalının, mandıracısının, gayet geniş kahvehanelerinin ortasında koca bir şadırvanı bulunan; feslisini fessizsini, yani Müslümanını Hristiyanını bir arada barındıran, ünlü bir meydandı. Peynir tüccarı Kokoloyannis gibi tutucu Venizelistler, kralcılar; köyünden kovalanmış, bu meydanı mesken edinmiş Türkler; doğma büyüme Hanyalılar; varlıklılar, varlıksızlar; yalınayaklılar, çizmeliler, çarıklılar… Tümü de bir çarşı görünümündeki bu meydanın insanlarıydı. Ama bu kalabalıkta çoğunluk, Türklerdeydi. Örnekse, dokuz büyük kahvehane vardı, dokuzunun da işletmecisi Türk’tü.
Tuzlanıp kurutulmuş, kanat halinde satılan bakalaryostan tutun, sardalyasına, kolyozuna, salamura palamutuna varana dek tüm tuzlu balıkların satıldığı dükkânın sahibi kralcı bir Rum’du. Peynir tüccarı Kokoloyannis ise, bizi evimizden, yurdumuzdan kovmaya çalışan Venizelos’un yandaşıydı, o da Rum’du. Meyhaneci Sifis Voleonitis ile bakkal Manusos ise yansız görünmekle birlikte kralı tutuyorlardı.”(10)
Hanya’da Splantzia Meydanı’nda Hünkar Camisi yada Aya Nikola Kilisesi
Meydandaki bugünkü manzara biraz daha farklıydı. Kahvehanelerin yerlerini daha modern Batı tarzı kafeteryalar almıştı. Çınar ağaçlarının altında, şadırvanın biraz ilerisinde, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın 19 Mayıs 1821’de gerçekleştirdiği Girit’teki ayaklanmaları bastırma girişimi sırasında öldürülen Giritlilerin anısına dikilen bir anıt vardı. Meydanın sol köşesinde yer alan Venedik döneminden kalma eski Katolik kilisesi (Aziz Rocco Kilisesi) hala yerindeydi. Şimdiki işlevi, sergiler düzenlemek için kullanılan bir kültür evi gibiydi. Meydanın sağ yanında ise çan kulesi ve Osmanlı döneminden kalma dev gibi minaresi ile ihtişamlı Agios Nikolaos Kilisesi yada Osmanlı döneminin Hünkar Camisi bulunmaktaydı. Orijinali kilise olan yapı, Türkler adayı ele geçirdikten sonra Sultan İbrahim adına Hünkar Camisi adıyla camiye dönüştürülmüştü. Şimdiki manzaraya göre; Türkler adayı terk ettikten sonra yapı aslına dönmüştü. Ancak güzel olan, Liman’daki Yalı Camisi’nin minaresinin başına gelenlerin bu yapının başına gelmemiş olmasıydı.
Splantzia Meydanı’nda Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın 1821’de bastırdığı isyanı anlatan anıt
“Hanya kentinin yaşamına, barındırdığı çeşitli insanlarla ve meslek gruplarıyla damgasını vurmuş Splantzia Alanı’nın bir büyük süsü de, bizim Hünkar Camisi idi; Yunanların adayı tamamen ele geçirdikten sonra kiliseleştirdikleri yer… Bu Müslüman olsun, Hristiyan olsun, inanç dünyasının bir mücevheriydi. Floru’nun kahvehanesi de, büyüklüğü, çalışanlarının güler yüzlülüğü nedeniyle o alanın başka bir ünüydü.
Ramazan aylarındaki gece eğlencelerinin en zenginleri, bu kahvede yapılırdı. Tombalaların büyük hediyeleri; palyaçoların, karagözlerin en güldürenleri bu kahvede olurdu. Normal ayların, günlerin nargile meraklıları bu kahvede toplanırlardı. Kimi zaman nargile içenlerin çokluğundan, içeriye girdiğimde, birbirini izleyen nargile fokurtuları ve yoğun tömbeki dumanı, duraklamama neden olurdu. Buna karşın nargilenin suyunda banyosunu yaparak çıkan tömbekinin kokusuna bayılıyordum. Kahve ocağının üstünü çevreleyen camlı rafta, aşağı yukarı kırk kadar nargile şişesi dizili dururdu. Marpuçları da rafın yanında, kol kalınlığında, ağaçtan yapılmış iki çivide asılıydı.”(11)
Hanya Eski Liman’da mekanların kardeşliği
Meydanda oturdum; Savaşın Çocukları’ndan Hasanaki’nin aşağı yukarı 120 sene önce nefes alıp verdiği bu mekânın atmosferini bir Türk kahvesi içerek içime sindirdim. Büyük bir hazdı doğrusu… Meydanın karşısındaki bıçakçı dükkânı daha yeni açılmıştı. Hünkâr Camisi’nin yanındaki sokağa doğru yürüdüm. Kemerli bir kapıdan girilen bir avlu ve onu çevreleyen eski Türk evleri vardı. Girit ruhu Splantzia Meydanı’nda bir şekilde hala nefes alıp veriyordu. Geri döndüm ve Kandiye’ye dönüş yoluna hazırlanmak üzere Ağa Camisi’nin önünden geçerek Kapalı Çarşı’ya ulaştım.
Kapalı Çarşı; Hanya
Bizim Kurban ve Cumhuriyet; onların ise OHİ Bayramları’nın kesiştiği, yazdan kalma güzün bu güzel günlerinde, Girit’te Girit’i anlama ve tanıma fırsatımız oldu. Bazen eskiyi; eskiden her iki tarafın çektiği acıları ve çileyi hatırladık; içimizi hüzün kapladı. Ama bugünkü Girit’in dostlukla yaklaşan güzel insanlarını, yerli acentanın yetkilileri Yorgo ve Türk eşi Papatya’nın sevgi dolu yaklaşımlarını ve birlikteliklerini gördükçe umutlandık. Neden olmasın dedik.
Hanya Eski Liman’da bir Venedik evinin merdiveni altındaki Osmanlı çeşmesi
Splantzia Meydanı’da Venedik Aziz Rocco Katolik Kilisesi
Hanya, Eski Liman’da üst üste evler
Hanya Eski Liman’da Venizelos Meydanı ve şadırvan
Isodia Katedrali
Hanya’da Eski Liman’ın arka sokaklarında bir mağazanın içindeki Osmanlı camisinin mihrabı
Topanas’ın seramik fenerleri; Hanya
Kandiye Havaalanı’ndan gece yarısı İzmir’e havalanacak uçağımıza doğru ilerlerken dilimizde Nikos Çiluris’ten dinlediğimiz; ezgisiyle bize hiç de yabancı gelmeyen ve bir Türk arkadaşı için söylenmiş, dostluğu anlatan eski bir Girit şarkısı “Fil Ethem”(Arkadaşım Ethem anlamında) ezgileri ve kışın habercisi bir yağmurun ilk sağanağı altında ıslanmaya umursamadan yürüdük, yürüdük. (13)
İşte Nikos Çiluris'ten Arkadaşım Ethem (Fil Edem) şarkısı:
"YouTube"dan alınmıştır.
Hanya Arkeololoji Müzesi(14)
Dipnotlar:
(10) Savaşın Çocukları, Ahmet Yorulmaz, Remzi Kitabevi, 7.Basım; sayfa 61
(11) Savaşın Çocukları, Ahmet Yorulmaz, Remzi Kitabevi, 7.Basım; sayfa 118
(12) Knossos Sarayı canlandırma resmi http://www.dilos.com/region/crete/knossos_palace_artist_impression.html adresinden alınmıştır.
(13) Yazının oluşturulmasında yukarıda verilen kaynakların dışında; gezi boyunca Arkeolog Şükrü Tül tarafından yapılan anlatımlardan da yararlanılmıştır.
(14) Knossos Sarayı canlandırma resmi dışındaki tüm fotoğraflar, Ekim 2012’dekiGirit gezisi sırasında İbrahim Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan ve Fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: M.YC
Düzenleyen: M.YC
Giritli olduğumuzdan bizler için güzel bir paylaşım olduğunu söylemeliyim.Emeğinize sağlık.teşekkür ederiz.
YanıtlaSilBiz de size teşekkür ederiz, güzel yazılar yayımlamaya gayret ediyoruz...
YanıtlaSilTeşekkürler ,bizde anne tarafından Giritli olarak ,merakımızı giderecek olan geziye çıkmadan önce sizi okumak çok aydınlatıcı oldu 😊
YanıtlaSilNe mutlu köklerini unutmayanlara... İlginize teşekkürler...İF
Sil