5 Şubat 2025 Çarşamba

İZMİR’İN KUZEYİNDE; AİOLİS COĞRAFYASINDA…

SAMURLU’DAN GÜZELHİSAR’A…
 
10 Ocak 2025
İbrahim Fidanoğlu
 
Giriş yerine; biraz tarih ve biraz coğrafya…
 
Bugün İzmir’in kuzeyinde İlk Çağ’ın Aiol coğrafyasında; denizden gelebilecek saldırılara karşı korunaklı iki tepeciğin ardına sinmiş iki köyün arasında kızılçam örtüsünün hâkim olduğu bir rotada dolaştık çoğunlukla. Bu köylerin ismi Samurlu ve Güzelhisar idi. Güzelhisar Saruhan Beyliği’nin 14.yüzyılın başlarında Manisa merkezli bir güç odağı haline gelmesiyle kurulmuş bir yerleşim olarak öne çıkıyor. 19.yüzyıla dek varlığını sürdürmüş eski bir kaza merkezi olarak işlev gören Güzelhisar, daha sonraları önce (1868 yılında) Foçateyn kazasına nahiye statüsü ile; yaklaşık 10 yıl sonra da bir köy olarak Menemen kazasına bağlanır. İsmini eski bir Türkmen dedesinden (Samrı ya da Samur Dede) aldığını düşündüğümüz Samurlu ise, uzun yıllar Güzelhisar kazasına bağlı bir köy olarak hayatını sürdürür. Her ikisi de Cumhuriyet döneminin erken zamanlarında Aliağa Çiftliği olarak anılan Aliağa Nahiyesi’ne bağlanır.
 
Samurlu'nun girişi
(MYC; Ocak 2025)
  
Dağa Kaçtım gezginleri, Güzelhisar sokaklarında...
(Ocak 2025)

Aliağa İskelesi
(Haziran 2012)

Bugün dolaştığımız coğrafya, bir yandan İlk Çağ’ın bugün sessiz ve artık unutulmuş yerleşimlerini de barındırır. Kıyıda Aiolis’in başşehri sayılan; aynı zamanda tanınmış ozan Hesiodos’un memleketi Kyme, daha kuzeyde İlk Çağ’ın seramikten yapılmış bir hediyelik eşya üreticisi konumunda ve limanı bugüne ulaşmış Myrina, biraz daha kuzeyde Pergamon’un limanı Elaia; içerlerde neredeyse hiçbir haber alamadığımız Uzunhasanlar köyünün dibinde yükselen bir kayalığın üzerindeki akropolü ile bilinen sessiz Tisna, daha kuzeyde ve oldukça içeride; Güzelhisar Çayı’nın büyük kolu Kocaçay’ın aktığı bir vadiden başlayarak yükselen sarp kayalık; Gün Dağı’nın üzerindeki Aigai bunların ilk akla gelenleridir. Aiolis olarak tanımlanan bu coğrafyaya adlarının veren Aioller, daha kuzeyden gelen Trakyalı kavimlerin baskısıyla 11.yüzyıldan başlayarak Orta Yunanistan’dan Batı Anadolu’ya doğru göç ederler. Daha çok hayvancılıkla geçinen ve Yunancayı daha kaba bir lehçeyle konuşan bu halk, ağırlıklı olarak Gediz Nehri ile Bakırçay arasındaki bu topraklarda kolonize olurlar.
 
Kyme limanı
(Şubat 2010)

Myrina yerleşiminde İlk Çağ'dan kalma bir sur parçası
(Şubat 2010)

Elaia ya da Kazık Bağları; antik liman...
(Eylül 2008)
 
Tisna akropolünden bir görünüm
 (Mart 2016)

On binlerce yıl önce volkanizma ürünleri iki önemli dağın; Yunt Dağı ve Dumanlı Dağ’ın birleşim yerindeki Güzelhisar Çayı’nın denize doğru aktığı (İlk Çağ’daki isimleriyle anarsak Pythikos ya da Tisna) bu vadi, bu iki volkanik oluşumu sanki birbirinden ayırır. Yunt Dağı, kütlesel olarak bakıldığında Dumanlı Dağ ile sınırını oluşturan Güzelhisar Çayı’nın (Pythikos ya da Tisna) kıyısından başlayarak kuzeydoğuya doğru tedrici olarak artan yükselme eğilimi, insanda sanki kuzeydoğu yönünden Çandarlı Körfezi’ne doğru eriyip akmış hissini veren yapısal görünümü ve bunun yanında çekirdeğini oluşturan volkanik yapısıyla öne çıkan ilginç bir coğrafyayı kapsıyor. Andezit, bazalt; yer yer mika şist ve kireç taşı oluşumlarla neredeyse birçok jeolojik yapıyı içinde barındıran bu dağ kütlesi, Çandarlı Körfezi’nden Soma, Kırkağaç ve Akhisar havalisine kadar uzanan oldukça geniş bir alanda kendini gösteriyor. Dağın jeolojik yapısına uygun şekilde gelişen bitki örtüsü çeşitliliği içinde kızılçamlar, yoğun olarak meşeler ve pırnar meşeleri, melengeçler, keçilerin bayıldığı kesmik çalıları, zeytinlikler, ahlat armutları, son zamanlarda Osmancalı, Türkmen, Ortaköy düzlüklerinde geliştirilen kara üzüm bağları dikkat çekiyor.
 
Kalabakhisar ya da Myrina; antik liman
(Nisan 2011)

Yunt Dağı; Kapukaya yakınlarında volkanik kayalıklar...
(Aydın Aydemir; Aralık 2015)
 
Yunt Dağı; Kocaçay vadisi
(Ekim 2022)

Yunt Dağı; Karaahmetli köyü yakınlarında Gryneion'daki Apollon Tapınağı ile  Aigai yakınlarındaki Apollon Khresterios Tapınağı'nı ve Magnesia ad Sipylum'u birbirine bağlayan antik döşeme yol
(Ocak 2023)
   
Güzelhisar Çayı, Dumanlı Dağ’dan (1075 metre); Çukurköy yakınlarından doğan İbrim Deresi ile Yunt Dağı’nın (1076 metre) kuzey tepeliklerinden (Pelitalan köyü yakınları) doğan ve yine dağdaki bir diğer Aiol yerleşimi Aigainın çevresini dolanarak derin bir vadiden Uzunhasanlar’ın kuzeyine ulaşan Kocaçay’ın birleşmesinden oluşuyor. Uzunhasanlar önlerinde birbirine karışan iki derenin önü, PETKİM’in kuruluşu sırasında tesisin su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan Güzelhisar Barajı ile kesilmiş durumda. Son yağmurlarla oldukça beslenen barajın savakları üzerinden belli miktarda su, bugünlerde Karaköy önlerindeki Güzelhisar’ın yatağına doğru bırakılıyor. Buradan usul usul Batı’ya doğru ilerleyen Güzelhisar Çayı kıyıdaki bir diğer Aiol yerleşimi olan Myrina önlerinde (Karadut sahili) Ege Denizi’ne kavuşuyor.
 
Aigai'nin konumlandığı Gün Dağı'ndan Güzelhisar Çayı'nın ana kolu Kocaçay vadisine bakış
(Aydın Aydemir; Aralık 2015)
 
Tisna'nın akropolünden Güzlhisar (Pythikos ya da Tisna) Çayı üzerindeki Güzelhisar Barajı'na ve baraj gölüne bakış
(Mart 2016)
 
Güzelhisar Çayı Myrina önlerinden Çandarlı Körfezi'ne dökülürken...
(Şubat 2010)


 
Samurlu’da sabah
 
Sabah 9.30 civarında Karşıyaka’dan hareket ettik. Hava yürümek için oldukça iyiydi. Aliağa Küçük Sanayi Sitesi’nin hemen yanında uzanan düzlüklerin üzerindeki alçak bir tepeciğin ardına saklanmış Samurlu köyü çıkış noktamızdı. Köye ulaştığımızda saat 10.30 civarıydı. Arabayı köyün camisinin önünde bulunan meydanlığa bıraktık. Meydandan güneydoğu yönünde caminin avlu duvarına paralel yükselen bir yola girerek köyün çıkışına doğru yürümeye başladık. Köyün eski evlerinin arasından yürürken, geleneksel taş ev mimarisi ile dikkat çeken iki katlı bir ev ve önündeki manzaraya hâkim bir sekideki güzelim bahçe basit ama bütünleşik bir konfor alanı oluşturmaktaydı. Evin avlu duvarının ardından denize doğru baktık. Bahçedeki ceviz ağacının üzerinde bir horoz sabahı karşılamaktaydı. Evin yanından ayrıldıktan sonra, köyün kilit taşı döşeli sokaklarını takip ederek doğuya doğru yönelen bir toprak yola girdik. Karşıdan üzerimize doğru gelen bir ışık seliydi sanki.
 
Samurlu'da sabah vakti
(MYC; Ocak 2025)
 
Samurlu Camii
(Ocak 2025)

Köyün üst düzlemindeki körfeze nazır geleneksel taş mimariye sahip Samurlu evi
(Ocak 2025)
 
Bahçedeki ceviz ağacına tünemiş bir horoz
(Ocak 2025)
 
Dağa Kaçtım gezginleri, Samurlu çıkışında...
(MYC; Ocak 2025)
 

Karşıdan üzerimize doğru gelen bir ışık seliydi sanki.
(Ocak 2025)
 
Samurlu’dan Güzelhisar’a
 
Yürüdüğümüz yol bir süre sonra bizi bir kızılçam ormanına ulaştırdı. Ormanın güney yanı giderek alçalarak Dumanlı Dağ’ın uzantısı konumundaki yine volkanik nitelikteki Karahasan Dağı’na (854 metre) dek uzanan geniş bir vadiye karşılık geliyordu. Yanımızdan geçip giden bir elektrik dağıtım şirketine ait kamyoneti, biraz ileride doğal bir kale görünümündeki bir kayalığın yakınlarında yeniden gördük. Kamyonetle gelen görevliler, 400.000 voltluk bir yüksek gerilim hattında yer alan bir direğe uyarı levhasını yerleştirmekteydiler. Burası yörede Tutmaç Kayası diye bilinen; oldukça sarp görünümlü bir tepe idi. Yürüdüğümüz toprak yolun bulunduğu bölge volkanik bir özelliğe sahip olduğu için çevremizde bazalt ya da andezit kaya oluşumlarına ya da lavların akış esnasında katılaşıp kalarak oluşturdukları ve harç karışımına andıran aglomera yapılarına rastlamak mümkündü.
 
Samurlu'dan Güzelhisar'a doğru; batıya bakış...
(Ocak 2025)

Güzelhisar yolunda; Kızılçam ormanında...
(Ocak 2025)

Tutmaç Kayası
(Ocak 2025)
 
Gezgin ve Tutmaç Kayası
(MYC; Ocak 2025)
 
Kızılçamlarla kaplı yolun iki yanında yer yer geven örtüsü de vardı. Gevenlerin dikenlerinin arasından kahverenginde boğumlu meyveler dikkat çekiciydi. Gevenler uykudaydı ama öbeğin içinde düzensiz şekilde yayılmış bu meyve ve yeşil renkli yaprakların anlamını pek kavrayamadık. Belki de bir hazırlık içindeydiler gevenler. Dikenlerin mimari dizilimi ve mükemmel yuvarlaklıkta bir öbek oluşturmaları ise genlerinde taşıdıkları bilgiyi yansıtıyordu bize.
 
Gevenler ve kahverengi meyveler
(Ocak 2025)

Gevenlerin mimarisi
(Ocak 2025)

Gezginler Karahasan Dağı ile Sivri Tepeler arasındaki vadiye bakarken...
(Ocak 2025)
 
Güzelhisar yolunda...
(Ocak 2025)
 
Yol kıyısındaki Foça taşını andıran renklerde katmer katmer kayaç tabakaları vardı. Bunlar kat kat ufalanma eğilimindeydiler. Ama yamaçlardaki bitki örtüsünün altında sanki tamamen bu kayaç tabakaları yer almaktaydı. Doğu yönünde Karahasan Dağı ve onun arkasından fark ettiğimiz uzantılarıyla Dumanlı Dağ’ın Çıtak köyüne doğru alçalan siluetini fark etmekteydik. Dağların üstü bulut tabakalarıyla kaplıydı. Sivri Tepeler’in etekleri boyunca doğuya doğru yürümeye devam ettik.
 
Foça taşını andıran volkanik kayaç tabakaları
(Ocak 2025)

Önümüzde Karahasan ve Dumanlı Dağlar
(Ocak 2025)

Doğu'ya; Çıtak yönünde yürüyoruz.
(Ocak 2025)

Sivri Tepeler; ardında Güzelhisar...
(Ocak 2025)
 
Sivri Tepeler’in etekleri boyunca yürürken terk edilmiş bir taş ocağının yanından geçtik. Yol; yavaş yavaş kuzeydoğuya doğru kıvrılmaya başlarken, önümüzdeki vadide güneyden kuzeye doğru akmakta olan Yunak ya da İnice Deresi’nin önünün kesilerek oluşturulmuş olan sulama amaçlı Çıtak Göleti; uzaklarda ise Uzunhasanlar’ın sırtında yükselen ve bir semeri andıran İlk Çağ’ın Tisna yerleşiminin akropolü (Sarı Kale) göründü. Yıllar önce bu kaleye çıkmış ve kuzey yüzündeki sık makiliklerle boğuşarak inmiştik aşağıya. (1)
 
Sivri Tepeler altında terk edilmiş andezit ocağı
(Ocak 2025)

Uzaktan göründü Çıtak Göleti ve arkada Sarı Kale...
(Ocak 2025)
 
Volkanizma ürünü aglomera yapıları
(Ocak 2025)
 
Sivri Tepeler'in eteklerinde göz alabildiğine geven kolonileri ve bizi gözleriyle pür dikkat takip eden yılkı atları
(Ocak 2025)
 
Çıtak Göleti
(MYC; Ocak 2025)
 
Vadinin sırtlarından aşağıya doğru inen bir yılkı atı sürüsü ile karşılaştık her zamanki gibi. Hepsi başlarını bize çevirdi ve geçişimizi sessizce izlediler. Yolun doğu yakasında Çıtak’a doğru hayvan damları ve ağıllar görünüyordu. Güzelhisar ile Çıtak köylerini ayıran Yunak Deresi’nin önünü kesen bendin arkasında epeyce su vardı. Sivri Tepeler’in doğu etekleri boyunca dolanarak, Aliağa Belediyesi’nin geri dönüşüm ve parke taşı tesisleri ile makine parkının bulunduğu düzlüğe doğru indik.
 
Aliağa Belediyesi'nin geri dönüşüm ve parke taş üretim tesisleri
(Ocak 2025)

Tisna akropolü (Sarı Kale)  ve Çıtak Göleti'nin bendi
(Ocak 2025)

Patipark; Aliağa Belediyesi geçici hayvan bakımevi
(Ocak 2025)

Bir süre asfalt yolu takip ederek Karahayıt Mevkii’ne doğru yürüdük. Yolun sağında yine Aliağa Belediyesi’ne ait; sokak hayvanlarının koruma altına alınıp bakımlarının yapıldığı Pati Park tesisleri vardı. Uzaktan görüldüğü kadarıyla tesis oldukça iyi durumda ve modern görünümlü idi. Karahayıt Mevkii, Güzelhisarlı araştırmacı yazar Cevat Yıldırım’ın aktarımlarına göre çok miktarda, tütün, buğday ve sebze tarımının yapıldığı topraklarmış. Ama şimdilerde belli ki daha çok küçükbaş hayvanlar için mera olarak kullanılıyordu. (2)
 
Karahayıt Mevkii; hayvanlar için bir çeşme...
(MYC; Ocak 2025)

Bu da bir diğer çeşme
(MYC; Ocak 2025)

Dombaycık yolunda Sülüklü Çeşme
(MYC; Ocak 2025)

Güzelhisar köyünün kurulu olduğu Kocatepe ve üzerindeki birkaç ev göründü uzaktan. Güzelhisar, yerleşim olarak denizden gelecek saldırılara karşı kendini tepelerin ardına saklamıştı sanki. Köyün kendini gizleyen bu konumu, aslında Ortaçağ’da yaygın olarak uygulanan bir savunma refleksinden kaynaklanmaktaydı. Kuzey yönünden Kocatepe’ye yaklaşan biri için; tepede birkaç ev dışında Osmanlı’da bir kaza işlevi gören Menemen Güzelhisarı’nın esas yerleşim çekirdeğini fark etmek, asla mümkün değildi.
 
Kocatepe üzerinde Güzelhisar...
(Ocak 2025)
 
Osmanlı’nın kaza merkezi; Menemen Güzelhisar’ı
 
Prof. Ersin Doğer’e göre;
 
“Saruhan Beyliği döneminin başlangıcında (14.yüzyılın başlangıcında) batı toprakları üzerinde kaza merkezleri olarak seçilen Menemen ve Güzelhisar’ın üzerlerine yerleştikleri bir antik veya 13.yüzyılda varlığını sürdürmüş bir Bizans yerleşmesine ait hiçbir iz gözlenmemektedir. Bu yüzyıl, henüz büyük kent ve kasabaların savunma ihtiyacı içinde olmadıkları, savunması kolay yakın bir tepe üzerinde bir kaleye sahip olmaksızın ve düz alanlara serbestçe yayılabilecekleri güvenlikte değildi. Türkler bölgeye ulaştıklarında, mevcut olan kaleleri ya Bizans ya da Ceneviz kuvvetlerinin elinden almış olmalıydılar. Örneğin Menemen Ovası’nın 13.yüzyıl boyunca en önemli kale iskanı, Dumanlı Dağı eteklerindeki Yanıkköy (İlk Çağ’daki Aiol yerleşimi olan Neonteikhos-İF) Kalesi’ydi. Bizans yazılı kaynaklarındaki Arkhangelos adındaki piskoposluk merkezi olduğu düşünülen bu kaleden yaklaşık 150-200 yıl sonra tarihçi Dukas da Çelebi Mehmet’in İzmir hâkimi Cüneyd Bey üzerine yaptığı bir sefer dolayısıyla söz edecektir. Dukas’a göre, Çelebi Mehmet önce Kimi Kalesi’ni (Kyme-Nemrut Limanı) almış, daha sonra Menemen Ovası’na (Kampos tou Mainomenou) gelerek Türklerin Kayacık dedikleri Arkhangelos Kalesi’ni ele geçirmişti. Dikkat edilecek olursa; tarihçi Dukas, 1412 yılında dahi Menemen adını sadece ova için kullanmakta ve bölgede ele geçirilmesi gerekli sadece bir kaleden (Kayacık-Arkhangelos) söz etmektedir. Böylece kasabanın (Menemen) kuruluşu ile ilgili ilk ipuçlarını elde etmiş oluyoruz. Saruhanoğlu Beyliği’nin bölgeye hâkim olduğu 1300’lü yılların başlarından itibaren oluşmaya başlayan iskân çekirdeği, ancak yaklaşık 60 yıl sonra Saruhan Bey’in torunu İshak Bey’in Menemen’de sancak beyi iken inşa ettirmiş olduğu Ulu Cami (Sünbülpaşa Camii inşa tarihi Miladi 1358) ve yanında kurulan Sünbülpaşa Medresesi ile birlikte filizlenmeye başlamıştı.
 
Dumanlı Dağ üzerinde Neonteikhos ya da Bizans dönemindeki ismiyle Arkhangelos Kalesi 
( Şubat 2016)
 
Arkhangelos Kalesi'nin surları önünde; eski bir hatıra...
(Şubat 2016)
 
 
Menemen'de Saruhanlılar'ın egemenliğini temsil eden İshak Bey tarafından yaptırılan Ulu Cami (ya da Sünbülpaşa Camii)
(Şubat 2010)
 
Ulu Cami'nin mihrabı
(Şubat 2010)

Ulu Cami'nin son cemaat yeri
(Şubat 2010)
 
Saruhan Beyliği’nin Menemen ile birlikte yarattıkları ikinci kaza merkezi Güzelhisar idi. Saruhan kuvvetleri bölgeye ulaştıklarında, Cenevizlilerin elinde bulunan kıyıdaki kalelerle karşılaşmış olmalıydı. En güçlüleri olan Eski ve Yeni Foça kaleleri, Cenevizli ailelerin ellerindeydi ve bu aileler özellikle Yeni Foça’daki şap madenlerinin işletme tekelini ellerinde tutmaktaydı. Saruhanoğlu Beyliği, bu kalelerin Cenevizli yöneticileriyle iyi ilişkiler kurdular. Diğer üç kaleden birisi olan Kyme limanındaki küçük kale, yukarıda da belirttiğimiz gibi 1412 yılında İzmir hâkimi Cüneyd’in elinden Çelebi Mehmet tarafından zorla alındı ve içindeki askerler kılıçtan geçirildi. İkinci kale ise, Güzelhisar Çayı’nın denize döküldüğü noktada Myrina antik kentinin yer aldığı Berikitepe’deki günümüze küçük bir parçası kalan kaleydi ve olasılıkla o dönemde Kalabakhisar olarak anılmaktaydı. Kalelerden üçüncüsü ise, aynı zamanda İlk Çağ’da ihtişamlı bir Apollon Tapınağı’nı da içeren antik Gryneion kentinin kurulmuş olduğu Temaşalık Yarımadası’nın üzerinde daha sonra Çıfıt Kalesi olarak adlandırılacak olan hisar idi.
 
Eski Foça Kalesi
(Mart 2023)
 
Eski Foça Kalesi'nin burçları
(Mart 2023)

Eski Foça'da kale içinde Osmanlı döneminden kalma Kayalar Camii
(Mart 2023)
 
Şakran; Gryneion'da deniz kıyısında duvar temelleri
(Aydın Aydemir; Ocak 2015)

Gryneion'da gün batımı
(Aydın Aydemir; Ocak 2015)
 

Batı Anadolu’yu ele geçiren Türk Beyliklerinin bölgedeki kentleşme politikaları incelendiğinde, başlangıçta ve uzun dönem boyunca denizden gelecek tehlikelerden çekinmiş oldukları kaza merkezleri için yer seçimlerinden anlaşılmaktadır. Örneğin, Saruhan Beylerinin Cenevizlilerin elinde bulunan Eski ve Yeni Foça kaleleri dışında, kıyı şeridinde yeteri kadar liman varken (örneğin; Nemrut, Aliağa, Şakran körfezlerinin kıyıları), güvenlik nedenleriyle kıyıdan uzak iki noktayı (Güzelhisar ve Menemen) yeni idari merkezler olarak seçtiler. Örneğin, Güzelhisar kazası bir körfezin kıyısında ve liman olanaklarına sahip Aliağa’nın bulunduğu nokta yerine, 5 km içerde kurulmuştur. Bu mesafe, denizden gelecek herhangi bir korsan baskınını önceden haber almak için yeterli görülmüş olmalıdır. Söz konusu kasaba Saruhanlılar tarafından Güzelhisar Çayı’nın suladığı, Menemen Ovası’na nazaran daha küçük olan verimli ovanın çevresine yayılmış ve giderek köyleşen konargöçer Türkmen cemaatlerinin Cuma günleri toplanacakları ve ürünlerini değiş tokuş edecekleri bir pazar yeri olarak seçildi ve bu işlevini 19.yüzyılın ikinci yarısına kadar sürdürdü. Kasabanın doğu ve güney yönlerindeki Yunt ve ve Dumanlı dağlarına açık olması, buna karşın batı ve kuzey yönünden tepelerle örtülmesi, deniz yönünden; çok yakınına kadar gelinmesine rağmen kasabanın fark edilmemesini sağlamaktaydı. (3)
 
Güzelhisar Çayı'na doğru akan İbrim Deresi
(Eylül 2020)
  
İbrim Deresi'nin yukarılarında yer alan Türkmen Şelalesi
(Nisan 2011)
 
Aliağa yakınlarındaki Çakmaklı koyu
(Nisan 2024)
 
Bugünkü Aliağa İskelesi
(Haziran 2012)
 
Yörenin Türkler tarafından fethi sonrasında Menemen ile birlikte batıda oluşturulan iki kaza merkezinden biri olan Güzelhisar, Aydın’da aynı adı taşıyan kaza merkezi ile karıştırılmaması için Osmanlı belgelerinde her zaman Menemen Güzelhisarı (Güzelhisar-ı Menemen) olarak adlandırılmıştır.
 
Evliya Çelebi, 17.yüzyılda Manisa üzerinden, ablasının Bergama’daki mezarını ziyareti amacıyla bölgeye geldiğinde, Güzelhisar’a da uğrar. Daha sonra Foçateyn kazasına doğru devam eder. Burada gördüklerini bir kasaba betimlemesi çerçevesinde anlatırken, 8 mahalleden oluşan 800 hanelik ve 150 akçelik bir kazadan söz eder. “Ab u hevasının o kadar da latif olmadığından” söz ettiği Menemen Güzelhisarı’nın kavun ve karpuz bostanlarının çokluğundan dem vurur. (4)
 
Güzelhisar köyünün içindeki bir sokağın köşesindeki İlk Çağ'dan kalma bir Korint başlığı
(Ocak 2024)
 
Güzelhisar köyü Balaban Paşa Camii son cemaat yerinde zemine gömülü durumda bir lahit
(Ocak 2025)

Güzelhisar köyünün girişindeki meydanda Hasan Dede Parkı'na giden yolun başında bulunan İlk Çağ'dan kalma bir sütun parçası
(Ocak 2025)
 
“Güzelhisar, Saruhan Beyliği ve Osmanlı Devleti dönemlerinde gerek kıyıda sahip olduğu verimli tuzlası, gerek eski İzmir-Bergama karayolu üzerinde yer alması bakımından stratejik öneme sahip bir kaza merkeziydi. 14.yüzyılın başındaki kuruluşundan itibaren bu ilçeye hangi nedenden dolayı Güzelhisar ismi verildiği bilinmemektedir. Nitekim köyün bulunduğu yerde günümüze kalmış ne bir hisar ve ne de bir sur kalıntısı mevcuttur. Sadece köyün her tarafında yerlere ya da duvarlara gömülmüş dikdörtgen ve kare formlu andezit ya da mermer kesme taşlar, çeşitli sütun ve parçaları, ev duvarlarında kullanılmış sütun başlıkları bulunmaktadır. Gerek Ali Ağa Camii ve gerekse Balaban Paşa Camii’nde de benzer antikiteler mevcuttur. Bu anlamda Balaban Paşa Camii’nin son cemaat duvarında gömülü mermer üstündeki Hellen dilindeki yazıt dikkat çekicidir. Köydeki bütün evler ve camiler, muhtemelen yakındaki Kyme ve Myrina gibi İlk Çağ yerleşimlerinden getirilmiş taşlarla yapılmış olmalıdır. Bununla birlikte, köyün yaklaşık 2 km kadar güneydoğusunda ve köyden görülen Sivritepe üzerindeki Hellenistik bir yol kontrol kulesi, Güzelhisar’ın kurulduğu dönemde henüz ayakta ise, özenli işçilikli sur duvarlarından dolayı kasabaya adını vermiş olabilir kanısındayız.
 
Batı Anadolu’nun, hatta Afyonkarahisar gibi İç Batı Anadolu kentlerinin dahi ihtiyaçlarını karşılayan Güzelhisar Tuzlası, köyün kuzeybatısında, Güzelhisar Çayı’nın delta alanı içinde bulunmaktaydı. Bu tuzlanın Saruhanlılar ve Osmanlılar zamanında büyük önemi vardı. Fakat İzmir’in Çamaltı Tuzlası daha verimli işletilmeye başlayınca, Güzelhisar Tuzlası eski önemini kaybetmiş ve terk edilmiştir.” (5)
Konya Mevlana Müzesi'nde bulunan Saruhanlı Sancağı; Hicri 1313 (Miladi 1895-1896) tarihli... (Sarı zemin üstünde şöyle bir metin var: "72.alay, 2.tabur; İzmir Vilayeti Celilesi'ne merbud Sancak-ı Şerif olup Manisa Sancağı Ulu Camii şerifinde İshak Çelebi Hazretlerine Vakıfıdır. Sene 1313";  Transkripsiyonu yapan: Duran Şemsettin Şahin)
(Hilal Ortaç; Tapu Tahrir Defterlerine göre 16.yy.da Güzelhisar; Aliağa Kent Kitaplığı, sayfa:17)
 
Batı Anadolu'da 16.yy.da Osmanlı Döneminin idari merkezleri; 166.nolu Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri (937-1530); Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
(Hilal Ortaç; Tapu Tahrir Defterlerine göre 16.yy.da Güzelhisar; Aliağa Kent Kitaplığı, sayfa:17)
 
Prof. Ersin Doğer’in köyün yaşlılarına dayanarak yaptığı aktarıma göre Güzelhisar, köyde kendi adını taşıyan camisi de bulunan Balaban Paşa isminde komutan tarafından fethedilmiş olmalıdır. Kazanın kuruluşu da Saruhan Beyliği dönemine uzandığına göre Balaban Paşa, Saruhanlılar zamanında yaşamış olmalıdır. Köy sınırları içinde bir de Balaban ismiyle anılan bir dere bulunmaktadır.
 
Balaban Paşa Camii; Güzelhisar; 14.yy.yapısı...
(Ocak 2025)
 
Güzelhisar; Kocatepe'den çevre topografyaya bakış
(MYC; Ocak 2025)
 
Osmanlı Devleti’nin en parlak döneminde başlayıp 17.yüzyıl içinde zirve yapan ve Celali isyanları olarak adlandırılan karmaşa ve anarşi dönemi en fazla Saruhan Livası ve kazalarında hissedildi. Özellikle kolay ulaşılabilir olmayan dağlık ve sarp bir araziye sahip olması Güzelhisar kazasının köylerinin büyük bir kısmının yer aldığı Yunt Dağı’nın bu tür yasadışı faaliyetler için kullanılmasına yol açtı. Henüz 1611/12 (Hicri 1020) tarihli bir sicilde Saruhan Livası içindeki birçok köyün Celali isyanları yüzünden terkedildiği ve ortadan kalktığı anlatılmaktadır. Yüzyılın ilk yılları içinde bölgeye zarar veren ilk isyancı Kalenderoğlu Mehmet Paşa’dır. 1606/1607 yılında üzerine gönderilen düzenli bir orduyu Nif (Kemalpaşa) yakınlarında bozan Kalenderoğlu’nun Saruhan livasının merkezi Manisa’yı ele geçirmesine engel olmak için şehrin etrafı hızlı bir şekilde sur ile çevrilmiştir. Kalenderoğlu’nun adamları Manisa çevresindeki birçok köyü yağmalamışlardır.
 
Yunt Dağı'nda dolaşırken; göletler, meşeler arasında...
(Mayıs 2023)

Pelitalan yolunda Kocaçay üzerindeki Osmanlı döneminden kalma köprülerden biri
(Ocak 2023)

Kapukaya köyü yakınlarından Çandarlı yönüne doğru bakış
(Aydın Aydemir; Aralık 2015)
 
Yaklaşık aynı dönemde Kalenderoğlu isyanına müdahale etmeyerek ayaklanan Yusuf Paşa da Manisa köylerine zarar verir. Bölgeye asıl zararı ise Kalenderoğlu isyanını bastırmakla görevlendirilen İlyas Paşa’nın verdiği anlaşılmaktadır. Aslen Soma’nın Fidanlı köyünden olan İlyas Paşa, medrese öğrencilerinin ve Kalenderoğlu’nun ayaklanmalarını bastırmada başarılı olur; beylerbeyi unvanını alır, daha sonra bu kez kendisi İstanbul’a karşı isyan eder ve Manisa’yı ele geçirir. Bergama ve civar köylerin halkı onun zulmünden kaçarak Yunt Dağı’na sığınırlar. İlyas Paşa 1632 yılında Osmanlı ordusuna yenilerek yakalanır ve İstanbul’da öldürülür. (6)
 
Yunt Dağı'nda volkanizma ürünü sarp tepelikler; Kapukaya civarı...
(Aydın Aydemir; Aralık 2015)

Celali İsyanları ile ilgili bir gravür
(internet ortamı)

Aynı Bizans’da olduğu gibi tımarlı sipahileri besleyen miri toprak sisteminin (has-zeamet-tımar) bozulması ile ortaya çıkan ekonomik kriz ve gerileme sürecinde (18.yy.dan sonra) merkezi yönetim asker ve vergi toplama ile asayişi sağlama gibi devletin birtakım görevlerini yerel otorite olarak öne çıkan ayanlar eliyle sağlama yoluna gidiyor. Bu ise eşkıyalığın ve zorbalığın köylere indiği bir zaman dilimine denk düşmektedir. Yunt Dağı, o yıllarda bölgede eşkıyaların ve yerel zorbaların yuvalandığı bir mekân olarak dikkat çekmektedir. Güzelhisar kazasında eşkıyanın barındığı arazi her zaman Yunt Dağı olmaktaydı. Buradaki topografyanın dağlık olması, dağın her yerinde yataklık yapan Yörük ve Türkmenlerin hayvanlarıyla gezmesi, yeterli yol olmaması nedeniyle eşkıyalar kolayca gizlenecek yatak bulmaktaydı. Bir önceki yüzyılın (17.yy) örgütlü ve yaygın Celali ayaklanmalarının yerine, bu yüzyılda küçük sayıdaki çeteler tarafından gerçekleştirilen asayiş ihlalleri daha kolaylıkla engellenmekteydi. Bu dönemde de eşkıya, en fazla Yunt Dağı bölgesinde barınmaktaydı. Burası sarp ve dağlıktı. Bundan dolayı Yunt Dağı, gelecek yüzyılın ortasına kadar harap ve ıssız kalmış, bu bölgede sükûn ve hayat, ancak 19. yüzyılda kalabalık aşiretlerin yerleştirilmesinden sonra başlamış olmalıdır.
 
Aigai; Gün Dağı'ndan Yunt Dağı'nın ardı sıra konumlanan tepelerine bakış
(Kasım 2008)
 
Yunt Dağı'ndan eski bir hatıra ve dosta saygı; unutulmaz bilim emekçisi Arkeolog Şükrü Tül ile Aigai'deyiz.
(Kasım 2008)

Yunt Dağı'nda; Aigai'de agoranın önünden Kocaçay'a bakış...
(Kasım 2008)
 
Güzelhisar’ın tarihi ile ilgili bilinen önemli olaylardan birisi, askeri bir sefer için istenen develeri toplamakla görevli Mübaşir Numan Ağa ile Güzelhisar Naibi Esseyid Hüseyin Ağa’nın 1729 yılında Kozaklı Himmet ve arkadaşları tarafından öldürülmesidir. Söz konusu olayın geçtiği yer ve ayrıntılar ile ilgili fazla bilgi yoktur. Ancak halk arasında tarihi tam olarak bilinmeyen bir hikâyede, Öküzköy (Şehit Kemal) ile Samurlu arasında eski Bergama yolu üzerinde bulunan Kaymakam Geçidi’nde eşkıyalar tarafından şehit edilen bir kaymakamdan söz edilmektedir. Kesin olmasa da bu iki olay arasında ihtiyatlı bir ilişki kurmak mümkündür.” (7)
 
Menemen Ovası'nı denetleyen konumda; Dumanlı Dağın eteğindeki Neonteikhos ya da Türklerin egemenliği dönemindeki ismiyle Kayacık Kalesi
(Mart 2021)

Yunt Dağı'na akşam çökerken; meşeler arasında...
(Şubat 2021)
 
Yunt Dağı'nda kopan tarihi yol şebekesinin bir bölümü; Pınarköy-Süngüllü arasında...
(Aralık 2020)
 
Tımar sistemi çöktükten sonra merkezi otoritenin bazı işlevlerini ayan olarak adlandırılan yerel voyvoda ya da derebeylerine devredilmesiyle devletin ihtiyacı olan tüm vergiler 18.yüzyıl boyunca da mültezimler ve voyvodalar tarafından toplanmaktaydı. Bunun dışında asker toplamak ve yerelde asayişi sağlamak gibi eskiden merkezi otoritenin yürüttüğü bazı görevler de bu voyvodalar eliyle yerine getirilmekteydi.
 
Yunt Dağı'nda; Zeytindağ'dan sonra, İsmailli'den önce...
(Aralık 2020)
 
Yunt Dağı'nın bağrındaki köylerden biri; Koyuneli...
(Aralık 2020)
 
Yunt Dağı'nda; Pınarköy-Süngüllü arasında bir taş köprü...
(Aralık 2020)
 
“18.yüzyıl içinde ilk tanınan simalar, Güzelhisar Voyvodalığı’nı uzun süre elinde tutmuş olan Kalabaklı Himmetoğulları sülalesidir. Himmet Ağa, Kalabak köyünden gelerek Güzelhisar’a yerleşmiş, tuzlayı işleterek zengin olmuştur. Himmet Ağa’nın ölümünden sonra oğlu Zeynelabidin Güzelhisar Voyvodası olur; fakat iltizam parasını devlete ödemediği için 1749 yılında voyvodalıktan azledilir. Aynı yıl bölgede iktidar mücadelesi yaptığı Menemen Voyvodası Boğazlı Hasan Ağa ve Helvacıköy Ayanı ile anlaşmazlığa düşer ve Helvacı’yı basarak köyü yakar ve köydeki birkaç kişiyi öldürür. Bunun üzerine Himmetoğulları ailesinin devlet tarafından Güzelhisar’dan sürgüne gönderildiği belirtilmektedir.
 
Himmetoğluları’ndan doğan iktidar boşluğu, o yıllarda Manisa ve yöresinde yıldızı giderek yükselen Karaosmanoğulları tarafından doldurulur. Osmanlı kayıtlarına göre 1764 yılında Güzelhisar Voyvodası olarak görünen Esseyid Ali Ağa aynı zamanda bugünkü modern Aliağa’nın öncülü olan kıyıdaki Aliağa Çiftliği’nin de kurucusu olarak düşünülmektedir. Bu zatın Karaosmanoğulları’ndan Mustafa Ağa’nın damadı olma ihtimali vardır. Güzelhisar’daki Balaban Paşa Camii’nden sonraki ikinci cami olan ve halk arasında Yukarı Cami olarak adlandırılan Ali Ağa Camii’nin de banisidir aynı zamanda. Cami, Hicri 1177 (Miladi 1763/1764) yılında çevredeki ören yerlerinden toparlanan devşirme malzemeyle inşa edilir. Aynı yıl Bergama Voyvodalığı’nı elinde tutan Arapoğulları ile Yunt Dağı bölgesinde vergilerin toplanması konusunda nüfuz egemenliği sorunu gelişir ve iki aile karşı karşıya gelerek bir güç savaşına girişirler. İki aile arasındaki bu çekişme sonunda büyük bir silahlı çatışmaya yol açar. Arapoğulları ailesinin 1000 levendiyle 500 Karaosmanoğlu levendi Mamaklı ve Çıtaklı (bugünkü Çıtak köyü) civarında savaşa tutuşurlar; 37 kişi ölür ve iki köy yakılır. Bu çatışma sonrasında Karaosmanoğulları haksız bulunur ve bölgeden çekilmek zorunda kalır. Bu tarihten sonra bölgenin Arapoğulları’nın eline geçtiğine dair bir belge olmamasına karşın, Güzelhisar kazasının ödemesi gerekli vergiler daha önceleri Manisa Mutasarrıfları tarafından toplanırken, birkaç yıldan beri Bergama Voyvodaları tarafından kanunsuz ve fazla vergi alındığından bahisle kaza halkının şikâyette bulundukları bilinmektedir.” (8)
 
19.yy.da Çandarlı Körfezi ve çevre yerleşimleri gösteren harita
(Kaynak: H. Kiepert; The New York Public Library,nypl.org)

Reinach ve Pottier'in 1882 tarihli haritasında Myrina ve Güzelhisar Tuzlası
(Kaynak: Ersin Doğer; Aliağa Tarihi; Aliağa Kent Kitaplığı; sayfa: 192)
 
Güzelhisar'da 18.yy.da Esseyid Ali Ağa tarafından yaptırılan Ali Ağa Camii ya da Yukarı Cami
(Ocak 2025)
 
19.yüzyıldaki Mora Ayaklanması sonrasında Kıta Yunanistanı’ndan ve Ege adalarından Batı Anadolu’ya yönelen Rumların göçü, geldikleri yerlerde eksikliğini hissettikleri zenginlik ve refahı arama refleksiyle özellikle Ege kıyısındaki kasabalarda ve şehirlerde tutundu. Öyle ki; Ortodoks Hıristiyanlar, Anadolu’ya göçmezden önce; örneğin Çeşme (Krini) kazasının nüfusu tümüyle Müslüman’dı. Bunu 1670’de Çeşme’nin katışıksız bir Türk bölgesi olduğunu yazan Evliya Çelebi’den de öğreniyoruz. Bu demografik gerçek, neredeyse 18.yüzyılın başlarına dek hiç değişmedi.
 
Aliağa'daki son Rum yapılarından biri; bir zamanlar Askerlik Şubesi olarak işlev gördü. Çarşı Camii'nin arkasında...
(Mayıs 2018)

19.yy.da Padişah'ın izniyle yaptırılan Rum Ortodoks Hagia Pandeleimon Kilisesi'nin Cumhuriyet döneminde camiye dönüştürülmüş hali; Merkez ya da Çarşı Camii
(Haziran 2012)
 
Anadolu’daki 20.yüzyılın başlarındaki Rum demografisi hakkında iyi bir kaynak oluşturan Yunan yazar Georgios Nakracas’ın “Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni” isimli çalışmasında Batı Anadolu’ya yönelen bu göçün dinamikleri ile ilgili olarak şu savlar ileri sürülüyor:
 
“1839’da Tanzimat’ın ilanıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda yapılan özgürleştirmenin en önemli sonuçlarından biri, büyük toprak ağalarının topraklarında çalışan köylüleri toprak kölesi olarak kullanma haklarının kaldırılması olmuştur. Bu toplumsal reform, Peloponnesos’tan (Mora), adalardan, Makedonya’dan ve Yunanistan anakarasının öbür bölgelerinden gelen Ortodoks Hıristiyanların Anadolu’ya göçlerini hızlandırdı. Bu göçmenler özgür üreticiler olarak yerleşiyor ve toprak ağalarının sömürüsünden kurtulmak için köylerini terk edip dağlık bölgelere sığınmış Türk toprak kölelerinin yerlerini alıyorlardı. Bu büyük göç hareketiyle, Anadolu’daki Ortodoks Hıristiyanların sayısı, yerli Ortodoks Hıristiyanlara mali göçmenler de katılınca, 19.yüzyılın sonuna doğru 2.000.000 kişiye ulaştı. Çağdaş Yunanlı yazarların “Anadolu Hellenleri, ne Yunanistanlıydılar ne de göçmendiler” diye ileri sürdükleri sav, Yunan soyunun bu bölgede zaman içinde sürekliliğine ilişkin milliyetçi söylenceye hizmet etmeyi amaçlamaktadır yalnızca.” (9)
 
Güzelhisar ve çevresini gösteren 19.yy.a ait haritalardan biri; Dr. Alfred Philippson tarafından çizilmiş.
(Hilal Ortaç; Tapu Tahrir Defterlerine göre 16.yy.da Güzelhisar; Aliağa Kent Kitaplığı, sayfa:30-31)
 
Aliağa Merkez Camii'nin 5 kemerli son cemaat yeri
(Mayıs 2018)
 
Bölgedeki etnik ve dini dengenin giderek Hıristiyan Rum ahali lehine bozulması sonrasında; Osmanlı yönetimi, yüksek yaylalarda yaşayan konargöçer Türkmenleri köylere yerleştirmeye zorlar. Nitekim 1864 yılından itibaren Saruhan Sancağı’nda bulunan aşiret ve cemaatler, kalıcı olarak yerleştirilmeye başlanır. Özellikle Yunt Dağı, Türkmenleri yerleşik hayata zorlama deneyimi açısından bir laboratuvar işlevi görür. 1864-1873 yılları arasında bölgeye yerleşmiş ve yerleşmek üzere olan konargöçer oymakların sayısı otuz dokuzdur. 1863-1873 yıllarına ait sicil defterlerine göre Çaparlı Yörükleri; Güzelhisar’ın Kiliseköy’ünde (Zeytindağ), Sırtlanda Yörükleri; Kilimalanı mevkisinde ve Çalbahçe köyü civarında, Derici aşireti; Güzelhisar, Uzunhasanlı ve Mamaklı köyleri civarında, Karayağcı aşireti ise; Belen, Durasıllı ve Kalabak köylerine yerleşmişlerdir. Daha sonraki dönemde Karakuzulu köyü, tümüyle Derici aşireti tarafından kurulacaktır. (10)
 
Karakuzu köyü ve arka planda Uzunhasanlar'ın sırtını dayadığı Tisna'nın akropolü
(MYC; Aralık 2023)
 
Dağa Kaçtım gezginleri, Karakuzu sırtlarında; şelale yolunda...
(MYC; Aralık 2023)
 
Aliağa Çiftliği’nin kurucusu Güzelhisar Voyvodası Esseyid Ali Ağa, kendi iktidarı döneminde kaza merkezinin batısında deniz kıyısında bulunan geniş ve boş araziyi ıslah edip mülkiyetine sahip olmuş ve hem tarım hem de hayvancılık yönüyle pazara yönelik üretim yapan geniş bir çiftlik kurmuş veya devletten satın almış olmalıdır… 1844 yılında hazırlanan bir temettüat defterinde Aliağa Çiftliği adlı bir köyün sınırları içinde Güzelhisarlı (Hasan Ağa), biri İzmirli (Mehmet Ağa) ve biri Levanten olan (Manolaki Baltacı/Baltazzi Bey) 3 ayrı şahsa ait toplam 8.000 dönüm ekilebilir tarla ile mera bulunmaktaydı. Hasan Ağa ve Mehmet Ağa’nın Güzelhisar Voyvodası Ali Ağa’nın neslinden gelen torunları olması ve arazilerinin büyük bir kısmını Manolaki Baltacı’ya devretmiş veya satmış olmaları olası görünmektedir.” (11)
 
Annemin İlkokulu; bir zamanların gösterişli Baltazzi Konağı idi.
(Safter Elganlıoğlu Arşivi)
 
Baltazzi Konağı; 1931-1972 yıllarında Aliağa İlkokulu olarak kullanıldı.
(Safter Elganlıoğlu Arşivi)
 
19.yüzyılda Baltazzi ailesi, Güzelhisar tuzlasının işletimini de yürütürler ve tarımdan ve tuzladan elde ettikleri büyük bir zenginliği ellerinde tutarlar. Bugün Aliağa İskelesi’ne yakın konumda bulunan depo görünümlü taş ev ve çarşıdaki Cumhuriyet döneminin ilkokul binası olarak kullanılan Baltazzi Köşkü o dönemden kalan yapılardı. Ne yazık ki bugün sadece iskeledeki Baltazzi Evi varlığını sürdürmektedir. Annemin de ilkokulu okuduğu Baltazzi Köşkü ise, daha sonraki yıllarda yıkılarak yerine yeni okul binası yapılmıştır.
 
Aliağa İskelesi'nde 19.yy.dan kalma Baltazzi Evi
(Haziran 2012)

Baltazzi Evi'nin yola bakan yan cephesi
(Haziran 2012)
 
18.yy.dan itibaren gemiyle İzmir’e ulaşan Avrupalı diplomat ve seyyahlar, karayoluyla İstanbul’a giderlerken önemli bir İlkçağ yerleşimi olan Bergama’ya da uğradılar. Bugünkü yol güzergâhına çok yakın bir rotada seyrederlerken İzmir ve Bergama arasındaki birçok eski yerleşimi de ziyaret ettiler. Çoğunlukla da Güzelhisar kazasında gecelediler. Onların yazdığı gezi notları, Avrupa’da belli bir yankı yarattıktan sonra ise, bu coğrafya modern araştırmacıların ilgisini çekti; Batı Anadolu’da ilk yüzey araştırmaları ve arkeolojik çalışmalar da bu şekilde başladı.
 
Güzelhisar; köyün içinden bir sokak, Kocatepe'ye doğru...
(Ocak 2025)
 
Bir İngiliz elçilik görevlisi olan James Dallaway’ın İzmir’den Bergama’ya 1795 yılında yaptığı seyahat ile ilgili notlarda (12) şu bilgiler yer alıyor:
 
“…Hermos’un [Gediz Çayı] kıyıları, her iki yakada da iyi ekilmiş çiftliklere sahipti. Burada Asya’nın diğer yerlerine nazaran daha uygar ve daha çok tarım yapılan arazi bulunmaktadır. Fakat Karaosmanoğlu’nun bölgesindeydik. Çok sayıda basit, kaba, tekerleksiz, iki öküzün çektiği merdivene benzer bir boyunduruğu olan çok sayıda pulluk, saban gördük. Sağ tarafta sıralanan tepelerin [Dumanlı Dağı] eteklerinde çok sayıda Türk köyü görünüyordu. O kadar harap ve kasvetliler ki belli bir mesafeden minarelerin de yardımı ile güçlükle seçiliyorlardı...Güzelhisar’a doğru yol alırken yıldırımlı şimşekli bir fırtınadan bir koruluğa sığındık. Kiliseköy [Zeytindağ] yoluna çıktıktan sonra Ağa’nın oğlunun misafirperverliğine sığındık. Konforluydu. Babası isyancı Hacı Muratoğlu’na karşı Kara Osman’a yardım ettiği için bir tımara sahip olmuştu…Kiliseköy’e 1 mil uzaklıkta deniz kıyısında Maltepe’de bazı antik kalıntıların varlığını işittik. Sağda Çandarlı Körfezi’nin kıyısındaki bir tepeyi ve bir koruluğu aşınca Aiolis’in başkenti Kyme’ye (?) çok yakın bir kalenin veya bir sur duvarının kulelerini gördük [Elaia. Kazıkbağları] Geniş bir bağın içinde İon tarzında bir kuyunun çevresinde mermer sütun parçaları ve adaleli bir vücuda sahip sakallı büyük bir erkek heykeli vardı. Genellikle bu bölgede Herakles’e tapılmıştı…. Kiliseköy yolu üzerinde oradan taşınmış yazıtlar bulduk. Çevredeki her köy antik dönemden kalma, değişik amaçlarla kullanılan mimari parçalar barındırmaktaydı.” (13)
 
Karakuzu yakınlarında bir anıt çitlembik ağacı...
(Nisan 2011)

1806 yılında İzmir’e yolu düşen Fransız romantik şairi François René de Chateaubriand de yolculuğu sırasında yol güzergâhı üzerindeki yerleşimlere ve sonunda Bergama’ya uğrar. (14)
 
Manisa’yı ve Sipylos dağını arkamızda bırakıyorduk... Solumuzda uzakta Kyme’nin harabeleri fark ediliyordu, sağımızda Neon Teikhos vardı. Homeros’a saygı için attan inip yürümeye niyetlendim. Bir müddet sonra Sardene’nin [Dumanlı Dağı] bir tepesini aştık ve Pythikos’un [Kocaçay] kıyısına ulaştık…Sıra bize gelince berbat, taştan bir köprünün altından Pythikos’u geçtik ve saat 11’e doğru bir hana ulaştık. Orada atlarımızı dinlenmeleri için bıraktık. Akşam saat beşte yola koyulduk. Arazi tepelikti ve iyi ekilmişti.
 
Solumuzda denizi görüyorduk. İlk kez Türkmenlerin çadırlarını fark ettim. Siyah koyun derisinden yapılmışlardı ve bana Yahudileri ve Bedevi Arapları hatırlattı. Myrina Ovası’na [Güzelhisar Ovası] indik. Bu ova Elaia Körfezi’ne [Çandarlı Körfezi] kadar uzanıyordu. Terk ettiğimiz dağın tepelerinden birinin üzerinde Güzelhisar adında bir hisar yükseliyordu. Akşam saat 10’da ovanın ortasında kamp kurduk. İzmir’den aldığım bir örtüyü altıma serdim ve uyudum. Birkaç saat sonra uyandım. Başımın üzerinde parlayan yıldızları görüyor, uzaklaşan kervan develerinin bağırışlarını işitiyordum. Gün doğumundan önce ata bindim. İyi ekilmiş bir ovanın içinde yola koyuldum. Bir müddet sonra Kaikos’u [Bakırçay] geçtik ve sabah dokuzda Bergama’ya girdik.” (15)
 
Tisna'nın akropoünden Güzelhisar Ovası'na bakış; şimdi oralarda Aliağa Plastik Organize Sanayi Bölgesi'nin fabrikaları görülüyor beyaz beyaz...
(Mart 2016)

Myrina; Beriki Tepe'den kara yönüne ve Güzelhisar Ovası'na bakış...
(Nisan 2011)
 
Güzelhisar kazasının erken tarihi ile ilgili (17.yüzyıl) bilgiler arasında Tapu Tahrir Defterlerine dayanarak Saruhan Sancağı’nın eski köyler listesi içinde Güzelhisar Kazası’na bağlı köyler olarak şu köyler yer almaktadır:
 
Altunpınarı, Bozalan, Çalbahçe, Çifçili, Çıtak Deresi, Davut Dede, Dığanoğlu (Hatip), Eğrigöl, Esirökü, İne Gazi, (veya Eğne Gazi) Kemerköy, Kırkbelen, Ortak, Öküzuğrusu, Sünnetler, Temaşalık, Yundalanı…
 
Kiliseköy ya da bugünkü ismi ile Zeytindağ kasabasından bir görünüm; Rum mirası yapılar...
(Şubat 2023)
 
Bu köylerden sadece Çıtakderesi, Bozalan ve Eğrigöl günümüze ulaşmıştır. 1845 yılına ait bir başka temettüat defterinde ise Güzelhisar Kazası ile ilgili olarak Eğrigöl, Kilise, Karışlı, Bozköy, Koyuneli, Aliağa Çiftliği, Koruklu ve Cevablı köyleri yer almaktadır. Bugün de yaşamını sürdüren köylerden Eğrigöl köyünün her iki listede de varlığı dikkat çekicidir.
 
 Güzelhisar'ın eski köylerinden Bozalan; şimdi Menemen'e bağlı...
(Mayıs 2008)

Pergamon'un limanı Elaia bataklıkları ve antik liman...
(Eylül 2008)
 
Güzelhisar’da dolaşırken…
 
Güzelhisar’a doğu yönünden bir dere yatağını geçerek girdik. Kocatepe’nin doğu yamacında toprağa saplanmış gibi duran eski çeşme (Sülüklü Çeşme)(16) ve başındaki dut ağacı karşıladı bizi. Yosun kaplı yalağına dökülen su çeşmenin soldaki duvarına gömülü bir borudan usul usul akıyordu. Sırtı kıvrılarak ilerleyen bir patikadan (Dombaycık)(16) çıktık ve köyün içlerine doğru yönelen sesiz bir sokağa girdik. Köşede bakımlı ve beyaz badanalı duvarlarıyla dikkat çeken bir avlunun içindeki tek katlı ve mütevazı bir köy evinin önünden geçtik. Sokağın bir meydana açıldığı noktada köyün terk edilmiş haldeki harap ilkokul binası vardı. Tek katlı yapı önünde yalnız adam; kurucu atamız Atatürk’ün mermerleri dökülmüş bir kaide üstündeki kara bir büstü; kızılçamların gölgesi altındaki avluda öylece duruyordu. Okulun ne kapısı, ne pencereleri; ne öğretmenleri ne de cıvıldayan çocukları kalmıştı geride. Yerde biraz ileride ise İlk Çağ’dan kalma bir Korint sütun başlığı duruyordu. Sessiz bir sıkıntının bastığı ortamdan ayrılarak köyün kalbine doğru yürüdük.
 
Kocatepe'nin doğu yamacında yer alan Sülüklü Çeşme; üstü yosun kaplı...
(Ocak 2025)

Terk edilmiş Güzelhisar ilkokulu
(Ocak 2025)
 
Güzelhisar İlkokolu'nun avlusunda bulunan Atatürk büstü
(Ocak 2025)
 
Güzelhisar'a doğu yönünden girerken...
(Ocak 2025)
 
Vakit öğle üstüydü; cemaat Cuma namazı nedeniyle köyün içlerinde bulunan Balaban Paşa Camii’nde toplaşmıştı. Caminin yanından dolaşarak köyü boydan boya geçen ana caddesini takip ederek köyün asıl girişine doğru yürüdük. Girişe yaklaşırken 18.yüzyılda Güzelhisar Kazası’nda ayanlık görevinde bulunan ve Aliağa Çiftliği’ne adını vermiş Esseyid Ali Ağa tarafından 1763/1764 yılında yaptırılan Yukarı Cami ya da Aliağa Camii’nin yanından geçtik. Köyün evlerinin neredeyse hepsi beyaz badanalıydı. Avlu duvarları kimi sıvalı ve beyaz badana ile kaplıydı ya da yer yer aralarında İlk Çağ’dan kaldığı belli olan düzgün kesme taşların da bulunduğu yığma taşlardan oluşmaktaydı. Köyde yürürken her yerde; cami duvarlarında, evlerin köşelerinde ya da avlu duvarlarında ve hatta yerlerde bu tür antikitelerle karşılaştık. Geçmişinde Kocatepe üzerinde bugüne dek herhangi bir İlk Çağ yerleşimine dair haber alınamamış olsa da devşirme malzeme her yere dağılmış gibiydi. Bu da doğrusu oldukça ilginçti.
 
Güzelhisar köyünün doğu yönündeki girişinde rastladığımız mütevazı ama bakımlı bir köy evi
(Ocak 2025)
 
Okulun kızılçamların gölgesindeki avlusunda rastladığımız bir eski Korint başlığı
(Ocak 2025)
 
Bir evin avlu duvarlarında bir eski mezar taşı
(Ocak 2025)
 
Avlu duvarlarında antik zamanlardan kalma kesme taş örnekleri 
(Ocak 2025)
 
Yemek molası zamanı gelmiş; hepimiz acıkmıştık. Yemek için en uygun yeri Aliağa Belediyesi tarafından köye kazandırılan Güzelhisar Sosyal Tesisleri’nin bulunduğu tepeye çıkan yolun başındaki meydanlıkta bulduk. Meydana açılan yolların kesiştiği bir noktada ve Aliağa yönünden gelen köye giriş yolunun başında Mustafa Dede’nin mezarı vardı. Mezar neredeyse bir insan boyu yükseklikteki duvarlarla çevrilmişti. Mezarın başında sarıklı bir taş vardı. Üstü katırtırnaklarıyla kaplıydı mezarın. Anlatılanlara göre eskiden gelin olacak kızlar bu yatırın çevresinde dolanırlarmış. Mezarın doğusunda ve iki yanında iki sütunun bulunduğu bir çeşmenin karşısındaki parkta öğle yemeğimizi yedik. Çeşmenin üstündeki bir andezit lahit kapağı, ortasında haç olan baklava desenli bir mimari parça ve kesme taşlar; hepsi İlk Çağ’dan kalma muhtelif devşirme malzemeyi temsil etmekteydi. Civardaki Aiol yerleşimlerinin yapı taşları Kocatepe’ye taşınmış gibiydi sanki.
 
 
 Balaban Paşa Camii
(Ocak 2025)
 
Güzelhisar sokaklarından birindeyiz. Köyün girişine gidiyoruz.
(Ocak 2025)

 Köyün kuzey yönündeki girişinde yer alan Mustafa Dede mezarı
(Ocak 2025)
 
Yemek molası mahallindeyiz.
(MYC; Ocak 2025)
 
Yemek molası sonrası Kocatepe’nin zirvesine konumlanmış Aliağa Belediyesi’nin Güzelhisar Sosyal Tesisleri’ne doğru yürüdük. Güzelhisar Ovası’na hâkim konumdaki tesis, oldukça iyi düzenlenmiş geniş bir bahçenin içinde kapalı mekân ve ovaya yüksekten bakan ahşap teraslardan oluşmaktaydı. Tesisin lokanta bölümünde alkollü içecekler dışında her türlü yiyecek ve içecek isteğini karşılayacak zengin bir çeşitlilik mevcuttu. Bir süre seyir teraslarından çevre topografyayı; Dumanlı Dağ ve Yunt Dağı kütlelerini, Güzelhisar Ovası ve Uzunhasanlar köyünün sırtını dayadığı Tisna’nın Sarı Kalesi’ni seyrettik. Son yağmurlarla beslenen doğa yeşile boyanmıştı.
 
Yemek yediğimiz meydandaki çeşme
(Ocak 2025)

Çeşmede kullanılan İlk Çağ'dan kalma mimari parçalar
(Ocak 2025)
 
Aliağa Belediyesi Güzelhisar Sosyal Tesisleri
(Ocak 2025)

Tesislerin ovaya nazır seyir teraslarındayız.
(MYC; Ocak 2025)

Güzelhisar Sosyal Tesisleri'nin terasından Güzelhisar vadisine bakış
(Ocak 2025)
 
Ali Ağa Camii
 
Tepeden indikten sonra Güzelhisar’ın çarşısı kabul edilebilecek kahvelerin bulunduğu sokağa doğru yürüdük. Önce Ali Ağa Camii’ne uğradık. Cuma namazı sonrası ortalık ıssızdı gene. Camiye güneybatısında yer alan ve daha sonradan tekrar yapılan bir kapıdan girdik. Avlu, kuzeydoğu yönünden iyi korunmuş ve zengin desenli mezar taşlarının bulunduğu haziresi ile sınırlanan avluda imamın lojmanı da yer alıyor. Caminin banisi Esseyid Ali Ağa’nın nerede öldüğü ve mezarının nerede olduğu bilinmezken, oğulları Esseyid Mustafa Ağa (Ölüm tarihi: 1758) ile Seyyid Mustafa Ağa (Ölüm tarihi: 1785) ve Ali Ağazade Hasan Ağa (Ölüm tarihi:1793) ile ailenin kimi diğer üyeleri de bu hazirede yatıyor. Üç Dorik sütunla (sütunlardan biri minareye yakın duvara gömülü konumda bulunuyor) sınırlandırılmış son cemaat yerinin zemini taş döşeli… Caminin harimine açılan kapının üstünde yer alan kitabede şunlar yazılı:
 
Ali Ağa Camii; minare ve son cemaat yeri
(MYC; Ocak 2025)
 
Ali Ağa Camii'nin kitabesi
(Ocak 2025)
 
“Ali Ağa olup baniye cami
Bu hayrattan ola hasılı meramı
Ola darende maksuduna vasıl
Can içre ola garike makamı
 
Girer mizanına hayrat anın
Berat nesaikgile seniğin cidarı
Hadisinde buyurdu Fahr-i alem
Can içre ola uğruna selam
 
Salat hamse kıl tarihine
(Bu-mısra kırık…)
Mekrak resmiki olmuş
Sene-i 1177”
 
(Sene: 1763/1764)
 
Transkripsiyonu yapan: Duran Şemşettin Şahin
 
Ali Ağa Camii'nin son cemaat yeri
(Ocak 2025)

Ali Ağa Camii'nin haziresi
(Ocak 2025)
 
Kitabenin bugünkü Türkçe ile ifadesi şu şekildedir:
 
“Ali Ağa camiyi yaptırmıştır. Çok istediği amacına ulaşmıştır. Ahrette sevap iyilikler ile günahların tartıldığı anda onun bu halkın faydasına yaptığı eser, Peygamberimizin buyurduğu gibi iyilikler tarafına kaydedilir.
 
Ali Ağa’nın camiyi yaptırmaktaki asıl maksadı, ahretteki makamının ve katının istediği yerde olmasıdır. O, günahlarından aklansın, kestiği kurban yerine ulaşsın ki, onun gelecekte (ahirette) oturacağı zemin onun canının istediği yerde olsun.” (17)
 
Ali Ağa Camii'nin minaresi
(Ocak 2025)
 
Ali Ağa Camii'nin haziresinden bir başka görünüm
(MYC; Ocak 2025)

Ali Ağa Camii; mihrap
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1727)
 
Caminin harim bölümü kareye yakın planlı ve oldukça sadedir. Basit ve gösterişsiz bir mihraba sahip caminin ahşap sütunlar üzerinde yükselen yine ahşaptan bir kadınlar mahfili mevcuttur. Minaresi Balaban Paşa Camii’ne göre daha alçaktır. Kesme taştan imal edilmiş olup şerefesi tamamen taş örgü şeklindedir.
 
Dağa Kaçtım gezginleri, Ali Ağa Camii önünde...
(MYC; Ocak 2025)

Ali Ağa Camii haziresinde bulunan sanat eseri niteliğindeki mermer mezar taşlarından biri;  "Mehmet Ağa'nın oğlu merhum Seyid Ömer Ağa ruhuna el fatiha"
(Transkripsiyonu yapan: Duran Şemsettin Şahin; Fotoğraf: İF, Ocak 2025)
 
Ali Ağa Camii'nin son cemaat yerinde en soldaki kemerin payandasına gömülü durumdaki zafer yazıtı
(https://www.erolsasmaz.com/?oku=1727)
 
Çarşıda; kahveler arasında…
 
Camiden ayrılıp köyün çarşısına doğru yürüdük. Araba geçişine kapalı bir sokağın iki yanında kahvaltı salonu ve kahvehaneler vardı. Belki de belediyenin sosyal tesisinin açılmasıyla kahvaltı salonunun işleri yavaşlamış olmalı ki; kapalıydı. Cuma’dan çıkan cemaatin doldurduğu kahvehanenin yakınındaki masalardan birine ilişip çaylarımızı söyledik. Kahveci ile ayaküstü kısa bir sohbet yaptık bu arada; kendisi İzmir-Yeşilyurt’tan gelip bu köye yerleşmiş. Köyün nüfusu yaklaşık 600 kişi civarında imiş. Köyün nüfusunu esasen Derici Yörüklerinin ağırlıklı olarak oluşturduğu söylenebilir. 19.yüzyılın sonlarında ve 20.yüzyılın başlarında Rumeli’den gelen göçlerden de nasibini alan köyde muhacirlerin çoğunluğunu Bulgaristan’dan gelen göçmenler oluşturuyor.
 
Güzelhisar köyü girişindeki meydanlık ve tepeye çıkan yokuşun başı
(Ocak 2025)
 
Güzelhisar Çarşısı'ndayız. Çaylar geliyor.
(Ocak 2025)
 
1900 doğumlu Anneannem Hatice Dönmez, Bulgaristan göçmeni bir aileye mensuptu ve Erken Cumhuriyet döneminin Aliağa Çiftliği’ndeki ilk müteşebbislerinden; Dönmezler Kollektif Şirketi’nin kurucusu Dedem İbrahim Dönmez ile Bozköy’de evlendikten sonra Aliağa’ya göçtüler. Rahmetli annem, anneannemin Güzelhisarlı akrabalarından söz ederdi. Bayramlarda veya nahiye merkezi Aliağa’ya geldiklerinde, mutlaka dedemlerin eski bir Rum evi olan “goca ev”e mutlaka uğrarlarmış. O ev; Bozköy, Güzelhisar ve çevre köylerden gelenler için her zaman bir uğrak yeri ve derman kapısıydı aynı zamanda. Zaman insanların kıt kanaat geçindikleri zor zamanlardı.
 
Güzelhisar Çarşısı; kahveler sokağı
(Ocak 2025)

Gezginler, Güzelhisar yollarında...
(Ocak 2025)
 
Balaban Paşa Camii
 
Çayları içtikten sonra kahvehaneden ayrıldık ve namaz sonrası sakinleşen bir zamanda Balaban Paşa Camii’ne doğru yürüdük. Cami restorasyonu yakınlarda tamamlanmıştı. Yol düzleminden yaklaşık 1,5 metrelik bir yükseklikteki zemin üzerinde inşa edilmiş Balaban Paşa Camii, Araştırmacı-yazar Cevat Yıldırım’ın Güzelhisar isimli kitabındaki aktarıma göre eski bir kilisenin Saruhanlılar zamanında camiye çevrilmiş. Ancak Arkeolog Prof. Ersin Doğer’in gerek Aliağa Tarihi’nde ve gerekse Menemen ya da Tarhaniyat Tarihi’nde aktarılan bilgilere göre ise, bugüne dek Güzelhisar’ın Saruhanlılar tarafından kurulduğu Kocatepe’de ne İlk Çağ’da. ne de Ortaçağ’daki Bizans döneminden kalan bir yerleşim izine bugüne dek rastlanılmadığı belirtiliyor. Köyün camilerinde, evlerinde, çeşmelerinde ve sokaklarında rastlanan sayısız antikitenin ise çevredeki Aiol yerleşimlerinden buraya taşındığı vurgulanıyor.
 
Balaban Paşa Camii; avludan bakış
(Ocak 2025)

Balaban Paşa Camii'nin revaklı son cemaat yeri ve onun basamakla ulaşılan batı girişi
(Ocak 2025)

Caminin kızlçamların gölgesindeki konforlu avlusu
(Ocak 2025)
 
 Caminin soldaki giriş kapısının üzerinde duvara gömülü haldeki Hellen dilinde yazıt
( Ocak 2025)

Yazıtın yakından görünümü
(Ocak 2025)
 
Caminin batısında oldukça geniş ve zengin bir haziresi mevcut. Cami minaresi 2015 yılında fırtınadan yıkılmış; daha sonra 2017 yılında Aliağa Belediyesi tarafından yeniden yaptırılmış. Caminin son cemaat yerine batı ve doğu yönlerinden birer taş merdivenle ya da kuzey yönünden 4 kemerli bir revaktan ulaşılıyor. Doğu yönünde zemine gömülü durumda ve üzerinde Aigai nekropolünde gördüğümüz parşömen rulolarını andıran desenli bir lahit bulunuyor. Caminin harimine açılan doğuya yakın kapının üstünde yer alan Hellen dilindeki mermer yazıt, avludaki duvarlarda bulunan muhtelif mermer ya da taş üzerine bitki motifi, çiçek ya da geometrik desenler içeren antikiteler, haziredeki mezar taşı niyetine kullanılmış antik sütunlar camide farklı amaçlarla çok sayıda devşirme malzemenin kullanıldığını bize gösteriyor.
 
Balaban Paşa Camii'nin genel görünümü; batı yönünden bakış
(MYC; Ocak 2025)

Harim; batı yönünden bakış
(Ocak 2025)

Harimin genel görünümü; kadınlar mahfilini taşıyan 4 adet taşıyıcı sütun ile birlikte...
(Ocak 2025)

Mihrap
(Ocak 2025)
 
Birkaç yaşlı ve anıtsal nitelikteki kızılçamın gölgesindeki caminin geniş avlusu oldukça gösterişli… Harimin mermerden ve mukarnaslı mihrabı oldukça sade ama orijinal; ayrıca kadınlar mahfilini taşıyan kolonlar da üç adet antik ve Dorik sütundan oluşuyor. Balaban Paşa Camii, bugün bir köy camisi olarak oldukça gösterişli ve çeşitlilik arz eden görünümüyle bize geçmişinde saklı zengin tarihini fısıldıyor.
 
Kadınlar mahfili ve taşıyıcı 4 sütun
(Ocak 2025)

Avluda duvara gömülü mermer devşirme bir mimari parça; üzerinde Davut Yıldızı ve bitkisel desenler
(Ocak 2025)

Caminin son cemaat yerine kuzey yönünden giriş
(Ocak 2025)
 
Caminin haziresi
(Ocak 2025)
 
Güzelhisar’dan Samurlu’ya; dönüş yolunda…
 
Camiden ayrıldıktan sonra köyün batısındaki sırta doğru yürüdük. Zeytinlikler arasından devam eden bir orman yolun çevresindeki bitki örtüsü bir süre sonra tamamen kızılçamlara dönüştü. Yürüdüğümüz yol hem bitki örtüsü hem de zeminin kalitesi açısından oldukça konforluydu.
 
Güzelhisar köyünün Samurlu çıkışında yer alan bir eski fırın
(Ocak 2025)

Samurlu yolunun başındayız. Zeytinlikler, daha sonra kızılçamlar arasında...
(Ocak 2025)

Güzelhisar zeytinlikleri
(Ocak 2025)

Kızılçamlar arasında...
(Ocak 2025)
 
Yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüş sonrasında yönümüzü güneye döndük. Aliağa Körfezi ve fabrikalar uzaktan görünüyordu. Bir süre sonra orman yürüdüğümüz yol düzleminden daha yukarılara doğru çekildi. Sırtta rüzgâra karşı dalgalanan bir Türk bayrağının dibindeki anıtsal yapıyı anlamlandıramadık. Çeşme desek musluğu yoktu; mezar desek mezara benzemiyordu. Üzerinde de hiçbir açıklama yoktu. Geçtik gittik.
 
Güzelhisar'dan Samurlu'ya; uzun süre kızılçam ormanı içinde yürüdük.
(Ocak 2025)
 
Aliağa göründü.
(Ocak 2025)

Güzelhisar-Samurlu orman yolunda; bir zeytin ağacının dibindeyiz.
(MYC; Ocak 2025)
 
Samurlu köyünün Aliağa-İzmir yoluna doğru alçalan düzlüklerinde 2012 yılında Kyme yerleşimine ait bir nekropol kurtarma kazısı yürütülmüştü. Samurlu 877 ve Samurlu 879 olarak anılan iki parselde İzmir Müze Müdürlüğü tarafından yürütülen bu kazılarda Kyme’nin doğu nekropollerinden ikisi açığa çıkarılmış; 879 parsel kazısında farklı nitelikte 88 adet mezar açılmış, bundan 100 metre uzaklıktaki 877 parselde ise 74 adet mezar açığa çıkarılmıştı. 879 parselde bulunan mezarların 18 tanesi stroter (kiremit) mezar, 18 tanesi pithos ve çömlek mezar, 16 tanesi ahşap kapama mezar, 10 tanesi taş kapama mezar, 2 tanesi lahit, 1 tanesi kremasyon (yakılmış), bir tanesi urne (çocuk mezarı) ve 1 tanesi de sanduka tipinde mezar idi. (18)
 
Samurlu'ya doğru bir sırtta rastladığımız yalnız kızılçam
(Ocak 2025)

Samurlu sırtlarında anlamlandıramadığımız bir anıtımsı; başında bir Türk bayrağı dalgalanıyor.
(Ocak 2025)

Samurlu'ya girerken aynısefa (calendula officinalis) çiçekleri
(Ocak 2025)
 
Samurlu köyünde de muhtelif yerde sütun, mezar steli ya da kesme taş gibi antikiteye rastlamak mümkün. Aiolis’in başkenti konumundaki liman yerleşimi Kyme’ye olan yakınlığı düşünülürse bu durum daha anlaşılır hale geliyor.
 
Dağa Kaçtım gezginleri; çekirdek grup, 16 yıldır dağlarda...
(NF; Ocak 2025)

Samurlu'ya girerken...
(Ocak 2025)

Akşama doğru; Samurlu sokaklarında...
(Ocak 2025) 
 
Köye kuzey yönünden girdik. Akşam köyün üstüne çökmekteydi. Sokaklar yine ıssızdı. Yıkık taş kulübelerin yanından geçtik. Aşağıda Samurlu Camii bulunuyordu. Bir sokaktan onun önündeki meydan doğru indik. Gün boyu Samurlu ve Güzelhisar arasında bir daire çizmiş, Yaren Dağı ve Sivri Tepeler çevresinde yaklaşık 14 km kadar yol yapmış, Aiol yerleşimlerinin hayat verdiği antikitelerin ve Saruhanlılardan Osmanlılara devrolan bir Batı Anadolu egemenliğinin izlerini sürmüştük. Artık İzmir’e dönem zamanıydı. Haydi vira…
 
Dipnotlar:
(1)   Aiolis’in sessiz şehri Tisna için bkz. https://dagakactim.blogspot.com/2016/03/aiolyanin-issiz-sehri-tisna.html
(2)  Cevat Yıldırım; Güzelhisar, Aliağa Çevresi ile Birlikte; Düzeltilmiş 3.Baskı; Aliağa Kent Kitaplığı Dizisi-2-Kasım 2017-Ankara; sayfa: 24
(3)  Ersin Doğer, Aliağa Tarihi; İlk Çağ’dan 21. Yüzyıla; Aliağa Kent Kitaplığı, Ekim-2017, Ankara; sayfa: 115-116
(4)  Ersin Doğer, a.g.e.; sayfa: 157
(5)  Ersin Doğer, Menemen (ya da Tarhaniyat) Tarihi; Sergi Yayınevi, Mart-1998, İzmir, sayfa:222
(6)   Ersin Doğer, Aliağa Tarihi; İlk Çağ’dan 21. Yüzyıla; Aliağa Kent Kitaplığı, Ekim-2017, Ankara; sayfa: 154-155
(7)  Ersin Doğer, Menemen (ya da Tarhaniyat) Tarihi; Sergi Yayınevi, Mart-1998, İzmir, sayfa:223
(8)  Ersin Doğer; a.g.e; sayfa: 224
(9)  Dr. Georgios Nakracas; Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni, Yunancadan çeviren: İbram Onsunoğlu, Belge Yayınları, 1.Baskı-Şubat 2003; sayfa:68
(10)        Ersin Doğer, Aliağa Tarihi; İlk Çağ’dan 21. Yüzyıla; Aliağa Kent Kitaplığı, Ekim-2017, Ankara; sayfa: 183-184
(11)          Ersin Doğer, a.g.e.; sayfa: 166
(12)         James Dallaway, Constantinople Ancient and Modern with Excursions to the Shores and Islands of Archipelago and to the Troad, (London 1797), 289-290)
(13)         Ersin Doğer, a.g.e; sayfa: 169-170
(14)         François René De Chateubriand, Itinéraire de Paris à Jerusalem, (Tours 1811), 130-131
(15)         Ersin Doğer, a.g.e; sayfa: 170-171
(16)         Cevat Yıldırım; Güzelhisar, Aliağa Çevresi ile Birlikte; Düzeltilmiş 3.Baskı; Aliağa Kent Kitaplığı Dizisi-2-Kasım 2017-Ankara; sayfa: 373
(17)         Cevat Yıldırım; a.g.e.; sayfa: 371
(18)         Özden Ürkmez, Aiolis Kymesi’den Samurlu 879 nekropolisi; Colloqium Anatolicum, 2016/15; bkz. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1715248
(19)         Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder