NİSİBİS (NUSAYBİN) ve DARA
30 Mayıs 2023
İbrahim Fidanoğlu
Giriş
Roma ve bu topraklardaki halefi Bizans İmparatorluğu’nun Pers-Sasani İmparatorlukları ile doğu
sınırını oluşturan yerleşimlerden bazıları bugünkü Mardin ilinin sınırları içinde yer alır. Bunlardan günümüze en iyi
durumda ulaşmış olanlardan biri Nusaybin’in kuzey batısındaki Dara garnizon yerleşimidir. Aynı bölgede yer alan Marin (Marde),
Ğurs ve Nisibis de bu yerleşimlerden diğer dikkati çekenleridir. Ğurs Vadisi’nden ve bu cennet vadide yer
alan yerleşimlerden bir önceki yazımızda söz etmiştik. Bugünkü diğer uğrak
yerlerimiz ise, hemen Suriye sınırında yer alan ve bugün de Roma ve Bizans dönemindeki fonksiyonunu aynen üstlenmiş görünen Nusaybin (Nisibis) ve onun kuzey batısında bulunan Dara (Anastasiapolis)
yerleşimleri oldu.
Nusaybin'de Mor Yakup Kilisesi ve karşıda Zeynel Abidin Camii'nin minaresi
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
Roma’nın garnizon yerleşimleri; Nisibis ve Dara - kısa
tarihçe…
Nisibis ya da Nusaybin
Nusaybin (Nisibis),
bölgesindeki tek ana ticaret merkezini oluşturduğundan, jeostratejik öneminden
dolayı döneminin iki büyük gücü olan Roma
ve Sasani devletlerinin sınırda karşı
karşıya geldikleri bir kent olma özelliğine sahiptir. Kent sağlam bir şekilde
tahkim edilmesine rağmen, zaman zaman iki taraf arasında el değiştirir. Romalılar,
sınırlarını Yukarı Dicle Vadisi ve Mezopotamya’ya kadar genişlettikten
sonra, bu sefer Sasanilere karşı
Doğu-Batı çatışmasının da ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Bir sınır kenti
olarak Nusaybin, sadece ekonomik ve sosyo-kültürel
değil, askeri açıdan da önemli bir bağlantı noktası olmuştur. İ.S. 363 yılında Sasanilere teslim oluncaya kadar, sadece Kuzey Mezopotamya’daki Roma liderliğinin karargâh merkezi
olmakla kalmamış, aynı zamanda Doğu
Orduları Komutanlığı’nın hareketli güçlerinin ileri toplanma noktası işlevini
de üstlenmiştir.
(Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
Mor Yakup Kİlisesi; sütunların birinde akanthus (enginar) yaprağı süslemeleri
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
Parthlar, İ.S. 224 yılında
Sasanilerin ortaya çıkışına kadar,
Doğu gücünü temsil etmişlerdir. I.
Ardaşhir veya I. Şhapur, Sasani hanedanlığının taze enerjisiyle
birlikte, Nisibis’i İ.S. 238 veya 241 yılında fethetmiştir. Bir süre sonra III.Gordianus, burayı ele
geçirmiş; ancak İ.S. 244 yılında
tekrar Sasanilerin kontrolü altına
girmiştir. Nisibis ve bölgesi, İ.S. 298 yılında Narseh ile yapılan anlaşma sonucunda Roma İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Özellikle II. Constantinus döneminde İ.S.
337, 346 ve 357 yıllarında üç
defa kuşatılmış, ancak II. Shapur burayı
ele geçirmeyi başaramamıştır. İ.S. 363
yılındaki Julianus’un yenilgisinden
sonra tekrar Sasanilere geri
verilmiştir.(1)
(Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
Modern Nusaybin, antik Nisibis’in üzerine kurulu olduğundan dolayı şimdiye kadar Mor Yakup Kilisesi dışında arkeolojik
kazılar yapılamamış durumda. Bu da antik çağlardaki yaşamın ve olayların aydınlatılması
anlamda büyük bilgi eksikliklerini barındırıyor içinde. Nisibis, coğrafik konum itibariyle Mezopotamya ile Anadolu
arasında tarih boyunca önemli bir kavşak noktasında yer almış hep. Bu konumu
nedeniyle Roma ve Sasani İmparatorluğu arasında sınır
ticaretinin yoğunlaştığı bir ticari merkez olmasının yanında, aynı zamanda
askeri anlamda da oldukça stratejik konumdaydı. Bir başka deyişle, Nisibis’i elinde tutan Yukarı Mezopotamya’yı da kontrol
edebiliyordu. Bu nedenle, bölgenin ve zamanının iki büyük gücü olan Romalılar ve Sasaniler, bu şehri kontrol etmek için büyük çaba harcadılar. Romalıların
İ.S.165 yılında Nisibis’i Sasanilerden
ele geçirmesinden sonra, şehir Suriye kökenli İmparator Severus Alexander yönetiminde metropolis
statüsüne yükseltildi.
Mor Yakup Kilisesi; iç mekan tonoz kemerlerinden biri
(Mayıs 2023)
Mor Yakup Kilisesi; duvar üstünde kemerler...
(Mayıs 2023)
Şehir Roma yönetimindeyken, İ.S. 238 veya 242 yıllarında 1. Ardashir
tarafından Sasani topraklarını katılmış.
Ama bu durum fazla uzun sürmemiş; III.
Gordianus zamanında İ.S. 244 yılında
Romalılar yerleşimi geri almışlar. İ.S.
298’de Sasani Narseh ve Romalı Diocletian arasında
gerçekleştirilen bir barış antlaşması ile kent, sınırda Romalılar tarafından kontrol edilen bir ticari merkeze
dönüştürülmüş.
(Ebruli Arşivi)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Romalılar, Nisibis üzerindeki
denetimlerini tüm Yukarı Mezopotamya’ya
doğru genişletmişler bu dönemde. Ancak Sasani
İmparatoru II. Shapur zamanında Nisibis,
İ.S. 337, 346 ve 357
yıllarında tam üç kez Sasaniler tarafından
kuşatılır. Ama kuzeyden gelen Avrasyalı kavimlerin tehdidi karşısında Sasaniler, bu kuşatmayı daha fazla
sürdüremezler ve Nisibis’den geri
çekilmek zorunda kalırlar. Nisibis, Sasani kuşatmalarını bu şekilde
savuştururken, daha kuzeyde bir başka Roma
garnizonu Amida (bugünkü Diyarbakır) ise, Sasaniler tarafından ele geçirilir.
Mor Yakup Kilisesi; bir kemer süslemesinin ayrıntıları; inanılmaz taş işçiliği...
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Bu sırada iktidara gelen
ve bir pagan olan Julianus ile
bölgedeki Hıristiyan halklar arasındaki fay hattını sezen II. Shapur bu durumdan faydalanmak ister; İ.S. 361 yılında, Bağdat’ın
35 km güneyinde bulunan ve 800 yıl Parthlar
ve Sasaniler’in başkentliğini yapan Tizpon (ya da Ktesifon) yakınlarındaki Sasani
ve Roma orduları arasındaki
savaşta İmparator Julianus yenilir ve
savaş alanından geri çekilirken hayatını kaybeder. Yerine gelen yeni Roma
imparatoru Jovian, İ.S. 363 yılında yapılan barış
antlaşmasına göre şehri Sasanilere
teslim eder. Hıristiyan cemaatin çoğunluğu, bu yeni durumu utanç verici bir hal
olarak niteleyerek, önemli bir Hıristiyan nüfusun bulunduğu Edessa’ya (Urfa) göç eder.
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Nisibis Akademisi; belgesel...
(Kaynak: Youtube)
Sonuç olarak; Nisibis’i Sasanilerin ele geçirmesiyle, Roma’nın
Yukarı Mezopotamya’daki savunma
sistemi zayıf düşer, sınır boyunca sürdürülen ticari faaliyetler, tamamen Sasanilerin denetimine girer. Roma’nın buna karşı İ.S. 395’te Doğu ve Batı Roma imparatorlukları olarak ikiye
bölünmesinden sonra, askeri ve ticari güvenliğini garanti altına almak amacıyla
geliştirdiği çözümü ise, bugünkü Nusaybin’den
yaklaşık 18 km uzaklıktaki bugünkü Oğuz
köyü yakınlarındaki Dara’da yeni bir
Roma garnizon yerleşimi oluşturmak olur.
(Mayıs 2023)
Dara
İlkçağ’da Parthlar zamanında bir köy yerleşimi
düzeyinde olan Dara’nın Nisibis’in (Nusaybin) Sasanilere İ.S. 363 yılında teslim edilmesi
sonrasında, Roma-Sasani sınır
hattında ikinci bir garnizon kenti olarak kurulması kararının; İ.S.
395 yılındaki Batı ve Doğu Roma İmparatorlukları’nın ayrışması sonrasında,
Arnavut asıllı Bizans İmparatoru I.Anastasius’un
İ.S. 440 yıllarında Sasaniler ile yaptığı Anastasya Savaşı’nda karşılaşılan
güçlükler ve elde edilemeyen tatminkâr sonuçlar nedeniyle Doğu Roma’nın Sasanilerle
sınırının tahkim edilmesi ve yeniden Roma garnizon kentlerinin oluşturulmasına
karar vermesiyle ortaya çıktığı sanılmaktadır.(2)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
Zindan üzerinde konumlanmış büyük kilise civarında; önde bir sütun başlığı, arkada ise Dara'nın şimdiki sahiplerinin evleri...
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
Dara, Bizans İmparatoru Anastasius
tarafından garnizon kent olarak seçilir, İ.S.
503-507 yılları arasında burada inşa faaliyetlerine başlanır. Anastasius, kurduğu bu şehre kendi
ismini (Anastasiopolis) vererek, kenti
“metropolis” statüsü ile onurlandırır
ve Yukarı Mezopotamya bölgesinin yönetim merkezi yapar. Anastasius döneminde küçük bir köy yerleşkesi üzerine kurulan
kentin bu alana kurulmasında; bölgenin stratejik ve korunmaya müsait konumda
olması, su kaynaklarına yakın ve ovaya hâkim bir noktada bulunması etkili
olmuştur. Bizans İmparatoru Anastasius’un
kente kendi ismini vererek kenti onurlandırmasına rağmen, bölge halkının Dara ismini hiçbir zaman unutmayıp,
günümüze kadar bu ismi yaşatmış olması da halkın yaşayan belleği açısından
ayrıca ilginç bir noktayı oluşturmaktadır.
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
Sasaniler, kendi sınırlarında yeni bir garnizon kurulmasına
tepki gösterirler. Bizans İmparatoru
II.Theodosius (İ.S.408-450) ile Sasani Kralı II.Yezdigirt (İ.S.438-447)
arasında İ.S. 441 yılında yapılan
anlaşmaya göre, her iki devlet de sınır bölgesinde askeri amaçlı istihkâmlar
yapmama kararı almıştır. Anastasius’un
sınır garnizonları kurması anlaşmanın ihlali anlamına gelse de, bu dönemde Akhunların tehdidiyle karşı karşıya olan
Sasaniler, Dara’da bir askeri garnizonun kurulmasına bu nedenle engel olamazlar.
Dara zeytinlikleri
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Dara ya da Anastasiopolis,
I Justinianus (İ.S.527-565) döneminde Sasaniler
tarafından birkaç kez kuşatılmıştır. İ.S.530’da,
Bizans generali Belisarius’un Sasanilere
karşı kazandığı zafere sahne olur. İ.S.540’da
Sasaniler yeniden saldırıya geçer,
ancak Bizans’ın İtalyan asıllı
komutanı Martin’in savunduğu kenti
yine ele geçiremezler. Karşılıklı mücadelelerle geçen bu süreçte, İmparator I.Justinianus (İ.S.527-565) ve II.Justinus (İ.S. 565-578)
dönemlerinde kentin güçlendirme ve geliştirme faaliyetleri sürdürülür.
(Mayıs 2023)
Dara; Zindan üzerinde yer alan Büyük Kilise'nin ayakta kalan duvarı ve onun üzerinde yükselen bir Dara köy evi...
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Coğrafik açıdan önemli ve
stratejik bir konuma sahip kent, Romalılar
için önemli askeri bir garnizon olmasının yanı sıra, kuzeyde Karadeniz kıyılarından Kafkasya’ya, güneyde Basra Körfezi’nden Doğu Akdeniz kıyılarına uzanan ticaret yolları ile kültürler arası
alışverişin bağlantı noktasında yer alması nedeniyle de önemli bir yerleşim
olma özelliğin taşır.
(kaynak: internet ortamı)
Nusaybin yakınlarındaki Dara ve Kızıltepe
yakınlarındaki Ğurs Vadisi
garnizonları, İ.S. 530 yılında Sasani ordusu tarafından kuşatılmış,
ancak ele geçirilememiş. Sonraki dönemlerde Sasani
ve Doğu Roma güçleri arasında el
değiştiren kent, İ.S. 639’da Arap egemenliğine girdikten sonra askeri önemini
yitirmiş. 13. yüzyıl ortalarına kadar dini bir merkez olarak varlığını sürdüren
kent, bu tarihten sonra küçülerek kırsal bir yerleşim haline gelmiştir.
Mevcut Dara köyü yerleşimi ise, 18. yüzyılın
sonlarına dayanmakta olup, görkemli Roma kentinin üzerinde halen varlığını
sürdürmektedir.
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Dara’yı gezerken…
Yukarı Mezopotamya’nın bu mevsimde olgunluk rengi olan sarıya
boyanmış göz alabildiğine uzanan ekin tarlaları arasından ilerleyerek Doğu Roma’nın Sasanilere karşı tesis ettiği garnizon metropolü Dara’ya ulaştık. Dara, İ.Ö. 3. yüzyıl ortalarından İ.Ö. 1. yüzyıl ortalarına kadar Parth ve Seleukos Krallıkları arasında el değiştirmiş. 6. yüzyıl başlarında
köy ölçeğinde küçük bir yerleşim olan Dara,
Doğu Roma İmparatoru Anastasius (491-518) tarafından garnizon yerleşimi
olarak seçilmiş ve İ.S. 503-507
yılları arasında bu kentin inşa faaliyetleri sürdürülmüş. Anastasius, kurduğu kente adını (Anastasiopolis) vermiş ve Dara’yı
Kuzey Mezopotamya bölgesinin idari ve
askeri merkez üssü haline getirmiş.
(https://www.tmmob.org.tr/icerik/tmmob-mardin-ikk-koruma-ve-dirimsellik-arasinda-dara-antik-kenti)
(https://www.arkeolojisanat.com/shop/blog/dara-antik-kentinde-kesfedilen-agora-gun-yuzune-cikariliyor_3_1385327.html)
Araç park alanından ören
yerinin girişine doğru uzanan geçidin ucu, Dara
Nekropolisi’nin başlangıcında sonlanıyor. 1986 yılından beri Mardin Müzesi Müdürlüğü tarafından
yürütülen Dara arkeolojik kazıları,
antik kent yerleşiminin özel mülkiyet alanının altında kalması nedeniyle
ağırlıklı olarak kentin batısında bulunan mezarlık (nekropolis) alanında ve köy içindeki hazine arazileri üzerinde
bulunan agora, sarnıç gibi yapılarda
yoğunlaştırılmış.(3)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
(https://www.arkeolojisanat.com/shop/blog/dara-antik-kentinde-kesfedilen-agora-gun-yuzune-cikariliyor_3_1385327.html)
(Mayıs 2023)
Kentin batısındaki geniş
tepeler, 6.yüzyıl başında kentin inşası için taş ocakları olarak kullanılmış.
Taş kesimi ile oluşan düzgün cepheler, daha sonra mezarlık alanına
dönüştürülmüş. Nekropolis alanı, Dara’nın en etkileyici yapı gruplarından
biri olarak öne çıkıyor.
Önce taş ocağı olarak kullanılmış, daha sonra kaya kütlelerinin oyulması ile elde edilmiş olan Nekropolis alanı
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Nekropolis
Mezarlık alanındaki
doğal kaya kütlesi oyularak geniş ve derin vadiler biçiminde kaya mezarlarına
dönüştürülmüş. Dara Nekropolisi’nde kaya mezarları (6.yüzyıl), lahit tipi mezarlar (6.- 8.yüzyıllar arası)
ve sanduka tipi mezarlar (8. -
14.yüzyıllar arası) olmak üzere üç farklı tipte mezarlara rastlanıyor.
Oda tipi mezar duvarının üst bölümündeki pagan inançların etkisini gösteren ve güneş ışığının girişine izin veren dairesel delikler
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Bu dönemde ölüler, Pagan ve Mitra kültünde kayadan doğduğuna inanılan Tanrı Mitra’ya (kayadan gelen
tanrı) ithafen, yeniden doğuş inancı ile kayaya oyulan mekânlara
gömülürmüş. Daha sonraki zaman diliminde Dara’daki
halk, Hıristiyanlığa geçmesine rağmen, bu oda mezarlara çoklu ölü gömme
geleneğini bir süre daha sürdürmüş.
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Paganizm, ister insan, ister hayvan, toprak, bitki ya da kaya olsun;
yaşayan her ruhun kutsallığına ve doğaya duyulan saygıya dayanan çok eski bir
inanç sistemidir. Romalı için bu mezarlar, ruhların öteki dünyadaki
mekânlarıdır. Ölen kişinin ruhu, bu mekânda oturacak ve korunacaktır. Roma
dönemi mezarları bu anlayış ile şekillenmiştir. Hıristiyanlığın yaygınlaşması
ile basit sanduka mezarlara gömü geleneği başlar.
Dara Nekropol alanında yer alan üç katlı büyük mezar galerisi
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Nekropol alanında en
dikkat çeken yapı, ana kayaya oyulmuş üç katlı mezar galerisidir. Bu yapı ile
ilgili olarak şöyle bir söylence anlatılıyor:Sasani ordusu ve Roma
ordusu arasında İ.S. 573 yılında
büyük bir savaş yaşanır ve bu savaşta 3000 Roma askeri ölür. Savaştan yaklaşık
10 yıl sonra sürgünden dönen Romalı askerler, savaşta ölen 3000 askerin
kemiklerini savaş meydanından tek tek toplayıp bu galeri mezarlara gömerler. Hikâyenin
ilginç tarafı şudur: Bu askerler için yeniden diriliş törenleri düzenlenir. Süryaniler ise bu törenleri, kutsal
kabul ettikleri cumartesi günleri, kiliselerinde Eski Ahit’ten “yeniden
diriliş” ile ilgili bölümleri okuyarak hala yaşatmaya devam ediyorlar.
Büyük Galeri'nin girişinin üzerinde yer alan "ruhlara nefes verilmesi ve yeniden diriliş" sahnesinin bulunduğu kabartma
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Kayaların oyulmasıyla
elde edilmiş nekropol alanında,
boyutları, planı ve iç düzenlemesiyle en dikkat çeken yapı, tamamen ana kayaya
oyularak düzenlenmiş olan üç katlı mezar yapısıdır. Kuzey-güney doğrultusunda
dikdörtgene yakın planlı yapının üst katı; batı, güney ve doğu kenarlarda devam
eden bir koridor/balkon şeklinde düzenlenmiştir. Yapının kuzeyindeki anıtsal
girişin alınlığında bitkisel süslemeler ile birlikte dinsel sahneler
işlenmiştir. Kutsal kitaplarda “ruhlara nefes verilmesi ve yeniden dirilişin”
canlandırıldığı Ezekiel (ölüleri
dirilten peygamber) sahnesinin işlendiği bu galeri mezarın, İ.S. 573 istilasından sonra Sasaniler tarafından savaşta öldürülen Doğu Roma halkına ithafen, İ.S. 591’de sürgünden dönen Doğu
Romalılarca yapıldığı düşünülmektedir. 2009 yılında yapılan kazılarda, yapının
alt katında yüzlerce insana ait kemikler açığa çıkarılmış ve bu insanların Ezekiel’in mucizesindeki gibi yeniden
dirilecekleri gün için bu mezarda toplandıkları belirlenmiştir.
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Surlar
Kentin, üzerine
kurulduğu üç büyük tepeyi çevreleyen yaklaşık 4 km uzunluğundaki sur
duvarlarının 2,8 km.lik kısmı izlenebilmektedir. Dara’da iç sur ve dış sur olmak üzere iki sur sistemi üzerinde 28
kule ve hendekler bulunmaktadır. Dara’nın görkemli sur kalıntıları, I. Anastasius (İ.S. 491–518) ve I.
Justinianus (İ.S. 527–565)
dönemlerine aittir. İ.S. 530 yılında İmparator Justinianus döneminde duvarların yüksekliği yaklaşık 20
metreye yükseltilmiş, ikinci bir kat oluşturularak mazgallara ve okçu
pencerelerine yer verilmiştir.
Kapılar
Şehrin sur sistemi
üzerinde dört yönde ana kapılar bulunmaktadır. Ayrıca güneyde ve kuzeyde
nehrin, sur altından geçtiği kemerli bölümler içinde kuzey ve güney su kapıları
bulunmaktadır. Su, kente kuzey sur duvarlarına açılan kemerli açıklıklardan
girer. Çift sıra demir parmaklıkla örülen bu açıklıklar büyük ölçüde sağlamdır.
Suyun kenti terk ettiği güney su kapısında da benzer mimari form görülmektedir.
(Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
Agora Caddesi
Kentin güney kapısından
itibaren, kent içinde kuzeye doğru, Dara
Deresi kıyısı boyunca uzanan geniş bir cadde bulunmaktadır. Büyük blok
taşlarla döşenmiş olan yaklaşık 5,5 m. genişliğindeki caddenin doğu kenarı
dereye bakarken batı kenarı boyunca bir portiko
ve arkasında dükkânların/atölyelerin bulunması, bu alanın, kentin, alışverişi
için ayrılan, kamusal bir alan olduğunu göstermektedir.
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Köprüler
Dara’da, kentin içinden geçen Dara Deresi üzerinde 4 köprü bulunmaktadır. Bunlardan 3’ü şehrin
içinde, birisi de güney kapısının dışında, Nusaybin
yönünden gelenlerin kapıya ulaşabilmeleri için yapılmıştır. Köprüler, benzer
biçimde, kesme taş örgülü ve yuvarlak kemerli inşa edilmiştir. Surlar içinde en
güneyde bulunan doğu – batı yönlü köprü halen sağlamlığını korumakta olup, 3
kemeri de görülebilmektedir.
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Maksem
Maksem (üstü örtülü su deposu), kentin akropolünün güney
yamaçlarına, ana kaya içine oyularak yapılmıştır. Makseme su 4 km mesafeden kanallarla kuzeydeki tepelerin üzerinden
getirilmiştir. Toplanan su, kanallar vasıtasıyla kentin yapılarına ve diğer
sarnıçlara dağıtılmıştır. Bu yapı, birbirine paralel, üstü beşik tonozla
örtülmüş, doğu-batı yönünde uzanan on adet hücre-odadan oluşmaktadır. Her bir
hücre 50 m uzunlukta, 4 m genişlikte ve 18 m yüksekliğinde olup, yaklaşık
14.500 metre küp kapasitelidir.
(Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
Sarnıçlar
Yüksek dağlardan gelerek
depolanan ve su ihtiyacını karşılamak üzere kanallarla tüm kente dağılan su
sistemleri ve sarnıçların kentin savunmasında da önemli bir yeri olmuştur.
Kent, özellikle Sasani orduları
tarafından kuşatıldığı ve dışarıyla irtibatının kesildiği dönemlerde, bu su
kaynakları sayesinde uzun süre direnebilmiştir.
(Mayıs 2023)
Batı Sarnıcı-Sur içi
Bu sarnıç, kentin batı
surlarının bitişiğinde yer almakta ve yakın çevresindeki yapıların su
ihtiyacını karşılamak için inşa edilmiştir.
Batı Sarnıcı-Sur Dışı
Batı sarnıcının
güneybatısında, ana sur duvarının dışında yapılmıştır. Bu sarnıcın, şehrin
içine alınmayan ticari kervanlara ve nekropol
alanına hizmet verdiği düşünülmektedir. 1500 metre küp su alma kapasitesine
sahiptir. Ana kayanın oyulması ve üstünün çapraz tonozlu tavanla kapatılmasıyla
örtülen yapı, iki adet dikdörtgen taş paye ile taşınmaktadır.
(Mayıs 2023)
Kilise ve altındaki
Sarnıç/Zindan
Agora
caddesinin
yaklaşık 100 m. kuzeybatısında, kalan büyük sarnıçtır. Düzgün kesme taş duvarlı
sarnıcın orijinal girişi doğu cephesindedir. Bağlantılı yapıların ve yan
mekânların hala toprak altında olmasına ve yapının üstünde sonradan bir ev inşa
edilmiş olmasına rağmen, yapı görkemini hala korumaktadır. İki katlı yapının
üzerinde şehrin katedrali (büyük kilise)
bulunmakta olup, bugün sadece batı kısmında bir duvarı ayaktadır. Tarihçi Prokopius’a göre, Dara’da 2 tane önemli kilise vardır. Bunlardan birisi Büyük Kilise diğeri ise, Bartholomew Kilisesi’dir. Tarihçi Theodora Lector’a göre; Aziz Bartholomew, Anastasius’un rüyasına girmiş ve şehrin korunmasını istemiştir.
Bunun üzerine Anastasius, Bartholomew’un kemiklerini Kıbrıs’tan Dara’ya getirtmiştir. Dara’da
14. yüzyıla kadar Süryani Metropolitliği
bulunmaktaydı.
(Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
Vaftiz Teknesi
Büyük Kilise’nin kuzeydoğusunda iyi korunmuş bir vaftiz
havuzu vardır. Yetişkinlerin Hıristiyanlığa geçişi için yapılan Vaftiz
havuzunun her iki tarafında basamaklar bulunmaktadır. Havuzun içine giren
yetişkinin, havuzun içinde bekleyip arınmasından sonra diğer tarafında bulunan
basamaklardan çıkmasıyla tören tamamlanırdı.
(https://www.facebook.com/441702245965126/photos/a.749666055168742/1104383456363665/?type=3)
Barajlar
Şehrin kuzeyinde nehrin
üzerinde 250 metre uzunlukta bir barajla birlikte, bir de küçük baraj kalıntısı
bulunmaktadır. Tarihçi John of Ephesus,
büyük barajın İ.S. 573’deki kuşatma
sırasında, kentin su kaynaklarını kesmek isteyen Sasani ordusu tarafından yapıldığından bahsetmektedir.
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Zindan’dan, üst üste konulmuş taşlardan oluşan bahçe duvarları arasından
ilerleyerek Dara Deresi kıyısı
boyunca yürüdük. Eski ve yeni hayatın izleri iç içeydi. Ama zeytinlikler hep
vardı burada. Son yıllarda burada yürütülen kazı çalışmalarıyla agoranın dükkânları,
şehrin kapısına doğru ilerleyen agora caddesi ortaya çıkarılmıştı. Suyu
kaybolmuş Dara Deresi’nin üzerindeki üç
kemerli köprü, bazı gözleri toprakla kapanmış olsa da halen ayaktaydı. Çevremize
doluşan Dara’nın yeni sakinlerinin her
yaştan çocukları etrafımızı çevirerek bizi bilgi bombardımanına tutmuşlardı bu
arada. Hepsi birer turizm elçisi gibiydiler. Dara’nın kapanışı ise, bir aile işletmesi görünümündeki; ören
yerinin girişindeki Darius isimli pizza
lokantasında yediğimiz Dara
pizzalarıyla son buldu; fena değildi.
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Nisibis’ten Nusaybin’e; Süryanilerin izleri
Büyük İskender’in ölümü sonrasında; İskenderiye’nin Araplar tarafından ele geçirilişine dek bu kentte
varlığını sürdüren İskenderiye Felsefe
Okulu’nun sürdürücüsü konumundaki bir diğer felsefe okulu, İ.S.326 yıllarında Mor (Aziz) Yakup’un önderliğinde Zerdüştlerden kalan bir tapınağın
temelleri üzerinde Süryaniler tarafından
Nusaybin’de (Nisibis) kurulur. Bu felsefe okulunda o yıllarda Mor Yakup’un liderliğinde başta
Süryanice olmak üzere, felsefe, mantık, geometri, teoloji, edebiyat, astronomi,
tıp ve hukuk dersleri verilmekteydi. Hıristiyanlığın erken dönemlerinde bölgede
gelişen manastırlar ve kiliseler dünyasında Nusaybin
Piskoposu olarak görev yapan Mor
Yakup’un izleri, bugüne Nusaybin’de
Suriye sınırına yakın konumdaki; yine kendi adıyla anılan katedralin temel
kalıntıları ile halen ayaktaki vaftizhane yapısı ile taşınmıştır.
(Zekai Erdal; https://kulturenvanteri.com/tr/yer/mor-yakup-kilisesi-nusaybin-mardin/#17.1/37.06691/41.215115)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Süryanilerin tarihinde 8 farklı Mor Yakup’tan söz ediliyor. Burada sözü edilen ise, Nusaybinli Mor Yakup… İ.S. 338 yılında ölen Mor
Yakup’un yerine aynı zamanda öğrencisi olan Mor Efrem geçer ve Nusaybin’in
Sasanilerin eline geçtiği İ.S. 363 yılına dek Nusaybin Okulu’nun başında görev alır. Daha sonra Süryanilerin Nusaybin’in Sasanilerin
eline geçmesi nedeniyle, Hıristiyanların yoğun olarak yaşadığı Edessa’ya (bugünkü Urfa) göçleri sonrasında, Mor
Efrem, burada da Edessa Okulu’nu
18 yıl yönetir. Süryaniler, Sasanilerin Nusaybin’i terk etmesi sonrası, yaklaşık 140 yıl sonra yeniden Urfa’dan Nusaybin’e geri dönerler.
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Nusaybin Okulu, bugünkü Mor
Yakup Kilisesi’nden Suriye sınırına dek uzanan yaklaşık 800 metre
uzunluğundaki bir geniş alan üzerinde kurulu dünyanın ilk üniversitesi ve
kampus öğrenim alanı olarak İ.S. 3.yy.dan yaklaşık olarak 1300 yıllarına dek
varlığını sürdürür. 2002 yılında katedral alanında sürdürülen kazılarda bulunan
Süryanice bir yazıt, bu üniversitenin yaklaşık 1000 yıllık hayatiyetine kanıt
teşkil eder.
(Mayıs 2023)
Mor Yakup Kilisesi; apsisin solunda kalan köşe duvarlar; köşedeki tromplar kubbeden kareye geçişi sağlıyor.
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
Mor Yakup Katedrali ve vaftizhanenin
bulunduğu alanda 2000-2014 yılları arasında Nusaybin
Belediyesi, Çekül Vakfı ve Süryani Vakfı’nın katkılarıyla kapsamlı
kazı çalışmaları yürütülür. Bugün kurucusu Mor
Yakup’un altında gömülü olduğu vaftizhanenin ve kilisenin bulunduğu
Süryanilerin bu kadim mabedi, hemen yanı başında varlığını koruyan Zeynel Abidin Camii ve Külliyesi ile
birlikte 2014 yılında UNESCO Dünya Geçici
Kültür Mirası Listesi’ne dâhil edilir; 2019 yılında da restorasyonu
tamamlanan vaftizhane binası Mor Yakup
Kilisesi olarak ibadete ve ziyarete açılır.
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Mayıs 2023)
(Ebruli Arşivi; Mayıs 2023)
Nisibis sokaklarında dolaşırken…
Gerçeküstü bir “tünel”den
geçiyoruz sanki Nusaybin
sokaklarından süzülürken Mor Yakup’a
doğru... Yaşanmamış gibi görünse de her şey ve sanki yeni bir yüz yaratma
çabasında olunsa da yeni baştan; yorgun ve ateşe düşmüş evlerin duvarlarına
sinmiş gibi gördüklerimiz ve görmediklerimiz. İnsanların yüreklerine saklanmış
seslerini duyar gibi oluyorsunuz orada burada; ama hiç konuşmadan ve
sessizcesine… Esmeyen rüzgârlar fısıldıyor bir Mayıs ikindisi zamanı; Nisibis sokaklarında… Binlerce yıldır Dicle ve Fırat’ın suladığı bu verimli topraklarda; acıyla yoğrulmuş
Mezopotamya’nın kadim geçmişi sanki yeniden ve yeniden dirilip dirilip giriyor
kanlı topraklara. Ege’nin öte yakasından bir Anadolulu Rum’un haykırışını
hatırlatıyor bize sanki.
Ne diyordu Aydınlı Dido Sotiriyu Teyze; doğduğu topraklardan
koparılışını ve Yunanların İngiliz’in gazına gelerek hadsizce işgal etmeye
kalkıp sonra da mavi gözlü, sarı saçlı bir Selanikli’nin
tokadını yiyerek geldikleri yere dönmeleri sürecini ya da onların deyimiyle Küçük Asya Felaketi’ni anlatırken; Ölüler Bekler romanında…
“Peş peşe gemiler ve rıhtıma
tımarhanelerden, hastanelerden, mezarlıklardan kaçmışa benzeyen insanlıktan
çıkmış, başkalaşmış ve tuhaflaşmış hasta ve huzursuz bir insan selini
boşaltıyordu. Sokaklar, liman, kiliseler, okullar, kamu ortak alanları dolup
tıkanmıştı. Yol kaldırımlarında bebekler dünyaya geliyor, yaşlılar ölüyordu.
Bir anda, bir buçuk milyon kişi,
kendilerini baba topraklarının dışında buldu. Öldürülmüş çocukları ile
gömülmemiş atalarını arkalarında bırakıp kaçmışlar. Mal mülklerini, ağaçlar ile
tarlalarda meyveyi, ocakta yemeği, ambarda alın terini, çıkını çekmecede ve ata
resimlerini duvarlarda bırakıp kaçmışlar. Ve onları kovalayan savaş ateşi ile
ölümün korkusu altında kaçmışlar, kaçmışlar. Hayatta öylesine trajik anlar
oluyor ki, insan, vatanı ile geçmişini ve de varını yoğunu terk edebilip kaçtığı
ve güvenceyi bulabilme umudu ile yabancı yerlere sığınabildiği için de kendini
mutlu görüyor. İlk rastladıkları kayığa, sandala, gemiye, sala kendilerini atıp
bilmedikleri yabana doğru genel, korkunç bir kaçışa koyuldular. Bir gün önce
kendi topraklarında ev bark sahibi olarak yatmışlar ve ertesi gün
uyandıklarında kendilerini Pire, Selanik, Kavala, Volos ve Patras limanlarında
kaçak, evsiz, fakir, serseri ve dilenci olarak bulmuşlar. Göğüslerinde o
kahredici “sığınmacı” tabelası asılmış bulunan bir buçuk milyon heyecan ve
parasal güçlük, Yunanistan’ın sırtına binmiş oldu. Sığınmacılar nerede
kalsınlar? Ne düşünsünler? Neyi unutsunlar? Ne yapsınlar? Nerede çalışsınlar?
Nasıl yaşasınlar?
Hala korkudan titriyorlardı. İçinden
çıkıp geldikleri cehennemin o kanlı deresinin etkisiyle gözleri kıpkızıldı. Ve,
karaya ayak baktıklarında da, arkalarına dönüp kaçı gelip kaçının eksik
olduğunu saymaya koyuldular. Canlı kalanlar da canlılıklarına inanmıyor ve
elleri ile vücutlarını yoklayarak, kendilerini, kendilerinin hortlak
olmadıklarına inandırmaya çalışıyorlardı. Ve de, yerinde olup olmadığına emin
olmaları için kendi ruhlarını arıyorlardı. Ne var ki, o kaybolmuştu. O, geride
kalan memlekette aziz ölüler ile esirlerin, sevgili evler ile tarlalar ve de
işler ile kazançların yanında kalmıştı.
Ve, geçici bir durumdur... Şimdilik nasıl
olsa idare edelim, her ne halse yazın yerlerimize dönmüş olacağız, dediler. Ve
bu umudu, tıpkı ekmek, su, tuz arar gibi aramaya koyuldular. Bu kadardılar.
Yunanistan’ın kabuğunda bir yandan öbür yana sürüklenen, memleketlerinden
kovulmuş ve de kaçmış bir buçuk milyon Küçük Asyalı Rum... Vatansız, işsiz,
evsiz bavulsuz… Ve dün, daha henüz dün, senin her şeyi tamam bir ev bark sahibi
olduğunu bilirsen...
Tüm bunlara sebep olanı arıyor ve göğe,
toprağa, yazgıya, Venizelos’a, Konstantinos’a, Müttefikler’e, savaşa
küfrediyorlardı; ama, her şeyden önce de o sinsi İngilize, o iki yüzlü,
menfaatçi, dolandırıcı, bir halkın kanı ve mutsuzluğu ile iş çevirip
imparatorluk politikasını yürüten İngilize!”(4)
Şimdi yine Roma’nın Sasanilerle sınırını teşkil eden bir garnizon yerleşiminden izler
var sokaklarda. Her yerde bir teyakkuz iklimi; Roma’dan kalan bir esinti gibi; Parthlar
ya da Sasaniler yine gelecekler eski yuvalarından
çıkarak yeryüzüne; Mezopotamya için
savaşa... Tereddütler, korkular ve ayrılıklar iklimi var sokaklarda; Mayıs ama
yakıcı bir sıcak, Nisibis’i gene ele
geçirmiş gibi.
Ama Dido Teyze’nin hatırlayıp yazdıklarını biz de unutmayalım; Nisibis’i, Amedi’yi, Mor Yakup’u, Mor Efrem’i ya da Zeynel Abidin’i, Sitti Zeynep’i;
bu toprağa karışıp harman olanları unutmayalım. Katman katman kaldırıp baktığında
altına; insanı göreceksin yarattığı kültürüyle, yaşanmışlıklarıyla; ama sadece
acı çeken, kıyım kıyım kıyılan Mezopotamya’nın insanını. O kadar; başka da bir
şey değil…
Eskinin İngilizi,
Bugünün Amerikanı, yarının bilmemnesi; geçip karşıdan seyredecekler. Olan bu
topraklarda yüzlerce yıldır hemhal olup karışmış, Beyaz Su’da yıkanmış; Mor
Yakup’ta kendi içindeki bilinmezliklere doğru çileli yolculuklara çıkmış;
yediğiyle içtiğiyle, acısıyla sevinciyle yüzlerce yıldır iç içe geçmiş bu
toprağın insancıklarına olacak; daha önceden defalarca olduğu gibi…
Zaman Dido Teyze’den, Balkan bozgunlarından,
komitacı kışkırtmalarının arkalarında bıraktığı kan ve gözyaşından ders alma
zamanıdır. Bu toprağın insanı iyidir, güzeldir, çalışkandır ve hatta elin
gâvuru gibi hayatların en güzelini yaşamaya bin kez layıktır. Haydi o zaman;
sevgiye, dostluğa ve kardeşliğe doğru…
O zaman son sözler de
yine Dido Teyze’den; Matomena
Hatome (Kanlı Topraklar) ya
da bizim tanıdığımız adıyla “Benden Selam Söyle Anadolu’ya”
romanının son sayfasından olsun; bu bapta yeniden:
“Gölgeler
gidip geliyor gecenin içinde. Saldırmalar, bir vuruşta bir kelle uçuruyor. Ter
içinde vücutlar, kudurgan bir hınçla aralıyor genç kız bacaklarını ve bu
lanetli aşkı tamamlamak için de lekesiz göğüslere bir bıçak saplıyorlar…
İnsanlar! Siz bu dünyadan değil misiniz? Hangi şeytan teslim alıp öldürdü
ruhumuzu?
Karşıda…
Küçük Asya kıyılarında… Minicik ışıklar yanıp sönüyor. Ve kocaman gözler var,
yanıp sönen karşıda. Ve tertemiz evler var… Gizli deliklerde paralar yanıp
sönüyor, ikonostazda gelin güvey taçları. Mezarlarda atalar yanıp sönüyor. Göz
kırpıyorlar sırayla karşıdan. Küçük Asya kıyılarında evet, karşıda; çocuklar,
akrabalar, dostlar bıraktık. Gömülmemiş ölüler, barınaksız diriler bıraktık ve
şimdi hayaletler misali, oradan oraya savrulan düşler… Küçük Asya kıyılarında
evet! Daha dün yurdumuz olan karşıda…
Dipsiz
gecenin içinden, tanıdık gölgeler kayıp geliyor… Kirliceliler ve Şevket… İsmail
Bey, Kerim Efendi, Şükrü Bey ve Ali Dayıyla kızı… Boşuna! Hiç biri imdada
koşamaz artık… Yıkılıp gitti her şey!
Yeknesak
çan sesleri işitiyorum. Devenin o yumuşak, o edalı yürüyüşüne işarettir bu çan
sesleri! Hörgücünde üzüm küfeleri, kuru incir sandıkları ve zeytin çuvalları,
pamuk ve ipek balyaları ve gül suyu küpleri ve şarap fıçıları taşıyıp gelen
devenin!
Deveci
heyy! Kulağında karanfil, nereye gidiyorsun? Beni de al yanına! Geliyorum işte,
bekle! Ve boşu boşuna haykırıp durma o güzel türküyü: Yüreğini sımsıkı kapamış
herkes, işitmiyorlar!
Şevket!
Tanımadın mı yoksa beni? Ben, senin dostun… Ben, senin arkadaşın! Yıllarca
birlikte gülüp, beraber ağladık… Ne yapıyor Şevket? Ah Şevket! Vahşi birer
hayvan kesildik! Karşılıklı hançerledik, paramparça ettik yüreğimizi! Durup
dururken!
Ve
sen… Kör Mehmet’in damadı... Hele sen! Neye öyle tiksinerek bakıyorsun yüzüme?
Öldürdüm evet seni, ne olmuş? Ve işte ağlıyorum… Sen de öldürdün! Kardeşler,
dostlar, hemşeriler… Koskoca bir kuşak, durup dururken katletti kendi kendini!
Bütün
bu çekilen acı, bir kötü rüya olsaydı ah! Ve yan yana, omuz omuza verip
yürüseydik tarlalara doğru yeniden! Saka kuşlarının türküsüyle şenlenen
ormanlara doğru yürüyebilseydik! Ve her birimizin sevdiceği kendi kolunda,
çiçeklere bürünmüş kiraz bahçelerinden gülümseyerek çıkıp yan yana eğlenmek
üzere, şenlik meydanlarının yolunu tutabilseydik!
Ana
yurduma selam söyle benden Kör Mehmet’in damadı! Benden selam söyle Anadolu’ya…
Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin. Ve kardeşi kardeşe kırdıran
cellâtların Allah bin belasını versin!”(5)
Dipnotlar:
(2)
Anastasya Savaşı ve sonuçları hk.da bkz.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Anastasya_Sava%C5%9F%C4%B1
(3)
Dara kalıntılarıyla ilgili bilgiler
için Dara Ören Yeri’ndeki açıklama
levhalarından yararlanılmıştır.
(4)
Dido Sotiriyu, Ölüler Bekler, Yunanca’dan çeviren: Kriton Dinçmen; Arion Yayınevi,
3.Basım, Şubat-2003; İstanbul; Sayfa: 172-173
(5)
Dido Sotiriyu, Benden Selam Söyle Anadolu’ya, Fransızcadan çeviren: Attila
Tokatlı; Alan Yayıncılık, 2.Baskı; Ocak 1986; sayfa: 228-229
(6) Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Oldukça kapsamlı ve bilgilendirici bir çalışma, eline emeğine sağlık arkadaşım
YanıtlaSilİlgine ve geri bildirimine teşekkürler...İF
SilTeşekkür ederim
YanıtlaSil“...kardeşi kardeşe kırdıran cellatların bin belasını versin Allah.”
YanıtlaSilSadece "Amin" diyebilirim. İF
Sil