10 Kasım 2023 Cuma

PRYGION’DAN BİRGİ’YE…

BİRGİ’DE BİR HAFTA SONU
14-15 Ekim  2023
İbrahim Fidanoğlu
 
Giriş
 
Birgi, 2159 metre rakımlı ve İzmir’in en yüksek zirvesi olan Bozdağ’ın eteklerinde konumlanmış; tarihi isminde gömülü ve İ.Ö. 3 binli yıllara dek uzanan kadim bir yerleşimdir. İlkçağ’da Ephesos’tan Sardeis’e doğru uzanan Kral Yolu üzerindeki Hypaipa antik yerleşiminin hemen yakınlarında kurulmuştur. Çekül Vakfı’nın rehberliğinde yıllardır sürdürülen sokak sağlıklılaştırma ve her biri bir mücevher gibi parıldayan sivil mimari örneklerinin restorasyon çalışmaları, Birgi’ye değer katıyor. En önemlisi yüzlerce yıldır birbiri üstüne bina edilmiş kesiksiz yaşamlar, Birgi’yi tarihsel derinliğinde ayrıcalıklı kılıyor. Bu hafta sonu Ege’nin Safranbolu’su olarak değerlendirilebilecek geleneksel Türk mimarisinin damgasını vurduğu bütünleşik bir yerleşim olarak dikkat çeken İyonya Beyleri; Aydınoğulları’nın başkenti, zamanının metropolü bu güzelim yerleşim Birgi’deydik. Ne zamandır bir geceyi Birgi’de geçirme düşüncemiz vardı; onu bu kez gerçekleştirebildik. Şimdi Birgi Tarihi ile başlayalım söze.
 
Bozdağlar'ın sırtlarından Birgi kasabasına bakış
(Ekim 2023)

Kurt Gazi mahallesinin üzerinden Birgi'ye bakış
(Ocak 2012)
 
Birgi Tarihi
 
İlkkçağ’da bugünkü Birgi’nin yaklaşık 9 km kadar batısında; Ephesos’u Sardeis’e bağlayan Kral Yolu üzerinde Hypaipa (Dabbey ya da bugünkü Günlüce köyü) önemli bir yerleşimdi. İ.Ö. 546’da Persler tarafından Sardeis’in ele geçirilmesi ile Anadolu’da satraplar eliyle oluşturulan yeni düzen, Perslerle birlikte Doğulu tanrıların da Ege kıyılarına dek Anadolu’nun içlerine nüfuz etmesi sonucunu doğurmuş olmalı ki; Bozdağ’ın eteklerine doğru Küçük Menderes kırsalındaki Hypaipa’da bu inanç sentezi, Artemis Anaitis Tapınağı şeklinde boy göstermektedir. Doğudan gelen bu rüzgâr, Hypaipa’nın tarihsel yolculuğunda o kadar etkili olur ki; Roma’nın Anadolu egemenliğine kafa tutan Pontuslu Mithridates’in isyanında Roma’ya karşı duruş noktasına kadar taşır kenti.
 
Sardeis Artemis Tapınağı
(Mart 2012)
 
Günlüce'de bir sokak
(Kasım 2013)
 
Günlüce'de Hypaipa'dan kalan; bir mermer mimari parça...
(Kasım 2013)
 
Sardeis’i Hypaipa’ya bağlayan ve Subatan Yaylası üzerinden Küçük Menderes kırsalına bağlanan tarihi Artemis Yolu, Pers döneminde iki kez Sardeis üzerine yönelen Kıta Yunanistanı kaynaklı akınların güzergâhı olur. İ.Ö. 498’da Miletos önderliğinde, Ege kıyılarında gelişen İyonya Ayaklanması sırasında; Atina’dan gelen kuvvetlerle birleşen İyonyalı isyancılar, yerel rehberleri kullanarak Bozdağlar’ı aşarlar ve Paktolos (şimdiki Sart Çayı) Irmağı’nın kıyısındaki kenti kolaylıkla ele geçirirler. Atinalıların kışkırtması ile gelişen olaylar karşısında gafil avlanan Persler, Sardeis’in Akropolü’ne çekilir. Kentin Atinalılar tarafından yağmalanması sırasında Kybele Tapınağı’nda çıkan yangın kentte bir kaosu körükler ve arkadan yetişen destek Pers kuvvetleriyle Helenlerin dağ yolundaki geri çekilmeleri sırasında kırılmalarına yol açacak çatışmalara yol açar. Bunun arkasından gelen süreç ise, Persler nezdinde İyonya Ayaklanması’nın baş sorumlusu olarak görülen Miletos’un ve Dydma’daki tapınağın yakılıp yağmalanmasına ve Ege’nin karşı yakasında; Atina’nın Pers akınlarıyla alt üst edilmesine yol açacaktır.
 
Sardeis Artemis Tapınağı'nın sütunlarından bir bölüm
(Mart 2012)
 
Sardeis Artemis Tapınağı; bir başka açıdan...
(Kasım 2013)

Subatan Yaylası
(Kasım 2013)
 
İ.Ö. 496’daki Spartalı Agesilaos’un Sardeis üzerine düzenlediği sefer ise, yine Ege kıyılarındaki Yunan yerleşimcilerin Pers boyunduruğundan kurtarılması amacı ile düzenlenmiş ve Sardeis’in ele geçirilmesi ile sonuçlanan ikinci denemedir. Bozdağlar’ı bir dağ geçidinden aşarak Sardeis’e ulaşan Spartalılar; acaba onlar da Artemis Yolu’nu kullanmışlar mıydı? Olasılık dâhilinde olan bu hikâyelerin, Hypaipa üzerindeki günümüz yerleşimi Günlüce Köyü’nü antik Sardeis’in üstünde kurulu Sart Kasabası’na bağlayan rotanın izlenebilirliği açısından teşvik edici bir yönü olduğu söylenebilir.
 
Bozdağlar üzerinde Başova Yaylası
(A.Aydemir; Haziran 2014)
 
Hypaipa'dan (Günlüce) Keldağ'a bakış
(Kasım 2013)
 
“Yakınlarda, Hypaipa’nın üst kısmında, Tmolos (Bozdağ) Dağı’nın yamacında Dios Hieron adlı önemli bir Zeus mabedinin çevresinde küçük bir yerleşim mevcuttu. Bu kasaba günümüzde Bozdağ adıyla anılmaktadır.”(1) 
 
Bugün Birgi’deki Aydınoğlu Mehmet Bey Camii’nin (Ulu Cami) bir köşesinde geleni geçeni izleyen mermerden bir aslan heykeli, büyük olasılıkla Hypaipa’nın İlkçağ zamanlarından kalmış olmalıdır.
 
Ulu Cami'nin köşesinde yer alan aslan heykeli; Hypaipa'dan Birgi'ye kalan miras...
(Ocak 2012)

Birgi'de zaman zaman içinde...
(Haziran 2023)

Bozdağ yaylalarında; Başova yaylasında...
(Eylül 2016)
 
Hypaipa ve Dios Hieron’u çevreleyen topraklar, İlkçağ’da sırasıyla Frigyalıların, Lidyalıların ve Perslerin egemenliğine girer. İ.Ö. VIII. yüzyıldan itibaren yöre tamamıyla Grek kültürünün etkisi altındadır. Büyük İskender ve ardıllarından Pergamon Krallığı döneminde bu etki süreklidir. Roma egemenliğini takiben Bizans yönetimi sırasında Birgi, Bozdağ’ın yamacına yaslanmış bir “kale” yerleşim görünümünde ve Prygion adıyla anılan bir piskoposluk merkezine dönüşür.
 
Birgi Deresi boyunca; Ulu Cami'ye doğru, arkada karlı Bozdağlar...
(Ocak 2012)
  
Hıdırlık Tepesi'nden Birgi'ye bakış
(Ocak 2012)

Aydınoğulları Beyliği ile yaşıt anıt kara servi; Birgi girişinde...
(Ocak 2012)
 
Roma sonrası dönemde ilkin silikleşen ama varlığını sürdüren Birgi’deki yerleşim yerinin “şu ya da bu şekilde yaşamını sürdürmüş olması; gelişmesinin ise, Bizans Anadolu’sunun kendisini toparlamaya başladığı X.yüzyıl ortalarında başlamış olması çok muhtemeldir. 879 tarihinde adı geçen “Kule” (Prygion kast ediliyor; İF) bugünkü kent merkezinin üzerinde yer aldığı uzun ve dar tepeyi çevreleyen bir surla kuşatılmış olmalıydı. Bu müstahkem mevki, etrafı surlarla çevrili, en çok 130*120 metre boyutlarında bir alanın ortasında, sağlam, yüksek bir kuleden, bir “kale”den ibaret olmalıydı. Pyrgi(on) adı da böyle müstahkem bir mevkiyi çağrıştırmaktadır. Alanı çevreleyen surların kalıntıları, kentin üzerinde kurulduğu düzlüğün doğusunda ve batısında, Ulu Cami’nin hemen güneyinde hala görülebilmektedir. Balkanlar ve Batı Anadolu’daki birçok Bizans surunda görüldüğü gibi, duvarlarda harçla karıştırılmış kırık taş ve tuğlalar kullanılmıştır. Bu yöntem, Antik dönemde kullanılan sur inşa tekniğine göre çok basit, ancak o oranda da ucuz bir yöntemdi. Daha iyisini inşa etmek için yöre halkının ne parası, ne de teknik bilgisi vardı.”(2) 
 
Kurt Gazi mahallesinin yukarıları; Hıdırlık Tepesi'ne doğru, solda Güdük Minare...
(Ocak 2012)
 
 Birgi ya da Sarıyar Deresi
(Şubat 2022)
 
Derviş Ağa Külliyesi civarında bir Birgi Konağı; sol yanından şirin bir yürüyüş yolu başlar; Ulu Cami'ye kadar...
(Ocak 2012)
 
1193-1199 yılları arasında metropolitlik derecesine yükseltilen Pyrgion, XIII. yüzyıl sonlarında bölgede faaliyet gösteren Menteşe Bey’in damadı Sasa Bey’in hücumlarına hedef oldu.
 
Anadolu Selçuklu Devleti, 1243 yılındaki Kösedağ yenilgisi sonrası bir daha belini doğrultamadı. Onlarca yıl devam eden Moğol akınları ile giderek zayıflayan devlet, bir yandan taht kavgaları, bir yandan iç karışıklıklar ve isyanlar neticesinde birliğini kaybetti ve dağılarak tarih sahnesinden çekildi. Bu süreçte, üzerlerindeki devlet otoritesinin giderek zayıflamasına koşut olarak uç beyleri güçlendiler ve yerel güç odakları haline gelerek, çoğu Batı Anadolu’da olmak üzere 10’u aşkın Anadolu Beylikleri’ni kurdular.
 
Menteşe Bey'in damadı Sasa Bey, Tireli kıymetli ağabeyimiz; rahmetli Seha Gidel Hocamızın fırçasından, onun tasavvuru...
(Ekim 2010)
 
Seha Gidel Hocamızın aziz hatırası için; atölyesinde çalışırken...
(Ekim 2010)
 
Taşpazar konakları sırt sırta...
(Mayıs 2014)
 
Batı Anadolu’da devam eden Bizans egemenliği, 13.yy.dan itibaren, giderek artan Türk akınlarıyla zayıflamaktaydı. Bu süreçte, Bizans’ın gerileyen hükümranlığının yerine bölgedeki iktidar kavgası, üç beyliğin öne çıktığı bir eksene oturdu. Bunlar Germiyan ve Menteşe Beyliği ile Aydınoğulları idi.
 
13. yy. sonlarında Anadolu’nun en güçlü beyliklerinden biri haline gelen Germiyan Beyliği’nin, Denizli, Afyon ve Kütahya dolaylarından batıya doğru Bizans topraklarını fetih girişimi ile Aydınoğulları’nın da tarih sahnesine çıkması bir oldu. Çünkü Hz. Mevlana’nın hayat öyküsünü yazan Eflaki’nin (Ölümü 1360) bildirdiğine göre; Aydınoğulları Beyliği’ni kuran ve Aydınoğlu Mehmet Bey diye anılan Mübarizüddin Mehmet Bey, Germiyani Alişir oğlu Yakup Bey’in emrinde subaşılık yapmaktadır.(3)
 
Aydınoğlu Mehmet Bey Camii
(Ocak 2009)
  
Tire'deki Aydınoğlu Mehmet Bey Camii
(Ağustos 2006)

Diğer taraftan, Germiyan Hükümdarı Alişir oğlu Yakup Bey, Bizanslıların elindeki Alaşehir (Philadelphia) kentini kuşatır. Yine tarihi kaynaklara göre; bu kuşatmaya Sasa Bey ile birlikte Aydınoğlu Mehmet Bey de katılır. Bizans İmparatoru IX. Mihael, Batı Anadolu’daki son toprak parçasını koruyabilmek adına Moğollardan ve Katalan askerlerinden yardım ister. Katalan Komutan Roger de Flor bu çağrı üzerine Küçük Asya’ya kuvvetlerini gönderir. Dr. Himmet Akın’ın Paul Wittek’in Menteşe Beyliği adlı eserinden aktardığına göre olaylar şöyle gelişir:
 
“Katalanlar, Germiyan Beyi’nin Alaşehir’i kuşatması üzerine 1304 yılında Bandırma üzerinden güneye inerler; Alaşehir yolunda bir yerde Türk Kuvvetleri ile çarpışırlar ve onları yenilgiye uğratırlar. Katalanlar, bugünkü Kemalpaşa üzerinden Manisa’ya çekilirler. Bu sırada Tire Türkler tarafından baskı altındadır. Katalan askerler, bu vesile ile Tire’yi de emniyete alırlar. Birgi ve Ayasuluğ’a sefer düzenlerler. Ayasuluğ’da, Sakız adasından Ephesos’un güneyinde bulunan Ania isimli bir limana (Prof Dr. Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar isimli yapıtının 65. sayfasında Panionion isimli ilk çağ kentinin doğu yakınında Anaia isimli bir başka ilk çağ kentinin bulunduğunu, bu kentin isminin Türklerin ağzında Anya’ya dönüştüğünü, yakın zamanda bu ismin Soğucak olarak değiştirildiğini yazmaktadır. Soğucak, konum olarak kıyıdaki Kadıkalesi’nin hemen üstünde yer almaktadır.) yanaşan donanmadan çıkan kuvvetlerle buluşurlar. Bu civarda Aydın Alayı’nın bir hücumunu püskürtürler. Bu hareketlilik ve yer değiştirme esnasında Tire ve birkaç yere bırakılan muhafız taburları (Tire’de 20 süvari ve 100 kadar nefer piyade mevcuttur), Bizans İmparatoru’nun kuvvetleri Avrupa’da kullanma isteği nedeniyle bölgeden çekilir ve böylece; Katalan seferi sonuca ulaşmamış bir şekilde biter. Katalan askerlerin bölgeden çekilmesini takiben Sasa Bey, Tire, Ayasuluğ ve Birgi’yi ele geçirir. Katalanların seferleri sırasında yerli halka yapılan zulüm nedeniyle buraların ele geçirilişi nispeten kolay olur.”(4) 
 
Toptepe'den Tire'ye bakış
(Şubat 2004)

Birgi; Fatih Mehmet Bey Caddesi
(Ocak 2023)
 
Ulu Cami yakınlarında alt bölümü bir sur formunda sağır; muhteşem bir Birgi konağı; ama can çekişiyor.
(Haziran 2008)
 
Bütün bu mücadelelerde Bizans’a karşı Germiyan Beyi Yakup Bey, Menteşe Bey’in damadı Sasa Bey ve Aydınoğlu Mehmet Bey kuvvetleri dayanışma içinde hareket ederler. 
 
Düsturname-i Enveri’de “Aydın İline önce Sasa Bey adlı bir gazi erin geldiği, Birgi’yi ilk defa Sasa Bey’in fethettiği, Aydınoğlu Mehmet Bey ile Sasa Bey’in bu fütuhat hareketinde dostane bir işbirliği içinde olduğu” belirtilmektedir:
 
“Sasa Bey derler idi bir Gazi er
 Gelmiş Aydın İline evvel meğer
 Evvela ol Birgi’yi feth eylemiş
 Aydınoğlu’nu getürmüş toylamış
 Aydınoğlu Ayasuluğ’a gelüb
 Fetheder hem dairesini alub.”(5) 
 
Sasa Bey’in, Tire’yi Katalanların bu toprakları terk etmesinden hemen sonra fethettiği anlaşılmaktadır. Bu da 1304 yılı Sonbaharına denk düşmektedir.(6)
 
Selçuk'ta Ayasulug Tepesi'nin ardında bulunan Aydınoğlu İsa Bey Camii
(Ocak 2010)
 
İsa Bey Camii'nin mihrabı
(Ocak 2010)
 
Birgi'de Aydınoğlu Mehmet Camii'ne karşı yakadan bakış
(Ekim 2023)
 
Yine Düsturname’ye göre bu işbirliği ilişkisi, çok geçmeden yerini düşmanca bir tutuma terk eder. Tire, Ayasuluğ ve Birgi’nin fethinde birlikte hareket eden bu iki komutan, bir süre sonra bölgenin egemenliği uğruna bir iktidar mücadelesine girişirler. Sasa Bey, bu mücadelelerde Hıristiyanlarla ittifak içine girer.
 
Aydınoğlu Mehmet Bey, Germiyanoğulları’nın yanında Subaşı olarak görev yaptığından dolayı, ihtimaldir ki bu yakın ilişki o yıllarda da sürmektedir. Bu kez, ortak düşman Sasa Bey’e karşı Aydınoğlu Mehmet Bey, Germiyanoğulları’ndan aldığı destekle bölgede teşkilatlanarak avantaj sağlamaya çalışır. (Aydın’a bağlı bugünkü Germencik’in isminin Germiyancük’den geldiğini Dr. Himmet Akın referans olarak belirtmektedir.)
 
Selçuk'taki İsa Bey Camii'nin avlusu
(Ocak 2010)
 
Birgi'de merkezde iyi korunmuş bir Birgi evi; merdivenlerinde devşirme malzeme kullanılmış.
(Şubat 2022)
 
Selçuk'ta Aydınoğullarından kalma Kümbet Mescidi
(Temmuz 2008)
 
Sasa Bey; Aydınoğlu Mehmet Bey ve müttefiklerine karşı; bazı tarihi kaynaklara göre Suriye’den kovulup Rodos’a çıkan Hospitalier Şövalyeleriyle, bazı kaynaklara göre ise; Gelibolu Yarımadası’na doğru ilerleyen Türk Kuvvetleriyle çarpışan Bizans, Sırp ve Alanlardan(7) oluşan ordu ile işbirliği yapar. Büyük ihtimalle Germiyan Beyliği’ne bağlı uç beylerinin Balıkesir ötesine doğru bu seferlerindeki Sasa Bey’in düşmanın yanında yer alan tavrı, Aydınoğlu Mehmet Bey’le olan hasmane ilişkilerini iyice kötüleştirir. (8)
 
Selçuk'ta (eski Agios Theologos ya da bozunarak Ayasulug) Ayasuluk Tepesi'nin altındaki Aydınoğlu İsa Bey Camii'ne uzaktan bakış
(Temmuz 2008)
 
Kurt Gazi mahallesinden Karaoğlu Camii'ne doğru bakış
(Ocak 2012)
  
Taşpazar'da yorgun konakların gölgesi düşer dar geçitlere.
(Ekim 2023)
 
Düsturname’de Sasa Bey ile Aydınoğlu Mehmet Bey arasındaki ilişkilerin kötüleşmesi şu şekilde anlatılmaktadır:
 
“Çok kilise mescid etti ol Emir
 Gazi Mehmet Beg sahada bi-nazır
 Mancılığı ile Kilas’ı (bugünkü Kiraz) aldı ol
 Çıkuban tekfuru hizmet kıldı bol
 Çıktı deryadan ana bir gün firenk
 Alanos u Rum u Sırb eyledi cenk
 Geldi beş kardaş ile durdu çeri
 Oğraşuban kırdı sıdı kâfiri
 Hem hasedden fitne Sasa eyledi
 Mü’min iken avn-ı tersa eyle
 Ol gazada katl oldu ol dahi
 Çok ganimet mal alur Mir-i Sahi.” (9)
 
Bizans, Sırp ve Alan kuvvetlerinin seferi bir sonuç alınmadan sona erer. Bu sefer sonrası Sasa Bey, Aydınoğlu Mehmet Bey karşısında yalnız kalır. Her iki beyin kuvvetleri, Tire önlerinde; yine bazı kaynaklara göre (Paul Wittek, Menteşe Beyliği) 1310 yılında, bazı kaynaklara göre ise (İrene Mélikoff) 1308 yılında karşı karşıya gelir. İki ordunun savaşından Aydınoğlu Mehmet Bey galip ayrılır. Savaş sonunda Sasa Bey, savaş meydanında kafası kesilerek etkisiz hale getirilir. Hazin bir şekilde savaş meydanında hayatı son bulan Tire’nin ve Birgi’nin fatihi Menteşe Bey’in damadı Sasa Bey, bugün Tire’nin Selçuk yönünden girişinde yaklaşık 700 yaşındaki bir kara servinin dibinde Kesikbaş’ın Mezarı olarak bilinen yerde yatmaktadır.
 
Tire'nin Selçuk yönünden girişinde, bir ulu kara servinin dibinde yatar Tire Fatihi Sasa Bey ya da nam-ı diğer Kesikbaş...
(Temmuz 2008)
 
Taşpazar geçitlerinde...
(Haziran 2008)

Taşpazar'dan ötede; Sasa Bey'den ismini alan Sasallı mahallesi
(Mayıs 2014)

Aydınoğlu Mehmet Bey, Sasa Bey’i ortadan kaldırdıktan sonra Aydınoğulları Beyliği’ni aynı yıl başkenti Birgi olacak şekilde kurar. 1312’de kendi adıyla da anılan Ulu Cami’yi yaptırır. İzmir’in Kadifekale civarında öbekleşmiş Müslüman kesimini, Tire, Ayasuluk (Agios Theologos; bugünkü Selçuk), Ödemiş, Bademya (eski Potemia; bugünkü Bademli) ve Sultanhisar’ı ele geçirir. İdaresi altındaki yerleri 5 oğlu arasında paylaştırır; Ayasuluk’ta bir donanma oluşturarak Sakız adasına baskın düzenledikten sonra Sakız Hâkimi Cenovalı Marino Zaccaria’dan iki buçuk yıllık bir kuşatma sonrası “Gâvurİzmir olarak bilinen deniz kıyısındaki bugünkü Hisarönü’nün bulunduğu yerdeki İzmir Limanı’nı ele geçirir.
 
İzmir; Hisarönü'nde Kızlarağası Hanı
(Şubat 2019)
 
Eski bir İzmir kartpostalından; Kadifekale ya da Pagos Tepesi; 20.yy.ın başları...
 
İzmir; Namazgah'ta Emir Sultan Türbesi ve ve çevresindeki tarihi mezarlık
(Şubat 2019)
 
1333 yılında ünlü gezgin İbni Batuta, yaz aylarında Bozdağ’daki sayfiyesinde bulunan Mehmet Bey’i ziyaret ettikten sonra, onunla birlikte geldiği Birgi’yi seyahatnamesinde güzel ve zengin bir belde olarak tarif eder. Onun Birgi’den ayrılmasından hemen sonra Mehmet Bey, 1334 yılında vefat eder. Kardeşlerinin teşvikiyle yerine geçen oğlu Gazi Umur Bey, Birgi’de tahta çıkar ve üç gün kadar Birgi’de kaldıktan sonra İzmir’e döner.
 
Aydınoğulları Beyliği’nin kurucusu Aydınoğlu Mehmet Bey’in oğlu Umur Bey, Ege Denizi’nde düzenlediği birçok seferde Yunan adalarını talan etmiş olup, Bu olaylar Dr. Himmet Akın’ın Aydınoğulları Tarihi hakkında bir araştırma isimli kitabında Düsturname-i Enveri’ye dayandırılarak şöyle anlatılıyor:
 
Birgi'de Ulu Cami Meydanı'nda yer alan Gazi Umur Bey heykeli
(Ocak 2009)
 
Aydınoğlu Mehmet Bey Camii
(Haziran 2008)
 
Gazi Umur Bey, 1338 ve 1339 yıllarında Ege adalarına ve Yunanistan’a yönelik seferlerini düzenler. Kardeşi Hızır Bey’in de yer aldığı bu seferler, önce Atina Dükü’nün (Katalan Kumandanı) Latinlere karşı yardım ricasıyla başlar ve daha sonraları bir dizi “gaza” ile devam eder. Bu zaferlerden dönülürken, kopan bir fırtına kazasından ise Umur Bey ve yanındakiler, Midilli Valisi’nin yardımıyla kurtulurlar.
 
Ege Denizi'ni Adriyatik Denizi'ne bağlayan Korinth Kanalı 
(Eylül 2012)

Korint Kanalı'nın bugün Ege Denizi'ne açılan doğu ağzı
(Eylül 2012)

Düsturname’de bundan sonra Umur Bey’in Yunanistan ve Eflak seferleri anlatılmaktadır ki, bir yandan Umur Paşa’nın gemilerini KERME Hisarı (Hexamilion) yanındaki (bugünkü Korinth kanalının bulunduğu kıstak-İF) karadan öbür tarafa aşırıp düşmanlarla savaştığı, diğer taraftan 300 gemi ile İstanbul önünden Karadeniz’e geçerek “Kili”ye çıktığı ve Eflak illerini talan ettiği naklolunmaktadır.”(10)
 
246 nolu dipnotta; Aşıkpaşazade’de; Mora’nın ağzında Kerme (Germe) Hisar vardır.” İfadesiyle, yine Kilisli Rifat’ın çevirisiyle Behişti’de Osmanlılar’ın Fatih Sultan Mehmet dönemindeki Mora fethini anlatırken “Mora adadır ki, derya canibinden ihata eylemiştir. Hemen üç mil kadar kuru yeri var ana dahi bir Kerme çekmişlerdir ki, Kermenin beş hisarı var. Dört yanın saklar, hemen iki üç yerden deymeye kabil yeri var; kangısına bu hisarların hücum olunursa sairlerinden muavenet olur seb’a şeddattır. Teftihi ve teshiri haylıca müşkildirifadesiyle Mora yarımadasında Korint kıstağındaki Doğu Roma devrinden; M.S. 5.yy.dan kalma Altı Mil Suru’ndan (Heksamilyon Surları) söz edilmektedir. (11) 
 
Birgi'de Gazi Umur Bey'in temsili heykeli
(Haziran 2008)
 
Birgi'nin girişinde restorasyon geçirmiş geleneksel Birgi evlerine örnekler
(Ocak 2012)
 
Zamana direnen Taşpazar konakları
(Ocak 2012)
 
Aynı dip notta; yine Himmet Akın; Düsturname-i Enveri’den aktararak, Umur Bey’in bu kıstağı karadan geçişini şu şekilde anlatmaktadır:
 
Düsturmane S. 43-44
 
"Çünkü Kermeye (Germeye) eriştiler
 Gaziler Kermeyi öte aştılar
 Girdi bunlar Karadeniz o taraf
 Kerme önünde bunlar bağladı saf
 Hüküm Paşa kıldı ettiler yerak
 Karadan gemi çeker olub yayak
 Tahtaları döşeyüb sabunıla
 Gemileri çekdi anlar onıla(12)
 
Himmet Akın, Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinde Gazi Umur Bey’in karadan İnebahtı körfezine gemilerini aşırdığı249, Tac-üt-Tevarih250 ile Sahaif-ül-Ahbar’da251 bu konuya temas olunduğu ve Dursun Bey’in Tarih-i Ebül-Feth’inde252 Kefe seferini anlatırken, Gazi Umur Bey’den bahsedildiği dikkate alınırsa her iki seferin yapıldığına hükmolunabilir” demektedir. Konuyla ilgili belirtilen kaynaklardan yapılan alıntılar, kitapta sırasıyla 249-250-251-252 no.lu dipnotlarda ayrıntısıyla verilmektedir. (13)
 
Korint Kanalı'ndan bir başka görünüş
(Eylül 2012)
 
Korint Kanalı'nın ağzında yer alan köprü
(Eylül 2012)
 
 
249 no.lu dipnotta;
Seyiste (?) derler bir kal’a vardır, ol kal’anın İnebahtı tarafında “keşişlik” derler bir adacuk var, merhum adacığı Gazi Umur Bey fetheylemişdür. Hatta ol yerün eski kâfirlerinden işittikkim: merhum Gazi Umur Bey, Atene körfezinden mezkur İnebahtı körfezine karadan altı mildür, bu altı mil yere gemilerin aşurub zikrolan İnebahtı kurbünde bazı yerleri feth ettikten sonra mezkur gemileri ol diyarda od’a urub aldığı esirleri karadan sürüb bu canibe götürmiş vesselam.” (Kitab-ı Bahriye; Piri Reis; S.316) (14)
 
 250 no.lu dipnotta;
“Sad-ed-din C.2. S.59: “Mevsim-i şita nezdik olub donanmayı-Hümayunun İstanbul’a azimeti muktezayı ihtiyat olduğu cihetden İnebahtı denizinde Kermeye karib mahalde Gazi Umur Bey limanı demekle şöhret bulan limanda kışlamasına ferman kaza cereyan nüfuz buldu” kayıtlarıyla XVI. yüzyılda bile bu yerin aynı adla anıldığı anlaşılmaktadır.”(15)
 
251 no.lu dipnotta;
“Sahaif-ül Ahbar C.3. S.425: “Veziriazam Hersekzade Ahmet Paşa sefineden çıkub rikabı hümayuna vusul buldu şita garib olmakla donanmayı Mora’da Kerme Hisar kurbünde Umur Bey Limanı’nda kışlamak ferman ve orduyu hümayun …anda kışlamak mukarrer oldu.(16)
 
252 no.lu dipnotta;
“Tarih-i Ebül Feth S.160:
 Eğer görse anı Gazi Umur Bey
 Deye olmaya bu donanmadan yeğ
 Mavnalar kadırgalar bu üzre
 Sanasın dağlar yürür su üzre(17)
 
Bütün bu alıntılardan sonra özetlersek; Umur Bey, 1338’de Korint kıstağından sabunlu tahtalar üzerinden kaydırdığı gemilerini Korint ya da İnebahtı Körfezi’ne indirmiş; oraları bir güzel talan ettikten sonra, o topraklarda namını bırakarak yine aynı yoldan kıstağı karadan geriye bir daha geçerek yeniden Ege Denizi’ne ulaşmıştır.
 
Ulu Cami Meydanı'ndan Taşpazar'a doğru...
(Ağustos 2015)

 Ulu Cami yönünden Hıdırlık Tepesi'ne ve sırtlara doğru bakış
(Mayıs 2014)
 
Aydınoğulları’nın egemenliği döneminde Birgi, bir metropolitlik merkezi olma özelliğini sürdürür. Hatta Efes (Ayasuluk) metropoliti, bağımsız Birgi metropolitliğinin kendisine bir piskoposluk olarak bağlanması için uğraşmaktadır. İki metropolitlik arasındaki tartışmalar ve suçlamalar, İstanbul patrikliğinin müdahalesine yol açmış, mahallinde bir soruşturma bile yaptırılmıştır. Nihayetinde; 1378’de Birgi, piskoposluk olarak Efes’e bağlanır ve XV. yüzyılın başlarındaki Ankara Savaşı sonrasındaki çalkantılı Fetret Dönemi’ne döneme dek faaliyetini sürdürür.
 
Tire-Cambazlı yolunda Hafsa Hatun Külliyesi'nin içinde yer alan Hafsa Hatun Camii
(Ocak 2007)
 
Tire; Hafsa Hatun Çeşmesi
(Ocak 2007)
 
Birgi, 1391’e doğru İsa Bey tarafından Osmanlılara terk edilir. Osmanlı hükümdarı Yıldırım Beyazıt bu dönemde İsa Bey’in kızlarından birisi olan ve halen Tire’nin sırtlarında adına bir külliyesi bulunan Hafsa Hatun ile politik amaçlı bir evlilik yapar. Ancak 1402 yılındaki Ankara Savaşı’ndan sonra kışı Tire ve İzmir civarında geçiren Timurlenk, Anadolu Beylerine bir manevra alanı açar ve Birgi, bu sırada yeniden Aydınoğulları’nın eline geçer. 15.yüzyılın başlarında Karaburun ve Aydın ellerindeki Börklüce İsyanı sırasında bir ara İzmir Beyi Cüneyd Bey tarafından işgal edildiyse de Osmanlı’nın I.Mehmet Çelebi eliyle şehzadeler arasındaki taht kavgalarını sonlandırıp Bedrettin İsyanı’nın bastırması sonrası; Birgi, II. Murat tarafından yeniden kesin olarak Osmanlı egemenlik alanına dâhil edilir. Aydın sancağına bağlı bir kazanın merkezini teşkil eden Birgi, bilhassa XV. yüzyıldan itibaren XIX. yüzyıla kadar uzanan yavaş ve sürekli bir gelişme seyri gösterir. 1919 yazında Yunan işgaline uğrayan ve yaklaşık 3 yıl boyunca işgal günlerinin karanlığını yaşayan Birgi, Poslu Mestan Efe’nin merkezinde yer aldığı ve bu uğurda canını verdiği bir destansı direniş(18) ve işgalin bitmesine yakın günlerde Birgi’den çekilen Yunan kuvvetlerinin kaçarlarken kasabayı ateşe verip sebep oldukları büyük yangın(19) ile hatırlar işgal günlerini.
 
Ulu Cami altından geçen geçit
(Haziran 2008)
 
Sokak sağlıklılaştırma çalışmaları ile ıslah edilen dereye nazır teraslar
(Haziran 2008)
 
Aynı rota üzerinden genişleyen bir sahanlıktayız. Arkada Aydınoğlu Mehmet Bey Camii'nin (Ulu Cami) minaresi seçiliyor.
(Haziran 2008)
 
Bugün Birgi, her ne kadar zamanın, Yunan işgalinin ve insanımızın neden olduğu bütün tahribata rağmen, nispeten iyi niyetli restorasyon ve sokak sağlıklılaştırma çalışmalarıyla korunmuş tarihi yerleşimlerimizden biri olarak kabul edilebilir. Merkezi yönetimin tasarrufu ile bugün Ödemiş’e bağlı bir mahalle konumuna indirgenen bu güzelim ve kadim tarihi kent, yerelden yönetilmeyi ve denetlenme şansını şimdilik yitirmiş görünüyor. Son yıllarda gelişen turizm olanakları ve bunu izleyen yatırımların kentin tarihi dokusunu bozmayacağını ümit etmek istiyoruz; sözün özü, onun dokusuyla ne kadar az oynar ve onu ne kadar az yorarsak; her şey Birgi’ye daha iyi gelecek.
 
Birgi şehir planı
(Kaynak: http://www.odemis.gov.tr/birgi)
 
Birgi’de dolaşırken
 
Bayındır’da lokma şeklinde bir atıştırmalık gibi duran etli ekmek sürprizi ile başladık güne. Bayındırlı dostumuz Hasan’ın kasabanın merkezindeki bir pidecide Birgi ekibi için hazırlattığı bu benzersiz atıştırmalıklar, biz Bayındır’a girerken fırından henüz çıkmaktaydı. Pakete girmeden önce dumanı üzerinde etli ekmeklerin ilk lezzet testini, henüz daha onlar fırından çıkıp tezgâhın üzerine düşmüşken yapma fırsatımız oldu. Yalın, ama benzersiz bir lezzeti vardı.
 
Bayındır'dan  etli ekmeklerimizi aldık; tam bir kutu...
(Ekim 2023)
 
Bayındır'ın eski mahalleleri
(Mayıs 2012)
 
Etli ekmek, genellikle sipariş üzerine; evde içi hazırlanıp Bayındır’daki pide fırınlarında, neredeyse lokmalık boyutta yaptırılan ve daha çok Ramazan’da iftarlık şeklinde ya da düğün yemeklerinde tüketilen eski bir yemek olarak biliniyor. Küçücük pideyi andıran etli ekmekler, mayalı hamurun küçük lokmalar halinde kesilmesi, daha sonra üzerlerine kıyma, soğan, maydanoz, baharat ve tuzdan oluşan harcın konularak fırında pişirilmesiyle elde ediliyor.
 
Bayındır; restorasyon öncesi Ermeni kilisesi; bir dönem sinema olarak kullanılmış.
(Mayıs 2012)
 
Restorasyon öncesi kilisenin tavanı
(Mayıs 2012)

Kiliseden öteye; Bayındır'ın eskileri...
(Mayıs 2012)
  
Dağdan Bayındır'a bakış; karşıda Aydın Dağları ve eteklerinde Tire...
(Mayıs 2012)
  
Bayındır’dan yüklendiğimiz etli ekmeklerimizle birlikte dümeni Birgi’ye doğru kırdık. Bir hafta sonu avareliği yapmaktı amacımız. Birgi’ye vardığımızda bizi karşılayan kasabanın girişindeki en az 700 yıllık anıt servi ağacı oldu. O ne muhteşem bir ağaçtı; sanki Aydınoğulları’nın kuruluş öyküsünün bütün sırlarını saklar gibiydi koskoca gövdesinin içinde. Akşam kalacağımız pansiyona şöyle bir uğrayıp her iki yanı fıstık çamlarıyla kaplı Fatih Mehmet Bey Caddesi’nden ilerleyerek eski belediye binasının önündeki alana arabaları park edip yürümeye başladık.
 
Birgi'nin girişindeki anıt kara servi; en az 700 yaşında...
(Ekim 2023)
  
Çakırağa Konağı'na doğru çıkan Birgi Deresi'nin solundaki ana cadde
(Eylül 2020)
 
Sarıyar ya da Birgi Deresi ve ona doğru alçalan derenin doğu yakasındaki evlerin bir üst düzlemden görünümleri gerçekten güzeldi. Hafta sonu olmasına rağmen belki de sabah saatlerinde Birgi’ye ulaşmış olmamızdan dolayı ortalık sakindi. Ama esas kalabalıklar, tepedeki Ulu Cami’nin çevresindeki kahvehaneler ve eski Birgi evleri civarında yoğunlaşmış olmalıydı.
 
Sarıyar ya da Birgi Deresi
(Şubat 2022)
 
Birgi Deresi'nden Bozdağ'ın eriyen kar suları akarken; 2022 baharına doğru...
(Şubat 2022)
 
Ulu servinin ulu dalları; saygıyı hak ediyor.
(Ekim 2023)

İlk durağımız olan Derviş Ağa Medresesi’ne doğru inerken tam karşımızdaki Hıdırlık tepesinin üzerinde yer alan birkaç yaşlı kara servi ile temsil edilen tarihi Birgi Mezarlığı ve oradan itibaren derenin bulunduğu vadiye doğru alçalan yamaçlardan itibaren son yıllardaki sokak sağlıklılaştırma çalışmalarıyla öne çıkan Kurt Gazi mahallesinin güzelim evleri dikkat çekiciydi. Birgi’ye tepeden bakan bu mezarlıkta iki mermer sütun arasındaki bir mezarda Aydınoğulları’nın kurucu atası; Aydınoğlu İsa Bey’in baştabibi Hızır Ali Paşa (ya da kısaca Hızır Paşa) yatmaktaydı. Simavna Kadısı oğlu Şeyh Bedrettin’in Mısır’dan yakın arkadaşı, Anadolu’ya yeniden dönüşünde büyük ihtimalle yoldaşı olan bu büyük tıp bilgini, Bergamalı Galenos ve İbni Sina’yı kendine rehber bellemiş. Aydın Vilayetine geldiklerinde ise, Aydınoğlu İsa Bey’in Birgi’de kalma önerisini kabul edip, saraya hekimbaşı olmuş. Öldüğünde de halk arasında Hızır Paşa olarak anılan bu bilgin adamı Hıdırlık diye bilinen bu tepeye gömmüşler. Cumhuriyet döneminde ise Hızır Paşa’nın anısına Derviş Ağa Camisi’nin önlerinde bir yere yol üstünde bir andaç kitabe konulmuş.
 

Hızır Ali Paşa'nın Hıdırlık Tepesi'ndeki kabri
(Ocak 2012)

Hıdırlık Tepesi'nden Birgi'ye bakış
(Ocak 2012)

Cumhuriyet döneminde Hızır Ali Paşa'nın adına dikilen andaç
(Ekim 2023)

Andaçta şöyle yazıyor:

“13üncü Milat ve 7inci Hicri asırda Mısır’da (Maristani Mısır) denilen hastane başhekimi olan Birgili Hızır Ali Bey adındaki büyük Türk doktorunu anmak için andaçtır. Hayatında sekiz büyük eser yazmış ve bir kısmı Evropa dillerine çevrilmiştir. Aydınoğlu İsa Bey’in davetiyle Mısır’dan ana yurdu Birgi’ye gelmiş, Milat 1404, Hicri 820 yılında ölmüştür.”
 
 
Bıçakçı Hacı Ali Ağa Çeşmesi; yalağı İlkçağ'dan kalma boğa başlı ve girlandlı bir mermer lahit
(Ekim 2023)
 
Andacın hemen yan karşısında; yolun karşı kaldırımından başlayıp evlerin kenar çizgisinden içeri doğru çekilerek yaratılmış geniş bir sahanlıkta yer alan; bir mermer lahdin yalak olarak kullanıldığı tarihi bir çeşme vardı. Bıçakçı Hacı Ali Ağa Çeşmesi olarak bilinen ve tuğladan örülmüş çeşmenin ana gövdesinin üzerinde yer alan mermer aynasının iki yanında “Allah” yazıları seçiliyordu. Suyun döküldüğü; büyük ihtimalle Bozdağ’ın eteklerindeki İlkçağ Lidya yerleşimi Hypaipa’dan gelme bir devşirme lahdin üzerindeki boğa rölyefleri ve boynuzlarını temsil eden girlandlar ise oldukça göz alıcıydı. Çeşmenin kıyısında Birgili kadınlar, gelene gidene bir şeyler satma telaşındaydı o anda; nar ekşisi, kantaron yağı, nohut mayası ekmek, ceviz gibi…
 
Gelelim Derviş Ağa Camii, medresesi ve hamamına…
 
Derviş Ağa Medresesi; restorasyon öncesi...
(Haziran 2008)
 
Derviş Ağa Medresesi;  restorasyon başlamış.
(Ocak 2012)

Derviş Ağa Medresesi; restorasyon sonrası...
(Şubat 2022)
 
Derviş Ağa Külliyesi
 
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde söz ettiğine göre; Derviş Ağa, 17.yüzyılda yaşamış, kasabanın en zengin insanlarından biri olmalıdır. Onun aktarımına göre Derviş Ağa’nın kendi adı ile anılan cami, medrese ve hamamdan oluşan külliyenin iki vakıf senedinde yöredeki ekonomik faaliyetlere konu olan ürünlerden söz edilmektedir. Gezgin, Birgi’yi anlatırken, keklik yumurtası büyüklüğünde leziz kirazlardan, incir, nar, üzüm, limon, turunç ve kasabanın ünlü servi ağaçlarından; ayrıca pamuk ipliği üretildiğinden, pek çok yöreye gönderilen ince dokumalardan, zeytinyağına kadar uzanan geniş bir ekonomik ürün yelpazesini vurgulamaktadır.
 
Derviş Ağa Hamamı'nın üzerindeki terasta yer alan geleneksel Birgi evlerine bakış
(Şubat 2022)

Onlardan biri; daha yakından...
(Şubat 2022)

Derviş Ağa Medresesi ve Derviş Ağa Hamamı
(Şubat 2022)
 
Evliya Çelebi’ye göre; Derviş Ağa, döneminin Birgi kasabasının zengin insanlarından biri olarak, Tire’deki Ulu Cami’nin onarılmasını da finanse etmiştir. Birgi’nin Celali isyanları sonrasındaki tahribattan ve eski tımar sisteminin bozulmasından sonra geçirdiği değişim ve taşrada zengin toprak sahiplerinin ortaya çıkışı (merkezi otoritenin zayıflayarak ayanlık mekanizmasına doğru evrilme süreci) 17.yüzyılın ilk yarısına denk gelmektedir.
 
Derviş Ağa Camii
(Ekim 2022)
 
Karaoğlu Camii
(Ocak 2012)
 
Karaoğlu Camii'nin girişi ve son cemaat yeri
(Ocak 2012)
   
Derviş Ağa Camii, Birgi Deresi’nin doğu yakasındaki düzlük alanda yer alır. Tek kubbeli; son cemaat yeri üç küçük kubbe ile örtülü üç ayrı bölümden oluşan, kare planlı ve kesme taştan 1663 yılında (Hicri 1074) inşa edilmiş bir ibadet mekânıdır. Dört paye üzerine oturan sekizgen kasnaklı kubbe köşe kuleleriyle takviye edilmiştir.
 
Dağa Kaçtım gezginleri; Birgi'de Derviş Ağa Medresesi'nin avlusunda...
(M.Ali Kıral; Ekim 2023)
 
 Dervişağa Medresesi hatırası; İTÜ Makina 76'lıların Birgi'de avareliklerinden bir an...
(M.Ali Kıral; Ekim 2023)
 
Evliya Çelebi’nin aktarımına göre; zamanında caminin hemen arkasında 70 hücreli Derviş Ağa Medresesi ve 200 dükkân, iki han bir de hamam bulunuyordu. Son yıllarda yapılan restorasyonlar sonrası harap durumdaki medrese ve hamam ayağa kaldırılmış durumdadır.
 
Derviş Ağa Medresesi avlusu ve önü revaklı hücreler
(Şubat 2022)

Derviş Ağa Hamamı; restorasyon sürecinde....
(Ocak 2012)
  
Çukur Medrese adıyla da anılan Derviş Ağa Medresesi’nin kayıtlara göre Hicri 1068 ya da Miladi 1658 tarihinde yapıldığı belirtiliyor. Evliya Çelebi’nin 70 hücresi vardı diye tanımladığı medresenin batı ve güney kenarına yerleştirilen hücreler mevcut haliyle 7 adetten ibarettir. Bu fark belki de Evliya Çelebi’nin abartılı anlatımına bir örnek olarak değerlendirilebilir. 70 nerede, 7 nerede… Medresenin avlusu, kare planlı olup, medresenin batı ve güneyinde yer alan hücrelerin önünde ise yaklaşık 2 metre genişliğinde birer revak (portiko) bulunuyor.
 
Derviş Ağa Hamamı; restorasyon sonrası...
(Şubat 2022)

Derviş Ağa Hamamı'nın içinde hayat bulanlar...
(Şubat 2022)

Medresenin tam karşısında ise, yine Derviş Ağa Vakfiyesi içinde yer alan ve Dernek mahallesindeki Derviş Ağa Külliyesi’nin bir bileşeni olan Derviş Ağa Hamamı ya da Çukur Hamam yer alıyor. Her ne kadar külliyenin bir parçası olarak anılıp 17.yüzyıla tarihlense de hamamın kesin olarak ne zaman yapıldığına dair bir kayıt mevcut değildir. Prof. Dr. Semavi Eyice’nin tanımlamasına uygun olarak; kare planlı bir sıcaklık etrafında sıralanan halvet hücrelerinden oluşan bir hamam tipindedir. Hamam kesme taştan, tuğla hatıllı olarak dikdörtgen planlıdır. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşur.(20) Uzun yıllar harabe şeklinde kalmış olmasına karşılık son yıllardaki restorasyon hamlelerinden nasibini alarak bugünkü haline kavuşmuştur. Bugün Birgi tarihine ve arkeolojisine dair tanıtım levhalarının bulunduğu bir tür sergi mekânı işlevi görmektedir.
 
Derviş Ağa Hamamı'nda yer alan panolardan biri; Derviş Ağa söylencesi hakkında...
 
 
Derviş Ağa Hamamı'nın ön cephesi
(Şubat 2022)

Birgi, girişinden Ulu Cami’nin yer aldığı meydana doğru ağır ağır yükselen bir topografyaya sahip. Çekül Vakfı’nın rehberliğinde yürütülen sokak sağlıklılaştırma çalışmaları sonucunda, kasabanın neredeyse bütünü yenilenmiş ve mücevheri andıran bir çehreye bürünmüş durumda. Bütün gün Birgi’yi dolaşırken edindiğimiz izlenim; emek ve estetik kaygısıyla yürütülen bu çalışmalar sırasında, sokakların zemin döşemeleri, evlerin dış cephesinde yer alan duvar, ahşap kapı ve cephe boyalarının tümü elden geçmiş, çatı ve duvar kiremitleri dekoratif bir şekilde yeniden düzenlenmiş olduğu yönündeydi. Sokakların açıldığı geniş sahanlıklarda yer alan ağaçların çevresi, taştan sekiler haline getirilmiş; kenarlarına doyumsuz Birgi manzaralarını seyreylemek için ahşaptan oturma mekânları konulmuş, sokaklarda orada burada yer alan değirmen ve dibek taşları ise, korunarak; sokak aralarında anıtsal objelere dönüştürülmüştü. Gerçekten bir açık hava müzesi gibiydi Birgi sokakları…
 
Fatih Mehmet Bey Caddesi'nden yukarı doğru yürüdük.
(Ocak 2023)
 
 
Birgi Deresi'ne konforlu seyir terasları
(Şubat 2022)

Ulu Cami yakınlarında çömlek satıcıları
(Haziran 2008)

Ulu Cami’nin yer aldığı meydana doğru yürüdük.
 
Ulu Cami 
 
Ulu Cami ya da Aydınoğlu Mehmet Bey Camii’nin bulunduğu meydana ulaştığımızda, önce Ulu Cami sokağına bakan kahvelerin bulunduğu alanda biraz soluklandık. Yazdan kalma koruk şerbetleri eşsizdi doğrusu. Ortalık hareketlenmiş, insanlar bu alanda toplaşmışlardı. Ulu Cami’de epeydir devam etmekte olan restorasyon çalışmaları hala bitmemişti. Bu nedenle bu muhteşem caminin içini dolaşmamız ne yazık ki mümkün olmadı. Biz de eski ziyaretlerimizden aklımızda kalan izlenimleri paylaşarak devam ettik Birgi’nin tarih kokan sokaklarındaki dolaşmalarımıza.
 
 Ulu Cami altında yer alan kahvelerden birinde koruk şerbeti içtik.
(Ekim 2023)
 
Aynı kahvehaneler bölgesinin 2008 yılındaki hali
(Haziran 2008)
 
Meydanda bütün ihtişamı ile yükselen ve Bozdağlar’ın eteklerinde yatan Lidya kenti Hypaipa’nın devşirme malzemesi ile ayağa kaldırılmış Ulu Cami ya da Aydınoğlu Mehmet Bey Camii, Selçuklu mimari yaklaşımlarına sahip olduğu kadar, diğer camilerden oldukça farklı bir yapı arz etmekte. Yapım tarihi olarak Aydınoğlu Mehmet Bey’in Aydınoğulları Beyliği’ni 1308’de kurduktan hemen sonra; Hicri 712, Miladi 1312-1313 tarihleri veriliyor. Neredeyse onun ilk bayındırlık eseri; Ulu Cami… Bir yandan çatı konstrüksyonu, bir yandan cami girişinden daha alçak bir zemine inilerek ulaşılan caminin iç mekânı (kabire inme düşüncesini hatırlatırcasına), minberindeki evreni anlatan eşsiz kündekari panolar, çalınarak İngiltere’ye kaçırılan ve uyanık bir İngiliz kadının bir müzayedede fark etmesi sayesinde İnterpol aracılığıyla tekrar ülkeye geri getirilip yerine takılan minber kapısı, turkuaz mihrap ve taşıyıcı granit devşirme sütunlar bu caminin ilginç yanlarından sadece bir kaçı olarak sayılabilir. Ayrıca caminin meydandaki Birgivi Medresesi’ne bakan yönünde, duvara monte edilmiş nazarlık gibi duran devşirme aslan heykelini de bir İslam eserinde pek görmediğimizi eklemeliyiz.
 
Aydınoğlu Mehmet Bey Camii; köşesinde aslan...
(Ocak 2012)
 
Cami'nin avludan ulaşılan girişi
(Ocak 2008)
 
Caminin kündekari tekniği ile yapılmış minber panolarından biri
(Haziran 2008)
 
Caminin İngiltere'ye kaçırılıp yeniden Türkiye'ye getirilen ve yerine takılan muhteşem minber kapısı
(Haziran 2008)

Aydınoğlu Mehmet Bey Camii; turkuaz rengi çinilerle kaplı mihrap
(Haziran 2008)
 
Caminin avluya bakan yüzü
(Haziran 2008)
 
Caminin avlusunda ise, Aydınoğlu Mehmet Bey ve oğullarının yattığı bir de türbe mevcut. Kız kardeşi Şah Sultan ya da Ümmühan Sultan ise, iki yanında çam ağaçlarıyla kaplı Fatih Mehmet Bey Caddesi’nin meydanla buluştuğu yerde ve yolun tam ortasında yer alan türbede yatıyor. Şah Sultan Türbesi’nin karşısına gelen bir konumda ise Mehmet Bey’in oğlu Gazi Umur Bey’in bir heykeli yer alıyor.
 
 Şah Sultan ya da Ümmühan Sultan Türbesi
(Haziran 2008)

Önde Şah Sultan Türbesi, arkada Aydınoğlu Mehmet Bey Camii
(Ekim 2023)

Caminin köşesindeki aslan heykeli
(Haziran 2008)

Aslan heykeli hakkındaki söylence; Dervişağa Hamamı'ndaki sergi panosundan...
(Şubat 2022)

Caminin oturtulduğu düzlemin Birgi Deresi’ne bakan yüzünün ne kadar sağlam bir şekilde tahkim edildiğini ve caminin bu zeminin üstüne itina ile inşa edildiğini de belirtmeliyiz. Zaten Batı Anadolu’da en erken Türk – İslam eserlerinden olan bu caminin, hala dimdik ayakta bugünlere kadar gelebilmiş olmasının en muhtemel nedeni de inşaatında uygulanan bu yaklaşımlar olmalıdır.
 
Ulu Cami'nin zeminini güçlendirmek için yapılmış tahkimat duvarları ve payandalar
(Haziran 2008)
 
Tahkimat duvarlarının bir başka görünümü
(Haziran 2008)
 
Cami ve tahkimat duvarı birlikte...
(Ekim 2023)

Taşpazar’ın konakları
 
Ulu Cami’nin yanından ayrıldıktan sonra İmam Birgivi Medresesi’nin arkasından başlayarak aşağıdaki dere yatağına dek uzanan Taşpazar mahallesindeki eski Birgi konakları arasında dolaştık. Tarihi Birgi konaklarının yoğun bulunduğu bu mahalle, Batı Anadolu’daki Bizans egemenliğini sona erdirmek uğruna birlikte hareket edip cenk yapan, ama daha sonrasında iktidar mücadelesinde birbirlerine düşüp kellesine veren Menteşe Bey’in damadı Sasa Bey’in adından esinlenilmiş Sasallı mahallesi’nden bir dere yatağı ile ayrılmaktaydı. Sandıkoğlu ve Keremağa Konakları, geleneksel Birgi evlerinin en büyük ve gösterişli olanlarıydı. Birbirinin üzerine yıkılacakmış gibi yanaşmış bu yüzlerce yıllık dev konakların kimisinde restorasyon çalışmaları tamamlanmış, kimisinde ise halen sürmekteydi.
 
Zamanın durduğu yer; Birgi'de Taşpazar mahallesi
(Ocak 2012)

Restorasyon  sürecinde bir konak
(Ocak 2012)

Birgi'de zaman
(Ocak 2012)

Taşpazar konaklarına örnekler
(Haziran 2008)
 
Bunlardan 19.yy.dan kalma Sandıkoğlu Konağı, yasal mirasçıları tarafından devlete bağışlanarak yakın zamanlarda onarılmış ve Mimar Sinan Üniversitesi’nin öğrencilerinin çalışmalarına tahsis edilmiş durumdaydı. Aynı restorasyon süreci şimdilerde Kerimağa Konağı için söz konusu olmalı; halinden öyle anlaşılıyordu.
 
Yağmurda konaklar arasında...
(Ocak 2009)
 
Taşpazar'da Birgili bir teyzenin yanındayız.
(Ekim 2023)
 
Taşpazar sokaklarında; yorgun konakların gölgeleri arasında...
(Ekim 2023)

Birgi’deki geleneksel Türk Mimarisinin çizgilerini taşıyan bu konaklarda Batı Anadolu’da görülen dış sofalı konut uygulamaları öne çıkıyor. Bu çözümlerin oluşumunda Türk aile yapısının içe dönük yaşantısı etkili olmuş. Bu etki konutların iç avluyu çevreleyen duvarlarının yükselmesi, hizmet ve yaşam mekânlarının birbirinden belirgiin bir biçimde ayrılması şeklinde gelişmiş. Birgi’de geleneksel konutların alt ve üst katlarında sağır duvarların kâgir, diğer duvarların ahşap karkas şeklinde yapıldığı görülüyor. Ahşap karkas duvarlarda dolgu malzemesi olarak taş, kerpiç ve tuğla kullanılmış. Dolgulu ahşap duvarlar, kıtıklı kireç, samanlı çamur veya bağdadi tekniğinde sıvanmış, kâgir duvarlar ise sıvasız bırakılmış. Yerleşimdeki hâkim çatı tipi, alaturka kiremitli, kırma veya beşik çatı olarak dikkat çekiyor.(21)
 
Birgi sokaklarından birinde bir duvar resmi
(Ocak 2023)
 
Taşpazar'da bir suyu akmayan çeşme
(Ocak 2023)
 
Duvardaki ustanın imzası...
(Haziran 2008)
 
Taşpazar çeşmesi; hala canlı...
(Mayıs 2014)

Taşpazar mahallesinin arkasındaki Sasallı mahallesi
(Mayıs 2014)

Konakların arasındaki daracık sokaklarda zaman durmuş gibiydi. Köşede suyu akmayan bir çeşme, zamana direnemeyip büyük kısmı yara alıp neredeyse yıkıntıya dönüşmüş geleneksel Birgi evleri kurtarıcılarını bekler gibiydiler çaresizcesine. Bu evlerden birinde oturan bir Birgi sakininin avlu duvarından yandaki boş alana sarkan bir güz incirinin yüksekteki son kalan meyvelerinden birkaç tanesinin tadına bakma fırsatımız oldu. Ayaküstü Birgili kardeşimizle sohbet ettik; şeker hastasıymış; günde bir tane tadımlık yiyorum dedi. Sonra yıkık konaklardan söz etti; restorasyonların devlet desteği olmadan gerçekleştirilmesinin imkânsızlığından ve süreç boyunca yaşanan bürokratik sıkıntılardan yakındı. Kolay değildi; bu ağlayan konakları ayağa kaldırması. Yediğimiz incirler için teşekkür edip yanında ayrıldık.
 
Taşpazar sokaklarında...
(Haziran 2008)

Taşpazar'da ağlayan bir konak
(Haziran 2008)

Aynı konağın koca kapısı
(Haziran 2008)
 
Bir konağın köşesinde kolay geçişe izin veren yumuşatma tekniği
(Haziran 2008)

İmam Birgivi’nin makamına giden yol üzerinde Şerif Ali Konağı vardı; hem ziyaret, hem de ticaret mekânıydı içerisi. Cevizden kestaneye, nar ekşisinden kuru incire, gözlemeden ayran, çay ve kahveye kadar çok geniş bir yelpazede hem karnını doyurmak, hem de bu ve benzeri yerel ürünleri satın alıp eve götürmek mümkündü bu mekânda. Konağın üst katındaki başoda, açık sofa ve diğer odalar ise ziyaret edilebiliyordu. Kıtık minderlerle kaplı divanlar üzerinde bir süre oturduk başodada. Konak oldukça yıpranmış olmakla birlikte hala işlevseldi; bu kez turizme yönelmişti Şerif Ali Konağı
 
Yılanlı Kale yolunda Şerif Ali Konağı'nın girişindeyiz.
(Ekim 2023)
 
Şerif Ali Konağı; üst katta bir odanın yüklüğü ve yanındaki gömme banyo
(Ekim 2023)
 
Odadan dünyaya açılan pencere; karşıda Bozdağ etekleri
(Ekim 2023)
 
Odada divan; divanda huzur...
(Ekim 2023)
 
İstanbul'dan geldiler; Birgi konaklarında soluklandılar.
(MYC; Ekim 2023)
 
Şerif Ali Konağı başodasındayız; panoromik görünüşü
(MYC; Ekim 2023)
 
Çakırağa Konağı’nı en sona bırakmıştık. Şimdi yemek zamanıydı. Yeniden merkeze; Ortaçağ’dan kaldığı söylenen Küpuçuranlar Kulesi’nin arkasında; eski Belediye binasının altındaki kahvehanelerin olduğu bölgeye döndük. Eskiden beri uğradığımız bir kahvehane vardı burada; yüksek zeminli bir avlusundan geleni geçeni izlemek pek hoştu doğrusu. Yakın zamanlarda o yıpranmış görüntüsünden silkelenip kurtulmuş; kısacası bir tadilat sonrası mekân lokantaya dönüşmüştü; bir nevi esnaf lokantası… O güzelim etli ekmekleri işte burada mideye indirdik; nefis bir ziyafetti doğrusu. Ayranlı, çaylı muhabbet uzadıkça uzadı. Ama Çakırağa Konağı bizi beklerdi. Çekül Evi’nin önündeki köprüyü geçerek Birgi Deresi’nin karşı kıyısına geçerek Çakırağa Konağı’na yöneldik.
 
Birgi'de gecikmiş öğle yemeği; Bayındır'ın etli ekmekleri, ayran ve çay; yalın ama lezzetliydi.
(Ekim 2023)
 
Birgi'nin merkezinde yemek yediğimiz mekan; eskiden kahvehaneydi,  şimdi lokanta olmuş.
(Ekim 2023)

Ulu Cami'nin arka sokaklarında dolaşırken bir evin duvarında rastladık. Kışa hazırlık resmi...
(Ekim 2023)
 
Ödemiş Halk Eğitim Merkezi'nin Birgi'de Fatih Mehmet Bey Caddesi üzerindeki dokuma atölyesi
(Ekim 2023)

Aynı dokuma atölyesinin arka avlusunda bir Birgi hatırası
(Ekim 2023)
  
Çakırağa Konağı
 
Restorasyon ve sokak sağlıklılaştırma çalışmalarıyla kendini yenilemiş Birgi’nin güzelim sivil mimari örneği Türk evlerinin sıralandığı caddeden yukarı doğru yürüdük. Çakırağa Konağı bu caddenin ortalarına denk gelen bir konumdaydı. Uzun süren restorasyon süreci sonrasında ziyarete açılmıştı bir süredir. Geniş avlusuyla kucak açtı ziyaretçilerine 18.yy.dan kalma Çakırağa Konağı
 
Birgi Çakır Ağa Konağı
(Haziran 2008)
 
Çakırağa Konağı; avludan iki katın panoromik görünümü
(Ekim 2023)

Çakırağa Konağı; avludan...
(Ekim 2023)
 
Çakırağa Konağı, kaynaklara göre 18.yüzyılın ikinci yarısında (kaynaklarda yapım tarihi 1761-1764 veya 1771-1774 olarak veriliyor) Batı Anadolu’da gelişen ticari kapitalizmin zengin kıldığı bölgedeki tacirlerden Çakıroğlu Mehmet Bey tarafından yapılmış. Konak o yıllarda o kadar muazzam büyüklükte tasarlanıp, her yeri kalem işi süslemelerle kaplanmış ki; anlatılana göre biri İzmirli, diğeri İstanbullu iki eşi için sıla hasretini yenmek adına duvarlarını süsleyen duvar resimleri bugüne dek varlığını koruyabilmiş.
 
Zemin katta yer alan odalardan biri; ısınma şömine ile...
(Ekim 2023)

Çakırağa Konağı'nda tanıtım panolarından biri
(Ekim 2023)
 
Bir odanın dış bölmesi üzerindeki kalem işi süslemeler
 
(Ekim 2023)
 
İslam Ansiklopedisi’nde yer alan bilgiye göre ise, Çakırağa Konağı’nın Birgi halkı arasında Çakırların Tahir Bey adıyla anılan ve o tarihlerde dericiliğin canlılığını koruduğu bu şehirde debbağhaneleri (deri tabaklama ve imalathaneleri) bulunan varlıklı bir kişi tarafından yaptırılmış. Aynı bilgiler Çakırağa Konağı'nda bulunan bilgi panolarında da yer alıyor.
 
Çakırağa Konağı’nın mimari yapısının özellikleri ve geleneksel Türk mimarisi içindeki yeri ile ilgili olarak ise, yine İslam Ansiklopedisi’nin Çakırağa Konağı maddesinde şu bilgiler veriliyor:
 
“Konağın günümüze ulaşabilen kısmının, asıl ana binayı teşkil eden harem bölümü olduğu anlaşılmaktadır. Arka bahçede bulunduğu tahmin edilen selâmlık ve diğer müştemilâtın bütünüyle ortadan kalkmış olmaları sebebiyle konumlarını ve mimari özelliklerini tespit edebilmek mümkün değildir. “U” biçiminde bir kitle içinde toplanan harem bölümü üç katlı olup dış sofalı, eyvan(23), çift köşk odalı bir tasarım sergiler.
 
Çakırağa  Konağı'nın zemin katında yer alan bir eyvan örneği
(Ekim 2023)
 
Zemin kattaki odadan bir başka görünüm
(Ekim 2023)

Zemin katta yer alan eyvandaki duvar bezemeleri
(Ekim 2023)
 
Zemin kattaki hizmetkar odalarının kapıları üzerinde yer alan  süslemeler
(Ekim 2023)
   
Yapı sokak cephesinde köşk odaların çıkmalarıyla, avlu cephesinde de minyatür birer köşk niteliğindeki şahnişinlerle(24) zenginleştirilmiştir. Ahşap çatkılı duvarlarda dolgu malzemesi olarak tuğla kullanılmış, kuzeydeki avluya açılan sofaların revakları ile eyvan revakları(25) ise bağdâdî(26) tekniğinde yapılmıştır.
 
Güney yönündeki sokaktan dikdörtgen açıklıklı mütevazı bir kapı ile girilen basık tavanlı, taş döşeli zemin katta dinlenme sekileri, seyislerle ahır uşaklarının odaları ve ahırlar yer alır. Giriş dışında bütünüyle sokağa kapalı olan bu kat, göğüslemelerle takviye edilmiş ahşap direklerden meydana gelen bir bölümle avluya açılır. Zemin kat gibi basık tavanlı olan birinci katta kışlık odalarla hizmetkâr odaları bulunmaktadır. Güneybatı ve güneydoğu köşelerine simetrik bir şekilde yerleştirilen odalar, demir parmaklıklı dikdörtgen pencerelerle aydınlatılmıştır. Bu odaların arasına, Osmanlı Baroku’na has birleşik kemerlerden meydana gelmiş bir revakla sofadan ayrılan, aynı türde pencerelerin görüldüğü sedirli bir eyvan kondurulmuştur. Birinci kat sofasının ahşap direkleri arasında korkuluklar uzanmakta, simetri eksenindeki açıklığı da avlu yönüne doğru bir şahnişinle genişletilmiş bulunmaktadır.
 
Zemin kattaki diğer eyvan
(Ekim 2023)
 
Zemin kattan avluya bakış
(Ekim 2023)
 
Üst kat; İstanbul odası; boğaz manzarası ve muhteşem tavan
(Ekim 2023)
 
Üst kat; sofa tavanı
(Ekim 2023)

Oda tavan detayı
(Ekim 2023)
 
Üst kat; sofa duvar süslemelerine örnekler
(Ekim 2023)
 
Birinci katın mimari ayrıntı ve süslemeler bakımından oldukça sade tutulmasına karşılık, yüksek tavanlı ikinci katın, özenli işçiliği ve göz alıcı bezemesiyle dikkat çektiği görülmektedir. Bu katın sofasında ahşap direklerin göğüslemeleri barok üslûpta yalancı kemerlerle gizlenmiş, birinci kattaki şahnişinin üzerine de biraz daha ileri çıkan bir ikincisi oturtulmuştur. Sofanın çevresinde, dik açılı iki eksene göre simetrik olarak yerleştirilmiş dört oda ve bunların aralarında da üç eyvan yer almaktadır. Sokak cephesindeki iki köşk oda ile aralarındaki eyvan, eğri eliböğründelere(27) dayanan çıkmalarla genişletilmiş, çift sıra pencerelerle ışıklandırılmıştır. Dikdörtgen olan alt sıradaki pencereler ahşap kepenkler, korkuluklar ve kafeslerle, basık kemerli olan tepe pencereleri ise camları renkli çift cidarlı alçı revzenlerle(28) donatılmıştır. Eyvanlarda olduğu gibi odalarda da sedirlere yer verilmiş, ayrıca güneydoğu köşesindeki köşk oda hariç diğerlerine birer ocak yapılmıştır. Pahlanmış köşelerden girilen bu odalar, geleneksel Türk evlerindeki mekân düzenlemesinin belli başlı bütün unsurlarına sahip olmalarının yanında Osmanlı Baroku’na has üslûp özelliklerini de en belirgin biçimde yansıtırlar. Oymalı ve boyalı ahşap kapı kanatlarında, cepheleri kıvrımlı yüklüklerde, aynı kıvrımlı hattı izleyen raflarda, tavanlarda dikdörtgen panolara (kitabelere) ayrılmış bulunan sıvalı yüzeylerdeki kalem işlerinde hep bu geleneksel-yenilikçi kaynaşması ve barok üslûbun bütünleyici etkileri görülmektedir. Özellikle iki köşk odada yüklüklerle tavan arasındaki, köşelere doğru silindirik bombeler yapan duvar yüzeylerine resmedilmiş olan İstanbul ve İzmir panoramaları, yapıyı geç devir halk resmi açısından da ilginç hale getirmektedir.
 
Üst kat; kapı üstü süslemeleri
(Ekim 2023)
 
Üst kat; eyvanlardan biri
(Ekim 2023)
 
Üst kat; İzmir odası kapı üstü süslemeleri
(Ekim 2023)
 
İzmir odası
(Ekim 2023)

İzmir odası; tavan detayı
(Ekim 2023)
 
Konağın oldukça farklı görünümler arz eden sokak ve avlu cepheleri, hareketli kitleleri ve uyumlu oranları ile dikkat çeker. Her katta “U” şeklinde avluyu kuşatan açık sofaların meydana getirdiği iç cephede üst üste bindirilmiş şahnişinler, merdivenler ve bağdâdî kemerlerin oluşturduğu revaklar hareketliliği sağlayan başlıca unsurlardır. Sokak cephesinde ise ikinci kattaki köşk odalarla bunların arasındaki eyvana ait kavisli eliböğründelerle ve çift sıra pencerelerle donatılmış çıkmalar dikkat çekmektedir. Sağır bırakılmış olan zemin kat duvarları ile sınırlı sayıda pencerenin yer aldığı birinci kat duvarlarında sıva üzerine, Anadolu Türk mimarisinde en erken örneklerine Selçuklu devrinde rastlanan, muhtemelen Antikçağ mimarisinden mülhem kesme taş örgü görünümünde boyama yapılmış, böylece kale duvarı izlenimi verilen bu kısmın üzerinde, renkli kalem işleriyle ve bol miktarda pencereleriyle ileri doğru çıkan ikinci katın daha ihtişamlı durması sağlanmıştır.
 
İzmir odası; duvardaki resimlerden...
(Ekim 2023)
 
Daha geniş açıdan bakış; aynı resim...
(Ekim 2023)

Diğer duvardaki resim; İzmir odası
(Ekim 2023)

Üst kata çıkan merdivenler
(Ekim 2023)
 
Üçüncü kata çıkan merdiven; erişim kapalı bir kapak ile sağlanıyormuş.
(Ekim 2023)
 

Çıkmalarda, pencerelerden artakalan alanlar dikdörtgen panolara taksim edilmiş, bunların içi Osmanlı barok üslûbuna has süsleme unsurları ile doldurulmuştur. Hemen bütün Batı Anadolu’daki benzer örneklerde olduğu gibi mavi, sarı ve koyu yeşil tonların hâkim bulunduğu bu süsleme unsurları arasında, özellikle içi somaki görünümü verecek şekilde boyanıp “S” ve “C” kıvrımlarıyla çerçevelenmiş beyzî madalyonlar, girlandlar, çiçek demetleri ve vazolar göze çarpmaktadır. Çıkmaların arasında kalan sağır duvar yüzeyleri ise kıvrımları başarılı biçimde gölgelendirilmiş perde resimleriyle tezyin edilmiştir.
 
Üst kat; sofa ve balkonlar...
(Ekim 2023)
 
Üst Kat; avluya Bozdağlar'a bakan taht
(Ekim 2023)
 
Zemin kat; sofa, genel görünümü
(Ekim 2023)
 
Avluya doğru çıkma şeklinde uzanan şahnişinler
(Ekim 2023)
 
Çakırağa Konağı hatırası
(MYC; Ekim 2023)
 

Mimari ayrıntıları kadar süsleme programı açısından da geleneksel Türk mimarlığı ile Batı kökenli unsurların ustaca kaynaştırıldığı Çakır Ağa Konağı, Osmanlı Baroku’nun sivil mimari alanındaki en başarılı örneklerinden birini teşkil etmekte ve söz konusu üslûbun İstanbul dışındaki yerleşmelerde de benimsendiğini açıkça göstermektedir.”
 
Bozdağ; Gölcük kıyısında...
(MYC; Ekim 2023)
 
Günün kapanışı; Bozdağ kasabasında yorgunluk kahveleriyle...
(Ekim 2023)
 
 Alacakaranlıkta Bozdağ'da Poslu Mestan Efe'nin heykeli önünde...
(Ekim 2023)
 
Çakırağa Konağı’ndan çıktıktan sonra, günü sonlandırmak üzere Birgi’nin sırtını dayadığı Bozdağlar üzerinde yer alan Gölcük yaylasına ve Bozdağ kasabasına uğradık. Yayla domatesleri, deri tulum peynirleri, ceviz ve kestanelerle zenginleşen günümüz, Gölcük’e karşı Ödemiş Belediyesi’nin sosyal tesislerinde ve en son olarak da Bozdağ’da şirin bir kahvehanede içilen yorgunluk kahveleriyle son buldu. Artık akşam karanlığı basmış, gezginler gezmekten bir anlamda harap ve bitap düşmüşlerdi. Artık Birgi’ye geceleme için dönme zamanıydı. Bozdağlar’dan Birgi’ye doğru; yaklaşık 1200 metrelerden inerken, ovadaki Ödemiş’in ve diğer irili ufaklı yerleşimlerin şıkır şıkır ışıkları bir anlamda göz kamaştırıcı bir manzara sunmaktaydı. Karşımızda gün batımının lacivert karanlığı ve aşağılarda; ovada yaşamın habercisi ışıklar…
 
Dipnotlar:
(1)   Birgi (Tarihi, Tarihi Coğrafyası ve Türk Dönemi Anıtları); yayına hazırlayan: Prof. Dr. Rahmi Hüseyin Ünal; T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları/2573; Birinci Baskı, 2001-Ankara; sayfa: 5 
(2)  a.g.e; sayfa: 6
(3)  Aydınoğulları Tarihi hakkında Bir Araştırma; Dr. Himmet Akın; Ankara Üniversitesi DTCF Yayınları, 1968; s.15.
(4)  a.g.e; s.21
(6)  a.g.e; s.21; Paul Lemerle’den alıntı dipnotu. Bu nota göre; Sasa Bey’in Tire’yi fethi (1304 yılı 20 Ekim’den önce; Sasa Bey ile Aydınoğlu Mehmet Bey’lerin Efes’i almaları ise 1304 yılı 24 Ekim’den biraz sonra ifadesi ile verilmektedir.
(7)   Hun baskısı ile Orta Asya’dan Batı’ya göç eden ve Kafkasya’da 13 yy.a kadar hüküm sürmüş bir krallık kuran kavime mensup paralı askerler.
(8)  Birgi (Tarihi, Tarihi Coğrafyası ve Türk Dönemi Anıtları); yayına hazırlayan: Prof. Dr. Rahmi Hüseyin Ünal; T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları/2573; Birinci Baskı, 2001-Ankara; sayfa: 10-11
(9)  a.g.e.; 10
(10)  Aydınoğulları Tarihi ile ilgili bir Araştırma; Dr. Himmet Akın, DTCF Yayını; sayfa: 44 
(11)  a.g.e.;sayfa: 44; dipnot: 246
(12)  a.g.e.; sayfa: 44; dipnot: 246
(13)  a.g.e.; sayfa: 45
(14)  a.g.e.; sayfa: 45; dipnot: 249
(15)  a.g.e.; sayfa: 45; dipnot: 250
(16)  a.g.e.; sayfa: 45; dipnot: 251
(17)  a.g.e.; sayfa: 45; dipnot: 252
(18) 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalini takiben Yunan kuvvetleri, trenle Bayındır, Ödemiş ve Tire üzerine yönelirler. Bir telgrafla İzmir işgalinden haberdar olan Birgililer Poslu Mestan Efe’nin etrafında toplanırlar. 30 Mayıs 1919’da Tsavellas komutasındaki Yunan kuvvetleri, İzmir’den hareket ederek Ödemiş’i işgal eder. Bu sırada Birgi’de Poslu Mestan Efe komutasında yaklaşık 1500 kişilik bir direniş birliği oluşturulur. Bu birlik esas olarak Yunan kuvvetlerinin Salihli yönünden ve Bozdağ üzerinden Ödemiş’e doğru sarkmasını engellemektedir. Albay Kandilis’in komuta ettiği iki Yunan birliği ile girilen şiddetli çatışmalarda Poslu Mestan Efe vurulur ve şehit düşer. Cephe dağılır; direniş kırılır ve Birgi, Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilir. Bugün Bozdağ kasabasının girişinde bir heykeli yer alan Poslu Mestan Efe’nin cenazesinin nerede olduğu halen belirsizdir.
(19) 2 Eylül 1922’de Türk kuvvetleri Birgi’ye hücum etmiş ve çarşıda bulunan Yunan karakolunu basmıştır. Bu baskın sırasında çarşıda yangın çıkar. Yangını söndürmek için sokaklara çıkan Birgililer, silahlanmış Rumlar tarafından öldürülür. Türk milislerin Hacı Hasan köyü yönünde çekilmesi ile de Birgi’de eline geçirdikleri Türkleri öldürmeye başlarlar. Bir yandan da Birgi’yi kundaklayıp yakarlar. Bu insan avından kurtulabilen halk Taşpazar Mezarlığı, Birgi Deresi ve Hacı Hasan köyü yönünde çekilirler, Birgi’nin yanışını Hacı Hasan köyü yamaçlarından izlerler. Bu yangın ve katliamda 21’i kadın ve 63 erkek olmak üzere 84 Birgili hayatını kaybeder. 1008 evin bulunduğu Birgi’de 500 ev yanmıştır. Birgi halkı gibi Yunanlıların ve Rumların mezaliminden kasabanın tarihi dokusu da zarar görmüştür. Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanan Birgi kitabını yayına hazırlayan Prof. Dr. Hüseyin Rahmi Ünal’ın belirttiğine göre Birgi’nin yarıdan fazlası ve özellikle de küçük dere ile doğusundaki vadi arasında yer alan sırtın üzerindeki kasabanın nüvesini oluşturan kesim yok olmuştur. Yangının Ulu Cami’ye ve Cami Kebir mahallesine ulaşmasına Kemer yaylasından gelen zeybek grubu ile Birgililer engel olmuşlar ve yangının üst kesimlere sıçramasına fırsat vermeden yetişip söndürmüşlerdir. Bkz. İşgal ve Kurtuluş; Yunan İşgalinin Sonu, Küçük Menderes Bölgesinin Kurtuluşu; Günver GÜNEŞ-Filiz Akın ÖZCAN; Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi; Özel Sayı (2022); sayfa: 237-263; https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2652797
(20) Birgi (Tarihi, Tarihi Coğrafyası ve Türk Dönemi Anıtları); yayına hazırlayan: Prof. Dr. Rahmi Hüseyin Ünal; T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları/2573; Birinci Baskı, 2001-Ankara; sayfa: 135-140
(21) Birgi Geleneksel Ahşap Konutlarında Yapısal Sorunlar ve Çözüm Önerileri; Engin Aktürk, Tülay Çobancaoğlu; bkz. https://www.academia.edu/36117013/Birgi_Geleneksel_Ah%C5%9Fap_Konutlar%C4%B1nda_Yap%C4%B1sal_Sorunlar_ve_%C3%87%C3%B6z%C3%BCm_%C3%96nerileri
(22) İslam Ansiklopedisi; Çakırağa Konağı maddesi; Müellifi: M. Baha Tanman; bkz. https://islamansiklopedisi.org.tr/cakir-aga-konagi
(23)   Eyvan: Üzeri genellikle tonozla örtülü, üç tarafı kapalı, bi tarafı açık mimari yapı birimi
(24) Şahnişin: Türkçede “cumba” olarak ifade edilen, genellikle evlerin üst cephesinde yer alan etrafı pencereli çıkmalara verilen Farsça isim.
(25) Revak: stoa ya da portiko;ana binaya bitişik,  çevresi sütunlu payelerle desteklenmiş üstü örtülü, gölgelikli alan 
(6)  Bağdadi: Ağaç direkler üzerine birbirine paralel şekilde ve 1-2 cm. aralıklarla çakılan çıtaların üzerinin sıva ile örtülmesi suretiyle yapılan duvar ya da tavan
(27) Eli böğründe: Yapılarda ve özellikle ahşap evlerde çıkmaların altına aralıklı olarak konan cepheye ayrı bir güzellik katan eğik desteklerden her biri, payanda 
(28) Revzen: nakışlı pencere; pencerelerde alçı kayıtlar arasına renkli ve renksiz cam parçaları yerleştirilerek desen oluşturulması, bir tür vitray…
(29)  Fotoğraflar, belirtilenler dışında gezi sırasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC


2 yorum:

  1. Emeklerine sağlık, yine aldı beni de gezdirdi eserin, teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geri bildiriminiz ve değerli satırlarınız için ben teşekkür ederim. Bu değerli geri bildirimler sayesinde yaklaşık 14 yıldır Ege'nin ve ülkenin her yerinde; dağ başlarında ve derin vadilerde bilinmedik ellerde yürüyüp duruyoruz keyifle. Umarım ayaklarımız ve beynimiz bir süreliğine daha ihanet etmez bize. İlginizin sürekliliği dileğiyle...İF

      Sil