ARMUTLU
VADİSİ’NDE; POMAK KÖYLERİNDE…
31 Ocak 2020
İbrahim Fidanoğlu
Armutlu Vadisi’nde; Pomak köylerinde…
Bugün Kemalpaşa’nın arka dünyasında; Armutlu’dan Bayındır’a doğru nüfuz eden Armutlu
Vadisi’nin yüksek yamaçlarında dolaştık. 19.yy. sonlarında ve 20.yy.ın
başlarında; Balkanlar’daki Osmanlı egemenliğine son veren milliyetçi
ayaklanmaların tetiklediği Balkan göçünün içinde yer alan Bulgaristan kökenli Pomakların İzmir civarında yaklaşık yüz
yıl önce yerleştikleri bir coğrafyaydı aynı zamanda buralar. Bugün Yiğitler Vadisi’nde yer alan Kamberler ve Kurudere, Armutlu Vadisi’nde
yer alan Bayramlı ve Çınardibi köyleri ile Spil’in güney yamaçlarında yer alan Beşpınar köyü çevredeki Pomak
köylerinden bazılarıdır.
Bayramlı'da sabah vakti...
Armutlu vadisinde; bir yıl önce...
(Şubat 2019)
Pomaklar, 1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi diye bilinir) ve onu takip eden
Balkan Savaşları sonrasında Balkanlar’daki yeni statünün ortaya çıkışı ile
birlikte, Anadolu’ya yönelen bu topraklardaki Müslüman halkların kaderini
paylaşan bir başka Slav kökenli Balkan halkıdır. Bugün Bulgaristan, Yunanistan,
Makedonya, Arnavutluk ve Türkiye sınırları içinde yaşamlarını sürdüren Pomaklar, neredeyse 100 sene öncede donup
kalmış bir Bulgarcanın ağırlıkta olduğu, belki de bugünkü Bulgarlarla bile zor
anlaşabilecekleri bir dil konuşurlar. Dillerinde Türkçe ve Yunanca sözcükler de
yer almaktadır. Yaklaşık yüz yıldır Anadolu’da yaşamakta oluşlarına rağmen,
yine de kendi kültürlerini; dillerini ve geleneklerini bugüne
taşıyabilmişlerdir. Bu da Anadolu toprağının bir güzelliği ve kültürünün çeşitliliği
adına bir kazanım olarak görülmelidir. Pomaklar
için; günümüz Balkan devletlerinden Bulgaristan ve Yunanistan, kendi ulusal
kökleriyle ilişki kursalar da, bütün ileri sürülen bu tür milliyetçi savlar
onları açıklamaya yetmez. Ama Pomaklar
için feda edilemeyecek bir şey varsa, o da Müslüman kimlikleridir ve belki de
etnik kimliklerinden dahi önde gelmektedir. Bu gerçek bile Balkanlar’ın alt üst
olduğu o yıllarda Pomakların niye bu
topraklara savrulduklarını daha iyi açıklayacaktır.
Bayramlı köyü; karşı sırtlardan...
Armutlu Deresi'ni besleyen sel yataklarından biri; suların boşandığı zamanlarda...
(Şubat 2019)
Pomakların Müslümanlığı kabul ediş sürecinde ise, Boşnaklara benzer bir yolu izlediklerine dair yaklaşımlar
bulunmaktadır. Osmanlıların Balkanlar’a geçiş sürecinde; Ortodoks ve
Katoliklerin baskısı altında kalan ve kendilerini Bogomil diye tanımlayan Boşnaklar
ve Pomaklar, kendi kimliklerini
korumak adına Müslümanlığı kabul etmiş olmalılar. Daha sonraki süreçte Osmanlı
Devleti’ne sadık birer halk olarak öne çıkan Boşnaklar ve Pomaklar, 20
yüzyılın başlangıcında Balkanlar’daki ayaklanmalar ve etnik-dini arındırma
süreçleri içinde Anadolu’yu yurt belleyerek Balkan Türkleriyle birlikte bu
topraklara göç etmişler. Bütün katlanılan bu acıların hatırası, belki de hala Kemalpaşa’nın arka dünyasındaki Kamberler ve Çınardibi Yaylaları’nda hayatlarını sürdüren Pomakların torunlarının hafızasında yaşıyor. Kim bilir?
Çınardibi ya da Kavakalanı köy meydanı
Kavakalanı; Cevizaltı'nda...
(Kasım 2018)
Çoğu Bulgaristan’ın dağlık Rodoplar bölgesinden kalkıp Batı
Anadolu’ya gelen Pomaklar, terk
ettikleri yurtları gibi engebeli ve ormanlık bir coğrafya aradılar kendilerine.
Hem serin, hem de zengin bir ağaç örtüsüyle kaplı olacaktı dağlar… İzmir
civarına gelen Pomaklar için Bozdağlar’ın batıya doğru uzantıları üzerinde
yer alan bu saklı vadiler, biçilmiş kaftandı. Geldikleri yerlere benzettikleri bu
toprakları kendilerine yurt edindiler, bu topraklara yerleştiler. Yol iz yoktu;
o zamanlar bu dağlarda. Yiğitler ve Armutlu’yu; kanyon denilebilecek denli
derin vadiler boyunca Pomak köylerine
bağlayan yollar, 1960’lı yılların başında açılmış. Köylülerin anlatımına göre;
yolun açılmasında, dağ köylerinde yaşayanlar kazma kürekleriyle bizzat
çalışmışlar.
Armutlu Vadisi'nde Sonbahar...
(Kasım 2017)
Armutlu Deresi'nde büvetler...
(Aybey Çini; Temmuz 2018)
Bilindiği üzere; İzmir’de dağ yollarının birçoğu İzmir’in Cumhuriyet
dönemindeki ilk valilerinden rahmetli Kazım
Dirik zamanında açılmıştır. Kazım
Dirik, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bu bayındırlık eserlerini taçlandırmak
ve imece usulüyle yöre halkının desteği de alınarak yürütülen bu çalışmaları
onurlandırmak amacıyla, açılan yol güzergâhlarına bir de çeşme yaptırtmıştır.
İşte bu çeşmelere Yiğitler ve Armutlu vadilerini Bayındır’a doğru aşan rotalarda hiç
rastlanılmaması, köylülerin de tanıklığıyla örtüşen bir biçimde; bu yolun çok
daha sonraları açıldığını gösteriyor.
Bayramlı'dan Kavakalanı'na...
Kavakalanı; Cevizaltı civarı
(Nisan 2019)
Bugün kendi aralarında
yüz yıl öncesinde takılıp kalmış bir Bulgar
lehçesi ile konuşup anlaştıkları bir dilleri var; Pomakça diye adlandırılıyor konuştukları dil. Kimisi sarışın ve
çoğunlukla beyaz tenli, Slav ırkının tipik özelliklerini ele veren fiziksel
görünümleri yanında, bu insanların asla feda edemeyecekleri kimliklerinin
temelinde ise, İslam inancı var. Bölgenin birbirinden kat kat ayrılan kayaç
yapısından devşirilmiş kayrak taşlarıyla inşa edilmiş tek ya da iki katlı
evleri, yine kayrak taşlarla kaplı çatı örtüleriyle dikkat çekiyor. Yaklaşık 800-900
metrelik bir yayla özelliği gösteren bu coğrafyada, kışın; kuzey-güney
ekseninde birer boğaz yapan vadiler boyunca esen sert rüzgârları ve onlarla beslenen
kar yağışlarını da unutmamak gerek. Sonuç olarak zorlu bir coğrafyada yüz
yıldan fazla bir süredir sürdükleri yaşam mücadelesini bugünlere taşımışlar. Bu
zorlu coğrafyada kuşaktan kuşağa devredilen bu saygı duyulası mücadele azmine
şapka çıkarmamak mümkün değil. Güleç yüzlü, yaşama tutkun ve konuksever; bu güzel
insanlara selam olsun.
Bayramlı köyü; kayrak taşlardan çatılar...
Bayramlı'dan çıktık yola; kızılçamlar yoldaşımız...
Bayramlı’dan Çınardibi’ne…
Arabanın termometresi Bayramlı’ya girerken 0oC’yi
gösteriyordu. Sabah ayazı, nedeniyle köyün sokaklarında pek insanla karşılaşmadık.
Girişteki kahvehanenin önünde sohbet eden birkaç köylüden başka kimsecikler
yoktu ortalıklarda. Arabayı köyün meydanında uygun bir yere bıraktıktan sonra Bayramlı çıkışında asfalt yoldan
ayrıldık ve tatlı bir meyille yükselen güney yönündeki bir patikadan yürümeye
başladık. Yükseldikçe Bayramlı’nın
evleri, konumlandığı tepenin üstünde bir öbek şeklinde ortaya çıktı. Bu
yöredeki evlerin çatılarında örtü malzemesi olarak, uzun yıllardır kayrak
taşlardan elde edilen levhalar kullanılıyor. Son yıllarda kullanımı giderek
azalsa da; Bayramlı’da ve Çınardibi’ndeki (Kavakalanı) evlerin bazılarında, hala bu kayrak taştan çatı
örtülerini görmek mümkün.
Bayramlı çıkışında; Armutlu asfaltından ayrılarak bu patikadan ilerledik.
Güzelim patikalardan yürüdük; Çınardibi'ne (Kavakalanı) doğru...
Yol boyunca kızılçamlar,
bitki örtüsünün en önemli unsuru olarak karşımıza çıktılar. Yer yer açılan
kirazlıkların baskısıyla daha yukarılara çekilmiş de olsalar, Kavakalanı’na dek bizi hiç terk
etmediler. Bir süre patikayı takip ettikten sonra, patika ortadan kalktı ve
kiraz bahçeleri başladı. Demek ki yürüdüğümüz patikaların çoğu, kiraz bahçelerine
ulaşabilmek için köylüler tarafından açılmıştı. Ama daha önce baktığımız
haritadan aklımızda kaldığına göre, üst düzlemde bir orman yolu olmalıydı. Çoğu
kez yaptığımız gibi orman yoluna ulaşmak için, yer yer birbirlerinden sekiler
ve dar patikalarla ayrılmış kirazlıkların içine daldık.
Kiraz bahçelerinde; ağaçlar domur domur...
Kirazlıklar içindeyiz. Arkamızda Mahmut Dağı...
Çiçeğe hazırlanan kiraz ağaçları
Ilık giden havalar
nedeniyle, kiraz ağaçları çiçeğe hazırlık halindeydiler. Bütün dalları,
neredeyse eli kulağında patlayacakmış gibi irileşmiş tomurcuklarla kaplıydı
ağaçların. Yukarılara doğru ormanın sınırındaki bir kirazlığın içinde
Bayramlılı bir köylü ile karşılaştık. Kendisi, bahçe içinde; İzmir Büyük Şehir Belediyesi’nin
besiciliği teşvik kapsamında köylü dağıtığı üç-dört koyunu için, yazın gölgelik
olarak kullanmak üzere bir çardak yapmaktaydı. Önce selamlaştık, daha sonra ayaküstü
bir süre sohbet ettik. Bulamadığımız orman yolunu sorduk ayrılırken. Yukarıdaki
ormanla sınır çizgisinde yer alan kirazlığının kapısını işaret ederek, “hemen
üzerinde” dedi. Vedalaşıp ayrıldık yanından. Ucu çatallı bir dalla tutturulmuş;
eğreti asma kapıdan çıktıktan sonra, ormanın kıyısından güney yönündeki vadiye
doğru inen yola kolayca eriştik.
Kiraz ağaçları
Kiraz bahçelerinden ormana doğru...
Yükseldikçe Armutlu Vadisi'nin topografyası belirginleşti.
Orman yolundan;
çevremizdeki topografya, gayet güzel bir şekilde görünmekteydi. Güneybatı
yönünde uzanan Armutlu Vadisi ve ona
paralel ilerleyen Bayramlı-Çınardibi asfaltı
görüş alanımızdaydı. Çevremizdeki bütün sırtlar, Bayındır’a dek yoğun şekilde kızılçam ormanlarıyla kaplıydı. Doğu
yönündeki sırtlardan altımızdaki vadiye doğru yönelmiş çok sayıda sel yatağını
geçtik. Bütün bu küçük derecikler, yağmurlarla uyanıp, aşağıdaki Armutlu Deresi’ni beslemekteydi. Ama
başka neler besliyordu bu dereyi acaba? Orman içindeki patikadan yürürken Çınardibi’ne doğru son virajı
döndüğümüzde, ulaştığımız Armutlu Deresi
kıyısındaki manzara dehşet vericiydi. Manzarayı yerine gelince tekrar analım.
Yürüyeceğimiz orman yolu, ayaklarımızın altında...
Yol boyunca yosunlara rastladık. Üzerlerine kırağı vurmuştu geceden.
Döndük arkamıza baktık; bütün heybetiyle Mahmut Dağı ardımızda kalmıştı.
Vadiye doğru yönelen sel
yataklarında çoğunlukla çınar ya da yerel söylemiyle kavak ağaçları yoğundu.
Ama kış nedeniyle hepsi çırılçıplaktı. Kuzeye bakan gövdelerinin diplerinde
yosun öbekleri oluşmuştu. Orman yolunda ilerlerken, Armutlu Deresi’ne doğru iki çeşmeyi geçtik. Az da olsa suyu
akmaktaydı çeşmelerin. Bu çeşmeler ve sel yataklarındaki tahkim edilmiş
menfezler, yürüdüğümüz orman yolunun eski zamanlardan beri Bayramlı-Çınardibi arasında ulaşımı sağlayan bir alternatif yol
olduğu düşüncemizi güçlendirdi.
Çınardibi'ne doğru; orman yolunda...
Gölgede kalmış bir sel yatağı; kırağının etkisi altında...
Yolumuzun üstünde kırağı vurmuş bir sığır kuyruğu...
Bayramlı-Çınardibi orman yolunda rastladığımız ilk çeşme
Yürürken arkamızı dönüp
baktığımızda gördüğümüz en yüksek tepe, Bayramlı’nın
arkasındaki heybetli görünümüyle Mahmut
Dağı’nın zirvesiydi. Dağın ön planında ise, bir dizi rüzgârgülü bazen
dönüp, bazen durmaktaydılar. Bir süre sonra batıya doğru dönen toprak yolda yürümeye
devam ettik. Yolun vadiye bakan kıyısında çok sayıda akasya ağacı vardı; bir
tür korkuluk gibi yolun kıyısını koruma altına almışlardı sanki. Burada durup
kuzey yönündeki vadinin derinliklerine doğru baktık; çok uzaklarda bir vadinin
yamacında, Bayramlı köyünün silueti
seçilmekteydi. Üstüne, onu aydınlatan parlak bir öğle güneşi vurmuştu.
Mahmut Dağı ve pervaneler...
Sel yataklarında çırılçıplak çınar ağaçları...
Vadiye doğru yol kıyısında sıra sıra akasyalar...
Bayramlı'ya bakış; uzaklardan...
Vadinin kıyısı boyunca
ormanın içinden yürümeyi sürdürdük. Son virajı dönünce Armutlu Deresi ve Armutlu
asfaltına iyice yaklaştığımızı anladık. Yol yine tatlı bir eğimle dere yatağına
doğru alçaldı ve işte biz, dere yatağının iki yanında yer alan çınar
ağaçlarıyla kaplı bu güzelim derenin içindeki çevre katliamını, o zaman fark
ettik. Derenin içi; her türlü inşaat atığı, kırık dökük mobilya malzemesi ve
plastik çöplerle doluydu. Bunların dışındaki organik çöplerin hiç birini
saymıyoruz. Burayı ancak kepçe ile temizlemek mümkündü. Çünkü çöplerin
boyutları elle taşınamayacak ölçüde büyük ve havaleli idi.
Armutlu Deresi kıyısındayız.
Derenin içinde her türlü atık mevcuttu.
Armutlu Deresi'ne ulaştığımız yol
Çınardibi'ne gider.
Yolun dereyle kavuştuğu
noktaya yakın çok sayıda ev vardı dere kıyısında. Düşündük; acaba bu evleri
yapanlar ve içinde oturanlar, bu manzaradan hiç mi rahatsız olmadılar? Aklımıza
şu da geldi; acaba bu berbat görünümlü manzaranın oluşmasında onların da
katkısı var mıydı? Ne olursa olsun; bu çevrede yaşayan insanlar olarak; çevreye
layık görülen bu davranışlar, mutlaka onları da rahatsız etmiş olmalıydı.
Yakındaki Çınardibi köyünün bir
muhtarı, mutlaka vardı. Devlet onun aracılığıyla temsil edilmekteydi bu köyde.
Şöyle düşündük; en azından köyü yöneten birisi olarak; ilçe ve büyük şehir
belediyesini bilgilendirip bu konuda yardım istese, bu pisliği temizletse ve
neden olanlar hakkında gerekli makamlara bir devlet görevlisi olarak suç
duyurusunda bulunsa, acaba daha iyi olmaz mıydı? Böyle düşünceler geçti
aklımızdan, dereye bakarken…
Çınardibi ya da Kavakalanı göründü karşımızda.
Köye girerken çınarlarla kaplı bir dere yatağından geçtik.
Dere kıyısından ayrılıp
yeniden ormana döndük ve kıyısından Çınardibi’ne
doğru ilerleyen toprak yolu takip ettik. Bir süre sonra köy, evleri ve tütmekte
olan bacalarıyla bir yaşam mekânı olarak belirdi karşımızda.
Çınardibi'nde meydana giden sokaklardan birindeyiz.
Çınardibi ya da Kavakalanı’nda…
Köyün merkezine
kuzeybatı yönünden, asırlık çınar ağaçlarıyla kaplı bir dere yatağını aşarak
girdik. Geleneksel köy evlerinin yerlerini, giderek betonarme evler almıştı son
zamanlarda. Ama yine de kış şartlarının ağırlığı göz önüne alınarak, evlerin
cepheleri kayrak taşlarla kaplanmıştı. Kaplama taşların arasındaki derz
kanalları ise, siyah renkli boyalarla örtülerek dekoratif bir izlenim
yaratılmaya çalışılmıştı; hepsi sanki aynı ustanın elinden çıkmış gibiydi.
Çınardibi köy meydanı
Engin'in Cevizaltı kır lokantası; bir konfor alanı...
(Kasım 2018)
Çınardibi köyü, yaklaşık 700 metre yüksekliğinde bir
yayla üzerinde yer alıyor. Güneye doğru ilerleyen Armutlu asfaltı, Dernekli
ve Dağteke sapaklarını geçtikten
sonra, Küçük Menderes Ovası’na hâkim
bir virajlı yolu takiben Bayındır’ın
ovadaki Kızılcaova köyüne ulaşıyor. Çınardibi de Bayındır’a bağlı bir köy aslında. Köyün kuruluşu 19.yy.ın sonlarına
dek uzanıyor. Köydeki yaşlıların anlatımına göre, köy 1890’lı yıllarda 6 aile
tarafından kurulmuş. Giderek Pomak nüfusu buraya çekerek zamanla gelişmiş ve
büyümüş. Hemen doğusunda yer alan Osmanlar,
Yiğitler Vadisi’ndeki Kamberler ve Kurudere ile yakınlardaki Dernekli,
Dağteke ve Armutlu Vadisi’ndeki Bayramlı köylerine göre daha büyük
ölçekli bir yerleşim. Köyün bugünkü nüfusu ise, şehirden gelip buralarda dağ
evi yaparak yerleşenlerle birlikte yaklaşık 450-500 kişi civarında… Köyün
güneyine doğru çıkışında; orman içinde bir piknik alanı ve köyle bu alan
arasında konumlanmış çok sayıda çiftlik evi yer alıyor. Yine Armutlu asfaltı
üzerinde ve güney çıkışında; eşi ile burayı yoktan yaratan değerli kardeşimiz
Engin’in Cevizaltı kır lokantası var.
Hafta sonları İzmir’den, Torbalı’dan ve Bayındır’dan gelen konuklarını canla
başla ağırlayan Engin kardeşimiz, eşi Ayşe Hanım’ın sunduğu Pomak mutfağından
örneklerle de gelenlerin gönlünü fethediyor. Ne mutlu ona…
Çınardibi meydanında çınar ağaçları
Çınardibi meydanında Engin'in kahvehanesi
Köye adını veren
çınarlarla kaplıydı meydan. Kıyısından geçen yoldan; yüksekçe bir seki ile ayrılmış
bulunan meydanda, onu çepeçevre saran çok sayıda dükkân ve kahvehane vardı. Çınar
ağaçları oldukça yaşlıydı ve yapraklarından tamamen azade durumdaydılar.
Meydana bakan kahvehanelerden birinden içeri girdik. Yemek vakti gelmişti. Köşedeki
bir masaya çekilip çaylar eşliğinde yanımızda getirdiklerimizi afiyetle yedik. Yaklaşık
1 saatlik bir yemek ve dinlenme molası sonrası kahvehanedekilerle vedalaşıp,
köyün doğu yönündeki çıkışına doğru yürüyerek meydandan ayrıldık.
Bayramlı'ya dönüş yolunun başındayız.
Yolumuz üstünde çok sayıda kır evi vardı.
Bir başka kır evi
Köyün çıkışına doğru
harap vaziyette birkaç evin yanından geçtik. Osmanlar’a doğru, bir süre asfalt yoldan yürüdük. “Küme evleri”
etiketli çok sayıda çiftlik evi vardı çevremizde. Kiraz bahçeleri içinde;
kimisi mütevazı, kimisi daha konforlu düzeyde mekânlardı bunlar. Tepeye doğru
bir fidanlığın karşısındaki yoldan yeniden kuzeye doğru döndük. Amacımız, Çınardibi’ne gelirken yürüdüğümüz yolun
yukarılarından geçen bir başka orman yoluna erişmekti. Bu amaçla kızılçamlarla
kaplı bir orman yoluna daha girmiştik. Bazen yükseldi topografya, bazen de
alçaldı. Bir süre sonra kır evlerinin yoğun olarak bulunduğu bir vadiden
geçtik. Yolda bugünün yegâne çiçekleri; çiğdemler ve sarı renkli su düğün
çiçekleriyle karşılaştık. Çiğdemler nedense yolun tam ortasında açmışlardı;
yaşamları için en uygun yer orası mıydı? Su düğün çiçeklerinin mekânı ise yolun
kıyısındaki çimenliklerdi.
Bayramlı yolunda kirazlıklar ve kızılçam ormanları iç içe...
Çiğdemler
Yosun öbekleri; buzlarından kurtulmuş.
Su düğün çiçekleri
Ormanın içinden
ilerleyen yol bir süre sonra doğuya doğru döndü ve Bayramlı köyüne göre ters yöndeki
bir rampaya doğru yükselmeye başladık. Haritadan kontrol edince yanlış yolda
olduğumuzu anladık. Geri dönüp ormanın içine girdik. Daha aşağılarda Çınardibi’ne gelirken yürüdüğümüz toprak
yolu, kızılçamların arasından seçebiliyorduk. Yol burada bitmişti, ama
gideceğimiz yön artık belliydi. Ormanın içinden bir bozuk patikayı takip ederek
toprak yola indik.
Orman içindeki bozuk patikadan inerken...
Dönüş yolunda aynı noktadan Bayramlı'ya yine baktık.
Bundan sonrası artık
kolaydı. Zaten kıvrıla kıvrıla Bayramlı’ya
doğru yönelen yol; bir süre sonra bizi, gelirken orman sınırında terk ettiğimiz
kiraz bahçesinin kıyısına kadar ulaştırdı. Biz Bayramlı’dan Çınardibi’ne
kadar gidip gelmiştik, ama köylü, hala kirazlığında koyunları için hazırladığı çardak
ile uğraşmaktaydı. Ama belli ki günün sonuna geldiğinin o da farkındaydı. Biz
selam verip, bir alt düzlemden köye doğru ilerleyen bahçeler arasındaki yola
doğru indik. Bir süre sonra arkamızdan o da yetişti bize. Yol kıyısında
heybemizden çıkardığımız mandalinalardan ikram ettik kendisine. Sabahki
sohbetin kalan kısmı, yol kıyısında nihayete erdi. Bayramlı’ya kadar beraber indik patikadan. Koyunlarının olduğu damı
işaret ederek, onlara yem vereceğini söyleyip vedalaştı bizimle.
Dönüş yolunda...
Yeniden kiraz bahçelerinde...
Bayramlı'ya inerken...
Bu veda, bizim için de
günün sonu anlamına gelmekteydi. Sabah Bayramlı’dan
saat 11.30 gibi ayrılmış; yaklaşık 3 saat sonra Çınardibi’nin merkezine ulaşmıştık. Burada verdiğimiz 1 saatlik yemek
ve dinlenme molası sonrası, dönüş yoluna saat 15’de çıkmış, yaklaşık 2 saatlik
bir yürüyüş sonrası Bayramlı’ya
ulaşmıştık. Yavaş bir tempo ile gün boyu yaklaşık 5 saatlik bir yürüyüş yapmış
ve toplamda 13 km. kadar bir mesafe kat etmiştik. Bu da bize yeter de, artardı
bile. Gerisi Allah kerim…
Dipnotlar:
(1) Fotoğraflar, belirtilenler
dışında yürüyüş sırasında İ. Fidanoğlu
tarafından çekilmiştir.
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
Düzenleyen: MYC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder